Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
4TEMMUZ1997CUMA CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 11
Bürokrasinin çarkına toslayan bağımlılann ironik ve nafile öyküsü: 'Gridlock'd'
Hayatdediğin, bir yamahbohçachr...Dipsiz uyuşturucu batağından, de-
belene debelene kendilerini çekip kur-
tarmak ısteyenlerin önüne, düzen ve
bürokrasi tarafından çekilen setlere
ilişkin. ironi ve gırgırla kanşık hatın
sayılır bır fılm seyrettım. ağır. sıcak,
yapış yapış havanın insanı hem soluk-
suz bıraktığı, hem de uyuşturup bez-
dirdiği geçen gün: 'Gridlock'd'. Ül-
kemizde herhalde artık herkesin Ingi-
lizceye tam vakıf olduğunu varsayan
Pinema"cılann Türkçe bir isim takma
zahmetine katlanmadıkları 'Grid-
lock'd', genelde sıra ışı filmlerde, pi-
yasa romanlannda şimdiye dek hep tu
kaka edilerek gözümüze sokulmuş.
tehlikeli, dengesiz ve öcü gibi tasvir
edilmiş bağımlılara, gerçekçi. hatta
oldukça ınsancıl yaklaşıyor.
Zaten kapkara, kasvetli bir ibret tab-
losu yapmak degil. oyuncu. yönetmen
vesenaryoyazan (hemdezenci) V'on-
dieCurtis Hall'un derdi. Çok sıkı si-
nemaseverlerin. bu filmde küçük bir
rolde görünen. Bagımsız Sinema'nın
yüzakı yönetmenlerinden John Say-
les'in 'Passion Fish'indeki uçuk gita-
rist olarak ya da 'Uzakdoğu'dan gelen
action katan" John VYoo'nun 'Kınk
Ok'undaki rolünden belki anımsaya-
caklan zenci oyuncu Vondıe Curtıs
Hall'un senaryosunu yazıp ilk kez yö-
netmenliğe soyundugu 'Gridlock'd',
Spoon ve Stretch adındaki iki kafada-
nn öyküsü.
Spoon (Tupac Shakur). bas gitar ça-
lan. sessiz \e derinden takılan. kendiy-
le banşık gibi görünen, sakin bir Af-
ro-Amerikalı junkie (yani igneci). Be-
yaz arkadaşı Stretch (Tim Roth) ise,
daha yaşlı. sinsi, çenesı bir açıldı mı
kapanmayan, ufak tefek ama her an
parlamava hazır, Kafkas tiplı, klavye-
ci bir başka 'damardan takılan' va-
SUNGU ÇAPAN
Gridlockd1
Yönetmen, senaryo:
Vondie Curtis Hall /
Kamera: Bill Pope /
Müzik: Stevvart
Copeland /
Oyuncular: Tim Roth,
Tupac Shakur,
Thandie Nevvton,
Charies Fleischer,
Hovvard Hesseman,
James Prickens,
Vondie Curtis Hall,
John Sayfes, Tom
Tovvles /1997 ABD
(Pinema)
tandaş. Beyaz bağlantı'nın dışında
müzık de bu iki bıçkın ve haşan arka-
daşı birbirıne bağlıyor 24 saat. Rap ya
da Hiphop tarzı müzik yapan 3 kışilik
bir grubun. bu iki dostun dışındaki
üçüncü elemanıysa. Spoon'la yatıp
kalkan. vokalde hankalar yaratan ve
her an. her çeşıt uyuşrurucuya hazır ve
nazır. zarif, çekıcı bir zencı dilberi
olan Cookie (Thandie Newton). Fil-
mın hemen başında mutluluk çubuğu
taktırmak istediğini veciz bir diyalog-
la ifade eden Stretch'inki kalkmıyor.
Cookie, Spoon'la oynaşırken onu da
aralanna katmak istiyorsa da. bu pek
olası degil, çünkü sertleşmiyor
Stretch'inki. Anlaşılan seksi. seviş-
meyi. yiyişmeyi, orgazma ulaşmayı
filan gündeminden çekip çıkanp at-
mış igneci Stretch, dolayısıyla cinsel-
ligi hiç sorun etmiyor. Bu üçlü, tüm
üzüntüsü. sevgisi, öfkesi. heyecanı,
acısı ve coşkusııyla hayatı. eroin ya
da kokain olsun fark etmez, damardan
ve burundan çekilemyle uyuşturucu-
ları ve kafa-gönül birliğiyle yaptıkla-
n müzigi hep paylaşıyor.
Öykünün yılbaşı kutlamalarına
denk gelen başlangıcında tanık oldu-
gumuz gibi, güzel Cookie'nin aşırı
Tamam o zamaıı, sen öliimü hak ettiıı!Bir Kaliforniyalıyla bir Arkansaslı. bır
köprüden suya ışemektedirler.
Kaliforniyalı. "Üffsu ne kadar
soğukmuş* deyince Arkansaslı gen
durur mu? O da, *Va\ be amma da
derinmiş" der! Yanında çalıştığı
tamircıden duydugu bu Amerikan
fıkrasını. ona evini açmış ve gece vakti
üşenmeksizın kurabıye pışirmiş olan
küçük arkadaşının annesine anlatır
Tttçık Sırtı'nın kahramanı.gflneyli zekâ
özürlü Karl (Billy Bob Thornton). İlk
kez bu yılın Oscar ödüllerinde. en iyı
aktör ve uyarlama senaryo dallannda
aday oluşuyla adı ön plana geçen
Arkansaslı, aktör. senarist. yönetmen
Billy Bob Thornton'un, Arİcansas
Valiligrnden Beyaz Saray'a atlamiş
ABD Başkanı Clinton'ın da özel ılgısini
çekmiş filmi 'SBng Blade-Bıçak Sırn",
'Fareter ve İnsanlar'ın Lenny'siyle
Forrest Gump kanşımı, aklı pek
gelişmemiş, güneyli kasaba çocuğu, bır
garip ademin. Karl Childers'ın
öykiisünü önümüze sürüyor.
Karl, zaman zaman donuklaşan sabıt
bakışlan. ellerini ovuşturup durması,
süreldi dişlerini sıkıp gıcırdatırcasına
hınltılı mınltılı. ıkınıp sıkınarak
konuşması. ayaklannın içe bastıgı ağır
aksak yürüyüşü. kafasını gömdüğü
orantısız bedenı, belirgin tıkleri, sınırlı
kelıme haznesi ve 'tamam o zaman'
gibi. sık sık kullandıgı gözde
deyişleriyle. her an derin düşüncelere
dalmış bir filozof gibi takılan. çocuk
masumiyetini yitirmemiş ama görür
görmez özürlü ya da sakat ızlenımi
veren bır ger(i)zek(âh). Filmın başında.
Bıcak sırtı
Yönetmen, Senaryo: Billy Bob Thornton / Kamera:
Barry Markovitz / Müzik: Daniel Lanois / Oyuncular:
Billy Bob Thornton, John Ritter, Dwight Yoakham, J.
- T. Walsh, Nathalie Canerday, Lucas Black, James
Hampton / 1996 ABD (Film Pop, WB)
tedavi gördügü akıl hastanesi ve
bakımevine röportaj amacıyla gelen
gazeteci adayı bir öğrencı genç kıza,
ışıklan söndürülmüş bır odada hayatını
anlatırken buldugumuz Karl. 10-12
yaşlannda bir çocukken, hızarcı
babasının patronunun zorba ve züppe
oğluyla annesıni se\ işirken yakalamış.
Ve koyu bir dindar eğitimden geçip
Tann'nın bir cezası olduğu hep başına
kakılarak büyütülmüş kafası kanşık
çocuk Karl, ikisini de öldürmüş bıçakla.
Bu çıfte cinayet nedeniyle akıl
hastanesine tıkılıp içeride çat pat
okumayı yazmayı sökerek. her satınnı
anlayamasa da İncil'ı 4 yılda sonuna
kadar okuyan Karl. 25 yıllık bir tedavi-
cezadan sonra serbest bırakılıp dışan
çıkıyor. 40"ına merdiven dayamış,
durgun zekâlı bir yetişkin olarak. fiimin
tanıtma vazılan geçerken. Bir kulübede
yere bakarak büyümüş. çim biçme
makinesiyle oynamış. yaşıtı çocuklann
zalim da\ranışlanna maruz kalmış. 3-5
kitabından başka eşyası bulunmayan
Karl, tezgâhtar Jim Jarmusch'dan
kızarmış patates alıp yiyerek. yersız
yurtsuz deli dana gibi dolandığı özgür
hayata uyum saglayamıyor önceleri.
Hatta akıl hastanesine dönmek ıstiyorsa
da. onu kollayan, iyi yürekli bır hastane
görevlisi sayesinde. yöredeki küçük bir
güney kasabasında iş ve bannak buluyor
tamirci olarak. Onu önyargısız \e
korkusuzca benımseyen. babası
parasızlıktan intihar etmış bir çocukla
(Lucas Black) dost oluyor. Çocuğun,
eşcinsel dükkân sahibiyle (John Ritter)
bırlikte markette çalışan annesı
(Nathalie Canerday). ona evinde kalacak
bir köşe gösterince bir ailenın sıcak
atmosferinı de solumaya başlıvor Karl.
Tek çıbanbaşı, yılan dıllı. kaba, aksi.
bencil ve sarhoş bir gitarist olan kadının
dostudur (D»ight Yoakhamı Küçük
kardeşinin bebek yaştaki ölümünün de
vebalini taşıyan babasını (Robert
Duvall) yıllar sonra zıyaret edıp yine
reddedilen Karl. yeni ailesinin koruyucu
melekligıne soyunarak çim bıçme
makinesinin bıçagını bilemeve
koyulacaktır artık. çünkü göre\ ı yıne
onu çağırmaktadır fınalde...
Her nasılsa en iyı uyarlama senaryo
Oscan'nı kazanan "Bıçak Sntı'nın
senarvosu ver yer inandıncılıktan
uzaklaşıyor. Tutucu. yoksul güney
taşrasında geçen film, gerzekle
eşcınselın dayanışması. çocukla
yetişkinin dostlugu ve "Bütiin kötülükler
büyükleri bulmaİL çocuklann başına bir
şe> gelmemeli' gibi beylık klışelerden ve
Incıl temalanndan öteye gıdemıyor.
A.ğır, tek düze bır çızgide seyreden
"Bıçak Sırtı' yer yer iigiyle ızlenen
bölümlere sahip. müzık \e şarkılar da
hoş ama bite\i\e 'tamam o zaman'
diyen zekâ özürlü Karl'ın. keçileri
kaçırmış bir Kirli Harry ya da Charies
Bronson havasında, kötülerin cezasını
vermesinin öne çıktığı Oscar'lı
senaryosunun pek ikna edıci olmadığı da
açık seçik ortada. Gıtarıstın. tıpkı yıllar
önce ailesinin kendisine yaptığı gibi. dar
görüşlerivle çocukla annesınin yaşamını
cehenneme (Hades'e) çevirdiğıni fark
edip sonunda gereğini yapan, akıllı,
vnançlı deli Karl rolündeki Billy Bob
Thomton'un kompozisyonu göz
dolduruyor. Amerikan sinemasının
nıcedır özürlü. sakat. akıl hastası, spastik
karakterlere duvduğu merakın son ürünü
Karl Childers'i de Yağmur Adam'lann,
Forrest Gump'lann kervanına katan
'Bıcak Sırtı', bağimsızlann arasmdan
çıkıp Hollyvvood'a kendinı kabul ettiren.
oyuncu, senaryo yazan ve yönetmen
Billy Bob Thomton'u tanımak adına
izlenebılir. Ancak biçiminde degilse de,
filmın özünde bir çarpıklık olduğu
kesin.
dozdan komaya girmesine kadar.
Karga tulumba ederek paket gibi ta-
şıdıklan komaya girmiş kızı, panik
içinde bir hastaneye yetiştirmeye ça-
balarken. içinde bulunduklan 'beyaz'
tehlike kafalarına dank ediyor ve 'ar-
tık tadı kalmadı. bırakacağım bu nıe-
reti' dıyerek uyuşturucu belasından
kurtulmaya karar veriyor iki kahrama-
nımız.
Ne var ki bu meretten kurtulabilip
temizlenmek. sonuna dek hesaplaş-
mak ve yaşama sıkı sıkıya bağlanma-
yı seçmek. ilk elde kolay. mantıklı ve
aklın gereğidir ama uygulama aşama-
sında, yerleşik düzenın ya da sıstemin
her yanına sınmiş bürokrasi hazretle-
ri aşılmaz bir engel gibi dikılecektir
önlerine.
Eroine eşdeğer bürokrasi
eleştirisi getiriyor
Bır camın ya da masanın arkasına o-
tur(tul)muş ve yetkili kılınmış. genel-
de kraldan çok kralcı davranışlarla,
kuralları filan başa kakarak işleri sü-
reklı yokuşa sürmekten adeta sadist-
çe bırzev k alan. alabıldığıne gıcık, si-
nır bırtakım 'bürokrasinin küçük ya-
pı taşı' memur y a da memurelerle her-
halde hayatta herkesin başı. bir ya da
birkaç kez derde gırmıştır kuşkusuz.
Tıpkı iki keş kafadanmızı çileden çı-
karan bu filmdeki. hastane-acil yar-
dım. danışma görevlisi memureyada
öteki memurlar gibi.
Temızlenme"nın ilk şartı olan sağ-
lık kartı edınrne. yığınla kâgıt ve za-
man tüketimi gerektiren bezdirici iş-
lemler sırasında. fırsartan istifade iki-
liyi aldatan. sonradan mecburen zula-
sını patlattıkları, adi bir uyuşturucu
satıcısının öldürülmesine istemeksi-
zin karışan. işlemedıklerı
— — — bu cinayet yüzünden po-
lis tarafından takıp edilir-
ken patlattıkları zulanın
hesabını soran. Vondie
Curtis Hall'ın başını çek-
tiği küçük birgrupgangs-
terce de izlenip tehdit edı-
len ve bütün olumsuz ko-
şullara karşın bürokrasi-
ye karşı açtıkları savaşı
kaybetmeye hıç de nıyet-
li olmayan iki bezgin be-
kir kafadanmız. komadan
çıkıp yatırıldığı hastane-
den kaçarak aralanna dö-
nen Cookie'yle bırlikte.
yeni yıla temız bır şekil-
de gıreceklerı, yeni (ve
masalımsı) bir başlangıç
yapacaklardır finalde...
Lafı, neredeyse eroine
eşdeğer bir bürokrasi
eleştirisıne getirerek bağ-
layan, baştan sona tıkırın-
da ve matrak bir tempoda
seyreden bu Rap'lı Blu-
es'luvekeyifli. sıcak. iro-
nık filmde düzen. uyuş-
turucu bagımlısı Spoon
ve Stretch'e destek ver-
mek yerine köstek olma-
yı. hatta onları bezdirip
sistemden iyice kopart-
mak içın gereken her tür,-
lü zorluğu yaratmayı be-
cerirken kahramanlanmı-
zın inat ve sabn da her
türlü takdınn üstünde
seyrediyor...
'Aklımızla veyüreğimide bakmayı öğrenmeliyiz'
Kültür Servisi - Daha dört yaşındayken
çevirdigi bir reklam filmiyle kameralar-
latanışan Foster.'TaksiŞoförü' filminde-
ki unutulmaz çocuk-fahişe rolüyle be-
yazperdede kendini kanıtladı. 'Sanık' ve
'Kuzulann Sessizliği' filmleriyle, en ıyi
kadın oyuncu dalında iki kez Oscar ödü-
lü aldı. Kariyerine iki de sinema yönet-
menliği deneyimı ekleyen Foster, son
olarak kendı prodüksyon şirketini kurdu.
Yönetmen Bob Zemeckis'e göre ilk
gençlik yıllanndan beri Katharine Hep-
burn'e en yakın isım Foster. 'AVTH güzel-
iik, erdem, zekâ ve gücü toplamış üzerin-
de~" diyor Zemeckis. "hem de dişîliğin-
den asla ödün vermeden."
CarlSagan'ın aynı adlı romanından si-
nemaya uyarlanan ve yönetmenliğini
Bob Zemeckis'in yaptığı Contactfilrran-
de Jodie Foster, NASA için çalışan v e di-
ğer gezegenlerden gelmesi olası sınyal-
leri araştıran astronom Ellie Arro\vay'i
canlandınyor. "Contact, uzavblaria ilğili
bir başka film değü" diyor Zemeckis ve
ekliyor. "'Bu bizimle ilgili bir film; varo-
luşumuzu tehdit eden herhangi bir du-
rumda neler yapabileceğimizle UgUi!"
Italyan La Stampa gazetesinde, Jodie
Foster ile New York'ta yeni filmiyle ilgi-
li yapılan bir söyleşi yer aldı.
- Diğer gezegenlerde havat olduğuna
inamyor musunuz?
Bu koca galaksideki iki yüz mılyon
yıldız arasında yalnız olduğumuza ınan-
mak. kendi varlığımıza gereğinden faz-
la değer vermek olurdu sanınm; neye
benzediklerini ve nasıl yaşadıklannı ha-
yal etmek çok güç olsa da.
-YapılanaraşörmalaragöreAmerika-
hlann yüzde kırkı uzavda başka yaşam-
lann da var olduğuna inanıvor.
Insanoğlu hep kendisınden daha bü-
yük bir şeylerin varlığına inanmak ve ev-
renin sonsuzluğundaki yerini bilmek is-
tedı zaten; biraz ihtiyaçtan, biraz da mis-
tisizmi se% diğinden olsa gerek.
-Gerçekten bir uzavtvia karşılaşsaydı-
nız, ona ne sorardmız?
Filmde canlandırdığım bilim adamı-
nın sorduğu sorunun aynısını sorardım.
Ona derdim lcı: 'Hayatta kalabilmek ve
bir gün kendı kendimizi yok etme nok-
tasına gelmemek için ne yapmamız ge-
rekiyor?"
- Film. kısa bir süre önce ölen ünlü ast-
ronom Carl Sagan'ın avnı adjı romanın-
dan sinemaya uyarlanmış. Ölümünden
önce Sagan'la film üzerine çahşma firsa-
tınız oldu mu?
Evet. şanslıydım ve onunla günlerce
sohbet etme fırsatım oldu. Bilımı. ınan-
cı, aşkı. insanlığı ve uzay ıçensindekı ve-
rimizı konuştuk. Carl zaten milyonlarca
insana bilimin ve astronominın kapılan-
nı açan özel bir dil biliyordu.
- Sizin çok farklı bir imajınız olsa da.
genelde Hollyvvood'daki kadın o\ uncular
birer cinsel objeve dönüştüriilüyorlar.
Evet. Bundan kurtulmak için de aklı-
mız ve yüreğimizle bakmayı öğrenmeli-
yiz. Fümlerimde de insanlara anlatmaya
çalıştığım şey bu.
- Geçen viDarda kadın oyunculara ba-
sit ve düzeysiz roOer \erildiği gerekçeshie
fîlm stüdyolanna sert eleştirilerde bulun-
dunuz. Sizce son zamanlarda stüdvolann
tutumunda bir farkulaşma var mı ?
Evet, artık erkek rollen de çok körii.
Hollyvvood bir kriz dönemı yaşı>or. Ye-
ni filmlerin anlatacak bır öyküleri yok;
ortak paydalan ise yapıtı 'star' boyutuna
indirgemek. Ama inaruyorum ki çok kı-
sa bir süre içinde, müzik dünyasının va-
şadığı değişıme Hollywood da ortak ola-
cak. Bundan on yıl önce hıç kimse kadın-
lann bir gün rock müzık yapacaklanna
inanmıyordu.
Jodie Foster son filmi 'Contact'm galasında
Matthew McConaughev ile biriikte. (REUTER)
BURDUR SULH HUKUK MAHKEMESİ'NDEN
1996/487
Saim Özekici vekilleri tarafından davalı Fatma Kersu mirasçılan Mehmet Çokyılmaz, Fazilet Örs, Muammer Küçükartık, Lütfi Küçükartık, Mustafa Küçükartık, Ah-
met Küçükartık aleyhlerine açılan paydaşlığın giderilmesi davasının yapılan açık yargılaması sonunda:
Burdur Sulh Hukuk Mahkemesi'nin 1996 487 esas 1997'368 karar sayılı 21.5.1997 tarihli karan ile, davakonusu Burdur merkez Çeşmedamı Mahallesi Akkanıt Soka-
ğı'nda kain tapunun cilt 1, sahife 13, pafta 30, ada 471. parsej 12 numarasında kayıtlı 96.20 m2 miktanndaki kerpiç ev olarak tapuda kayıtlı bulunan. ancak şu anda ker-
piç ev yıkılmış olup arsa vasfında bulunan, taraflardan Saim Özekici'nin 37/40 oranında, davalılann murisi Fatma'nın 3/40 oranında hissedar olarak maliki bulunduklan
taşınmazın açık arttırma ile satışına karar verilmiş olduğu: davalılar Mehmet Çokyılmaz, Fazilet Örs, Muammer Küçükartık, Lütfi Küçükartık, Mustafa Küçükartık. Ah-
met Küçükartık'a karar tebliği yerine geçmek üzere ilanen tebliğ olunur.
Basın: 26981
Sivri ve gırgır
Yönetmen Vondie Cur-
tis Hall'un. zaman zaman
perdede bembeyaz patla-
yıp fotoğrafın arabından
normal görüntüye dönü-
şen flash- back'lere baş-
vuran. geriye dönüşlü.
gülmeceye açık. duygulu
ve 'cool' anlatımı. bir ilk
film'den pek umulmaya-
cak denli sağlam, mizahi
ve oturaklı.
Tarantino'vari esprili
durum ve diyaloglarla
örülü, hoş şarkı ve müzik-
lerle bezeli 'Grid-
lock'd'da. Stretch'in peş-
lerindekı gangsterlerden
kaçarken sığındıklan iki
polisle ayaküstü yaptığı
geyik muhabbeti ve tuva-
lette basıldıklan. zula be-
yaz'lan helaya ve her ta-
rafa döküp saçtıklan bö-
lüm ya da köpeğine Ni-
xon adını koymuş, fıttır-
ma raddelerine gelmiş,
kör Vietnam gazisınin or-
talığı darmadağın ettiği
kalabalık sekans gibi,
gerçekten keyifli sahne-
ler gırla gidiyor.
Özetle. karmakanşık
New * York trafiğinden
kaynaklanan ve bir olayın
kilitlenmesi anlamına ge-
len 'Gridlock'd' filmden
filme gitgide ustalaşan,
benzersiz aktör Tim
Roth'la. ummadığım ka-
dar esnek. yumuşak bir
oyuncu çıkan, geçen yıl
bir cinayete kurban git-
miş, Rap'çi Tupac Shakur
için bile seyredeğer bizce.
Sivri, keskin, hoş ve
gırgır bir eğlencelikniye-
tine ilaç gibi gelen bir se-
vırlik "Gridlock'd".
KEDİ GOZU
VECDI SAYAR
Politika, Etik ve Estetik
Bugün yalnızca Fransa'nın değil, dünyanın en
güzel, en fotojenik kentlerinden birinde, Aries'da
çok önemli bir sanat etkinliği başlıyor: "Uluslam-
rası Fotoğraf Sanatı Buluşması". Fotoğraf sanatı-
nın en önemli ustalarını bir araya getiren buluşma-
nın bu yılki teması "Etik, Estetik ve Politika" ola-
rak belirlenmiş.
Bu temayı görür de meraklanmaz mı kedi. Me-
raklanır elbet. Bir yandan da Fransızcası Türkçe-
sinden de uyumlu şu üç sözcüğün (ethique, est-
hetique, politique) yarattığı çağnşımlar kafasını kur-
calamaya başlar.
Ülkesinde politika ile uğraşanların etik ve este-
tik kavramları ile ilgisinin ne kadar sınırlı olduğunu
öğretmiştir ona geçen yıllar. Politika ile etiğin, po-
litika ile estetiğin uzlaşmaz kavramlar olarak kar-
şısına çıktığını görmüştür. Ve hep düşünmüş-
tür:"8ıv biryazgı mı? Neden benim ülkemde ilke-
li politikacılann sayısı bu kadar az? Neden, politı-
kacıların büyük çoğunluğu kültür ve sanattan na-
sibıni almamış?"
Şu son günlerde, karanlık bulutlann ardından u-
mut ışıkları görünür gibi oldu ya, kedilerde bir he-
yecen, bir umut., sormayın... En kötü yanımız mı,
en iyi yanımız mı bilemem ama, naif bir yanımız ol-
duğu kesin...
Bu iyımserlığimiz pek de nedensız değil. Bülent
Ecevit, ismail Cem gibi iki kültür adammın Baş-
bakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı, Istemihan
Talay gibi ilkeli ve dinamik bir politikacının Kültür
Bakanı olduğu bir hükümetten umutlu olmak için
pek çok neden var. Yalnızca onlar mı? Hükümetin
diğer üyeleri de dürüst kişilikleri ile tanınmış poli-
tikacılar. Demek ki, politikanın etik'le barışması için
uygun bir ortam.
Peki, ya politika - estetik ilişkisi için de aynı de-
recede umutlu olabilir miyiz? Sanınm, nicedir gör-
meye alıştığımız kabalıktan sıyrılabilir politika. Da-
ha ince, insana daha saygılı biryönetim anlayışı ile
karşılaşabiliriz. Ama, yeterli mi bu? Kediler, nice-
dir yanıtlayamadıklan bazı soruları sormanın tam
sırasıdır diye düşünüyoriar.
İlk akıllanna gelen, hükümetin kültür-sanat ala-
nına ilişkin bir politikası, bir gündemi olup olmadı-
ğı sorusu. Kuşkusuz, Refah kadrolarının yarattığı
tahribatla uğraşmak zorunda kalacak yeni Kültür
Bakanı. Ama, bununla yetinmeyecek herhalde.
Öyle ise ne yapmayı düşünüyor?
Sağın, şimdiden başlayan tehditleri karşısında
"idare-ı maslahaf'a mı yönelecek, yoksa ülkenin
artık beklemeye tahammülü olmayan kültür so-
runları için çözüm üretmeye mi çalışacak?
Kültür Bakanlığı kültür ve sanatla ilişkisi "kendin-
den menkur bürokratların yeni "koltuk kavgala-
n "na mı sahne olacak, yoksa yepyeni, devrimci bir
kültür politikası doğrultusunda bir kültür seferber-
liğine mi girişecek?
irticanın kaynaklarının kurutulması için yasakla-
malardan mı medet umulacak, yoksa toplumu sa-
natla zenginleştirmek, ınsanımızı dünya kültüıieri
ile buluşturmak doğrultusunda ilkeli bir program mı
uygulanacak?
Kültür ve sanat alanı. politikacılann ve kendi ik-
tidarlarından başka kaygıları olmayan bazı me-
murların keyfi kararları ile mi yönetilecek, yoksa yıl-
lardır sanatçıların özjemini duyduğu "Sanat Kuru-
mu'Yıun oluşumu, sanat- kurumlarının özerkleşti-
rilmesi ilkesi mi hayata geçirilecek?
Sanat alanına ayrılan destekler, sıyasi çıkarlar
adına kavun-karpuz festivalleri düzenleyen yerel
yönetımlere mi yönlendirilecek, yoksa ciddi etkin-
likler düzenleyen ülkenin belli başlı sivil toplum ör-
gütlerı ile ışbirliği yapılarak, kültür-sanat alanında
sivil toplumun varlığının güçlendirilmesi mi hedef-
lenecek?
Dış tanıtıma ayrılan ödenekler, genellikle ters te-
pen siyasal propaganda broşürlerıne, estetik dü-
zeyı içler acısı "resmi" etkinliklere mi ayrılacak,
yoksa Türkiye'nin dış ıtıbarını yükseltmenin en et-
kili yolunun, dost-ahbap, partili-partisız kayırması
yapmadan gerçekleştirilecek sanatsal etkinlikler-
den geçtiği düşüncesi mi egemen olacak?
Geride bıraktığımız karanlık günlere geri dönül-
mesıni istemiyorsak, iktidann göz kamaştıran pı-
nltısını koltuğun "dayanılmaz cazibesinı", "yalak-
lann ve salaklann" yıkama-yağlamalarını aşabil-
mek ve gelecek kuşaklara ışık tutacak kalıcı izler
bırakabilmek gerek.
Bunlan söylemeye neden gerek duydum? Insan
belleğinin, kedılerin belleği kadar uzun ömüriü ol-
duğuna pek inanmıyorum da ondan.
• • •
Geçen akşam NTV'de eski bir dost çıktı karşı-
ma. Türk yazınının büyük ustası Fakir Baykurt.
"Ülkemde köylere elektrik gelmiş, köylülerin göz-
leri aydınlanmış. Ama, gözlerin ardındaki karanlık
olduğu gibi duruyor" diyordu Baykurt.
Gerçekten de yapılması gereken o kadar çok şey
var ki... Bunların başında da politikanın etikle ve
estetikle banşması geliyor.
"Gözlerin ardındaki karanlığın aydınlatılması"
için...
New Amsterdam Sbıgers
Türkiye'de
• Kültür Servisi - Dünyanın sayılı korolan arasında
göstenlen Ne\v Amsterdam Singers. Çağdaş Yaşamı
Destekleme Derneği (ÇYDD) ve Jürkiye Çağdaş
Yaşamı Destekleme VakfVnın (TÜRKÇAĞ) kültürel
projelerine destek kapsamında konser vermek üzere
Türkiye'ye geliyor. Glaxo Wellcome ilaç firmasının
sponsorluğunu yaptığı konser, 6 temmuz pazar günü
saat 20.00'de Maçka tTÜ Maden Fakültesi G
Amfisı'nde. 7 temmuz pazartesi günü ise tzmir'de
gerçekleştirilecek.Clara Longstreth'in müzik
direktörlüğü ve başkanlığında 1968 yılında Nevv
York'ta kurulan ve bu kentin eski adını taşıyan New
Amsterdam Singers korosunun 32 üyesi bulunuyor.
Biletlerin 2 milyon TLden satışa sunulduğu konserin
biletlenni temin etmek ısteyenler (0212) 252 44 33
numaralı telefona başvurabilirler.
25. ULUSLARARASIİSTANBUL MUZİK FESTİVAÜ
BUGUN
• Atatürk Kültür Merkezi Büyük Salon'da saat
21.30'da Ravi Shankar, Aj'a İrini Müzesi'nde saat
19.00 da Maxim Vengerov (keman). Mikhail Mouratch
(piyano) yer alıyor.
YARIN
• Aya trini Müzesi'nde saat 19.00'da La Scala Flar-
monı Orkestrası izlenebilir.