02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
28ITMMUZ 1997 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA KULTUR 11 Zeki Demirkubuz'un ikinci filmi 'Masumiyet' Venedik ve Montreal Film festivallerine katılıyor BU AŞAMADA 6 Yeşüçam'da sinema geleneği yok'GİLERÇETİN "CBlok' adlı ilk filmivle Türk sine- ma>ııda adını kabul ettıren genç yö- netn;n Zeki Demirkubuz'un 'Masu- mhef adlı ncınci fılmı 54. Venedik Film Fesi-vali 'nin Uluslararası Eleştirmenler Hatası Bölümü"nde gösterilecek. Ital- yar Snema Sendıkası'nın dûzenlediği, 15. y lını dolduran bu bölümde bir ya da kınci filmini tamamlamış 7 yönet- tneıiı filmıne yer verilecek. Film ay- na Montreal EKinyaFilm Festivali'nin 'Giniimüz Sineması" bölümüne de se- çild. Demirkubuz şımdi San Sebasti- an -î,m Festivali'nden haber bekliyor. 'Mtsnmiyet' önümüzdeki sezon Tür- kiyj'de de gösterime girecek. 2eki Demirkubuz, uluslararası festi- valere katılmaklasanatçılann sinema- ya daha farklı bakmaya başladıklannı, çok değişik olanaklarla karşılaştıkJan- nı, t>ir sonraki filmlerini çekme ve da- ha colay dağıtma olanağı bulduklannı bel rtıyor. Ancak her şeyin birpazarla- ma ortamına dönüşmesi tehlikesi olsa da festivallerin genel bir sinema izleni- mi verdiği görüşünde. Türkiye'de ise seyırci oranını arttırdığı içın az da olsa ticari bir karşılığı var. Sinema bir ifade sorunu lki filmınin de senaryosunu kendisi yazan sanatçıya göre. sinema özünde öy- kü anlatma geleneğinin devamı. Sine- ma bir ifade sorunu \e bir sözsöyleme ısteğini taşıyor. O da kendi öykulennı anlatmayı tercih ediyor. Kendisiyle öz- deşleştirdiği başka öyküleri de. Bu bu- luşmalardan bırini de Camus'y le yaşa- yan yönetmen yıl sonuna doğru onun bir ö> küsünü ulaştırmay ı düşünüyor iz- leyıcilere. Arkadaşlanna öykü anlatmayla, ka- mera aracılığıyla izleyicilere seslenme arasında çok da niteliksel bir fark yok onun için: "İnsan zaten kendisini ifade etmek isteyen bir yaratık. Bu öykü an- .latnıa isteğini de kapsıyor. En sıradan olan, son derece nrtin bir gün geçiren in- sanlann bile öyküleri var. Öykülerimi si- nemayla anlatöğım zaman niteliksel ola- rak daha çok kişiye ulaşıyonım o kadar." Zeki Demirkubuz'un sinema mace- rası 12 Eylül sonrasına denk düşüyor. Bu dönemde 'cezalandınlanlar' sını- fından olan sanatçıyı. daha çok içeriden çıktıktan sonraki yaşam etkilıyor. "Bir gece evinize bırakılıyorsunuz. Gençliği- nizi. arkadaşhklannızı anyorsunuz. Ta- bii yok hiçbirt Öte yandan her an yine gelecekler korkusu var. Her riirlii yok- luk var. Hayatm yükleri var. Hapisha- nelerin dövüşçü çocuklan bir anda dı- şannın kimliksiz insanları haline dö- nüştü." Kendisini 12 Eylül şablonunun dışında tutmak isteyen sanatçı. ılk ifa- Blok'tan sonra ikinci filmi 'Masumiyet'i de tamamladı sessizce Zeki Demirkubuz. 'Masumiyet' Venedik Film Festivali'nin Uluslararası Eleştirmenler Haftası Bölümü'nde ve Montreal Dünya Film Festivali'nin 'Günümüz Sineması' bölümünde gösterime girecek. Sinema, öykü anlatma geleneğinin devamı Demirkubuz'a göre. O da kendi öykülerini anlatıyor filmlerinde. Ancak evrensel temalarda kesiştiği başka yazarlann öykülerini de anlatabileceğini belirtiyor. Buna da Camus'un bir öyküsüyle başlayacak. de sorununu bu dönemde yaşadı. Içer- deyken siyasi olmayan yapıtlarla tanı- şan Demirkubuz, dışan çıktığında ya- şadığı nesnel ve ahlakı durum değişik- likleri, duygulanyla ılgili tarifsizlikler sonucunda kendı öykülerini yazmaya başladı. Setim İleri'nın 'Kınk Bir Aşk Hikâyesi' senaryosunu okuyunca bir anda bu dünyanın içınde buluverdı ken- Bilkent 4. Uluslararası Anadolu Müzik Festivali Yunus Emre Külliyesi'nde başlıyor Anadohı'ya dosthık ve barış çağrısı ANKARA(AA)-4.Ulus- lararası Anadolu Müzik Fes- tivâli, 24~Ağustos'ta Sivri- hisar'da Yunus Emre Külli- yesi'nde ünlü ozanın ismi- ni taşıyan "Yunus Emre Oratoryosu" ile başlıyor. Ahmed Adnan Say- gun'un ünlü yapıtıyla baş- layacak festivalde. Bilkent Akademik Senfoni Orkest- rası, Bulgaristan Devlet Fi- larmoni Korosu eşliğinde sanatse\ erleri selamlaya- cak. Ezgisi eski bir ilahiden kaynaklanan ve bugüne ka- dar dünyanın önde gelen or- kestralannca seslendirilen oratoryo, soprano GölgeŞe- keramber. mezzosoprano Cemaliye Kıyıcı, tenor Pe- kin Kırgız ve bas Ayhan Ba- ran'ın yorumuyla sahne ala- cak. Konserde. orkestrayı Çin asıllı Amerikalı orkest- ra şefi Julian Shev* yönete- cek. Orkestra, 26 Ağustos'ta Başkent'te aynı konserle iz- leyıciyı selamlayacak. Bilkent Akademik Senfo- ni Orkestrası'nın 27 Ağus- tos'taki durağı, Bolu lzzet Baysal Üniversitesi olacak. Şef Julian Shevv yönetimin- Ağustos'ta Sivrihisar'dak i Yunus Emre Külliyesi'nde "Yunus Emre Oratoryosu" ile başlayacak olan festival, Ankara, Bolu, Avanos, Efes, Bodrum. Marmaris, Altınoluk, Bursa ve Sinop'ta gerçekleşecek. deki orkestra. konserde ko- nuk soprano Ramona Ere- mia ve bariton Dan Cons- tantinSerbac'a eşlik edecek. Konserde, Mozart" ın iki ün- lü operası "Figaro'nun Dü- ğünü" ve "Don Giovan- ni"den bölümlerle. Çay- kovsld'nın "İtaryan Kapriç- yosu", Şostakoviç'in "Fes- tival L'vertürü", Dvorak' ın "Slav Danslan", sunulacak. Orkestra, Bulgaristan Dev- let Filarmoni Korosu'yla birlikte 28 Ağustos'ta sop- rano Ramona Eremia. Ana Rusu, bariton Dan Cons- tanün Serbac tenorSerban Christian Bacila ve bas Sza- bo Balint'e eşlik edecek. Konserde Mozart'ın "Fi- garo'nun Düğünü" ve "Re- qufem'" adlı operalanndan bölümler seslendirilecek. Orkestra, 30 Ağustos'ta Beethoven'ın ünlü banş ve dostluk çağnsı "9.Senfoni" ile Avanos'ta Zelve Açıkha- va Müzesı'nde sanatsever- leri selamlayacak. Efes'te 1 Eylül'deki kon- serde ise Bilkent Akademik Senfoni Orkestrası, Paga- nini ve Beethoven'ın yapıt- lanndan oluşan programı sunacak. Orkestrayı Şef Ju- lian Shevv'in, koroyu Ge- orge Robev'in yöneteceği konsere solist olarak keman sanatçısı Anastasia Chebo- tareva katılacak. Orkestra- ya 2 Eylül'de Bodrum Ka- lesi evsahipliği yapacak. CarlOrffun "CarminaBu- rana", Strauss'un "Yarasa Opereti", "Polka". Brahms'ın "MacarDansla- n". Dvorak'ın "Slav Dans- lan" ve Şostakoviç'in "Fes- tival Uvertürü"nün seslen- dirileceği konserin solist- leri soprano Tinuke Otefı- mihan, tenor Steven Kro- nauer ve bariton Craig Smith. Orkestra, 3 Eylül'de Mozart, Verdi. Puccini, Sa- rasate ve Mozart'ın yapıt- lanndan oluşan programla Bodrumlular'tn karşısında olacak. Son durak Sinop Bilkent Akademik Senfo- ni Orkestrası, 4 Eylül'de Marmans'te. 5 Eylül'de Al- tınoluk'ta sanatseverlerle birlikte olacak. Bursa Kültürpark Açık- hava Tiyatrosu'nda 13 Ey- lül'de gerçekleştirilecek konserde orkestrayı ünlü şef Gürer Aykal yönetecek. Ay- kal yönetimindeki orkest- ra. konserde Paganini'nin "keman konçertosıT ile Ra- vel'in "Bolero" ve Çaykovs- ki'nın "İtaryan Kapriçyo- su"nu seslendirecek. Bilkent Akademik Senfo- ni Orkestrasrnm Anadolu turnesinin son durağı Sinop Atatürk Kapalı Spor Salo- nu... Konser maratonunu Sinop'ta tamamlayacak or- kestra, soprano Ramona Eremia ve bariton Dan Constantin Serbac'a eşlik edecek. Konserde. Mozart'ın "Fi- garo'nun Düğünü". Çay- kovski'nin " l Ital>an Kap- riçyosu", Şostakoviçin "Fes- tival Uvertürü", D>'orak'ın a Slav Danslan", Çavkms- ki'nın "Fındıkkıran" bale suitinden "ÇiçeklerinValsi" adlı bölüm, Strauss'un *\'a- rasa" operetı uvertürü ve "Polka" adlı yapıtlan su- nulacak. Orkestraya turne süresince Bulgaristan Dev- let Filarmoni Korosu eşlik edecek. Sinemanın 'çocuk-kadın kahramanı' Helena Bonham Carter yeni filminde bir modacı Tutkulu bir sinema seraveıriT Kültür Servisi - "A Room VVTth a Vîew" adlı fılmin ilk sahnesinde, Floransa'daki küçük bir pansiyonun arka penceresinden Arno Nehri'ne doğru bakan genç kadının gözlerindeki tek şey hüzün değıldir. Kadın kendi kendisine bir şeyler hatırlaünaya ça- lışıyor gibidir; belki de beyazperdedeki so- rumluluğu ve özgürlüğü demek olan doğa vergisi yeteneğini. Bu Forster filminin üzerinden geçen 12 •yıl süresince kariyerine aralannda Shakes- peareuyarlamalannın dabulunduğu birçok kalıtelı yapımı sığdıran Heiena Bonham Carter, hiçbir oyunculuk eğıtimı almamış olmasına rağmen bugün özellikle Avrupa sinemasının aranan isimlerinden birisi. 31 yaşındaki Ingiliz akrris, çoğu Avrupalı yö- netmene göre "beyazperdenin her an pat- lamav^a hazır. basünlmış bir cinselliği sim- geleyençocuk-kadın kahramanı". Şimdiye dek yaptığı çalışmalar arasında 21 sinema, 7 televızyon filmi ve 5 tiyatro performan- sı bulunan Carter. en iyi İcadın oyuncu da- lında 1996 Genie ödülünün de sahibi. Sinemada ve tiyatroda üstlendiği bazı küçük rollerden sonra, yönetmenliğini Tre- vor Nunn'ın üstlendiği "Lady Jane" adlı fılmle oyunculuk kariyerine yeni bir baş- tangıç yapan Carter, beyazperdedeki ilk günlerinden söz ederken şunlan söylüyor: "Evet. oyunculuk ciddi bir çaba ve disiplin gcrektirivor. Yaşamınızdaki birçok başka şey- den vazgeçmek zorunda kauyorsunuz. Be- nim de 'Buna değer mi?" diye düşûndü- //el ğüm zamanlar oldu: anıa kamera önünde aldığım keyif her şeyden daha ağır bastı sa- nırun." Carter'ı gerçek bir sinema dehası ile kar- şılaştıran film ise "Mightj Aphrodite" ol- du. Yönetmenliğini Wood> Aİlen'ın yaptı- ğı filmin ilk sahnesinde nevrozlanndan söz eden Manhattanlı bır kadın olarak karşımı- za çıkan Carter, bu eğlenceli çalışmanın başından sonuna dek Mia Famm'u aratma- yan bir portre çizdi. "Çekimlere başlama- dan önce kendi kendime bir söz vermiştim, ' elena Bonham Carter'a göre her yeni çahşma, kendisi, ruhu ve sanatı için yeni bir keşif. Farklı karakterleri oynamayı yeğleyen Carter, kamera karşısında olmanın bir tutku olduğunu vurguluyor: "Beni izleyen bır şey olduğunu biliyorum ve bu şeyin o an neler görebileceği tamamen benim kontrolüm altmda. Bir çeşit narsisizm de denilebilir." onun etkisinden kurtulmaya çalışacaktım" diyor Carter: "Ama ne yazık ki fikn setine gekliğim ilk günden itibaren bir Vlia Far- row olmaya başlamıştun." Sinema kanyennın ılk dönemlerinde al- dığı hertürlü rol teklifini kabul ettiğini be- lirten sanatçı bugün artık. "kendi oyuncu- luğunu daha iyi tanımak" açısından, özel- likle gerçek H. B. Carter'dan farklı karak- terleri seçmeye özen gösterdiğini söylüyor. Son olarak yönetmenliğini Trevor Nunn'ın yaptığı ve bir Shakespeare uyarlaması olan "Twehh Night" (On ikinci Gece) adlı film- deki Olivia roKiyle Türk izleyicisinın kar- şısına çıkan Carter'ın yeni çalışması "Port- rahs Chinois'" da çok yakında Avrupa si- nemalannda gösterime girecek. Yönetmen Martine Dugowson ile birlikte çevirdiği bu filmde sanatçı. Paris'te yaşayan ama aslen Ingiliz olan ve karnında taşıdığı bebeği dünyaya getirip getirmeyeceğine karar ver- meye çalışan bir moda tasanmcısını can- landınyor. Senaryo aşamasında PeterCha- se ile işbirliği yaptıklannı söyleyen Du- eovv son'un Carter ile ilgili düşünceleri şöy- Te: "Carter zaman zaman çocuksu, zaman zaman ise çok sert olabilen bir kadın. Fark- lı bir oyun stili var, bu anlamda onu Katha- rine Hepburn'eoldukça yakm bukiuğumu söyleyebilirim." Bugüne dek oynadığı fılmlerin hemen he- men hepsinde vücudunu yüzünün, yetene- ğının ve zekâsının ardına gizliyor gibi gö- rünen Carter, "Soyunmak ve kamera kar- şısında çıplak olmakfikriylcbir probiemim yok" diyor: "Yeter ki bir nedeni olsun". Ona göre her yeni çalışma. kendisi, ru- hu ve sanatı için yeni bır keşif. Sinemayı ise şöyle anlatıyor Carter: "Yıllar geçtikçe bir oyuncu olarak daha da fazla bilinçleni- yorum. Kamera karşısında olmak bana gö- re bir tutku. Beni izleyen bir şe> olduğunu biliyorum ve bu şeyin o an neler görebilece- ği tamamen benim kontrolüm altında. Bir çeşit narsisizm de denilebilir" disini. Senaryo yazmaya başladı ve Ye- şilçam'ın kapısını aşındırdı. Z«kiÖk- ten'le tanışması bir usta-çırak ilişkisi- ni başlattı. 'Ses' filmi. 8 yıllık asistan- lık ve sonra kendi filmini yapmaya ka- rar verişi. Ama önünde bir film yapma geleneği yok: "Fîlm çekmek isteyen bir insanın önünde nasıl bir referans, nasıl bir gelenek duruyor? Bunu aramaya başladım ve bulamadım. Türkiye'de film çekmek isteyen insanuı önünde duran hiç bir gelenek yok. Son derece ilkel yön- temlerîe. el yordamıy la çekiliyor filmler. Bunun karşıhğında sadece sinema ya- pan insanlar var. Bir ülkede sinema ol- gusundan söz etmek için teknik anlam- da ve içerik bakımından bir bürün oluş- turan geleneğe ihtiyaç vardır." Ilk filmin öyküsü Bır dizınin çalışmalan sırasında her sabah geçtiği TEM yolunun kenann- daki bloklar esın kaynağı oluyor 'C Blok'a. Daha önce kendisine aıt tek ka- re çekmeyen Demirkubuz, 19 gün içın- de tamamlıyor filmi. tlk filminin içe- riğiyle, yaklaşımıyla, üslubuyla çok il- gi çekmesini Türk sinemasının ıçinde bulunduğu kötü duruma bağlıyor sa- natçı. 'Masumiyet' ise 'CBJok' sonrası he- saplaşmalann bir sonucu. İlk filminin ardından sarf ettıği birtakım sözlerin al- tını doldurabilmek amacıyla hiç bir ku- rum ya da kuruluştan para almadan ba- ğımsız bir film yapmak ıstiyor. Televız- yon dizisinden ve k C Blok'tan kalan pa- ralarla çıkıyor yola Bilsak oyuncula- nndan Nihal Koldaş'ın da karşılığını beklemeden para yatırmasıyla tamam- lıyor filmi. Destek bulamadığı için de- ğil, böyle tercih ettiği için 'kendi para- sıyla' çekıyor yeni filmini. Hapısten çıktıktan sonra ablasıyla eniştesinin orurduğu kente giden Yu- suf'un öküsünü anlatıyor 'Masumiyet'. Kaldığı otelde bır pavyon kadını olan Uğur ve onu çalıştıran Bekir'in işitme engelli kızıyla dostluk kuruyor Yusuf. _ ^ ^ ^ ^ _ Filmde Güven Kıraç. Derya Alabora ve Ha- luk Bilginer rol alıyor. •Masumiyet'in öyküsü- nü şöyle anlatıyor De- mirkubuz: ~Projeye başladıktan sonra oyuncular, ışıkyö- netmeni, görüntü vö- netmeni katıldı bize. Bunlar bir yanlarıyla amatör, ama işleri konu- sunda son derece profes- yonel insanlardı. İzmir, Ankara, Jstanbul ve Ya- lova arasındaki yolcu- luklarda yine 19 gün içinde tamamlandı çe- kimler. Çahşma olanak- larunız C Blok'a oran- la daha iyiydi." 'C Blok'la kazandı- ğı Altın Lale Ödülü'nü geri çev iren sanatçı bu dönemde bu hareketi- nin algılanış biçimin- den çok yorulmuş. Ge- nellemeler yoluyla fıkir yürütülmesinden şikâ- yetçi. u Bu ülkede sade- ce sinemada değil her anlamda provokatif davranışlar gerekli. Ödülü reddetme gerek- çelerim hâlâ geçerlL" Bağımsız sinema, Avrupa'da Hollyvvo- od'dan bağımsız anla- mına geliyor ve siyasi, ekonomik bağımsızh- ğı içermıyor. Oysaona göre bağımsız filmi, yönetmen yüreğiyle ya- par. hatta parasını da bulur. Zeki Demirkubuz, bugün pek çok sinema- cmın çeşitli gerekçeler- le sinema, dızi ve rek- lam arasında çeşitli bağ- lar kurmasına kesinlik- le karşı çıkıyor:"Rek- lam tekmğinin getirdi- ği yenilikkrin zaman- la sinemaya yansıyaca- ğı söyleniyor. Ben bunu kabul etmiyonım. Bir ürünün niteliği yapılış nedeniyle açıklanabilir ancak. Bir sinema fil- mi hepsi kamerayla çe- kiliyor diye bir reklam filmivle, bir dizi filmle aynı şekilde değerlen- dirilemez. Satış ve kâr amaçh bir etkinlikle si- nema gibi insanın için- den gelen ifade yöntemi arasında hiçbir ilişkisi olamaz. İmajla gerçek gibi iki farklı kavram benzermiş gibi gösteri- livor. Ben bu bağı kura- mıyorum." Demirkubuz, önü- müzdeki yıl ya Ca- mus'nün öyküsünü ya da senaryosunu kendi- sinin yazdığı öyküyü ulaştıracak ızleyicıle- rine. Aynca kazandığı paranın bir miktarını sevdiği bir konuya ayı- np her yıl bir belgesel çekmek istiyor. Onü- müzdekı günlerde ise yoğun bir festival prog- ramı bekliyor yönetme- nı. §UKR4N KURDAKUL Lütfiye Güçlü Öğretmenin Anımsattıkları Çoğumuzun bır ya da birkaç öğretmeni vardır okul yaşamında bırakmadığı. Takvimlerinde her günü ayrı bir fırtına yazan ye- tiştiğimiz yriların eskimez çağnşım odakları gibidir onlar. Bizi, o yaşların ele avuca sığmazlarını kültür bi- rikimiyle etkılemişlerdir. Davranışlarıyla, ilgileriyle, en güzeli. geleceğimıze duydukları güvenle etki- lemişlerdir. Ben biliyorum kı, Haydarpaşa Lisesi'nde para- sız yatılı öğrenciyken Cemal Süreya'nın ana kra- lıçesi edebiyat öğretmeni Melahat Babacan'dı. Kumkapı Ortaokulu öğrencisi Demir Özlü'nün Nezahat Somar. Salim Rıza adı geçınce Konur Ertop, Adnan Özyalçıner, Doğan Hızlan, Kemal Özer gibi is- tanbul Liselilerin sözcükler gülümser dudakların- da. Hasan Pulur, Hilmi Yavuz vb. Kabataşlılar için lise yaşamı Behçet Necatigil demektir. Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü öğrencileri Ta- lip Apaydın'lar. Mehmet Başaran'lar Anadolu'da- kı yenıden doğuşun iki ışık kaynağı gibi görürler Sabahattin Eyuboğlu'nu. Vedat Günyol'u. Bızim kuşak Izmırlilerle Karşıyakalılann da unu- tamadığı öğretmenler var kuşkusuz. Kız Lisesi'nin, kişiliğinde aydın cumhuriyet ka- dınını sımgeleyen, Vedide Baha Pars'ı. Bizim Hilmi Ziya Apak'ımız. Bir düşündüren adam anıtı Ziya Şölen. Ve daha 4O'lı yıllar yeni edebiyat hareketinin ön- cü dergilerini izleyen öğretmenlerimız. Kışilıkleri bizde saklı eğitim kültür emekçileri. Sabahattin Anç, Lütfiye Güçlü. • • • Lütfiye Güçlü'yü 19 temmuz günü yitirdiğimizi bızim gazetedekı duyurudan öğrendiğimde yal- nızdım. Şairce duyarlıklar bastı. Kaç yaşındayım? On beş, on altı. Kırkındakilerin bile askere alındığı yıllar. Karşıya- ka fınnlannın önünde vesika ekmeği bekleyen mah- kûmlardan biri de benim. Alman faşızmi öldüremediği ınsanların ekme- ğiyle oynuyor. Lütfiye Güçlü, Kız Öğretmen Okulu'nun sınıfla- rına sığamayan edebiyatçı kişiliğiyle Halkevi'nde aramaya çalışıyor bizleri. Bızdeki düşün adamını. Geleceğin adamını. Birıncıl özelliği sevmek ve sormak. Dersler nasıl gidiyor? Yeni şiir var mı? Yurt ve Dünya'nın yeni sayısını okudun mu? Yurt ve Dünya, Niyazi Berkes, Pertev N. Bo- ratav, Behice Boran, Muzaffer Şerif, Adnan Cemgil, Sabahattin Ali, Kemal Bilbaşar, Medi- ha Berkes gibi geleceğe mektup yazmayı göze alan aydınlann dergisı. Bir özelliği de öğrendiğini öğretmeye çalışması Lütfiye Hoca'nın. Dünyaya öğrenmek ve öğretmek için geldiğini düşündürür insana. Çevredeki Hitler hayranlan- na, Reşat Şemsettin gibi CHP içinde barınabilen örtülü faşıst bakanların müfettişlerine, Ceza Yasa- sı'nın 141,142. maddelerinealdırmadan kendisin- de birikeni vermeye çalışır. Babası Ödemiş Kuvayi Milliyecilerinden Lütfiye öğretmenin. Özgür insan olma niteliği ata yadigân. Peşinde çıft aylı dosya, kitaplık görevlisı olarak o kasabadan bu kasabaya sürgün edildiği De- mokrat Partılı yıllar dırencinden bir şey yitirmeme- sı de birey olmasından geliyor. Lütfiye öğretmene, onun gibi kaç dönemin "ne- silleri tüketilemeyen" eğitim, kültür emekçilerine selam olsun. Kandiyoti'nin yeni kitabı çıktı • KühiirSenisi- 1974-1980 yıllan arasında Boğaziçı Üniversitesi"nde öğretim üyeliği yapan ve halen Londra Üniversitesi'nde çalışmakta olan Deniz Kandiyoti'nin "Cariyeler. Bacılar, Yurttaşlar" başhklı kitabı, Metis Kadın Araştırmalan Dizisi'nden çıktı. Kandıyotı'nin 1975-1995 yıilan arasında yazılmış yazılannı ıçeren kıtapta kırsal- kentsel cıönüşümün cinsiyet rollenne etkisi, Kemalıst femınizmın anlamı, cinsiyet rollerinin millıyetçilık. devlet ve İslam bağlamında sorgulanması. erkek kımliklerinin toplumda iktidar ve egemenlık kurumsallaşmasıyla bağlantısı, ataerkıllığın kadınlann yanı sıra erkekler üzerindeki baskıcılığı, "kadın " terimı yerine önerilen "toplumsal cinsiyet" kavramı ve bu kavramın "modernlik" anlayışlan çerçevesınde ırdelenmesi gibi pek çok konu tartışılıyor. Körfez Savaşı film oluyor • Kültür Servisi - Körfez Savaşı sırasında Ingiliz SAS komandolannın üstlendiği görevleri konu alan bır film önümüzdeki günlerde Kuzey Afrika çöllerinde çekılecek. Filmde Ingiliz SAS komandosu Andy McNab'in kaleme aldığı ve en çok satan kıtaplar arasına giren anılanndan yola çıkılacak. Andy McNab, tgilız ekibin, Körfez Savaşı sırasında Irak'a bır yanlış anlama sonucunda gönderildığıni ıddia ediyor. Projenın Afhka temsilcisi Auaut Sight filmde yanlış emir alan, yanlış malzemelerle. yanlış koordinasyonlarda yaşam mücadelesı veren askerlerin öyküsünü anlatacaklannı belirtiyor. Sean Bean'in başrolde yer alacağı filmde birçok Kuzey Afrikalı yerli de görev alacak. Morrison geri geliyor • Kültür Servisi- Jim Morrison'un 1971 yılında ölmesinin ardından dağılan efsanevı The Doors adlı grubun daha önce yayımlanmamış dört adet yapıtı bu hafta Los Angeles'ta kayıt edilıyor. John Lennon'ın fanatik bir hayranı tarafından öldürülmesinin ardından Ingiliz grup The Beatles'ın yaşayan grup üyeleri tarafından geçen aylarda çıkanlan Free as a Bırd adlı albümle aynı kayıt tekniği ile gerçekleştinlecek olan çalışmanın Doors grubunun hayranlan tarafından büyük ılgi göreceğine kesin gözüyle bakılıyor. Schvvarzenegger Japonya'da • Kültür Servisi - Japonya Başbakanı Ryntarn Hashimoto, sinema yıldızı Arnold Schvvarzenegger ve yönetmen Joel Schumacher, Schvvarzenegger'in "Batman and Robın" adlı son filminin tanıtımı nedeniyle 25 temmuz cuma günü bir araya geldıler. Yaptıklan kısa bir söyleşının ardından Başbakan Hashimoto, Schvvarzenegger'ın bu son filmini izledi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle