Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 24 TEMMUZ 1997 PERŞEMBE
10 KULTUR
Her yıl bir yelpaze gibi açılan festivalde 13 günde devr-i âlem. Serüven bu yıl rengârenkti
'Ses'lendi bütiüı dünyaYAVUZ BAYDAR
1977-89 arasında her yaz Av-
rupa'nın bellı başlı caz festıval-
lerini ziyaret ederken, beni en çok
cezbetmeyi başaranı. her seferin-
de, Umbria olmuştu. Hep sevinç-
le hatırladım, İtalya'nın bu dört
dörtlük müzik şenliğini. Müziği
müthiş bir bilgi ve coşkuyla din-
leyen İtalyanlarla bütünleşmek,
caz müzisyenleri için de adeta ye-
rine getirilmesi gerekli bir ödev
gibiydi. Sanınm hâlâöyle. lstan-
bul'unki ile aynı zamana denk ge-
len Umbria ne denli cazip ise, Le-
man Gölü kjyısında insana cen-
net hakkında bir fikir vermek
amacıyla kurulduğunu sandığım
Montreux'de düzenlenen görkem-
li jazz festivali o denli hoşgörü-
lü. geniş ufukluydu. Hâlâ da öy-
le. Jazz. Montreux sayesinde ye-
niden tarif edildi ve yeni kuşak-
lara mal oldu. Formiil basitti: Jazz,
zamanın her anında kendisini hiç
kaygıya kapılmadan yeniden ta-
rif edebilen. özgürlüğü arayan her
müziği ve müzisyeni kucaklaya-
bilen yol gösterici müziğin adıy-
dı. Montreux, bu nedenle dünya-
nın tüm yörelerinden gelen ses-
lere kulak açanlann geçıcı me-
kânı oldu. Her yaz olmaya devam
ediyor.
lstanbul 4. Caz Festivali'nde.
bu yıl andığım formülün geçerli
olması, belli bir müzik türiine sap-
lanmak yerine, oldum olası "iyi
müzik kalpteçiçek açandır~a ına-
nan biri olarak beni çok sevindir-
mişti. Tarih ve coğrafyanın sınır-
sızlığında, hayatı kutsama isteği-
nın yarattıği binbir ses ve vurgu;
dünyalann iç içe geçiş kapısı her
yönden etkiye açık bir kentte, 13
gün boyunca birbirini izleyecek-
ti. Blues. Bach,Gershwin,tango,
bossa-nova. trip-hop, Coltrane.
merengue. reggae. Sinatra, Çin-
gene Nat Cole, morna...
Dünyayı "duymanın" en gü-
zel biçimi: Ayıncı çizgılenn lağ-
vedilmesi!
Festıval. bu yıl ışte böyle bir ucu
belirsiz serüvendi. "KasıÜı'' bir
uzun yürüyüş... Müzisyenlerhoş-
görülüdür. Müzik dinleyicisi de
öyle olmalı. Aramalı, keşfetme-
1İ:'>Flrsat" böyle yaratıldı. So-
nunda herkese bir şeyler kaldı.
Coşku ile donukluk, esneklik ile
yoğunluk arasındaki açıklığın dik-
kat çekici olduğu bir konserler
dizisi yaşandı. Yoğunluğun han-
gi "olaylarda" kendisini hissetti-
receğı kolayca kestirildi: Eric
Clapton'm adı dolayısıyla ta ılk
anlardan ıtıbaren kendisini "aşan"
Legends konsen bunlardan ilkiy-
di.
Her biri blues ile büyümüş beş
ustanın (Sample,SanboriL,Gadd,
Miller.Clapton) varlığı bile yeter-
lıydi, festıvalin açılış gecesinde.
"Orada ounak" esas önemi taşı-
dı, biletler karaborsada on mil-
yonlarca liraya gıtti ve karşılığı
dlındı. Gitann "ötekTClaptoncia
hep gölgede kaldığını düşündü-
ğüm içın, üstadı keyifle dinledim.
Une kavuşmasına rağmen, o ola-
ğanüstü blues müzisyenlenni bız-
lere tanıttığı için kendisine ne ka-
dar derin saygı duyduğumu bir
kez daha kavradım. (0nun özle-
mi de bu zaten. Böyle hatırlanmak
ıstiyor.)
Ama o konserde gerçek yıldız
aramak gerekiyorsa, bu herhal-
de, Marcus Miller olmalı. Proje-
nın de miman olan bu büyük mü-
zik adamı, kapasitesi ve disiplini
ile gözleri bir kez daha kamaştır-
dı, belkı de yaşarttı.
Coşkunun ikinci gecesi, ne ya-
zık ki izleyemediğim Goran Bre-
goviç konseriydi. Bu (gerçek an-
lamda) özgün müzisyenin nasıl
bir rüzgân buraya taşıyacağını
kestirmek güç değildi zaten. Mü-
ziği kalplerde çiçek açmış durum-
daydı. o sadece taze su verdi.
1990"lann (biraz hız kesse de)
öncü keşif yolu Massive Attack,
"kendiliğjnden". bir coşkuyu kon-
serinde topladı. Trip-hop türünün
ağır ve ağdalı ritmlennde karaba-
san ve rüyalannı yaşamak iste-
yen bir kuşak Açıkhava Tiyatro-
su'nu tıka basa doldurdu o gece.
Coşku sonuna dek sürüp gitti: Ta
• Festival, bu yıl bir ucu belirsiz serüvendi. "Kasıth" bir uzun yürüyüş... Müzisyenler hoşgörü-
lüdür. Müzik dinleyicisi de öyle olmalı. Aramalı, keşfetmeli. "Fırsat" böyle yaratıldı. Sonunda
herkese bir şeyler kaldı. Bu yılki festivali, hep beş "olay"la anacağım. Ilki, piyanist Chucho Val-
des'siz Irakere elemanlannın oluşturduğu Perspectiva. Brezilya'mn en önemli besteci ve şarkıcı-
^^^^ lanndan Ivan Lins CRR'de melodinin zaferini ilan etti. Cabo Verde'li şarkıcı Cesaria Evora, fes-
) M "^^M tivalin doruk noktalanndan biriydi. Michel Camilo'yu bu festivalin piyano yıldızı ilan etme cesa-
retini göstereceğim. Dünyanın en iyi piyanistlerinden biri olan Aydın Esen'in Barron Brown ve Steve Smith'le olağanüs-
tü güzelliklerle birbirini aşan yoğunluklarla dolu konseri, her anında jazz ruhunu, özgürlük tutkusunu banndınyordu.
grup beklenenden daha lusa bir sü-
re çalıp aynlıncaya kadar. Müzi-
ğin. coşkunun hakkını verdiğın-
den emin değilim Konser ardın-
dan yaşanan anlamsız yastık "ata-
ğı" değildi bunun nedeni. Reper-
tuvar iyi oluştunılmamış, parça-
lar iyi dizilip kurgulanmamış, her
şey sanki habire püskürtülen du-
manlann "duruımı kurtannasna"
bırakılmıştı. Daha zekice, daha
gerilimli bir konser bekleyenler
hüsrana uğradı, "olayı" yeterli bu-
lanlarmutluaynldı. Amabirinci-
ler herhalde çoğunluktaydı.
İki eski tüfek
Festivalde bu yıl iki ihtiyar, on-
lan her daim genç kılan bir mut-
luluğu bızlere taşıdılar. lstanbul,
EKin Jones'u özlemişti. En ka-
rarsız anlanmda bile. en son an-
da. en sevdiğım davulcu olarak
zihnimde tek başına gülümseyen
Elvin, yine Coltrane'i yorumladı.
70 yaşında bir panterdi. ama sa-
dece 20 yaşında gösteriyordu. Faz-
la hızlı çalmadı. Coltrane'in ba-
ladlan ağırlıktaydı o gece. Colt-
rane bestelerini solo trompetle yo-
rumlamak nedir, bilir misiniz?
Art Blakey'in müridı VVynton
MarsaKs'ın Elvin'eeşlik ederken
harcadığı enerjiyi fark edenlerin
sayısı çok yüksek değildi.
Elvin. bu festıvalin onur fotoğ-
raflanndan biriydi. Yine gelsin,
bekliyoruz.
Öteki ıhtıyar. iki konser verdi.
CRR'dekine gidemedim. Ama er-
tesi gece Roxy'de verdiğini hiç
tereddüt etmeden "en iyiler" ara-
sında sayabilirim. Jamaikalı gi-
tarcı Ernest Ranglin, mükemmel
bir ortamda, maço söylemden tü-
müyle anndınlmış, dişi kalitele-
rin egemen olduğu, Karaib rüzgâ-
n kadar hafıf bir müziği sundu
bizlere. Tevazu, müzikle büyüdü:
Oradaydı, müzikle geçen yanm
yüzyılın ardından hiçbir ün-şöh-
ret-ikbal kavgası olmadan, kibir
üretmemiş bir kişilikle, bizlere
mutluluğun o gelirgeçerkınntıla-
nnı saçmak üzere.
Düş kınklıklan
Aynı inceliği ve nüans arayışı-
nı. piyanist Jacky Terrasson'un
üçlüsüyle verdiği konserde de bul-
duk. Davulcusu daha iyi olabilsey-
di keşke. Bereket kontrabasta Ira
Coleman gibı bir usta vardı da
Terrasson'un kalitesi bir kez da-
ha ortaya çıktı.
Düş kınkhklannı çok fazla yc-
şamadım. Herhalde en büyüğü.
saksofoncu Joe Lovano'nun *Ce-
lebrating Sinatra" konseriydi.
Sahnede çoğunluğunu yaylı ve
nefeslilerin oluşturduğu 12 kişi-
den beklenen. net ve aslına sadık.
yer yer yaratıcı bir Sinatra yoru-
muydu. Olmadı: Öncelikle ses
düzenindeki iğretilik bir türlü gi-
derilemedı. Çalgı sesleri birbiri-
ni boğdu, bir "hayhııy" izlenimi
doğdu. Lovano'nun dolgun sak-
sofonu ile Judi Süvano'nun sop-
rano sesi neden yan yana geldi. bir
türlü anlaşılamadı. Bir başka so-
ru işareti, neden iki davulcu oldu-
ğuydu. Konser bırçok dinleyici-
yı kaçırdı, mutsuz bir sonla nok-
talandı. Jazz Crusaders ve Patti
Austinkonserinde ise bu kez mü-
zisyenler değil, dinleyıci bir fi-
yasko oldu. Jazz-funk'ın bu fi-
şek gibi grubu. herkesi azdırma-
ya kararlı bir havada girdiği kon-
serde sönmedi, ama seyircinin do-
nukluğunu kavrar kavTamaz sade-
ce profesyonelliğin gereğini yap-
tı. o kadar. Oysa ne kadar da do-
nanımlı gelmişlerdi: Davulculan
Tony St James bir dinamit kutu-
su gibiydi, yıllann "soul" sakso-
foncusu VVTIton Felder "jilcfti,
trombonun abidelerindefl VV'ayne
Henderson. tencereleri fokurdat-
ma kararlılığında, kaplan derisin-
den bir mutfak önlüğü ve şapka-
sıyla çıktı ("Sulan kavnatmay'a
geldim" diyordu), ama netice na-
fıleydi. Patti Austin'ın güzel şar-
kılan da kayıtsızlığın içinde gü-
me gitti. Seyircinin aklı başına
son parçada gelir gibi oldu, ama
artık "vakit çok geç"ti.
Mazur'un sihirbazlığı
Seyırciyi kayıtsız ve donuk kıl-
ması gereken bir konser varsa, o
da Garbarek'e ait olanıydı. Bir-
kaç yıl öncesine kadar. yeniliği
kılavoız edinirdi Garbarek. ama
geçen yıl da Istanbul'da -final
konserinde- dinlediğimiz dörtlü-
sünün müziginde yenı bir şey yok.
Buzullann üzerine çökmüş, don-
durucu bir akşam mavisi... Üsta-
dın bizim zurnaya benzer sopra-
nino tonuna, Balkan esintili cüm-
lelerine, swıng'siz tenoruna öte-
den beri tutkun olanlar için belki
mesele yok. ama Garbarek, imre-
nilen birnoktaya getirdiği bu dört-
lü müziginde tıkanıp kalmış du-
rumda. Ustelik bu yılki yorumlar-
da eskı derinliği de bulamadım.
Neyseki MarihnMazurvardı ve
o kurtardı. Üç buz adamının ya-
nında bir tropık perisi. Vurmalı-
lann belki de en "dişi'' üslubu ona
ait. Müziği bir oya ışler gibi işle-
di. Zamanlaması, gelen anlann
gerektirdikleri "okuması" mü-
kemmeldi. Onu hiç bu kadar ol-
gun görmemiştim. 7 aylık hami-
le olduğunu da duyunca pes ettim.
Jazz deyince geceyi düşünü-
rüm. Festival boyunca. belki de bi-
linçaltımbeni CRR'deki erken ak-
şam konserlerinin çoğuna gitmek-
ten alıkoydu. Ama asıl neden, bir-
çok kişininkiyle aynıydı. Işten er-
ken çıkıp trafiği yararak onlara
yetişmek. Çok istediğim halde
Radio Tarifa, TRT Big Band, Di-
no SaluzzL Kronos Quartet, Fazıl
Sa>
r
konserlerini kaçırdım.
Erken konserler konusunda
olumlu düşünmüyorum. Yaz ve
jazz. ustelik erken saatte kapalı me-
kân festivalin ruhuna aykın. Kon-
serler daha geç saatlerde tstan-
bul'un açık mekânlanna (Tünel
Meydanı, Taksim, Ortaköy, Kadı-
köy lskele vs.) taşınabilse ne gü-
zel olur! Avrupa bunu başanyla uy-
guluyor. Açık konserlerjazza yep-
yeni hayranlar kazandınyor. De-
nemeye değer.
Gece mekânı Roxy. baştan so-
nabirbaşan silsilesiydi. Mekânın
kendine özgü bir yakınlık duygu-
su var. lstanbul 'a son yıllarda ge-
len jazz müzisyenleri. bu özelli-
ğini sevdiler. Birkaç yıldır bura-
da sabahlara kadar jam-session-
laryapıldı. Buyüzden Roxy doğ-
ru bir mekân tercihıydi: Los An-
geles"ın henüz işlenmemiş bir kor
demır çubuk gibi ısı saçan dört-
lüsü B-Sharp; New York'un ener-
ji küpü Groove Collective, birkaç
KÜLTÜR • SANAT •••••••••••••.••••••v.Vı 293 »9 7« (3 HAT)
TODER-TİYATRO OYUNCULJUU DERNEGI SÜN&R
DEV lemmuz 130
asasın oanatçı/^ 3 Orkestra eşliğınde •/• u •
. J\
e m
%' Emrah «n
Ke
.
na
,
n
€ ,^e)at
i Yılmaz uogulu L3
Genç U>qurlar
HARBİYE AÇIKHAVA TİYATROSUNDA.
Davetıyeler tum Vakkoramalar ve A.K.M. gışelerınde satılmaktadır.
EFES Pilsen'in küllür ve sanata katkıları artarak surecek.
Simon
y
dan müzikal hazırlığı
KüitürServisi-Rock müzisyeni Ra-
ul SimoB. yaklaşık 40 yıl önce New
York'ta seri cinayetler işleyen 16 ya-
şındaki Pbrto Riko'lu cani Salvador Ag-
ron'ın yaşamını konu alan bir müzi-
kal hazırhyor. Ağustos ayında prova-
lanna başlanacak olan "The Cape-
man" adlı müzikalin aralık ayında
sahnelenmesi planlanıyor.
Paul Simon'a ilham kaynağı olan
The Capeman olayı, 1959 yılında ci-
nayet suçuyla hapse giren Salvador
Agron'un hapiste geçirdiği yıllar bo-
yunca azılı bir katil olarak başladığı
yaşamma hapiste geçen yıllarda bir
şaire dönüşmesinin öyküsünü anlatı-
yor. Simon'ın New York'ta geçirdiği
gençlik döneminde 16 yaşındaki Ag-
ron'un idam edilmesine karar verilen
en genç suçlu olarak dikkatleri üzeri-
ne çekmişti. Agron, Eleanor Roose-
vdt'in başlattığı bir kampanya sonu-
cu elektrikli sandalyeden son anda
kurrulmuştu. Hapiste kaldığı 20 yıl
boyunca şiirler yazan Agron, bir yıl
sorura şartlı olarak serbest bırakılacak-
ken ona ihtiras dolu mektuplar yazan
bir kadınla beraber olmak için hapis-
ten kaçtıktan kısa bir süre sonra ya-
kalanan Agron yaşamının geri kalan
bölümünü hapiste geçirmiş ve 1986 yı-
lında bir kalp krizi sonucu ölmüştü.
gece üst üste yeri göğü salladılar.
Groove Collective'in son gece-
sinde trompetçi Nkholas Payton
ile saksofoncu İlhan Erşahin'ın de
iştirakiyle gerçekleşen jam-ses-
sion, 13 günlük serüvenin doruk
noktalanndan biriydi.
Bursa'dan çıkarak Boston'a,
Berklee Müzik Okulu'na giden,
eğitimini master'la sürdürecek
olan Mehmet AU Sanhkol çok et-
kileyici bir konser verdi Roxy'de.
AKPerret'in bestecilikteki ustalı-
ğına da yine burada. grubu Acid
Trippiıı'le sunduğu yorumlarda
tanık olduk.
Şölenden şölene
Gelelim "eni>i"lere. Rangün'i
bir yana bırakacak olursak, ben-
de en derin iz bırakan konserler,
festivalin ikinci yansındakilerdi.
Imer Demirer-İlhan Erşahin-Ke-
rem Görsev'Ablkan Hürsevcr-Can
Kozhı beşlisindeki ıştah. gelecek
için çok sağlıklı ipuçlan veriyor-
du. Trompetçi Nicholas Pıçton,
dörtlüsüyle, acelesiz, rahat ve yü-
zeyden derinlere inen unutulmaz
bir müzik şöleni sundu. Joshua
Redman beşlisi, sadece davulcu
Brian Blade'i dinlemek için bile
yeterli idi.
Bunlar bir yana, bu yılki festi-
vali, hep beş tt
otay"la anacağım.
llki, piyanist Chucho VaJdes'siz
Irakere elemanlannın oluşturdu-
ğu Perspectiva. Roxy'de gece ya-
nsından sonra verdikleri rumba
konseri, Richter ibresini bozdu, ta-
nıklanna şapka çıkarttırdı. Su gi-
bi ter akıtılan bu ritm ve solo gös-
terisinden tek bir sonuç çıkıyor-
du: Küba biter, müzisyenleri bit-
mez.
tki büyük müzisyen, pek de
hak ettiği dikkati toplamayan, iki
mükemmel konser verip geçtiler
Istanbul'dan. Brezilya'mn en
önemli besteci ve şarkıcılanndan
Ivan Lins CRR'de melodinin za-
ferini ilan etti.
Cabo Verde'li şarkıcı Cesaria
Evora,festivalin doruk noktalann-
dan biriydi. Esma Sultan Yalısı
gibi harika bir mekânda, çoğun-
luğu steril bir dinleyiciye seslen-
se de, grubundaki kusursuz yalın-
lığın içinden bir abide gibi yük-
. seJdi. Çoğu kişi, o gece Evora'nın
kımıldamadan dumşunu, hüzün-
lü yüz ifadesinı değiştirmemesi-
ni yadırgadı. Ne bekliyorlardı?
Klişelere uygun biçimde, sempa-
ti gösterisi yapmasını mı? Evora,
zaten böyle: Olduğu gibi tüm acı-
lan, vakan ile. Cttesinde, sadece
değme şarkıcının dudağını uçuk-
latacak birperformans vardı. Tüy-
ler ürpertici bir konserdi bu. Keş-
ke gerçek seyircisini bulsaydı.
Pekineller ile Loussier'in kon-
serlerine gidemedim. Ama Mk-
hel Camilo'yu bu festivalin piya-
no yıldızı ilan etme cesaretini gös-
tereceğim. 1980'lerde albümleri
peşinden koştuğumuz, konserle-
rini iple çektiğimiz bu müzik de-
hasının üçlüsüyle buraya gelme-
si, sadece festival yönetmeni Gör-
gün Taner için değil, benim için
de başlı başına mutluluk vesilesiy-
di. Camilo, ritmlerle örülü Latin
fınalinin ortasında, Açıkhava'yı
dolduran seyirciyi tuşlanyla ade-
ta esir aldı; piyanonun mevcut
tüm olanaklannı bir bir elden ge-
çirdikten sonra artık her şeyin bit-
tiği noktada veda etti. Geride hip-
notize olmuş bir kitle bırakarak.
Dinleyenler arasında Fazıl Say da
vardı. Camilo için gelmişti.
Evora ve Camilo'yu kusursuz-
luk belirliyordu. Ama başka kri-
terler de var. Cesaret, var olanla
yetinmemek, her an yaratmak,
erişilmeyene ulaşmak için çaba-
lamak, serüven yaşarken yaşat-
mak. Bu açılardan baktığımda,
festivalin bence en iyi konserini
belirlemek hiç güç değil. Dünya-
nın en iyi piyanistlerinden biri
olan Ayduı Esen'in Barron Brown
(bas) ve dünyanın en iyi davulcu-
lanndan biri olan Steve Smith'le
(davul), ne yazık ki tam da dolu
olmayan CRR'de verdiği olağanüs-
tü güzelliklerle birbirini aşan yo-
ğunluklarla dolu konseri, her anın-
da jazz ruhunu. özgürlük tutkusu-
nu banndınyordu.
Uzun zamandır böylesini din-
lememiştim. iyi müzik, dinleyici-
yi mıknatıs gibi kendine çeker.
Esen. bızim pek kıymetini anla-
yamadığımız, değme müzisyenin
altından kalkamayacağı karma-
şık bestelerini yorumlarken mıh-
landık yerimize. Minik bir klişe,
tekdüzelik, tekrar. Hayır, asla.
Esen ve Smith, bu besteleri onlar-
la güreşmek, boğuşmak ve galip
gelmek için yorumladılar; bize
yepyeni bir dünyayı tanıttılar. Her
an biryenilik, hiç kimsenin sonu-
nubilmediğibirneşeliyolculuk...
Bu konseri kaçıranlar içm üzüldü-
ğümü belirtmeliyim.
13 günde devr-i âlem. Serüven
bu yıl rengârenkti. Her yıl bir yel-
paze gibi açılan festivalin üst ve
ait kültürlere cömert katkısının
tam farkında mıyız? lstanbul Kül-
tür ve Sanat Vakfı'na teşekkür-
ler.
IŞILDAK VE YELPAZE
ATİLLA BİRKİYE
Caz Gecelerinin Ardından!
Cazfestivalinin, dahası her festivalin öyküleri var-
dır; bitip tükenmez. Bunlann başında içeri girme te-
laşı gelir. Başlı başına bir edebiyat metnidir, nerdey-
se.
Basında çalışanlann yüzde doksanı kart peşinde-
dir. Rivayete göre "korsan" kart edinenler bile var-
mış! Bazen karaborsacılar, o da konserine göre, ge-
cenin yıldızlandır. Bazı konser öncesi kapı girişleri-
nin en çok aranan kişileridirler.
Nasıl bir imza almak için yıldızların peşinden ko-
şuluyorsa, onlann da peşinden benzer şekilde ko-
şanlar vardır. Yalnızcatanım farklıdır; "hayran" ye-
rine "müşteri" diye adlandınlır koşanlar.
Ne var ki hayat bazen beklenmedik olaylara ge-
bedir ve karaborsacılann da ellerinde bilet kalır. Ge-
cenin ilerteyen saatine göre, neredeyse yan fiyatı-
na satmak zorunda kalıriar. Güher - Süher Peki-
nel ve Jacques Loussier Trio'nun konseri önce-
sindeki gibi...
Ama, gerçek öyküler davetiye bulma temasının iş-
lendiği öykülerdir. Konserseverier en yakın nüfuzlu
arkadaşlannı, tanıdıklannı birden anımsarlar o gün-
lerde. Öte yandan dünyanın en çok telefonu vakfın
protokol ve basın müdüriüklerine gelir.
Dedik ya, yaşam insanın karşısına beklenmeyen
durumlar çıkartır. Bir bakarsınız iki arkadaş Jan Gar-
barek konseri öncesinde ellerinde davatiyeler, ka-
pıda ekilmış beklemektedirier.
Ikisi birden. Beklenenler gelmez. Çevrede biriik-
te girilecek birileri aranır. örneğin hoş bir genç kız!
Beklerken, birden bir şair kimliğine bürünülmüş, di-
zeler çoktan mınldanmaya başlanmıştır:
"Bu geceyi size armağan edebilir miyim? Fazla
bir davetiyem var da!"
"Benimle birlikte Garbarek dinler misiniz? Fazla
bir davetiyem var da!"
"Bu gece benimie birlikte oturma onurunu, ba-
ğışlar mısınız?"
Sözcükler şiir olmuştur ama, öte yandan da kon-
serin başlama zamanı gelip çatmıştır. Ortada kim-
seler yoktuıi Ya da böylesine bir cesaret yoktur.
Sonunda iki arkadaş birlikte giımeye karar verir-
lerveellerindeki iki kişilik fazla davetiyeyi, basın ka-
pısının hemen yanında konuşlanmış gençlerden bi-
rine uzatırlar. Bu öykülerin belki de en güzel anı, kız
arkadaşıyla gökten davetiye bekleyen gencin, elin-
de "bedava" bir davetiye gördüğü andır.
Demek ki kendi kedeüerimizi, başka birinin sevin-
cine dönüştürebiliyoruz! Ne yücegönüllülük!
Kimi sanatçılar büyük bir ilgiyle beklenir. Bunlar-
dan bin de Goran Bregoviç'ti. Film müzikleriyle
gönlümüzü yıllar önce zaten fethetmişti. Konser sı-
rasında yer gök yine doluydu. Açıkhava'nın önün-
den bile geçmek o saatlerde olanaksızdı. Bilet, da-
vetiye aslanın ağzındaydı.
Nitekim müzikseverler de beklediklerini buldu.
Açıkhava'daki beş bin civanndaki seyirci, birlikte
tempo tutuyor, birlikte şarkılan mınldanıyor, birlikte,
bir uyum içinde Goran'a eşlik ediyordu.
Öylesine büyülenmişti ki seyirci, sahnedeki bir iki
aksamaya aldınş etmiyordu. Hatta ilgilenmıyordu.
Sonradan öğrendik ki Goran iki ay önce burada
kendisine eşlik edecek olan vurmalılar ve yayiılar top^
luluğu ile koroya konserde çalacağı parçalannın no-
talannı göndermiş.
Ne var ki notalar, eşlik edecek olanlann eline bir
gün önce ulaşmış. (Bu trafiği düzenleyen bir şirket
varmış; işin sorumlusu onlarmış!) Goran ve ötekiler
"küçük" birşokagirmişler. Zaman zaman, bunun ne-
den olduğu aksamalar bile, seyircinin umurunda
değildi. Onlar Balkanlar'ın, kendilerine çok yakın
olan coşkulu müziğine çoktan kapılıp düğün hava-
sına girmişlerdi!
Geçen yıl Arto Tunçboyacıyan'ı, Zawinul'un ek-
binde izlemiş ve hayran olmuştuk. Bu yıl biraz şaş-
kınlığa düştük. Sözüm yok müziğine. Aynca müzi-
ğe ilişkin yaklaşımını da doğru buluyorum. Ancak,
hani konuşmasa. Birileri Arto'ya "konserierde nasıl
konuşulacağını" öğretmeli.
Night Ark'ın konser gecesi Onno Tunç'un anısı-
naydı. Anlamlı bir geceydi. Özellikle de ut çalan Ara
Dinkjian hepimizi büyüledi. Ne yazık ki Arto, duy-
gusallığını denetleyemeyince gece bir mevlite dö-
nüştü.
Arto, Türkçeyi, uzun yıllar dışarda kaldığından
herhalde, doğru dürüst konuşamıyordu. Birde saç-
malayıp lafı uzatınca, izleyicilerin çoğu söylenmeye
başladı. Benden Arto'ya tavsiye. Konuşma, çal!
Bir caz festivalini daha bitirdik; ruhumuz müzikle
onanldı. istanbul Kültür ve Sanat Vakfı'na ne kadar
teşekkür etsek azdır. Bu işler güç; ama, bir kere bi-
zi alıştırdılar. Şimdiden -Ekim'deki Bienal'i unutmuş
değiliz- film festivalini dört gözle bekliyoruz.
Madem ki zaman hızla geçiyor!
Şile Bezi Kültür ve
Sanat Şenliği sürüyor
KûltürSenisi-12.Ge-
leneksel Şile Bezi Kültür
ve Sanat Şeniiği, dün saat
18.00'de yapılan "şealik
yürüvüşü" ile başladı. 27
temmuza kadar devam ede-
cek olan organizasyon kap-
samında yer alan kültürel
etkınlıklerden bazılan şöy-
le : Bugün saat 18.30"da
Şile Çağdaş Gençlik Or-
kestTası'nın vereceği kon-
ser Belediye Meydanı'nda
izlenebilir. Şenlik Ala-
m'nda Hüse>in Başaran,
Özlem Doğuş ve Yavuz
Top'un katılımlanyla ger-
çekleştirilecekolan "Türk
Halk Müziği GecesTnin
başlama saati 21.30.
Yann saat 17.00'de
Ayazma Plajı'nda düzen-
lenecek oian imza gününün
konuklan Suna> Akın, En-
ver Ercan ve Vedat Gün-
yol. Saat 18.30'da Kavala
Parkı'nda Sami Karaören,
Mehmet Başaran, Enver
Ercan,Turgay Fişekçi, Su-
na> Akın, Alpay, Müşfik
Kcnter, Yıldız Kenter, Sa-
lim Rıza Kırkpınar ve gi-
tanyla Volkan Konak'ı bu-
luşturan etkinliğin başlığı
ise "Şörierle ve Amlarla
Cahit Külebi". Saat
19.00'daHalkEğitimMer-
kezi'nde Yedi BöigeOyun-
lan tarafndan sahneye ko-
nulan "Orada Kimse Var
mı?" adlı tiyatro oyunu iz-
lenebilir. Günün son etkin-
liği ise saat 22.00'de Şen-
lik Alanı'nda gerçekleşti-
rilecek olan Nurdan To-
run "Türk Sanat Müziği
Dinletisi".
26 temmuz cumartesi
günü saat 18.00'de Beledi-
ye önünde düzenlenecek
olan "Ne Oiacak Bu Mem-
Ieketin Hali?" başlıklı pa-
nelin konuklan Türkan
Savlan, Sunay Akın, Sup-
hi Gürsoytrak ve Vlusta-
faBalbaj'. 21.30'da Şenlik
Alanf nda lstanbul Rad-
yosu ses ve saz sanatçıla-
nnın katılımıyla gerçek-
leştirilecek olan Türk Sa-
nat Müziği Gecesi'nde Ze-
ki Müren anılacak.
Son gün programındaki
tek müzik etkinliği ise Kent
Orkestrası'nın saat
18.00'de Belediye Meyda-
nı'nda vereceği konser.
Şenlik, lstanbul Üniversi-
tesi Devlet Konservatuva-
n tarafmdan sahneye konu-
lan "Dün Gece Yolda Gi-
derken Çok Komik Birşey
CMdu'' isimli müzikal ko-
medı ile kapanacak.