Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
2O HAZİRAN 1997 CUMA CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 11
Bigas Luna'nın et üçlemesini tamamlayan 'Meme ve Ay' iki haftadır gösterimde
Aşk dediğin elektrik gibi çarpar
Film seyir etkınlıklerının gıderek
yaz bezginligine dönüştüğü şu sıcak ha-
ziran günlerimıze. maziden çıkagelen
eski bir Akdenizli tanıdık sinemacı. bi-
razcık renk ve anlam kattı bu hafta.
Bunuel babanın gölgesindeki Ispan-
yol sinemasının dümenine geçerek
uluslararası sulara açılan Jose Juan Bi-
gas Luna, kuşkusuz Pedro Almodo-
var'la birlikte günümüzün en önemli
ICatalan yönetmenı 1990"lardan beri.
tlk kez, maço Ispanyol toplumunda bir
erkek gibi cinselliğini alabildiğine ya-
şamak isteyen, özgür bir kadının (Fran-
cesca Neri) her çeşıt sapkınlığa açık,
kışkırticı serüvenlerini aktaran, olduk-
ça hınzır ve muzır bir erotizm kokteyli
niteliğindeki 'Luhı'yla( 1989) tanıdıgı-
mız Bigas Luna'yı sonralan seyrettiği-
miz, 1992 Venedik Festivali'nden Gü-
müş Aslan ödüllü 'Jamon Jamon-Jam-
bon Jambon' ve 1993 yapimı 'Huevos
de Oro-Altin Toplar'la benimsemiştik.
Akdeniz usulü bir öykû
Anarşizme göz kırparak türleri birbi-
rine harmanlayan, bol tarafından sim-
gelere, göndermelere yaslanan, erotizın
ve sürrealizm katkılı. ironik Bigas Lu-
na anlatımı, melezi Pedro Almodo-
var'ın kitsch üslubundan daha nükteli
ve oturaklı gelmiştı bize. Ülkesinin ate-
şinı, kokusunu. tadını ıçeren bir vizyo-
na sahip Bigas Luna'nın vine bütün
sansürcüleri hop oturtup hop kaldıran
bir isim taktığı. bir hafta gecikmeyle
izlediğımiz son filmi 'Le Tete i La Lu-
na-Meme ve Ay' (1994), yetişkınlerin
dünyasmda yer almaya çalışan, meme
saplantılı küçük bir erkek çocuğun na-
if bakışı ve anlatımıyla, Freud'a gön-
dermelerle. yoğun simgelerle örülü, yi-
ne karyola gıcırtısıyla kanşık, yüksek
frekanslı erotizm dalgalan yayan, ço-
cuk masumivetiyle kaynaştınlmış, en-
gin cinsel fantezileri görüntüleyen Ak-
deniz usulü bir hikâye anlatıyor.
Bizim 'fıstık gibi' deyişimizi çağrış-
tıran adıyla 'Jambon Jambon' ve 'AJ-
tm (Husyeter) Toplar'dan sonra, Bigas
Luna'nın yoğun aşk, cinsellik, kıskanç-
lık, erotizm ağırlıklı 'et üçlemesi'ni bü-
tünleyen 'Meme ve Ay', domuzcuk gi-
bi gördüğü, yeni doğan kardeşi yüzün-
den annesinin memesinden olan, Roma
lejyoneri babasının mılliyetçilik tıraş-
lanndan bıkkın, ailesince dışlandığmı
duyumsayan. 9 yaşındaki küçük Te-
te'nin (Biel Duran), yeni meme ve aşk
arayışıyla gelişen öyküsünü anlatırken.
La Teta i La Luna / Yönetmen: Bigas Luna / Senaryo:
Cuca Canals, B. Luna / Kamera: Jose Luis Alcaine /
Müzik: Nicola Piovani / Oyuncular: Mathilda May, Gerard
Darmon, Miguel Poveda, Biel Duran, Abel Folk, Jane
Harvey /1994 ispanya(Mea-Sine Film)
seyircisini de sanki vodvilden fırlamış
birtakım Akdenizli tipler galerisine so-
kuyor.
Krem karamel titrekliğı ve kıvamıy-
la özdeşleştırilerek Bunuel'den ödünç
alınmış meme takıntısına sahip, her ge-
ce babasının annesini, seslı gürültülü
biçimde sürekli 'sütle doldurmasına'
da vakıf, herhınzırlığı ondan bilen, şış-
man, çirkin Ingilizce öğretmeninden
yaka silken küçük Tete, yellenme üstü-
ne gösteriler yapmak üzere yöreye ge-
len, flamenkodan nefret eden, motosik-
letli.deri giysilı, çadırtiyatrosucamba-
zı, yaşlı iktıdarsız Fransız Maurice'in
(Gerard Darmon). kocasınca cinsel do-
yuma ulaştınlamayan güzeîbalerin ka-
nsı Estrellita'ya (Mathilda May) âşık
oluyor.
Kimsenin kalbini kırmaz, her acı çe-
kene yardım etmeye kararlı, anaç dilber
ve baştan çıkancı Estrellita'run elekt-
rik çarpmışçasına bir tokalaşmada ken-
dine âşık ettiği, aşkjnı sürekli kadının
peşinde flamenko söyleyerek ifade e-
den, marazi Katalan delikanlı, elektrik-
çi çırağı Miguel (Miguel Poveda). Est-
rellita'nın kalbine giden yolda küçük
Tete'nin önüne çıkan en büyük engel,
çadır tiyarrosunda yellenme numarala-
n yapan, Fransız bayrağını yıkayan,
kıskanç koca Osuruk Mauricele bir-
likte.
Yer yer Felliniyen bir panayır atmos-
ferine bürünen ve flamenkoya Edith Pi-
af müziğiyle karşılık verilen filmde
Katalan ve Fransız kimliğiyle dalgası-
nı geçen yazar. yönetmen Bigas Luna,
Estrellita'nın memesinden fışkıran süt
fıskiyesini Tete'nin ağzuıa boca ettiği
riiya sekansı gibi, antolojilere girecek
cinsten esaslı sahneler çekmiş. Cinsel
"Meme ve Ay, Mathilde
May'in (üstte), unuttuğumuz
cazibesini sergilediği
bir Bigas Luna
fîlmi. Filmin küçük
erkeğiise
Biel Duran (sağda).
tahrik öğesi olarak hokkalarda birikti-
rilen gözyaşlannı yalama. yellenme,
ayak fetişizmi, fallik baget yeme. vb. gi-
bi. itici motiflere başvuran; aşk, cinsel-
lik, erkeklik benzeri Akdenizli temala-
n Freudçu görüşlerle harmanlayan Bi-
gas Luna'nın kendine özgü erotik, iro-
nik, sembolik üslubu ve oyunculann
performansı filmi çekici kılıyor baştan
sona.
Seyre değer erotik bir güldürü
Sürekli hayalini kurduğu, kız cenne-
ti, düş üJkesi California yerine motosik-
letinden uçarak tahtalı köyü boylayan,
Tete'yle Miguel'in irikıyım vücutçu ar-
kadaşlan Stallone'dan, Tete'nin yellen-
menin erdemkrinden dem vuran ve kuş
besleyen dedesine, işini iyi yapabilme-
si için habire kamabahar pişirdigi ko-
casının ayaklannı emen, yanık türkücü
Miguel'i de sonunda mutlu eden, güzel,
çekici ve verici balerin Estrellita'dan,
kansını karavana kilitleyen kıskanç
Osuruk Maurice'e kadarbirdizi Akde-
nizli karakter resmigeçit yapıyor 'Me-
me ve Ay'da. Bigas Luna'nın yine her
zaman birlikte çalıştığı ekibiyle (kame-
raman Jose Luis Alcaine, müzikçi Ni-
cola Piovani) kotardığı, dozunda bir
erotizm ve humor öğesiyle soslandml-
mış, et üçlemesinin ilk iki filmi olan
'AJön Toplar'dan kuşkusuz daha iyi. a-
ma 'Jambon Jambon'un kıvamına pek
erişemeyen, ilgiye ve seyredeğer yeni
bir erotik güldürüsü sonuçta.
Hayal âleminin sınırsız düzleminde
cinselliğin dibini arayış fantezisi olarak
keyifle seyredilen, nicedir unuttuğu-
muz Mathilda May'in güzelliklerini de
anımsatan 'Meme ve Ay'ı haftanın fil-
mi sayabiliriz.
33. Pesaro Uluslararası Yeni Film Festivali
Hint sinemasından
İtalyan klasiklerine
GÖNÜL DÖNMEZrCOLİN
Italya'da yaz aylannda güneş ve
denizle yanşan bir alay film festiva-
li arasında Pesaro Film Festivali'nin
ayncalıklı yeri, yalnızca sinemaya
yeni bir anlatım ve yeni bir dil getı-
ren filmleri yeğlemesidır.
Olke sinemasının zengin geçmi-
şine sadık kalarak ttalyan ustalannı
her yıl belli bir tema içinde sergile-
yen festıval. öte yandan değışik ül-
kelere ve üstün yetenekli sanatçıla-
ra ışık tutan programlara da önemli
bir yer venr.
Orneğin daha Iran
sinemasından kimse-
nin söz etmediği yıl-
larda burada görkem-
li bir Iran panorama-
sı gerçekleşmiş, az ta-
nınan Kore sineması-
nın birçok filmi ilk
kez bu festival saye-
sinde Batı dillerinde
altyazıya kavuşmuş-
tu. Festival yöneticisi
Adriano Apra. uzun
zamandır bir Türk pa-
noramasıdüşlesebile
bu şimdilik yalnızca
bir düş gibi.
Bu yılki ülke pa-
noraması, Hindis-
tan'ın Kerala eyale-
tinde odaklaşıyor. Kerala'nın ayn-
calığı; Hindistan'm pek az komü-
nist eyaletinden biri olması, okuma
yazma bilen oranının hemen hemen
yüzde yüz olması, bu oranın önem-
li bir bölümünün kadınlardan oluş-
ması, geleneksel olarak anaerkil bir
toplum olması. Bu öğelerin hepsi
yansımış filmlerine. Komünizmin
ilk yıllannda idealleri ıçin savaşım
verenler, düş kınklığına uğravanlar,
ileri adımlan bağnna basarken bun-
lan yeterli bulmayanlar, daha iyiye
doğru ödün vermeden yol almaya
kararlı olanlar. Tecimselden sanat
filmine Kerala'dan politik içeriği ol-
mayan film çıkmıyor kısacası.
Genç yönetmen ShajiKarun'un
Cannes Film Festivali'nde de ödül
almış "Piravi" (Doğum) filmine,
konusu bize yakın olduğundan de-
ğinmek isterim. Kırsal kesimden ay-
dın bir genç bir gün ortadan kaybo-
• Sinemaya yeni
bir anlatım ve
yeni bir dil
getiren filmleri
yeğleyen Pesaro
Film Festivali,
îtalyan ustalan
her yıl belli bir
tema içinde
sergilerken
değişik ûlkelere
ve üstün yetenekli
sanatçılara da yer
veriyor.
luyor. daha doğnısu kaybediliyor.
Film. babanın oğlunu arama çabala-
n üzerinde odaİdaşıyor.
Bir ipucu, bir umut ışığı için bı-
kıp usanmadan kente taşman baba i-
tip kakılıyor, boş yere oynatılıyor.
aç gözlü memurlann elinde parasın-
dan pulundan oluyor ama hiçbir ya-
nıt alamıyor; ona yanıt vermeyenler
gerçeği çok 1yi bilseler bile, gencın
kemikleri birpolis zindanında çürü-
yor olsa bile, cesedi bir çukurda kur-
da köpeğe yem olmuş olsa bile.
Arjantin'den Cumartesi Annele-
ri'ne, sayısı utanç verecek kadarçok
ülkede yaşanan bu
trajedınin indiraGan-
di'nin sıkıyönetim
devrinde geçmış ol-
ması bir raslantı yal-
nızca.
Festivalin bu yıl
hemen hemen tüm
yapıtlannı sergilediği
sanatçı, Belçikalı yö-
netmen Chantal
Akerman. Aker-
man'ın filmlerinın
Hint filmleriyle ortak
yanı, tempo ağırlığı.
O da hıç acele etme-
den kamerası ile
oyunculan, mekânı
okşarcasına anlatıyor
öyküsünü; Hint film-
lerine benzer başka yönü ise bu öy-
külerin çoğu zaman belli bir 'öy-
kü'den yoksun olması. Akerman
filmlerinde insanlar duruyor. düşü-
nüyor, konuşuyor ya da konuşmu-
yor. Oykü ancak zaman boşlukla-
nnda gelişivor. Son filmi "New-
york'ta Bir Drvan" (Juliette Binoc-
heile VVUIiam Hurtpaylaşmıştı baş-
rolleri) yer almıyor programda. Sa-
natçının belki de tek tecimsel filmi-
dir bu ve babasının "Ölmeden para
kazanan bir fümüıi görsem" dileği
üzerine yaptığı söylenir. (Filmin
Belçıka prömiyerinden birkaç gün
önce yitirmişti babasını Akerman.)
1970'ler italyan sınemasına ge-
lince. Pasolini, Bertolucci, Taviani
kardeşler Antonioni, Scola, Ferreri,
VTsconti, FeUini, Leone- ve devlerin
arasında yenni bulmaya çalışan
MorettL Artık her biri klasikleşmiş
bir alay yapıt.
ChiamMastroianni
babasının itfnde
1
abası Marcello
Mastroianni'den çok
etkilenen ve oyuncu
olmasında büyük destek
gö'ren Chiara
Mastroianni, "Ma Saison
Preferee"fılminden
sonra tanınmış
insanlann kızı olmanın
bir yerde, insanda kendi
kendine bir şeyler
yapabilme isteği
doğurduğunu söylüyor.
Kültür Servisi - Bu yılki
Cannes Film Festivali'nde
babasının anısına, Marcello
Mastroianni'nin son filmi
olan 'Voyage Au Debut Du
Monde'un gösterimine katı-
lan Chiara Mastroianni, si-
nema ile ilgıli anılannı anlat-
tı. Film setleriyle çok küçük
yaşlarda tanışan Chiara
Mastroianni, sinema denin-
ce ilk olarak. annesi Catneri-
ne Deneuve'ün Claude Lelo-
uch ile çekmiş olduğu ve
kendisinin de küçük bir rol-
de oynadığı "A Nous Deux"
adlı filmi anımsıyor.
O zamanlar çok küçük ol-
duğunu ve ailesiyle sürekli
çekimlere gittiğini belirten
Chiara, o yaşlarda film setle-
rinin kendisine büyük oyun
alanlan gibi geldiğini ve et-
rafında olup bitenlerden son
derece büyülendiğini ifade
ediyor.
Çekimler rutindi
Annesinin, kendisinin
oyuncu olmasını istemediği-
ni, babasınınsa hayattayken
bundan oldukça memnun ol-
duğunu belirten Chiara, ba-
basmdan çok etkilendiğini ve
en çok beğendiği aktörün ba-
bası olduğunu belirtti. "Ma
Saison Preferee" adlı filmde
başanlı bir oyun veren Chi-
ara Mastroianni, Fransız Stu-
dıo dergısinde yapılan bir
söyleşide sinema, ailesi ve
Cannes Film Festivali ile il-
gili kendisine yöneltilen so-
rulan şöyle yanıtladı:
- Film setleri size çok cazip
geliyor muydu?
C.M.- Çekimlere gitmek
benim için çok normal ve ru-
tin bir şeydi. sadece aileme
eşlik ediyordum. Oralarda
her zaman için sizinle ilgıle-
necekbirileri bulunur. Benim
gözümde stüdyolar, büyük
oyun alanlanna benziyorlar-
dı, elbette Fellini'nin kim ol-
duğunun farklnda olamaya-
cak kadar küçüktüm.
- Ailenizin yaptığı işle Ugi-
li ne dûşünüyordunuz?
CJM.- Bir kamera vardı v e
onlar sürekli onun önünde
mücadele ediyorlardı. Onla-
nn tanınmış oyuncular ol-
duklannı algılayamıyor ve
onları diğer insanlann gö-
züyle göremiyordum.
- Anneniz moralinizin bo-
zuk olduğu zamanlarda Roc-
hefortlu Bayanlarfilminiizle-
diğinizden bahsediyor...
C.M.- Evet, bu doğru, mü-
ziğine bayılıyorum. Üstelik,
1967 yılındatrajik bir biçim-
de yitirdiğimiz teyzem Fran-
çoise Dorleac'ı da izlemek
hoşuma gidiyor.
- Oyuncu olmak sizin için
aşılması güç bir engel miydi?
C.M.- Hayır, ancak bu du-
rumu ilk kez gerçek anlamda
çevirdiğim "Ma Saison Pre-
feree" filminde kabullendim.
Tanınmış insanlann kızı ol-
mak bir yerde, insanm kendi
kendine bir şeyler yapabilme
isteğini doğuruyor. tnsan, ya-
şamında başdöndürücü deği-
şikliklere ihtiyaç duyuyor.
Beni çok destekledi
- Oyuncu olmak istediği-
nizde ailenizin tepkisi nasıl ol-
du?
C.M.- Annem bu isteğimi
anlamadı ya da anlamazlık-
tan geldi. Sinemanın kuşku-
suz kadınlar için çok çetin ol-
duğunu düşünüyordu. Ba-
bamsa ailesinin oyuncu ol-
masından her zaman gurur
duymuştur. Oyuncu olmaya
karar verdiğim zamanlar,
kendisiyle kayda değer pek
çok konuşma yaptım. Anne-
min aksine. o, bu mesleği
seçmiş olmama her zaman
çok sevinmişti ve beni pek
çok yönden destekledi. lki-
miz arasında, birbirimizi ta-
mamlamaktan çok öte bir şey
vardı...
Bana hep doğal olmamı ve
kibirli olmamamı öğütlüyor-
du. Yere bakmadan yürü-
mekten, kamera önünde mer-
divenlerden inmeye dek her
şeyi ondan öğrendim.
- Filmlerinizin bitmiş hafi-
ni görmeye hevesli misiniz?
C.M.- Hayır, bundan
mümkün olduğunca kaçını-
yorum. Zaten babam da hep
görmememi önerirdi. O ken-
di filmlerini bile görmeye
gitmezdi, en sevdiğı filmin-
den bile bahsederken onun,
filmin kendisinden mi yoksa
çekim sırasında olup biten-
lerden mi bahsettiğini pek
anlayamazdık.
- 'Ma Saison Preferee'den
önce Cannes'a hiç gittiniz
mi?
C.M.- Hayır. Cannes'ı te-
levizyondan izliyordum. Ba-
bamın "Siyah Gözler" fil-
miyle ödül aldığı 1988 yılını
anımsıyorum. Uçaktan güç-
lükle inmişti ve bir smokin
giymeye bile vakti olmamış-
tı. Onun adına son derece
mutlu olmuştum.
- Bu yıl babanıan anısına,
onun, Manuel de Oliveira ta-
ranndan çekilmiş olan "Vo-
yage Au Debut Ehı Monde "
adlı filminin gösterimi için
Cannes'da bulundunuz.^
C.M.- Onun adına ödüller
almak için birkaç kez ttal-
ya'ya gittim. Mutluluk duya-
bilmeme gelince, bunun için
henüz çok erken. Geçen yıl
babamla birlikte gittiğim
Cannes, bu yıl benim için ol-
dukça hüzünlü geçti..
KEDİ GOZU
VECDİ SAYAR
Mazeret
Bektaşi, birgemı yolculuğundafırtınayatutulmuş. Ge-
mi dalgalarla boğuşadursun, yolcular ağlaşıp, Tann'ya ya-
karmaya başlamışlar. Kimi, tüm malını mülkünü, kimi al-
tınlarını bağışlayacağından dem vuruyor, Tann'ya kur-
banlaradıyormuş. Bektaşi, dinlemiş, dinlemiş, sonra de-
miş ki: "Biraz daha sabret Allahım, bunlan kurtarmak
için. Zengin olmanın tam sırasıdır..." (Kudsi Erguner'in
Fransa'da yeni yayımlanan "Se/rtaş/ Dervişleri Kitabrnöa
yer alan bir Bektaşi fıkrası).
Eh, biz de sabredelim bakalım, bazı milletvekillerinin
mazeretleri, en azından biraz daha zamana ihtiyaçlan var
galiba...
• • •
Kuşkusuz herkesin bir "mazeret"i var. Köşe dönmek
için sırasını bekleyenin, suskun kalarak çürümeye ortak
olanın, çıkarlanna "demokrasi"y\ kılıf yapanın, düşünce-
lerini özgürce söylemekten korkanın, ülkede olup bıten-
leri bir pembe-roman tefnkası gibi izleyenin, kedılerin uğ-
radığı zulümlere, iftiralara kulak tıkayanın. Hepsinin bir
mazereti vardır elbet.
• • •
Parisli kediter, dün akşam Pans Büyükelçimiz Tansuğ
Bleda'nın, iki yazann Fransa'da yayımlanan yeni kitap-
lan nedeni ile verdıği kokteylde buluştu. Yazarlardan bi-
ri, son günlerde yayımlanan uç krtabı nedeni ile Fransa'da
adından çokça söz ettiren Nedim Gürsel'dı. Gürsel'in yı-
lın ilk aylannda yayımlanan ve şımdiden dokuz bınlik bir
satşa ulaşan "Fatih'in Romanı"ndan sonra, şımdi de
"Retour dans les Balkans" (Balkanlar'a Dönüşj adlı se-
yahat krtabı ve "Komutanın favşanlan "ntn cep krtabı ver-
siyonu (kapağında Selçuk'un sevimli bir deseni ile) ya-
yımlandı. Kokteyle ikisi de birer yazar olan Makedonya
ve Arnavutluk Büyükelçilerinin yanı sıra, Ismail Kadare
gibi ünlü yazarlar. eleştirmenler katıldı.
Fransız eleştirmenlennin övgülen ile karşılanan krtap-
lardan bir dığerı de, ünlü Fransız yazar Louis Gardelın
ımzasını taşıyan "LAurore des bien-aimes" (Sevgililer
Şafağı). Kanuni ile Damat Ibrahim Paşa ve Hürrem
Sultan arasındaki ılişkıyı konu alan roman, Osmanlı ta-
rihine ılgi duyan Fransızlan tatmin etmişe benzıyor. Ama,
farklı düşünenter de var. Eleştirisini yazann yüzünekarşı
söylemekten çekinmeyen bir tek kişi vardı: Erkan Özer-
man. Özerman'a göre, Kanuni ile ıbrahim Paşa arasın-
daki aşkın krtapta yer almaması, kuru ve ruhsuz bir eser
yapmış "Sevgililer Şafağı"n, "Saganne Kalesi" ve "In-
dochine" gibi ünlü filmlerin senaryosuna ımza atmış olan
Gardel, bu ilişkiyi bilmediğinı söyleyerek kendini savunu-
yor.
Osmanlı tarihinin bir başka sayfasını romanlaştıran Ne-
dim Gürsel ise, bu konuda daha cesur bir tavn benim-
semişti. Fransa'da yayımlanan "Le Roman du Conqu-
erant" (Fatih'in Ftomanı - Bogazkesenkje padışahın eş-
cinsel eğilimını sergilemekten kaçınmamış, bu yüzden de
Türkiye'de çok sert eleştinlerle karşılaşmıştı. Nedim Gür-
sel, hakkında "birkısım" olmayan basında çıkan yazıla-
n gösterdi. Ibret olsun diye, bu seviyeli "e/eşf/nlerden
birörnekverelim: "NedımGürseladındabirp... FatıhSul-
tan Mehmet Han'ın kemiklerinı sızlatırcasına yazdığı ki-
tapta, o yüce zata içoğlanlan ile ılişkısi olan bir kişilik biç-
mişti"... "Küstahlar iyice azıttı. Ün yapmak için kendine
Fatih'ı seçmiş bir adam beyaz sayfaları kırietmış..."
Gürsel, geçenlerde Kanal 6'da yayımlanan "CevizKa-
buğu" programında Hulki Cevizoğlu'nun konuğu ol-
muş ve kendisine yonettılen suçlamalan yanıtlamıştı. Prof.
Hüseyin Hatemi'ye göre "Içki içmek ahlaksızlık, eşcin-
sellik de bir hastalıktı. Bu hastalar tedavi edilmeli, hatta
hapsedilmelıydı", doiayısıyla Gursel'ın romanı, "Hıristi-
yan dünyanın Istanbul'u kaybetmenin hıncı ve üzüntü-
sü ile Fatih'eattığı iftiralanyansıtıyor"du. Yazar ise, ken-
disinin bir tarihçi değil. romancı olduğunu vurguladıktan
sonra, yalnız Batı kaynaklanndan değil, Osmanlı kayrıak-
larından da yararlandığını, Babinger'in yanı sıra Âşık
Paşa, Halil Inalcık gibi tarihçilerin adını vererek belirti-
yordu. "Aynca, eşcinsellik ve içki içmek Fatih 7 ne küçül-
tür, ne de yüceltır. Bunlar bir bireyin özgür seçimidir" di-
yordu.
Nedim Gürsel'e yönelen saldınlar karşısında Türk ay-
dınlan sessiz kalırken, bugünkü überatıon, "Nedim Gür-
sel Türkiye'de tehdit altında" başlığı altında yayımianan
bir yazıda kcnuya değinıyordu. Kuşkusuz, sessiz kalan
aydınlanmızın da bir mazereti vardı.
• • •
Şimdi, aranızda bazılan diyecek ki, "Olurmu, bizim hal-
kımızın müthiş bir hoşgörüsü vardır. Dün gece Hande
Ataizi'yi seyretmediniz mi? Erkek dansöz Şevket'le. or-
ganizatör "Erotik EroHa yaptığı söyleşiler "farklı tercih-
leri olan" sıradışı ınsanları ekranlara taştmadı mı? Doğ-
ru, Nedim Gürsel'in romanını savunacak değil ya, sevgi-
li Hande. Elbet, onun dabir "mazereti vardır. "fîaf/ng"ini
mi düşürsün yani?
•••
Bırfıkra ile başladık, bir şiirle brtirmeye ne dersinız. Nâ-
zım Hikmet'ın "Mazeref'lne sığınmaktan başka çare
göremiyorum.
"Şu kara toprağın üzerinde
yıldızlann arasında
yolculuğumuz
ne kadarcık zamanın işi ki!..
Elimizde ateşin sönmeden yanışı,
taş baltamızın yabanöküzünü yenışi,
alnımızın genışleyip aydınlanışı.
hete, güzelin karşısında başımıztn dönüşü
daha dünkü mesele.
Hısım akraba içinde zaten
en azınlık değilsek de
-herhalde fillenn sayısı bizden az-
en genç galiba bıziz,
bugünkü halimiz de galiba bu yüzden.
Siz çok daha yaşlısınız bizden
gün görmüş, umur görmüşsünüz,
dağlar, taşlar ayıplamayın bizi,
kurtlar, kuşlar bizı ayıplamayın,
bizi ayıplamayın komşular;
öfkeden ağlanasıya sersem,
gaddarcasına bedbahtız.
fakat asla umutsuz değil. (1947)
3. RESİM YARISMASI
Türkiye Jokey Kulübü,
AT • AT YARIŞI • AT YETİŞTİRİCİLİĞİ
ve HİPODROMLAR konularını kapsayan
bir resim yarışması düzenlemiştir.
I.'ye I.OOO.OOO.OOO.-TL,
2.'ye 600.000.000.-TL,
3.'ye 400.000.000.-TL ve
müteakip yedi derecenin her birine
250.000.000.-TL
ödül verilecektir.
=Yapıtlann teslim tarihi =
25 Ağustos -1 Eylül 1997 tarihleri arasında olup,
yarışma şartnamesi ve bilgi (Salı günleri hariç) her gün
Türkiye Jokey Kulübü Genel Müdürlüğü
Velielendi Hipodromu Bakırköy/İSTANBUL
(Telefon 0/212 542 24 80 -15 hat) adresinden temin edilebilir.
TÜRKİYE JOKEY KULÜBÜ
OENEL MODORLOÖÜ