25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET -*T- 23 MAYIS 1997 CUMA 14 KÜLTÜR Yıllar sonra yeniden tiyatroya dönen Ian Holm, 'Kral Lear'in başarısından çok hoşnut Krahıı dönüşü ımüıteşeııı oldu• "Kendimden bu kadannı hiç beklemiyordum. Oyun büyük bir başanydı. Ingiltere'de öyle beğenildi ki! Oyuna yer bulmak bugün bile çok zor. Londra'dan kalkıp oyunu îstanbul'da izlemek için gelenler oldu. Şimdi Kral Lear'le düşüp kalkıyorum, ama biliyorum ki sonsuza kadar bu rolü sürdüremem. Ama çok yakında sinemaya da aktaracağız Kral Lear'i ve belki bundan sonra Kral Lear artık bitecek." DUYGU DURGLTN Karşımızda bütün haşmetiyle bir kral beklerken. o şortu ve sırtına çabucak ge- çıriverdiğini tahmin ettığimiz tişörtüyle çıkıp geliyor. 9. Uluslararası Istanbul Tı- yatro Festıvali'nın konuğu, tngilız Ulu- sal Kraliyet Tiyatrosu'nun başanlı oyun- cusu, "yüzyılın en başanlı 'Kral Lear'i" Ian Holm son derece sıcak karşılıyor bi- zi. Biraz yorgun olduğunu söylüyor. Ön- ceki akşam Aya Irini'de sahnelenen oyu- nun istediği gibi olmadığını anlatıyor. Mekânın akustiğınden hoşnut kalmamış, ama "Elden gelecek bir şey yok. Teknis- yenler zonı başanyorlar" diyor. Seyirci- nın ilgisınden kelimelerle anlatılmaya- cak kadar hoşnut olduğunu belirten Ian Holm, çok yakın, duyarlı ve iletişime ha- zır bir seyirci önünde 'Kral Lear'i oyna- maktan keyif aldığını söylüyor. Sohbetimiz boyunca. öğrendiği Türk- çe sözcükleri kullanmayı \ e 'King Lear' yerine 'Kral Lear' demeyı yeğliyor. Türkçenin ilginç bir dıl olduğu görüşün- de. "Sizin dilinizin kökleri nereye tızaıu- yor? Sanki Macar dili gibi. çok keskin sesler var." Dile karşı özel bir ilgisi var. "Teşekkür ederinT, "sağoT gıbi sözcük- leri rahatlıklasöyleyebiliyor. "Lütfenba- na Ian deyin. İskoç dilindc John'un kar- şüığıdır. Rusçada ise Ivan. Sahi Türkçe- de bunun bir karşdığı var mı?" "Can" olabilir mı dıye düşünüyoruz. Nasıl ya- zıldığını öğrenmek ıstiyor. Ve ardından hemen ekliyor: "Türkçe öğrenmek isti- yorum, sanınm yapabilirim." "Yüzyıhn en başanh Kral Learyorumcusu" ile kor- kulanndan. oyundan. sinemadan ve bun- dan sonraki projelerinden söz edıyoruz. - Dilerseniz çok insani bir duygudan, korkudan söz ederek başlayalım. 1976'da, sahne korkusu nedeniyle yaşadridanruzı anlatır mısmız? (Elini ağzına götürerek esniyor. Bu sorudan yoruldum demek istercesine. - Ne olduğunu mu öğrenmek istiyorsu- nuz° Pekâlâ. 1976 'da çok da mutlu bir in- san değıldim. BBC ıçin bir dizifilmçek- mek üzere ZefTıreHi ile birlikte Tunus çöl- lerindeydim. 16 hafta boyunca çalıştık. Çok yorucuydu. Çekimler bittiğinde Stratford Tiyatrosu'na dönüp bir Euge- ne O'Nefll oyununda rol almam istendi. Hiç düşünmeden kabul ettim. Bu sanki eve dönüş gibiydi. Oyuna başladık. Ama birdenbire kendimi kaybettim. Kafam kanşıyordu, sözcükleri telaftuz bile ede- miyordurh. Nesneler bile gözüme tuhaf şekillerde görünmeye başladı. HftT)ldu- ğunu bir türlü anlayamıyordum. Psiki- yatrolan babamın dedıği gibi, delirmek- ten korkuyordum. Oyuna devam ettim, a- ma bir gün ikinci yanda sahneye çıkama- dım. Iki yıl boyunca bu durum böyle de- vam etti. Bu arada bir Çehov oyunu yap- tık. Ama bir türlü istediğim gibi olmu- yordu. Tiyatroya olan ilgimi yitirmiştim. Bisikleti sürebıliyordum -Tiyatroyu tümüyle bıraktuuz mı o dö- nemde? - Hayır. Gazetecilerbana tiyatroya ge- ri dönüp dönmeyecegimi sorup duruyor- lâtöı, ben de bfılara bir şakayta yanıt ve- riyordum. "Eğer Harold Pûıter benim için bir oyun yazarsa dönerim." Pinter ya- kın arkadaşımdı. Beni kırmadı. oturup bir oyun yazdı: 'Homecoming' (Eve Dö- nüş). Ve ben de tiyatroya döndüm. tki yıl sonra da Richard Eyre 'Kral Lear'i yap- mak istediğini söyledi. Çok önemlfoyun- cularla birlikte çalıştık. Zaten Kral Lear tek başına oynanacak bir oyun değildir. Çevrenizdeki diğer oyuncular sizi Kral Lear yaparlar. Gerçekten çok başanlı bir kadro ile birlikte bu oyunu gerçekleştir- dik. Sahneye yeniden çıktığımda şunu fark ettim ki bisikleti yeniden sürebili- yordum. - Belki de bisikk* sfirmeyi hiçbir a^ ; man unutmamıştmız. - Evet, bu doğru. Ama kendimden bu kadannı hiç beklemiyordum. Oyun bü- yük birbaşanydı. Ingiltere'de öyle beğe- nildi ki! Oyuna yer bulmak bugün bile çok zor. Londra'dan kalkıp oyunu Îstan- bul'da izlemek için gelenler oldu. Şimdi Kral Lear'le düşüp kalkıyorum, ama bi- liyorum ki sonsuza kadar bu rolü sürdü- remem. Ama çok yakında sinemaya da aktaracağız Kral Lear'i ve belki bundan sonra Kral Lear artık bitecek. - Bu yıl içinde beş sinema filminde rol aldınız. Bundan sonra sinemaya mı yok- sa tiyatroya mı öncelik vereceksiniz? - Bu sürüp giden bir tartışma konusu. Sinema mı, tiyatro mu diye soran çok sa- yıda gazeteciyle karşılaşıyorum. Yurtdı- şındayken sinemayı tercih ediyorum. A- tna eve dönüşümde, tiyatroya girdiğim- de bambaşka bir ruh hali ortaya çıkıyor. Tiyatro, seyirciyle canlı temasta bulunu- yorsunuz. Bir hata yaptıgınızda geri dö- nemiyorsunuz, ama sinemada öyle değil. Her ikısinde de sürekli bir şeyler öğreni- yorsunuz. Hiçbir zaman keskin çizgiler yok. - Amerika'ya sık sık gidip geliyorsu- nuz. Bu ayareüerin nedeni sinemayla U- giH projekr mi? - Evet, zaman zaman gidiyorum. Son olarak 'Big Night' için oradaydım. Ama şu an için Kral Lear her şeyden önemli benim için. Gözüm sevirciye kaydığında... - Bir söyleşinizde seyirciyle göz tema- suıdan kaçındığıruzı söylüyorsunuz. Bu da korkularuıızdan biri mi? - Londıa'daki sahnemizde seyirciyle iç içeyiz. Gözûm seyirciye kaydığında her şeyi unutabiliyorum. Konsantrasyon yok oluyor. Ve kendime "Bunu nasıl ya- parsın?" diye kızıyorum. Bu benim için çok tehlikeli. - Çok mu kınlgansınız? - Evet, belki de. Her şeyi görmekten bir türlü vazgeçemiyorum. - Kral Lear bugüne dek farklı oyun- cular taranndan farklı yorumlarla can- landınldı. Sizin Lear'ınız nasıl bir kral? - Benim de üç kızım var! Ama hepsi aynı anneden değil. Bence bu Lear, ol- dukçaevcil birkral. Shakespeare'ingör- kemli krallan gibi değil. Bir aile öyküsü 'Kral Lear'. Yaşlandıkça kıskançlaşan bütün babalar gibi. Hepimiz öyle değil miyiz? Sorunlan yaratıp sonra da üzgün olduğumuzu söylüyoruz. Ve trajedı baş- lıyor. Artık her şey için çok geç. - Bundan sonra ne yapacaksınız? ^'-Kral Lear, Kral Lear, Kral Lear!.. (Fotoğraflar: KADER TUGLA) Kum-Pan-Ya'nın 'Everest My Lord'u festival kapsamında bugün ve yann Cihangir Parkı'nda 4 Izleyici yeni bir okura dönüşmelT• 'Everesi My Lord'un konsepti ve yönetimi Naz Erayda ve Bülent Erkmen'e ait. Bülent Erkmen, yazarın yazdıklannı 'yeniden okuma' çahşması olan bu oyun sonrasında " izleyici yeniden yazılana dönmeli, yazılanı yeniden okumalı. İzleyici yeni bir okura, okur yeni bir izleyiciye dönüşmeli" diyor. EMRE KOYUNCLOĞLU Konsepti ve yönetimi Naz Erayda ve Bülent Erkmen'e ait olan, Sevim Burak'ın 'Everest My Lord- Roman 3 Perde' başlıklı metninin birinci ve ikinci perdeleri 9. Uluslararası Istan- bul Tiyatro Festivali için oyunlaştınlı- yor. Bir yazann yazdıklannı 'yeniden okuma' çalışması olan bu oyunda. metnin parçalı yapısı doğrultusunda yeniden kurgulanan yazı. film, ses. ışık ve oyun parçalannın görsel-dü- şünsel ilişkileri aranıyor. Yazann yaz- dıklanndan çıkan bu oyun sonrasında, izleyicinin yeniden yazılana dönmesi, yazılanı 'yeniden okuma'sı, izleyici- nin yeniden okur olması, yeni bir oku- ra dönüşmesi amaçlanıyor. Oyun, Cihangir Parkı'nda ve parka bakan birbirine bitişik iki yapının cep- hesinde, bugün ve yann saat 22.30'da gerçekleşecek. - 'Everest My Lord' gösterisini na- sıl tanımlrvorsunuz? BÜLENT ERKMEN- Bu oyunu "gösteri" olarak nitelendirmek doğru değil. Bu oyunu "gösteri" kategorisi- ne sokmanm yaratacağı rahatlık doğ- ru değil. "Gösteri" nitelendirmesi bu oyunun tiyatro üzerine soru sorması- nı engeller. Oysa sorulan sorular var. Tiyatro yaparken tiyatro sorgulanabi- lir mi? "Tiyatro budur-Bu tiyatro de- ğUdir?" kararlılığı kuşkuya dönüştürü- lebilir mi? 60 dakika boyunca mavi bir ekranın izlendiği filme "sinema", ko- li bantlanyla yapılan konsere "mü- zik", yağ kokusuna "heykel", durma- ya "bale" dediğimiz bir çağda, "tiyat- ro" demek ıçin zorlanılan, zorlanılma- sı gereken nokta ne olmalıdır? Oyuna dönecek olursak, "Everest My Lord" bir yazann yazdıklannı "yeniden oku- ma" çalışması. Bu oyunda, metnin Oyun, Cihangir Parkı'nda ve parka bakan bitişik iki yapuun cephesinde saat 2230'da gerçekleşecek. parçalı yapısı doğrultusunda yeniden kurgulanan yazı, film, ses, ışık ve oyun parçalannın görsel-düşünsel ilişkileri arandı. Yazann yazdıklanndan yola çı- kan bu oyun sonrasında, izleyici yeni- den yazılana dönmeli, yazılanı yeni- den okumalı. İzleyici yeni bir okura, okur yeni bir izleyiciye dönüşmeli. - Gösterinizdeki mekân kullanımry- la ilgili kısa bir bilgi verebilir misiniz? Neden Cihangir Parkı tercih edikli? - Bildiğiniz gibi bu oyunun "Kısa Bir Bötöm"ü Naz Erayda'nın yöneti- minde Assos'ta gerçekleşti. "Ev için- de doiaşan Göz' ün gördüklerinin ev dı- şına taşınması" oyunun konseptini oluştunıyordu. Assos'ta, ıssız bir tepe- de, bitmemiş bir evin üzerinde gerçek- leşti oyun. Oyunun 1. ve 2. perdesinin Îstan- bul'da. kent merkezinde oynanması karanna gelince; Sevnn Burak'ın Hyde Park-Gülhane Parkı bağlantısı- nı Cihangir Parkı'nda bulmak. parkın konumu, park girişinin tam karşısında- ki, yan binalardan aynlmış iki bitişik yapının "ekran" özelliği, yaşanmayan eskimiş bir yapıyla yaşanan eski bir yapı ilişkisi, 1. perdenin parkta, 2. per- denin binalarda üst üste oynanabilme özellikleri bu mekânın "terdh" neden- lerini oluşturdu. - Görsel ağuhğı olan bu oyunda ne Neredesin, eyMağribi? JAKIffiLEON Ismael Ivo Dans Tiyatrosu'nun tt OtBeBo"su 9. Uluslararası Istanbul Tiyatro Festivali kapsammda sahnelendi; değişik bir dckor, giysi ve aksesuar anlayişı aracılığjyla, "fantastik" bir yapıt sunuldu izleyiciye. Othello'nun kimliğınin ve tragcdyasrnm simgeselliğin filrresinden süzülmesi temelde "iyi bir düşûnce" ama yaprtın "leitınoöPinin (ana öğesinin) tartışmaya açılmasma (ve eleştirilmesine) engel değil. Yapısal açıdan bakıldığında, Othello'nun Ortaçağ mitologyalannı andıran "romantik ve karanük şövalye" yanınm tümüyle gözardı edildiği ve (hiçbir "Othello ögretisi"nde yer almayan) abartıh bircinsel boyutun vurgulandığı görülüyor; "toajik" değit, "orjiastik"' bir Othello figürü çiziyor koreograf. Dans örgûsünün önemli yüzdesini oluşturan ve neredeyse a^in boyutlannda sunulan cinsellik, "OtteDo"nun kişiliğinın egemen izdüşümü olan "savaşçı"hğı silip atıyor. Bu noktada tartışılması şart olan bir gerçek çıkıyor ortaya: Tarihsel (ya da insanlığa mal olmuş kurgusal) kişiler. özgün çizgileriyle bağlantısız sanatsal yorumlamalara açık otobilirier.mi? Yanıt "evefkuşkusuz ama "öz"e dokunrnamak kaydryla; a Oflıeio''ysa ("öz" bir yana) kara yazgılı Mağribi'yi saltık bir "şehvet dûşkünü"ne tahvil ediyor! Koreografıde keskin bir 'İeknflc'' ve "söylenı'' aynmı var: Çeperleri zorlayan bedensel dil ve çok boyutlu estetik, konuyu gerçek kisvesinden sıyınp (bırakrn Shakespeare'i) Othello'yla uzak yakın ilgisi olmayan "tatse ve uzun" öykünûn içinde eriyip gidiyor. Sonuçta "özgûn" bir yapıt "Otheflo": "özgön" sözcüğünün her zaman doğru anlamına gelip gelmediğine ise tarih karar verecektir kuşkusuz... tûr bir oyunculuk tercih edüdi? - Naz Erayda'nın "sessiz" bir yöne- tim anlayışı var. Konsept doğrultusun- da çizdiği bir çerçeve içinde oyuncu- ya (rjesteciye, koreografa) "açıkalan" bırakıyor. Oyuncu bu "açık alan"ı kendi ara- yışlanyla, kendi geliştirdiği seçenek- ler arasından yönetmenin seçtikleriy- le dolduruyor. Yabancısı olduğum bu yönetim an- layışma uymaya çalıştım. Bu oyunda tasanrrun yeri yok - Oyunda tasanmın yeri nedir? - Tasanm, başkalan tarafindan ta- nımlanmış, programı çizilmiş bir "proWem"e çözüm getirmek, sorulan "soru"ya cevap bulmaktır. Tasanm ey- leminde "sipariş" vardır. Durup du- nırken müzik yapılabilir, şiir yazılabi- lir, tiyatro yapılabilir ama afiş yapıl- maz. Tasanmla "sanatlar" arasındaki temel aynm burada ortaya çıkar. Bu oyunda, bu anlamda tasanmın yeri yoktur. - Oyunda, binaya >-ansıtılan görün- tüler için nasıl bir teknik kullanıldı? - Çekilen film parçalan ile bilgisa- yarda oluşturulan yazı parçalan, bilgi- sayardan gecirilerek video projeksi- yon makinesiyle bina cephesine yan- sıtıldı. Görûntû konsepti, bina cephesine "yansıtılan görûntû" yerine, bina cep- hesinde "oluşan görûntû" oldu. Bu ne- denle resim ve yazı, siyah zemin için- de beyaz kullanıldı. - Resimlerden anladığımız kadany- la oyunda mankenkrin kullanıldığı bir bölûm daha var. Bu bölüm hakkında bilgi verebilir misiniz? - Bu bölüm 1 .perdedir. 1. perde, par- kın içinde, oyun "kişfleri"nden beşini temsil eden vitrin mankenlennin, al- tmcı oyun kişisi olan Yazann Gölgesi tarafindan "canlandınlmalan" üzeri- ne kurulur. Oyuncu isimlerinin (Lady, Lord, Sucu, Başvekil gibi) referansla- n doğrultusunda giydirilmiş cansız oyuncular, Yazann Gölgesi'nin, met- nin bütününü okuyan kendi "kayde- dilmiş" sesine oyunuyla eşlik etmesi yoluyla "canlanduihrlar". -Bülent Erkmen'i bundan sonra da tiyatro alanında proje/eser üretirken görecek miyiz? - Yeni bir proje için eğer Naz Eray- da 'dan bir teklıf gelirse, neden olma- sın? YAZI ODASI SELİM İLERİ Banliyö Tnenleri (2) îstanbul'da yaşayanlann şimdi, hele sabah ve akşam saatlerinde, birbirlerini çiğneyerek binebil- dikleri banliyö trenleri hepi topu yirmi beş otuz yıl öncesine kadar yeterlilikleri çerçevesindeyolcu ta- şıriardı. Dahası, bazı saatlerin trenlerinde, kompar- tımanlarda tek tük yolcuya rastlandığı olurdu. Banliyö trenleri bende hep yaz mevsiminin anı- lannı, görüntülerini harekete geçirir. Mesela Haydar- paşa Gan yaz sıcağından sonra tatlı bir serinlikte çıkageliyor. Banliyö treni bilmem kaç sayılı tren hat- tında. Gişeden karton, filizi yeşil biletinizi aldınız. lyi sak- layın; çünkü kondüktör biletinizi tık tık delecek. Bi- leti kaybederseniz cezalı bilet almak zorundasınız. Haydarpaşa'dan Gebze'ye kadar gidebilirsiniz. Tren öylesine değişik ki o günlerde, henüz elektrik- li sistemegeçilmemiş. Bazen ağıriaşıyor, bazen hız- lanıyor. Biz artık Cihangir'de oturmaya başladığımızdan Haydarpaşa'ya vapuria geliyoruz. Vapur, tren ön- cesinin taşıtı. Sonra gann geniş merdiveninden çı- kılıyor. Vapur saatleri tren seferierine göre ayarian- mış olmakla birlikte, vapurdan inenler merdiveni hep telaşla çıkarlar. Sonra ılk durak: Söğütlüçeşme. llk durağa çar- çabuk ulaşıldığından Söğütlüçeşme pek iz bırak- mamıştır. Sonra Kızıltoprak. Adı niye Kızıltoprak? Hep merak ederdim. Kızıltoprak'ta biri erkek ögren- ciler için, ötekisi kız öğrenciler için, karşılıklı iki okul vardır. Kızlar içiri olanda çekilmiş bir fotoğraf: Ab- lam başında tafta kurdelasıyla... Kadıköy'ün inanılmaz güzellikte sayfiye semtleri Feneryolu ve Göztepe'yle başlar. O koca koca blok apartmanlanna karşın Feneryolu, işte nasıl oluyor- sa, bugün de taşıyor güzelliğini. Dün orada tek apartman yoktu. Bir ikisi yeni yeni inşa ediliyordu, ama en fazla dört beş katlıydı. Göztepe'ye gelince, vartıklı, kalabalık ailelerin köşkleri ayaktaydı; hani şu, bahçesinde bir de 'müştemılat' olan köşklerin. Göztepe'ye onlardan birine giderdik: Neşecan Yenge'lerin evinde. Neşecan Yenge annemin amcasının eşiymiş. Ga- liba kendi annesi Almanmış. Göztepe'de üç katlı bir evde oturuyordu. Malta taşlı bahçe yolundan ge- çilir, sonra üst kata geniş merdivenle açılan bir bü- yük sofaya vanlırdı. Sofanın yanında odalar... ... Odalardan birindedeçeşitçeşitsaatler. Bu es- ki zaman saatleri pek hünertiydı. Guguklular açılır, guguk kuşları art arda çıkar, bir rüyâdan sahneler bırakırlardı. Kadranında gelinciklerin yele kapılıp gittikleri, hersanıyetitreştikleri birmasasaatini unu- tamadım, bugün de gözümün önüne getirebiliyo- rum. Bahçeye çıktığımızda, tren sesi uzaktan uzaktan gelir, yankılar bırakarak giderdi. Tren kimileyin evin içinde de hissolunur, döşeme ince ince titrerdi. Çoktan öldü Neşecan Yenge. Göztepe'yi bırakı- yorum. Şimdiki istasyonumuz Erenköy, Suadiye, Bos- tancı... Her birinde Kadıköy'ün dingin, erinçli dün- yası. Yolcular iner, yolcular biner. Tren hep bahçe önlerinden geçerken, manolya ağaçlan, çamlar, bir iki palmiye cadalozu gerimizde kalır, yine bizi bgfc- ler, dönüşümüzü bekler. :*SSK Haydarpaşa-Gebze hattında en unutulmaz is- tasyon Maltepe'dir. Yok, yanlış, Mattepe değil, on- dan önceki Süreyyaplajı. Süreyyaplajı'na gelindiğin- de plajın girişindeki kabartma heykellere bakmaya doyamam. Bunlar deniz keyfini çıkaran mayolu kızlar, genç- lerdir. Mayolan üstelik renklidir. Gerçi renkler kızgın yaz güneşinde azıcık solmuştur, ama yine de ma- yolar rengarenktir. Orada öylece otuzlu, kırklı yillar- dan bir plaj gününü dondurup yaşatmıştır kabart- ma heykeller. Maltepe'ye yakın Süreyyaplajı'nın bir başka özel- liği, deniz ortasında duran, o tuhaf, sütunlu, kub- beli, dört biryanı açık deniz köşküdür. Gözüpekyü- zücüler oraya kadar yüzerler, biraz dinlenilir, caka atılır, sonra plaja yüzülür... Arada öteki istasyonlar. Onlan geçıyorum, anıla- n nedense silik. Ama Tuzla'ya Vçme'lere gidilir. Gi- dilirken ille tuzlu sardalya balığı alınır; iyice susaya- caksınız ki, bol bol su içeceksiniz. Tuzla'ya hem sağlık için gidilir, hem de gezinti için. Herhalde bir yirmi yıl var ki Tuzla'ya yolum düş- medi. Şimdi görsem tanıyamam. Istanbul'un tren yollan için de öyle: Meğerse bir kentin büyük değişimine tanıklık ediyormuşuz, ha- berim olmamış. Oysa.. derken sonbahar gelir, banliyö trenleri sa- rarmış bahçeler arasından geçer, yaprak döküm- leri başlar, sarmaşıklar kızanr, fırdolayı uçuşan yap- raklar bazen tren penceresinden içeriye düşerdi. Takvimde İz Bırakan: "Son kampana çalacak ve son düdük ötecek. I Mesafeler bir nokta halinde küçüttecek I Külrengi istasyonda mendil sallayan beni..." Sabri Esat Siyavuşgil, Yeni Türk Şiiri Antolojisi, Variık Yayın- ları, 1954. TİYATRO FESTİVALİ^IVDE BUGÜN • Bir Ata Kralhğun Şehir Tiyatrolan'nın oyunu saat 21.30'daMuhsinErtuğrul Sahnesi'nde. Kral Lear U- lusal Kraliyet Tiyatrosu'nun oyunu saat 19.30'da Aya Irini'de, Everest My Lord Kumpanya'nın oyunu saat 22.30'da Cihangir Parkı'nda izlenebilir. Tİ\ATRO FESTİ\ALİNDE YARIN • Haklun Taner Kabare Ortaoyuncular'ın oyunu saat 21.30'da Taksim Sahnesi'nde, Everest My Lord Kumpanya'nın oyunu saat 22.30'da Cihangir Parkı'n- da oynanıyor. BUGUN • AKSANAT'ta saat 12.30'da laser diskten Simply Red konseri. saat 19.30'da Abelard ve Heloise adlı o>xmlar yer alıyor. • SAHNE FOKS'ta saat 20.30'da Taner Birsel, Er- dinç Doğan ve Mahır Günşiray'm oynadığı Hizmet- çiler adh oyun izlenebilir. (249 87 37) • TARANTA BABU KÜLTÜR MERKEZl'nde sa- at 19.00'da Turan Yavuz'un konuşmacı olarak katıldı- ğı 'Türkiye'nin Dış Politikası' başlıklı söyleşi yer alı- yor. • BEKSAV'da saat 19.00'da Costa Gavras'ın yönet- tiği 'Kayıp' adlı film gösteriliyor. • SAHAF CAFE'de saat 19.00'da yazar Hulki Ak- tunç'un katıldığı 'Son tki Eylül' başlıklı okuma saati yer alıyor. • EYLÜL MÜZİK KULÜBÜ'nde saat 23.30'daMoe Joe Blues Band dinlenebilir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle