Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET
-*T-
23 MAYIS 1997 CUMA
14 KÜLTÜR
Yıllar sonra yeniden tiyatroya dönen Ian Holm, 'Kral Lear'in başarısından çok hoşnut
Krahıı dönüşü ımüıteşeııı oldu• "Kendimden bu kadannı
hiç beklemiyordum. Oyun
büyük bir başanydı.
Ingiltere'de öyle beğenildi ki!
Oyuna yer bulmak bugün bile
çok zor. Londra'dan kalkıp
oyunu îstanbul'da izlemek için
gelenler oldu. Şimdi Kral
Lear'le düşüp kalkıyorum,
ama biliyorum ki sonsuza
kadar bu rolü sürdüremem.
Ama çok yakında sinemaya da
aktaracağız Kral Lear'i ve
belki bundan sonra Kral Lear
artık bitecek."
DUYGU DURGLTN
Karşımızda bütün haşmetiyle bir kral
beklerken. o şortu ve sırtına çabucak ge-
çıriverdiğini tahmin ettığimiz tişörtüyle
çıkıp geliyor. 9. Uluslararası Istanbul Tı-
yatro Festıvali'nın konuğu, tngilız Ulu-
sal Kraliyet Tiyatrosu'nun başanlı oyun-
cusu, "yüzyılın en başanlı 'Kral Lear'i"
Ian Holm son derece sıcak karşılıyor bi-
zi. Biraz yorgun olduğunu söylüyor. Ön-
ceki akşam Aya Irini'de sahnelenen oyu-
nun istediği gibi olmadığını anlatıyor.
Mekânın akustiğınden hoşnut kalmamış,
ama "Elden gelecek bir şey yok. Teknis-
yenler zonı başanyorlar" diyor. Seyirci-
nın ilgisınden kelimelerle anlatılmaya-
cak kadar hoşnut olduğunu belirten Ian
Holm, çok yakın, duyarlı ve iletişime ha-
zır bir seyirci önünde 'Kral Lear'i oyna-
maktan keyif aldığını söylüyor.
Sohbetimiz boyunca. öğrendiği Türk-
çe sözcükleri kullanmayı \ e 'King Lear'
yerine 'Kral Lear' demeyı yeğliyor.
Türkçenin ilginç bir dıl olduğu görüşün-
de. "Sizin dilinizin kökleri nereye tızaıu-
yor? Sanki Macar dili gibi. çok keskin
sesler var." Dile karşı özel bir ilgisi var.
"Teşekkür ederinT, "sağoT gıbi sözcük-
leri rahatlıklasöyleyebiliyor. "Lütfenba-
na Ian deyin. İskoç dilindc John'un kar-
şüığıdır. Rusçada ise Ivan. Sahi Türkçe-
de bunun bir karşdığı var mı?" "Can"
olabilir mı dıye düşünüyoruz. Nasıl ya-
zıldığını öğrenmek ıstiyor. Ve ardından
hemen ekliyor: "Türkçe öğrenmek isti-
yorum, sanınm yapabilirim." "Yüzyıhn
en başanh Kral Learyorumcusu" ile kor-
kulanndan. oyundan. sinemadan ve bun-
dan sonraki projelerinden söz edıyoruz.
- Dilerseniz çok insani bir duygudan,
korkudan söz ederek başlayalım. 1976'da,
sahne korkusu nedeniyle yaşadridanruzı
anlatır mısmız?
(Elini ağzına götürerek esniyor. Bu
sorudan yoruldum demek istercesine. -
Ne olduğunu mu öğrenmek istiyorsu-
nuz° Pekâlâ. 1976 'da çok da mutlu bir in-
san değıldim. BBC ıçin bir dizifilmçek-
mek üzere ZefTıreHi ile birlikte Tunus çöl-
lerindeydim. 16 hafta boyunca çalıştık.
Çok yorucuydu. Çekimler bittiğinde
Stratford Tiyatrosu'na dönüp bir Euge-
ne O'Nefll oyununda rol almam istendi.
Hiç düşünmeden kabul ettim. Bu sanki
eve dönüş gibiydi. Oyuna başladık. Ama
birdenbire kendimi kaybettim. Kafam
kanşıyordu, sözcükleri telaftuz bile ede-
miyordurh. Nesneler bile gözüme tuhaf
şekillerde görünmeye başladı. HftT)ldu-
ğunu bir türlü anlayamıyordum. Psiki-
yatrolan babamın dedıği gibi, delirmek-
ten korkuyordum. Oyuna devam ettim, a-
ma bir gün ikinci yanda sahneye çıkama-
dım. Iki yıl boyunca bu durum böyle de-
vam etti. Bu arada bir Çehov oyunu yap-
tık. Ama bir türlü istediğim gibi olmu-
yordu. Tiyatroya olan ilgimi yitirmiştim.
Bisikleti sürebıliyordum
-Tiyatroyu tümüyle bıraktuuz mı o dö-
nemde?
- Hayır. Gazetecilerbana tiyatroya ge-
ri dönüp dönmeyecegimi sorup duruyor-
lâtöı, ben de bfılara bir şakayta yanıt ve-
riyordum. "Eğer Harold Pûıter benim
için bir oyun yazarsa dönerim." Pinter ya-
kın arkadaşımdı. Beni kırmadı. oturup
bir oyun yazdı: 'Homecoming' (Eve Dö-
nüş). Ve ben de tiyatroya döndüm. tki yıl
sonra da Richard Eyre 'Kral Lear'i yap-
mak istediğini söyledi. Çok önemlfoyun-
cularla birlikte çalıştık. Zaten Kral Lear
tek başına oynanacak bir oyun değildir.
Çevrenizdeki diğer oyuncular sizi Kral
Lear yaparlar. Gerçekten çok başanlı bir
kadro ile birlikte bu oyunu gerçekleştir-
dik. Sahneye yeniden çıktığımda şunu
fark ettim ki bisikleti yeniden sürebili-
yordum.
- Belki de bisikk* sfirmeyi hiçbir a^
;
man unutmamıştmız.
- Evet, bu doğru. Ama kendimden bu
kadannı hiç beklemiyordum. Oyun bü-
yük birbaşanydı. Ingiltere'de öyle beğe-
nildi ki! Oyuna yer bulmak bugün bile
çok zor. Londra'dan kalkıp oyunu Îstan-
bul'da izlemek için gelenler oldu. Şimdi
Kral Lear'le düşüp kalkıyorum, ama bi-
liyorum ki sonsuza kadar bu rolü sürdü-
remem. Ama çok yakında sinemaya da
aktaracağız Kral Lear'i ve belki bundan
sonra Kral Lear artık bitecek.
- Bu yıl içinde beş sinema filminde rol
aldınız. Bundan sonra sinemaya mı yok-
sa tiyatroya mı öncelik vereceksiniz?
- Bu sürüp giden bir tartışma konusu.
Sinema mı, tiyatro mu diye soran çok sa-
yıda gazeteciyle karşılaşıyorum. Yurtdı-
şındayken sinemayı tercih ediyorum. A-
tna eve dönüşümde, tiyatroya girdiğim-
de bambaşka bir ruh hali ortaya çıkıyor.
Tiyatro, seyirciyle canlı temasta bulunu-
yorsunuz. Bir hata yaptıgınızda geri dö-
nemiyorsunuz, ama sinemada öyle değil.
Her ikısinde de sürekli bir şeyler öğreni-
yorsunuz. Hiçbir zaman keskin çizgiler
yok.
- Amerika'ya sık sık gidip geliyorsu-
nuz. Bu ayareüerin nedeni sinemayla U-
giH projekr mi?
- Evet, zaman zaman gidiyorum. Son
olarak 'Big Night' için oradaydım. Ama
şu an için Kral Lear her şeyden önemli
benim için.
Gözüm sevirciye
kaydığında...
- Bir söyleşinizde seyirciyle göz tema-
suıdan kaçındığıruzı söylüyorsunuz. Bu
da korkularuıızdan biri mi?
- Londıa'daki sahnemizde seyirciyle
iç içeyiz. Gözûm seyirciye kaydığında
her şeyi unutabiliyorum. Konsantrasyon
yok oluyor. Ve kendime "Bunu nasıl ya-
parsın?" diye kızıyorum. Bu benim için
çok tehlikeli.
- Çok mu kınlgansınız?
- Evet, belki de. Her şeyi görmekten
bir türlü vazgeçemiyorum.
- Kral Lear bugüne dek farklı oyun-
cular taranndan farklı yorumlarla can-
landınldı. Sizin Lear'ınız nasıl bir kral?
- Benim de üç kızım var! Ama hepsi
aynı anneden değil. Bence bu Lear, ol-
dukçaevcil birkral. Shakespeare'ingör-
kemli krallan gibi değil. Bir aile öyküsü
'Kral Lear'. Yaşlandıkça kıskançlaşan
bütün babalar gibi. Hepimiz öyle değil
miyiz? Sorunlan yaratıp sonra da üzgün
olduğumuzu söylüyoruz. Ve trajedı baş-
lıyor. Artık her şey için çok geç.
- Bundan sonra ne yapacaksınız?
^'-Kral Lear, Kral Lear, Kral Lear!..
(Fotoğraflar: KADER TUGLA)
Kum-Pan-Ya'nın 'Everest My Lord'u festival kapsamında bugün ve yann Cihangir Parkı'nda
4
Izleyici yeni bir okura dönüşmelT• 'Everesi My Lord'un
konsepti ve yönetimi Naz
Erayda ve Bülent Erkmen'e
ait. Bülent Erkmen, yazarın
yazdıklannı 'yeniden okuma'
çahşması olan bu oyun
sonrasında " izleyici yeniden
yazılana dönmeli, yazılanı
yeniden okumalı. İzleyici yeni
bir okura, okur yeni bir
izleyiciye dönüşmeli" diyor.
EMRE KOYUNCLOĞLU
Konsepti ve yönetimi Naz Erayda
ve Bülent Erkmen'e ait olan, Sevim
Burak'ın 'Everest My Lord- Roman 3
Perde' başlıklı metninin birinci ve
ikinci perdeleri 9. Uluslararası Istan-
bul Tiyatro Festivali için oyunlaştınlı-
yor.
Bir yazann yazdıklannı 'yeniden
okuma' çalışması olan bu oyunda.
metnin parçalı yapısı doğrultusunda
yeniden kurgulanan yazı. film, ses.
ışık ve oyun parçalannın görsel-dü-
şünsel ilişkileri aranıyor. Yazann yaz-
dıklanndan çıkan bu oyun sonrasında,
izleyicinin yeniden yazılana dönmesi,
yazılanı 'yeniden okuma'sı, izleyici-
nin yeniden okur olması, yeni bir oku-
ra dönüşmesi amaçlanıyor.
Oyun, Cihangir Parkı'nda ve parka
bakan birbirine bitişik iki yapının cep-
hesinde, bugün ve yann saat 22.30'da
gerçekleşecek.
- 'Everest My Lord' gösterisini na-
sıl tanımlrvorsunuz?
BÜLENT ERKMEN- Bu oyunu
"gösteri" olarak nitelendirmek doğru
değil. Bu oyunu "gösteri" kategorisi-
ne sokmanm yaratacağı rahatlık doğ-
ru değil. "Gösteri" nitelendirmesi bu
oyunun tiyatro üzerine soru sorması-
nı engeller. Oysa sorulan sorular var.
Tiyatro yaparken tiyatro sorgulanabi-
lir mi? "Tiyatro budur-Bu tiyatro de-
ğUdir?" kararlılığı kuşkuya dönüştürü-
lebilir mi? 60 dakika boyunca mavi bir
ekranın izlendiği filme "sinema", ko-
li bantlanyla yapılan konsere "mü-
zik", yağ kokusuna "heykel", durma-
ya "bale" dediğimiz bir çağda, "tiyat-
ro" demek ıçin zorlanılan, zorlanılma-
sı gereken nokta ne olmalıdır? Oyuna
dönecek olursak, "Everest My Lord"
bir yazann yazdıklannı "yeniden oku-
ma" çalışması. Bu oyunda, metnin
Oyun, Cihangir Parkı'nda ve parka bakan bitişik iki yapuun cephesinde saat 2230'da gerçekleşecek.
parçalı yapısı doğrultusunda yeniden
kurgulanan yazı, film, ses, ışık ve oyun
parçalannın görsel-düşünsel ilişkileri
arandı. Yazann yazdıklanndan yola çı-
kan bu oyun sonrasında, izleyici yeni-
den yazılana dönmeli, yazılanı yeni-
den okumalı. İzleyici yeni bir okura,
okur yeni bir izleyiciye dönüşmeli.
- Gösterinizdeki mekân kullanımry-
la ilgili kısa bir bilgi verebilir misiniz?
Neden Cihangir Parkı tercih edikli?
- Bildiğiniz gibi bu oyunun "Kısa
Bir Bötöm"ü Naz Erayda'nın yöneti-
minde Assos'ta gerçekleşti. "Ev için-
de doiaşan Göz' ün gördüklerinin ev dı-
şına taşınması" oyunun konseptini
oluştunıyordu. Assos'ta, ıssız bir tepe-
de, bitmemiş bir evin üzerinde gerçek-
leşti oyun.
Oyunun 1. ve 2. perdesinin Îstan-
bul'da. kent merkezinde oynanması
karanna gelince; Sevnn Burak'ın
Hyde Park-Gülhane Parkı bağlantısı-
nı Cihangir Parkı'nda bulmak. parkın
konumu, park girişinin tam karşısında-
ki, yan binalardan aynlmış iki bitişik
yapının "ekran" özelliği, yaşanmayan
eskimiş bir yapıyla yaşanan eski bir
yapı ilişkisi, 1. perdenin parkta, 2. per-
denin binalarda üst üste oynanabilme
özellikleri bu mekânın "terdh" neden-
lerini oluşturdu.
- Görsel ağuhğı olan bu oyunda ne
Neredesin, eyMağribi?
JAKIffiLEON
Ismael Ivo Dans Tiyatrosu'nun tt
OtBeBo"su 9.
Uluslararası Istanbul Tiyatro Festivali kapsammda
sahnelendi; değişik bir dckor, giysi ve aksesuar anlayişı
aracılığjyla, "fantastik" bir yapıt sunuldu izleyiciye.
Othello'nun kimliğınin ve tragcdyasrnm simgeselliğin
filrresinden süzülmesi temelde "iyi bir düşûnce" ama
yaprtın "leitınoöPinin (ana öğesinin) tartışmaya
açılmasma (ve eleştirilmesine) engel değil.
Yapısal açıdan bakıldığında, Othello'nun Ortaçağ
mitologyalannı andıran "romantik ve karanük şövalye"
yanınm tümüyle gözardı edildiği ve (hiçbir "Othello
ögretisi"nde yer almayan) abartıh bircinsel boyutun
vurgulandığı görülüyor; "toajik" değit, "orjiastik"' bir
Othello figürü çiziyor koreograf. Dans örgûsünün önemli
yüzdesini oluşturan ve neredeyse a^in boyutlannda
sunulan cinsellik, "OtteDo"nun kişiliğinın egemen
izdüşümü olan "savaşçı"hğı silip atıyor.
Bu noktada tartışılması şart olan bir gerçek çıkıyor
ortaya: Tarihsel (ya da insanlığa mal olmuş kurgusal)
kişiler. özgün çizgileriyle bağlantısız sanatsal
yorumlamalara açık otobilirier.mi? Yanıt "evefkuşkusuz
ama "öz"e dokunrnamak kaydryla;
a
Oflıeio''ysa ("öz"
bir yana) kara yazgılı Mağribi'yi saltık bir "şehvet
dûşkünü"ne tahvil ediyor!
Koreografıde keskin bir 'İeknflc'' ve "söylenı'' aynmı
var: Çeperleri zorlayan bedensel dil ve çok boyutlu
estetik, konuyu gerçek kisvesinden sıyınp (bırakrn
Shakespeare'i) Othello'yla uzak yakın ilgisi olmayan
"tatse ve uzun" öykünûn içinde eriyip gidiyor.
Sonuçta "özgûn" bir yapıt "Otheflo": "özgön"
sözcüğünün her zaman doğru anlamına gelip
gelmediğine ise tarih karar verecektir kuşkusuz...
tûr bir oyunculuk tercih edüdi?
- Naz Erayda'nın "sessiz" bir yöne-
tim anlayışı var. Konsept doğrultusun-
da çizdiği bir çerçeve içinde oyuncu-
ya (rjesteciye, koreografa) "açıkalan"
bırakıyor.
Oyuncu bu "açık alan"ı kendi ara-
yışlanyla, kendi geliştirdiği seçenek-
ler arasından yönetmenin seçtikleriy-
le dolduruyor.
Yabancısı olduğum bu yönetim an-
layışma uymaya çalıştım.
Bu oyunda tasanrrun yeri yok
- Oyunda tasanmın yeri nedir?
- Tasanm, başkalan tarafindan ta-
nımlanmış, programı çizilmiş bir
"proWem"e çözüm getirmek, sorulan
"soru"ya cevap bulmaktır. Tasanm ey-
leminde "sipariş" vardır. Durup du-
nırken müzik yapılabilir, şiir yazılabi-
lir, tiyatro yapılabilir ama afiş yapıl-
maz. Tasanmla "sanatlar" arasındaki
temel aynm burada ortaya çıkar. Bu
oyunda, bu anlamda tasanmın yeri
yoktur.
- Oyunda, binaya >-ansıtılan görün-
tüler için nasıl bir teknik kullanıldı?
- Çekilen film parçalan ile bilgisa-
yarda oluşturulan yazı parçalan, bilgi-
sayardan gecirilerek video projeksi-
yon makinesiyle bina cephesine yan-
sıtıldı.
Görûntû konsepti, bina cephesine
"yansıtılan görûntû" yerine, bina cep-
hesinde "oluşan görûntû" oldu. Bu ne-
denle resim ve yazı, siyah zemin için-
de beyaz kullanıldı.
- Resimlerden anladığımız kadany-
la oyunda mankenkrin kullanıldığı bir
bölûm daha var. Bu bölüm hakkında
bilgi verebilir misiniz?
- Bu bölüm 1 .perdedir. 1. perde, par-
kın içinde, oyun "kişfleri"nden beşini
temsil eden vitrin mankenlennin, al-
tmcı oyun kişisi olan Yazann Gölgesi
tarafindan "canlandınlmalan" üzeri-
ne kurulur. Oyuncu isimlerinin (Lady,
Lord, Sucu, Başvekil gibi) referansla-
n doğrultusunda giydirilmiş cansız
oyuncular, Yazann Gölgesi'nin, met-
nin bütününü okuyan kendi "kayde-
dilmiş" sesine oyunuyla eşlik etmesi
yoluyla "canlanduihrlar".
-Bülent Erkmen'i bundan sonra da
tiyatro alanında proje/eser üretirken
görecek miyiz?
- Yeni bir proje için eğer Naz Eray-
da 'dan bir teklıf gelirse, neden olma-
sın?
YAZI ODASI
SELİM İLERİ
Banliyö Tnenleri (2)
îstanbul'da yaşayanlann şimdi, hele sabah ve
akşam saatlerinde, birbirlerini çiğneyerek binebil-
dikleri banliyö trenleri hepi topu yirmi beş otuz yıl
öncesine kadar yeterlilikleri çerçevesindeyolcu ta-
şıriardı. Dahası, bazı saatlerin trenlerinde, kompar-
tımanlarda tek tük yolcuya rastlandığı olurdu.
Banliyö trenleri bende hep yaz mevsiminin anı-
lannı, görüntülerini harekete geçirir. Mesela Haydar-
paşa Gan yaz sıcağından sonra tatlı bir serinlikte
çıkageliyor. Banliyö treni bilmem kaç sayılı tren hat-
tında.
Gişeden karton, filizi yeşil biletinizi aldınız. lyi sak-
layın; çünkü kondüktör biletinizi tık tık delecek. Bi-
leti kaybederseniz cezalı bilet almak zorundasınız.
Haydarpaşa'dan Gebze'ye kadar gidebilirsiniz.
Tren öylesine değişik ki o günlerde, henüz elektrik-
li sistemegeçilmemiş. Bazen ağıriaşıyor, bazen hız-
lanıyor.
Biz artık Cihangir'de oturmaya başladığımızdan
Haydarpaşa'ya vapuria geliyoruz. Vapur, tren ön-
cesinin taşıtı. Sonra gann geniş merdiveninden çı-
kılıyor. Vapur saatleri tren seferierine göre ayarian-
mış olmakla birlikte, vapurdan inenler merdiveni
hep telaşla çıkarlar.
Sonra ılk durak: Söğütlüçeşme. llk durağa çar-
çabuk ulaşıldığından Söğütlüçeşme pek iz bırak-
mamıştır. Sonra Kızıltoprak. Adı niye Kızıltoprak?
Hep merak ederdim. Kızıltoprak'ta biri erkek ögren-
ciler için, ötekisi kız öğrenciler için, karşılıklı iki okul
vardır. Kızlar içiri olanda çekilmiş bir fotoğraf: Ab-
lam başında tafta kurdelasıyla...
Kadıköy'ün inanılmaz güzellikte sayfiye semtleri
Feneryolu ve Göztepe'yle başlar. O koca koca blok
apartmanlanna karşın Feneryolu, işte nasıl oluyor-
sa, bugün de taşıyor güzelliğini. Dün orada tek
apartman yoktu. Bir ikisi yeni yeni inşa ediliyordu,
ama en fazla dört beş katlıydı.
Göztepe'ye gelince, vartıklı, kalabalık ailelerin
köşkleri ayaktaydı; hani şu, bahçesinde bir de
'müştemılat' olan köşklerin. Göztepe'ye onlardan
birine giderdik: Neşecan Yenge'lerin evinde.
Neşecan Yenge annemin amcasının eşiymiş. Ga-
liba kendi annesi Almanmış. Göztepe'de üç katlı bir
evde oturuyordu. Malta taşlı bahçe yolundan ge-
çilir, sonra üst kata geniş merdivenle açılan bir bü-
yük sofaya vanlırdı. Sofanın yanında odalar...
... Odalardan birindedeçeşitçeşitsaatler. Bu es-
ki zaman saatleri pek hünertiydı. Guguklular açılır,
guguk kuşları art arda çıkar, bir rüyâdan sahneler
bırakırlardı. Kadranında gelinciklerin yele kapılıp
gittikleri, hersanıyetitreştikleri birmasasaatini unu-
tamadım, bugün de gözümün önüne getirebiliyo-
rum.
Bahçeye çıktığımızda, tren sesi uzaktan uzaktan
gelir, yankılar bırakarak giderdi. Tren kimileyin evin
içinde de hissolunur, döşeme ince ince titrerdi.
Çoktan öldü Neşecan Yenge. Göztepe'yi bırakı-
yorum.
Şimdiki istasyonumuz Erenköy, Suadiye, Bos-
tancı... Her birinde Kadıköy'ün dingin, erinçli dün-
yası. Yolcular iner, yolcular biner. Tren hep bahçe
önlerinden geçerken, manolya ağaçlan, çamlar, bir
iki palmiye cadalozu gerimizde kalır, yine bizi bgfc-
ler, dönüşümüzü bekler. :*SSK
Haydarpaşa-Gebze hattında en unutulmaz is-
tasyon Maltepe'dir. Yok, yanlış, Mattepe değil, on-
dan önceki Süreyyaplajı. Süreyyaplajı'na gelindiğin-
de plajın girişindeki kabartma heykellere bakmaya
doyamam.
Bunlar deniz keyfini çıkaran mayolu kızlar, genç-
lerdir. Mayolan üstelik renklidir. Gerçi renkler kızgın
yaz güneşinde azıcık solmuştur, ama yine de ma-
yolar rengarenktir. Orada öylece otuzlu, kırklı yillar-
dan bir plaj gününü dondurup yaşatmıştır kabart-
ma heykeller.
Maltepe'ye yakın Süreyyaplajı'nın bir başka özel-
liği, deniz ortasında duran, o tuhaf, sütunlu, kub-
beli, dört biryanı açık deniz köşküdür. Gözüpekyü-
zücüler oraya kadar yüzerler, biraz dinlenilir, caka
atılır, sonra plaja yüzülür...
Arada öteki istasyonlar. Onlan geçıyorum, anıla-
n nedense silik. Ama Tuzla'ya Vçme'lere gidilir. Gi-
dilirken ille tuzlu sardalya balığı alınır; iyice susaya-
caksınız ki, bol bol su içeceksiniz. Tuzla'ya hem
sağlık için gidilir, hem de gezinti için.
Herhalde bir yirmi yıl var ki Tuzla'ya yolum düş-
medi. Şimdi görsem tanıyamam.
Istanbul'un tren yollan için de öyle: Meğerse bir
kentin büyük değişimine tanıklık ediyormuşuz, ha-
berim olmamış.
Oysa.. derken sonbahar gelir, banliyö trenleri sa-
rarmış bahçeler arasından geçer, yaprak döküm-
leri başlar, sarmaşıklar kızanr, fırdolayı uçuşan yap-
raklar bazen tren penceresinden içeriye düşerdi.
Takvimde İz Bırakan:
"Son kampana çalacak ve son düdük ötecek. I
Mesafeler bir nokta halinde küçüttecek I Külrengi
istasyonda mendil sallayan beni..." Sabri Esat
Siyavuşgil, Yeni Türk Şiiri Antolojisi, Variık Yayın-
ları, 1954.
TİYATRO FESTİVALİ^IVDE BUGÜN
• Bir Ata Kralhğun Şehir Tiyatrolan'nın oyunu saat
21.30'daMuhsinErtuğrul Sahnesi'nde. Kral Lear U-
lusal Kraliyet Tiyatrosu'nun oyunu saat 19.30'da Aya
Irini'de, Everest My Lord Kumpanya'nın oyunu saat
22.30'da Cihangir Parkı'nda izlenebilir.
Tİ\ATRO FESTİ\ALİNDE YARIN
• Haklun Taner Kabare Ortaoyuncular'ın oyunu saat
21.30'da Taksim Sahnesi'nde, Everest My Lord
Kumpanya'nın oyunu saat 22.30'da Cihangir Parkı'n-
da oynanıyor.
BUGUN
• AKSANAT'ta saat 12.30'da laser diskten Simply
Red konseri. saat 19.30'da Abelard ve Heloise adlı
o>xmlar yer alıyor.
• SAHNE FOKS'ta saat 20.30'da Taner Birsel, Er-
dinç Doğan ve Mahır Günşiray'm oynadığı Hizmet-
çiler adh oyun izlenebilir. (249 87 37)
• TARANTA BABU KÜLTÜR MERKEZl'nde sa-
at 19.00'da Turan Yavuz'un konuşmacı olarak katıldı-
ğı 'Türkiye'nin Dış Politikası' başlıklı söyleşi yer alı-
yor.
• BEKSAV'da saat 19.00'da Costa Gavras'ın yönet-
tiği 'Kayıp' adlı film gösteriliyor.
• SAHAF CAFE'de saat 19.00'da yazar Hulki Ak-
tunç'un katıldığı 'Son tki Eylül' başlıklı okuma saati
yer alıyor.
• EYLÜL MÜZİK KULÜBÜ'nde saat 23.30'daMoe
Joe Blues Band dinlenebilir.