Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET
-rsr
18 NİSAN 1997 CUMA
12 KULTUR
Ömer Kavur, geçmişinden uzaklaştınlan kuşağın Hollywood hayranlığını yadırgamıyor
4
Bütün sorunlar 12 EyKiPle başladı'
KültürServisi- 'Akrebin Yolculuğu1
Istanbul Fılm Festıvali kapsamında
ukısal jüriden en iyi Türk filmi ödülü-
nü kazanırken fılmın yönetmeni Omer
Kavur da en iyı yönetmen seçilmişti.
'Akrcbin Yolculuğu', mayısta yapıla-
cak 50 Cannes Film Festıvah'nın 'Uo
Certain Regard-Özel Bir Bakış' bölü-
tnünde de gösterilecek fılmler arasın-
da yer alıyor. Kavur. mezunu olduğu
Robert K.oleji'nın mezunlanyla kole-
jin 40. yılı kutlamalan kapsamında bir
konuşma yaptı.
Ömer Kavur, konuşmasının başında,
bilinen ketumluğuyla, kendi öyküleri-
ni anlatmak için film çektiğini söyle-
yerek bu öykülen bir de sözcüklere
dökmek istemedığıni behrtti ve 'Akre-
bin Yolculuğu' ile ilgıli sorulan yanıt-
iamadı îzleyıcılerin Fılmle ilgili me-
raklannı. gösterime gırme tanhi olan
2 mayısa ertelemelen üzerine de. söy-
leşiye dönüşen konuşma, Türk sine-
ması ve sorunlan üzenne gelişti.
Türkiye'de Türk filmlerinın gösten-
me girme zorluğunu '80 darbesiyle
bağlantıh olarak açıklıyor Kavur. Bu
darbeyle bütün derneklerin kapatılma-
sı. insanlann polıtik yaşamdan uzak-
laştınlması ve topluma Amenkan ya-
şam tarzının dayatılması üzerine, za-
manla düşünmeyen, fıkir üretmeyen
ve kendi kültürü ve geçmışıne yaban-
cılaşmış birkuşak yaratıldığmı açıkla-
yan yönetmen, bu kuşağın ucuz, kolay.
alışılagelmış ve güzel paketlenmış
Hollywood fılmlenne duyduğu hay-
ranlığı da yadırgamıyor.
Bunlara bir de, sinemalara filmlen
Amerikan şirketlerinin dağıttığını ve
bu şirketlerin de doğal olarak Ameri-
a"mer Kavur, kendi
öykülerini anlatmak
için film çektiğini
söyleyerek bu
öyküleri bir de
sözcüklere dökmek
istemediğini belirtti.
Kavur'u Türk
gençliğinin,
kimliğinden
uzaklaşması
konusunda, yaygın
Hollywood hayranlığı
kadar endişelendiren
bir başka konu da, bu
yabancılaşmaya
alternatif kültürün,
gerici değerleri
savunan 'fslamcı
kültür' şeklinde
belirmesi. Ömer Kavur, henüz gösterime girmeyen filmi yerine Türk sinetnası üzerine konuştu.
kan rılmlerine öncelik tanıdığtnı ekler-
sek, elbette ülkenın eğitim sorunu ve
siyasal sorunlan nedenıyle büyük güç-
lükler yaşayan Türk sinemasmın faz-
la bir şansı kalmıyor pazarda.
Kavur'u Türk gençliğinin kendi
kimliğinden uzaklaşması konusunda
endişelendiren bir başka konu da, bu
yabancılaşmaya alternatif kültürün,
gencı değerleri savunan 'tslamci kül-
tür'' şeklinde belirmesi
Seyirciyte buluşamamak-.
Türk sinemasmın seyırcıyle buluşa-
maması konusunda oldukça karamsar
olan yönetmen 'İstanbul Kanatlanmın
AJtında' ve 'Eşlaya' gıbı filmlenn ba-
şansınm çok da abartılmaması gerek-
tığini belirterek bugün Rusya'da bile
'Hol|ywood taraa' fılmlenn çekildiği-
ni anımsattı. Kavur, bu ikı örneğin (ya-
ni Eşkiya'yla tstanbul Kanatlarımın
Altmda'nın), Amerikan sınemasına
özenen filmler olduğu için başanlan-
nın tam anlamıyla Türk sinemasınm
başansı olarak değerlendirilemeyece-
ğini söyledi.
Kavur, özel-resmi televizyon kanal-
lanrun sınemaya kötü etkilerini değer-
lendirirken bu konuda Avrupa'da alı-
nan tedbirlere değindi. Avrupa'da,
özellikle Fransa'da, telev izyonlann ye-
ni fılmleri uzun bir süre gösteremedi-
ğıni, televızyonlann 'primetime'da ve
hafta sonlannda film göstermesının,
sınemayı korumak ve insanlann sosyal
yaşamını gelıştırmek adına yasak ol-
duğunu behrten yönetmen. bu tür ön-
lemlenn ülkemızde de alınması için
yetkililere seslendı.
Sanata yapüan destek
vergiden düşülmeü'
Konuşmanın sonunda söz elbette
döndü dolaştı, ekonomik sorunlara
geldı. Bugün devletin sınemaya çok
büyük destek sağladığı Avrupa sine-
masmın bile ciddi ekonomik sorunlar
yaşadığını belirten Kavur, iki yıldır
Kültür Bakanlığı'ndan para alamayan
Türk sinemasınm bugünkü durumu-
nun bile başlıbaşına bir mucize oldu-
ğunu dûşünüyor. Ömer Kavur 'Akre-
bin Yokuluğu'nu, Eurimages'm des-
teğini aldıktan sonra ikı ortak daha bu-
larak, yani Türkiye'den hiç para sağla-
madan çekmiş. Sinemaya para yatıra-
cak girişimcılenn eksıkliğine değinil-
mesi üzenne de, yönetmen bunun ken-
di işi olmadığını, bir yönetmen olarak
sadece sanatıyla ilgılenmek ıstedığını,
ancak koşullann buna ızin vermediği-
ni söyledi.
Ülkemızde sponsorluk ilişkilerinin
de yeterince gelışmediğine değinen
Kavur, sponsor firmalann nske gırme-
den kolay yoldan popüler olabilecek-
leri destekJediklennı, sanata yapılan
desteklenn vergiden düşülmediği için
de, sinemanın bu desteklerden yarar-
lanamadığını savundu.
Suzy Hug Levy ve Bilge Alkor
'şeref ödüKT aldı
• Suzy Hug Levy ve Bilge Alkor, Birleşik Arap
Emirliği'nde düzenlenen ve davetli olduklan "3. Şaryah
Bienali"nde 'şeref ödülü' aldılar. Bienale Suzy Hug Levy
sekiz metre boyundaki Filistinli kadm giysisi heykeliyle,
Bilge Alkor ise Shakespeare ve T. S. Eliot'tan esinlendiği
resimleriyle katıldı.
BillyName And> Warhol
WarhoPun 6
fabrikası'ndan
üginç görüntiüer...
Kültür Servisi - Pop-
art'ın yaratıcısı 'marjinar
şahsıyet Andy Warhol'un
'Factory- Fabrika" adını
verdıği srüdyosunun baş-
lıca müdav ımlerinden bı-
ri olan fotoğraf sanatçısı
Billy Name'in daha önce
hiçbıryerde yayımlanma-
mış fotoğraflan ortaya
çıktı. Warhol'a yakınlı-
ğıyla tanınan dönemin
müzik topluluğu Velvet
Underground'un "AllTo-
morrov* "s Parties' adlı şar-
kısıyla aynı adı taşıyan bir
albüm yayımlayan Billy
Name, 1963-68 tarihleri
arasında çektıği bu fotoğ-
raflan 15 hazirana dek
Londra'da sergileyecek.
Billy Name yetenekli
bir fotoğrafçı, ama yete-
neklen sadece fotoğraf
çekmekle sınırlı değil.
Name. aynı zamanda bir
sihirbaz ve bir Budıst.
Andy VV'arhol'un mabedi
'Fabrika'nın dekor ve ta-
sanmlan onun elinden
geçmiş. Yazdığı oyuna il-
gı göstermediği için War-
hol'u vuran genç yazar
Valerie Solanas'ı da ya-
kından tanıyor Billy Na-
me. 1968 yazında Andy
Warhol'un vurulmasıyla
bırlikte 'fabrika'nın at-
mosferi ıyiden ıyıye elekt-
riklenınce çareyi. müritle-
riyle birlikte taşınmakta
bulmuş, Warhol. Işte tam
bu civcıvli dönemde Billy
Name. 60 değışik fotoğ-
raf çekmiş ve bunlara
'Baıryo Fotoğraflan' adı-
nı vermış. 'Fabrika'ya ta-
kılan VVarhol müntlerinin
tuvaletten çıktıklan anı
ölümsüzleştiren fotoğraf-
lar bir çağin sona erişini
haber veriyor sanki. Andy
VVarhol. hiçbır zaman ya-
nından ayırmadığı Ray-
Ban gözlüklerini bu kez
eline almış, bıraz şaskın.
biraz korkak bakışlarla
kameraya yakalanmış.
Billy Name, bir yıl bo-
yunca 'Fabrika'da yaşa-
dıktan sonra aniden bır
gün yok olup gitmiş. Ar-
dında sadece şu notu bı-
rakmış: "Andy, artık bu-
rada kalmayacağım, a-
ma keyfim kıyak. Sevgi-
ler." Andy Warhol'un en
sadık hayranlanndan bin
olan Name, uzun süredir
Poughkeepsıe'deki evinde
keçi yetiştiriyor ve fotoğ-
raf çekmeyı sürdürüyor.
Kültür Servisi - Suzy HugLevy ile
Bilge Alkor, Birleşik Arap Emirli-
ği'nde 1-10 nısan tarihlen arasmda
düzenlenen ve davetli olarak katil-
dıklan '3. Şaryah Uluslararası Sanat
Bienaii'nde 'şeref ödülü' aldılar
'PoetkVlsion-ŞnrselGörseffik', te-
ması etrafında düzenlenen bienale
Arap ülkelerimn yanı sıra Avrupa,
Amerika, Afrika ve Asya'dan çok sa-
yıda sanatçı katıldı. 15 Arap ülkesi
bienalde resmen temsil edildi. 'Kişi-
sel Sergiler' bölümüne beşi Arap ül-
kelerinden dördü Almanya, Bolivya,
Tacikistan ve Türkiye'den dokuz sa-
natçı davet edildi. Türkiye'den davet
edilen sanatçı Bilge Alkor oldu. Suzy
Hug Levy ıse 'Görsel Deneyler' bö-
lümü için davet edilen beş sanatçı
arasında yer aldı.
Bilge Alkor, Shakespeare'in 'Bir
YazGecesiDüşü' ve 'Fırbna' oyun-
lanndan seçtiği dizeleTden esinlene-
rek yaptığı resimlennı geçen yıl
AKM'de şiırlerin eşliğinde sergile-
miştı. Bilge Alkor'un Shakespe-
are'in yanı sıra T. S. EBot'un 'Oyuk
Adamlar' şiinnden esiniendiği yeni
resımlenyle zenginleştirdiği sergisi,
bienal süresince ilgiyle ızlendi.
Suzy Hug Levy ise bienale vvorks-
hop'ta tel ağ ve diğer metal malze-
melerle yerinde çahşarak hazırladı-
ğı 8 metre boyunda, ön cebinde sol-
,muş çiçekleT taşıyan, kollan ve sır-
tından beline doğru çiviler sarkan Fi-
listinli kadm giysisi heykelı ile katıl-
dı. Sanatçı, mart ayı içınde tstanbul
Milli Reasürans Sanat Galerisi'nde
dünya kadınlanna ithaf ettiği giysi
heykellerinden oluşan 'tçindeki' ad-
lı bır sergi açmıştı.
Bienal kapsamında yayımlanan
'Belleğin Biçimlenmesi' kitabında
sanatçıyla ilgili olarak Suriyeli sa-
natçı ve bienal organizasyonu Komi-
tesi Başkanı Talal Moalla'nın 'Vü-
cutsal Dtşavurum Aracıhğıvla Yamt-
sama ve Düşleme Yaklaşım' başlık-
lı incelemesı yer aldı,
Sanatçılara ödülleri 9 nisanda Ye-
ni Müze'nin açılışı sırasında Şaryah
Emiri Sultan Bin Muhammed Al Ka-
sım tarafından venldı. Bienale. sa-
natçılar soyut kompozisyonlarla ka-
tıhrken tek 'nü' çalışması Bilge Al-
kor'a aıttı.
Suzy Hug Levy, heykelinin onünde.
'Kişisel Sergiler' bölümüne Türkiye'den Bilge Alkor davet edildi.
Polonyalı yönetmen Agnieszka Holland, yeni filminde Verlaine ve Rimbaud arasındaki aşkı anlatacak
Denernneınişi denemek...
Kültür Servisi - Polonyalı yönetmen
Agnieszka Holland, Doğu Bloku bü-
rokrasisiyle Hollywood'un özgürlük
ortamı arasındaki yerde sarsılmadan
duran kadın yönetmenlerden biri. 49
yaşındaki yazar ve yönetmen bugüne
dek iki kez Oscar'a aday olarak Holly-
wood'da önemlibir hayran kitlesi edin-
di. Ama onun için Oscar'lann büyütü-
lecek bır yanı yok. "Bence sonuçlar
tahminleri yanıltmadL 'tngiliz Hasta'
yerine, Anthony Minghella'nın önceki
çahşmalannı tercih ederdimr
Agnıezska Holland yenı bir filme
daha imza attı: 'Total Ecüpse.' İki ünlü
Fransız şain. Rimbaud ve Veriaine'ın
tutkulu cinsel birliktelıklennı konu
alan bu fılmde Leonardo Di Caprio ve
DavidThewlisbaşrollerde. Oyuncu se-
çiminden çok memmun olan Holland,
"Her ikisi de yürekli, korkusuz ve çok
zeki. Bedenlerini kullanmaktan cekin-
miyorlar. Yaptiklan işte mümkün ola-
nın sınırlannı zorluyoriar. risk abyorlar.
David çok tutkulu. Kendisini rolüneöy-
le \«rdi kü zaman zaman Leonardo ile
sanki düet yapıyt)rr
' dıyor. Ancak seks
sahneleri yönetmene zorluk çıkarmış.
Leonardo Di Caprio'nun Amerikan te-
en-ager havasıru üzerinden atamama-
sına bağlıyor bu durumu. "Daha genç
obaydım farklı düşünürdüm, kimbflir-
belki biraz daha rutucuyum şimdL Or-
ta yaşb, deneyimli bir kaduum artık.
Galiba annclik içgüdülerim kimi za-
man ayağa kalkıyor. Adamın birinin
penisini görmek beni hiç mi hiç heye-
canlandırmıyorarnk." Ancak Dı Cap-
no'nun uzun vadede çok iyı bır oyun-
cu olduğunu düşünen Holland Di Cap-
rio 'da Dustin Hoffman' ın oyunculuğu-
nu görüyor.
Holland'ın hayranlıkla söz ettiği bır
başka kışi de şair Rimbaud. Ünlü sem-
bolist şairin isyankâr kişilığine hayran
olduğunu belirten Holland "Rimba-
ud'nunanti-konformizmi,cesareti.ku-
rulu düzene karşıthğı benim için çok
değerB" diyor. tlk gençlığmden, hatta
çocukluğundan ben Rimbaud hayranı
olan yönetmen, Rimbaud okumaya 13
yaşında başlamış. Polonya'da komü-
nistve Yahudi bırana-babanın kızı olan
Holland, babasının gizlı polis tarafın-
dan arandığı günlerde yaşadıklannı
unutamıyor. O günlerde Rimbaud'dan
cesaretli olmayı öğrenen Holland, ya-
şamının sonraİci dönemınde de her ko-
nuda cesur davranmış. Rimbaud gibi
dünyayı değıştireceğıni ummuş. Uyuş-
turucu, seks, polıtika... her şeyi dene-
mış. "tnsan için en kötü olan,denenme-
miş olandır. Bir sanatçı olnıaya karar
verdiğundesıksıkbunudüşünmüştünı.
Bedenim ve akhm üzeruıde her şeyi de-
nemekzorundaydım. Bu bir yükümlü-
Iflktü." Tabii her deneyimin de bir be-
deh \ardı kaçmılmaz olarak Yahudi
kökenli olduğunu ınkâr etmesıni ıste-
diklerinde karşı çıktı. Polonya'ya elıni
kolunu sallayarak girmesıne ızın veril-
medı. Holland da. uzun süre lsveç'te,
yönetmen eşi Laco Adamik ve kızı Ka-
sea'dan uzakta yaşadı. Bir zamanlar
çok sıkı sansür uygulamalannın geçer-
li olduğu Polonya'da rejım yanlılany-
la sık sık tartıştı. "Sansürle uğraşmak
asunda eğlenceliydi. Filmimi kestikleri
zaman muttuluk duyuyordum. çünkü
arkamda bütün Polonya halkının des-
teğivardLr
Bugün o eski radikal, cesur halıni
özleyen Holland "Arnkzmıf birkadı-
mm" diyor. "Büiyorum ki herşeye bir-
den sahip olamazsınız.Yaşlandıkça ka-
rarvemiek veseçim vupmaktan korku-
yorum.r
YAZI ODASI
SELIM ILERI
Moda, Son Rötuş
Moda'da çok oturmadım. Diyebilirim ki, Mo-
da'da hiç oturmadık. Biz Kadıköyü'nde Bahariye
Caddesi'nde otururduk. Fakat Moda'yı hep hatır-
ladım. Yazılarda, Mavi Kanatlannla Yalnız Benim
Olsaydın romanımda oradan söz açtım.
Gelgelehm Moda bende sona ermedi.
Bahariye Caddesi'ni iki üç katlı ahşap evleri, ki-
lisesi, Asım Paşa Köşkü'nün harikulade bahçe-
siyle yine gözümün önüne getirebiliyorum. Bah-
çede Pamuk Prenses ve Yedı Cüce'nin yalnızca
iki cücesı havuz kenannda durur, çocukluğumu
büyülerdi.
Sonra Moda'ya doğru yürürdük. Annemle bir-
likte bazı günler, akşamüzerieri, değişik mevsim-
ler...
Moda, Kadıköyü'nün en şatafatlı semtiydi. Mo-
dalılann hallerinde tavırlannda bir 'sınıf muhafa-
zakârtığı' okunurdu. Deniz Kulübü'nün bütün dün-
yası da o gösteriş, bolluk, hatta snopluk üzerine
kuaılu değil midir?
Biz Kadıköyü'nün orta hallileri, Deniz Kulü-
bü'nün özetlemeye çalıştığım dünyasına daima
uzaktan, ıraktan bakıyorduk. Kıskançlıklar kalmış
aklımda.
Söz gelımi 'raft'ı kıskanırdım. Deniz Kulübü'ne
ait bu deniz köşküne ya iki ya da üç kez gitmışim-
dir. Kulübe üye akrabalanmızın yedeğinde, hırpa-
lanmış bır plaj çantası gıbi. Rafttan denize giren-
lere gıpta ederdim. Nihayet rafta çıkınca, yürek ya-
kıcı bir aşağılık duygusuyla kavrulduğumu dün gi-
bi hatıriıyorum.
Bir ıki yaz gecesi, Şifa'dan, Esma' Hanım'lann
kayıkhanesinden kayıklara binildi, sahil boyunca
kayalıklara dikkat edile edile, Moda Deniz Kulü-
bü'nün önüne gelindı.
Orada bambaşkaydı her şey. Kulüp'ün o za-
manki eskı binası denize bakan yaz bahçesine
açılırdı. işte orkestra çalıyor, tuvaletli hantmlarla
keten takımlar, beyazlar, siyahlar giymiş beyler
dansediyorlardı. Işıklaryanıyordu. Garsonlarma-
salardan masalara koşuşturuyor; masalardan
kahkahalar, şen sesler yükseliyordu.
Ne var ki, Moda'yı yalnız bu lüksleri, görkemle-
nyle hatıriamıyorum. Gözümün önünde cumbalı,
bitişik nizam evler. Onlar Moda'nın şiiriı evleriydi.
Bazılannın arka bahçelerinde her ilkyaz bahar çi-
çeklenyle donanmış meyve ağaçları bır masal gö-
rüntüsü oluştururdu.
Gözümün önünde, hayal meyal, Moda çarşısı.
Daha çok Kadıköyü'nün Iskele çarşısından alış-
venş ederdik. Ama arada bır Moda çarşısına gi-
dildiği de olurdu. Manavlar, mezeciler, berber, pas-
tane, balıkçı; bu çarşı rengârenkti.
Yaz akşamlan, dayım Ankara'dan gelmışse, Ko-
ço'yagıdilırdi. Koço, hemen altındaki küçükayaz-
masıyla da ünlüydü. Bursa'dan gelen halamız,
ayazmada dua etmiş, sonra kim bitir hangi te-
mennilerde incecik bir gümüş ev almıştı. Gümüş
evin kırmızı kurdelesı gözümün önünde.
Gözümün önünde elbette Moda Plajı. Bizim
Modamız asıl orasıydı. Oradan kımbıiır kaç kez de-
nize gırdim. Kaç kez yazarsam yazayım, anlatır-
sam anlatayım, plajın ses yükseltıciterinden Mo-
da Koyu'na dağılan şarkılan belleğimden silemem.
Bu plajın bira ıçilen, patates kızartması, şiş ke-
babı yenılen lokantası, büfede satılan sosisli sand-
viçler, hep dar bütçemizın kısıtlı olanaklanyla yüz
yüze gelıyor. Ağzımın suyu akarak bakakalıyorum.
Sonra vapur iskelesi. Hele akşamüzerieri, hele
yaz sonunda ve sonbaharda. Romanlara geçecek
kadar güzeldi iskele, vapuriann yanaşmalan ve
kalkıp gidişleri.
Sonra tenıs kortu: Tenis oynayanlar, bakın on-
lar, romana geçmişlerdir. Safıye Erol'un nankör-
ce unutulmuş eseri, Kadıköyü'nün Romanı'nda,
gençler bu kortta tenis oynayıp dururiar. Kortun
kızıla çalar kırmızımtırak topragı sanki yine toza-
np duruyor.
Moda benim için sanki biryaz mevsimiydi. Uzun
mu sürdü o yaz, kısa mı, bugün bilemiyorum. Ev-
leri, insanlan tek tek yok oldular. Plajdan yükse-
len şarkılar birer ikişer eridi. Iskelesine vapuüar uğ-
ramaz oldu. Çarşısından geçenler artık durup bir-
birienyle konuşmuyortar.
Şımdı arada bir Koço'ya uğruyoruz. Duvardaki
Moda ve Kadıköyü fotoğraflan geçmiş güzel gün-
lerden bana neler söylüyor, diye düşünüyorum.
Takvimde \z Bırakan:
"Başka birisıydi; onu bir tek kimliğinin sığındı-
ğı gözlerinden tanıyabiliyordum. Biraz önce o ka-
dar pariak olan bu genç yıldızın biçımi, ışıltısı kay-
bolmuştu. Buna karşılık, sanki aya yaklaşmışım da
pembe ve altın yaldızlı görünümünü kaybetmiş gi-
bi, Rachel'm bıraz önce dümdüz olan yüzünde,
artık çıkıntılardan, lekelerden, çatlaklardan başka
bir şey görmüyordum." Marcel Proust, Guer-
mantes Tarafı, Çev: Roza Hakmen, Yapı Kredi
Yayınları, 1997.
KÜLTÜR • ÇİZİK
KÂMİL MASARACI