02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
13ŞLBAT 1997 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 KİTAP TIRTILI SELİM İLERİ Jacob'un pushı portresi...Bıiglendırme metinleri. Virginia Wo- olTun üçüncü romanı Jacob'un Oda- sı'ndar söz açarken. trajık bır yaşamöv kisiine değinirler: Modern romanın bü- yük usası. Jacop kımliğini işlerken, 1906 yilındaçokgençyaştaölmüş kardeşi To- tn'ninanısından. ızdüşümlerinden yola çıkmıştır. 1921 'de noktalanan roman, Toby ölçü- sünde.Bırincı Dünya Savaşı gençliğınin. genç erkeklennin de çağnşımlanndan ya- rarlanmış. esinlenmiş olmalı. Jacob'un Odasfnı olağanüstü güzellik- teki emeğiyle dılimıze kazandıran Fatih Ozgüven, önsözünde. zaten şöyle diyor: "Birinri DünyaSavaşı'nda, gençyaşta öleo şair Rupert Brooke, şair \Vilferd Owen ve aynı kuşaktan birçok İngiliz entelektüeti de Jacob'a modellik eden fîgürier arasın- da anılabilir." Geçen zaman, yitirilmiş gençlik, sava- şın ruhsal yapıda bıraktığı yıkım, Ja- cob'un Odası'nın yazılmasının belki de birincil ıtkısıydı. Virgınıa Woolf 'un han- gı sancılardan geçerek bu romanı yazdı- ğını Bir Yazaruı Güncesi'nden izlemek olasıdır Hcm roman. hem günce Oğlak Yayın- cılık'ın okura armağanı. Her ikisinin de çeMimeni sevgili Fatih Ozgüven. Özgü- ven'ın. o kadar sevımlı Flush'u da (Can Yayınlan) dilimize çevirdiği hatırlanırsa, artık yctkın bir Woolf çevirmeni saymak gerekır. John Lehmann, Kcndinc Ait Bir Ka- dın'da (Remzı Kitabev ı) romanın yenılık- çi tutumunu açıklar: "Jacob'un OdasTnda ilk göze çarpan şey, ilk iki romanından sonra Virgiııia VVo- olfun tekniğinde yapnğı köklü değişiklik- tir. Gerçekte. bu kitapta bilinç akımı faz- la kııllanılmıvor ama. iskelet halinde de ol- sa bir övkü bulunmasına karşın, belli bir pian yok. Tiim o geleneksel, bir \erden ve- ya zaman diliminden öbürüne geçiş yok. Yazar buniaria hiç zaman harcamıyor. Ça- lışmalannı, bir dizi iztenimci pariamalara dayandırmış." İpek Erkaya çevirisi. Bir çeviri denemesi Deniz Feneri'ni okuduktan sonra koyu bır Virgınıa Woolf hayranı kesilmiştim. Yıllar v ılı Dalgalar'ı. Vlrs. Dallavvay'i, Ja- cob'un Odası'nı yanımdan ayırmadım. Yolculuğa çıkarken bile bu kitaplardan bi- ri ille yol çantamda olurdu. t/acob'un Odası bütünüyle kendisine özgü bir roman. Ardılı olan Mrs. Dalloway'e, Deniz Feneri'ne, Dalgalar'a, Perde Arası'na bir ilk adım olsa bile, Virginia Woolf un romanlan arasında belki de 'tek başına' duruyor. Üstelik belki bir roman değil, 'uzun bir şiir' sayılabilir... Tİiçbir şey anlatmıyor görünürken bütün bir hayatı anlatıyor kitap. Duygular, düşünceler, algılar, izlenimler uçuşup duruyor. Hiçbir roman kişisi, hatta Jacob, bir türlü ön plana çıkmazken, bütün kişiler handiyse uğultulara kanşmış sesleriyle sesleniyorlar. 1970'lerde üç arkadaş, ömrû kısa süren bir yayınevi kurduk. Yayınlamayı amaç- ladığımız romanlar arasında Jacob'un Odası vardı. Edebiyat sevgısi yoğun. çe- vin denevimı az bir arkadaşımız romanı İngilizceden çe\ırecek, ben de Fransızca çevirisıyle karşılaştıracaktım. Arkadaşımız çok geçmeden usandı. A- ma ben ıki bölüm çevirdim. Tümcelen bılmece çözergibi çözmeye uğraşıyor. yo- ruluyor, işın içinden çıkamıyor; tek bir tümce çevirdığimde de delicesine sevını- yordum. Şimdi kitabı yeniden okurken. daha ilk sayfada, ilk satırlarda o tümceler, yan tüm- cecikler, sözcük kınlışlan büyülendiğım çahşmamı hatırlattr. Betty Flanders deniz kıyısındadır. Ja- cob'un annesı. Dolmakalemının altın ucundan yazılar çiziktınlır. Mrs. Flan- ders'ın gözlen yaşla dolar.. Hepsı topu i- kı üç satırdır ama. bütün yalnızhk. bütün keder duyumsanır. Artık hayal meyal sonraki bölümlen, çevıremedıklerimi alımlamaya koyuldum. Hangi sözcükleri seçeceğımi bazen saat- lerce düşünürdüm. Bazen bu çe\irinin hiçbir zaman sona ermeyeceğinı umut- suzlukla kavrardım. Yazılışından yetmişi aşkın yıl sonra Ja- cob'un Odası'nı Türkçe okuyabiliyoruz bugün. Dünya romanında öncü bıreseri. Öncü eserlenn okura ulaşması elbette belli bır süreci gereksiniyor. Virginia Wo- olf da 1922'de pek fazla umutlu değildir; guncesine yazmıştır: "Jacob'un kazandığı başanv la iigili gö- rüşjerime gelince, ncdir onlar? Herhalde 500 satanz; sonra yavaşlayacak ve hazi- ran sıralan 800'e ulaşacak. Bazı cevreier 'güzellığım' öveövebitireme\eceİder;in- sanî roman kişileri isteyenler, topa tuta- caklar." Insanî roman kişileri Romancının 'insanî roman kişisi'yle di- le getirdiğı. kaşı gözü ille betimlenmiş. boyu bosu vurgulanmış, ne düşündüğü "Ne yararı var Shakespeare okumaya çalışmanın, hele o sayfalan kınşan ya da deniz suyuyla birbirine yapışan küçük, ince vapraklı basımlardan birinden 7 Shakespeare 'in oyunlan sık sık övülmüş, onlardan alıntdar yapılmış ve Yunanlüardan daha değerli bulunmuşlarsa da, Jacob henüz hiçbir başladığını \ sonuna kadar okuvabilmis değildi. Oysa nefırsat! Çünkü Scilly Adaları, Timmy Durrant tarafından tam olmalan gerektigi yerde görülmüşlerdi, neredeyse sular altında kalmış dağ zırxe\eri gibiydiier. Hesapları tamamen doğru çıkmıştı, gerçekten de, eli dümenin üzerinde, pembeleşmiş yüzü, yeni bitmiş sakalıyla onun orada oturuşu, olanca ciddiyetiyle önce vıldızlara, sonra pusulaya bakışı, hep yanında gezdirdiği rehberin satırlarını gayet doğru olarak Tadımlıkheceleyişi, hangi kadını olsa etkilerdi. Jacob kadın değildi tabii. Tımmy Durrant manzarası ona bir şey demezdi. hava\a kaldırıp tapınılacak bir şey değildi, tam lersine. Kavga etmişlerdi. Bir konserve etı açmanın doğru yolu nedir meselesi, ellerinin altında Shakespeare varken. bövlesı bır görkemin ortasında onları neden somurtan mektep çocukları haline getirsindi, bilınmez. Ancak konserve et soğukyiyecektir; tuzlu su da bisküvileri bozar; dalgalarsa saal be saat hep aynı biçimde oynaşır dunırlar, oynaşırlar dururlar ufka karşı. Kâh bir vosun parçası süzülerek geçer, kâh bir tahta parçası. Gemiler karaya oturmuştur burada. Bir ya da iki gemi geçer ancak, rotalannı değiştirmemeye özen göstererek. Tımmy onların nereye doğru gittiklerini bilirdi, vüklerinin ne olduğunu ve dürbününden bakarak hangi şirketin gemısi olduklurını, ortaklarına ne kâr ödediklenni söyleyebilirdi. Ama Jacob un somurtmasını gerektirmezdi bu. Scilly Adaları neredeyse suFar altında kalmış dağ zırveleri gıbıvdiler... Se vazık ki. Jacob küçük ocağın iğnesini kırdı Scilly Adaları üzerlerinden geçecek bir tahta silgisıyle kolavca silinip gidebilırlerdi. İnsan gene de delikanlılara hakkını vermelı, bu koşullarda venen kahvaltı zor olmasına zordur ama oldukça da içtendir. Sohbete gerek yoktur. Pıpolarmı çıkardılar. Timmy bırtakım bilımsel gözlemlerini not etti: sonra -sessizhğı bozan soru ne olmuştu- günün tam saati ve tarihi' nedir mi? Her neyse. en ufak bir tedirginlik içermeyen bir cevap gelmişti: gün ve saat son derece alışkın. olağan bir biçimde sövlenmişti; derken Jacob givsilerinin düğmelerini çözmeve başladı ve bır tek fanilasıyla kalıncaya kadar soyundu, anlaşılan denize gırmek niyetindeydi. Scilly Adaları mavimsi bır renk alıyorlardı; birden mavi. mor ve yeşil renkler yansıdı suva: grileştirdiler suyu; bir çizgi attılar suya, derken çizgi kuyboldu; ama Jacob fanılasını kafasmdan geçirip çıkardığında tüm deniz zemini mavı ve beyaz renklerdeydi, ürpertiler içinde. yepyeniydi, gerçi ara sıra mor bir çizgi beliriyordu. bır morartı gıbi; ya da içine sarı kanşmış bütün bir zümrüt gezinıyordu dalgalarda. Jacob daldı. Su vuttu, suyu dışarı püskürttü, sağa kulaç attı, sola kulaç attı, bir halata tutundu, soluklandı, suları şapırdattı, sandala alındı. Sandalın oturacak veri neredeyse sıcaktan kızmıştı ve elınde havlusuyla oturmuş Scilly Adaları 'm seyrederken güneş sırtını ısıttı, adalar - lanet olsun! Yelken gevşedi. Shakespeare suya düştü. Onun neşevle. sayfalan rüzgârda savısızca uçuşup açılaraK denizin üzerinde süzüldüğünü, uzaklaşıp gittiğinı görebiliyordunuz; sonra battı." (Jacob'un Odası, Virginia VVoolf) belirtılmış. nerede nasıl yaşadığı anlatıl- mış, gözümüzde canlandınlmış roman ki- şisidır. Ama Virginia Woolf ilk iki eserin- de o kışılere az çok yer verdikten sonra. üçüncü ve ilk büyük romanında bır dev- rimin öncüsü. öncülerinden oluyor; alışı- lagelmiş romarı kışilerini eserinden kapı dışan ediyordu. Jacob'un Odası'nda birçok kişi belirir, yiter. kimıleyın yeniden belirir, sonra yı- ne puslara kanşır. O kadar ki, esere adı- nı \eren Jacob bile pusludur. sisler arasın- dan bir görünür. bır de bakarsınız, sisler arasında silinmıştir. BununlabirlikteyıllarcaJacob'la, Bet- ty Flanders'la, Kaptan Barfoot'la, öteki puslu roman kişileriyle iç ıçe yaşadığımı hemen söylemeliyim. AnnaKarenina'yı. Madam Bovary'yi Tobtoy'un, Fla- ubert'in gözünden elbette görebilmiştim. Jacob'un Odası'nın kişilerine. hayli kala- balık sayıdakı kişilerine gelince, roman- cı onlan kendi gözlerimle görmemi sağ- lıyordu... Bence mucızeydi. Küçük küçük sahne- ler... Adeta film sahneleri görüyor, aktör ve aktrislerin ovunlannı izliyor. derken onlann oyuncular değil. gerçek yaşamda- ki kişiler olduklannı açık seçik ayırt edi- yordum. Demin Betty Flanders'tan söz açtım. Onu öyle kaç kez bır deniz kıyısında mek- rup yazarken, gözleri yaşla dolarken. göz- yaşlannda bütün körfez tıtreşirken yaşa- mışımdır. Mîna Urgan, Virginia Woolf (Yapı K.re- di Yayınlan) monografisinde Jacob'un Odası'na ölçülü yaklaşıyor: -Jacob's Room'un bir kusuru.yapıdan yoksun oluşu. dağınıklığı, kopukluğu ise; çok daha bağrçlanmaz başka bir kusuru da, Jacob'un kişiliğinin tamamıyla belir- siz kalmasıdır. Bu kişiliğin, gerçekçi ro- manlarda olduğu gibi. yazann betimle- melcri ve yonımlanvla bizlere sunulma- sını bekkwnıev izelbette. Ancak çcvresin- dekilerin izlenimleriyle tanınz Jacob'u. Virgiııia VVbolTun yazmak istediği yeni roman türünün bir yöntemi olarak doğ- rudurbu. "Ama yazar. bu doğru yöntemi doğru uygulamak ustalığına varamanuşbr he- nüz. Virginia \Voolf. daha sonraki roman- lannda vaptığı gibi. Jacob'u, hem çevre- sinin ondan edindikleri izlcııimlcrle, yani başkalan açısından. hem de Jacob'un ak- lından geçenleıie tanıtsaydu daha başanjı olurdu herhal- de.'' Seramik sanatçısı Atilla Galatalı, sanat yaşamı üzerine yayımlanan kitapla anılıyor Toprağın ve giineşîn ozaıuKültür Servisi- Yeryüzünün kıv- nmlarını. gökyüzünün derinlikle- rini keşfe çıkmış bir sanatçı. 35 yı- lı bulan seramik serüveninde ev- rendeki düzeni, uyumu dile geti- ren: > üzünü gökyüzü. güneş ve aya çeviren biryaratıcı. Seramiğin us- ta sanatçısı Atilla Galatalı. ölümü- nün ikinci yılında, Çanakkak Se- ramik Fabrikalan A.Ş'nin 40. ku- ruluş yıldönümü nedentyle yayın- lanan 'Toprağın ve Güneşin Ozanı* adlı kitapla anılıyor. Kale Grubu tarafından hazırla- nan kıtabın tbtoğraflan Nuri Bilge Ceylan'a. metni ise .\nnaTuray'a aıt. Görsel yönetmenlığini Gülizar Çepoğlu'nun üstlendıği kitabın grafik tasanmını Ayşegül Çinici yaptı. 'Güneşin Sarayında'. 'Toprağın ve Güneşin Ozanı:Atilla Galatalı". •Arhav i"de Başlav an Bir Öykü', 'S- es, Harcktt. Akıp Giden Zaman', 'Özv aşam,Sergiler,Ödüller, Uv gu- lamalar, Yazılar' başlıklı bölümler- den oluşan kitabı Priscilla Mary Işın tarafından İngılızceye çevril- dt 1936"da \x\\d\ ı de doğan Gala- talı. 1955'ıe geçırdığı menenjıt hastalığı nedeniyleişitmeduyusu- nu yıtirerek lise ikinci sınıftan ay- nldı. 1957de Bedri Rahmi ve Güneş Tannsı Helios, ateş saçançok hızlı adann çektiğj arabasıyla hersabah şafaktan hemen sonra Hindistan'- dan yola çıkar... Eren Eyüboğlu'nun atölyesıne gı- ren sanatçı I972'de Fransa Ulusla- rarası Seramik Bienali'ndebirinci- lik ödülü aldı. î 984'te Ankara'da açtığı sergi nedeniyle Ankara Sanat Kurumu tarafından yılın sanatçısı seçildi. Seramik üzerine kuramsal araştır- malanyla da tanınan Galatalı, 25 mayıs 1994 te yaşamını > ıtırdı. Seramiğe 1960'larda başlayan Atilla Galatalı. öncelen yapıtlann- da tanhle kurduğu diyaloğu yansı- tırken. 70lerde "anıtsariığa >öne- lir. ICimiı^lerındeSelçuklumıma- risine göndermeler yapar. geomet- nye duyduğu ilgı belirgınleşir Ya- şamın özünü toprakta bulur daha sonraki dönemde. 80lerde ıse ar- tık tamamen soyut nıtelik kazanan çalışmalarında seramiği 'organik bir yüzey sanatı' olarak tanımiar. SCNİI'I. hareketın. zanidnın metator- larıııa yonelır. Atilla Galatalı. seramik sanatçı- sının sanatı üzerine sürekli düşün- meM \etartışmasından vanabırsa- natçı olarak karşımıza çıkmakta aynı zamanda. Seramiğin el sanat- lan kategorisine sokulması karşı- sında "seramik görsel gerçekiiktir, gerçeğin yanüsaması değfl" diyen sanatçı tüm toplumsal konulann odağındaki sorunu 'ulusal kimlik" olarak görür. Galatalı'nın özgün sanatçı kim- liği üzerine eleştirmen Abdülka- dir Günyaz şunlan söylüyor: "Türk seramik sanatında Atilla Galatalı'nın çoközgün bir veri var- dır. Zira o. ftncesi ve sonrası olma- \an kişisel bir üslubun sahibidir. Öncesi derken, elbette çağlar önce- sinden bu yana var olan birikimi yadsıvamayız; ne var ki Atilla Ga- latalı bu birikimi özümseyerek bi- linçaltına indirmekte gecikmemiş- tir" Seramik sanatçısı Candeğer Furtun da. Galatalı'nın seramik yapmakla yetınmeyip, seramik üzerine düşünmeyı de ön plana al- dığını belırtiyor. "Atilla her sergisinde yeni bir düşünceye yer veriyordu. Bunun için de her sergisi yeni bir sa\ faydı. Son vaptığı panolar o kadar hare- ketli ve çarpıctdır ki. kaç boyııthı ol- duğunu anlayama/sınız. Kullandı- ğı sırlar da öyle..." Kendine özgü bir roman Şunu da düşünüyorum: Jacob'un Odası bütünüyle kendisine özgü bır roman. Ardılı olan Mrs. Dallovvay'e, Deniz Feneri'ne. Dalgalar'a, Perde Arası'na bir ilk adım olsa bile, Woolf'un romanla- n arasında belki de 'tek ba- şına' duruyor. Hiçbir şey anlatmıyor gö- rünürken bütün bir hay atı an- latıyor. Duygular. düşünce- ler, algılar, izlenimler uçu- şup duruyor. Hiçbir roman kışısı, hatta Jacob bır türlü ön plana çıkmazken, bütün kişiler handiyse uğultulara kanşmış sesleriyle sesleni- yorlar. Bence hem hayli naif, hem de enikonu usta işi bır roman Jacob'un Odası. Ardılındaki romanlann kusursuzluğunu taşımayabilir; ama diyebili- rim kı. onlardan daha içten. Büyük bır romancının ilk sı- navına işaret ediyor. bu sı- navdan duyulmuş korkunç heyecanı ıfşa ediyor. Acaba gerçekten bir şeyler anlatmıyor, yansıtmıyor mu. Jacob'un Odası? Öyle garip izlenimlerle yüklenmiştim ki okurken, o izlenımlerden yıllar yılı kurtulamadım. Sözgelimi Jacob'un kayalık- ta bulduğu "san dişli koyun çenesi"... Böylesinegelipge- çıci bir aynntı. bana hep, Ja- cob'un hayatmda sonraki ölümcüllüklenn ilk belirtisi gibi geldi Jacob kafatasını alıp ev e getirirken sankı ken- di yazgısını biçimlendıriyor- du. Başka bır sahne daha var: Romanın kişileri teleskopla gökyüzüne bakarlar. yıldız- lar görünür. Hiç bilmıyorum neden, o sahneye takılıp kal- mışımdır. Bütün hayatım bo- yunca. sahra dürbünüyk aya bakmak dışında. yıldızlan öyle yakın görememiş olma- ma karşın, Jacob'un Oda- sı'yla görmüşüm gibi gelir bana. Kısacası, Jacob'un Odası çok sevdığim. özendığim bır romandır. Romancıların ül- kiileri arasında konusuz. 'hiçbirşcvsiz' roman yazmak zaman zaman ağır basar. Ja- cob'un Odası bır de pusla- nışlar içinde okunur. Hem yazı pusludur. hem bizim okumamız... Üstelik Jacob'un Odası, belki 'roman' değil. bir şiir kitabı. uzun bır "şiir'dır. Ro- manseverler, şiırseverler, edebıyatseverler içın gör- kemli bir şölen! ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Bir Yaşama Biçimi Olarak İnsan Hakları... Sivıl toplum kuruluşları aracılığıyla Türkiye'de sağlıklı bir kamuoyu oluşma sürecınin hızlandığı şu günlerde, bazı kavramlan yeniden düşünmekte bü- yük yarar var. İnsan ve tnsan haklan, bu kavramla- nn başında gelıyor. Bu kavramlar üzerinde artık önyargılardan uzak, nesnel bir bakış açısından düşünmek, çok kötü sonuçlardoğurmuş bazı ağıryanılgılardan arınma- mızı sağlayacaktır. Ayrıca boyle bır "yeniden dü- şünme" süreci, bugun Batı ilearamızda insan hak- ları açısından var olan anlayış aynmlannın kökenı- ni de gün ışığına çıkarabilecektir. Yeter ki bu sürece, daha baştan kendimızı ne pa- hasına olursa olsun temize çıkarmak gibi dpgma- dan farksız bir çıkış noktasına saplanmaksızın adım atabilelim... Bu işe önce insan 'dan ne anlamak gerektiğını ır- deleyerek başlamak, kanımca mantıklı bir davra- nış olur. Çünkü kafamızda bu kavrama değgın ye- terince açık bir tasarım oluşturmadan ınsanın hak- larından söz etmek, hukukun diliyle, daha taşıyıcı- sını yeterince saptamadan bazı haklardan söz et- mek kadar anlamsızdır. ' Batı'nın insan hakları bildırgelennden bu yana in- sanın insan olarak doğmasıyla bırlikte elinden alı- namaz, özüne dokunulamaz ve kendısi ıstese bi- le başkalanna devredemeyeceğı bazı haklara sa- hıp olduğu benimsenmiştir. Bu ilke çerçevesinde onem taşıyan tek öğe. ınsanın haklan değildir. Bu ilkenın dile getirdiğı binncil gerçek, fiziksel açıdan insan olarak dünyaya gelen bır canlının insan ol- ma nitelığınin kesınlıkle tartışma konusu yapıla- mayacağı, orneğın kimı ınsanlann otekılerden da- ha çok ya da daha az insan olduklarına karar verı- lemeyeceğidir. Bugünün insan haklan anlayışına göre insanlar arasında ırk, dıl, din, cinsel ya da sı- yasal tercihler nedeniyle aynm gözetilememesı, ın- sanın sanık ya da suçlu olsa bile temel haklar bağ- lamında insan olma niteliğini tartışılabılır kılacak davranışlarla karşılaşmaması, temelinı yukarıda sözün ettiğımiz binncil gerçekte, yanı dünyaya in- sanolarak gelen canlının bu niteliğini kimsenın tar- tışma konusu yapamayacağı düşüncesınde bulur Söylediklerimızı en temel hak olan yaşama hak- kı ile örneklersek, şöyle dıyebilıriz: İnsan olarak dünyaya gelmiş bir canlının yaşama hakkı, hiçbir nedenle elinden alınamaz ve bu hakkın özüne hiç- bir biçimde dokunulamaz. Bu nedenle, ınsanlara yönelik öldürme eylemlerı söz konusu olduğunda. bunlara karşt çıkma kararlılığında kimi ayrımiarın sergılenmesi, gerçekte o aynmları gözetenlerin -oı- lincıne varmaksızın- kendi insan olma niteliklerım tartışılırkılmalarısonucunudoğurur. ilke olarak bü- tün öldürmelere karşı çıkmayanlar, kaçınmalarının nedenlerini -kendıleri, bu nedenlen ne kadar önem- serlerse önemsesinler-, bulanık bır insan kavramı- na dayandırmış olmaktan başkaca bır başarıyla övünemezler! Bu açıdan bakıldığında, yargısız ınfaza kurban gı- den bıri ile görevı başında vurulan bir polisın ya da Güneydoğu'da şehıt düşen gencecık askerlerın. can güvenliğıni sağlamakla görevli olanlar tarafın- dan öldürülen gazetecı ıle kışın dondurucu soğu- ğunda aylık ya da hastane kuyruğunda can veren yaşlı emeklinm ölümleri aras.nda hiçbir ayrım yok- tur. Çünkü bunların tumü de doğal nedenlere da- yanmayan, olmaması gerektiğı halde olmuş. bu nedenle de aynı kararlılıkla karşı çıkılması ve yakı- nılması gereken ölümlerdır. Durum, ötekı insan hakları bakımından da farkh değildir. Insanca yaşama hakkı diye özetleyebıleceğımız çatının altında yer alan bütün haklar, ınsana -ve her insana!- yakışabilecek tek yaşama bıçimı dıye be- nimsenip, 'siyasal' bır yanının olup olmadığına ba- kılmaksızın en kararlı biçimde savunulmadıkça. sı- radan insanın haklan ıle şu ya da bu politik kımlığı kazanmış ya da kendisine böyle bır kımliğın yaKiş- tmlabıleceğı -dolayısıyla da belli bir siyasal amaç doğrultusunda kullanılabılecek- ınsanlann haklan arasında ayrım gözetılmesı sürdürüldükçe, insan haklarını korumak içın düzenlenen en büyük ve en gürültülü eylemler bile sonuçta bir aldatmaca^a^ acıklı birer gösteri olmaktan öteye gidemez. insan hakları, hangısinin 'aynntı', hangisının 'asıl' olduğu sorgulanmaksızın, ancak bır bütün olarak düşünülduğünde ıçtenlikle, inandırıcı ve etkın bır biçimde savunulabilır. Birtopluma 'tepkısız toplum' suçlaması yöneltılmezden önce. duşünülmesı ge- reken, o toplumun her kesiminden gelen ınsanla- rın insan haklarının aynı kararlılıkla savunulup sa- vunulmadığıdır. En çok yardım ve desteğı gerek- sindiği bir dönemde sigortasının hastanesıne gir- me ya da aylığını kışın soğukta saatlerce bekleme- den alabilme hakkının hiçbir sıvıl toplum kuruluşun- ca savunulduğuna tanık olmamış btr emeklınin. ay- nı kurumların, orneğın haksızyerehapse düşen bı- rıleri içın yapacakları gınşimlere 'şevkle' katılması- nı beklemek. başlı başına büyük bır haksızlıktır! İnsan anlayışının ve insan haklarını savunma ka- rarlılığının olaydan olaya, zamandan zamana, ke- sımden kesıme ve nıhayet ınsandan insana değiş- medıği bir ortam, insan haklarının gerçek anlam- da yaşayıp serpilebileceği tek iklimdir... Kent Oyuncuları Viyana'da Kültür Senisi-Kent Oyunculan, Avusturya Interkul Theatre'ın davetlısı olarak D.L.Coburn'un 'Konken Partısı' adlı oyununu bugün Vi>ana'da sahneleyecekler. K.ent Oyunculan aynca. Viyana dönüşü 'Konken Partısi'ni daha önce izlememiş olanlar için birkaç kez de İstanbul'da sergileyecekler. 'Konken Partisı' Viyana'da oynandığı sırada. İstanbul'da Athol Fugard'ın 'Umut Şarkılan" sanhelenecek. BUGÜN • CRR'de saat 19.30da 'Santa Cecilia Gitar Lçlüsü" konseri izlenebilir. (232 98 30) • İDOB'da saat 20.00'dc C.OrflTun -Carmina Burana" adlı yapıtı izlenebilir • AKSANAT'ta saat 12 30'da Mdeo'dan "\ Great l>a> İn Harlem' başlıklı caz fılmı ve saat ! K.OO'de ^ı Rcssam Ruchan Vnk'ınjönettığı.Prot" Dr HüsevinGe/er. Ptot Dr.BalkanNaciİsliınvelLProt Dr. Ö/.erkabavPıoı Dı Hüsamettin Koçan\e Prof. Dr. KavaOz.se/-giirin konu-j- macı olarak katıldıkları •Plastik Sanatlar ve Atöhe Ge- leneğH" ba^lıklı panel ızlenebilır ızlenebılır.ı252 35 Udı • İFSAK'ta saat 19.00'da Vlehmet Bavhan'ın sundugu 'Ansel Adam' üzerine sövleşi izlenebilir • BEKSAV'da siat 15.00'te RogerSpottisvvoode'nın \ı>- nettığı '\teş Mtında' adlı fılm ızlenebılıı • EVRENSELKİJLTLRMERKFJtİ ndcsaat 17.00'de Jenine Mearephel'in yönettığı "Le Amiga' .ıdlı film ı/- lenebılir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle