Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 11 ARALIK 1997 PERŞEMBE
OLAYLAR VE GORUŞLER
Gelir Dağılımı Nereye Gidiyor?
Prof. Dr NURİ KARACAN
0 nsanlann daba fazla çaJışması ve
I
üretimin artması için gelirin eşit oi-
mayan birbiçimde dağılması gerek-
tiğine bemen herkes inanıyor. Ne
var ki yüksek vedüşükgeiirier ara-
sında uçunım varsa, va da zaman
içinde zengin daha ztngin. yoksul daha
yoksul oluvorsa, buna kayıtsız kalmak da
olanaksız. Pıyasa yanlısı kimi iktisatçılar
(örneğın Knight Hayek) bile gelir dağılı-
mının yalnızpiyasaya bırakılamayacagıru
söylüyorlar. Bugün dünyada yetersiz bes-
lenmeden çeşitli derecelerde hasta yakla-
şık 1 milyar kışı var. Yetersiz beslenme
özellikle çocuklarda bü>f
üme>i ve zihnı
gelışmeyi engelliyor. Yakın zamana ka-
dar gelir dağılımındakı büyük eşitsizlik-
lenn ayakJanmalara yol açmasından kor-
kulurdu. Günümüzde hemen her ülkede
gelir dağılımındaki eşitsizlik derecesini
ölçen istatisrikler düzenJeniyor.
Dünyada gelir dağüınundaJd eşitsizlik
giderek aruyor, bir başka deyişle zengin
daba zengia, yoksul daha yoksul oluvor.
Nıtekım dünyada en yoksul yûzde 20'nin
toplam üretimden aldığı yüzde pay
1960'ta 2.3. 1970'te 2.3, 1980'de 1.7,
I989'da 1 4'tür. Bu pay devamlı düşmek-
tedir. Buna karşılık, en zengin yüzde
20'nin toplam üretimden aldığı yüzde pay
1960'ta 70.2. 1970'te 73.9, 1980'de 76.3,
1989'da82.7'dir(Kaynak: United Nations
Development Program, Human Develop-
ment Report, 1992, s.36). Bu pay devam-
lı yükselmektedir. Çoğu kez en zengin
>'üzde 20'nin toplam üretimden aldığı
yüzde payı, en yoksul yüzde 20'nin top-
lam üretimden aldığı yüzde paya bölmek
suretiyle bir "gelir dağılımı orawn
elde
edılir. Bu oran, zaman içinde büyüyorsa,
gelir dağılımındakı eşitsizlik artmakta,
küçülüyorsa azalmaktadır. Dünya için bu
oran 1960'ta 30, 1970'te 32, 1980'de 45,
1989'da 59'dur. Demek ki dünyada gelir
dağılımındaki eşitsizlik hızlaartmaktadır.
ABD'de gelir dağılımı oranı I969'da 7.3,
1979"da 7.9. 1990'da 9.6'dır. Görüidüğü
gibi ABD'de gelir da&lımındaki eşitsizlik
giderek artmaktadır.lngjltere'de gelir da-
ğılımı oranı 1977'de 10.8. 1983'te 16.7,
1990da 25.5'tir. Ingiltere'de geHr dağın-
mındaki eşitsizlik giderek artmaktadır.
Türkiye'de 1960'tan bu yana gelir da-
ğılımı istatistikleri 4 kez düzenlendi. Bun-
lann ilk ikjsini DPT, son ikisini DÎE yap-
tı. Bunlara göre gelir dağılımı oranı
1963'te 12.7, 1973'te 16.1, 1987'de 9.6,
1994'te 11 2'dir. Demek ki Tûridye'dege-
lir dağılımındaki eşitsizlik 1963-73 arasın-
da artmış, 1973-87 arasındaazaumş, 1987-
94arasındaartmıştır.Bu son dönemdege-
lir dağılımındaki eşıtsızliğin artması, çe-
şitlı nedenlerle açıklanabilir. Bu dönem-
de enflasyon nedeniyle gerçek ücretler
düştü, kârlar yükseldi. Yine devletin borç
faizlerini ödemek için özel kesim yanın-
da para piyasasına girmesi. gerçek faiz
hadJerini iyice yükseltti. Böylece en zen-
gin yüzde 20'nin üretimden aldığı pay
yükselirken, en yoksul yüzde 20'nin üre-
timden aldığı pay düştü.
Sosvalist bir ekonominin önde gelen
anuçiânndan birie$ife\akın birgelir da-
ğılımı sağlamaknr. 197Ö'li yıllann orta-
sındakı bir ıstatistiğe göre (kaynak: Zim-
balıst'Sherman/Brovvn, Comparing Eco-
nomic Systems, 1989 baskısı, s.458), ge-
lir dağılımı oranj Sovyetler Birliği için
3.4, Macaristan için 5.0, Isveç için 7.2,
Yugoslavya için 92, ABD için 15.4, Fran-
sa için 21.8'dir. Bu istatistik yüzde 20'lik
yerine yüzde 10'luk gelir dilimleri itiba-
nyla düzenlenmiştir. Eşite en yakın gelir
dağılımı Sovyetler Birliği'nde, en adalet-
siz gelir dağılımı Fransa'dadır. Sovyetler
Birliği'nde zengınle yoksul arasında bü-
yük gelir farkı bulunmamasının nedeni
(1) herkese iş olanağmın bulunması, en
yoksul yüzde 10'a giren herkesın çalışır
durumda olması, (2) kişisdgeiirier arasın-
da faiz, kâr, kira gelirlerinin bulunmama-
sıdır. Birinci şık, en yoksul yüzde lO'un
üretimden aldığı yüzde payı yükseltmek-
te; ikinci şık, en zengin yüzde 10'un üre-
timden aldığı paym yükselmesini önle-
mektedir.
Erkeğin egemen olduğu dfinyanuzda
kaduun yüksek bir gelir elde etmesi güç-
tür. Erkek-kadın aynrnı bazen doğumdan
önce başlar. Çin'de "her kan-kocaya bir
çocuk" uygulamasının başlamasından
sonra, kimi ai leler ultrason yardımıyla do-
ğacak çocuğun cinsiyetini öğrenmekte,
kızsa çocuğu aldtrmaktadır. Yoksul ülke-
lerde kız çocuğunun okula gönderilme-
mesı hayli yaygın bir uygulamadır. Bu da
ilerde kadının gelirini sınırlar. Kadın, er-
keğin Afrika'da yansı, Latin Amenka'da
dörtte üçü kadar bir gelir elde eder. Eti-
yopya'da 1970'lerde yapılan toprak refor-
munda aıle reisı kadınlar. dağıtım dışı bı-
rakılmıştı. Japonya'da kadınlar, "yaşam
boyu iş" uygulaması kapsamına alınmaz.
Zengin ülkelerde de kadın daha az kaza-
nır ve kadınlar arasında işsizlik oranı da-
ha büyüktür. ABD'de 1990'da yoksulluk
oranı, nüfbsun genelinde yüzde 14, kadı-
nın reis olduğu aılelerde yüzde 33 idi.
Bir pivasa ekonomisinde, belli bir tarih-
te, gelir dağılımını belirleyen çeşitli etken-
ler vardır. Bireyin (1) elindeki şirketin te-
kd gücüne sahipolması. (2) büyük bir ser-
veti (evi. işhaıu, parası_)olmasu (3) eğitim
görmüş otnıası, (4) yetenekli obnası gibi
Bu etkenlerin ilk ikısı çok iyi para getirir,
son ikisi de durumu idare eder. Bir iş da-
lında şirketiruzın tekel gücü varsa (o dal-
da 2-3 şirketten biriyse) elde ettiğiniz kâr-
la bey gibi yaşarsınız. Bir iş hanmız var-
sa kirasını toplar, yan gelir yatarsınız. EğT-
tim de iyi para getirebilir. Ömeğin, kötü
bir doktor, iyi bir ışçiden fazla kazanır.
Yeteneklı olmak ayn bir hikâyedir. Pkas-
so iyi para kırdı. N'e var ki. örneğin roman-
cı yeteneğı ile doğan btn. roman bıle oku-
rnadan ölebilir. Futbolcu yeteneği ile do-
ğan biri top oynayacağına resim okuluna
girerse o iş de yatar Hangı alanda yetene-
ğiniz varsa o alanda çalışmanız bile yeter-
li olmayabilir. Sanat eleştirmenleri ''yete-
neği yok, sadece deü" deyınce, Yan Gogb
3-5 tablodan fazlasını satamadı.
Zaman içinde zenginin daha zengin,
yoksulun dahayoksul ounasınayolaçan et-
kenler nekrdir? Zaman içinde servet ar-
tıyorsa, elde edilecek kâr. faiz kira gelir-
len de artar. Ne varki. belli ellerde topla-
nan servet, zaman içinde, giderek başka-
lannın eline geçmektedir. Orneğin tngil-
tere'de en varhklı yüzde 1 'in elinde tuttu-
ğu toplam servet payı 1966'da yüzde 33,
1990'da yüzde 18'dir. Buna yol açan en
önemli neden, serveti, ölenin çocuklan
arasında paylaştıran bugünkü miras siste-
midir. Yeni zenginler, bir yandan kimi mi-
rasa konanlann elindeki serveti satm alır-
ken, diğer yandan yenı iş hanlan, fabrika-
laryaptırmakta, toplumdaki servet zaman
içinde artmaktadır. Servetin zaman için-
de artmasına karşın, belli bir (ya da 2,3)
servet tipinin elde ettiği gelir yükselebi-
lir. Örneğin ABD'de 1975-95 arasında
borç verilebilirparaya olan talep hızla art-
mış. faiz haddi ve faiz gelirlerinin toplam
gelir ıçindeki payı yükselmiştır. Bunakar-
şılık, ücret gelirlerinin bir kısmı, en yok-
sul yüzde 20'lik dilimde yeralır. ABD'de
aynı dönemde ışçi miktan ne kadar artı-
yorsa işçiye olan talep de aşağı yukan o
kadar artmış, ortalamaücret sabit kalmış,
toplam uretim arttığı için ücretlerin top-
lam uretim içindeki payı düşmüstür. Kı-
sacası. son 20 yıldırpiyasa mekanizması
böyle işliyor.
Amerikalı kimi liberal iktisatçılar.
1990'larda yazdıklan kitaplarda her top-
lumun üretimini arttırmaya bakmaa ge-
nektiğinL bu arüşın düşük gelirlüere de
yan5i\acağını \e gelir dağılımını düzeltece-
ğini söylemektedirler. Bu kesınlıkle yanlış-
tır. ABD'de 1975-95 döneminde uretim
artışına karşın gelinn dağılımı bozuldu.
Yine son 30 yılda dünyada uretim artar-
ken gelirin dağılımı bozuldu. Yine, Japon-
ya, ABD, Fransa gibi zengin ülkelerde ge-
lir dağılımı. Slovak Cumhuriyeti, Pakis-
tan, Nepal gibi yoksul ülkelere oranla çok
bozuktur. Toplam üretimi yine arttıralım,
fakat gelir dağılımını da düzeltelım. Yine
bir diğer düşünceye göre, bir toplumda
gelir dağılımındaki eşitsizlik ne kadar bü-
yükse toplam tasamıflar da o kadar büyük
olur. Çünkü zenginin tasarrufu yoksulin-
kinden daha büyüktür. Daha büyük bir ta-
sarrufla daha fazla yatınm yapılabilir. Bu
düşünce tarzı, devletin bulunmadığmı var-
saymaktadır. Devlet politıkası ile iyice bir
gelir dağılımında üretimi hızla arttırmak
olasıdır. Tayvan ve G.Kore buna örnek
gösterilebilir.
Gelirdağılımındaki büyük eşitsizlikleri
azahmanuı biryolu, artan oranlı gelir ver-
gisi uvgulamak \crgi gelirlerinin bir las~
mıyia" yoksula yardım etmektir. Bu yön-
tem, gelirin zaman içindeki dağılımını de-
ğil, belli bir tarihteki dağılımını etkiler.
Orneğin, ABD'de 1990'da vergiierden ve
yardımlardan önceen yoksul yüzde 20'nin
toplam üretimden aldığı (piyasanın belir-
lediği) pay yüzde 1.1 olduğu halde, ver-
giierden ve yardımlardan sonra bu pay
yüzde 5.1 'e yükselmiştır. Ekseriya, zen-
gine vergi-/ yoksula yardım yöntemınin
çalışmaya teşviki azaltacağı, toplam üre-
timi küçülteceği öne sürülür. Bu, çok sık
öne sürülen, geçerliği smırlı bir savdır.
ABD'de 1980'lerde iki kez vergi sistemı
değiştirildi ve en üst gelir diliminden alı-
nan vergi oranı yüzde 70'den yüzde 33'e
düşürüldü. Bu tarihten sonra yıllık üretirn
artışı çok mu hızlandı? Yoo. Bu ülkede yıl-
lık gelir arüşı ortalaması 1970-81 döne-
minde yüzde 2.5, 1982-86 döneminde
yüzde 2.8, vergi indirimlerini ızleyen
1987-94 döneminde yüzde 2.5'tir. Kimi
Iskandınav ve Kuzey Avrupa ülkelerinde
vergiler, ABD'dekine orania iyice yüksek-
tir. Bu ülkelerde gelir daha mı yavaş artı-
yor? Yoo. Tam tersine.
Gelir dağılımını düzeltznenin bir yohı
da toprak reformu yapmakür. Eskiden ya-
ncı olarak çalıştiğı topraklar kendisine ve-
rilince çiftçi daha büyük bir istekle çalı-
şır, verimi ve geliri artar, bütün topraklar
ekilmeye baslandığı için toprak üzerinde
daha çok işçi çalışır. Zengine vergi yok-
sula yardım yöntemi, geîir dağıhmının
yalnız belli bir tarihteki dağılımını etkıle-
diği halde, toprak reformu, gelirin zaman
içindeki dağılımını düzeltir. toprak refor-
munun yapıldığı Mısır'da, Tayvan'da, G./
Kore'de gelirin dağılımı bayağı iyidir. Ne
var ki toprak reformu da sihirli değnek
değil. Toprak reformu yapıunasına kar-
şın, Meksika'da gelir dağılımı iyice kötü.
Toprak reformunu izleyen yıllarda uygu-
lanan politikalar çiftçiyi yoksullaştırma-
malıdır. Endonezya'da 1973-92 arasında
hükümet tartm kesiminde önemli yatınm-
lar yapmış, dönemin sonunda gelir dağı-
lımı bayağı düzelmıştir.
ARADA BÎR
RECEP BİLGtNER
Paris Cennetinden
İstanbul Cehennemine
Yunus Emre cenneti şöyle tanımlıyor:
"Cennet cennet dedikleri / Birkaç köşkle
birkaç huri"
Bu söyiem'e uyarsak, Paris cennetin ta ken-
disi. Hem de hurileri ve köşkleri, öyle birkaç de-
ğil, sayılamayacak kadar çok. Huri denecek ka-
dar güzel hanımlar, pahalt ve uyumlu giysileri
içinde, Paris'in sokaklarını, otel lobilerini, oto-
mobillerı süslüyorlar; cennette yaşayarak...
Neden İstanbul cehennem de, Paris bir cen-
net?
Paris o derrli temiz, o denli güzel, o denli ba-
kımlı ve düzgün bir şehir ki ancak, cennet böy-
le olabilir. İstanbul o denli pis, o denli bakımsız,
o denli karman çorman ki ancak, cehennem bu
denli ilkel, bu denli uygartık dışı olabilir. Paris'te
halk şehirli. istanbul halkımıza şehirli diyebilir
miyiz? Paris sessiz ve sakin. İstanbul gürültü-
lü, İstanbul, sanki kıyamet gününden bir görü-
nüm.
Paris'te, imrenilecek bir trafik düzeni var. Is-
tanbul'da trafik keşmekeşi! Keşmekeş de ne
söz; trafik değil, sanki canavar! Yirminci yüz yı-
lın bütün teknik olanakları, otomobilinden be-
yaz eşyasına, televizyonundan alışveriş açlığı-
na kadar, Istanbul'da var, ama bunlan kullan-
manın uygarlığı yok.
Dokuz gün kaldığım, çoğu zaman yaya do-
laştığım Paris'in, en büyük caddesinden yan
sokaklanna, hiçbiryerde, hiçbir zaman klakson
sesi duymadım. Yayalan, büyük bir hızla sıyırıp
geçen bir tek taksi, bir tek özel araba görme-
dim. Hele hele, trafik polisi ile ağız dalaşına gi-
ren bir tek sürücüyle karşılaşmadım. Paris yol-
lan güvenli ve saygı dolu. Otomobiller, otobüs-
ler, öyle kelle götürür gibi, birbirleriyle yarışmı-
yordu. Parisli direksiyon başına geçince, yaya-
lan karınca ya da herhangi bir sürungen gibi
görmüyordu. Sürücü yayaya saygılıydı, yaya
sürücüye.
Bir araç, ne denli hızlı seyrederse etsin, dört
yol ağzına ya da yaya geçidine yaklaşınca, he-
men hızını kesiyordu. Yeşil ışık yanmış olsa da
ya da olmasa da, yayanın geçmesini bekliyor-
du. Kimi sürücülerimiz Istanbul'da yaptıkları gi-
bi, geçenin arkasından ağza alınmayacak kü-
fürler savurmuyordu.
Orada trafik cenneti vardı; bizde, Istanbul'da,
öteki büyük şehirlerde de trafik cehennemi!..
Yayalariçin, genişkaldırımlaryapılmıştı. Son-
bahar, sararmış yere düşen yapraklanyla ro-
mantik bir mevsimi yaşatıyordu Parislilere.
Şoförler, temiz ve düzgün giyimliydi. Saçı sa-
kalı birbirine kanşmış, giysileri dökülmüş, kir
pas içinde bir şoför göremezdiniz. Müşteri ya-
nında, sigara dumanı savuran, radyosunun se-
sini yükselten birine de rastlamazdınız. Bizde-
ki gibi minibüs müziği, halka adeta zorla dinle-
tilmiyor.
Ya Paris'in binalan... Burası cennet değil de
neydi. Büyük Atatürk de "Cennet, dünyada iyi
işler yapan, çalışkan insanlara vaat edilen bir
armağandır" demiyor mu?
istanbul tam bir devenin hikâyesi. Hangi ya-
nı doğru ki. Yazın toz baskınından, kışın sel bas-
kınından kurtulamıyor bir türlü. Caddeler, so-
kaklar delik deşik. Kazaların çoğu bu ihmal yü-
zünden. Heryeri pislik götürüyor. Kanalizasyon
işlemiyor; sular, en zengin semtlerde bile göl gi-
bi birikiyor ve İstanbul yollannı, belediyelerle
birlikte, biz hemşeriler de kirletiyoruz. Ama asıl
yollan geçilmez duruma getirenler devlet bü-
yüklerimiz, büyüklerimizin çağnlısı olarak şeh-
rimize gelen yabancı devlet adamlan. Hemen
kilitleniyor yollar; büyüklerimiz, rahat ve hızlı
geçsinlerdiye!..
YOK Başkanı'na...
PTOf. Dr. MUSTAFA ALTINTAŞ Tüm Ögr. Üyeleri Genel Yazmanı
S
ayın Başkan, sererek sızleri ve sizlerle şivlennde bunlar var. En ye-
özeliyle birlik- birlikte, rektörlerinizi ata-
tesayılan69'a yan Sayın Cumhurbaşka-
erişen ve çoğu nı'nı vicdan muhasebesine
"tabela üni- zorlamak istiyorum.
versitesi" öte- Özerklikten. demokratik
işleyiş yoksunluğundan söz
etmfj$c@ğirn. Üaiyersite ta-
belajgîmın asılı
ayın
özeliyle birlik-
te sayılan 69'a
erişen ve çoğu
"tabela üni-
versitesi" öte-
sine geçmeyen yükseköğre-
tim kurumlanmıv biîmeyen
1997-98 akademik,vıh açı-
lış törenlerine. koşuşturup
dunıyorsunuz. Bazen Cum-
hurbaşkanı, bazen Başba-
kan ve bakanlar ile birlikte
sürdürdüğünüz bu koşuştur-
ma, özellikle. özel üniversi-
teler tarafindan bir medyatik
şova ve akredite olmuşluk-
lanna kanıt olarak, kendile-
rine yönelik istemi tahrik et-
mek yolunda. birpazarlama
aracı olarak kullanılmakta-
dır. Birinci yanyıl smav lan-
nın başladığı bir dönemde,
bitme-tükenme bilmeyen bu
açıhşlar. bu alandaki ciddi-
yetsizliğin ve çıkar beklen-
tilerinin açık kanıtlannı
oluşturmaktadır. Özel-vakıf
üniversiteleri konusundaki
görüş ve düşüncelerimı baş-
ka bir yazıma erteleyerek bu
yazımda, başında bulundu-
ğunuz sistemin yarattığı
yolsuzluk ve acımasızlıkla-
n bir kez daha gözler önüne
^ an-
lamda üniversite olup olma-
dıgını sorgulamayacağım.
Bunlar çık yapıldı. Usanç
verdi. Bıktırdı. Kös söyle-
yip, kös dinledik. Bugünün
Cumhurbaşkanı olan Sayın
Demirel, 20 Ekim 1991 se-
çim çağnlannda. bizlere
"Öğrencilerinizle birliktege-
lin, YÖK'ün üzerindeki iki
noktayı kaldınp, YOK ede-
Kmî'' biçiminde seslenıyor-
du. Bunlan hükümet prog-
ramlanna da yazdılar. An-
cak, aldatılma duygusu yay-
gınlaştı ve pekişti. Aşağıya
aktaracağım birkaç olay, bu
kandırmacalann, bu aldat-
macalann nelere mal oldu-
ğunu gösterecektir. Sayın
Başkan. yansıtacağım olay-
lar, yasadışılıklar ve öğretim
elemanlan ile öğrenciler
üzerinde estirilen terör tara-
firuzdan biliniyor. YÖK ar-
nilerinden başlamak iste-
nm. Gazi Üniversitesi'ne
bağh KırşehirMeslek Yük-
sek Okulu ile Eğitim Fakül-
tesi öğrencileri hakkında.
okul yönetimlerince
u
Sü-
rekli Aydınlık İçin BirDaki-
ka Karaaük'" eylemine ka-
Uldıklan gerekçesi ile
lin soruşturması açılabiliyor
veonlara, "ülkeninsorunla-
n ile Ugüenmenin suç oluş-
turduğu" gerçeği(!) kavra-
tılmaya çalışılıyor. Oysa siz
, 1997-98 eğitım-öğretim yı-
h açış konuşmanızda,
"Türk üniversiteleri. Türk
milletinin sağlık, mutluluk
ve refahının artmasını, ulus-
lararası camiadaki saygın ve
seçkin konumunun geliştirtt-
mesinl Türkiye Cumhuriye-
ti'nin yüceltilmesini ve in-
sanhğa hizmet etmeyi ülkü
edinmiş, ahlaku, fazileüi,
çağdaş bilgilerle donatümış,
a\dın nesülerin yetiştirflme-
si ve yeni bilgilerin üretilme-
sine katkılarda bulunmagö-
revierinijerinegetirmek için
var güçleri ile çalısacaktır"
buyurmamış mıydınız?
"Demokrarik, laik ve sos-
yal hukuk devleti ve ülkesi
Turgut Özakman
Son yıllann,
günümüze
ışık tutan en
geniş ve
şaşırtıa
araştırması
1997SEDAT SIMAVI
SOSYAL BİLİMLER•* •• ••
ODULU
TliRGUT OZAK1MAN
VAH1DETT1N,
M.KEMAL
ve
MİLLİ
MÜCADELE
yalaniar, yanlışlar, yutturmacalar
BUTÜN
KİTABEVLERİNDE
SİLGİ KİTABEVİ
Sakarya Caddesi. BIK y&tşetvt - ANKARA
TBI 312-434 <1 06/07 F»c 3:2-431 77 58
BİLGİ DAĞITIM
Nartıbahçe Sokak. 17/1, Cağaloğlu - İSTANBUL
Tel. 212-522 52 01 Fax 212-527 41 19
Ba.GlYAVI.VEM ÇIKTI
• BİLGİ YAYINEVİMsşruilyet Caddcsl, 46 / A Yefilaahlr • 06420 / ANKARA Tel: (0-312) 431 81 22 - 434 49 98 Faks : (0-312) 431 77 58
www.bflglyayinevi.com.tr " e-mall: lnfwg>bHglyayinevl.cofn.tr
ve milletiyle böiünmez
bir bütün olan Türkiye
Cumhuriyeti'nin temel
Ukeleri Türk üniversite-
lerine ilelebet ışık tuta-
caktır. Laikligin çimen-
tosunu oluşturduğu bu il-
keleri taviz vermeksizin
sonuna kadar savunma-
y* •*W4N*" dıyen ve,,:
zaman zaman imanflze-_:...
lergibi, "laildikbiklirUe-^
ri" yayımlayan siz ve
rektörleriniz değil mi?
Beden Eğitimi ve Spor
Akademisi'nde harem-
selamlık uygulamasını
sürdüren ve böylece öğ-
rencilerini, göz ve el zi-
nası yapmaktan alıkoya-
rak, cennet yolcusu kıl-
ma yolunda iman dolu
göğsünü siper ederek(!)
birahlak(l) anıtı oldugu-
nun kamtını sengeleyen
ve aynı zamanda. sizden
önceki YÖK Başkanı
Prof. Sağbın'ın Samsun
19 Mayıs Üniversitesi
Rektörü olduğu sırada
yaptığı gibi, tıp fakülte-
si döner sermayesinden,
makine bölümü ögretim
üyesi olmasına karşın
haksız ve yasadışı bi-
çimde pay alan Gazian-
tep Üniversitesi Rektörü
ve benzerleri hakkında
neler yapıyorsunuz?
Sayın Başkan, Gazi-
antep Üniversitesi Rek-
törü seçiminde, şu sıralar
spor derslerinde harem-
selamlık uygulaması
yaptıran ve tıp fakültesi
döner sermayesinden
haksız çıkar sağlayan
Prof. Dr. İmanı Hüseyin
FiBz'e oy vermemesi ne-
deni ile uğradığı baskılar
ve saldınlar üzerine,
akademik meslekten ay-
nlan Gaziantep Üniver-
sitesi tıp Fakültesi Yrd.
Doç. Dr. Ümif Dana'nın
başvurusu üzerine ne iş-
lem yapıldı? Bu üniver-
sitede uygulamaya ko-
nulan şeriatçı kadrolaş-
ma ile şeriatçı uygula-
malar konusunda yapı-
lan şikâyetler ne tür iş-
lem gördü?
• Çanakkale Üniver-
sitesi Rektör ve yönetici-
leri hakkında basından
inmeyen ve sizlere de
yazılı olarak iletilen ya-
sadışı yollarla ırkçı ve
dinci kadrolaşma. yol-
suzluk, usulsüzlük ve
öğretim elemanlan ile
öğrencilere yönelik terör
uygulamalan hakkında
neler yapıldı? Örneğin,
katıhal fizikçisi olarak
Fen-Edebiyat Fakültesi
Fizik Bölümü araştırma
görevlisi Ramazan De-
mir'in "ta\ukhanede
cKch sayma ve serada
salatalık fidesi dikme"
benzeri görevlere(!) kar-
şı verdiği savaşımda, son
sığınak olarak başkanlı-
ğınıza yaptığı 14.8.1997
günlü başvurusu nasıl iş-
lem gördü? Eğitim ve
Fen-Edebiyat Fakültesi
öğrencilerinin imzası ile
gönderilen ve Çanakka-
le Üniversitesi'ndeki
dramı yansıtan başvuru-
larüzerine neiçr yapıldı?
,g.* Van.Yüzüncü.Yıl
Universitesi Rektörlüğu
Araştırma Fon Sayman-
lığı'nda, Sayıştay Rapo-
ru'na dayalı olarak ka-
nıtlanan yolsuzluklar
hangi işleme konu kılın-
dı?
• Celal Bayar Üniver-
sitesi Tıp Fakültesi Be-
yin Cerrahisi Anabilim
Dalı Başkanı Doç. Dr.
Alpaslan Kulalı'nın, Os-
mangazi Üniversitesi'ne
sürgün edilmesi üzerine,
YÖK Denetleme Kurulu
üyeleri Prof. Dr. Ihsan
Tarakçıogiu ve Orhan
Gençler eli ile yüriitülen
soruşturrna nasıl sonuç-
landı? Adı geçen iki de-
netleme lcuruhı üyesinin,
Izmir'de konaklama ve
yemek faruralannın
(toplam 137.702. 500.-
TL), YÖK tarafından
harcırahlan veriliyor ol-
masına karşın, soruştu-
rulan Celal Bayar Üni-
versitesi Rektörlüğu ta-
rafindan, yasadışı biçim-
de ödenmiş olmasının
başkanlığınıza şikâyet
edilmesi üzerine ne ya-
pıldı? Bunlan öğrenmek
isteriz.
• Prof. Dr. Fuat Boz-
kurt'un, Akdeniz Üni-
versitesi Rektörlüğu
hakkında, başkanlığını-
za ve size doğrudan yap-
tığı başvuru ile öğretim
üyelerine karşı uygula-
malannın hukuk ve ya-
sadışı olduğu, Danıştay
kararlan ile kesinlik taşı-
yan Ankara, İstanbul ve
İstanbul Teknik Üniver-
sitesi rektörlüklerinin
Dr. AH Gören, Doç. Dr.
Yasemin Aras ve Prof.
Dr. Emel Geçkinli hak-
kındaki uygulamalan
karşısmda dehşete düş-
memenin, öğretim ele-
manlan üzerinde uygu-
lanan terörün boyutlann-
dan ürkmemenin olana-
ğı var mı?
Sayın Başkan, bütün
bu çürümeler ortada
iken, taşrasında-merke-
zinde görev yapan öğre-
tim elemanlan ve gele-
cek arayışında bulunan
öğrenciler terörize edil-
miş yükseköğretim ku-
rumlannın kurtuluşu, siz
ne kadar karşı çıksamz
da, üniversitelerin özerk
biryapı ile katılımcı-de-
mokratik bir yönetime
kavtışturulmalanrıa bağ-
lıdır.
PENCERE
'Esran' mı?..
Ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Güneş Ta-
ner, Kana) D'ye çıkıp para karşılığında konuştu.
Hülya Avşar, ıbrahim Tatlıses, Serdar Ortaç,
Mahsun Kırmızıgül vb. de parayla ekrana çıkmı-
yoriar mı!.. Üstelik bakan parayı cebine atmryor; di-
yor ki:
- Bana vereceğiniz iki milyar lirayı 'yardım' için
Şırnak'a yollayın!..
Aferin Kanal D'ye!..
Eskiden parayı veren düdüğü çalardı, şimdi Ba-
kan'ı ekrana çıkanp öttürüyor.
•
Ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Taner, med-
yaya demeç işini dolar üzerinden tarifeye bağladı.
Peki, Başbakan Mesut Yılmaz kaça konuşa-
cak?..
Taner'den aşağı olmaz!..
Ya Başbakan Yardımcısı Ecevit?..
Her hükümet üyesinin fiyatı, bir 'kararname' ile
saptanıp açıklanmalı!.. Medyanın işi de kolaylaşır;
bastırırsın 'dolar'ı 'mark'ı alırsın haberi...
Ülke öyle bir aşamaya geldi ki artık her şeyin fı-
yatı var hem de döviz üzerinden...
Esrar çekip de uçmuş gibiyiz; her geçen gün
ayaklanmız yerden kesiliyor; sonumuz ne olacak?..
Bilinmiyor.
•
Gazetelerin manşetlerinde tek sözcük:
Esrar!..
Hangi esrar bu?..
Dünya uyuşturucu pazannda trafiği en karışık
uyuşturucu kavşağına dönüştük ya, 'esrar' deyin-
ce ilk akla gelen soru:
Kokain mi, eroin mi?..
Hayır...
Bir Mercedes, Susuriuk'ta kamyona çarptı, es-
rar tüm ülkeye saçıldı; bu kez bir başka kamyon
'Susurluk Dosyası'na ilişkin bilgilerin odağına dö-
nüşen Yargıç Akman Akyürek'in arabasına çar-
pınca basında yine manşetler patladı:
Esrar!..
Ne esrarı?..
•
Çatlı'nın omuzdaşı ve Papa suikastının faili
Mehmet Ali Ağca'nın ağzı var dili yok; ömürboyu
cezayı sineye çekiyor...
Ama konuşmuyor...
Niçin?..
Esrar!..
Abdullah Çatlı yaşarken her yerde aranıyor; om-
rünü polis müdürünün, milletvekilinin, devlet bü-
yüklerinin yamacında geçiriyor; resmi görevlilerie
al takke ver külah..
Neden?..
Esrar mı?..
Susurluk davasında sanık milletvekili Sedat Bu-
cak açık seçik konuşuyor:
"Abdullah Çatlı son dakikasına kadar görevliy-
di!.."
Ne diyeceksiniz: ' ' J
Bu da mı esrar?..
•
Yok canım; bu işin esran, eroini, kokaini falan kal-
madı, her şey tabak gibi meydanda!.. Devletin içi-
neyuvafanmışçetenin kahramanlan ortada!.. Amfr
rtka'da Alkapon'un mafya reisi olduğu bfliniyordu
da savta 6ir türtG gangsteri içeri tıkacak kanıtı bu-
lamıyordu. Bizimki de o hesap!.. Suçlu; pariamen-
tonun, hükümetin, devletin içinde ellerini kollannı
sallaya sallaya dolaşıyor, medyaya demeç veriyor,
kahraman pozuna girmiş, atıp tutuyor...
Esrar bunun neresinde?..
Esran biz yutmuşuz, gerçekleri görmek yerine
hayalleri yeğliyoruz.
AJNMA
Odamız değerli üyesi, yiğit insan
NECAT KÖSE'yi
ölümünün 4. yılında
saygı ile anıyoruz.
ZİRAAT MÜHENDÎSLERİ ODASI
ADANA ŞUBESİ YÖNETİM KURULU
ACI KAYBIMIZ
Cemiyetimiz üyesi, değerli arkadaşımız
MUSTAFA GÜRSEL
8 Aralık 1997 Pazartesi günü vefat etmıştir.
Vefatı camiamızda büyük üzüntü yaratan Gürserin
cenazesi 12 Aralık ] 997 Cuma namazını müteakip
Teşvikiye Camii'nden alınarak. Zincirlikuyu
Mezarlığı'nda toprağa verilecektir.
Gürsel'e Tann'dan mağfiret, kederli aılesine ve
üyelerimize başsağlığı dileriz. ..
TÜRKÎYE GAZETECÎLER CEMİYETt
Yıllardır çekîiğim rahatsızhğıma son veren
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Cerrahi
Anabilim Dalı Başkanı, çok değerli
Prof. Dr.
KEMAL
ALEMDAROGLU
ile seçkin ekip arkadaş,lanna yürekten
teşekJcurlerirrü sunarım.
NECATİ CUMALI
TEŞEKKUR
Annemizın hastalıgı sırasında gerekli ügıyı gösteren ve
yaphgı cerrahi müdahaleyle sağiığına kavuşturan
Prof. Dr.
HAYRETTİN
CEBECİ'ye
ve ÖZEL ÎSTANBUL ŞEFflR HASTANESİ
personehne teşekkür edenz.
SERPlL GÜNDÜZ - İBRAHİM GtHVDÜZ