Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
11 ARALIK 1997 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 13
UYGARLIKLARIN İZİNDE OKTAY EKfiNCİ
Alev Coşkun'un kitabı rehberimiz oldu; ÇEKÜL'ün evi de "karargâh" oluyor
Birgi'ye Kuvayı Mflliye koruması• "Beylikler döneminden bu
yana Bozdağ'ın yamacında
bir kültür başkenti olan Birgi
için ÇEKÜL'ün başlattığı
koruma seferberliği,
güçleniyor. Tıpkı, 78 yıl
önce, yine aynı topraklarda
başlatılan Kuvayı Milliye
örgütlenmesi gibi...
BİRGİ (ÖDEMİŞ) - Daha önce de bir-
kaç kez uğramışnk Birgi'ye. Ege'nın bu
"gözden ırak" güzelinı, gönülden de ırak
tutmamak için...
Ne var ki "Kuvayı Milhye'nin Kurulu-
şu"nu okuduktan sonra Alev Coşkun'un
bu "coşkuhT kıtabını da "rehber" edıne-
rek Ödemiş Ovası'ndan geçip Bozdağ'ın
yamacındaki Birgi'ye ulaşmak bir başka
oluyor...
. Hele bir akşam vaktı, yine Alev Coş-
kun'la birlikte Anadolu uygarlıklannı ko-
rumaya gönül vermiş insanlarla 685 ya-
şmdaki AydınhoğluCaınisi'nde buluşmak
ıse ender yaşanabılır anJardan olsa gerek.
ÇEKÜL Vakfı Başkanı Prof. Dr. Metin
Sözen mımar Defne Keskin ve dığer va-
kıf temsılcileri, MSÜ rektörü Prof. Ta-
mer Başoğhı, tstanbul Mimarlar Odası
Ba%kam Prof. Dr. CengizEruzun, TOBAV
Başkanı Tamer Levent, gazeteci Edip
Emil Öymen ve yazar Refik Durbaş, Be-
lediye Başkanı Mehmet Hıfa Aslankara-
oglu'nun çağnsıyla, Beylıkler Döne-
mi'nın simgesi olan bir anıtsal mekânda
"Birgi'yi betonlaşmaya karşı korumak"
için bir aradayız...
78 yıl önce de Yunan askerlerinin Iz-
mir'ı ışgal ettiklen günlerde, yine bu ca-
mide toplanan "Kuvayı Milliye öncüleri''
aynı zamanda Ödemiş'te örgütlenmeye
başlayan ılk ulusal direniş hareketinin
"mücadek karariannr* almışlar...
Alev Coşkun, o tanhi toplantıyı kitabın-
da özetle şöyle anlatıyor:
"15 Mayıs 1919'da Redd-i tihak Heye-
ti'nin telgrafı geldi. Birgi halkı, Aydınoğlu
Birgi'deki Çakırağa KonagL, kentsei koruma çabalan sonucunda arük yalıuz başına değil, 'eski komşulanyla yaşayacak»
Mehmet Bey'in 1312 yılında \apbrdığı ca-
mide Belediye Başkanı Tevfık Bey'in çağ-
nsıyla toplandı. Katılanlar daha sonra
Bozdağcephesinin kurulmasuıda görev al-
dılar_"
Koruma seferberliği
Selçuklu geleneğinı sürdürerek "Ulu
Canü" şeklınde inşa edilen Aydınlıoğlu
Camisi'nden Belediye Şehir Salonu'na
geçtiğımizde. Kurtuluş Savaşı geleneğinı
sürdürerek halk toplantısına "eksiksiz ka-
tilan" Birgılılerle kucaklaşıyoruz. Ilk sö-
zü alan Prof. Dr. Metin Sözen, "Birgi'niıı
dünü.bugünü.gelecegr başlığıyla düzen-
lenen bu kucaklaşmanın kültür ve çevre
değerlerini korumaya kararlı bir "Birgi
cephesiner
nasıl dönüşeceğini şöyle özet-
'iyor:
"Öncelikle burada bir vakıf kuruyonız.
Birgi Vakfi, bekdiye vehalkla birlikte üni-
versiteterL, meslek odalannı ve diğer ku-
rumlan koruma seferbertiğine ortak ede-
cek_"
Prof. Tamer Başoğlu da "Birgi savun-
masına" MSÜ olarak nasıl katılacaklan-
nı şöyle anlatıyor: u
Biz bir kültür vesanat
kurumuyuz, Bu tarih ve kültür kentine ge-
lerek,hein öğreneceğiz, hero öğreteceğjz_."
Bozdağ'dan doğan Birgi Deresi ıle Pa-
pazDeresi'nin kentin içinden geçerken ya-
rattıkJan doğal güzellikler, 14. ve 15. yüz-
yıllarda Aydınoğlu Beylığı'ne başkentlik
yapan kentin yüzlerce yıllık miman ve
kültürel birikımiyle bütünleşerek Bır-
gi'nin "korunması zorunlu" tarihsel do-
kusunu yaratıyor.
Bu özgün dokunun 1974'te dar bir ke-
sımı "SfT" sayılmışken 1989'da rüm yer-
leşme "kentsel SİT" olarak belirlenmış.
Ne var kı böylesvne geniş brr koruma ka-
rannın Birgi'deki tarihsel ve dogal peyza-
jı da zedelemeden uygulanması yönünde
belediye ve halk daha sonra hep "yahuz"
bırakılrruş. Birgi sadece '^iyaret'' edilmiş.
Işbirliği ve yardımlaşma söylemleri ise
"sözde"kalmış...
Belediye fen memuru Turan NazflK,
özellikle plancılann gösterdiği bu "vefa-
stzhö" bakın nasıl vurguluyor.
-Izmir Dokuz Eyhîl Üniversitesi'Dden,
tstanbul Mimarlar Odası Galata Gru-
bu'ndan ve bunun gibi eğitim amach ku-
rumlardan öğrenciler geldiler, çok güzri
çahşmalar yapOlan Bize de çokyararh ol-
dular.Ama,ögrenciolmayıp da görevi, hat-
ta işt gereği Birgi'ye getip bize yol göster-
mesi gerekenJeri göremiyoruz. Koruma
piannmzı yapanlar bile buralara uğramı-
yorlar_"
KüMr-çevre evi
Işte ÇEKÜL, bu konuda artık "ferkh"
davTanmanın gereğine inanarak Birgi ça-
lışmalannı da farklı başlatıyor. Bu tarihi
kentte konuk değil, "ev sahibi" oluyor.
Üstelik evini de yine bu kentin kültür ve
çevre kımliğini yaşatma mücadelesıne,
deyiş yerindeyse "karargâh" olarak açı-
yor...
ÇEKÜL'ün Birgi'deki "korunu mer-
kea" ışleviyle restore etrnek üzere sarın
aldığı tarihi bina, Osmanlı dönemine ait
ve Haa Osman Medresesi'nın şimdi met-
ruk ve çökmek üzere olan müştemılatı.
1928'deki "yandevriıni'' sırasında Bir-
gi'nin "okuma odası" olarak da Cumhu-
nyet'e kanat germış olan bu anlamlı bina-
da şimdi neye kanat gerileceğini, projeyi
yürüten ÇEKÜL üyesi arkeolog EminBa-
şaranbüek şöyle anlatıyor. "Koruma ça-
aşmalan böylece yerinden sürdûrülecek,
yerei kaolımın örgüöenme merkezi ob-
cak. Birgi'nin tarih, bifim ve küitür kenti
obnasına hizmet edecek."
Birgi'den aynlırken artık ıçimiz rahat.
1993'te çalrndıktan sonra Ingiltere'de bir
rnüzayedede bulunan ve 1995'te Birgi'ye
getirilerek yerine konan Aydınlıoğlu Ca-
misi'nin 680 yıllık ahşap mimber kapısı
nasıl artık titizlikle korunuyorsa, bu kapı-
yı yaratan kültürün Anadolu'ya en büyük
armağanı olan Birgi kenti de aynı özen
ıçınde korunacak...
'Bir su kültürü ve tarih kenti...'Yüreğı Birgi için çarpanlann ara-
sında Kiç tcüşkusüz Doç. Dr. Ülkü Al-
ünoluk'un özel bir yen var. Hem Bir-
gili, hem mimar hem de kültür mira-
sımıza duyarlı bir öğretim üyesi...
Böylesi nitelikler, üretken bir kişi-
likle de birleşince, bundan en kazanç-
lı çıkan yine Birgi oluyor. Çünkü Al-
tınoluk, bu tarihi kenti tanıtmak, uy-
garlık değerlerini belgelemek ve ko-
rurunası içm de kamuoyu oluşturmak
üzere sürekli bir çaba içensinde...
Biz de Birgi'nin tarihiyle Ugili bil-
gılen aktarabilmek için sözü Ülkü Al-
tınoluk'a veriyor ve dinliyoruz:
"Eski adı Pyrigion olan bu şehir,
tarih sahnesinde yerini almaya baş-
ladığı yıllardan itibaren strasıyla Ly-
dia, Pers, Hellen, Roma, Bizans, Ay-
dınoğlu Beyliği, Osmanlı ve Türkiye
Cumhuriyeti yönetimlerinde yaşa-
mıştır. Şehrin tarih zenginliği uygar-
lıkürünlerine yansımış; bunlar saye-
sinde üzerine efsaneler üretilecek ka- .
dar zengın bir halk kaifufu pÖtdr&F* -
yeline de sahip olmuştur.
1891 'de Birgi'ye gelen G. Weber'in
"Ortaçağ Kulesi" olarak tanımladı-
ğı "Küpuçuranlar Kulesi" efsaneye
göre tslamiyeti kabul etmeyenlerin
üssüymüş. Bu kuleden sihirle uçuru-
lan küpler, Bayezitler köyüne kadar
gidermiş.
Birgi, Anadolu 'nun beyliklere ay-
rıldığı yıllarda iç kısımda olmasına
rağmen, başkent olmuş Korsan de-
nizcihği ile ün yapan bu beyliğin top-
rakları az olduğundan, kazancının
büyük bölümünü. vurgunlar ile Vene-
dik ve Ceneviziilerle olan ticari iliş-
kiler oluşturmuş.
Aydınoğulları denize açılmışlar,
Yunanistan, Romanya, Rodos ve çev-
resinde, ganimetlerle geri dönmüşler.
Bu dönemde gemilerin, sandalların
Küçük Menderes Nehri vasıtasıyla iç
lasımlara kadar girebildikleri kay-
hkld blİhffİ^İİf'
s
'
>
Aydınoğlu hükümdarı
1339'da Yunanistan a sefer vapmış,
1340'ta Karadeniz'e kadar çıkmış.
Eflak taki bazıyerleri kendisine bağ-
lamıştır. Bu savaşı anlatan tablo Lo-
uvre müzesindedir.
Bu bölgedefd başkaldırma hareket-
leri Osmanlı 'nın da epeyce başını ağ-
rıtmış, sonuçta hep sığınılan Birgi
Kalesi 'ninyıktırılmasına kadar giden
bir süreç yaşanmıştır.
Kurtuluş Savaşı (1922) yıllarına
kadar da bu çevre, Osmanhyı sürek-
li meşgul etmiş. Çakırcalı Mehmet
Efe, Sultan II. Abdülhamit in affı ile
Birgi de yüze inmiş.
Bir ortaçağ şehrinin bütün özellik-
lerini ve renklerini taşıyan, Umur Bey
devrinde Rumların piskoposluk mer-
kezi olan Birgi, daha çokyabancı gez-
ginlerin ve araştırmacıların uğrakye-
ri olmuştur. Evliya Çelebi 'nin bağ ve
bahçeden hiçgöHktmes tiedığf ş^hir
için Charles Tvder, "Güzel ağaçlann
sokaklarmı gölgelendirdiğini, türiü
renklere boyanmış evlerin zengin bir
manzara oluşturduğunu belirtir."
Ulemasının çok olduğu bilinen şeh-
rin en önemli âlimi tmamı Birgivi 'dir.
1521 - 1573yıllan arasında yaşamış
olan din bilgini, hem birçok kitap yaz-
mış hem de adı ile anılan medresede
dersler vermiştir...
Ulucami'nin, Weber in 1892'debil-
dirdiğine göre tstanbul da bir müze-
ye gönderildiğini yazdığı çok değer-
li şamdanı bulunabilirse yerine ko-
nulmalıdır.
Murat II. zamanında Edirne cami-
sine götürülen orijinal vaiz kürsüsü
duruyorsa Birgi 'ye geri getirilmeli-
dir. "
Ülkü Altınoluk'un bu dileklerine
bizdekatıhyoruz...
Ege'nin gözden ırak beldesi Birgi'deki âvil
mimarlık kürtürümüzün ömekleri ressam-
lan da coşkulandınyor... (Metin Keskin)
Hep içindeld çocuğun sesiııi diıdedi
ALtSÖNMEZ
Fransa, uzun yıllardan ben caz müziğı-
nin cok sevilip dınlendiği ülkelenn başm-
da gelır. Fransız cazı denince ilk akla ge-
len isim ise keman gibi cazda pek alışıla-
gelmemış bir enstrümanı hıç zorlanma-
dan cazseverlere sevdiren StephaneGrap-
pefli'dir kuşkusuz. Diğer bazı caz keman-
cılan gıbı enstrümanından canhıraş sesler
çıkarmayan Grappellı. hemen tanınan.
kendine has tınısının yanı sıra cazın özü-
nü oluşturan "svving" duygusu ile yarau-
cı doğaçlamalara ağırlık veren lirik ve ro-
mantik yorumlanyla, 1930'lu yıllardan bu
yana. pek çok kuşaktan müzikseverin kal-
binde taht kurmayı bilmişti.
Caz tarihine geçecek plaklar
26 Ocak 1908 günü Pans'te dünyaya
gözlenni açan Stephane Grapelly (soyadı-
nı ancak 25 yıl öne T harfiyle yazmaya
başlayacaktır) üç yaşında Fransız annesi-
ni kaybedince, itaİyan asıllı babası tarafın-
dan önce bir Katolik öksüzler yurduna bı-
rakıldı. Sanatçının tanımıyla "Latin bir
bilge. bir fflozof" olan babası, bir iki yıl
sonra küçük Stephane'ı yurttan aldı ve Pa-
ris'te bir dans okulu ışleten tsadora Dun-
can'a götürdü. Ancak dans konusunda
fazla yetenekh olmayan küçük çocuk, bu
okulda müzikle tanıştı ve özellikle Ravd
ile Debussy'ye hayranlık duydu. 1. Dünya
Savaşfnm başlamasıyla birlikte, Dun-
can'ın ünlü okulu kapamnca, Stehane da
kendinı bir başka öksüzler yurdunda bul-
du. Büyük zorluklar altında geçen savaş
yıllannın ardmdan, cepheden dönen baba-
sı onu yanına aldı. Stephane'a ilk kema-
nını veren, ona kitaplardan okuyarak sol-
fej öğreten ve onu ilk dinletJlerine elinden
tutarak götüren de yine çok sevdiği baba-
sıydı. Her gün altı saat süren bu görevi bo-
yonca tekniğini geliştirme olanağı bulan
delikanlı, aynı dönemde caz müzığiyle de
tanışh. Plaklar ve Paris'teki caz kulüpleri
aracılığıyla öğrendiklerini, sinemada
xlerleyen yaşına
rağmen sürekli
olarak içindeki
çocuğun sesini
dinleyen, balık
tutmayı ve resim
yapmayı seven,
hep çiçek desenli
gömlekler giyen,
yaşam sevgisiyle
dopdolu Stephane
Grappelli, New
York'taki son
konserlerine
tekerlekli
sandalyeyle
çıkmıştı.
Chaplin filmlennin seslendirilmesinde
kullanan sanatçı, bir süre Montmartre'da
sokak müzisyenlığı de yaptı.
1924-28 arasında Paris Konservatuva-
n'na devam eden Grappelli. bu arada
trombon. saksofon ve akordeonu denedik-
ten sonra, pıyano çalmayı da öğrendı.
1927-33 yıllan arasında 'Gregor et ses
Gregoriens' adlı orkestrada hem pıyanist
hem de viyolonist olarak görev aldı. 1934
yıhnda, Claridge Oteli'nin orkestrasında
çalışırken. ünlü Çingene gitarist Django
Reinhardt'la tanıştı. Kuliste ve orkestra-
nın ara verdiği sıralarda birlikte "jam ses-
sion''lara gınşen bu müzısyenlen, verdık-
leri ılk konserde dinleyen ünlü Fransız caz
eleştirmenleri Hugues Panassi e ve Char-
les Delaunay, onlan Fransız caz düşkünle-
rinin mabedi olan Hot Club' ın süreklı top-
luluğu olarak ışe aldı. Böylece bır keman,
üç gitar ve bır kontrabastan oluşan 'Hot
Club de France' Beşlisi doğdu. Django ile
Stephane bu grupla caz tarihine geçecek
pek çok plak doldurdular, Fransa'da deği-
şik kentlerde ve Ingiltere'de konserlere
çıktılar. 1939 Eylülü'nde 2. Dünya Sava-
şı ilan edildığinde de Londra'da bulunu-
yorlardı. Django hemen Paris'e döndü,
Stephane ıse savaş boyunca Ingıltere'de
kaldı. îngiliz cazcılan ve pıyanist George
Sbearing'ı de ıçeren bır topluluk kurdu.
Yine bu yıllarda Fate VValler ve Duke EJ-
üngton'la çalışma olanağı buldu. Fran-
sa'ya dönmesinin ardından. 194647 yıl-
lan arasında Django ile yeniden beşlilen
kurdular, ancak daha sonra solo kanyere
yöneldı ve dünyanın dört bir köşesinde
konserler verdı, plaklar doldurdu.
Son albümü PetnıccianiHie yapü
50'li ve 6O'lı yıllarda plak çalışmalan-
nı azaltan ve çoğu St. Germauı'deki kulüp
çalışmalanyla yetinen Stephane Grappel-
li, beş yıl boyunca Pans'teki Hilton Ote-
li'nde çaldı. 6O'lı yıllann sonunda caza
geri dönen ve temposunu yükselten sanat-
çı, Nevvport (1969) ve Montreux (1973)
caz festivallerine katıldı. 1972 yılında In-
giltere'de yerel folk kulüplerinde (caz ku-
lüpleri yaptığı müzıği beğenmemişti!)
sahneye çıkıp büyük ilgi topladıktan son-
ra, 1974 yılında Carnegıe Hall'da başanlı
bir konser vererek nihayet Amerika'da da
şöhrete ulaştı. Ertesi yıl Fransız hüküme-
ti tarafından "Legion D'Honneur" nışa-
nıyla onurlandınldı. 70. doğum gününü
Fransız televizyonundaki üç saatlik bir
canlı yayının yanı sıra Londra'da Albert
Hall'da Geroge Sheanng ve gitarist JuB-
an Bream'le verdiği bir konserle kutlayan
müzisyen, 1980 yılında Down Beat dergi-
sınin geleneksel eleştirmen ve okuyucu
anketlerinde ilk kez birinci geldi.
Meslek yaşamı boyunca Eddie Soutfa,
StufTSmitfa. Joe Venuti. Svend Asmussen,
Jean-luc Pont ve Didier Lockwood gibi
farklı kuşaklardan caz kemancılanyla or-
tak projelere ımza atan Grappelli, 1970'li
ve 80'li yıllarda ünlü kemancı Yehudi Me-
nuhin'le caz standartlannı birlikte yonım-
ladıklan altı albüm doldurdu. Aynca Os-
car PetersoruEarl Hines.GeorgeShearing,
Martial SolaL Hank Jones. McCoy lyner
gibi pıyanıstler; Barney Kessel, Kenny
BurrelLPhmppeCaheriııe.LamCoryefl.
Joe Pass, Marc Posset Martin Ta> lor gibi
gıtanstlerle çalıştı ve plak kayıtlan yapö.
80. yaş günü nedenıyle de 1987-88 se-
zonunda çok geniş kapsamlı birturneye çı-
kan Stephane Grappelli, Paris, Londra ve
New York'ta unutulmaz konserler verdi.
Louis MaDe'in "MDou en Mai / Mayıs'ta
Milou" adlı fılmınin müzıklerinı de hazır-
layan usta kemancı, 1989 yılında, tstanbul
Festivali kapsamında. Cumhuriyet'in
sponsorluğunda, ikd gitar ve bir bastan olu-
şan kadrosuylaAKM'de sahneyeçıktı. 85.
yaş günü için ünlü Fransız besteci ve or-
kestra şefi Mkhel Legrand'la ortak bir
proje gerçekleştirdı. Geçen yıl, piyanist
Mechel Petrucciani'yle yaptığı son albü-
mün ardmdan. New York'ta tekerleklı san-
dalyeyle son konserlerine çıkt ve müzik
yaşamını noktalamaya karar verdi. Grap-
pelli, 90. doğumgününü kutlamaya hazır-
lanırken, bir fıük ameliyatmın ardından, 1
Aralık 1997 günü Paris'te yaşama veda
etti. llerleyen yaşına rağmen sürekli ola-
rak içindeki çocuğun sesini dinleyen, ba-
lık tutmayı ve resim yapmayı seven, hep
çiçek desenli gömlekler giyen, yaşam sev-
gisiyle dopdolu Stephane Grappelli, hiç
emekli olmayı düşünüp düşünmediğinı
soran bır gazeteciye, yıllar önce şöyle de-
mişti: "Müzik benim rüm yaşamım. Mü-
zikten akhğnn zcv kin yanı sıra farkh yaş-
lardaki dinleyicileri mutiu edebUmeyi de
seviyorum_ Sanınm. sahnedeyere yıkılın-
cayakadarçalmava devam edeceğiın.'' Ya-
samında 80 yılı müzığe adamış bu değer-
li sanatçı, ne yazık ki son nefesini arzu et-
bği gibi sahnede değil, bır hastane odasın-
da verdi. Grappelli'nin ani ölümüyle hem
Fransız cazındabir devir kapandı, hem de
rüm müzikseverler yeri kolay doldu-
rulamayacak bir efsaneyi yitirdi.
ODAK NOKTASI
AHMET CEMAL
Hangi bısanların Hakları?
Bir temel kavramı, anlamlan üzerinde sürekli
düşünülmesi gereken bir bütün olmaktan çıkanp
bir kalıba ctönüştürdüğünüz anda, kavramınözü-
nü ve varlık gerekçesini yitirmesi kaçınılmaz bir
yazgı olur.
'Insan haklan' kavramının günümüz Türki-
ye'sindeki konumu da ne yazık ki böyledir.
Geçen haftaki yazımda da belirtmeye çalıştığım
gibi her insanın insan olarak doğduğu arvdan baş-
layarak sahip bulunduğu, elinden asla alınama-
yacak ve özüne de dokunulamayacak haklar an-
lamına gelen insan haklan, Türkıye'de özüne ay-
kın bazı sınıtlandırmalar içensinde ele alınmakta-
dır. Bir başka deyişle bugüne kadarki uygulama-
lar, Türkiye'de devletin resmi politikalannın bu
topraklarda yaşayan insanlann insan haklanna
hiçbir zaman gerekli eşitlik düzleminde bakma-
dığını ortaya koymuştur.
1980'li yıllardan bu yana daha bir belirginleşen
politikaya göre ise yine uygulamada, Türkiye
Gumhuriyeti'nin sınırlan içerisinde yaşayan in-
sanlann insanca yaşama haklan, onlann parasal
durumlanna göre farklılıklar gösteren haklardır.
Çağdaş deviet birincil varlık nedenini, parasal
durumlan nasıl olursa olsun, bütün vatandaşla-
nnın insanca yaşama haklannı eşit ölçüde güven-
ce altına alabilmekte bulabilen bir kurumdur.
Eğer ülkemizde bundan böyle insan haklannın
korunması ve tam anlamıyla geçerlik kazanması
içtenlikle isteniyorsa, o zaman sürekli vurgulan-
ması ve uygulanması gereken bakış açısı, ancak
yukandaki bakış açısı olabilir.
Bu bakış açısına göre insanın yaşaması de-
mek, yalnızca onun soluk alıp verebılmesi ve fi-
zik açıdan insan görünümünde olması değildır;
her insan öyle yaşayabilecektir ki ona bakan
hemcinsi, karşısındakininkine de 'insanca yaşa-
ma' denilmesini, sırf insan olmasından ötürü ken-
disine yönelik bir aşağılama olarak algılamaya-
caktır!
Bu bakış açısına göre insanlann insan haklan,
onlann öldürülmemeleriyle, düşüncelerini özgür-
ce söyleyebilmeleriyle, bu yüzden hapse atılma-
malanyla vb sınırlı haklar da değildir. Bu sayılan-
lar, elbet en temel haklar arasındadır; ama temel
sayılan insan haklannın sınırtannı yalnızca bunlar-
la çizmek, insan haklan kavramını insana yakış-
mayacak, dahası insanın insanlığını yadsıyacak
ölçüde daraltmaktan başka bir sonuç vermez.
Çünkü aldığı emekli aylığı ile geçinemedığı için
yaşamına sessiz sedasız son veren bir yaşlı in-
sanın bu sessizliğinin yankılanmadığı bir ortam-
da, düşünce özgürlüğünü savunmanın da hiçbir
inandıncılığı olamaz! Dargelirtilerin elbet dar ya-
şayacaklandüşüncesinin, onlann Vnsanca'yaşa-
malannın da elbet daha dar sınırlar içerisinde dü-
şünülmesi gerektiği anlayışına vardığı yerde, do-
ğal ve yaygın davranış biçimi insanların birbirle-
rinin haklanna saygı göstermeleri değil, fakat an-
cak birbirierini acımasızca ezip geçmeleri olabl^^
liri
Günümüz Türkiyesi'nde geçerli en yanlış ve
tehlikeli yönelimlerden biri de 'dargelirti' diye ad-
landınlan dev krtlelerin durumlanna yaklaşımlar-
da hep ekonomik bakış açılannın çıkış noktası
yapılmasıdır. Çünkü böyle bir çıkış noktası, an-
cak ekonominin kendı yasalan ve kurallannca be-
lirienen sonuçlarayol açabilir; başka deyişle eko-
nomik olanaksızlıklar, rahatlıkla bazı insanlara in-
sana yakışmayacak yaşama biçımlerinin layık gö-
rülmesinin nedeni olur. Buna karşılık eğer bır or-
tamda 'dar yaşayan' insanlann sorunlan önce in-
sanlık sorunu diye ele alınırsa, o zaman ekono-
minin gidişi de elbet -'sosyal devlet' kavramının
içeriğinı karşılarbiçimde- 'önceinsan'agöre be-
lirlenecek, devletin ekonomik düzeyi ile o devle-
tin vatandaşlannın ekonomik düzeylerı arasında-
ki yapay kopukluklar ortadan kalkacaktır.
Bize gelince, bugün dünyada kendisine 'mo-
dem' deme hakkını bulan hiçbir devlette 'devle-
tin ekonomikyararfan' ile 'vatandaşın ekonomik
açıdan insancayaşayabilme olanaklan' arası nda-
ki uçurum, Türkiye'de olduğu kadar derin ve dip-
siz değildir. Ve bunun temel nedeni de biraz yu-
kanda açıklamaya çalıştığımız gibi resmi polrtika-
lann bizde vatandaşa henüzyeterlı ölçüde 'insan'
gözüyle bakmamasıdır!
Durum öyle gösteriyor ki günümüz Türkiye-
si'nde bu bağlamdaki bilinçsizlik, gittikçe daha
çokyayılmaeğilimindedir. Resmi politikaların 'ba-
zılannı daha insan sayma' yönelimi, kimi aydın
çevreler de dahil, başka kesimlere de sıçramak-
ta, örneğin polislerin öldürülmeleriyle polis olma-
yanların öldürülmeleri arasında uygulamada gö-
zetilen duygusal aynm gibi geçım sıkıntısı yüzün-
den köşesinde yaşamına gürüttüsüz patırtısız son
verenler ile 'medyatik' insan haklan ihlalleri ara-
sında, tepki göstermenin kapsamı bağlamında
aynm gözetilmesine yol açabilmektedir.
Yeniden insana dönebilmek; 'insan, nedir' di-
ye bir kez daha düşünmek; belki sorunlarımızın
çözümü, biraz da böyle birtutumda gizli...
Frank Sinatra'ya ABD
onur ödülü veriyor
• Kültür Servisi - Bugüne dek Amerika Birleşik
Devletleri tarafından George Washington, Andrew
Wyeth, Bob Hope ve Colin Povvell'a verilen "onur
ödülü" şimdi de Frank Sinatra'ya veriliyor. Frank
Sinatra'nm kızı Nancy Sinatra, madalyonun
üzerinde kullanılacak olan resmi ve madolyonun
dizaynını belirlemek üzere Amerika'ya gitti.
Rahatsızlığı dolayısıyla Kalifornıya'daki evinde
bulunun 81 yaşmdaki Frank Sinatra'nm bu
madalyayı alacağı için oldukça heyecanlı olduğu
bildirildi. Madalyonda kullanılacak resmin seçimı ve
dizayının sanatçının 82. doğum gününde yani 12
Arahk'ta bitinlmesi beklemyor. Lynn Parrish yaptığı
açıklamada, dizayn işlerinde ailenin de karar
vermesinin normal olduğunu söyledı.
BUGUN
• AKSANAT'ta Count Basie ve orkestrasının caz
konseri saat 12.30'da video'dan izlenebilir.
• tSTANBUL DEVLET OPERA VE BALESİ saat
20.00'de Tosca'yı sahneliyor.
• 3. ULUSLARARASICRR PtYANO FESTTVALJ
kapsamında saat 19.30'da Norika Ogawa izlenebilir.