Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
13 KASIM 1997 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 13
UYCARLIKLARIN İZİNDE OKTAY EKİNCİ
Izmir'deki I. Ulusal Kültür Kongresi'nde 'globalleşme ve koruma' da tartışıldı
Yağma kültürü 'demokrasiye' sığımyortzmir Kültûr, Sanatve Eğitim Vakfi'nın
<fKSEV)3-5 Kasım 1997 günlerinde dü-
zenlediği 1. Liusal Küitür Kongresi'nin
ana teması "Demokrasi Kültürü ve Glo-
balleşme'' olarak belırlenmiştı.
Hazırlıklanna yaklaşık bır yıl önceden
başlanan kongrede, 40'a yakın konuşma-
cı 3 gün ıçındekı 10 oturumda değişik ko-
nulardakı bildirilerini sundu. İKSEV Yö-
netim Kurulu Başkanı Fifiz Eczaabaşı Sar-
per, Kongre Düzenleme Kurulu Başkanı
Hıfeı Topuz, tKSEV Idari lşler Müdürü
Tacettin Urkmen ve İKSEV Genel Sekre-
ten Canan Zehir'den oluşan yönetim kad-
rosu, tzmir'de özenli ve başânlı bir orga-
nizasyona imzalannı attılar...
Bu önemli ve geniş katılımlı kültür bu-
luşmasının "verimli bir foruma" dönüş-
mesındekı temel etmenlerin başında, hiç
kuşkusuz Hrfn Topuz'un "kuramsal taa-
zniüdan" geliyordu. Ömeğin "Gtobafleş-
me Nedir?" başhklı özlü sunuşunda, bu
Yeni Dünya Düzeni'nin kültür alanındaki
ideolojik etkilerini şöyle özetliyordu:
"GtobaUeşme kültür alanında tek tür dü-
şünce kavramını yaratb. Tek tür düşünce,
dünyada ekononiik güçlerin tümünün ve
özelökle ulusiararası kapitalin çıkariarmı
savunan düşünceye deniyor."
Bu çarpıcı saptamasına dayanak olarak
değişik ülkelerde yaygınlaşan benzer söy-
lemlere de dikkat çeken Topuz, Fransız
dûşünür Alain Minc'in şu sözlerinın de
özelliklealtını çıziyordu: "Demokrasitop-
lumun doğasında yoktur. ama pazar var-
dır. Yani, ekonomi her şeyin üstündedu~_"
Acaba gerçekten bu böv le midir? De-
mokrasi bir "zoriama" ya da bir "kandır-
maca" mıdır? Toplumun ortak beklentisi
"bireysel çıkartann savunulmasına" mı
dayanır? Kamu yarannı gözetmek boşu-
na bir çaba mıdır?..
Globalleşmenin yeniden güncelleştir-
diği işte bu "sarscT sorulann kültür bağ-
lamındakı yanıtlannı tartışırken belki de
en somut ve çarpıcı değerlendirmeleri
yapma olanağını "korumacüık" alanı ve-
riyor
Çünkü Türkiye gibı özellıkle "toprak
yağması ve emlak ranünın" toplumdaki
hemen her kesim içın önde gelen bir "ka-
pital kaynağmT oluşturduğu bir ülkede,
"ulusun ve insanlığın ortak çtkarian" adı-
na bu kaynağı "kurutmaya'
1
kalkışmak,
aynı anda geniş bir "çıkarcephesine" kar-
şı da gıderek zorlaşan kararlı ve inatçı bir
mücadeleye baştan hazır olmak anlamına
geliyor.
Korunmuş bir doğal çevrenin ve çağdaş
yaşamla bütünleşen bir tarihsel dokunun,
aynı anda toplumdaki "bireyti eğflimleri"
de gerilettigi, hatta bunun yerine "birük-
Kültür Kongresi'nde Prof. Dr. CemaJ Arkon'un sözünü ettiği
"Ulkede geçerii olan ekonomik sistem'", kültür mirasmı
korumak yerine apartmana dönüştürmeyi dayatıyor. Bu sisteme
"uyumlu" bir koruma anlayışı da ortaya işte bu görüntökri
çıkarüvor.
(Fotoğfaf: L'MÎT OTA
Bilerek ya da bilmeyerek globalleşme rüzgârlanna kapılanlar, bireyin toplumla banşık uygarlık
haklan yerine toplumdaki yağmaya dönük bireyci beklentilere değer vermeyi yeğleyen, içeriksiz
bir demokrasi anlayışının da tutsağı oluyorlar. Bu anlayış ise "korumada adil davranma" adına
rant hedeflerinin yarattığı tarihsel ve doğal çevre tahribatına "ödün" veren
duyarsız bir kültür politikasına dönüşüyor...
te ve künlikli yaşama" kültürünü olgunlaş-
tırdığı; ve yine bu "ortak gelecck bflinci"
içinde demokrasi etiğinin ve anlayışının da
yağmacı beklentilerin yozlaştıncı etkısin-
den kurtulacağı.. yönündeki kuram ve ça-
balann "ideotojiksavaşuıunı" daha da yük-
seltmek gerekıyor...
Görüşler ve tutumlar
Nitekım bu gereklilik, I. Ulusal Kültür
Kongresi'nin ikinci günü sabahındaki
"2000 Yıhna Girerken Kültür Varbklan-
mn KorunmasT başhklı oturumunda da
tüm açıklığıyla kendisini gösterdi.
Örneğin Prof. Dr. Emre Kongar, koru-
ma sonmun temelinde "globalleşme süre-
dnde daha da özgürieşen yagma ortamı-
nın" yattığını vurgularken. tarihı ve doğa-
yı korumak yerine bu ortamın "bireysel
rant kazanımlannı korumaya" söz vere-
rek halktan oy toplayan "politikacının"
toplumu koruma karşıtı yapan en büyük
suçlu olduğunu belirtiyordu.
Böylesi bir "ahlaki çöküntü" sürecinin
ulusal ölçekte yaygın bir duyarsızlığa doğ-
ru tırmanması karşısında da çıkış yolunun
ancak "evrensel değerleri" gözetmekle
mümJcün olabileceğini belirten Prof. Kon-
gar, ömeğin kültür mirasının korunması
aynı zamanda "evrensel bir mimarhk eti-
ğT olduğundan, bu meslek etiğini gözet-
mekle yükümlü Mimarlar Odası'nın ko-
rumacılık alanında "deneaeyici" bir mis-
yon üstlenmesinin gıderek önem kazandi-
ğmı da söylüyordu...
Prof. Dr. Emre Kongar'a göre: "halka
imar ranu dağıtarak koltuğunda oturan
beiedrye başkanlan, sadece kentsd ve top-
lumsal değerlerin değil, demokrasüıin de
düşmanlan" olarak görülmeliydı. Bu ne-
denle kentlerimizi bu tür yerel yönetim
anlayışlanna karşı korumak da sadece bir
çevTe savaşımı değil, aynı zamanda "de-
mokrasi göreviydL."
Prof. Kongar'ın "gtoballeşmevisorgula-
mak" ve "sonuçlanna karşı önlem abnak"
anlayışına dayalı bu görüşlerine karşılık,
aynı oturumda söz alan Prof. Dr. Cemal
Arkon'un sunduğu bildiri ise "ekonomik
ve siyasal sistemi göz önünde bulunduran
bir korumacüık" söylemi üzerinde yoğun-
laşıyordu.
Koruma kültürünün de "ülkede geçerli
otan ekonomik sistem vesiyasal sistem ter-
cihlerinden, hukuksaldüzenlemelerden ve
diğer kültür alanlanndaki mevcutdurum-
lardan bağımsız olarak" ele ahnamayaca-
ğı görüşünü savunan Prof. Dr. Arkon, ay-
nı zamanda tzmir'deki "Koruma Kurulu
üyengi'' sırasında edindiği deneyımleri ışı-
ğînda; "tophımun çıkannı korumak adı-
na, topluma rağmen alman koruma ka-
rartannın" katılımcı bir anlayıştan da uzak
olarak savunulmasını "demokrasi adına"
sorguluyordu.
Aynı anlayışa koşut olarak korumanm
mülk sahiplerine bir "maüyet" yüklediği-
ni ve bu nedenle koruma kararlannda
"adfl" olunması gerektiğini de belirten
Prof. Dr. Arkon, söz konusu adaletin "ta-
rihse)vedoğal mirastan vazgeçerek mi sağ-
lanacağı" sonısunu bildırisinde yanıtsız
bırakırken. örrjeğin u
Mimarlar Odası'nın
koruma çabalan" konusunda da Prof. Dr.
Emre Kongar'dan farklı olarak özetle şu
değerlendirmeyı yapıyordu: "Meslekoda-
lan, savundukiannı iddia ettikleri toplum
kesûnlerinin çıkatiannı, entdektüdler ve
profesyonelkr olarak temsü etmivorlar-.''
Nitekim yine Prof. Arkon'un bildırisin-
de özel bir yer verdiği "eko-faşsner" ve
"koruma terörisneri" gibi kavramlar da
belli ki "mülk sahiplerinin imar hakiannı
çiğneme pahasına doğal SİTIeri saMinan"
çevreciler için kullanılıyordu. Ya da: "mi-
mariann iş yapma olanaklaruu kısıtiarca-
sına korumacılığı savunan" Mimarlar
Odası gibi meslek etiğine düşkün demok-
ratık kuruluşlar içın...
Aydınlann mJsypnu
I. Ulusal Kültür Kongresi'ndeki işte bu
gibı değerlendırmeler, insanlann kimi "ki-
şisel beklentileri'' ile tüm insanlığa ait "uy-
garhk değerleri" arasmdaki çatışmalarda
"aydınlann yerini ve tarihsel nusyonunu"
bir kez daha gündeme getiriyor. Demok-
rasiyi, bireyin "tophımla banşık hakian-
nı" savunmak için değil, toplumdaki "bi-
reyci eğilimleri" düzene egemen kılmak
üzere "popülizmle kavnaşararak" kulla-
nan tutucu polıtikalann ise özellikle glo-
balleşme sürecinde artık "akademik bir
görüntü ve söylem içinde'' savunuldugu da
Kongre'de açığa çıkan yeni tehlikeler ara-
sında... Zaten belki de bu nedenle Hıfzı
Topuz, kendi sunuş bildirisini de şöyle
noktahyordu:
"Kendi kültürümiizü. Anadohı'nun
tüm kültürel >e doğal varfaklarmı, çevremi-
a, getenckkrimizu dilimio. inançlanmızı,
gelişme sancılan çeken demokrasimizi,
kültürel haklanmızL iletişim olanaklan-
mızı, anemamızı. tiyatromuzu, yerli ser-
mayemiâ küçük işyerlerun, esnafimızı, sa-
natçüanmm. bağnnsujığnnızı ve halkunı-
zu onurunu globalleşmenin yoğunlaşan
baskılanna karşı koruyabflmek içinözgün
yollar aramalıyız.''
İSTANBUL TİCARET ODAŞI
DIŞ TİCARET ENSTİTÜSÜ
ULUSLARARASI TİCARET UZMANLIĞIUYGULAMALARI (AKŞAM)
PROGRAMI
tstanbul Ticaret Odası Dış Ticaret Enstitüsü; Dış Tıcaret tşletmelen'nde çalışan or-
ta kademe yöneticilerin dış pazarlara entegrasyonunu ve onlann güncel uygulamalar
konusunda bılgiler almalannı ve de kişının pazarlama. dış ticaret uygulama bilgılerini
yönetim bilgileriyle desteklemek amacıyla "Uluslararası Ticaret Uzmanhğı Uygula-
maları Programı "nı başlatmaktadır. Katılımcılann, dış ticaretın global ortamında pa-
zarlama, dış ticaret mevzuatı ve pazar özellıklen konulannda uzmanlaşmalannı sağla-
yacak, bılgi ve becerilen elde etmelerine olanak verecek olan program; 400 saat süreli
eğitimi ve 100 saatlik uygulama çalışmasını içermektedir.
Program; konusunda uzman yerli ve yabancı uygulamacı eğitimciler tarafından uy-
gulama ortamında gerçekleştirilmektedir. Program eğitimi, enstitünün çağdaş eğitim
araç ve malzemeleri ile donatılmış "eğitim merkezinde " yürütülmektedir. Katıhmcılar
zengın kütüphane, bılgisayar ve lnternet ortamından faydalanmaktadır.
Adaylann programa katılabilmek için yükseköğretim mezunu olmalan. yapılacak
tngilizce yeterlik sınavında ve sözlü görüşmede başanlı ve de Dış Ticaret Işletmele-
ri'nde ıki yıllık ış tecrübesine sahip olmalan gereklidir. Ingilizce düzeyi yeterlı olma-
yanlar; 270 saat süreli "Uluslararası Ticaret Uzmanhğı tngilizce HazırlıkProgramı "na
katılabilirler. Tıcari tngilizce ağırlıklı program, çalışanlann tngilizce konusunda bilgi-
lerinı ve Ingilizceyi ticari usul ve yazışmada kullanma becerilerini artormayı hedefle-
mektedır.
Dış Ticaret Enstitüsü eğitim programlan, Enstitü'nün kurumsal üyesi olduğu "Ulus-
lararası Ticaret Eğitunleri Birliği (IATTO)" standartlan çerçevesinde düzenlenmekte-
dir.
Program mezunlanna "tTO Dıs Ticaret Enstitüsü Başarı Belgesi" ve "tstihdam
Desteği" verilmektedir.
PROGRAM BtLGİLERÎ
1. ULUSLARARASI TİCARET UZMANLIĞI UYGULAMALARI PROGRAMI
A. PROGRAM İÇERİĞ1
1. Uluslararası Yönetim :36 Saat
2. Temel Pazarlama - ' :46 Saat
3. Uluslararası Pazarlama " : 52 Saat
4. Dış Ticaret Uygulamalan . ' : 64 Saat
5. Dış Ticaret Muhasebesi ve Finansman : 40 Saat
6. Toplam Kalite Yönetimi . - : 32 Saat
7. Ticari İngilizce Yazışma Usulleri . : 44 Saat
8. Bılgisayar Uygulamalan : 32 Saat
9. Uluslararası Ilişkiler ve Ekonomi : 28 Saat
10. Uluslararası Hukukve Avrupa Topluluğu : 26 Saat
Toplam : 400 Saat
Uygulama : 100 Saat
B. PROGRAM GÎW VE SAATLERİ:
Pazartesi. Salı, Çarşamba, Perşembe
Saat: 18.00-22.00
Programa katüanlar, program için öngörülen katkı payını iki taksitte öderler.
2. ULUSLARARASI TİCARET UZMANLIĞI UYGULAMALARI
İNGİLİZCE HAZIRLIK PROGRAMI
A. PROGRAM SÜRESt: 270 Saat
B. PROGRAM İÇERİĞİ:
- İşletme hedeflerine dönük kelime ve kavram yapısraın geliştirilmesi,
- Etkili konuşma, anlama ve yazım becerilerinin geliştirilmesi,
- Ticari yazışma usul ve kavTamlannın geliştirilmesi,
- Sunuş ve raporlama becerilerinin geliştirilmesi
C. PROGRAM GÜN VE SAATLERİ:
Günler: Pazartesi, Salı, Çarşamba, Perşembe
Saat: 18.00-21.00
Programa katüanlar, program için öngörülen katta payını iki taksitte öderler.
3. PROGRAM KAYIT VE UYGULAMA BİLGİLERİ:
3-14 Kasım 1997 : Ön kayıt
17 Kasım 1997 (Saat 18.00) : İngilizce Yeterlik Testi
18 Kasım 1997 (Saat 17.00) : Yüzyüze Görüşme
19-21 Kasım 1997 : Kesin Kayıt
24 Kasım 1997 : Program Başlangıcı
ADRES
tTO Kadıköy Hizmet Birimi, Rasimpaşa Mahallesi Taşköprü Sok.
Söğütlüçeşme 81320 Kadıköy-lstanbul
Tel: 0216-4148266/67/68
Fax:0216-4148269
Email:itodte@escortnet. com.
Basm: 49298
Kapalı kararlarda 'gecikmiş' açıklamalar
Izmir'deki Kültür Kongresi, son yıl-
lardaki kimi çok tartışılan Koruma Ku-
rulu kararlannın "hangj düşüncelerle"
alındığını da geç de olsa ortaya seren bır
foruma dönüştü.
Ömeğin Bursa Koruma Kurulu'nun
Prof. Metin Sözen başkanlığındakı dö-
neminde "Çanakkale-Edremit" ve
"Gemlik-Mudanya" bölgelenndeki ya-
pılaşma tehdıdi altında bulunan zevtin-
likleri "doğal StT" ilan etmesinın te-
melinde, yine Prof. Sözen'in kongrede
savunduğu şu yaklaşımlann belirleyici
oldugu ortadaydı: "Yasadığımıztoprak-
lan yanlış kullanma sürecini artık dur-
durmalıyız. Doğrulan bulma ve vaşam
kaynaklannı geleceğe aktarma konu-
sundaki her gecikmemiz. bizi çok daha
gerüere ve umarsızlıklara sürüklüyor_"
Buna karşın tzmir 1 No'lu Koruma
Kurulu'nun 1995'te alınmış "Çeşme
StT kararlanm" 1996 da "değişfire-
rek", bu kıyı bölgelerine yeniden imar
olanağı sağlamasında ise aynı kurulda
üye olur olmaz bu değişiklikleri günde-
me getiren ve onaylayan Prof. Cemal
Arkon'un yine kongre bildirisindeki
görüşlennin etkili olduğu açıkça anla-
şılıyordu. Prof. Arkon'un "mega StT"
olarak adlandırdığı bu tür geniş koruma
bölgeleri için bildırisinde dile getirdiği
öneri: "yüz binlerce insanın yaşadığı ve
çok büyük arsa ranrının söz konusu ol-
duğu yerterde koruma için daha başka
ve yeni yöntemlerin geüştirilmesi" şek-
lindeydi. Ne var kı SİT alanlannı ima-
ra açma karan "bu yöntemlerin bulunu-
şundan sonraya ertetenmediği" için de
yeni ve daha etkin önlemler alınsa bile
artık "korunacak bölge pek kalmamış"
oluyordu...
Aslında bütün bu açıklamalar, hiç
kuşku yok ki şimdı değil de söz konu-
su SİT kararlanyla birlikte yapılsaydı,
belki çok daha verimli ve korumacı so-
nuçlar elde etmeye yarayabilirdi. Hatta
yine bu gibi "gerekçeter" doğrudan Ko-
ruma Kurulu kararlannda da "özlü ve
anlaşıur" olarak yer alabilseydi, kara-
nn ardından yükselen tartışmalar da salt
bır tepki yerine, "bilimsel değerlendir-
meleri'' içeren bir düzeyde gerçekleşe-
bilirdi. Ne var ki daha 1995 yılında Kül-
tür Bakanlığı'na ilettiğimiz ve hâlâ hiç-
bir bakandan olumlu yanıt alamadığı-
mız "Koruma Kurulu kararlannın ya-
yımlanması" önenmiz gerçekleşeme-
diği içın, bu tür kararlann gerekçeleri ya
uzun süre belirsiz kalıyor ya da bu gibi
toplantılarda açıklansa bile artık ise ya-
ramayan bir "savunmadan" öteye geçe-
miyor.
Bu nedenle tzmir'deki Kültür Kong-
resi'nin genel eğilimleri arasında; "Ko-
ruma Kurulu kararlannın ya>imlana-
rak gerekçeleriyie birlikte toplumun bü-
gi ve denetimine açılması" ilkesinın de
yer almış olması, globalleşme sürecin-
deki "karanhldan aydınltğa cevirme-
ye" dönük özlemlenn de somut bir ta-
lebi oldu. AldıkJan kararlann açıkça
yayımlanmasını savunmayan ve bu ça-
bamıza destek vermeyip suskun kalan
kimi koruma kurulu üyelerinin ise he-
men her siyasal dönemde neden bu gö-
revde kalabildiklerini açıklayan ise bel-
ki de yine Prof. Dr. Emre Kongar'dı:
"Farkb parrilerden politikacılann bu-
luştuklan tek yer yağmadır. Y'ağma ise
denetüni sev mcdiği için, demokrasi kül-
türünün önünde en ciddi engeldir_"
Mozaik yenilendi
Kültür Servisi - tstanbul
Bizans tmparatorluk Sara-
yn avlusunda, Mozaik Mü-
ze adı altında Arasta Soka-
ğı'nda Sultan Ahmet Camii
arkasında bulunan aşağı
yukan 180 metrekarelik
ünlü büyük yer mozaiği, 15
yıllık bir çalışma sonunda
yok olmaktan
kurtanldı. Ese-
rin restorasyon
çahşması.
Anıtlar ve Mü-
zeler Genel
Müdürlüğü ve
Avusturya Bi-
limler Akade-
misi arasında
1982 yılında
yapılan bilim-
sel bir anlaşma-
ya dayanarak Avusturya
Bilimler Akademısi'nden
Prof. Dr. Werner Jobst yö-
netiminde Avusruryalı ve
Türk restoratörler tarafın-
dan (1983-1997) yürütül-
dü.
Mozaik, 15 yıl süren or-
tak çalışmalann tamamlan-
ması ve bunun Avusturya
Bilimler Akademisi'nin
150.kuruluş yıldönümüne
rastlaması nedeniyle Türki-
ye Cumhuriyeti Kültür Ba-
kanlığı, Avusturya Bilimler
Akademisi ve tstanbul
Avusturya Kültür Ofisi iş-
birliği ile 28 Kasım'da ts-
tanbul'da yeni müze bina-
sında Kültür Bakanı İstemi-
han Talay ve Avusturya Bi-
limler Akademisi Başkanı
Prof. Dr. Wer-
nerVVelzıg tara-
fından halka
açılacak. Ayn-
ca Avusturya
Bılimler Aka-
demisi ve Kül-
tür Ofisi tara-
fından "Büyük
Saray Mozaiği''
devamlı sergide
ızlenime sunu-
lacak.
Aynı gün Kültür Ofi-
si'nde "Büyük Saray Mo-
zaiğTnin üç dilde hazırla-
nan kitabının sunuşu ve
Avusturya Lisesi öğrenci-
lerinin çalışmalanndan olu-
şan "Mozaikler" adlı sergi-
nin açılışı, kurtarma ve res-
torasyon çalışmalannı içe-
ren dokümanter filmin vi-
deo gösterimiyle Roland
Batik ve triosunun konseri
gerçekleşecek.
Karikatür albümleri
Kültür Servisi - Karika-
türcüler Demeği tarafından
her yıl düzenlenen Ulusla-
rarası Nasreddin Hoca Ka-
rikatür Yanşması'nın albü-
mü yayımlandı. Renkli ola-
rak haarlanan 17. Ulusla-
rarası Nasreddin Hoca Ka-
rikatür Yanşması albümün-
de Türkiye'den ve dunya-
dan ödül alan, sergilenme-
ye değer bulu-
nan 152 karika-
türcünün eserle-
ri yer alıyor.
Karikatürcü-
ler Demeği An-
kara Temsilcili-
ği'nin yayımla-
dığı Karikatür
dergisinin Kasım 1997 sa-
yısı özel sayı olarak hazır-
landı. 17. Uluslararası Nas-
reddin Hoca Karikatür Ya-
nşması ödül töreni nede-
niyle hazırlanan özel sayı-
da daha önce yanşmaya
gönderilmiş karikatürlere
yer verildi. Renkli ve kuşe
kâğıda basılan dergide Ze-
nonas Jonaitis (Lirvanya),
Lazic B. Dusan (Yugoslav-
ya), Wang Wei Jun (Çin),
Cezmi Ermiş, Hasan Ka-
rim Zadeh (tran), Alper Su-
suzlu, Muhammed Şengöz,
Cumhur Gazioğlu, Murat
Ozmenek, V ladimir Seme-
renko (Rusya), Phil Senat
(ABD). Bogdanov Vıctor
(Ukrayna), Jordan Pop İK-
e\ (Makedonya), Izel Ro-
»ntaL Necati Abacv .41tan
Özeskki, Ali LTvi Ersoy,
Tayfiın AkgüL \Tgit Özgür,
Sergey Khasabov (Rusya),
Yu Hua
Chun'un (Çin)
karikatürleri y-
er alıyor. Der-
gide aynca Ha-
san LysaLKur-
tuluş Asvak,
Mümtaz IdiL,
Ruhi Tek, Öz-
gür Arhavili ve Yener Çak-
mak'ın yazılan var.
Her yıl geleneksel olarak
hazırlanan Karikatürk '97
albümü de yayımlandı.
Demek üyelerinin karika-
türlerinden seçmeler niteli-
ği taşıyan Karikatürk '97
albümünde 136 karikatür-
cünün eserleri yer aldı. Ka-
rikatürlerle yaşadığımız
dönemin eleştirel bir pano-
raması niteliğini taşıyan
Karikatürk '97, bir yıllık
çalışmalardan derlendi.
ODAK NOKTASI
AHMET CEMAL
Tarihte Hazıra Konmak...
Başkalannın yaşadıklan süreçlerin yalnızca so-
nuçlannı toplayıp, bunlar karşılığında kendi bünye-
sinde hiçbir bedel ödemeden yoluna devam et-
mek, tarihte hiçbir toplumun başaramadığı bir gi-
rişimdir. Günümüz Türk toplumunun yaşadığı ve
yaşamakta olduğu bunalımlara ilişkin değerlendir-
meler yapılırken bu gerçeği mutlaka hesaba katmak
gerekiyor.
Bugünün Türkiyesi, görünüşte sınıfsız toplum ko-
numunda. Başka deyişle, on yıllardır sınrfsal ger-
çekleri görmezlikten gelme diye özetlenebilecek
bir resmi politikanın uygulamalan sonucu vanlan
nokta, kimilerince bu ülkede sınıf kökenli sorun kal-
madığı yolunda yorumlanmakta.
Oysa böyle bir yorum, Freud'un bilinçaltı kura-
mından önce aıhsal bunalımlann nedenlerine ge-
tirilmiş olan yorumlar kadar yanlıştır. Freud, ruhsal
sarsıntılarayol açan nedenleri, bilinç düzeyinde ke-
sitten kesrte çözümlemek yerine zorta bastırarak bi-
linç altına iterek görmezlikten gelmenin, ruh sağlı-
ğının yoluna saatli bombalar yerieştirmekle eşan-
lamlı olduğunu kanıtlamıştı. Durum, bütün bir top-
lumun yapısının sağlıklı olup olmaması bağlamın-
da da bundan farklı değildir. Toplumsal sarsıntıla-
ra ve bunalımlara çözüm aranırken yadsınamaya-
cak olgulan yadsımaktan medet ummak, ancak
toplumlann yoluna ne zaman patlayacağını kimse-
nin bilemeyeceği mayınlar döşemek anlamını taşn
yabilir.
Fransız Ihtilâli, sonuçta ülkenin toplumsal yapı-
sında çoktandır kendini belli etmiş olan sınrfsal ger-
çeklerin monarşi tarafından görmezlikten gelinme-
sinden kaynaklanma birolaydı. Yüzyılımızda, dev-
rim öncesinin Rusyası'nda egemen kesimin ay-
mazlığı da aynı türdendi. Avrupa'da, Birinci Dünya
Savaşı'nın sonlannda çöken imparatorluklan o nok-
taya getiren yollann her dönemecinde, sanayileş-
meden kaynaklanan sınıfsal yapılaşmalann büyük
yönlendirici gücünü gönmemek, yalnızca tarihi sart
öykü diye okumak diye nitelendirilebilir.
Ülkemize gelince, sanayileşmenin kenanndan bi-
le geçmemiş, dolayısıyla o anlamdaki sınıflaşmay-
la datanışmamış olan Osmanlı Imparatorluğu'nun
kalıntılannın üstünde yükselen cumhuriyet, elbet
bir sınıflaşma sürecinin doğal sonucu olarak değil,
fakat milli mücadeleyi zaferte noktalayan kadronun
ileriye yönelik sağlıklı saptamasının uygulamaya
konmasıyla kurulmuştu. Ama Avrupa'daki tarihsel
gelişmeye oranla kendini belli eden bu aynm, Os-
manlı Imparatoriuğu gibi genç Türkiye Cumhuriye-
ti'nin de bir sınıflaşma süreci yaşamadan yolunu
sürdüreceği, sürdürebileceği anlamını taşımıyordu.
Türkiye, bu anlamdaki sınıflaşmayı daha sanayi-
leşme yoluna adım attığı andan başlayarak bir tür
tarihsel zorunluluk ya da tarihin genel akışından
kaynaklanma, gücü ve geçerliliği yadsınamaz ya-
salar gereği yaşamaya başladı. Böyle bir durumda
içinde yaşadığı çağı geçmişiyle birlikte kavramayı
başarmış yöneticilerin yapmaları gereken sınrfsal
kaynaklı çelişkilerin ve çatışkıların nedenlerini baş-
ka yerlerde aramak ya da oralardaymış gibi gös-
tenmek değil, ülkenin başta ekonomik olmak üze-
re tüm dengelerini sağlıklı bir temele oturtabilme-
nin yolunu gerçekçi çözümlemelerde aramaktı.
Gelgelelim neredeyse bunun tam tersi yapıldı.
Ülkenin yönetimine gelenler, on yıllar boyunca
başanyı tarihsel gerçeklere sırt çevirip toplumu ve
bireyleri bir yanılsamalar dünyasına sürüklemekte
aradılar Bunun sonucundagerçeklertehlike, yapay
yapılaşmalar ise erdem diye belletildi.
Bu yolda başanya ulaşılamadıgını söytemek, ger-
çekten haksızlık <J) olur!
Bu başan, Türk halkının çoğunluğunun aslında
düşünülmesi bile olanaksız bir toplumda, sınıfsız
toplumda yaşadığına inandınlmasını sağladı. Daha-
sı, yine aynı parmak ısırtan (!) başan sayesinde, s/-
nıfsız bir aydın kesimi bileoluşturulabildi. Bugünün
ilerlemiş Batı demokrasilerindeki uygulamanın tam
tersine, toplumsal çelişkilerin ve çatışkılannı banş-
çı çözümlerinin yeri halkın özgür iradesiyle oluşmuş
bir meclis olabilecek iken gerçek anlamda sınıfsal
kökenli partiler, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde
hiçbir zaman gereken ağırlıkla temsil edilemedi. Bu
duruma toplumsal gerçekler doğruttusunda çö-
zümler aranması, sınıfsal kökenli çatışkılar, sokak
çatışmalannın umarsızlığında yozlaşırken bile dü-
şünülmedi.
Türkiye'de, egemen kılınmak istenen, ama aslın-
da olanaksız "sınıfsız toplum" için çoğu kez Mus-
tafa Kemal Atatürk'ün "sınıfsız, ayncalıksız top-
lum" ideali gerekçe gösterilir. Oysa yaşamının en
gözü pek girişimlerinde bile bilgiyle temellendirilmiş
'gerçekçiliği bırakmamış olan Atatürk gibi bir lide-
rin, bu anlamda bir "sınıfsızlığı" düşlemiş olabile-
ceğini düşünmek olanaksızdır. Onun ideali, böyle
bir yapaylık değil, fakat sınrfsal kökenli uyumsuz-
luklan ayncalıklaria yozlaştırmak yerine çözümle-
meyi başarabilmiş birtoplumdu.
Ne var ki tarih bir kezyanlış okunmaya başlanın-
ca, o tarihteki tüm kişilerin ve olaylann çarpıtılma-
sı da kaçınılmaz olur. Öte yandan tarihi yanlış oku-
yarak yapay resmi tarihler yazmanın ve öğretme-
nin de herhangi bir işe yaradığı görülmemiştir.
Geçmişi yanlış okuyarak doğru bir geleceğe yö-
nelebilmenin olanaksızlığı ise yine tarihin hep ve-
regeldiği en önemli derslerden biridir.
Aile miraslannın nimetinden, onlar üzerinde faz-
la kafa yormadan da yararlanabilmek olanaklıdır.
Tarihe gelince, o kendi miraslanndan yararlanıl-
masını çok önemli bir koşula bağlamıştır: önce bu
miraslann nasıl oluştuklannı düşünmek ve bu ko-
nuda doğru yargılara varabilmek.
"Hazıra konmak", tarihin kitabındayazılı değildir...
ve Atölyesi' paneli
• Kültür Servisi - Türkiye tş Bankası Resim
Koleksiyonu'ndan derlenen ve 8 Ekim'den bu yana
MSÜ Resim ve Heykel Müzesi'rlde yer alan "Çallı
ve Atölyesi" başhklı sergi kapsamında bugün saat
14.00'te MSÜ Oditoryumu'nda bir panel
düzenleniyor. "Çallı ve Atölyesi" paneline
konuşmacı olarak MSÜ Rektörü Prof. Dr. Tamer
Başoğlu, Güzel Sanatlar Fakültesi öğretim üyesi
Prof. Kerim Silivrili ve Ankara Üniversitesi DTCF
Sanat Tarihi Bölümü öğretim üyesi Dr. Kjymet
Giray katılıyorlar. Panelde, uzun yıllar akademide
hocalık yapan ve bir kuşağa adım veren, çağdaş
resim sanatımızın ustalanndan tbrahim Çallı'nın
Türk resmine olan katkılan konu edilecek. Başta
"Manolyalar" dizisinden üç tablosu olmak üzere
sanatçının 29, atölyesinden yetişen ressamlann da
yüze yakın yapıtının yer aldığı, bugüne dek
gerçekleştirilen bu en kapsamlı Çallı sergisi 21
Kasım'a kadar açık kalacak.