23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
19 EYLÜL 1996 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 GRAMOFON İCIMESİ SELİMİLERİ Nahid Sırn: Birkötülük yazan1960 sonrası bır yıl olmalı. ama en afazla '63. PusJu bırsonbaharakşamıvdı. ^Ablamla birlıkte Cağaloğlu'ndan dönü- >orduk. Galiba bır sövleşiden dönüyor- duk. Sorbahar akşamlan bırden serinler. Guneşli giine aldanarak ha> li ince giyın- nıii olmalı>ız. Şimdiyse ürperiyorduk. Gir ıkı saat ıçınde havanın bu değişimi- rai yadırgıy ordum. öözlerim kitabev lerinin camekânın- davdı. Doyamadığım tek şev kitaptj oza- manlar. Ankara Caddesf ndeki kitabev- l e n bambaşkavdı. Her binnin camekâ- nanda renklı. ıîle ilüstrasyonlu kıtaplar, ö.zellikle romanlardururdu. Her bir ro- man kapağı avn bır roman sövlerdı. Sonbahar akşamı. Kanaat Kitabe- \ î'nin camekânındakı bır kitabın kapa- gı>sa hiçbir şöv sövlemedi. Çünküdüm- düzdu bu kapak. kalmlı ınceli çift çerçe- \ e ıçınde -çerçeveler kırmızıvdı- sıvah hsrflerle şunlar vazılıvdt: -Nahid Sırn Örik / Sultan Hamid Dii- _şerken/Roman 'Basan \e Yayan: Kana- fkt Yayınlan L.Ş. İstanbuP... Bugün çekıci gelenın ne olduğunu çı- karamıyorum O sade kapaktan hoşlan- mışolamam. Dedığımgibi. renklı. illüst- rasvonlu roman kapaklanna bakmaktan. yeni veni roman hülyalanna dalmaktan mutluluk duyardım. Sultan Hamid Dü- şerken'm kapa&ı üstelık sarank karton- du.. . ..Belki roman sözcüğüne. belki de ta- rihin. istibdatde\nnın çağnşımlannaka- pıfmıştım. II. Abdülhamiften söz açan Sinekİi Bakkal'ı okumuştum. Orada bir masal havası eser Belki Sultan Hamid Düşerken'de de aynı ha\ayı yakalaya- caktım. Kjtabı aldık. Beş yiiz kuruştu. - Nahıd Sırrı Örik'le tamşmam böyle -oldu. . Sultan Hamid Düşerken. 1957'de ba- sılnrcıştı. Demek üç beşv ıldan beri came- kânda. raflarda ömür tuketiyor. okurlar beklivordu. Yazannınöteki eserierinden söz açılmıştı ıkincı sayfada. Romanlar. piyesler. edebiyat tetkikteri. tarih vepo- litika, sevahat kitaplan art arda sıralanı- yordu. Onu a^kın sawdakı kitaplardan hiçbinni bilmiyordum. hiçbirini o güne dek ırormemiştim San'atkarîar h:kwele? T~\ u gizemli ve gizemli olduğu ölçüde r ^ ilençli yazarın öykülerini Oğlak J-J Yayınlan şimdi. nihayet üç cilt halinde topluyor. Birinci cilt San'atkarîar adını taşıyor. Yazann değişik sanat adamlarına yönelik bütiin öyküleri derlenmiş. Bu sanatkâr öykülerirıin başındaysa, doğrudan doğruya, Nahid Sırn'nın, yazann hayat hikâyesinden izdüşümlü bir kaç verim yer almakta. Daima istihzalı, daima kötücül Nahid Sırn Örik, bu verimlerinde birden tutum değiştiriyor ve kendi hayatına trajik bir anlatım. perspektifle yaklaşıyor. irçoğu dergilerde kalakalmış öyküleriyle. yazılarıyla, tefrika edilmiş ve kitaba dönüşememiş romanlarıyla. modern bir düzyazının öncüsü konumundaki Nahid Sırn'nın yaşarken bir iz bırakamadığı sezinlenebiliyor. Ya fazla (!) yenilikçiydi, ya kıskanılmıştı. J Romanı okumaya başlıyorum " Romanı. eve dönüşte hemen okuma- ya başladım: "Sultan Hamideiinde tutmakta devam 1 etmiş olduğu telgrafı bir kere daha. du- daklarında pek acı bir tebessümle oku- du." Çözemediğim bir tuhaflık algılıyor- dum ilk tümceden. (kinci tümcenın ilk yansında da sürüp gidiyordu ruhaflık: ~Sonra. a> nı acı tebessüm dudaklann- da kaldığı halde..." 1960-1965 arası benim deli gibi ro- man okuduğum dönemdir. Ne \ar ki bu tarz bir sözdizimine pek rastlamamış ol- malıyım. O. -...eiinde tutmakta de\am etmişolduğu~"deyi^i. buradaki alışılmı- şın dışında fiıl çekimi hem alabildiğine etkiledi. hem irkıltti. Belki benzeş savılabilecek anlatım. üslûp özellıklerı Halid Ziya'da. Yakup Kadri'de karşınıa çıkmıştır. Mutlaka çıkmıştır. Nahıd Sırn yine de çok farklı bir etki bırakıyordu. Belki o. "pek acı bir tebessüm" deyi- şindeki, adeta okura yönelik 'kinaye' iç- ten içe etkimekteydi. Zaten bir iki safva sonra, bizim //. Âbdülhamit diye bıldi- ğimiz. Nahid Sırrfnınsa Sultan Hamid diyeadlandırdığı padişah. müstebitliğiy- ledeğil. çökkünlüğüyletanıtılıvordu; fâ- kat yrne kinave. ince bir alay.. bu kez Sultan Hanaid'in ı«tibdatrna yönelik b»r alav söz konusuydu. "Şimdi ist'. otuz iki senelik bir saltana- tın binbir gailcsi \e bu en son \ ıllarda ge- çirdiği ağır hastalığın tesiri yüzünden kendisini çok vorulmuş, > ıpranmış. çök- miişhisscdi)ordu. Artık oeski insan. ken- disini ka\dı ha>at şartıUa sadrazam ol- muşsanan müteazam Mithad Paşa'yuel- lerini hiç kanatmaksızın. ince bir cam bardak gibi kın\eren kudretli \e celâlli padişah değildi." Sultan Hamid iki satıraşağıdada "bı- yık \e sakalının boyalı kılları arasında dudaklan" kımıldarken gösterilır. Bununla birlıkte ıhtıraslar orta^ında sönen valnızca II. Âbdülhamit midır? \'ukarıdakı alıntının ikınci tünıce>>i dik- katleokunduğunda. Mıthat Pa^a'\agön- dermeler hiç de gönül ok^avıcı. iç açıcı değıldir. Öyleya. "kendisinika\dıha\at şartivla sadrazam" olmuş sanmakta. bu ha\ali. ıhtırasının uç>.uz bucaksızlığını göstermektedir, Sonra müteazzım söz- cüğü. o azamet taslayı^. o kurumluluk... Sultan Hamid Düşerken'i zaman için- de kim bilir kaç kez okudum. Her satı- nnda, her tümcesinde yenı bir iğneleyı- cilik vakaladım. Bu romandan ve yaza- rından korktum: bu romana ve yazarına hayran oldum. Sağda solda. rastlantılarla elegeçirdi- ğim birkaç Nahid Sırn kitabı vardı ki, korkularım ve havranlıklanm sürüp git- ti. Yıllaryılı Nahid Sırn Örik'in günde- me gelmesi için vazılar-yazılaryazdım. | Kimdi bu yazar? Evetama, kimdi bu yazar? Necatigü'in sözlüğünde. Alangu'nun hikâyecilerimi- zi. ronıancılarımızı vorumlayan antolo- jisinde kendisinden sözaçılıyordu. Elim- deki kaynaklar. işte hepsi bu kadardı. Bütün dramlarından. bütün trajedile- rinden. zaaflarından, egilimlerinden ya- lıtılmış.. nedense valıtılmış hayat hikâ- >esi. Necatigil'den \e Alangu'dan iz sü- rersek. şövleözetlenebrlir: 22 Mayîs 1895'telstanbul'dadoğmuş- tur. II. Abdülhamit'in mabeyn müter- cimlerinden. Shakespeare'in iki oyunu- nu a.slında Türkçeye çev irmiş Hasan Sır- n Bev'in oğludur. İlköğrenimıne evde "bir îiirkçe hocası ve bir Freok mada- Ege'de saııatsal karşdaşma O, CA>A> BE\ K.4L Homeros'un Ilyada'sı bıldıgımız gibi olaganüstü bır vapıttır ve konusu dokuz yıl sürmüş olan Troya savaşlarının son el- İı bır gününü içerır. Homeros. bu desta- nında Akhalılar ıle Troyalılar arasınıdakı savaşı anlatırken her ıkı taraftan da kı- mın. kım tarafından nasıl öldürüldügünü ince avrıntılarla. gökleyer. kara iledenız \e her ıkı kıyının ınsanlan arasında me- kik dokuvarak anlatır. 1992 yılında on- dört Türk \e 'S'unan sanatçının ortak ilk sergisi olan "Sanat- Teshn" sergısinde be- nım çalışmam bu metın- lerdeki üç cenaze töre- nıvle ılgılıydı. Sa>falar dolusu öiümlerın ardın- dan Troyalılar sessizso- luksuzölülennı odunlar üstüne yığar. ateşte va- kar ve kutsal Il\on'a. Akhalılardaaynı biçım- de ölülerinı toplar. odunlar üstünde ateşte yakıp koca kannlı gemı- İerine dönerler. Savaş bitmiştır. gün ha doğdu ha doğacaktır. Odun v ı- gınlan çevresinde top- lanır kalabalık ve ova- dakı ta^ toprakla tek bır mezar >apar!ar. Home- ros şövle anlatır: "Son- ralan doğacak bir adam/ Geçerken çok kürekli gemish le/Şarap rengı denizin üstünde. - _ — — _ - diyecek ki/ Çok eskiden ölen bir adamındır bu mezar/ İşte bovle dijecek. bir gün, bir adam..." Kım olduklan ve ne ıçın öldüklerini bu denlı anlamsız kılacak bırgelecek tasar- lamıştır Homeros bu satırlanvla. Çok eskiden... herhangı bıradamın me- zan!.. Tarıhın belki de ilk çokuluslu savaşıdır Troya savaşı. Aynı topraklarda vıne çoku- luslu bır savaşın ardından bır gün bır adam Yenı Zelanda'dan. Avusturalva'dan gelıp kendı atalannın bılınmeyen mezan ba^ında selam dururken Homeros'u hak- lı çıkarır. Savaş ayıncıdır \e bu yüzden ölünür. Ama savaşta bıleölüm birleştıri- rtak sanatsal bir karşılaşma için Ege'nin her iki yakasından gelen sanatçılar Sakız Adasf nda buluştular xe gelecekte sanatsal dostluk. işbirliği ve dayanışma için fikir alışverişinde bulundular. görüşlerini tartıştılar. Bu sanatsal gecikmiş karşılaşma. geleceei kapsayacak bir sürecin başlangıcıydı. cıdır. Aynı acdar duyulur her iki tarafta, avnı vaslar tutulur ve her iki tarafm ço- cukları geleeeklen kararmış olarak onul- maz acılar çekerler. Işce ben bunu hiç an- la\amıyorum. \eden bırleşmek için ılle de ortak ölümlerı yaşamalı insanlar? Ba- rış. ölümler üzennde yükselecekse eğer. varlıgı ölümlenn bedeli olarak gerçekle- şecekse ve dünva yüzünde tek bır çocuk için bıleolsasava? bıryerlerdehâlâ sürü- vorsa banş sözcüğü ıçı boş bır kavram olup çıkıyor. Çünkü onun da göstergele- n tıpkı savaş gıbı ölüme bağlanıyor. 1985 yılında Hamburg'da ger- çekleştırılen banş bıena- line savaş karşıtı yapıtlar kabu) edılmez. çünkü bu etkınlık bır banş bienalı- dır. Ama Joseph Beuys bu etkınlığe oksıjen tüplerı- ne bağlı olarak hasta v ata- ğından ancak telefon bağ- lantısı kurdurarak katıl- mayı kabul eder. Pedalla- rı üsteyerleştinlmiş veal- ttna oksıjen tüpleri bağ- lanmış olan pivano eşlı- ğinde konser başlar. Be- uvs. telefonla konsen baş- latır \e zaman zaman tü- pün açılmasını. sesin du- yulmasinı sağlar. Sonra bu konserden Hennig Christiansen "Veda Sen- fonisi' adını verdığı venı bır vapıt ortaya ko>ar ve konserden oİuşturulmuş sonuç belgesi olan plak. «__^»»____ neyazık kı Beuys'unger- çekleştığıni göremeden ölmesı nedenıv le son ışı olur. Beuys. Ba- nş BienalTnde kendı ölümünü sanat ese- ri olarak sunmuştur. Barış. savaştan ayrı göstergeler ıçer- melıdır. Bu da ancak bütün dünyada sa- vaş denen şeyin ortadan kalkmasıyla ger- çekleşebilır ancak. 'Vbksa tıpkı tanrı gibi göstergesız. soyut bır kavram olarak ka- lır. "Banş hemen şimdi" denıyor va. bu- na birşey daha eklemelıyız. "Heryerde." İşte bu bilinç etrafmda ortak sanatsal bır karşılaşma ıçın Ege'nin her ıkı vakasın- dan gelen sanatçılar Sakız Adasf nda bu- luştular ve gelecekte sanatsal dostluk. iş- birliği v e dayanışma için fikir aiışv erişın- Sakız Beledivesi sergi saJonu önünde Türk ve Yunan sanatçılar toplu halde. de bulundular. görüşlerini tartıştılar. E*a Mela. Michalis Papadaki. Canan Beykal, Kostas Rofos. Orhan Taylan, N'ıkos Eu- genıadıs. Yusuf Taktak. Efi Manou. Ar- zu Başaran. Porgos Perros, Liza Martzo- ukou. Tıjen Örgelen. Saha llman. N. Hı- ristofokaris. .41ex. Kokinos. Emre ve Mü- şerrefZf\tinoğlu. H. Koılıans. Tüzün Kı- zıkan. G. Moutsatsos. E. Satsorunis. D. Etafaki ve A. Augerinos. Sakız Beledıve Sanat Galerısi'nde kâğıt üzerıne desen. baskı. guvaş ve boya ıle küçük hevkel ve seramıklennı sergiledıler. İlgınç olan nokta Atina'dan gelen Yu- nan sanatçılannın bazı sanatçılanmız gı- bı ilk kez Sakız Adasf nageliyor o/mala- nvdı. O nedenle burası her ıkı taraf için de ilgiyle ızlenebilecek. hem yakınlık hem > abancılıkta ortak duv gulan yaşav a- bıleceklen bır verdı. "V'ıınanlı sanatçıları şaşırtan dığer bır olav bır müzik grubu- nun provası sırasında doğan kendılığın- den ufak çaplı eğlencede orta>a çıktı. Sövlenen hertürküyüonlar Yunanca. biz- lerTürkçeolarak okurken melodisi avnı. sözlerininanlamıavnı.ancakdilı farklı bu ortak müzık kadar yemekte. ıçmekte ay- ni duvgusallıkta avnı tarz vezevkı payla- şan bu insanların >onunda "Herşev a>nı, yoksa biz aynı insanlar mıviz?" dı- >ekendılennı sorguladıklan görüldü. Ne- şede avnivdık. ölüm karşısında aynı acı- lan duvuyorduk. vapıtlarımız da benzer- dı. Ovsa bu ıkı toplumun sanatçıları bır- bırlerının sanatlarrnı ve sanatçılarını hiç tanımıvorlardı. Yoksa sanat evrense! ba- rışın gerçekleşmesi için dayanabileceği- mız en tutarlı şev değil miydi? Sanat ya- şam kadar şaşırtıcı ve jaşamın ta kendi- sivse eğer ve sanat ınsanlann gereksin- dıklen özgürlükle varatılabıliyorsa. ko- nusu sav aş da olsa hatta ölümü anlamlan- dırsa bile >ine de savaş karşıtı bir içenği her zaman yaşama geçirmeye çabalama- mış mıydı? Evet. bu sanatsal gecikmiş karşılaşma. bu bilinç etrafında tüm dün- va msanları ıçın hemen şimdi ve heryer- de. dünya yüzünde tek bır çocuk için bı- le savaş korkusu olmaksızın vaşamın di- rimselgücünüduvurmak için toplanıldı- ğının birgöstergesıvdi. geleceği kapsaja- cak bır sürecin başlangıciv. dı. r A Y I N E V L E R I N I N Y E N I D O N E M I MGEKİTABEVİYAYINURI mge lCitabevi Yayınlan. yeni yayın döneminde Siyaset etürkive Üzerıne İncelemeler dizılerini biryandan en kitaplarla zenginleştırırken bir yandan da yeni lanlara açıvor. "a'.ımlanacak venı kıtaplar arasında Taner Timur'dan Küreselleşme ve Demokrasi Krizi'. Mehmet Ali âiçba> 'dan •Lvruktan Vatandaşa Geçimden ktsada'. U>gur Kocabaşoğlu'ndan 'İki Arada Bir »enede', Özer Ozankava'dan 'Cumhuriyet Çınan" >er lıvor. Tevfik Çavdar'ın •Türkiye'nin Demokrasi arihi' başlıklı vapıtı 1950- 1995 arasını kapsayan .ır.ci cıltle tamamlanıyor. ualara Türkıve'nin uluslararası ilişkileri üzerine bır dızı kıtap eklenıyor: Suat Bilge'den "Güç Komşuluk: 1 ürk-Rus İlişkileri'. Burcu Bostanoğlu'ndan 'Türk-Amerikan İlişkileri: Veni Bir Vaklaşım' ve AtiJa Eralp'm hazırladıâı 'Türkive- Avrupa İlişkileri'. Mıtoloıi dizisınde 'İlkçağ Gizem Tapılan" \Valter Burkert. "Vunan Söylenlerinin Doğulu Kaynaklan' J. Duchemin ve 'Vinland Sagalan' adlı kıtaplar. Sözlük dizisınde ise 'Hint Mitolojisi Söziüğü' Korhan Kava, 'Etnoloji Söziüğü' Sedat \evis Örnek. 'Tarih Terimleri Sözlüğü' Bekir Sıtkj Baykal, 'Kentbilim Terimleri Söziüğü' Ruşen Keleş ve 'Vakın ve Karşıt Anlanılılar Söziüğü' Özcan Yalun yer alıyor. Felsefe Dızısi kapsamında yeni dönemde, 'Araştırma Özeti* David llume. 'Johannes Climaeus' Sören Kierkegaard, 'Ben. Sen, Biz: Bir Avnlık Kültürüne Doğru' Luce İrigarav, 'Felsefe Felsefe Akdeniz' Adnan Onart, 'Nesnenin BağlantısalJığı" Oruç Aruoba vapıtlanyla buluşacak okurlar. Çağdaş Siyaset ve Toplumbilim dızısi ıse 'Sivasetin Geri Dönüşü' Chantai Mouffe ve 'ÇağcıJlık Sonrasının İmleri' M. Gortdiener'i sunuvor. "Paul Cezanne' Emile Bemard ıle 'İtaha'da Rönesans Küfrurü' Jacob Burklıardt, Sanat dızısinin kitaplarını oluşturuvor. Anİnan'ın hazırladığı 'Enver Paşa'nın Mektuplan' ve Cami Bavkurt'un "Fizan Anılan' kitabı ıse Anılar. Mektuplar ve Belgeler dizısi kapsamında yer alıyor. Can Dündar'ın 'Aynalar' kitabı. Cem Sancar'ın *\atan_vahutBen' adlı yapıtı Jmge Kitabev i'nın Güncel dizısinden yayımlanacak. ma"sıvla başlanmıştır. Beşiktaş'ta Afitab-ı Maarif Rüştiye- si'ni bitirmiştir. fngiliz. Frans'z mektep- lerine. birsüredeGalatasarav Lisesi'ne devam eder. 1915-1928 arası Roma. Pa- ris, Berlin gibi büyük Avrupa kentlerin- de gezinip durur. Yurda dönüşte veni başkent Ankara 'da. Maarif Vekâleti'nde çevirmen olarak çalışır. Istanbul'a tekrar yerleşince, bağımsız yazarlıkla yetinir. Hiç evlenmez; 18 Ocak 1960 tarihinde ölür. Oglak Yayınlan bu gizemli ve gizem- li olduğu ölçüde ilençli yazann öyküle- rini şimdi. nihayet üç cilt halinde toplu- yor. M. Kayahan Özgül'le Yahide Bil- gi'nin birlıkte vavına hazırlıkladıklarıbı- rinci cilt San'atkarîar adını taşıjor. Ya- zann değişik sanat adamlanna yönelik bütün öyküleri derlenmiş. M. Kavahan Özgül'ün inceliklerle dolu, yoğun giriş yazısını özellikle vurgulamak isterim. Bu sanatkâr öykülerınin başındavsa. doğrudan doğruya. Nahıd Sırn'nın, ya- zarın hayat hikâyesinden izdüşümlü bir- kaç verim yer almakta. Daima istihzalı. daima kötücül Nahid Sırn Örik. bu ve- rimlerinde birden tutum değiştiriyor ve kendi havatına trajik bir anlatım. pers- pektifle vaklaşıyor. Yaklaşık altmış beş yıl önce yayım- lanmışanı-ö>kü verimlerinde Nahid Sır- n"nın edebivat konusunda nasıl derin bir bilgiyle donandığı. veni bir edebıyata. bugünün 'anlati' sanatına, 'deneme-ro- man' tarzına daha o zamanlar nasıl açıl- dığı şu alıntıyla saptanabilir: "Bu va/ının anlattığı çocuk ben deği- iim ve çocukluk hatıraları benim kendi çocukluğumun hafıralan değildir. Fakat kendi çocukluğumun hatıralamla bu ha- tıralar arasında bazi kısımlar birbirinin aynı gibidir." Birçogu dergilerde kalakalmış öykü- leriyle. yazılarıyla, tefrika edilmiş ve ki- taba dönüşememiş romanlarıvla. mo- dern bir düzyazının öncüsü konumun- daki Nahid Sırn'nın yaşarken bir iz bı- rakamadığı sezinlenebiliyor. Ya fazla (!) yenilikçiydi ya kıskanılmıştı. Eleştirmenler 'dil sorunu'ndan söz açarlar. Anlatım ve üslûpta bunca yenı- likçi Nahid SırrfnındiliOsmanlıcasöz- cüklerle öriilüdür. Ne var ki. yazıda ve- niden yaşattığı çag. o dilin egemenlıği- ni sürdürdüğü çağdır. Yazar. besbelli. 'sahicilik' aramaktadır. M. Kayahan Özgül. Nahid Sırn'nın Fransızca sözdizimiyle Türkçe sözdizi- mi arasında bir gelgite kapılıp gittiğini yazıyor. Yalnız hemen eklemek gerekir. bu da, 'sahicilik' arayışının yansıması sa- yılmalıdır: Hakkı çığnenmiş Nahid Sır- rı. sanki. kendisini yazarlığa götüren Edebiyat-ı Cedide kitaplığının ardılı ol- duğunu yansıtmaktadır I Cmsel eğüimler... Nahid Sırn Önk'in gündem dışı bıra- kılmasını, Yaşar ÎVabi Nav'ir, sözcük se- çimindeki tutuma. eski sözcüklere bağ- lılığa -ve ne anlama geldiği pek kestiri- lemeyecek- "eskidiişünmetarzı"na bağ- lamış: "Ona Varük'ta yer vermeyişimden ş,i- kâyetçiv di. İçimiacı iledolduruvorbu dü- şünce. Ama ne yapabilirdim? Ö eski dili ve eski düşiinme tarzı ile gençler arasın- da yadırganmaması imkânsızdı. Çalış- malanna verdiği yönle kendisi avırmıştı yolunu bizden." Yadırganmanın başka sebepleri yok mudur? San'atkârlar'ın özlü giriş yazısı, eşcinsel Nahid Sırn'nın bu eğilimi yü- zünden çevresince. uğraş arkadaşlannca epey hırpalanmak, horlanmak istendiği- ni gözler önüne serivor. Kendisinden geriye Akbaba mizah dergisiııin ciltleri kalmış VusufZiyaOr- taç'ın pek hazin iki dizesine giriş jazı- sında ver verilmiş: "Kjntarak gelirken uzaktan Nahit Sım / Sanınm pantolon- lu ceketli bir kız gelir.'" Elbette her yazı-çizi dönüp dolaşıp 'düzey'duvannatoslayacaktır. YusufZi- ya'nın tam karşı odağında; 1936'da. alt- mış yıl önce. Yeni Türk dergisinde "Bir San'atkâr" adıyla yayımlanmış. sonra Varlık'ta. 1940 yılında "Dansöz" adını almış. San'atkârlar'da okuyabileceğiniz inanılmaz derınlikteki öyküsüyle Nahid Sırn da kendisini >adırgayanlan yanıtlı- yordu. (Zamanın biröçalışı gibi. Vr usuf Zi>a'nın dizeleriyle Nahid Sırn'nın öy- küsüaynı tarihte. 1936"mn "ilkteşrin"in- deyayımlanmış...) "rh»nsöz" bir yanıt da. bu kitapta yer alan "Bir Romancı Profili". o göz ka- maştıncı övkü değil mi'7 Yıl 1937: Na- hid Sırn. -ileri sürmekten kaçınmayaca- ğım-ogüne kadar hiçbiryazanmızıneri- şemediği bir kötülük tutkusuyla, hakkı- nı çiğneyenlere, emeğini görmezden ge- lenlere sesleniyor. her birinden öcunü alı- yor: "\e o günden sonra Babıâli Cadde- si'nden artık hiçbir şe> beklemedi. Bey- nine kan hücumuyla birden bire altmış beşyaşındaölümüne(Sİ: Nahıd Sırn'nın doğum-ölüm tarihlerine bir kez daha göz atalım!} kadar da, on jıl her gece eserie- rinden parçalar okumak aderini muha- faza etti. Fakat takdirier kazanıp cilt ha- linde neşredilmiş eserlerini de. gazeteler- de neşredilmiş eserlerini de okumuvor- du. "Yalnız yazıp hiçbir \erde neşredeme- nıiş olduğu hikâye ve romanlan okuyor- du. Onun asıl muhabbet ve alâkaya muh- taç zavallı ve talihsiz çocuklarıoniardı. \ e hiç kimsenin sevip okşamavacağı çirkin ve alil evlâtlannı öteki sağlam ve sıhhat- lilere tercih ederek en fazla onlara aşk \e muhabbetgösteren rahîm ana ve babalar gibi, o da asıl bu talihsiz ve nasipsiz yazı- ları sevnıiş, kendi gözlerini kapadıktan sonra onların ne olacaklanm düşünüp yanmıştı..." San'atkarîargörkemli bırkitap. Bütün gönlü kırıklara özellikle salıkveriyorum. Bu kötülük anıtı onmaz sanılan yaralara merhem olabilir. ODAK NOKTASI AHx>lET CEMAL Gerçekçi Bir Eğitîm Bilançosu... Birkaç yıldır Anadolu Üniversitesi'nde. bazı dalla- nn öze\ seçme sınavlannda görev alıyorum. Bu sı- navların "mülakat" bölümünde liseyi henüz bitırmiş gençlerle karşılaşmak. ortaöğreîimimizin durumu ve sergilediği düzey bagiamında bir tür laboratuvar gözlemini de olanaklı kılıyor. Mucizelere inandığım söylenemezse de, bu sınav- lara her yıl -sanırım bır yıl öncesini unutmuş olmam nedeniyle- yeni bir umutla ve farklı beklentilerle ka- tılıyorum. Sınavlar bittiğı zaman ise sonuç, önceki karamsarlığınyenilenmesinden başka birşey olmu- yor. Küçük bir azınlığın dışında, lıse öğrenıminden gelenlerin "genelkültür" bağlamındakı yoksullukla- n, biranlamda Türkiye'nin bugün, vardığı nokta için özel nedenler aramayı gereksiz kıldığı gibi. yakın bir gelecekte belki bırşeylerin değışebıleceği beklentı- sini de boşa çıkarıyor. Öğrencılere yönelttığımiz ge- nel kültür sorularının çıçeği burnunda bir üniversite adayına ağır gelebileceğıni sananlar için belirtmek isterim ki, sorular genelde adayın dile getirdiğı ken- di eğılimlerine ve ilgi alanlarına göre oluşturuluyor. Örneğm tiyatroyu, bu sanata "öteden ben âşık ol- duğu" için seçtiğini söyleyen. Eskişehir'de doğma büyüme bir adaya. Eskişehir'in tek özel tiyatrosu olan ETK'nin (Eskışehir Tiyatro Kumpanyası) ya da Devlet Konservatuvarfnda gerek öğrencılerın ge- rekse Tiyatro Anadolu'nun oyunlarını nasıl bulduğu- nu sorduğunuzda, adayın bu tiyatrolara -üstelık Es- kişehir gibi, büyük kentlenn trafik karmaşasını yaşa- mayan bir kentte- "henüz" gidemediğı yanıtını ala- biliyorsunuz! Ya da doğma büyume Bodrumlu olan ve ilgi afanları arasında kitap okumayı da vurgula- yan, buna karşın Halıkarnas Balıkçısı diye bırinin adını, yine "henüz" duymamış bir adayla da karşı- laşabiliyorsunuz! Bu arada. sinemayı çok sevdikleri halde neredey- setek biryönetmen adı veremeyen, "çokçok"oyun okumalarına karşın. en ünlü oyunların yazarlarını bi- le anımsamakta güçlük çeken, "her gün" okuduk- ları gazetelerin yazarlarını kanştıran adayların sayısı da epey fazla. Eğer sorulannızda biraz daha "lükse" kaçıp, örneğin Can Yücel'in adı geçtığınde. Hasan Âli Yücel'in kim olduğunu sormaya kalkarsanız, "Can Yücel'in babası" diye ve büyük bır olasılıkla soyadı özdeşliğinden türetilme biryanıtın dışında bir şey duyamıyorsunuz. En büyük güçlük ise adaya kimı "nedenlere" yö- nelik. ezberlenmiş /ezberletılmiş klişeiere ek olarak biraz da "düşünmeyi" gerektiren sorular soruldu- ğunda ortaya çıkıyor. Diyelım en sevdığı yazarı söy- lediğinde, "Neden onu seviyorsunuz" sorusu genel- likle önce şaşkınlık yaratıyor: adaya bu sorunun do- ğal olduğu, çünkü onun "en sevdiğim"demekle bır seçim yaptığı ve sorulanın bu seçimin nedenınden başka bir şey olmadığı belirtildiğinde. somut bir ya- nıta ne yazık ki çok az rastlanabıliyor. Buraya kadar yazdıklarım. bir durum saptamasıy- dı. Şimdi asıl konuya, yanı bu durumun nedenlerine gelelim. Kesin olan nokta, bütün bu eksiklerin, liseyi bitir- miş gençlerden kaynaklanmadığı. Başka deyişle, bizi bu hesabı onlardan sormakta haklı kılabılecek koşulların hiçbirini gerçekleştirebilmiş değılız. Yan- lış saksıya, yanlış toprağa dikilip, yanlış ışık koşulla- rına yerleştirilen bir çıçekten neden açmadığı ne ka- dar sorulabilirse, günümüz Türkıyesı'nin ortaöğre- nim gençliğinden de neden eksık yetıştikleri de o ka- dar sorulabilir. Bu nasıl bir eğitimdır ki, hâlâ ezber temeline da- yanır ve öğrenciyi düşündürtmeyi bütünüyle geri plana atar? Bu nasıl bir eğitimdir ki, öğrenciye tarih diye yal- nızca sınavdan sonra hemen unutacağı bırtakım sa- yıları ve olaylan ezberletmekle yetinir. ama tarihi oluş- turan nedenlere, toplumsal dinamiklere hemen hiç inmez? Bu nasıl bir "millieğitim" anlayışıdır ki. öğrencıle- rini kendi toplumunun en yakın tarihinde gerçekleş- tirilmiş, dünyada örnek sayılan kimi hareketlerden ve kurumlardan, devlet eliyle dünya klasiklerinin halkın ayağına götürülmesi demek olan bir Tercüme Bü- rosu hareketinden, adı Köy Enstitüleri ve Halkevle- ri olan kitlesel eğıtme / aydtnlatma kurumlarından habersiz yetiştirir? Bu nasıl bir "milli eğiim" anlayışıdır ki, öğrencile- re yukarıda anılan ve Atatürk'ün kurduğu Cumhu- riyet'in ürünü olan aydınlanma hareketlerinin yara- tıcılannın adlanndan hiç söz etmez ve öğrencileri, gerçek anlamları çoktandır unutturulmuş "milli günlerin bezdirici ritüellerine kat/lmaya zorlamayı, onlara ulus bilinci aşılamak için yeterlı görür? Ve son olarak, bu nasıl bir eğitim anlayışıdır ki. öğ- rencilerinin gözünde kitapların dünyasını yalnızca "ders" kitaplarıyla sınırlayıp, onlara yalnızca gün- demlerinde düşünme eyleminin asla yer almaması gereken birer yarış atı gözüyle bakar? Tarihsel gerçektir: Sağlıklı ve güçlü temellere otur- tulamamış eğitim sistemlerinin eksikleri, hemen baş- kaca "sistemlerce" giderilmeye çalışılır; tıpkı günü- müz Türkiyesi'nde "şehat"m yapmaya çalıştığı gibi! 'Utandıpan Tarih' sergisi Kültür Servisi- Insan Haklan Derneai Azınlık Hakları İzleme Komisyonu tarafından dilzenîenen 'Ltandıran Tarih 6-7Evlül 1955 Sergisi'21 eviül tarihme dek hafta içi 14.00- 20.00 saatlen arasında. cumartesi ve pazargünleri ise saat 12.00-20.00 arasında. İstiklal Cad. Mis Sokak'taki Çağdaş Gazeteciler Derneği lokalinde ızlenebılır FIAP-İKSV Fotograf Yarışması sonuçlandı Kültür Servisi- Federation Internationale De L'Art Photoşraphıque (FIAP) ve İstanbul Kültür ve Sanat VakfKİKSV) işbirliğiyle düzenlenen fotograf yarışması sonuçlandı. Koordinatörlüğünü Mehmet Bayhan'ın üstlendiği yanşmanın. Aftab Ahmad. Manfred Kriegeistein, Vannino Santini. Tuğrul Çakar \e Sefa L'lukan'dan oluşan seçici kurulu. Leena Ikkala (Finlandiya)'yı FIAP Altın Madalya Erland Pilleggard (Belçika)' gümüş madalva. Sanan Anfoğlu Aleskerov "u (Azerbaycanfı bronz madalva ıle ödüllendirdi. TC Kültür Bakanlığı Ödülü'nü Belçika "dan Ghislain Lindeboom'un kazandığı yarışmada İKSY Ödülü'nü Türkive'den FethT İzan. Eczacıbaşı Müesseseleri Ödülü'nü Belçika "dan Roger De Groof, Fotograf Dernekleri Çalışma Kurulu Ödüiü'nü ise Almanya'dan George U ieser aldı Yarışmada. sergilenmeye değer bulunan yapıtlar 8 ekimden itibaren YTÜ Yüksel Sabancı Kültür Merkezi'nde ver alacak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle