Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
DEMOKRATİK BARIŞ HAREKETİ
Barış Bi
Demokratik Barış Hareketi Tiirkiye için bir barış projesidir.
Kurmak ve yaşatmak istediğimiz, özlemini duyduğumuz barış, iktisadi, sosyal ve
siyasal barıştır. Barış, bireyler, sınıflar, kümeler ve toplumla devlet arasında, hak,
adalet, hukuksal eşitlik ve ekonomik güvence temelinde oluşur. Böyle bir barış,
öncelikle kendimizle, tarihimizle, coğrafyamızla barışık olmamızı ve
barışmamızı şart koşar. Bunun için, bireyler, kümeler ve sınıflar olarak,
önce kendimizi tüm çıplaklığı ile aynada görmemiz ve bir sorgulama
sürecini başlatmamız gerekir.
Geleceğini barış içinde yaşayacak Türkiye'nin yaratılması, bu
sorgulama süreciyle başlayacaktır. Biz, ülkemizi ve bölgemizi, dünya
uluslar ailesinin barış ve istikrar adası yapmak istiyoruz. Bu bizim
hayalimizdir.
Sorunları da, çözümleri de biliyoruz. Hayallerimizi, gerçeklerle
bağdaştırmasını da biliyoruz. Bizim yola çıkmamızın nedeni, işte
bu hayal, bu umut ve bu heyecandır.
Dünya büyük bir değişim içinden geçiyor. Türkiye, bu
değişime labiolan" değil, "değişimin kendisine sunduğu fırsatları
değerlendiren" bir ülke olmak zorundadır. Türkiye, dünyada
hakettiği yeri almalıdır.
Artık büyük düşünmemiz ve büyük düşünmeye alışmamız
gerekiyor.
lliklerimize kadar sinmiş özgüvensizlikten kurtulmamız,
tarihimizden kopmaktan kaynaklanan edilgen tavrı terketmemiz şarttır.
Dönyada ve bölgemizde, insan haklarının, demokrasinin ve barışın
egemen olması için üzerimize düşen.tarihi görevin bilinciyle davranmak
zorundayız.
Sovyetler'in çökmesiyle soğuk savaş dönemi sona erdi. Iki kutuplu dünya,
yerini çok merkezli bir dünyaya bıraktı. Avrupa'da ırkçılık, Balkanlar'da etnik kıyıma
yol açan milliyetçilikler türedi. Kafkaslar'da ve Ortadoğu'da bağımsız devlet arayışları
ortaya çıktı. Orta Asya, paylaşıma açık bir pazar haline geldi. Bölgemizde yaşananlar, Birinci
Dünya Savaşı koşullarım
hat ı r l a t m a k t a d ı r.
Gelişmeler, Türkiye'nin; iç
yapısını, bölgedeki
konumunu ve hedeflerini
y e n i d e n g ö z d e n
geçirmesini kaçınılmaz
kılmaktadır.
Dünyadaki ve bölgemizdeki değişimin yarattığı imkanlardan yararlanmamız, ülkemizde, iktisadi, siyasi ve
sosyal alanda yeniden yapılanmayı başarmamızla mümkündür.
Demokratik Barış Hareketi yeniden yapılanma ihtiyacının alttan gelen dalgasıdır.
Demokratik Barış Hareketi, Türkiye'yi yeniden kurma, ulusal ve uluslararası düzeylerde, kendimizi ve
işgal ettiğimiz yeri yeniden tanımlama hareketidir. Yeniden tanımlamada barışı ve insan haklarını merkezimize
alıyoruz. İnsan haklarını ve demokrasiyi bölgemizde de egemen kılmak istiyoruz. Ülkemizin bölgede ve
dünyada yeni tarihi hedefleri ve misyonları olduğuna inanıyoruz. Çünkü, biz ülkemizdeki barışın bölge
barışına, bölgemizdeki barışın dünya barışına temel oluşturacağını ve barışı sürekli kılacağını biliyoruz.
Bu hedef ve görevlerin başarılması için, Türkiye'nin öncelikle batı karşısırtdaki tarihi ezikliğinden
kurtulması gerekiyor. Biz, küçümsenen, unutturulmaya çalışılan, ciddiye alınmayan tarihi-kültürel mirasımız
üzerinde yükseliyor ve yeni bir Türkiye inşa etmek istiyoruz.
Fikri köklerimizi kendi tarihimizden alıyoruz.
Binlerce yıldan beri çeşitli dinlerin ve medeniyetlerin beşiği olmuş Anadolu'nun hümanist kültürü,
insanlığın ortak değerlerine büyük katkılar yapacak güce sahiptir. Biz, tarihimizdeki hümanist geleneği, çok
kültürlülüğü ve bu doğrultuda yaşanmış siyasi tecrübeleri, abartıdan uzak, objektif ve eleştirel bir temelde
bugüne taşımanın, bugünkü evrensel değerlerle birleştirmenin hareketiyiz.
Artık dünyamız küçülüyor.
Insanlara, geleceklerini planlamada kendi sınırları yetmiyor. Her ülke, dünyanın ufak bir köyü haline
geliyor. Bilginin sınırsız dolaşımı ve iletişimi sonucu, bilgi tekelleri etkisini kaybediyor. Bilginin nerede olduğu,
nerede tutulduğu artık çok önemli değil. Ulusal sınırlar, iktisadi ve siyasi bütünleşmeler sonucunda
anlamlarını yitiriyor.
Bunların yanısıra, açlık, işsizlik, savaş, etnik, dinsel ve küttürel farklılıklar nedeniyle, ülkeler ve bölgeler
arasında büyük göçler yaşanıyor. Göç etmek zorunda kalanlar, göç ettiği yerlere sorunlannı da taşıyorlar.
Böylece, sorunlar, sadece bir ülkenin iç sorunu olmaktan çıkıyor, uluslararası boyut kazanıyor. Çözüm, insan
haklannın, demokrasinin evrensel değer haline gelmesinde, açlığın, işsizliğin, yoksulluğun dünya ölçeğinde
ortadan kaldırılmasında yatıyor.
Küreselleşme ve bütünleşme süreci, ülkeleri birbirlerine bağımlı kılıyor, bağımsız karar alma olanaklarını
sınırlıyor. Dünyada, uluslarüstü yeni karar birimleri oluşuyor. Küreselleşme ve bütünleşme, insanlığın ortak
evini kurma hayalini, uzak bir olasılık olmaktan çıkarıyor. Türkiye, istese de istemese de bu gelişmelerin
dışında kalamaz. İşte bu yüzden, alışılmış düşünce kalıplarını terketmek ve büyük düşünmeye başlamak
zomndayız.
Küçülen dünya, barışı zorunlu kılıyor. Ama, bunun için barışı bir hayal olmaktan çıkartmak, yaşanan bir
gerçeklik yapmak için uğraş vermek gerekiyor. Mustafa Kemal Atatürk, altmış yıl önce; Demokratik Barış
Hareketi şimdi sesleniyor: Yurtta Barış, Dünyada Barış!
Demokratik Barış Hareketi insanı temel alır.
Biz, iyiliğin ve güzelliğin ölçüsünü, şu anda yaşayan insanda arayan bir anlayışı temsil ediyoruz.
Vaadedilmiş cennetler uğruna bugünkü kuşakların feda edilmesini savunan ve feda eden anlayışları
reddediyoruz. insanların yaratıcı güçlerini özgürce geliştirebildikleri, eşit ve eşdeğer oldukları bir toplumun
hayalini kuruyomz. Insanın insan tarafından sömürülmesine, baskı altına alınmasına son vermek istiyoruz.
İnsanların özgüvenlerini kazanmalarım, onur ve şerefleriyle yaşamalarını ve bunların önündeki her türlü
engelin, her türlü tutsaklığm kaldırılmasını amaçlıyoruz.
Demokratik Barış Hareketi, demokratik, özgür, paylaşımcı, katılımcı, üretken, dayanışmacı bir
Türkiye'yi kurmayı amaçlamaktadır.
Bu ülkede yaşayan herkesin, eşit ve eşdeğer koşullarda, iktisadi, siyasi, kültürel ve sosyal hayata
katılımını hedefliyoruz. Hayalimiz, kurumsal alanların birbirlerinden özerkleştiği, özgürleştiği bir toplum
kurmaktır. Ekonominin tek belirleyiciliğine, tahakkümüne karşı olduğumuz kadar, siyasetin tek
belirleyiciliğine de karşıyız.
Bu hedeflere ulaşmak için, devlet-toplum ilişkisinin yeniden düzenlenmesi gerektiğini biliyoruz. Bunun
için yalnızca, devletin demokratikleşmesi yeterli değildir. Toplumun da demokratikleşmesi şarttır.
Günlük yaşantımızın her noktasına sinmiş, etkilerini her an hissettiğimiz, otoriter, hoşgörüsüz,
dayanışmacılıktan uzak, şiddet tutkunu ve çözümlerini şiddette arayan geleneklerimizle hesaplaşmamız
gerekiyor.
Demokratikleşmek ve barış içinde yaşamak için, devlet ve toplumun, artık birbirlerini suçlamaktan
vazgeçmeleri, öncelikle hatayı kendilerinde arayan bir sorgulama sürecini başlatmaları şarttır. Savunduğumuz
barış projesi, tarafların demokratik değerler temelinde, kendi sorgulamalarıriı yaptıkları projenin adıdır.
Devletin halkla olan ilişkisi, tarihsel geleneğimizin de bir sonucu olarak, bugün yaşadığımız çoğu sorunun
kaynağıdır. Izlerini bugün bile gördüğümüz bu gelenek, otoriter, keyfi, kural tanımazdır. Kuralı aba altında
sopa göstermek amacıyla kullanır. Vatandaşmı, teba sayar ve canı üzerinde mutlak bir hakka sahip olduğuna
inanır. Korkutma ve sindirmeyi kendisinin varlık nedeni olarak görür. Halkın haklarını değil, yükümlülüklerini
öne çıkarır. Halka hizmeti bir görev değil, bir lütuf kabul eden bu yasakçı ve otoriter devlet anlayışı,
bugün de egemenliğini sürdürmektedir.
"Sınıfsız ve imtiyazsız" bir toplum yaratmak iddiasıyla, sosyal sınıflar; laik bir devlet yaratmak iddiasıyla
din ve kültür farklılıkları; tek bir etnik kökenden geldiğimiz iddiasıyla farklı soy kümeleri yok sayıldı. Toplumda
tabular ve yasak alanlar iian edildi. Bunlara aykırı davrananlar cezai yaptırıma uğradı. Sonunda devlet,
Türklüğü ve Sünniliği vatandaş olmakla eş sayan bir anlayışın üzerine oturdu. Tüm laiklik iddialarına rağmen,
Diyanet Işleri Başkanlığı eliyle, Sünni-Hanefi mezhebi resmi olarak örgütlendi. Okullara zorunlu din dersleri
konuldu. Bütün bunlara karşın, türdeş bir toplum ve tek tip birey yaratma arzusu TUTMADI. Ülkenin siyasal
birliğini, farklılıkları yok sayarak, tek bir etnik-kültürel kimliği dayatarak sağlamak çabası başarılı olamadı.
Bugün devletin, toplumu birarada tutacak bir üstkimlik sağlama yeteneği azalmış; devlet ve
toplum, sürekli bir kimlik bunalımıyla boğuşur hale gelmiştir. Türk-Kürt, Alevi-Sünni, laik-
antilaik ekseninde oluşan kimlik bunalımı, toplumsal bağları zayıflatmış, çözülme
eğilimlerini açığa çıkartmıştır. Sonuçta. devlet ve din, etnik ve kültür kümeleri
arasında onarılması giderek zorlaşan bir güven bunalımı ortaya çıkmıştır.
Demokratik Barış Hareketi, bu güven bunalımını aşmayı, toplumu
devletle, dinsel, etnik ve kültür kümelerini birbirleriyle, hukuksal eşitlik,
demokrasi ve barış temelinde buluşturmayı, Türkiye'yi güven, istikrar
ve huzur içinde yaşanır bir ülke yapmayı amaçlamaktadır.
Demokratik Barış Hareketi, yanyana değil, birlikte yaşamayı
olanaklı kılacak demokratik bir yapılanmayı hedeflemektedir. Bizim
siyasete bakış açımız "farklılıkların bir arada yaşatılması ve
birlikte yaşamamn yönetifmesi"dir.
Biz birlikte yaşamamn hukukunu oluşturmak istiyoruz.
Siyasette çoğulculuğu. sosyal yaşamda çok kültürlülüğü
savunuyoruz. Demokratik Barış Hareketi, yeni bir devlet ve
yeni bir vatandaşlık anlayışını hayata geçirmeyi
hedeflemektedir. Devlet, farklı sosyal, etnik ve kültür kümelerine
eşit uzaklıkta olacaktır. Vatandaş olmakla bir etnik veya kültür
kümesine ait olmak arasındaki bağ ortadan kaldırılacaktır.
Vatandaşlık bilinci Türkiyelilik bilinciyle eş kılınacaktır. Birlik ve
bütünlük, ancak bu temel üzerinde yükselebilir.
Hukuksal yapımız bu anlayış ışığında yeniden düzenlenecektir.
Etnik, dinsel, kültürel farklılıklar, birinin diğerinin önüne geçmesinin
veya onun üzerinde baskı kurmasının bir aracı olmaktan çıkartılacaktır.
Bunun için Türk'ün türkçüden, Kürt'ün kürtçüden, dinin dinciden kurtulması
gerekmektedir. Demokratik Barış Hareketi, her türlü milliyetçiliğe ve dini
fanatizme karşı, inançlara ve inananlara saygılı, yeni bir yurtseverlik anlayışını,
Türkiyelilik duygusunu yerleştirmeyi hedeflemektedir.
Tarihimiz, topluma tek tip elbise giydirme girişimlerine karşı bir direnme tarihidir. Türkiye
insanı, sadece devlet
0 0 tarafından değil, çeşitli
siyasal örgütlerce de
dayatılan, etnik-sosyal-
kültürel zenginliğimizi
tekleştirmeyi amaçlayan
p o l i t i k a l a r a geçit
vermemiştir. Çok kültürlülük, birlikte yaşamak, Türkiye insanının derinden gelen arzusudur. Demokratik Barış
Hareketi, bu arzunun ifadesidir. Biz, ülkemizin birlik ve bütünlük isteminin aşağıdan dalga dalga gelen
temsilcisiyiz. İşte bu nedenle "adlarımız farklı, soyadımız Türkiye" diyoruz.
Sorumluluk duymayan bireylerden oluşan bir toplum olduk.
Yasakçı ve otoriter devlet, halkına güvenmediği, kuşku duyduğu, ona sorumluluk vermediği için devletine
güvenmeyen, kuşku, hatta korkuyla bakan, bu nedenle ona karşı sorumluluk duymayan toplumun ve bireyin
de yaratıcısı olmuştur.
Şikayet etmeyi hak aramak zannediyoruz. Kayıtsız şartsız, sorup sorgulamadan uymanın, boyun eğmenin
yaratıcılığımızı yok ettiğinin farkında değiliz. Gelir ve servetimizi artırmanın yolunu devlete yanaşmakta
buluyoruz. Sürekli istekte bulunuyor, fakat isteklerimizin bir maliyeti olduğunu düşünmüyoruz. Bunların
sağlanmasında, bir çaba ve katkıda bulunmayı aklımıza bile getirmiyoruz. Ter akıtmak yerine, başkasının
sırtından geçinmeyi, köşe dönmeyi erdem sayan insanların çoğunlukta olduğu bir toplum haline geldik.
Böyle bir toplum yapısında devlet, belli kesimleri koruyan ve kollayan, belli kesimleri görmezden gelen ya
da ufak tefek lütuflarla onları memnun etmeye çalışan keyfi bir yönetimin adı olmuştur.
Demokratik Barış Hareketi, ne böyle bir devlet, ne böyle bir toplum ne de böyle bir birey istiyor. Biz,
düzenleyen ve denetleyen bir devlet istiyoruz. Düzenlerken, denetlerken hakem olan devlet istiyoruz. Yaptığı
düzenleme ve denetlemelerde şeffaf olan, hesap veren bir devlet istiyoruz. Belli bir sınıfa, kümeye, inanca
öncelik tanımayan, ona ayrıcalıklı davranmayan bir devlet istiyoruz. Halkın iradesinden başka bir irade kabul
etmeyen, hizmet etmeyi görev sayan, bizim, hepimizin olan bir devlet istiyoruz.
Biz, üreten, üretmeyle köşe dönmeyi birbirine karıştırmayan, refahtan pay almanın ter akıtmaktan
geçtiğini bilen birey istiyoruz. Devletin sunacağı hizmetlerin fiyatının vergi olduğunu bilen; vergi
ödemeyenlerin, vergi ödeyenlerin sırtından geçindiğinin bilincinde olan; ödediği verginin nereye, kime, nasıl
harcandığımn hesabını soran, sorumlu bireyler istiyoruz. Devletten beklediği şeffaflığı, dayanışmacılığı,
dürüstlüğü önce kendi bilişiğinde gerçekleştiren, haklarının olduğu kadar yükümlülüklerinin de bilincinde
olan bireyler istiyoruz.
Bugün yaşadığımız sorunlarımızda yitirdiğimiz ahlakımızı arıyoruz.
Barış içinde yaşadığımızı zannediyoruz. Oysa, tıpkı savaş dönemlerinde olduğu gibi, savaş zenginlerine
benzer zenginler ortaya çıkıyor. Yolsuzlukla yoksulluk atbaşı gidiyor. Son yirmi yıldır, bu ülke çift rakamlı
enflasyonla yaşıyor. Enflasyon, sadece paranın değerini düşürmedi. Adalet ve ahlak anlayışımızı da tahrip etti.
Değerlerimiz öyle aşındı ki, yolsuzluk, rüşvet, kayırmacılık, yurt dışında açılmış banka hesapları günlük
hayatımızın sıradan olayları oldu. Toplumda duyarsızlık, umutsuzluk yaygınlaştı. Günün telaşı, yarın endişesi,
dünü unutturdu. Toplumun, bireylerin hafızasını yoketti, geleceğe ilişkin hayallerimizi söndürdü. Artık hayal
kuramayan insanlar olduk. Açlık, işsizlik, yoksulluk bizi öyle bir hale getirdi ki, baskıya, şiddete, keyfiliğe,
boyun eğmeye, cefa çekmeye alıştık. Çaresiz, yarınından endişeli, aç ve işsiz kalan insanlar, ekmek yerine
onurlarını yemeye başladılar.
Sorunfar hep aynı kaldı sadece sloganlar değişti.
Umutlarını kaybeden insanlar, bugüne kadar, iktidarlar tarafından, sadece siyasi alanda değil, iktisadi
alanda da istismar edildiler. Sorunların yaratıcıları, sanki kendileri sorumlu değilmiş gibi sloganlarla bizleri
yıllarca oyaladılar. Ancak, yıllar boyu sorunlarımız hep aynı kaldı. Yalnızca, sloganlar değişti.
Yoksulluk, işsizlik, enflasyon, gelir dağılımı dengesizliği, döviz darboğazı, iç ve dış borçlanmadaki
zorlanma, cari işlem ve kamu açıkları, vergi adaletsizliği, istikrarsız büyüme, bölgelerarası dengesizlikler,
kaynak tahsisindeki kayırmalar, altyapı yetersizlikleri, nüfus artışı, teknoloji yaratamama, ekonominin bugüne
değin çözülemeyen sorunları olarak günümüze taşındı.
Devletin müdahaleci ve keyfi tutumu, onu sadece rant dağıtan bir mekanizma haline getirdi. Devlet, belli
kesimlere fiyat mekanizması, vergi ve harcama politikaları aracılığıyla kaynak aktaran, gelir ve servet dağılımı
dengesizliği yaratan bir iktisadi örgüt olma niteliğini aşamadı ve hakem olma niteliğini yitirdi. Özel kesim, rant
dağıtımından pay kapmak için birbirleriyle yarıştı. Devlete yanaşan kazandı. Sonuçta, özel kesim rekabetten
uzaklaştı. Korumacı ekonomik düzende, gümrük duvarlarının arkasında tekelci bir yapı kazandı. Iş ahlakı
bozuldu, yıkıma uğradı, iş disiplini kalmadı.
Demokratik Barış Hareketi, iktisat politikalarını belirlerken boş sloganlara sığınmayı reddeder.
Türkiye'nin kaynakları ve potansiyelleri konusunda artık gerçekçi olmak zamanı gelmiştir. Bundan böyle
abartmalardan ve gerçek dışı beyanlardan kaçınmamız gerekiyor. Türkiye'nin mevcut envanterine, dünyadaki
yeni gelişmelere göre, ayakları yere basan stratejiler oluşturmak ve iktisat politikalarını bunların ışığında
düzenlemek zorundayız.
Dünyadaki gelişmeler ve ekonominin geldiği nokta, tüm iktisadi karar birimlerinin yeniden yapılanmasım
ve dönüştürülmesini zorunlu kılıyor. Devlet dahil, tüm toplumsal kesimler, yeniden yapılanmak ve değişime
ayak uydurmak zorundadır. Hiçbir kesim bunun dışında kalamaz.
Ülkemizde, iktisadi alanda var olan tekelci yapılanma, iktisadi barışın gerçekleştirilmesinde en büyük
engeldir. Tekelci yapılanma, sadece kamu kesimi için değil, özel kesim için de geçerlidir.
işte bu nedenle, Demokratik Barış Hareketi, devletin ve özel sektörün yeniden yapılanmasım iktisat
politikasının temel amacı kabul eder. Yaptığı her türlü harcamanın, teşvik ve subvansiyonun, topladığı
verginin hesabını veren; bütçesi saydam, keyfince borçlanamayan; kamu mallarım ona buna peşkeş
çekemeyen ve kendisinden istenen bilgileri, halkın bilgilenme hakkının gereği olarak kamuya ileten bir devlet
istiyoruz. Devlet bilgiye erişimde herkese eşit davranmak zorundadır.
Demokratik Barış Hareketi üretimde fırsat eşitliğini esas alır.
Kamu kesiminin yeniden yapılanması, özel kesimin de yeniden yapılanması sürecini başlatacaktır.
Özlemini duyduğumuz toplumsal demokratikleşme. tekelci yapılann tasfiyesinden ve iktisadi süreçlerin
demokratik kılınmasından geçer. Demokratik Barış Hareketi, üretimde fırsat eşitliğini esas alır. Üretimde»;
fırsat eşitliği sağlanmadan, sadece bölüşümde sosyal adaletten söz etmenin doğru olmadığına inanıyoruz. ^