23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
.7 MAYIS 1996 SALI CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 Haldun Taner, ölümünün lO.yılında eşi Demet Taner'in yazdığı'Canlar Ölesi Değil'adh kitapla anılıyor Ya^eçilnıez ;Jıskanlıkü onımla yaşamak DL'VGL DURGIN Yazarlık değeri ile insanlık değen ör- tûşen isimlerin başında gelen yazar. ga- zeteci, tiyatro adamı Haldun Taner'ın bugün ölüm günü. 10 yıl önce bir mayıs günü yaşama v e o çok sevdiği Istanbul "a kapatmıştı gözlerini Haldun Taner. Türk öyküci'lüğünü. tiyatro yazarlığını yeni- likçi. denemeci uslubuyla hep biradım öteye taşıyan bu sanat adamı. "Gözleri- mi Kaparım Vazifemi Yaparım', "Keşan- lı AIi Destanı', 'Huzur Çıkmazı'gibi ti- yatro oyunlan \ e 'Yalıda Sahah", 'Kon- çinalar", 'Piliç Makinası'. 'Ayak' gibi dö- nüp dolaşıp yeniden okunan tadına do- yulmaz öykülerinde yaşıyor; daha gü- zel. daha namuslu birdünyanın kapıla- nnı aralıyor bizlere... Haldun Taner'in anısı. ölümünün 10. yılında 'CanlarÖlesi Değil' adlı kitap ile bir kez daha yeşerecek belleklerde. Ta- ner'in eşi Demet Taner'in yayına hazır- ladığı kitap. Sel Yayıncılık tarafından ha- ziran ayında okuyucu karşısına çıkacak. Haldun Taner'in 1981-86 yıllan ara- smda yaşadığı Kadıköy Feneryolu'nda- "ki evinde görüştüğümüz Demet Taner. uzun zamandır içinde olduğu yazma se- rüveninin bir ürünü olarak değerlendir- digi bu kitapta. Haldun Taner'i herkesin bıldığı yönleriyle değil; en yakını olarak -kendi kişisel gözlemleriyle yansıtmaya ^alışıyor. "Ölümünün ardından yaşadığım o bü- yiik şoktan sı\ nlabilmenin tek yoiu \az- maktı. O dönemde yazmak çok iyi geli- yordu. rahatlatıyordu beni, anıa \azdık- İarımın sonuçta bir kitap haline döniişe- ceğini düşünmeden yazıyordunT. "Canlar Ölesi Değil'i bir 'yazmaseni- veni' diye adlandırıyor Demet Taner. Üs- telik. hakkıyla yas.anmış bir serüven. "Her şeye. herkese değişik açılardan ba- kılabilir Ama benim >apacağım iş. HaJ- dun Taner'e bakış açısı söz konusu olun- ca, bana ait bir şey, benim adeta özsu- yum olmaüydı" diye anlatıyor Demet Ta- ner. Haldun Taner gibi bir sanat adamı- nı, onun can yoldaşı olarak aktarabilme- nin güçlüğü de işte burada yatıyor. "Ona Jbakış açını içerisindeçok diirüstolmaln- dım. Gereksiz yere yüceltmelerden. abartnıalardan. kisacası tüm kJişelerden uzak durmalıydını. Çünkü bu, ona kar- şı büyük bir ayıp olurdu." Ancak yazar- ken kuşku^uz en zor olanı kişinin. yaşa- jnını pay laştığı kişiyi olabildigince ob- jektif bir bakışla yansıtması. Peki bunu T" Taldun Taner'in anısı, / /ölümünün lO.yılında J. A. 'Canlar Ölesi DeğiP adlı kitap ile bir kez daha yeşerecek belleklerde. Taner'in eşi Demet Taner'in yayına hazırladığı kitap, Sel Yayıncılık tarafından haziran ayında okuyucu karşısına çıkacak. emet Taner, uzun zamandır içinde olduğu yazma serüveninin bir ürünü olarak değerlendirdiği bu kitapta, Haldun Taner'i herkesin bildiği yönleriyle değil; en yakını olarak kendi kişisel gözlemleriyle yansıtmaya çalışıyor. ne ölçüde başarabıldı 1 ' "Önemliolan.ya- şadığım yoğunluğu doğru olarak yansı- tabilmekti. Objekthiteden ayrılmadan. Çünkü güzel olan doğaldır. Kendi bakış açtnızı dürüstlükle verdiğiniz öiçüde ob- jektifolabiürsiniz." Daha insanca ve içten bir tavır Demet Taner. eşinin de sa\ unduğu gi- bi gerçeklere dayanmadan bir i.ş yapma- nın o işin değerini küçülteceğini düşün- dügünden başlı başına bir 'seriiven'ola- rak değerlendirdiği anılan kâğidadökme sürecini böyle anlatıyor. Peki. nasıl bir Haldun Tanerportresi çiziyor': 1 "Haldun Taner'i. Demet olarak ben nasıl göriiyo- rum' sorusundan hareketle. bu sorunun yanıtını içten, doğru bir temele oturtma- >a çalışı\orum. Nerede doğduğu, ne >ap- tığı, neler ürettiği bugün herkes tarafın- dan biliniyor. Bütün bunlann yerine be- nim ona nasıl baktığımı aktarmak daha insanca ve içten bir tavır gibi geliyor'" di- >or Demet Taner. Ve Haldun Taner ile paylaştığı yaşamda biriktirdiği anılan. belleğindeki silinmezgörüntüleri yazıya dökerken yaşadıklannı şöyle anlatıyor: "Onunla olan yaşamım, yazarken o den- (i canlı olarak belirdi ki.. Yazarken bu yo- ğunluk iki türlü karşınıza çıkıvor. Hcm o yaşananlann yoğunluğunu hem de onla- rın sizde bırakhğı tortuyu yaşıyorsunuz. Artıko sizin özsuyunuzoluyorve işte ora- da bir vazı serüveni başiıyor. Bir de bakı- yorsunuz kâğıt ve kalemle başbaşa kal- mışsınız." Kimi insanlara dışandan bak- tığınızda hayran olursunuz. ama onunla birlikte yaşadığınızdadüşüncelerinizde- gişebilir. Peki, Haldun Taner ile yaşa- mak nasıl bir şeydı? "Onunla yaşamak benim için her şeyden çok değerliydi. \az- geçilmez bir alışkanlık haline gelmişti Haldun Taner'le yaşamak. Her durum- da, örneğin bu anı yaşasaydı nasıl değer- lendirildi diyesoruyorum kendime. Eğer buna yanıt bulabiliyorsam kendimi iyi hissediyorum. "Acaba" diyorsam asıl o zaman onu ka\ betmişolurum. Onun için en dikkat ettiğim, sadece ona karşı değil, kendime karşı da dürüst olmak." Ya^amını sanata. kültüre. yaratmaya adamış bir insanın eşi olmak büyük bir sorumluluğu da beraberinde getiriyor Demet Taner'e göre. "Yaşarken, onun eşi olmanın sorumluluğunu sadece, kar- şılıklı se> gi ve saygı temeli üzerinde bir- birimizi mutlu etmek olarak algılıyor- dum. Birlikteyken her şey kolaydı. Sevdi- ğiniz insanla bir yaşamı pa> laşıyorsunuz. Bu çok büyük bir mutluluktu. Ancak öl- dükten sonra kavradım Haldun Taner'in eşi olmanın nasıl büyük bir sorumluluk olduğunu." Insan sadece duygulannın yönlendir- mesi ile yaşamıyor. Onemli olan, duygu- lan düşünsel bir temele oturtarak yaşa- mak. İşte Demet Taner'in, eşiniyitirdik- ten sonra izlediği yol bu olmuş. Büy ük bir şokun ardından. imdadına yine yazı yetişmiş. "Sevdiğiniz insanı birdenbire yitirince büyük birşokyaşıjorsunuz. Ve, o zaman yazarak rahatla>abili>or ve 'iyi ki yazı \ar' diyorsunuz." Bu noktada Haldun Taner'in de sa\un- duğu bir gerçeğin aitını çiziyor Demet Taner: u Vaşamla yazı nirbirinden aynla- maz serüvenlerdir. Yaşadığınızı yazıya aktarabilmek için öncelikJe onu dolu do- lu yaşamanızgerekir." "Canlar Ölesi De- gil', bu anlamda Demet Taner'in deyi- şiyle ilk kez kendi yaşantısıyla başbaşa k alışının ürünü. Kâğıt kalemle macera- sı geceli gündüzlü bir buçuk ay süren Demet Taner. bu süreci 'yoğun bir aşk'a benzetiyor. Haldun Taner gibi bir sanat adamının insanlığınr. olanca dürüstlügüyle aktar- mayı amaçlayan Demet Taner. yıllann birikimini artık okuyucularla paylaşma- ya hazır. Ve yine. Haidun Taner gibi 'ya- zarlık değeriyie insanlık değeri örtüşen' bir sanatçı ile bir yaşamı paylaşıp onun zenginliğini tattığı için çok mutlu. Hikâ- yeci. denemeci. tiyatro yazan. gazeteci, ama her şeyden önemlisi bir 'Istanbul beyefendisi' olan Haldun Taner ise, şim- di Feneryolu'ndaki evinde, pencereleri yeşile bakan geniş bir salona yerleştiril- miş fotoğrafındaki o zarif gülümseyişin- de bir kez daha şu gerçeği dile getiriyor: 'Ölürse ten ölür canlar ölesi değil.' 'Haldun Bey, siz gideli garip şeyler oldu bana' GÜLRİZSURURİ Jnce. uzun boylu. sarışın. Etkileyici bir kişi- "lik. Bir fotoğraf Dikkatli bakışlar. çok mu iç- ten. müstehzi mi. belli olmayan birgülüş. Mun- 1 tazam bir yüz iskeleti. Belleğimdeki Haidun ^Taner. Şık. ne giyse iyi taşıyan. daha ilk anda -•"Ne zarifadam"dedirten birisi. Onutanıdıgım -günden bu yana üzerinde yeni satın alınıp gi- . yıimiş tek şey görmedim. Mümkün mü? Üze- , rindeki giysiyi deriymişçesine taşırdı. Hiçbir gün uyumsuz bir kılıkta görmedim onu. Dış gö- rünüş. giyim bu kadar önemli mi 1 .' E\et, onun için de önenıliydi. benim için de önemlidir. Ki- şiyi tammamızda sandığımızdan daha fazla ipucu \erir giyim. r Haldun Bey'in fulan. ille de laci\ert beresi vazgeçemediği aksesu\arlarıydı. ama en vaz- geçilmez aksesuvan kallavi e\rak çantasıydı. Aslında onun avadanlığıydı bu çanta. Tannm v oçantanerelerdeaçılmazdı ki! Içi yazmaktaol- " dugu oyun. fıkra. öykü, sayfalanyla. kalemler- le doluydu. Haldun Bey değişik mekânlarda yazmaktan hoşlanırdı. Değişik çev reler, gürül- tüleronu rahatlatırdı sanki. Çantasını yere ko- yar. kâğıtlannı masaya yayar. arada etrafını iz- leyerek yazar. yazardı. Onu yazarken ilk kez '60 yılında Kadıköy Süreyya Sineması'ndafu- ayedeki bir masada görmüştüm. Sonra Mar- kiz'de. Le Bon'da. Moda Plajı'nın üstündeki kır kahvesinde. eski Tepebaşı Dram Tiyatrosu karşısında Pelit Pastanesi'nde hep yazarken gördüm. En son Di\an Oteli'nin pastanesi'nde yazıyorduyazılannı. Soluklanmak içinde bel- li saatlerdekısaçay rande\aılan \eriyordu. Ha... Galatasaray Postanesi'ninyanındaki muhalle- bicinin üst katı da vazgeçmediği mekânlardan biriydi. Bu mekânlarda, arada sırada ben de konuğu oldum. Haldun Bey için çay saati her zaman çok önemliydi. Onun başka sanatçılar -gibi bar saati yoktu. Ama \azgeçilmez milföy- Jü çay saatleri. Haldun Bey buralarda yazdı ge- nellikle oyunlannı. bazen de tiyatro kulislerin- de fuayelerinde. vazdığı hemen her şeyi deği- şik kişilere okuyıjp nabız yoklardı: bu. bir pro- -ftsör, biröğrenci, birçaycı da olabilirdi ve Hal- dun Bey onlardan aldığı tepkiye göre hemen notlar alır. bazen bir oyunun sahnesini degiş- tirdigi bile olurdu ya da yazdıgı fıkraya başka boyutlar katardı. Yani hemen her yapıtı için ufak çapta. biı kamuoyu araştırması yapmış olurdu böylece. Oyunlannı ayakta dolaşarak okur. biraz da oynardı. Biraz mı!.. Oynamaya bayılırdı. Gereğinde bir rolü taklitleriy le okur- du. "Keşanlı Ali Destanrnda ve "ZiHi Zari- fe"de sahneye çıkardık onu. Sahnede çok he- yecanlanıyordu. ama öyle sevimli, öyle sıcak duruyordu ki gecekondulu tipinde kasketi ve yeleğiyle. Haldun Bey. oy r ununun oynandığı ilk gece- "W~ ~V~ aldun Bey ders verirken m m ağzının içine baktırırdı. ğ M Ben, bir iki dersini JL -M- izleme olanağı buldum. Engin kültürünü öyle bir espri içinde aktanyordu ki. salondaki her öğrenciyi tek tek adam yerine koyarak. Onun öğrencisi olanlar şanslıydı; onun oyunlarında oynayan oyuncuJarda... Çünkü Haldun Bey bir insan bilimciydi, yoksa oyunlanndaki tipler öylesi etli, canlı olabilir miydi? den başlayarak her gece arka sırada oturur, tep- kileri izler. kulisten birdelik bulup izleyicinin yüzünii seyreder. ylizüncü kez izlese bile aynı sahnelere katıla katila gülerdi. Sonra oyuncu- lara. yönetmene küçük notlar yazıp kâğıtlar ve- rir, ufak tefek değişiklikler isterdi kimseyi kır- madan. Yazarlığının bittiği yerde takım kaptan- lığı başlardı. Bugün düşünüyorum da. seyirci- nin nabzını elinde tutmak buydu işte, oyuncu- nun nabzını elinde tutmak buydu. Haldun Bey ders verirken ağzının içine bak- tınrdı. Ben. bir iki dersini izleme olanağı bul- dum. Engin kültürünü öyle bir espri içinde ak- tanyordu ki. salondaki her öğrenciyi tek tek adam yerine koyarak. Onun öğrencisi olanlar şanslıydı: onun oyunlannda oynayan oyuncu- lar da... Çünkü Haldun Bey bir insan bilimciy- di, yoksa oyunlanndaki tipler öylesi etli. canlı olabilir miydi? 1952 yılında "Şişhane'ye Vağ- mur Yağıyordu" öyküsüyle tanıştım Haldun Bey'le. Yıllarca Sait Faik'ten sonra sevdigim ilk ve tek hikâyecim oldu. ilk gençlik yıllan- mın unutulmaz öykü yazan Haldun Taner. Sonra anımsamıyorum bile kimbilir hangi kuliste tanıştık. Aynı çevrenin insanlarıydık. Ve sonra "Keşanlı Ali Destanryla yaşamıma girdi... Onunla oyunculuğum, hatta kişiligim yeni boyutlar kazandı. Haldun Bey. siz gideli garip şeyler oldu ba- na. Sizli sizsiz Beyoğlu. Haldun Bey'li Haldun Bey siz Kadıköy\arartık benim için. Sizsizİs- tanbul'un tiyatro âlemi ne kadar f arklı. ne ka- dar eksik. Her gün görür müydüm sizi? Hayır. Ama var olduğunuzu bilirdim ya... Telefonu açınca "Nasılsınız. Gülriz?" diyen sesinizi is- tediğim an duyabilirdim ya. Sizinle çok deği- şik durumlarda birlikte olduk. Birlikte çok ça- lıştık, yolculuklaryaptık: iyi. kötü. olaylan pay- laştık. Siz. hiçbir durumda istifinizi bozmaz- dınız. Çelebiydiniz, halk adamıydınız. Batılı diye örnek gösterdigimiz insanlann başında gelirdiniz. Medeniyetçiydiniz. Birdönem Kül- tür Bakanlığı'nı reddettiniz. daha önce Şehir Tiyatrolan Genel Sanat Yönetmenliği'ni de reddettiğiniz gibi. Çünkü ülkemizde birileri ta- rafından atanmak. başka birileri tarafından işi- ne son verilmesi demektirgenellikle. Bunu iyi bilirdiniz. Haldun Bey, sizi son zamanlarda da- ha sık düşünür oldum. Ukalalık sanmayın lütfen. 'Yalıda Sabah" isımli öykü kitabınızla sanki kendinizi aştınız. Sıze birkez daha hayran oldum. Aramızdan ay- nlan değerli kişiler için "yeri doldunılmaz" derler. Ben sizin için "benzersiz'*deyimini kul- lanmak isterim. Sizi çok özlüyorum Haldun Be>. Çünkü siz benzersizsiniz. Bugün size, be- nim için yazmış olduğunuz bir cümleyle ses- lenmek istiyorum: "Sizinle aynı çağı yaşamak ne güzelmiş." EMonysos Tapuıağı ııda 6 savaşa hayır' coşkusu • '5. Uluslararası Tiyatro Eğitimi Festivali' etkinlikleri içinde, Dionysos Tapınağı'nda Antik Tiyatro'ya yeniden hayat verildi. Avustralya, Is\'eç, Polonya ve Türkiye'deki tiyatro eğitimi alan öğrenci ile öğretim görevlilerinin katılımıyla Dionysos şenliklerini anımsatan birgösteri yapıldı. öğrenci ile öğretim görevlilerinin ka- tılımıyla Dionysos şenliklerini anım- satan birgösteri yapıldı. MÖ. 3. yüz- > ılda şarap içerek sarhoş olan ve his- settiği coşkuyla yaşadıkları kalıplar- dan sıynlıp 'kendilerini' bulan Diony- sos oyunculannın tiyatroya katkılan günümüze kadar geliyor. Antik Tiyat- ro'nun mirası, festi\al boyunca bu kez gençler tarafından, Ege Bölgesi'nin önemli tarihi zenginliği antik tiyatro- larda sahnelenecek. Yüzyıllarönce Di- onysos şenlikleri kapsamındaki yarış- malarda Sophokles, Euripides, Aİskhy- los ve Aristophanes'in oyunlan ilk kez izleyenleriyle buluşuyordu. Güncelli- ğini her zaman koruyan bu oyunlar, günümüze kadargeldiler. "5. L'tuslara- İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) - Yüzyıllar önce Dionysos oyuncuları- nın \atanı Teos'un yıllar süren sessiz- liği, dünyanın çeşitli y erlerinden gelen tiyatro bölümü öğrencilerinin coşku- suyla bozuldu., Teos'taki 'Dİonvsos Tapınağı' yüz- yıllar sonra yeniden bir şenliğe sahne oldu. Izmir'e 55 km uzaklıktaki antik liman kenti Teos. tiyatronun doğduğu yer. Şarap \e coşkunun tannsı Diony- sos'un kenti. tiyatro sanatı ve sanatçı- lannın merkezi olarak biliniyor. "5. Llluslararası Tiyatro Eğitimi Fes- trvali" etkinlikleri içinde. Dionysos Ta- pınağı'nda Antik Tiyatro'ya yeniden hayat verildi. Avustralya. Isveç, Polon- ya ve Türkiye'deki tiyatro eğitimi alan ALINTILAR TAHSIN YL CEL Düşünce Düzlemleri Françoise H6rrtier, Afrika budunbiliminde uzman- laşmış değerli bir araştırmacı, 1874-1875 yıllarında. Claude LĞvi-Strauss yönetiminde. "kimlik" kavramı çevresinde yapılan bir semınerde sunduğu ilginç bildi- riyi {"Samo Kimliği") izleyen tartışmada. kimiJerimizi fazlasıyla şaşırtacak bir giz verir bize: çözümlemesini her şeyden önce kahve ve meyhane konuşmalannda dile getirildiği biçimiyle Samo toplumunun "ortak dü- şüncesine" dayandırdığını, toplumu yönlendiren gü- cün kaynağının da bu ortak düşünce olduğunu söyler. Ama hemen arkasından şunlan ekler: "Bu böyledır di- ye kişisel duyguların varlığını yadsımıyorum, ancak bunlann kararlarda hiç yeri yoktur. Yasal bir evlenme durumunda, eş seçimine duygu gırmez. Ağır durum- larda bile, toplumsal izgeye yüzde yüz boyun eğilır. Ama bunlar bireyin acı çekmediği anlamına gelmez. Samolar'da aşk nedeniylc intiharlar, öldürmeler bilirim. O zaman, bu uç noktaya gelmiş kişinin içine cmleryer- leştiği söylenir, çünkü deliliğı cinleryaratır, ıntihara gö- türen de deliliktir. Delilik toplum kurallarınınyadsınma- sıdır. Delinin anaörneği köyü bırakan, ama hemen ya- nında, açıkta, küçük bir kulübeyeyerleşen, burada ya- şamını ortak eylemlere katılmadan, yalnız başına dü- zenleyen kişidir. Başka yere gidecek ölçude gözüpek dedeğildir, topluluğu tümden dışlamaz. Demekki, de- liler için de bir toplumsal ızge vardır: Ötekıler gibi ya- şamayı yadsımak, açıkta, gene de hemen yanında ya- şamak. " Görüldüğü gibi, bıri "ortak", biri "bireysel" olmak üzere, iki düşünce düzlemi söz konusu. Ama Samo toplumu düzenine başkaldırmış "deliyi" bile bir ölçüde kendine bağladığına göre, edımlerini yönlendiren ortak düşüncenin gücü de, Françoise Heritier'nin bu toplu- mun kimliğini "kahve ve meyhane konuşmalannda di- le getirildiği biçimiyle"ortak düşüncenin irdelenmesı- ne dayandırmasının haklılığı da ortada. Ayrıca, ortak dü- şünce denilen şeyin, yani kitlece paylaşılan ınanç, dü- şün, duygu toplamının ağırlığını yalnızca Samolar'da, Batı Afrika'da, Yukan Volta'nın kuzey batısında yaşa- yan bu küçük toplulukta değil, dünyanın hemen her ya- nında duyurduğu da bilinen bir şey. Örneklerini çevre- mizde sık sık görüyoruz: Samolar ortak düşünceye yan çizmeyi delilik saymakla yetinirken. daha yakınımızda sapkın diye bildiklerini sokak ortasında boğazlayanla- n alkışlayanlar çıkıyor. Bu durumda. olsa olsa bir dere- ce aynmından söz edilebilir: Samo toplumunda ve "ta- rihsiz" ya da "ilkel" diye adlandırılan tüm benzerlerin- de, ortak düşünce daha eskilere dayanır, daha kapsam- lı, daha bütüncül, daha dizgesel, bunun sonucu olarak da daha değişmez ve daha belirleyıcidir; bizim "tarih- sel" ya da "ge//şm/ş"diye adlandınlan toplumlanmız- daysa, en azından günümüzde, daha kısa ömürlü, da- ha dağınık, daha değişken. daha parçalı. ilkel denilen toplumlardan gelişmiş denilen toplumlara doğru gelin- dikçe, ikinci düzlemin, yani bireysel duygu ve düşün- celerin daha belirleyici olması, hiç değilsetoplumun be- lirli kesimlerinden saygı görmesı bunun başlıca neden- lerinden biri olarak gösterilebilir. Ama, bana öyle geliyor ki, konusu gerektirmediğ/n- den olacak, Françoise Heritier'nin hiç söz konusu et- mediği bir üçüncü düzleminin: Evrensel, ussal ya da saltık düşünce diyebileceğimiz, usa dayalı, yerel ve za- mansal verileri yok saymayan. ama işleyişinde onlar- dan olabildigince bağımsız kalmaya çalışan bir düşün- ce biçiminin varlığı sağlıyor karşıtlığı. Biliyoruz, bu dü- şünce, yüzyıllardan beri, kimi Doğu ve Batı toplumla- nnda, fe/sefe, bilim, tüze alanlannda varlığını hep du- yurmuş, özellikle de son iki yüzyılda toplumları ve ku- rumlarını yönlendiren başlıca kaynak olmuştur: Baş- döndürücü bir hızla gelişen bilim gibi insan hakları, la- iklik ve demokrasi de onun sağladığı kazanımlar. Bu üçüncü düşünce düzlemi bireysel kökenli olabilir. ama. tanımı gereği. bireysel düşünceyle de, ortak duşün- ceyle de özdeşleşmez. ancak şu ya da bu biçimde de- ğiştirir, dönüştürür onları. Ortak düşünce, varlığını hep sürdürmekle birlikte. tüm toplumun düşüncesi olacak yerde, gittikçe parçalanıyor, gittikçe çeşitlenip yerelle- şiyor, daha küçük topluluklara sığınıyorsa, bunu her şeyden önce evrensel düşüncenin utkusu olmasa da etkisi olarak değerlendirmek gerekir. Ama XIX. yüzyıl olguculannın iyimserliğini paylaş- mak da olanaksız. Ister çeşitlenmiş olsun, ister bütün- cül, ortak düşünce hiçbir zaman edilgen bir yapı değıl- dir, bireysel düşünceyi dizginlediği gibi evrensel düşün- ceye karşı da direnir. onu yadsır ya da bılmezlıkten ge- lir, çünkü, kimilerinin düşündüğünün tersine, onun ilkel bir biçimi değildir, başka bir özdendir, başka bir dizge- dir. Şu var ki, geçerliliğini hiçbir zaman onaylamamak- la birlikte, evrensel düşüncenin kimi kazanımlarını ken- dine mal etmekten de geri durmaz. Böylece, inanç ve düşünce özgürlüğünü tepe tepe kullanır. Böylece, da- ha yakın bir döneme kadar resmi bile yasaklarken, ev- rensel düşüncenin ürünleri olan uçağı, telefonu, radyo- yu, televizyonu, vb. kitapta yeri bulunduğunu, dolayı- sıyla köklerinin kendisinde olduğunu söyleyerek kendi gözde araçlan, kendi gözde aracıları arasına katar. Bu- nu mutlu bir gelişme sayarak evrensel düşünceye doğ- ru önemli bir adım olarak niteleyenler. bir elinde (her- halde sağ elinde) Kuran. bir elinde (herhalde sol elin- de) bilgisayar tutan gençleriyle, yüzde yüz uzlaşmış bir toplum düşü kuranlar bile var. Yazık ki, evrensel düşünceyi özümlememiş kişi ya da toplumlar için bilgisayar da, radyo da. uçak da gökten düşmüş nesnelerdir. S A L I T O P L A N T I L A R I rası Tiyatro Eğitimi Fes^aH" süresin- ce Sophokles'in "Oidipus-Antigone", Aristophanes'in "Eşek Anlan" ve an- tikçağ temalannı oyunlannda kullanan Shakespeare'in de u Fırtına"sı sahne- lenecek. Polonya, Avustralya, Jsveç ve Türk tiyatro eğitimi alan öğrenciler, dün Teos'taki Dionysos Tapınağı'nda bir araya geldiler. Şarap içen genç oyuncular. önce kendi ülkelerinin kül- türel yansımalan olan şarkılarsöyleyip danslannı sundular. Sonra da "Savaşve Barış" konulu bir doğaçlama da tapı- nağın kalıntıları arasında sahnelendi. Dört ülkenin öğrencilerinin katıldığı doğaçlamada, gençler "savaşa hayır" diye bagınp banş için el ele \erdiler. Festivalin ilk gününde tiyatronun do- ğuşuna yakışır bir etkinlikle birbirle- riyle kaynaşan gençler. tiyatronun ata- sı Dionysos'u mumlaryakarak andılar. Antik tiyatrolarda sahnelenecek oyun- lar ve egitim seminerlerinin gerçekleş- tirileceği festival, 18 mayısa kadar sürecek. SANAT VE SOSYOLOJI TOPLUMSAL GELİŞİMİN EŞİĞÎNDE SANAT "ŞEHİR KÜLTÜRÜ VE SOKAK SANATI" KONUSMACILAR HÛSEYIN ALPTEKIN. MELIH BAŞARAN 7 MAYIS 1996 SAAT: 18.30 V\jJ l KREDI K İ L T C R MKRKK/İ Vapı Krtdi Scrımt Çifur Kütüphanesl Isfcöl Caddes 28S Bcyogfu 80050 isanDuI Telcfor, (0212, 252 47 00/440-245 20 41 Salı Toplantılan'm. ısceyen rıernes ücreisız oiarak ızleyeorlr YAPl KREDi
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle