23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 28MAYIS1996SALI 6 ARAŞTIRMA SohuıyapmasıgerekeıJerYeni Eşitsizlikler Çağı' adlı kitabın yazarlan Rosanvallon ve Fitoussi, "Sol, sosyal değerlerle, küresel ekonominin dayattığı yeni zorunlulukları uzlaştıracak özgün îasanyı yaşama geçirebilir miydi? " konusuyla ilgili soruları yanıtladı eçen yıl. Alain Minc yönetimınde bır plan komısyonunun "2000 Yılının Fransası" üzerine yayımladığı bir rapor yoğun tartışmalara yol açmıştı. Ekonominin küreselleşmesinin Fransız tcplumuna dayatacağı yeni durumlara uyum s;ölanmasını savunan rapor. iki temel eleştiriye hedef omuş.tu. Kimilerı raporu. yürürliikte olan Bılladürizmin - o sıralarda Balladur başbakandı ve s<çim kampanyası zamanıydı - "kutsal kitabı" olarak girüyordu. Kimilerine göre ise rapor. ülkenin li^eralizmin ilkelerıne bağlanmasını hazırlamaya ç;lışan bir "seçkinler" programıvdı. Bir yıl sonra Sjint-Simon V'akfi Genel Sekreten Pierre Rosanvallon ile Fransa'nın önde gelen ekonomik araştırmalar enstitüsü OFCE'nin başkanı ve o tanhlerde Rosanvallon gibı. Mınc Komisyonu üyesi olan Jean-Paul Fitoussi adlı iki aydın. tartışmalt rapora. kanıtlara dayanarak yanıt getirmeyi hedefleyen bir kitap yayımladılar. Böylece tartışma yeniden alevlendi. Fransa. "çok savıda benzer ülke gibi", acaba, aynı zamanda. "liberalizmi de", "korumacıhğa dönüşü de" reddeden bır stratejı ortaya kcyabılir mıydi? Sol, sosyal değerlerle. küresel ekonominin dayattığı yeni zorunluluklan uzlaştıracak özgün bir tasanyı yaşama geçirebilir miydi? ~\em Eşitsizlikler Çağı" (*) adlı kitabın yazarlan Rosanvallon ve Fitoussi. Fransa'nın önde gelen haftalık dergisı Le Nouvel Observateur'ün konuyla ilgili sorulannı yanıtlarken. küreselle^nıe olgusuna yeni açılımlar getıriyor. Le .Nouvel Observateur - Kitabınız, "tek düşünce'nin, başka bir deyişle Anglosakson liberal recetelerinin Fransa*ya uygulanmasmın yanı sıra, aynı zamanda. "Maastricht Karşıtı" sovlemi de reddeden eserlerden biri... Jeah-Paul Fitoussi - Bu iki akım. gerçekte tek. Avrupa'nın inşası ile ilginin kesilmesi. onu gözden düşürerek "korumacılığa dönüşün" sağlanması isteniyorsa. "Maastricht karşırian" tek düşünce taraftarları için kolav lokma olurlar. Bu tartışmaların engellenmesini istemek. kendilerinı akıldan yana ilan edenlerin bir kötülük imparatorluğu keşfetmelenne salt böylesi basit bir manikeizm olanak sağlar. Ve bu sözde tartışmadan liberaliznı güçlenerek çıkar. Piere Rosamallon - Sol da sosyalist parti de aynı hastalıktan ölmektedir. Sosyalist parti. dünyayı imileri küreselleşmeyi reddediyor. Kimileri ise ona koşulsuz uyulmasından yana. Salt reddetmek çıkar yol sayılmayacağına göre. yazgıcılık (fatalizm) üstiin geliyor. lTâTûTT^îTTT'Tîüû'^^™ 1 "'^yüzeysel gücünden yoksun olarak yönetnıekten ibaret olan bir "hükümet kültürü" ile. gerçekleştirilmesi olanaksiz tasarılardan sonsuza dek söz etmek anlamına gelen "nıuhalefetkülrijrij" arasında salınmaktadır. Bu felç edici seçenekten kurtulmak istedik: kibarbir kabullenme ya da büyülü bir ütopya. N.O. - Amacınız. Fransız seçkinlerini aynı politikada birieştiren düşiincelere karşı çıkmak mıdır? P. Rosamallon - Sorun gerçekten bu değil. Fransız seçkınlecinin sosya! gerçeklerden uzaklaştıklan dogrudur. Toplumu her zaman kurnazlık ya da ikna yoluyla doğru yola sokulması gereken muhafazakâr ve geri bir kitle olarak görürler. Oysa toplum. çoğunlukla. onlardan daha öndedir. Ama biz politik bunalımın salt halktan kopuk kötü seçkinlerden kaynaklandığına inanmıyoruz. Önemlı olan şu ki. Fransız toplumu değişmiştir. N. O. - Size göre değisen ne olmuştur? P. Rosamallon - Eskiden sosyal kıtleyi tanımlamak basitti: İiıskılennın ve çatışmalarının çözüme ulaştınlması gereken büyük sosyal sınıtlar mevcuttu. Olay büyüdü. Bugün bıreysel kopuşlar ve çızgıler aynı grup içınde yer alan üyelen bırbırlerınden uzaklaştırmakta. ayıımakta >a da taın tersıne. farklı grup üyelerini birbirlerine yaklaştırmaktadır. N. O. - Toplumu değiştiren bireycilik mi oluyor? P.Rosamallon - Evet. Ama bireyin özgürleşmesi (emancıpation) aynı biçimde ele alınmıyor. 80"li yıllarda. bireycıliğın hep olumlu yanları görülüyordu: Geleneğin ağırlığı karşısında kişinin özgürleşmesi söz konusuydu. Buna 1968 ruhunun uzantısı. yeni özgürlük alanlannın "fethedilmesi" denıyordu. Oysa zamanla aniaşıldı ki. çağdaş bireycilik. topiumsal bunalım kadar sert bir biçimde gelisiyordu. Ahlakın ölçü olarak alınması. aile içindekı dengesizlikler. geleneklerin reddi. ekonomik güçlüklerin etkilerini arttınyordu. Yoğun ve yaygın bır belirsızlik duygusu. yalnızlık ve sosyal güvensizlik de bundan kaynaklanıyordu. N. O. - Oysa Fransa'da. Biıieşik Amerika'da olanlann aksine. gelirler ve ortak zenginlikler son yıllarda çok artmış değil... J. P. Fitoussi - Klasık istatistiklerın gereçlerinı kullandığınızda bu dogrudur. Zengınlerle yoksullar arasındaki 'mesafe" istikrarlıdır. Bu da çok daha eşitsiz olan Anglosakson modelinden farklı bir Avrupa modelınin var oldugunu kanıtlar. Ama kişinin yaşam dönemi e!e alındığında her şey değişmektedir. Aynı mesleğe mensup ıkı ücretli arasında. örneğın bırinin ışsiz kalıp öbürünün böylesi bir durumla karşılaşmaması ya da birınin faiz oranlarının düşük olduğu dönemlerde ışe alındığı. öbürünün daha sonralan ya da yıne birinin parçalanmamış bir ailede yaşamasına kaışın. diğerinın aksi durumda olan bir aileden gelmesınde farklılıklar ortaya çıkabılir. Tüm bövlesi durumlarda yaşam koşulları ani olarak birbinnden farklı haîe gelebilir. Aynca bu fark. kimi durumlarda. örneğin meslekleri \e sosyal düzeyleri farklı kişiler arasında çok daha belirgin olabilir. Bu tür eşitsizlikler içinde yeni olan. bunların geçıci olmadıklarıdır. Ve sonuçları itibartvla da geri döndürülmeleri olanaksızdır. P. Rosamallon - Bu yaşam boyu ortaya çıkan eşitsizlikler. yığışımlıdır (cumulatifl. Başa gelen bir kaza. öbürünü dogurur. Işinden olan. gelirinin bir bölümünden yoksun kalır. Eğer işsizlık durumu siirerse. yeni bir iş bulma şansının giderek azaldığı görülecektir. Bir süre sonra herkes. geçmişi tarafından tuzağa düşürüldüğii gerçegiyle karşı karşıya gelecektır. J. P. Fitoussi - Bu. muhafazakâr toplunıun canımıdır. Sosyal gereklılikler kişilerin istemlerine galebe çalar. Eğer herkese geçmişlerı ölçü alınarak deger biçilirse. o zaman özgürlük hayale dönüşür. N. O. - Karl Mar\ bu tür bir seye parmak basmıştı daha önce. Buna "yabancılaşma" diyordu. P. Rosamallon - Bu noktada haksız sayılmaz. \. O. - Bu dunım ekonominin küreseUeşmesi >ü/ünden kaçınümaz göriinüyor... P. Rosamallon - Küreselleşme üzerine yanlış şeyler söyleniyor. Kimileri reddedivor. Kimileri ise koşulsuz uyulmasından yana. Salt reddetmek çıkar yol sayılmayacağına göre. yazgıcılık I fatalizm) üstün geliyor. Oysa karşı çıkmak ıçin olanaklaryok değil. N. Ö. - Örnegin neler? J. P. Fitoussi - Önce olayı doğru ölçütlerle ele almak topya, hemen, yokluğun basit bir yönetimine dönüşür. Ekonomiyi değiştirmeye gücü yetmeyenler, onun sosyal olandan ayrılmasını buyuruyorlar. Ama bu yürümez. Bu ikılinın birbirlerinden ayrılması olanaksızdır. gerekmektedir. Küreselleşmenin olumlu bir yanı vardır: Bu. kımi yokiUİ ülkelerın. zenginleri yakalamasıdır. Eğer bazı Asya. Doğu Avrupa ya da Latin Amerika ülkelerı e»kı egemen ulu^larla rekabet edecek derecede zenginleşmışlerse bunun kötülük neresinde'.' Barikatlar kurup küreselle«fnıe>e karşı mı çıkılmalıdıı.' Aynca. gelişmesini tamamlayan fınansai küreselleşme ile. daha yeni başlayan ticaretın küreselleşmesinı birbırinden ayırmak gereklıdir. Birıncisı. emek gelirleri zararına finansal gelırlere ayncalık tanunakta. dahası sermaye gelırlerinden uelen vergilerdekı genel düşüşü de kışkınmaktadır. fkincisi. zengın ülkelerdeki vasıfsız ışçılerı olumsuz _ _ ^ ^ _ ^ vönde etkilerken. daha \asıtlı olanları kazançlı çıkarmaktadır. Bu koşullarda. küreselleşme. "tuzu kurulan" zengınleştınrken. tuzu kuru olmayanları yoksullaştırmakiadır. P. Rosamallon - Küreselleştırmeden kazançlı çıkanlar böyiece. salt zenginler değil. genelde. bır geçmişi olanlar. para ya da yetışme Örtülü ödenek üzerine çeşitlemeler HÜSEYİN BAŞ Bir 'kaşık* örtülü ödenek çevresinde koparılan fırtına. aslında. herkesin ayırdında olduğu gibi. pek düzeyli olmayan bir poiitika dalaşı. Pasta az gelmiş olmalı ki zoraki ortaklar koalisyonun daha üçüncü aymda, geri dönülmesi güç biçimde birbirlerine düştüler, Koalisyonun kuruluş öncesi en usta ortaoyunculanna parmak ısırtan, en kıvrak oryantal dansçıları gölgede bırakan kaba farsa tanık olanlann, oyunun hükümet olunduktan sonra daha da •kicht'leşerek sürecegi. iktidar denilen harcm o müthiş yapıştmcı gücüne karşın. çok geçmeden çatlayıp patlayacağından kuşkulan yoktu. Oysa şu satırların yazannın da aralannda olduğu çok sayıda safdii, düzen partilerinin. yakın tarihten de ders alarak aralanndaki yapay olduğu kadar yüzeysel kavgalan bir yana bırakıp -ideolojik temelde yok birbirlerinden farfclan- ülkeyi ortaçagın karanlığına geri götürmeye yeminli köktencilere teslim etmeyeceklerine. buna haklan olmadığma inanmış. en azından inanmak istemişti. Ama bugûnkü iç karartıcı manzaraya bakıldığında, iktidar hırsı. parti çıkan örtülü kişisel çıkar dışında. sözü edilen düzen partilerinin hiçbirinin ülkeyi ve onun geleceğini zerrece hesaba katmadıklan görülmektedir. Çünkü, hepsinin hesabı başka. Seçimlerden DYP'ye göre kıl payı ileride, kıl payı geride olmak gibi biraz tuhaf bir 'zafer'le yetinmek zorunda kalmasına karşın. inanılmaz bir inat maratonuyla başbakanltk ipini gögüsleyen ANAP lideri Sayın Mesut Vıunaz. koltuğa oturduğu günden bu yana. ortağı Tansu Çilİer'i köşeye sıkıştınp onun gelecekteki başbakanlığmın önünü kesmekten başka. hemen hiçbir 'kraat' yapmamıştır. Açık vermekte kimsenin eiine su dökemeyeceği 'bacınızın' şu geçen üç aylık icraatı ise giderayak 'örtülü ödenekten" para çekmek. mal-mülk tutkusunu hiç değilse bir süre ertelemeyi başaramadığı için, ANAP'ın kendisine kurmaya çalıştığı tuzaklara zemin hazırlamak olmuştur. Koalisyonun. CHP ile herhangi bir yakınlaşmaya yanaşmayan 'hariçten' ortağı 'anahtar' partinin. olup bitenler karşısındakı iiginç sessîzliğinin ardında ise 'iki düşman kardeşi' olabildiğince uzun bir süre birbirlerine kırdırarak ikinci birerken seçimde. *tek başına' iktidar olma düşû yatmaktadır. Refah cephesinde değisen bir şey yok. Hocamızın Refah ıktidan ıçin bıkıp usanmadan aylardir gün saydığr biliniyor. Bir ucundan da olsa iktidara gelmek için kuru tahtalarda yatmaya razı. Ama her şeye karşın bu düşün gerçekleşmesi de güç. Yüzde 20 ile yüzde 80'e hükmetmenın demokrasılerde yeri yok. Aksine inanan yaya kalır. Ne pahasına olursa olsun iktidar hırsıyla, ortaçağ karanhğıyla ittifaka girerek laik cumhuriyeti ve bu ülke insanlannın ezıei çoğunluğuyla özümsedıği çağdaş yaşam biçiminî tehlikeye atmanın bedeli ağırdır. Buna kalkışanın halktmızdan hak ertiği dersi alacağından kuşkumuz yok. Ama bız yine de düzenin panilerini. üç değerli ayı heba edip, ülkeyi yeniden çözümsüzlükle karşı karşıya bırakmayı tasarladıkları şu günlerde. bir kez daha aklıselimin yolunu seçmeye çağırmak istiyoruz: Kavgayı bırakın, hırslannızt erteieyin. koalisyondan başka çıkış yolu olmadığı gerçeğini kabul edip, kendinizi birbirinizın kuyusunu kazmayan bir ortaklığa alıştınn. Bunun aksine direnmek. kapıda sabırsızlanan ortaçağ karanlığına davetiye çıkarmakla eşanlaınhdır. Aslında değınmek istediğimiz konu. daha çok. örtülü ödenek çevresindeki tartışmalarda. başta eski başbakan olmak üzere kimı yetkiliierin 'harramalann açıkianmastıun' yaratabileceğı sonuçlarla ilgili abartılı olduğu kadar, devlet adamlığı ciddiyetıy le bağdaşmayan, giderek güldürünun smırlarını zorlayan beyanlardır. O kadar ki örtülü harcamalann 'gizliliğini' korumayı amaçlamasına karşın, bu beyanlar. paradoksal bir biçimde, her şeyi. devleti dış üikeler karşısında sıkmtıva sokacak ölçûde. gün ışığına çıkarmıştır. Gerçekten de "harcamalann' nerelere yapıldığının açıklanmasınm, savaş nedeni olabileceği. dünyanın ayağa kalkacağı. ülkenin çökecegi türû aJabildigine abartılı beyanlardan. söz konusu 500 miiyar liranın 'dış üikeler' yönünde kullanıldığı varsayımı ortaya çıkmaktadır. Dahası. TBMM'nin DYP'li başkanvekili "Rusya'da birsa\as \ar. Panının bir kısmı Çeçema'ya gönderilmiş otebilir"diyerek. "011010 ödenek' harcamalanndaki 'gizTOik' kuralına oldukça garip bır bîçimde özen göstermiştir. Komşu ülkelerde istikrarsızlık yaratılmasına yöneJik bazı eylemter. en azından sonuçian itibarıyla ortaya çıkarsa. sözü geçen üikeler. böyiece. eylemin nereden kaynaklandığını fazla kafa yormadan saptayacaklardır. Olkelerin, zaman zaman bırbirlerınin durumunu sarsmak için bu tür 'gizii işiere' giriştikleri. bu yönde önemli paraları gözden çıkardıklan. gerçektir. Bunlann çok azının 'başanh' olduğuna, büyük bir bölümünün. 'paralann' boşa gitmesiyie sonuçlandığına yakın tarih tamktır. Hele hele. ne denli düşmanca bir amaç için kullamlırsa kullanılsın, 6.5 milyon dolar gibi önemsiz bir hareamanm yaratması olası zararlann 'savaş nedeni' olacağını. dünyanın ayağa kalkmasına, giderek 'tilkenin çökmesine' yol açacagını ileri sürmek. bağışlanması güç bir hafiflık, halkın zekâsını ve sağduyusunu hiçe sayan yakışıksız bir davranıştır. Dev letin büyük duyarlılık gerektiren müesseselerinı. siyasal kusurlarımızın gözden kaçırılmasmda ya da siyasi rakiplerimizin zora sokulmasında kullanmak, Sayın Çiller'e olduğu gibi, Sayın Yılmaz'a da yarar saf lamamıştır. olarak birıkmiş seımayeye sahip bulunanlardır. Kaybedenler ise vasıfsız emekçiler. gençler ve kadınlardır. . N.O. - Oysa, teorik olarak, serbest değişim herkesin yaranna değil mi? j . P. Fitoussi - Eğer bir ekonomik işbirliğı stratejisi benimsenmiş olsaydı bu doğru olabilirdi. Ama kolektıf müdahalenin reddi. pazar mantığını müesses hale getirdi. Herkes ücret danıpıngı yaparak başkasının zararına gelısmeye çalışıvordu. Kazanan ülke: aşırı eşitsizlikleri kabul eden. böyiece de kendi sosyal uyumunu yıkan ülke oluyordu. Söz konusu olan bir Pirus zaferiydı. N.O. - Bu koşullarda. politik istence yer kalmakta mıdır? P. Rosamallon - Kıtabımızın ortaya koymaya çalıştığı şudur: Küreselleşme egemenliğin sonu değildir. Polıtıkayı dıze getirmenin olanağı yoktur. Çünkü küreselleşme, onak yaşamımızın kurallarını saptamanııza hıçbır biçimde engel olamaz. C>ekoru değiştırmektedir. ama o\ unu oynamak bize kalmaktadır. N. O. - Bu stratejinin bir adı var: Sosyal demokrasi... P. Rosamallon - Eğer söz konusu olan kapitalizmın olumsuz etkilerini sınırlamaksa. bu geçerlı sayılabilir. Aynca. de Gaullecü gelcnek gibi. bunu başka gelenekler de şapmışîardır. Ama Fransız solu söz konusu olduğunda. bu mıvadını doldurmuş bir politik biçimdir. 19. yüzyılın ya da 2. Dünya Sa\aşı sonunda değerli olabilirdi. Fransız sosyalizmi o zaman sendikalarla ittifak içinde bır reformist strateji seçebilir ve ücretlilerın tümünü bır araya toplayabilirdi. Bunu gerçekleştıremediğini biliyoruz. Oysa bugün bunu gerçekleştırmek mümkün degil. Ara kıtlelereksik. N. O. - Reges Debray ya da Jean - Pierre Cha\ enement gibi isimler cumhurijetçi gelenekten söz ediyorlar... R Rosan\allon - Karşımıza burada da kökleri ülkenin dcrınliklerinde bulunan ve hepimiz için okul sayılan laiklik. y urttaşlık gıbı hepsı de harika kavramlan yerleştıren mükemıııel bırgelenek çıkıyor. Ama bu gelenek gelecek ıçin model oluşturabilir mi 1 .' Örneğin "cunıhuriyetçiler" yeni eşitsizliklerle ilgili hiçbir şey söy lemıyorlar. Küreselleşmeye direnmeyı öneriyorlar. Peki bu nasıl olacaktır? Korumacılıkla mı? Ve sonra antı-Avrupa söylemlerı çok geçmeden er yurttaşın toplumda bir yere sahip olma hakkı vardır. Toplum bunu sağlamakla yükümlüdür. Bu, devlete yeni . yükümlülükler getirecektir. hoşgörüsüzlüğe dönüşüyor. Bu çok tehükelı. Küreselleşmeyi eleşlinp. ulusu göklere çıkarırken, nıilliyetçıliğe yol açılıyor. Bu yolun sonunda ise "Milİiyetçî Cephe" var (Le Pen'in faşist partisi). Çok belirgin bir soldan gelen ve uzun yıllar enternasyonalist olan bir akım için bu şaşırtıcıdır. N. O. - Başkalan da var. Örneğin çevreciler. bunlar üretken modelden vazgeçilmesini istiyorlar. J. P. Fitoussi - Evet. Herkese iş bulmanın olanaksızlığı karşısında. emeğin sosyal yaşamın artık binncil değeri olmaması öne sürülüyor. Burada da doğrular yok değil. Toplum yavaş vavaş ücretli işten başka etkinlıklere daha fazla zaman ayıracak. Ama bu hızla işsızliğe alışmaya yol açar. Ltopya. hemen. yokluf un basit bir yönetimine dönüşür. Ekonomiyi değiştirmeye gücü yetmeyenler, onun sosyal olandan aynlmasını buyuruyorlar. Ama bu yürümez. Bu ikilinin birbirlerinden ayrılması olanaksızdır. N. O. - Peki. sizin sözünü ettiğiniz strateji nedir? P. Rosanvallon - Küreselleşmeye en iyı nasıl uyum sağlayabiliriz. kendimıze sormak yerine. sosyal sözleşmev ı yeniden tanımlamakla ışe başlaınak gerekmektedir. N. O. - Çok kişi bunu söylüyor... J. P. Fitoussi - Evet. ama. kimsenin yaptıgı yok. Ekonomik poiitika örneğını ele alalım. Küreselleşmenin bizım bellj bir özerklik payını saklı tutmamızı engellememesı gerekir. Söylenenin aksine, bu mümkündür. Tek bır rakam verelim: Bugün Fransa'da yüzde 2.5 oranında bir büyümeyle işsizliğin artışı durdurulabilir. bu rakam geçildiğine ise. gerıleyebılir. Oysa bızı yüzde 3 dolayına götürecek bır ekonomik poiitika üretmek. nıspeten kolaydır. Ama bunun için Maltusçu ve rantçı tevekkülden vazgeçılmesi gerekir. P. Rosamallon - Bir başka örnek, kamu hizmetleridir. Kamu hizmetleri iki karikatür arasında bocalamaktadır: Az ya da çok örtülü bir vazgeçme ya da halıhazır durumun saldırgan bir biçimde savunulması. Kamu hızmetinin misyonunu yeniden tanımlayarak bu çıkmazdan kurtulmak mümkün: şans' eşitliğınin yeniden teessüsü. Fransız kamu hizmeti, tanhsel olarak bir şebeke mantığına ıtaat eder: tüm yurdu kapsayan tekdüze hizmet sağlanması. J. P. Fitoussi - Her yurttaşın toplumda bır yere sahip olma hakkı vardır. Özellikle de bir işe sahip olma hakkı. Toplum bunu sağlamakla yükümlüdür. Bu. devlete yeni yükümlülükler getirecektir. Ancak bu kamu harcamalarının ilanihaye arttırılması anlamına gelmemektedır. Karşılığında ilgililenn özgürce katılacaklan çabalarla yapıimak durumundadır. Işte sözünü ettiğımiz yeni topiumsal sözleşmeden bır örnek. Röporiaj: Laurent Joffriri Le S'oııvel Observateur 17 ,\isan I99& DÜZYAZII ORHAN BİRGÎT Bir süreden beri Çiller'e yanlış üstüne yanlış işleryaptıran kurmay- ları. önce iki DYP'li bakanın çekil- mesine "evet" dediler. Daha sonra da Genel Idare Kurulu'nun yetkile- rini Parti Başkanlık Divanı'na verdir- terek koalisyonu bozma kararı al- dırdılar. İki devlet bakanının istifa karannı, Başbakan umursamazlıkla karşıla- dı ve bu iki bakanın görevlerini di- ğer devlet bakanları arasında dağı- tacağı için, yerlerine atama yapma- yacağını söyledi. Çiller ve kurmay- ları, bu tepkiye yeni bir tepkiyle ya- nıt verecekleri yerde, bu kez olayı politik tartışma alanında dalgalan- maya bıraktılar. Tam o günlerde, Bakanlar Kuru- lu, birisi Anavatanlı attt bakanın ek- siği ile Diyarbakır'da toplandı ve dosta, hasıma gerçekten uyumlu bir manzara içinde çalışıldığını ortaya koyan kararlar aldı. Buğday taban fiyatlarında yüzde 157 artış. Güney- doğu'daki yarım kalmış 132 tesis için 4.5 trilyon liralık kaynak aktara- rak beş bin yeni iş alanı açmak. Di- yarbakır'daki Yaprak Tütün Fabri- kası'nı ağustos ayında işletmeye açarak yedi yüz işçiye çalışma ola- nağı sağlama kararlarının altında tüm bakanlann imzaları var; ama bu kararlar Çiller'in hırçın taktikleri yü- zünden daha çok Anavatan Parti- si'nin icraatı olarak değeıiendirilme- ye mahkûm. Diyarbakır toplantısına katılan DYP'li bakanlann hemen çoğu. ge- nel başkanlarının hırçın eylemini onaylamadıklan izlenimini veren davranışlarda bulundular. Özellikle Başbakan Yardımcısı Nahit Mente- şe'nin, Bakanlar Kurulu'nun bazı kararnameleri imzalamamasından şikâyet eden Başbakan'ın sözlerini ince bir üslup ile düzeltmesi ve ba- zı DYP'li bakanlann da Mesut Yıl- Erken Seçime Açılan Kapımaz'ın olaylan tırmandırmak iste- yen tutumunu kınaması, önemlidir. Başbakan, DYP Genel Idare Kuru- lu'nun ayrılma karannı "Bundan sonra artık protokole bağlı değiliz" biçiminde değerlendiriyor. Bunun tek kelime ile açıklanması. Mesut Yılmaz başkanlığındaki hükümetin bir koalisyon hükümeti olmadığı. özellikle iki parti arasındaki protoko- lün bu hükümeti baglamayacağıdır. Bu konuda Sayın Yılmaz haksız sa- yılmaz. Ancak, Başbakan'ın DYP'li arkadaşlarına daha güler yüzlü bir tutum izlemesi, tek kelime ile aklın gereği olacak sonuçlar verir. • • • DYP'li bakanlar, genel ıdare kurul- larının hükümetten çekilme kararı üzerine istifa mektuplarını Başba- kan'a da vermediklerine göre, hü- kümetin en erken 5 haziran gününe kadar fiilen devamı, o tarihten son- ra da DYP'nin tek başına ya da Re- fah Partisi'yle vereceği bir gensoru için oylarını nasıl kullanacaklan yo- lundaki sorular merak edilmelidir. Geçen yazımda. Çiller ve Erba- kan için soruşturma önergelerinin 4 haziran sonrasına bırakılması için oy verenler arasında izmir Milletve- kili Gencay Gürün'ün de bulunma- sını yadırgadığımı belirtmiştim. Sa- yın Gürün, bu gözlemimin doğru ol- madığını zarif bir biçimde düzeltir- ken, altını çizmeye özen göstererek "on beş gündür parlamentoya git- mediğini" söyledi. Bu düzeltmeyi yazımın içine alırken. vurgulamak istediğim. Refah Partisi'ne yol vere- cek bir gensoru önergesine yeşil ışık yakmamak için, toplantıya katılma- yacak sayıda DYP'lilerin olabilece- ğine dikkatleri çekmektir. Ama Me- sut Yılmaz hükümetinin de bu şek- li ile devam etmesi mümkün olma- yacak ve pazar günü 41 yerleşim bölgesinde yapılacak belediye se- çimleri ile ilgili olarak 3 hazirandan sonra başlayacak yeni degerlendır- meler, öncelikle erken seçim tartış- masını hızlandıracaktır. Bu nedenle, 2 haziranın beş gün öncesinde, bu yerleşim bölgelerın- de 27 Mart 1994 ve 24 Aralık 1995 seçimlerinde kirn, ne ölçüde bir var- lık göstermişin yanıtını aramak ya- rarlıdır. Parti 27 Mart 1994 25 Aralık 1995 RP 26.5 29.9 ANAP DYP DSP CHP MHP HADEP 25.2 15.7 6.7 13.7 4.1 _ 25.6 15.6 12.1 7.7 6.1 1.6 2 haziran tablosu, 27 Mart ve 24 Aralık seçimlerine göre artmışsa, Refah Partisi'nin ne kadar çoğaldı- ğını, azalmışsa DYP'nin ne ölçüde kan yitirdiğini böyiece kolaylıkla or- taya koyacaktır. Böyle bir karşılaş- tırma. Erbakan ile Çiller arasında, olası bir kader birliği yapmanın ki- me ne ölçüde getiri sağlayacağını, kimden daha neler götürmeye yar- dım edeceğini de belirlemeye yar- dımcı olacaktır. • • • Mesela, 24 Aralık'ta Çiller'in de milletvekili adayı olarak seçim böl- gesi bulunan Bakırköy'de partilerin gösterdigi varlık şöyleydi: ANAP: Yüzde 31, DYP: 28, DSP:' 15, RP: 8, CHP: 11, HADEP 1.8, ; MHP:2.1,YDH:0. Parametre adlı araştırma kuaılu- 1 şuna göre geride bıraktıgımız hafta Bakırköy'de ANAP oyları yüzde 37.6'ya, DSP oyları da yüzde 20.6'ya yükselirken, DYP 15.8'e in- di. Refah 8.7 ile, CHP 10.9 ile var- lıklannı korudular. HADEP 1.3, MHP 3.8'lik bir sonuç gösterirken, sonuç- ları etkileyecek oranda bir kararsız- lar blokunun variığı ortaya çıktı. Ba- kırköy'ün 156.472'yi bulan seçme- ninden yüzde 11.5'i geçen hafta ka- rarsızdı. Bakalım. bu sayı Anava- tan'a mı. DSP'ye mi daha çok yö- nelecek? Ya da diğer partilere mi gidecek? Ve bakalım bunlardan ka- çı Çiller'in son taktiği karşısında ka- rannı. ne yönde değiştirecek? Ben, erken seçime gidecek yolur» 2 hazirandan geçeceği düşüncesi- ni taşıyanfardanım.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle