23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 10 NİSAN 1996 ÇARŞAMBA 14 KULTUR Ankara Devlet Tiyatrosu, Ulker Köksal'm "Dünyanm Yaşlı Çocuklan" adlı oyununu sahneliyor Sahne tozınıu yutmuş kadmlar AYŞEGÜLYÜKSEL "Dünyanın Yaşlı Çocuklan," dönem başından beri Ankara Devlet Tiyatro- su'nun biraz gözden ırak Mahir Canova Sahnesi'nde sessiz sedasız sergileniyor. Yazannın Ülker Köksal, yönetmeninin Nurşen Girginkoç, giysi tasanmcısının Sevgi Türkay olduğu, sahnede bir dolu kadın sanatçının emeğiyle canlandınldı- ğı göz önüne alınınca, daha oyun görül- meden "kadınca" bir tiyatro olayıyla karşılaşılacağı anlaşılabiliyor. "Kadın- ca". bu oyunun anahtar sözcüğü; çeşitli anlamlanyla... Yazar Köksal'ın uzun yıllardır kadın sorunlanyla toplum sorunlannı iç içe ir- deleme yönünde yoğunlaştığını pek çok yapıtından biliyoruz. (Dörto>aınunu içe- ren "Kadın Dörtlemesi" Mitos-Boyut ta- rafındanyayımlandı). Köksal, toplumcu bir yazar. Kadın olgusuna hiç eğilmedi- ği yapıtlan da \ar("Kubilay Otayı"nı ko- nualan "Karankktaİlklşık" sözgelimi). "Dünyanın Yaşlı Çocuklan" ise kanım- ca en "kadınca" oyunu: çünkü bu kez ka- dın olgusunu irdelerken özgül bir kadın grubuna, tiyatrocu kadınlara yönelmiş. Toplumumuzun, tiyatro sanatçısı olabi- lecek düzeyde özgür. ama yine de erkek- egemen bir dünyada tutsak kadınlarına... Köksal. kadın tiyatroculann bireysel dramlannı. erkekleri de dışlamayan "ka- dınca" bir duyarlıkla dile getiriyor. Bu duyarlık. sahnede canlanan kadınların açmazlannın, kendilenni profesyonel bir uğraşa adamış tüm kadınlar bağlamında genelleştirilmesini sağlıyor. Yazann karakter ve olay seçiminde ka- dın-erkek ilişkilerinde uç noktalar oluş- turan "dayak yeme", "sömürülme". "ihaneteuğrama". "şiddetli geçimsizlik" gibi olgulara yer vermeyışıyle, "ezilen kadın" konusu. ağırlıklı bir gündem oluşturmuyor. Sonuç olarak da tiyatrocu olmayı seçmiş kadınların "firtınah" ya- şam deneyimleri yerine, bu seçimi yap- mış kadın sanatçılann iç hesaplaşması- nı ızliyorsunuz. Genelde dingin bir an- latım düzenine oturtulmuş olan oyunun •y^^ ünyanın Yaşlı Çocuklan kanımca Ülker m 1 Köksal'ın en 'kadınca' oyunu; çünkü bu m M kez kadın olgusunu irdelerken özgül bir * -^ kadın grubuna, tiyatrocu kadınlara yönelmiş. Toplumumuzun, tiyatro sanatçısı olabilecek düzeyde özgür, ama yine de erkek- egemen bir dünyada tutsak kadınlarına... Köksal, kadın tiyatroculann bireysel dramlannı, erkekleri de dışlamayan 'kadınca' bir duyarlıkla dile getiriyor. coşkulu anlannı "o\un pro\alan". "ilk gece bunalımı". "o\un sonrası kutlama- lar" gibi *tiyatroca"olaylaroluşturuyor. Beş ayrf kadın tiyatrocudan beş ayn yaşanü sunuluyor Köksal, oyunu için çizdiği bu yalın çerçeve içinde beş ayn kadın tiyatrocu- dan beş ayn yaşantı sunuyor. Anlayışlı bir eşe sahip olduğu için tiyatroculuk uğ- raşını sürdürebilmiş. ama tiyatro tutku- su ile aiiesine olan sevgisi arasında sag- lam bir denge kuramamış olmanın sıkın- tısını yaşayan ünlü bir baş oyuncunun serüveni, oyunu baştan sona sanp sar- malıyor. Sonra kendisiyle aynı toplulukta oyna- yan aktör kocasıyla uyumlu bir ilişki sür- dürmeyı başaramayan genç bir yıldız. evlılikle tiyatroculuk arasında seçim yapmaya zorlanan bir başka oyuncu. kendini tiyatroya adadığı için seçimini hiç duraksamaksızın yapmış ve yapayal- nız bir yaşlılık dönemini göze almış kı- demli bir sanatçı. en sonra da önündeki her bir seçeneğinolumsuz yönlerini göz- lemlemesine karşın tiyatrocu olmayı gö- ze alabilen genç birovunu adayı... Kök- sal. gülümsemeyle hüzün arasında gıdip gelen birduyarlıklardizisi içinde. küçük çatışmaların en küçük olayların parlaya- madan yanıp söndügü. "söz" ağırlıklı bir tiyatro söylemi yaratmış. Bu nedenle de tiyatro olayının gerektirdiği çarpıcılık- tan alabildiğine uzak kılmış ovununu. Kanımca. oyununu adadığı sanatçılan da bu nedenle biraz zordurumda bırakmış. Yönetmen Nurşen Girginkoç besbelli se\giyle ve "kadınca" bir tiyatrocu du- yarlığıyla eğilmiş Köksal'ın oyununa. Sahne olayına daha devingen bir görsel- lik- işitsel'lik getirmek yerine. sözün öne çıktığı. mımik ve jestlerin "söz"e destek olduğu biryorumda kararkılarak metnin içerdiği özellikleri sahneye aktarmakla yetinmiş. Zamanının ve uzamın değiştiğini gös- teren tablolann akışı hızlandırılmadığı için sahnedeki olay da büsbütün yavaş- lamış. Sahne uzamının ve zamanının, ay- rıca -aynı doğrultuda- oyunculann giy- silcrinin de böylesine sık değiştiği bir oyunda. Haluk Işık'ın yaptığından daha devingen bir sahne tasanmı \e bu devin- genliği sağlayacak daha yetkin birteknik donanım gerekli. Girginkoç'un dingin, doğalcı yaklaşı- mı oyunculuğuna da yansıyor. Dramı en boyutlu olarak çizilmiş olan orta yaşlı ünlü oyuncu da Birol Uzunyayla yer yer çokincelikliayırtılar(nüans)yakalamış; ancak, dış gerilimin yazar tarafından en aza indirgendiği bir oyunda, baştan sona soluklu biroyunculuk çizgisi oluşturmak zor. Neredeyse, her replikte kendi ken- disini yeniden soluklandırmak zorunda oyuncu. Ünlü sanatçının kocasını can- landıran MustafaŞekercioğlu ıse sundu- ğu yumuşak oyunculukla "hereve gerek- li" bulunmaz erkeği sergiliyor. Sözlüsü ıle sanatı arasında seçim yapma duru- munda kalan Nevin'de, Ferahnur Banıt sevimli bir kompozisyon oluşturmuş. Dürüstçe kotanlmış bir oyun Çok ayrıntılı olarak çizılmemiş öteki kadın rollerini paylaşan Fatma Öney, Asuman Bayraktar, Nihai Tercan ve Ey- liil Aktürk ile tiyatro sahibi Yalçın'da Rahmi DilligiL, oyuna egemen olan yu- muşaklığı ve dinginliği zedelememeye özen gösteriyorlar. Yaşlı sanatçıda Refi- ka Ozbayer aynı tonda kısa bir kompo- zisyon sunuyor. Oyunu \e yapımı sanp sarmalayan bu yurnuşaklığa karşı çıkan tek oyun kişisi, sivri dilli, sevimli aktör koca Bülent; tek oyuncu da Bülent'i oynayan Ege Aydan. Yazar ve yönetmen tüm "kadınca" tu- tumlan içinde Bülent'e ve Ege Aydan'a ayncalık tanımışlar sanki. Aydan en ay- ncalıklı oyun kişisini oynama avantajın- dan ustaca yararlanarak seyirciye, "İyi ki bu oyunda böyle bir karakter var" dedir- tecek düzeyde canlı. hareketli ve sevim- li bir yorum sergiliyor. llginç olan. tiyatro için gerekli devi- nimden yoksun olmasına karşın, oyunu baştan sona bunalmadan izleyebilmeniz. Belki tiyatroculann yaşantılannı çekici bulduğunuz için belki de içerdiği sorun- iara karşın. dürüstçe kotanlmış bir oyun ve sahne olayıyla karşı karşıya ol- duğunuzu hissettiğinizden... 1 5 U L U S L A R A R A S I İ S T A N B L L F İ L M F E S T İ V A L t PORTRE DANYLEVY 1957 yılında lsviçre'nin Basel kentinde doğan yönetmen Dany Levy. 13 yaşındayken palyaço ve akrobat olarak Basilisk sirkine katıldı. 1977-79 yıllan arasında Basel GençlikTiyatrosu'ndaoyun- culuk ve yazarlıİc yapan Levy, 1979-80 yıllanndaki bir ABD gezi- sinin ardindan Berlın'de Rote Grütze ve Logo tiyatrolannda çalıştı. 1984 yılında "Motel" adlı TV dizisjnde^em yazarjık hem oyunculuk yapan DanyLevy, bu ara- da başka.TV dizilerinde de oynadı. Rad- yo oyunlanna da katkıda bulunan yönet- men, 1981-85 yıllan arasında ilk filmini çekti: "Bugün Bana, Yann Sana.' Bugün filmlerinde başrol oyuncu olarak ızledi- ğimiz Maria Schrader'latanışmasının ar- dından, yaşamlarını da paylaşan ikili, "RobbyKallePaul" fllminin senaryosu- nubirlikte yazdılar. Dany Levy"nin "Ben Merih'teyken" filmi 1991 San Sebastian Film Festivali'ndegöste- rildi. 1993 yılında "Tükenen Yaşam" başlıklı bir film çeken Levy'nin "Sessiz Gece" filmi, festivalde günün fılmleri arasında. BUGUN YARIN BEYOCLD EMEK: Önemsiz Adam( 12.00, 18.30). Yarasa (15.00). Selam Sınema (21.30) BEYOĞLÜ FtTAŞ-1: Röntgencı (12.00, 18.30), Sessiz Gece (15.00,21.30) BEYpCLU FÎTAŞ-Z: Küçük KızkaKleş'(I2.1 0Ö), Se\gifi Yalanlarf 15.00, 21.30). Oyuncular( 18.30) BEYOĞLU FtTAŞ-3: Sokaktaki Adam (12.00). Yurttaş Kane Kavgası (15.00. 21.30). Sekızıncı Saat( 18.30) BEYOĞLl' ALKAZAR: Ma\ı Yaşmakh (12.00. 18.30), Cç Elmasm Masalı (15.00. 21.30) KADIKÖY REKS: Audrey Rose (12.00). GızemTreni (15.00). Uzun Sessizlikf 18.30), Cezayir Savaşı (21.30) BEYOĞLl EMEK: Meleklerve Böcekler( 12.00. 18.30), Müthış Serüven (15.00), Ozanın Gölgesi (21.30) BEYOCLL FİTAŞ-1: Melek Bebek (12.00. 18.30). Bir Tanrı KomedisK 15.00. 21.30) BEYOCLL FİTAŞ-2: Selam Sinema (12.00). Aşk Nöbeti (15.00. 21.30). Yarasa (18.30) BEYOĞLU FtTAŞ-3: Istanbul Kanatlarımın Altında (12.00). Orson Welles:Tek Kişilik Orkestra (15.00. 21.30), Böcek( 18.30) BEYOĞLL' ALKAZAR: Vluhteşem Ambersonlar (12.00. 18.30). Maborosi( 15.00, 21.30) K.4DIKÖY REKS: Salıncakta Iki Kişi (12.00). Dünyada Bir gece (15.00), Sahne (18.30). Yedinci Mühür (21.30) KAÇIRMAYIN Iran sinema- sının tanınmış yönetmenlerin- den Mohsen M a k h m a I - baf'ın 1994 ya- pımı filmi, si- nemanın yü- züncü yılını kutlamak ama- cıyla bir yönet- menin ılanla fi- güran ve oyun- cu arayışı sonu- cunda ortaya çıkan olaylan irdeliyor. Iran'ın her bir yanından ve toplumun her kesiminden insan portreleri sergileyen film, günü- müz Iran'ında günlük yaşama, yaşam biçimlerine ayna tutuyor. Gerçek yaşamla sinemanın iç içe girdiği, sınırlann silindiği, izle- yicinin kendini zaman zaman bir fantezi. zaman zaman da Iran'ın katı gerçekleri arasında bulduğu, esprili. ilginç bir film. Mohsen Makhmalbaf - 'Selam Sinema1 Istanbul Film Festivali'nin Altın Lale jüri üyeleri basma tanıtıldı Avrupa sineması mücadele edîyorKültür Servisi - Istanbul bir kez daha dünya capında sinemacılan ağırlıyor. ts- tanbul Kültür ve Sanat Vakfı'mn düzenle- dıği 15. L'luslararası Istanbul Film Festiva- li'nin geleneksel ödülü Altın Lale'yi seçe- cek jüri üyeleri, dün The Marmara Ote- li'nde gerçekleştirilen bir toplantıyla bası- na tanıtıldı. Altın Lale jünsinde bu yıl, iki Oscar ödüllü Amerikalı yönetmen Robert Wlse (başkan). genç Isviçre sinemasının kurucu- su sayılan Alain Tanner, çağdaş Alman si- nemasının önde gelen kadın yönetmenle- rinden Margarethe Von Trotta. British Screen organizasyonunun başkanı Simon Perr>r . Cenevre Film Festivali'nin sanat yö- netmeni Beki Probst, Eurimages'in Türkı- ye temsilcısi FanıkGünalta> \e Bulgar sı- nema eleştirment Pa\lina Jeİeva yer alıyor. Sinema elestirmeni AtiHa Dorsayın yö- nertığı toplantıda, 14 nısanadek süren fes- tıvalde "Neşeli Giinler" de dahil olmak üzere altı filmi gösterilen yönetmen Robert Wise. Avrupalı sınemacıların içinde bu- lundukları krizi atlatabılmek için ızleyici- yi daha çok gözönünde buiunduran film- lerçekmeleri gerektığını belırttı. Genelde jüri üyeligi yapmamayı yeğleyen Wise. "Ancak Istanbul'da \ alntzca 12 film arasın- dan değeriendirme yapmak durumunda olduğumuz için jüri başkanlığını kabul et- tim**dedı. "Kızkardeşler veya Mutlulugun Denge- si", "Kurşun ^'ıllan-Alman Kızkardesler", "Korku ve Aşk-l'ç Kızkardeş" \e "Dönüş- Afrikalı Kadın" gibi fılmlerle tanman Al- man >önetmen Margarethe Von Trotta jü- ri üyelığı konusunda, biryönetmenin baş- ka yönetmenlerin filmını yargılamantn çok güç olduğunu belirterek. "Aslında heryö- netmene bir ödül \ermek istcrdim. Eleştir- menkrin işi kola>! Bir filmi iki saat gibi bir sürede izie\ip belki yine aynı siirede eleşti- risini yaayorlar. O>sa \önchnen belki bir ömür >ermiş oluyor ofilme"dedi. Is.\ ıçre sinemasının önde gelen temsil- cısi. bu yılki festivalde "Lad> M'nin Gün- lüğü" filmi gösterilen yönetmen Alain Tanner. ülkesinde genç kuşağın sinema- dan koptuğunu söyledi. Artık çok az kim- senin bir iki yılmı ayınp. genelde çok iyi sonuç getirmeyen filmlere zaman ayırma- dığını belırten Tanner, bu durumla birlik- te sinema yönetmenlerının yerine sinema uzmanlannın yetiştiğını sö\ledi. Tanner. "Bir sinema \önetmeni olarak 75. yaş kutlamasında dostlan Necati Cumalı'nın yazar kimliğinin farklı yönlerini dile getirdiler 'Yaşlanmaz bir şaîr çocuk'Kültür Servisi - Dostlannm deyişiyle 'yaslanmaz bir şair çocuk' Necati Cumalı. 75. yaşını. TOBAV ve Türkıye Yazarlar Sendikası'nın (TYS) düzenledigı bir ge- ceyle Taksim Sahnesi'nde kutladı. Şaır, yazar dostları Necati Cumalı'nın yazar kimliğinin farklı yönlerini dile ge- tirdiler gecede. Sezen Aksu, Levent Yiik- sel'in gitan eşliğinde en güzel şarkılannı Cumalı ıçın söyledi. Edebiyat tanhimızde çizdiği o aydınlık Necati Cumalı çizgisi üzerine Ataol Behramoğlu, "2O.yüzyıhn >üz ağartan >azarlardından biri" olarak değerlendırdiğı ustasına şöyle seslendı: "Bu bir jübiledir aslında. Yazarlara böyle jübileler yapılnıaz genellikle, ama yapıl- malıdır. Çünkü bir ulusun kimliği, varolu- şu yazarİanyla gerçekleşir". Behramoğ- lu'na göre böyle gecelerin bir başka anla- mı da yazann yapıtlanna yeniden bakışı sağlamasıydı. Konur Ertop'a göre ise Cumalı, yapıt- lannda gençligi, gençliğin sorunlannı iş- leyerek genç kalmış bir yazardı. Cuma- lı'nın toplumsal sorunlarkarşısındayenil- meden umudu dile getiren ozan kimliği; geleceği umutla kucaklayan şiirıydi onu bugünlere getiren; yannlara taşıyacak olan. Cumah'yı 1940'larda Ankara'da ta- nımış olan Mehmed Kemal ise 'kendini şi- ire vermiş bir adam' diye tanımladığı Cu- mah'nın şıire girişinı tehlıkeli bir labıren- te girmeye benzetiyordu. Orhan Veli'nın öncülüğünü yaptıgı 'Garip' hareketi ile Nâzım Hikmet'in başını çektıgı 'Toplum- Necati Cumalı'nın 75.yaşının kutlandığı geceye Konur Ertop, Şükran Kurdakul, Dikmen GürürUçarer, Ataol Behramoğlu, Mehmed Kemal ve Sezen Aksu katıldıiar. (Fotograf:KUBÎLAY TÜNTÜL) cu-gereekçi' şiir akımı arasında. kendi seç- kın üslubu ıle 'eskimeyen şiirini" yazmış: yazın türlennin hepsini deneverek bugün artık edebıyatımıza damgasını vurmuştu Necati Cumalı. "Ben en güzel aşk şiirlerini hep el sür- medigim kadınlariçinyazdım" demişti bir şiirinde olanca ıçtenligiyle. Şükran Kur- dakul'a göre de işte bu içtenlığıydı Cuma- lı'nm şıinnin en temel özelliği. "Kravatı- m atıp. özgürlüğüyle bütünleşerek doğa>- la bütünleşen bir şair çocuktur o" dıyordu Kurdakul. İç dünyası ıle dış dünya arasın- da kendini ararken bireysel olandan e\- rensellığe giden yolda toplumsallığa yöne- lişınde en önemli duraklardan biri L'rla ka- sabasıydı Necati Cumalının. Zeki Coş- kun da yapıtlarında kasaba külriirünün as- lında bir toplumun yaşamında ne büyük bir rolü olduğunu anlatan Cumalı"nın. toplumu bilgilendirici, cevval. uyanık. haberci kişiliğine getiriyordu sözü. " Eskiden memleket nabzı yazardan so- rulurdu. N'azarlar toplumun habercisi olduklan için her zaman ritiz, uyanık, cev-val olmak 2»rundaydılar". Necati Cumalı. geçmışte olduğu gibi son dö- nem yapıtı "Mran Dağlar' ile de sürdü- rüyordu habercılığını. Tiyatro aianında da ürünler vermiş- ti Cumalı. Dikmen Gürün L'çarer. ya- zann 'Boş Besik'. 'Y'ur Emri", 'Naûn- lar', "Derja Giilü' gibi tiyatro oyunla- nnı değerlendirirken oyunlannda kul- landığı mizahi üslup ile komedi sana- tının hakkını veren. dilinin yalın şiir- selligiyle oyun kurgulamada ustalaş- mış Cumah'yı anlattı. 1949 yılında Iz- mir Şehir Tiyatrosu'nda dolu salonla- ra oynayan 'Boş Beşik" oyununda rol alan NedretGüvenç ıse Cumah'nın şi- irleriyle seslendi usta jazara. C'lkü Ayvaz'ın senaryolaştırdığı. Devlet Tiyatrosu sanatçılannın o>oınla- nndan kimı bölümleri sahnelediği ge- cenin sonunda son sözü söyleme sıra- sı kendısıne geldıginde, Necati Cuma- lı "Kimbilir, belki 80'indc de biriikte olu- ruz" diyerek dile getiriyordu sevınci- ni...Evet. Zekı Coşkun'un da dedigi gibi edebiyatın. böyle geceler dışında ratingi düşüktü belki. ama Necati Cumalı ve onun gibi yazarlar iyiden. doğrudan. güzelden yana haber vermeyı hep sürdüreceklerdı. yaşabilmek için artık tek çare çok ucuza film yapmak" dedi. 500 bin dolarlık bir bütçeyle çekılen "Lady M'nin Günlüğü" filmini kimi Akdeniz ülkelennde sansüre uğradıgı için Istanbul'ayollarken tereddüt ettigıni belırten Tanner, "Ancak burada iki yıl önce Oshima'nın fümlerinin gösterildi- ğini duyunca. bu kaygımdan vazgeçtim" dedi. Filminın pornografik ya da erotik ol- madıgını belirten Tanner. "Ladv1 M'nin Günlüğü, bir aşk hikâyesidir" diyerek. bir aşk hikâyesini tüm boyutlanyla anlattıgtnı vurguladı. Festivalin Ingilizkonuklanndan yapım- cı Simon Perry. lngiliz sinemasının son yıl- larda kimlik arayışına girdıgini belirterek, "Bugüne dek lngiliz sineması denince, Amerikan bütçeleriyle çekilen fılmler akla geliyordu. Biz Amerikalı değiliz, üstelik çok da farklı bir kimliğimiz \ar, a> m dili konuş- muyoruz aslında. Son 5-6 yılda ise kendimi- zi Avrupa sineması içine entegre etme çaba- lanna ağırlık verdik ve başanlı olduk, ken- di kültürümüzü, kendi öykülerimizi anlat- maya başladık" dedi. Bu yıl Oscar'a da aday gösterilen "Postacı" filminın yönet- meni Michael Radford'un öncekı üç fil- mınde yapımcı olarak çalışan Simon Per- ry. lngilizsinemacılann özellikletanhı "dö- nem filmlerinde' usta olduğunu belirtti. Perry. Ingiltere'de sinema izleyicisinin eği- limlerini de dile getırdı: "Bugüne dek tngiltere'de'Jurassic Park' dışında en çok izieyici çeken film, bir İngi- üz yapımı oldu: 'Dört Nıkâh. BirCenaze'. lngiliz sinemaseverlerinin "Sense and Sen- sibilıty". "Carrıngton". 'Günden Kalan- lar'gibi fiimleredeiigisi çok. Ancaktabii bir Tom Hanks ya da Tom Cruise >ine de daha çok izieyici çekiyor!" 1960 y11ından bu y ana yaşamını Isvıçre'de sürdüren Bekı Probst ıle Fransa'da yaşayan Eurımages Türkiye temsilcisi Faruk Günaltay da festivalin dışarıdan gelen Türk konuklan. Cenevre Film Festıvali'nın yönetmenlıgı yanı sıra Berlin Film Festivali çerçevesinde düzen- lenen Film Market'in de yöneticisı olan Beki Probst. Isviçre'de sekiz sinema salonu işlettiğini belirterek, "Genekk sanat film- leri gösteriyoruz" dedi. Faruk Günaltay ıse Avrupa sinemasının ayakta kalma mücadelesınde en büyük des- teği oluşturan kurumlardan Eurimages'in çalışmalarını anlattı. Eurimages'in destek olduğu altı filmin. yabancı film Oscar'ını kazandığını belirten Günaltay, "Türk sine- ması da Eurimages'dan çok yaraıianıyor" dedi. Bir kültür sorunuTURGAY FtŞEKÇİ lnsanlanmızın gezmesi. görmesi konusunda söylenecek çok şey var, öylesine bir kültür sorunu ki konuştukça ala- nı genişliyor. Dünyanın pek çok kentine çağnlı gidip "incelemeler"de bulunan belediye başkanlarımız, girtikleri yerlerde biraz- cık çevrelerine baksalar kentlerimiz böyle mi olurdu? Yü- rüdükleri kaldırımların yoldan yüksekliğine bir kez bak- salar, bizimkiler böyle inilip çıkılamaz yükseklikte mi olurdu? Son yıllarda Taksim - Harbiye arasında çeşitli ne- denlerle kesilen ya da kuruyan çınarlann yerleri boş mu kahrdı? 12 Eylül 1980 darbesinden sonra baskılar nedeniyle Avrupa Topluluğu ülkelerine sığınan binlerce insandan kaçı -o ülkede on on beş yıl yaşadıktan sonra- bir dil öğ- renmiş. bir üniversiteye kaydını yaptırmış. kendinin ve ül- kesinin kültürüne ve toplumsal yaşamma katkıda buluna- bilecek birdonanımla geri döndü. O toplumdan. o kültür- den, çok sevdiği. özlem duyduğu için döndüğü ülkesıne ne getirdi? Kocaman bir HİÇ! Oysa eğitim için yurtdışı- na gönderilen bir insan. çok daha kısa sürelerde kendine ve ülkesine yararlı olabilecek bir donanımla geri dönebi- liyor. lnsanlanmızın, başka uluslarda da görülebiiecegi gibi geçmişinden gelen pek çok rahatsızlıkları olduğu bir ger- çek. Kendini her yerde yabancı, geçici. "garip" duyum- saması da bunlardan biri. Kendi ülkesinde bile birey ol- ma özelliklerini gösteremeyenler başka ülkelerde ne yap- sın? Bunların değıştırilmesi. çağdaş düşünceli. duygulu ve davranışlı bireylenn oluşturduğu bir toplumun yaratılma- sı ise günümüz dünyasının bir zorunluluğu. Burada eğitimcilerin. özellikle de aydınlann önemi ar- tıyor. Toplum ne denli yozlasmış olursa olsun. sonunda eğitimle. bilgıyle. yaşam kültürünün geliştırilmesiyle de- ğişir. Ancak toplumu degıştirecek aydınlann çogu yozlaş- mış, aydın özelliklerinin ötelerıne düşmüşlerse o zaman sorun çok ciddi boyutlarda demektir. Cumhuriyet dönemi aydınları 1980'e dek hiç böyle bir düzeye düşmediler. Toplumun önünde giden. gitmesi ge- reken aydınlann çoğunluğu ilk kez bu dönemde. ekono- midekı gelişmelere koşut davranışlara girmeye başladılar. Aydın sorumluluğu yerine ekonomik. toplumsal \e ege- men yapılarda bir yer edinmeisteği Öne çıktı. "Ben yazar- dan, şairden sayılayım da ne vazdığım hiç önemli değil" an- layışıyla dergilerde. gazetelerde göründüler. Söz konusu edilebılmek için yankı uyandmcı davranışlar içine girdi- ler. Ürünlerinin niteliğiyle sözedilmeyi ikincil olarakdü- şündüler. Bu ülkede Orhan Veli, "Elsa'nın Gözleri"ni çe- virdığinde yıllarca Türkçesi mi güzel, Fransızcası mı tar- tışması yapıldı. Oktay Rifal, Prevert'in etkisinde şiirler yazdığında. Ok- tay Rifat'ınkılerın daha güzel olduğu konuşuldu hep. • • • Günümüz dünyasında uluslararası ölçülere u>gun olma- yan hiçbir şeyin önemi kalmamıştır. Ulusal gururlann sor- gulanıp irdelenmesi zamanı gelmiş geçmektedir. Yoksa hayatımın en gerçeküstü olaylarından birınde ol- duğu gibi. Paris' in bir büyük mağazasında kulaklannız bir babanın Türkçe anonsuyla çınlar "Oğlum Serdar. ben ba- ban. Neredesin? Herhaİde kayboMun. Biz seni çıkış kapı- sında bekliyoruz. Meraklanma, haydi .vavnım öptüm." Bakarsınız bir gün yeryüzünde sınırlar siliniverir %e Türkiye'nin aydınîan kendilerini yollannda kaybolacak- lan bir dünyanın içinde buluverırler. Türkiye'de yaşamak dünyayı tanımamanın gerelcçesi olmamalı. BUGUN KONSER '2. Istanbul Barok Müzık Haftası" kapsamında Istanbul Barok Müzik Topluluğu'nun konseri saat |9.30'da Saınt Michel Lısesi tiyatro salonunda. tstanbul Cnıversitesi Devlet Konservatuvarı Türk Musikisi lcra Heyeti'nin sunacağı 'Münir Nurettın Selçuk ve Yahya Kemal Konsen" saat 19.30'da Cemal Reşıt Rey Konser Salonu'nda. $ef Rıza Rifin yöneteceği konsere solist olarak Meral Uğurlu katılıyor. • ' İZLENCE Çağdaş Yaşamı Destekleme Dernegi'nm düzenlediği 'Laikliğe tkinci Adım' başlıklı ızlence. saat 14.00'te AKM'de gerçekleştirilıyor. Izlencede Meriç Velidedeoğlu'nun hazırlayıp Murat Karasu'nun sunacağı • '1923 Devriminin Mühürleri: Devrim Yasalan' konulu dia gösterisinin ardından Prof. Türkan Sayian. Prof. Dr. Gülnihal Bozkurt. Faik Bulut ve Meriç Velidedeoğlu'nun konuşmacı olarak katılacağı '7. Yüzyıldan 21. yüzyıla Şeriat' konulu bir açıkoturum düzenlenecek. Izlence, Aydın Karlıbel'in piyano resıtali ile son bulacak. FİLM GÖSTER1Mİ Alman Kültür Merkezi'nde düzenlenen 'Çarşamba Sineması"nda bu hafta Fassbınder'in 'Işığa Bir Yolculuk' (Despaır)adlı filmi saat 18.30'dagösterılecek. SERGİ Oral Enuğur'un resim sergisi bugünden başlayarak Aşmalımescit Sanat Galerisi'nde izlenebilir. SÖYLEŞİ tC Ûğrenci Kültür Merkezi'nin düzenlediği 4. Edebiyat Şenliği kapsamında saat 14.00'te Tank Günersel "Cağdaş Türk Şiirinde BırGezınti' başlıklı şiır dinletisını sunacak. Saat 15.00'te tiyatro salonunda Ataol Behramoğlu. Irfan Çiftçi ve AlperÇeker "Yeni Türk Edebiyatlan Türkçe Için Yeni Olanak mı' konusunda söyleşecek. Şaır Sunay Akın ve Enver Ercan'ın "Şıir ve Edebiyat Dergıleri' başlıklı söyleşisi ise saat 19.00'da Kadıköy Sahaf Cafe'de. 13. ULUSLARARASI ANKARA MÜZİK FESTİVALİ Academy Of St. Martin In The Fields. şef Kenneth Sillito yönetiminde MEB Şûra Salonu'nda bir konser verecek. K Ü L T Ü R t Ç İ Z İ K K A M l L M A S A R A C I
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle