25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
31MART1996PAZAR CüMHURİYET SAYFA KULTUR 13 Kış sezonu boyunca kapaJı gişe oynayan 'Salome'nin yıîdızı Zehra Yıldız, Strauss'un 'Son Dört Şarkı'sma hazırJanıyor Salome'yi sevctiren yıfclız...AHti ANTMEN Istanbul Devlet Senfoni Orkestrası "nın geçen haftaki konserleri, her zamankin- den daha katabalıktı. Galiba iki nedenî »ardı bunun. FfergolesFnin "Stabat Ma- ter"i ilk kezseslendirildi ve konserde so- lıst olarak soprano Zefara Yıldızyer aldı. Bu sezon HeidelbergOperası'nda Wag- ner'in hayallerdünyasında yaşayan duv- gusal kahramanı Senta ile istanbuf Dev- fet Senfoni Orkestrası 'nda Strauss'un tuttugunu koparan şehvetiı Saiotne'si gi- bi iki zıtkarakteri canlandıran Zehra Yıl- dız, iki ülkede de yogun ilgı gördü, öv- gûleraldı. Özellikle Salome roiünde (ki genelde masum, ezik kadın karakterler- den oluşan repertuvanna ilk kez farklı birrol ekliyordu Yıldız) hem şarkıcılıgı- nı, hem oyunculuğunu hem de dansçılı- ğını ortaya koyduğu çok ba$anlı birper- formans sergiledi sanatçı. - fstanbul Devlet Senfoni Orkestra- sı'nın ilk kez sahnelediği bir Strauss ya- pıtuıda başrol oynadımz. Genelde can- landırdığinız karakterlerden farkh bir roldü üstelik, " SaJome". Bu deneyim, meslek yasantımza neler kattı? ZEHRA VILDIZ- Bana her yönden çok katkısı oldu "Salome"nin. Bir kere ilk defa Strauss söyledim. Strauss'un müziği çok farklı. dolayısıyla bu dene- yim benim için adeta masteryapmak gi- bı bir sey oldu. Aynca İstanbui Opcra- sı'nda ilk kez AJmanca opera söylendı. Bunlann dışmda, tabii ki Ciancarfo del Monaco gibi bir yönetmenle çalışmanın çok biiyük faydalan oldu, özellikle teat- ral yönden çok agırlıklı olan Salome gi- bi bir rolde. "Salome''diğer operalardan oldukça farklı. birkere dansı var- ben ha- yatımda hiç dans etmemiştim. çok da sevmem. Baleyi çok severim, çok yakın- dan izlerim ama... - Bale yaphnız mı hiç? VILDIZ- Yapamadım çünkü özel bir baleensrirüsünegirmeyi düşünmüşrüm... ama ilk etapta elendim! Bu nedenle. çok acı birbiçimdeiçimdekalmıştıraslında. Tabii u Salome"deki dans sahneleri dc benim için bı'r egitim oldu. Vücudumu tanımak durumunda kaldım bir kere. - Opera dünyasmda "şişman kadın" klisesi, rolJere fidksel açtdan da daha uy- gun, daha inandıncı kisiier görmek iste- yen, kısacası artık farklı beidentiler için- deolani/levk-inindeetkisiyleyavaşyavas yok oluyor-. VILDIZ- Tabii... Ama heroperada da degil. Ben operacı oldugum için belki, güzel söyleyen, iyi bir tekniğe sahip şiş- man sopranoya çok rahat katlanıyorum, c#nkü öncejikle rnüzik.beşi ılgilendıri- yor. Ama bel/i başti eserfer var ki bu eser- lerde gerçekten fizik çok önemli. "SaJo- me"bunlann başında geliyor. Salome'yi canlandıracak kişinin fiziksel yönleriy- le birlikte, kjvraklığıyla, hatta zayıf ol- masıyla, o kişiliği yaşatabilmesi için ke- sinlikle çok inandıncı olması gerekiyor. -Salomegibizor bir rolö gerçekten bii- yük basanyla canlandırdınız. Aynca Türk izleyicisi ilk defa opcrada böylesi erotizm yüklü bir opera iztedi. Tabii ma- gazin basını da "Salome'Şi kendi stg ba- kış açılanna malzeme etmekte gecikme- dL. Bunlann tedirginliğini vaşadını/ rnı? YILDIZ- Belli bir tedirginlik duydum tabii, özellikJedeprömiyerde. Seyircinin beni bu rolde nasıl karşılayacagını merak 7 994-95 sezonunda KüJtür Bakanİığı ödülünü alan soprano Zehra YıJdız, 'SaJome'yle ilk kez, üstelik Almanca olarak Strauss seslendirdi. Bu deneyimin kendisi için 'bir master yapmakla' eşdeğer olduğunu belirten sanatçı, masum genç kız roüerinden sonra aynca ilk kez farklı bir karaktere bürünüyordu... ettim. Olgun bir seyircimiz var. ama yi- ne de onlann karşıstna ilk defa oynadı- gım ezilmiş. masum genç kız rollerin- den farklı birrolle çıkaeaktım... Nitekım bazı seyirciler \ar ki Salome 'dcn pek hoş- lanmıyorlaraçıkçası. Öyle bir karakteri niyeoynadındiyenkişılerlebılekarşılaş- tım. Özellikle prömiyerde daha fazla te- dirgin oldum çünkü kostümümde bazı aksakiıklarolmuştu.' Ondan sonra alıştım ama... - fieki hep caniandırdığınız rollerden çok farklı olan Salome've geçişte zorlan- dıni/ını?N'asıJha/ıHândTn(z'bu n>le'.' ' YILDIZ- Zaten canlandıracagım rol- lere hazırlanırken aslında muzikten çok etkileniyorum. Karakteri muzikten tanı- maya çalışıyorum. rejisör gelmeden ön- ce. Strauss'ta da aynı şey oldu. Müzikte erotizm fazlasıyla var. Ve rejisör de aynı şekilde yorumla> ınca bastan bir hazırlık oldu. Ondan sonra sahne çalışmalannda çok rahatladım. Çok sık prova yapiık. Pek zorlandıgı- mı söyleyemem. Çok ters bir karakter ama, onun içine girdiğinız zaman zaten kendı kışiliginizi unutuyorsunuz tama- mıyla. Severek oynadığım bir rol aynca, bana çok ters olmasına rağmen. Müzik sevdiriyorbelkı bilmiyorum. Oscar VVîl- de'ın metninden belki tiyatrosunu oyna- saydım zorlanabilirdim ama müzık o ka- daretkiliyorki insanı, karakterde hemcn kişiliğinegiriyor. - Bir yandan da Heidelberg Opera- sı'nda sahneknın "IJçan Mollandalı'da tam zıt bir karakteri, Senta'yı ojnujor- $unuz_. VILDIZ- Iki.sinin tek ortak özelliği, Almanca olmalan. Onun dışında çok farklı iki eser, karakterler de birbirindcn çok farklı. Senta tamamıyfa haval dün- yasında yasayan çok romanljk bir kız, Salome bambaşka.'Muzik ofarak da VVagnerçok farklı, çok bağlı bir müzigi var... Strauss'un çok dısında. Bunlardan dolayı zorlandım. Onun dışında gidip gelmem tabii çok yorucu oluyor. Temsil- lerim olduğunda uçakla gidip orada söy- lüyordum, ertesi gün gelip burada söylü- yordum. Çok yorucu oldu açıkçası ama çok da hoşuma gidiyor devamlı olarak sahne üzerinde olmak.' - Şu sıralar ağırfıklı olarak AJman re- pertuvarından vapıllarda rol alıvorsü- nuz... Sizin tercihiniz de bu yonde mi? Çok canlandırma>ı istediğiniz karakter- ler var mı? YILDIZ- Ben aslında bütün karakter- len çok seviyorum!.. Bazen itiraf cder- ken bile acaba diyorum, çok mu fazla şcyler istiyorum hayaftan! Gerçekten oy- namak islcdiğim çok fazla rol var ve hep- sini çok seviyorum. A.slıııda iki üç sene öncesine kadar ben hep Italyan repertu- vanndan, ömcğin Toscaya da Norma gi- bi eserlcr söylemek istiyordum. Almanya'ya gittiğimden beri ise çok fazla teklifgeli>or ama hepsi Alman re- pertuvan için. Düşünüyorum, acaba be- nim sesim Alman ekolüne daha mı çok uyuyor'.' Bunu da istemiyorum aslında. çünkü İtalyan repertuvannı çok şeyiyo- runi. Alman reperruvannda oa çok söy- lemek istediğim, mesela I^>hengrin var. VVagner'in... AJban Bergın Lulu'su var, bu da yeni Salome cfcn sonra bir gelişim olarak akiımda. Onun dışında Woyzeck var, yine Alban Berg... istediğim... Stra- u^s'la birlikte biraz daha modem eserle- re dogru bir heves var içimde. Strauss söylemek istiyorum yinc: Arabella. Çok fazla söylemek istediğim ş^y var gerçek- ten! - Yaşayan sopranolar içinde özellikle begendiğiniz birisi »ar mı? YILDIZ-Kiri Te Kanawa'yı çok sevi- yorum, çünkü çok farklı kompozitörle- rin escrlerini söylüyor. Ve hepsinde ba- sanlı, Hiçbir zaman bir Verdi'yi VVagner gibi ve>a Strauss gibi söylemiyor. Her- halde ben de öyle olmak istediğim için ona hayranlık duyuyorum. Bunun dışın- da tabii ki LeylaGencer'e hayranım. As- lında basanlı olan bütün sopranolan be- ğeniyorum açıkçası. - Ceciiia Bartoli. Susan Graham, Olga Borodina gibi yenî kuşak sopranolara baktığımızda, çoğunun fiaksei özellikle- riv le dedikkat çektiğini görüyonu. Ope- ra dümasında da ticari kavgılar mı ön plana çıktı günümüzde? VILDIZ- Ben öyle düşünmüyorum. O kadar çok soprano var ki şu an yurtdışın- da. Hepsı çok iyi egitim almışlar. Zaten materyalleri var, hepsinin tekniğı de çok iyi. Dola>ısıylabugün Avrupa'da bir eser sahneye konacaksa, 50-60 adayın arasın- dan heranlamdaen uygun adayı seçmek re/isörün hakkıdır. Günümüzde gerçek- ten çok başanlı sopranolar ve kendileri- ne çok dikkat ediyorlar. Çağımızda olay- lar çok değiştı. Eskıden rejı çok önemli degildı operada. Şimdi çok önemli. Ve sanatçılann da seçildikleri rollere heraçı- dan uygun olması gerekiyor bundan do- layı. - Opera sanatı da artık çağa avak uy- durmava çalışıyor. Çok tartısmalı pro- düksiyonlarla kar$ılasry(»ru/_. YILDIZ- Heidelberg"de sahnelediği- miz "liçan Hollandalı" da öyle oldu. Seyircinin yansı yuhaladı, yansı alkışla- dı rejisörü.' Ben ilk kez böylc şeyle kar- şılaştım ve çok üzüldüm rejisör adına ama. yuhalanmak bile onun hoşuna git- ti çünkü bir tepkiydi o da. Tabii günü- müzde çok farklı yorumlar getiriyor re- jisörlcr ama reji de zaten budur. Sürckli aynı yorumu izlemek herhalde seyircinin de hoşuna gitmez. Ben metinden değil de muzikten koprnamak gerektigini düşü- nüyorum. - İstanbui Devlet Operası'nda son yıl- larda önemli prodüksivotılar sahneye kondu. Nasılgörüvorsunu/operanın du- nımunu? YILDIZ-Çok umut verici buluyorum. Scyirci çok iyi. Mesela NVagneryaptığı- mızda da Strauss yaptığımızda da ben o kadar seyirci beklemiyordum. Seyirci- nin çok hoşuna gitti VVagner. Strauss'tan daha fazla tedirgindim; hem Almanca söyleyeccktik hem ilk kez Strauss. üste- lik "Salome" gibi bir cserie. Ve işte ka- palı gişc ovnadı. - Ceçenİerde tstanbul Devlet Senfoni Orfcestrasrj labirlikte fVrgoiesi'nin "Sta- bat IVIater"inde solist olarak yer aidınız. Orkestray la söylemeyi seviyor musunuz? YILDIZ- Çok seviyorum ve biliyor musunuz, operadan daha zor benim için ,tŞ$}foPİHPnm\çP Q p r f ^ • şrlikie çıkıyorum sahneye, çok rahatım çünkü ben dcgilım oradaki kişi. Ama senfoni orkestrasıyla sahneye çıkarken benim sadece, herkes bana bakıyor ve beni seyrediyor. kişifiğimi değiştirmem mümkün degil! - İstanbuiDevkt SenfoniOrkestrası vla birlikte buyazİstanbuiFestivairndeStra- uss'un çok sev ilen "Son Dört ŞarkTsına hazırlanıyorsunuz şimdi de~ YILDIZ- Son Dört Şarkı'yı uzun se- nelerdir söylemek istiyordum. Stra- uss'un bütün liedlerini çok seviyorum. Hepsi birbirinden güzel. Çok arzu etmiş- timsöylemeyi Son Dört Şarkryı... İstan- bui Festivali'ne denk gelmesi de büyük bir mutluluk benim için. I 5 U L U S L A R A R A S I İ S T A N B U L F İ L M F E S T İ V A L İ PORTRE ERICROHMER 1920 Nancy dogumlu Jean- Marie Maurice Scherer ya da bilinen adıyla Eric Rohmer, Fransız Yeni Dalga akımımn öncü isimleri arasında yerini aldı. Codard, Rivette, Thıffaut ve Chabrol gibi yönetmenlerin ilk fiJmJerini henüz çekmedigi dönemde sinemaya adım atan ünlü yönetmen, 1950'li yıllarda kısa filmlerle mesleğe girdi. Rohmer'in ün kazanması ise, ilginçtir, adını saydığımız yönetmenlerin hepsinden sonra, 1969 vılında çektiği "MyNçhta'tMaudVla oldu. 1957-1963 yıllan arasında Fransızlann ünlü sinema dergisi Cahiers du Çinema'nın genel yayın yönetmenliğini yapan Eric Rohmer. bununla birlikte film kariyerini de sürdürerek "Sw Moral Tales''i çekti. Son yıllarda "L'Ami de Mon Amie", "Conte de Printemps", "Conte D'HJver", "L'Arbre, La Maire et la Medıatheque" gibi filmlere imzasını atan Eric Rohmer'in iiginç filmi "Paris Randevulan" bugün festivalde gösterilen filmler arasında. BUCUN YARIN BEVOĞLLIEMEK: Tom ıle Viv (12.00. 18.30), Paris Randevulan (15.00. 21.30) BEVOĞLU FİTAŞ-I: Birbinmizı Öyie Çok Sevmiştik Kı (12.00. 18.30). L'çan Hollandalı (15.00. 21.30) BEVOĞLU FİTAŞ-2: Pepe ile Fifi (12.00. 18.30). AraJık Vfüzıği (15.00. 21.30) BEVOĞLU FİTAŞ -3: Kocaman Kara Köpekli Çocuk (12.00). Katil (15.00. 21 30). Yeni Olke (18.30) BEVOĞLU ALKAZAR: Cennette Güz! 12.00. 18.30). Güneş Tutulması (15.00. 21.30) KADIKÖY REKS: Agla Sevgili Yurdum (12.00). Yem (15.00). Kutsal Hafta (18.30), Flört (21.30) BEVOĞLU EMEK: Cennetten de Garip (12.00. 18.30). Bcrty (15.00, 21.30) BÇYOĞLU FİT4Ş-I: Kınk Kalpler Adası (12.00.18.30). Yaşasın Aşk (15.00.21.30) BEVOĞLU FTTAŞ-2: iyi Geceler Prens (12.00. 18.30). Dünyanın Nefesini Tuttuöu Gün (15.00 21.30) BEVOĞLU FITAŞ-3: Ask Ölümden Soguktur//J.«?/ Sekizinci Saat 115.00), Özlem... Dün'e... Bugün'e... Yann'a... (18.30). SokatabAdam r21.30) BEVOĞLU ALKAZAR: Metropolıs (12.00.18.30). Ziyan Olan Aşk (15.00, 21.30ı KADIKÖY REKS: İki Yeşıl Tüy (12.00). Düşkün Melekler (15.00). Kızıl (18.30). Oyunun Kuralı (21 30) T.S. Eliot'ım trajik evlilik öyküsü SUNGUÇAR4N Yüzyıiımızın en büyük âir, oyun ve deneme yazar- anndan, Amerika (St. Lo- ıs) doğumlu Ingiliz Tho- ıas Stearns Efiot'la, ilk ka- sı \îvienııe'in trajik öykü- i "Tom iteVîv". Varlıkl'ı bir lenin hayat dolu güzel kızı ivienne Haihvvood'la, Ox- rd'da İngiliz edebiyatı ög- limi gören T.S. Eliot, kısa • ilişki süresinin ardından şli, futkulu bir aşkla bir- lerine vurulup evlenirler. var ki Viv'in hormonal unlan yüzünden haplara olan bağımlı- giderek ruhsaldengesmi bozar ve Tom kanamalan nedeniyle deli gibi sevdijji sıyla birdaha cinsel ilişki kuramaz bir i. Tom, yazdığı şiirlerle, yüzyıl başı In- rcsı "nin edebi çevrelerindegitgide ün- fcen, hastalığı ve kocasının soğuklu- lan ötürü, birtakım taşkın davranışla- >m'u ve ailesini utandıran, garipveeg- ik olay çıkarmalaraj'önelir hassas ve iv. Aslında "Çorak Ulke" ba^ta olmak Tom'un çoğu eserinin yaratıcı gücü n perisi olan Viv 'in. lafını sakınmaz, ve taşkın eylemlen, Tom'un edebi ;inin kraliçesi Vîrginia Ubolfa filan kten) bıçak çekmesi vb. gibi rezalet- rdağı taşınr ama. Tr~- <>j->e J -, k şanmak istemez kansından. Ancak aile ve çevre baskısıyla, 18yıIsü- ren bu yıpratıcı, zorlu evlilik döneminin sonunda, Viv'in birakıl hastanesine tıkıl- masına da ses çıkarrnaz. Tom'un yükseli- şine paralel biçimde. içinden geldiğınce davranan, doğal ve uçukkaçık. kırılgan Viv'in düşüşü de sürer gider kilitlı kapılar ardmda, ıssız hastaneodalannda. Viv "e en çok koyan, Tom'un onu ziyarete gelme- mesidir. 1947'deakılhastanesindeörürViv. Biryılsonra. Nobei EdebıyatÖdülü'ne la- yık görüiür T.S. Eliot... Yönetmen Brian Gilbert'ın, Mkhaei Hastings ın aynı adlı oyunundan uyarladı- ğı ve ünlü şaır. denemeci, eleştırmen hak- kmdakı bazı hiç bılınmeyen, tatsızgerçek- leri ıçerdiğınden ötürü. T.S.EIi- ot'un yayıncısı Faberand Faber yayınevıyle ikinci kansmın yo- ğun tepkilenni alan "Toni ile Vh r ", yeni bir >üz\ılın kapısını çaldığımız günümüzde bile hâ- laa değişmeyen, malum 'toplu- mun sanatçıkadınabaloşaçısı"na ilişkın, haylı dokunaklı ve sarsı- cı bir film. Özellikle oyuncula- nyla başan sağlayan fılmin Tom'unu. "Platoon", "Günaha Son Çağn", -Mississippi Vanı- yor"gibi filmleriyle hatırlanacak Wiflem Oafoe,kara bahtlı. güzel. fıttınk Viv'ini de. gitgide böyle- si ruhsal dengesi bozulan, deli dolukadınlan perdedecanlandır- makta ustala^an ingiliz yıldız ıVfiranda Richardson oynuyor. TS.EIıot'untrajik ev- lilik öyküsünü hikâyeeden. belli başlı rüm dünya festivallerini dolaşmış, 1993 yapımı bu İngiliz filmi, ünlü şairi edilgen, soğuk. duygusuz bir İngiliz centilmeni, kansını da etkin, kışkırtıcı ve lafını gedifine otur- tan bir kaçık olarak betımliyor, birtakım gün ışıfma çıkrnış. aıle mahremiyeti-özel hayatyansımalanyla kanşık. Kuşkusuzgü- nün iigisız kalınama>dcak filmlerindcn "Tom ileVh "i seyrettikten sonra, T.S. Eli- ot'un kalan tüm yaşamı boyunca, Vivien- ne'in akıl hastanesine kapaiılmasından vic- dan azabr duyup duymadığına yaman meraklanacaksınız bizim gibi.' K A Ç I R M A Y I N "Edebfysttan Beyazperdeve" bölümünde yer alan "A^a Sev^li Vurdum", Güney Afrikalı yazar Alan Paton ın tüm dünyada çok satan romanını birkezdaha beyaz- perdeye getınyor. Aynı kitabı. 1951 yılında MacaryönetmenZof- tan Kordasınemaya uvarlamıştı. Bu kez, bir Güney Afnkah'nın, gençyönetmen DarreiiJamcs Ro- odt'un imzasını taşıyan fılm. Güney Afrika'nın son yıllarda yaşadıfı de- ğişim sürecine de göndermeler içe- ren bir tarzla ışlenmiş. Yönetmen Roodt, "Geçmişimia anlamaya ça- hsrjnomz"diyor. "Bu nedenle günû- müz Güney Afrika sineması da bu yönde ilerleyecektir sanınm: Tarihi, veni başfan anbtmaltyız." Paton'ın i coşkular ve düşlerie doJu bir festival KiirtürServTSi-15. Lluslararası İstanbui Film Festiva- li. Emek Sinemasf nda önceki gece gerçekleştirılen açı- lıştöreni ileba^ladı. KültürBakanı AgâhOktav Güner'in >anı sıra eski Kültür bakanlan İsmail Cem ve FikriSağ- lar'ın da katıldıklan gecede. festivalin sponsorluğunu üstlenen İMKB ve Max Factor vc ProcterA Gamble fir- malanna teşekkürplaketlen verildi. İstanbui Kültür ve Sanat Vakfı Yönetim Kurulu Baş- kanı Şakir Eczacıbası, açılış konu^rnasında siııemanın 20. yüzyılda inanılmaz bir gelişme göslerdigmi belirte- rek. "Sinema, kamerayı insan diişüncesine, insan ilişki- lerine, insanın iç dünyasına yönlendirerek varatıcı sanat- çna, her kılava. her ülkeye, v ü/ milvonlarca insana scs- lenme olanağı vermiştir. Belki de sinema, Atatürk "ün de- diğigibi, 'dünvanın en uzak köşelennde oturan ınsanla- rın birbirlerini tanımalan, sevmelenni saglayarak insan- lık idealinin gerçekleşmesine en büyük vardımı' yapa- caktır" dedi. 15. Uluslararası Film Festivali'ndegösterilccek 36 ül- keden 160 film arasında Co- dard, Reitz, Os- hima, Scorsese gibi ustalannya- pıtlarının oldu- gunu anımsatan Eczacıbası, 1996 Sinema Onur Ödülü'nün Tör- kân Şoray'a. bu yıldan başlava- rak verilecek olan 'Dünva Si- neması Onur Ödülü'nün "Ce- zmirSavası" fil- mınin yönetmeni ve Venedik Film Senligi'nin yö- neticisi Gillo Pontecorvo'ya, 'YasamBo>u Ba- şan Ödülü'nün ise Altın Lale Yanşması jüri başkanı Robeıt Wîse'a verileceğini belirrti. Kültür Bakanı Agâh Oktay Güner ise, sinemanın insanogluna kendisini tanıma, kcn- disini bulma olanagı veren bir sanat dalı olduğunu belir- terek teknolojikgelişimler yüzünden insanoğlunun sinc- mayı unurur olduğunu sö\ ledi. "I984*ten bu yana Türk sinemasının içine düştüğü krizi, sinemamız vine kendisi aşacaktır" diye konuşan Güner, büyük vakıflar kurarak sinema sanatı ve sinema sanatçısının destcklenmcsi ge- rektigini v urguiadı. Kültür Bakanlıgı olarak uluslararası antlaşmalar ile Türk sinemasının ve kültür ve sanat uf- kunun genişletileccgini belirten Güner. "Sinema, dil bü- tünlüğümü/ün sağlanmasında önemli bir sanat dalıdır. Kimliğimi/in en güzel ifadeierinden biri olan kültür de- ğerierimizi gelistirmek için sincnıavı ve tüm güzel sanat- lan sevmeye mecburuz" diye konuştu. Festivalin 1996 'Dünja Sineması Onur Ödülü'ne dt- | e r gçrülen, ^Çezajir^^^şı'njjı yönetmeni Gillo Ponte- corvo da festivalin açılış gecesine katılan konuklarara- sındaydı. Pontecorvo. "Gittiğim her yerde İstanbui Film FestûalTnin bana en iiginç gelen festnallerden biri oldu- ğunu söyledim. Bunun nedeni de, İstanbui Film Festiva- li'nin doğru bir külrürel çi/giyi izlhor oluşu. Festival 16 günbo>unca, I(X)binsejirciylebü>ükbirkitleveulaşıyor. Dümada yapılmış olan en yeni veen önemli prodüksiyon- lan, daha önce başka bir fesrivale katılmış olup olmadıgı- na aldırmaksızın gösteriyor" dedi. Dünyada aynı prensipîere sahip sadece bir festival da- ha olduğunu belirten Pontecorvo. "Oda Kanada Büyük Toronto Film Fesrivali. Ama, çok daha güzel bir şehirde yapıkjjgı için İstanbui Film Festivali benim asıl favorim" diye konuştu. Açılış konuşmalarının ardından. festivalin ilk filmi 'Sense and Sensibiüty' gösterildı. Ve bir festival daha, yeni coşkular, umutlar ve düşlerie başlad). Festival vöneticisi Hıılva Lçansu ile Vaşam Bov u BaşanÖdülüalan ünlü İtalyan yönetmen GilJo Pontecorvo. (Fotoğrâf: KERE.M ILGAZ) romanı. ikinci Dünya Savası'nm he- men ardından. herşeye karşın umut- ların yeşermeve başladığı bir dö- nemde geçer. Irkçılık politıkası res- mıyet kazanmamıştır henüz. Roodt. bu dönemı bugünün Güney Afri- ka sına benzetıyor ve "Agla SevgiB Yurdum"a güncef birbakışaçısı ge- lınvor. Rahatsız edici, ama gerekli bir Hlnı: Yem CUMHl R CANBAZOĞLU Bir fılmin değeri yarattıgı polemikle öl- çülseydi Bertrand Tavernier'nin 'Yem'i (L'Appat) tüm zamanlann en başanlı yapı- tı olurdu. Film eleştîrmenlerinin bir yapıt üzerinde bu kadargörüş aynlığına düştüğü göriilmemışti. 1994 Berlın Film Festiva- li'nın ödül gecesinde 'Amn AyTnın bu fil- me gittığınin açıklandıgı an yaşanan pro- testo da tam bir skandaldı... 1994'te Avrupa'yı ayağa kaldıran Yem. festivalin ağır toplanndan bin olarak bugün Reks'te gösterime giriyor. Yem'in kahra- manları Nathalie, Eric ve Bruno adlı üç genç. On mılyon frank bulup fırsailar ülke- sı Amerika'da gıyim dükkânlan zınciri aç- mayı hayal ediyorlar Parayı Nathalie'nin tavlayacağı erkeklen tehditederek toplama- yı planlıyorlar. ama ışler hiç planladıklan gı- bı gitmiyor; soygunlarcinayetlerle sonuçla- nıyor. Tavemier cinayetlerden çok. gençle- nn psıkolojik olarak hiç etkılenmemelennın aitını çizıyor filmde. Tavernier'yegöregençlenbudurumaso- kan materyafıst Amerikan kültürii ve onun ilahlaştırdıf ı dolar. Ayncaevleregıren tele- vizyonun, kendı deyışivle beyın yıkayan "faşist filmler*'ın (Bunlann arasına Oliver Stoneun ve Schwarzenegger"in filmlerini özellikle sokuyor). yine sinemanın mitleş- tirdıği gangster tiplemelerinin kabahati bü- yük. Yem. rahatsız edici; ama gerekli bir film. Anlatım olarak bir önceki "sivri ya- pım"L627 ayannda gözükmcse de teknik açıdan üstdüzeyde bir iş diyebiliriz. Kame- ranın çok az soluk aldıgı filmde zaten Ta- vernier'nin ustalıgını kimse tartışmıyor; eleştırilerin yoğunlaştığı nokta Taverni- er'nin sınemayı mahkemeye çevirdiği, ah- lak dersi verdiği, soruları ortaya koyduğu haldeyanıt üretmeye yanaşmadığı, belgese- le egilırken artistik öğeleri es geçtıği yö- nünde. Bizce L627'yı sevcnler, iki yıl son- ra festivalegetirilen bu Tavcrnierfilmını de ilgiylc izlcyeceklerdir. 'Ramiz ile Jülide' İzmip'de Kültür Servisi - Kenter Tiyatrosu, Refik Erduran'ın yazdığı "Ramiz ıle Jülide" adlı oyunu 1 nisandan başlayarak izmir Atatürk Kültür Merkezi'nde sahneleyecek. Eski birseks yıldızı. ünlü bir futbolcu ve ideolojisini degiştırmiş 900'lü hat komisyoncusunun ilişkilerini mizahi birdille anlatan oyunda '»'ıldız Kenter. Müşfik Kenter. Şükran Güngör. Özlem Çakman ve Melisa Kenter oynuyor. Mehmet Birkiye'nin sahneye uyarladıgı oyun. 25 nisana dek İzmirli sanatseverlerin karşısında olacak. Emip Kusturica'dan yenibir film BELGRAD (AA)- Sinemayı bırakacagmı açıklayan ünlü Yugoslav yönetmen Emir Kusturica. Belgrad dolaylannda kısa metrajlı filminin çekimlerini tamamladı. 'Bir Kuşun Hayatında Yedi Gün' adiı film. son dcrece semboük bir belgesel niteligini taşıyor. Filmde. komşulannın ve kılı kırk >aran bürokrasinin baskısı altında kalan bir köylünün "absürd" öyküsü anlatılıyor. Cannes Film Festivali'nde 'Underground' adlı filmi ile 'Altın Palmiye' alan Kusturica, bu kısa metrajlı filmini Fransız Televizyon kanalı 'France 2' için gerçekleştirdi. 'üygarlıklar Arasında' yolcufuk Kültür Servisi - Orhan Kural'ın farklı kültür vc dünyalan yansıtmak amacıyla oluşturdugu 'Uygarlıklann Arasından'fotoğrâf sergisi I nisandan başlayarak Çarşı Mağazalan'nda yeralacak. 'Uygarlıklann yaratıcılan insanlardır" düşüncesinden yola çıkan Orhan Kural'ın kışisel sergisindeyaklaşık 30 fotograf bulunuyor. Sergide, Hindistan. Tayland, Çin, Doğu Türkistan, Nepal, Tibel'in yanı sıra Orta Amerika'da Aztek ve Maya uygarlıklannın izlerini taşıyan yörelerdeki insan manzaralarından kesitler sunuluyor. Sergi. 1-14 nisan tarihlerinde Çarşı Capitol. 15-30 nisan tarihleri arasında ise Çarşı Maslak magazalannda yer alacak. Bııs Fosforoğlu Küttür Merkezi açılfyor Kültür Servisi- Enis Fosforoğlu Kültür Merkezi pazartesi günü saat 16.00'da açılıyor. Moda'daki Tuglacı Emin Bey Sokak No.4 (Moda Spor Kulübü yanı) adresinde etkinlik gösterecek kültür merkezinin açılışına tiyatro dünyasından sanatçılarda katılacak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle