05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 31 MART1996 PAZAR 12 KÜLTÜR İŞARET FİŞEĞİ ZEKİ COŞKlüV Bir bilet, kendimi seyretmeyeBazı kuramcılara göre XX. yüzyıl in- sanı. yani biz "röntgenci"yiz. Hayatı. dünyayı, başkalannı röntgenleyen göz dc bizim değil. O işi kamcralar yapıyor. Bizler, Baudrillardın deyışiyle "kame- ranın gözüoden çıkıp gelen yansımalar- la, sinema \e TY yoluyla tanımakta**y ız kcndimizi. Baktığımız şey bizc bizi gös- teriyorsa, ona "ayna** deniyor. Sinema bir "ayna"y sa -ki, öyle diyen- ler ve öyle bakanlar çoğunlukta- epeydır puslu. Türkıye'nınaynası. Son birumut- İa girişilen "aşk** bile yetmedi bize bizi göstermeye. anlatma>a. Türk sinemasının "usta" yönetmen- lerini. oyuncıılannı aşk teması çeşıtle- melenyle bir araya getiren 10 Yönetmen 2 Film. gösterımde kaldığı üç haftada ancak 2 bin kişi tarafından izlendi. Tanı- tım başta olmak iizerc biitün desteklere karşın "ortak" ürün sonuçta sektörün kendi içinde de düş kınklığıyla kaldı or- tada. Yönetmen. oyuncu -ve senarist- toplu gösterimi sayılabilecek 10 Yönetmen 2 Film girişimi böyle. Öte yanda da sine- manın önünü kesen TV var. Ve orada, ka- nallararası davalara. savaşlara konu olan "Kemal Sunalfilmleri**gerçeği var. Sa- lako - Şaban tipinin, aptallık derecesin- deki saflığın şöyle > a da böy le zaferle ya- rattığı "ratlng patlaması" var. Aşk başka. Şaban başka denecek. bı- liyorum. Meşhur "sanatfilmi-gjşefilmi" hikâyesi. İyı de. "ayna" hangisi, nerede. onu soruyorum. anyorum. Tam da bahar gelmişken. 15 yıllık sev- da. "Film Festivau"1 * mevsimi açılmışken bu »orulann gereği yok belki de. Tanpı- nar'ın 50 yıl önce söyledikleri belki de şimdi herzamankindendahadoğru: "Si- nemanın zevkimizi dışardan idare ettiği devirde yaşıyoruz.'* Kim bilir. belki dc onun için "ayna"da kendimizi göremi- yoruzartık. • • • Gecikmiş bir açıklama oka da belir- teyim. bu bir sinema film değerlendir- mesı değil. Olsa olsa, Film Festivali eşi- ğinde "ayna** denen olguyla yüzleşme girişimi. Olguya. yani sinemaya ilişkin bir sap- tama Tanpınar'ınsa. kuşağım açısından o ilişkiyi işaret eden saptama Onat Kut- lar'ındî. 15 Ocak 83 tanhli "Balyoz" ve "Özgürlük" yazısı tam da bizleri tarif ediyordu. Giysilerimizle. davranışlanmızla ("günün tuhaf saatlerinde" sokakları dolduran. "kent, ülke ve yeryüzü sanki büyiik bir fonım"muş gibi yaşayan, "ceplerinde pek para bulunmasa" da ti- yatrolan. sinemalan dolduran) bizleri ta- rıf edip "Sinemayla üginizi, Sinema- tek'teki, sinema kulüplerindeki tartışma- lardan bilirim" dıyordu. Özgürlüğün aynı zamanda bir varoluş. hayatiyet sorunu olduğunu gösteren Bal- yoz filmini anlatıyordu o yazıda. balyoz tam da Türkiye toplumunun. özellikle de bizlerin tepesindeyken. "INeyse". diyor- "ayna"ysa- ki, öyle diyenler ve öyle bakanlar çoğunlukta- epeydir puslu, Türkiye'nin aynası. Son bir umutla girişilen "aşk" bile yetmedi bize bizi göstermeye, anlatmaya. T" T~erne ğ—J kadar Â. X Istanbul Film Festivali 15 yıldır "toplu eğlence - şenlik" havası yaratıyorsa da, biz "karanlıkta toplanıyor" ve tek başımıza kendimizi seyretmeye uğraşıyoruz. Ayna orada ve hâlâ bizden çok uzakta... Bilet alıp bakmalı yeniden, yeniden. du. "Niyetimsizlerefilmleranlatmakde- ğildi. SokakJarda. arabalarda, gece ku- lüplcrinde ve diskotek kapılannda. lüks semtlerin sinemalannda giysileritavırta- n, gülüşleri si/lere benzemeyen bir siirii genc insanla karşılaşıyorum. Özellikle be- nim sık sık gittiğim sinemalarda. Ama sizleri göremiyorum. Filmleri ve yeryüzü- nü doğru diirüst tartıştıgımız yok. Ne ol- du size? Nerdesiniz?". Şımdi 15. yılına giren Film Festivali. tam da bu satırlann yazıldığı, bu sorula- nn sorulduğu dönemde başlamıştı. Fin- landiya"dan Norveç'e. Çekoslovakya'dan Japonya'yadilinibilmediğimiz. altyazı- sı olmayan. "simültane" garabctine uğ- rayan filmlere akın ettik o sıralar. Biz. o dönemin »zteyicıleri -ve tmtışmacılart- içimizden oyuncular, yönetmenler. se- nanstler. eleştirmenlerde çıkardık sine- ma için "Neredesiniz" diye soran Kutlarda ta- nıdı onları, kimileriyle çalıştı. (Banş Ulus, Hüzevin Kuzu, İbrahim Altınsav vd.) Ama galiba soru yine orada duru- yor: Neredesiniz? Ya da neredeyız. u a>- na" ntrede? Karanhktaki kuvvet Tanpınar zamanında postmodcrn çö- zümlemelcr voktıı henüz. Psıkanaliz vc Freud bilinse de bu denli revaçta değit- di. Yalnız Tanpınar'ın tam da bu ikinei- ye yakın duran bir "cstct" zihniyeti var- dr. bütün yazısını "rüya" üstüne temel- lendinyordu. Karanhktaki ve "şuural- tı"ndaki görüntüler. algilar. kendimizi \ e giinii anlamanın anahtanydı ona göre. Bu nedenle de "Sinemanın zokimizi dışandan idare ettiği dev irde yaşıyoru/*' dedikten sonra en valın gerçeğe: karan- lıktaki hayalin - dü^lemin çekiciliğine işaret edcr "Karanlıkta toplanıyor, Ho- nfHulu'da. mehtaplı gecede güzel çama- şırct kızına fe\kalade zeki ve cüretli de- mir kralının oğlunun söylediği 0taralı şarkılar (...) dinliyor. kadının tuvaktine, crkeğin perendelerinc, hiilasa bir yığın tatlı hamakata hayran oluyoruz." Günümüzinsanını **röntgenci"olarak nıteleyen sosyolog Nornıan Denzin de benzcr bir vurgu yapıyor. "Postmodem birey. karanlık sinema salonlannda dış giTçekliktcn kacmay ı vc sinemanın sun- duğu düşlemlerde doyum bulmayı yeg- ler." Sinema salonundaki karanlığın. "<ıü- venlik" anlamına geldiğıni söyleyen Den/ın. "Birelimizdepatlamışmısır.bir elimi/ se> gilimi/in elinde, kimse bizlc ala> etmevecek. bi/* meydan okumayacak ya da yorumlanmızı tartışmayacak. Bura- da kalbimizin arzulannın peşinde koşa- biliri/. Bu arzulanmızın dış gerçeklik ya da dış dünyayla uvumlu olması önemli değildir" dıyor. (,'ünkü onlann gerçek- leşmcyeeeğinı bilınz. "Bunu bildiğimiz- den. o an için sinemanın bize sunduğu düşlemlerc kaçanz. Bövle bir diinyada gerçeğin kurallan işlemez. Düş nasıl bi- linı; dt<)iysa.gercek dûnya da tıpkı düş 0- bidir." Peki. gerçeğin kurallannın işlemedigi. düşlemlerın aksettıği ve bize bizi göster- dığinı sandığımızbu "ayna 1 " nasıl bir ay- na '.' Bu noktada da düşlerin ve onu yara- tan mekanizmaların yorumcusu Fre- udla. psıkanalizle sinemanın ilişkisi ku- ruluyor. Deniyor ki: "Düşler de sinema dabirer'simgedenizi"dir." Tıpkı pbika- naliz gibi benlik üstündeki "bastırma- savunma düzeneği"ni ortadan kaldıran. serbest çağnşımı andıran sinema. top- lumsal açıdan psikanalıze benzer. Daha kestirmesi. "analisrin hastasınaaynatut- ması ve hastanın bu aynadaki yansıma- da kendini görmesi gibi, bevazperde ben- zer şekilde bize ve çagın toplumuna ayna tutmaktadır". (Bu görüşler V'ictor Blo- om'un. "Karanhktaki Güçler: Freud ve Sinemalar" adlı yazısının özeti. Akta- ranlar: Dr. Cünevt İşcan - Emine Nalan Demirergi, Bakz Bu Ne Şiddet!, KJtle Yayınlan, Ekim 1994, Ankara) Kendimizi sejretmek Sinema bırendüstri, sanayi. Siyasettcn sosyolojiye. psikolojiye. tarihe. bilim- kurguya bütün "bilgi disiplinleri'"ni ku- şatan, kullanan bir sanayi. Günümüzün şenlik düzenıne. gösteri düzenine en uyarlı sanaşi. Orada kendimıze bakıyo- ruz. Can Diindar. toplumsal değişimin en yoğun oldugu 1960'lardan günümü- ze toplumsal göstergelere. "Aynalar"a bakarken en tipik temsilcileri sinema ve sahne starlannda buluyor. Dündar'ın \ynalar'ı da gösteriyor ki. sinema (ve vtarlar) edilgin bireryansıtı- cı, düz "ayna" değil: tasarlanmış. üretil- miş görüntülerde. kimliklerde biz kendi- mizi buluyoruz ya da anyoruz. Ayna - y ansıtma, Platon'dan beri sana- tı açıkFamada başvurulan kuramlardan biri. Platon'un "gercek" değil yansı. bir tür sahtecilik - taklit olarak yorumlayıp DtT/t'f'tcn dışan ettiği sanat. bugün sa- nayilesmış olarak var. Öte yandan post- modernizmle birlikte "gerçek'"in yeri "•gibi" aldı. Baudrillardgünümüztoplu- munu dört öğe üzerınde temellendırır: Taklit. onun yayıldığı kıtle ilettşim araç- ları ve kitle iletişim araçıannın oluştur- duğu "işaret-im"ler, bunlarla gerçekle- şen "iletişim". Taklidin. aslolanın yerini aldığı post- modern dönemde "gerçek" de gerçek değil. kurgulunmiş.. çoğaltılmış, yayıl- mış "hipergcrçek"tir. Bizim "ayna"mızda. "hipergerçek'"li- ğimi/de görüntü puslu. Bir yanda "aşk*"ın kâr etmediğH deneyler. öte yan- da Salako - Şaban gerçekliği... Ayna pus- lu. Sinemanın zevkımizi dışardan idare ettiğıne işaret cdcn. bir sürü tatlı hama- kate hayranlığı vurgulayan Tanpınar, sözlerini şöylc noktalıyordu: "Şurası muhakkak ki yeni, verimli bir iş hayatı şehre hususi çehresini iade edinceye ka- dar hayatimızda yaratıeı olacağımız gü- ne kadar İstanbul halkı tek başına eğle- necektir." I ler ne kadar Utanbul Film Festivali 15 yıldır "toplu eglence - şenlik** havası ya- ratıyorsa da, biz "karanlıkta toplanıyor" ve tek başımıza kendimizi seyretmeye uğraşıyoruz. Ayna orada ve hâlâ bizden çok uzakta .. Bilet alıp bakmalı yeniden, yeniden. Türk sinemacılar, festivali değerlendirdi Kültür Servisi - 15. Ulus- lararası İstanbul Film Festi- vali'yle birlikte testivalinçe- şitli yönlerinı değerlendir- nıek amaçlı etkınîikler dü- zenlenmeyeba-.ladı. Bunlar- dan biri de öncekı gün Mar- mara Üniversitesı Güzel Sa- natlar Fakültcsi Sinema Tele- vizyon Bölümü'nün düzen- lediğı "FesrivalveTürkSine- ması**konulupanel oldu. Pa- nelebelgesel film ağırlıklı si- nema yönetmeni Süha Ann, yönetmen Enjgin Ayça, yö- netmen Ziva Öztan ve oyun- cu Tank Akan konuşmacı olarak katıldı. Festivallerin Türk sinema- sına katkılannın degerlendi- rilmesinin amaçlandığı pa- nelde daha çok Türk sinema- sının içinde bulunduğu du- rum ve sorunlan konuşuldu. Paneli yöneten Engin Ayça. tstanbul Film Festivali'nin Sinematek ile başlatılan dün- ya sinemasına açılma hare- ketinin bir devamı olduğunu söyleyerek kapatılan Sine- matek'in kadrosu ile "Film Haftası" adıyla başlatılan festivalin kurucu kadrosunun hemen hemen aynı kişilerden oluştuğuna dikkat çekti. Fes- tivalin ülkede sinema yap- mak isteyenlenn bilgilerini. birikimlerini arttırdığını ve film perspektiflerini geliştir- diğir.i anlatan -\yça, festiva- lin en önemîı katkısının da bu olduğunu söyledi. Karamsar tablo Tarık Akan ıse festivalleri Engin Ayça kadarolumlayan bir tablo çizmedi. Türk sine- masindaki temel sorunu ül- kede sanat yapma kosullan- nın yetersizliğine bağlayan Akan, festivalleri de bu kap- samda değerlendirerek "Bir ülke sinemasının arkasında devletin olması gerektiğine inanıyonım" dedi. Akan, İs- tanbul Film Festivali'nin Türk sinemasına bakış açısı- nı da y anlış buldugunu belir- terek festivalde Türk sinema- sının hiçbirzaman önemli bir yeri olmadığını söyledi. Akan'ın bu sozleri üzerıne Ayça. festivallerin tanımına ve görevlerine değinerek fes- tivallerin dünvacia ço^unluk- la filmlerin pıyasaya çıkanl- dığı bir yer olarak algılandı- ğını. Adana ve Antalya gibi festivallerin ise Türkiye'nin özel konumundan doğduğu- nu belirtti. Ayça. aynca, İs- tanbul Festivali'nin önemli bir işlevinin dünya sineması örneklerini Türk izleyicilere tanıtmak olduğunu belirterek "Festival. Türk sinemaalann kcndilcrini tamtması için ge- rekli ortamı hazırlıyor, o or- tamı değerlendirmek onlara kalmış" dedi. Belgesel sinema açısından festivalleri değerlendirmek üzere söz alan Süha Ann ise konuyu daha geniş bir açıdan yorumladı. Türkiye'nin söz- lü kültürden yazılı kültüre geçmeden. onu tanıyıp özümsemeden elektronik kültüre (televizyon kültürü) geçtiğini söyleyen Ann, "ya- zılı kültürü olmayan bir ülke- nin sineması olamaz. Bu nc- denden dolay ı da tek tük ör- nekler dışında özgün sinema- sı da olamaz" dedi. Anlatım - içerik Ankara Film Festiva- li'nden henüz dönen Ziya Öztan, jüri görev i sayesinde Türk filmlerini toplu halde görüp değerlendirme şansını yakaladığını, ancak sonuçtan memnun kalmadığını ifade etti "Toplam 11 filmden hiç- birine içimizden gelerek ödül v^rmedik" şeklinde konuşan Öztan, Türk sinemasının an- latım sorununu çözdüğünü, ancak neyi anlatması gerek- tiğinı bilemediğini söyledi. Bu nedenle sonuçta biçim düzleminde henüz çok acemi "ilkel bir fflme", neyi anlat- ması gerektiğini az çok bildi- ği için, Türk sinemasına ders olsun diye ödül verdiklenni söyledi. Öztan, festivallerin amacı- nın yalnız dünya sinemasını Türk izleyicilere tanıtmak değil. Türk sinemasını da dünyaya tanıtmak olması ge- rektiğine inandığını sözleri- ne ekledi. Genelde Türk si- nemasının değerlendirildiğı panelde. festivallerin yeterin- ce Türk sinemasına olumlu katkısı olmadığı görüşü ağır- !ik knzandı. Vıyana Senfoni Orkestrası 'nın beş yıldır şefliğini üstlenen ünlü Fransız şefGeorges Pretre: Orkestranın başansını çok çalışmaya ve disipline bağlayan Pretre, "Biz çok büyük bir ailey i/. Bir aileyi bir arada tutan ilkeler bizim için de geçerti. Ama her şeyin başında uyum geliyor" diyor. (Fotoğraflar: ERZADE ERTEM) Biz, çok büyiik ve uyıımhı bir afleyiz DUYGli DLRGUN Dünyanın sayılı orkestralan ara- sında kabul edilen Viyana Senfoni Orkestrası 25-26 mart tarihlerinde ikı konser vermek üzere Istanbul'daydı. Şef F. Loewe taraftndan kurulmasın- dan kısa bir süre sonra pek çok önem- li şefin çalıştığı Viyana Senfoni Or- kesrrası'nı İstanbul konserlennde ün- lü Fransız şefGeorges Pretre yönet- ti. Orkestranın 1991 "den bu yana fah- ri şefliğini üstlenen Georges Pretre. bir asırlık geçmışe sahip Viyana Sen- foni Orkestrasıyla birlikte çalı^mayı kariyerinın en keyıflı ışlerinden bırı olarak değerlendirıyor. Orkestranın 26 mart günü Cemal Reşit Rey Kon- ser Salonu'nda Istanbullu müzıkse- verler için verdiği ikınci konser ön- cesikısacıkbirzamandıhmınesıkış- tırdığımız sohbetimiz sırasında Vi- yana Senfoni gibi dünyanın en bü- yük orkestralanndan bırinin şefi ol- manın "gurur verici" olduğundan söz eden Pretre. 5 yıldır bınnci konuk şeflık görevını yürütfüğü Viyana Senfoni'nin tarihı söz konusu oldu- gunda bu sürenın geniş bir değerlen- dirme yapmak için çok kısa olduğu- nu belirtiyor. Bir şef olarak önemsediği koşulla- nn başında duyarlı bir dinleyici kit- lesine sahıp olmak gelıyor. Çünkü "Orkestranın performansı seslendir- diği repertuara, orkestra üyelerinin uyumuna göre değişebildiği gibi, bü- yük ölçüde dinley iciylc kurduğu ileti- şime bağJıdır". Yılda bir denızaşırı, bir de Avrupa tumesi yapan Viyana Senfoni Orkestrası'nın konser verdi- ği ülkeler arasında seslendığı dinle- yici kıtlelcrın en belirgın özellıği "ge- lişmiş bir müzik kulağına sahip olma- sı" Pretre'ye göre. Pekı ya Istanbul- lu müzikseverleri nasıl degerlendın- v or' "Burada da o duy ariı kulağa sa- hip bir dinley iciyle karşılaşmak se- vindiriciydi. Istanbul'da olmaktan gerçekten mutluyuz" diyen Pretre. İs- G eorges Pretre'ye göre, Viyana Senfoni Orkestrası'nı diğer büyük orkestralar arasında ayncalıklı bir konuma getiren en Önemli özellik, 20. yüzyılın önemli bestecilerinin yapıtlannı yorumlamasının yanında klasik ve romantik müziğin buluştuğu geniş bir repertuara sahip olması. tanbul konserlerinin aslında Viyana Senfoni Orkestrası'nın Türkiye"deki ilk konseri olmadığını. orkestranın I956'da Ankara da bir konser vcrdi- ğini ammsatıyor. 100 yıllık geçmışınde. niteliğin- den ve kalitcsinden ödün vermeden. senfonik müzikte kilometre taşı ol- muş pek çok yapıtla dinleyici karşı- sına çıkan Viyana Senfoni Orkestra- sı'nın dünyanın sayılı orkestraları urasına giımesinin en önemli nedenı şusıhirli sözcüklerdegızlı Pretre'nın deyimıyle: "Çok çalışmak \e disip- lin". "Orkestra üyeleri. Uırneler dı- şında, her gün birkaç saatlerini pro- vaya ayinrarak,sıkı birçalışma prog- ramı uygularlar. Çalışmaktan vorııl- duklannı, şikâyet ertiklcrini asla duy- mazsınızçünkü ncyiseçtikierinigayet iyi biliyorlardır". Dünyanın en ünlü şefleri arasında yer alan Zubin Mehta. Ciaudio 4b- bado, Richard Strauss, Osv>ald Ka- bastagıbı müzik adamlarının çeşitli dönemlerde şeflik görev ını yürüttü- ğü orkestranın. her dönemde başan grafiğının yüksek oluşunun bir önemli nedeni de orkestra şefinin al- tı y ılda bir yerini yeni bir şefe bırak- ması. "*Her yeni şef. bambaşka tek- nikler, buluşlar demektir ve elbette bu sürekli bir disiplin halini de bera- bcrindegetirir'*. Viyana Senfoni Orkesrrası'nı di- ğer büyük orkestralar arasında ayn- calıklı bir konuma getiren en önem- li özellik. yıne Pretre'nın deyimiyle. "20. yüzyılın önemli bestecilerinin ya- pıtlannı yorumlamasının yanında klasik ve romantik müziğin buluştu- ğu geniş bir repertuara sahip olması". Pekı. Viyana Senfonfyı bugünlere getiren ılkeler neler? "Kuşkusuz her orkestranın kendine has bir armosfe- ri. geliştirdiği bir düşünce sistematiği vardır" diye yanıtlıyor Pretre. "Biz- ler dc büyük, ama çok büyük bir ai- leyiz. Bir aileyi birarada tutan ilkeler bizim için de geçerli. Ama her şeyin başında uyum geliyor*. KOŞEBENT ENİS BATUR Ayın Takvimi Bu ay içinde, Türkiye'de, Nevruz bayramı kutlan- dı. Başbakan'ın önderliğinde, devlet lastik dağıttı. Vatandaş lastik yaktı, üzerinden atladı. Berna Ha- nım da. Nevruz kutlamalarında. Taksim'de PKK bayrakla- n açıldı, sloganlar atıldı; Ankara'da üç hilalli bayrak- lar açıldı, sloganlar atıldı. Abdi Ipekçi salonundaki "Şehitleri Anma" gecesinde cihat bayrakları açıldı, "Yaşasın Hizbullah" sloganlan atıldı. Kültür Bakanı, Yaşar Kemal'le ilgill bir soaıyu ya- nıtlarken, Türkiye'de düşünce özgürlüğünün olduğu- nu, "ifade özgürlüğü"nün sınırlandığını, dünyanın hiçbir yerinde sınırsız ifade özgürlüğü olmadığını ifa- de etti. (*) Cumhuriyet Savcısı, Yaşar Kemal'e verilen mah- kûmiyet kararının iptali için Yargıtay'a başvurdu. Başbakan, TBMM'de yaptığı konuşmada, dostu Yaşar Kemal'i mahkûm eden yasayı kınadı. Çetin Erneç ve Turan Dursun cinayetinin faili yakalandı. iran'la bağlantılarına ilişkin açıklamalarda bulundu. Yunanistan'la yaşanan siyasal gerginlik, Islami te- rör nedeniyle Iran üzerine kaydı. Türk Silahlı Kuvvetleri, kışlada dinsel ibadete sınır- lamalar getirdi. RP milletvekili Asiltürk, "Peygamber Ocağı"nda yürüriüğe sokulan kurallan kınadı ve "din düşmanlı- ğı" yapılmasına karşı çıktı. RP milletvekili Aydın Menderes, geçirdiği trafik kazasının sonunda felçü kaldı. Menderes ailesi ile Kennedy ailesi arasındaki trajik ortaklık üzerinde du- ruldu. Menderes'in eşinin, başörtü takmayı reddet- tıği için kocasının kaza geçirdiği Antalya yolculuğu- na katılmadığı ileri sürüldü. Hükümet ile DSP arasında Mümtaz Soysal ile De- niz Gökçe arasında sosyal sigorta sistemine ilişkin anlaşmazlık belirdi. Cumhurbaşkanı, çeşitli heyetler topladı ve sosyal sigorta reformu yapılmasını istedi. 48 yaşında emekli bir kadın, ev kirasmı ödeyeme- diği ve hasta annesine bakamadığı için intihar etti. Rant milletvekilleri olayı patlak verdi. Çağlar'ın ye- ni bankasının yönetim kurulu üyeliğine getirilen yeni milletvekilleri kısa bir direnişten sonra "ikinci iş"\e- rinden istifa ettiler. "ikinci iş" konusu dallanıp bu bu- daklandı. Televizyon ekranında, Başbakan'ın tazminat dava- lanndan milyarlık yan gelir sağladığı. kendi ağzından dinlendi. Izmir'deki Hamamcılar Derneği, kendilerini "renci- de" eden bir reklam nedeniyle 25 milyarlık tazminat davası açtı. Gülgün Feyman Star'a, Reha Muhtar Shovv'a, Güneri Cıvaoğlu Kanal D'ye, Yasemin Yalçın bü- tün kanallarageçti. "Havada milyariann dolaştığı" ifa- de edildi. Trabzonsporlu Abdullah yıllık transfer ücretini açıkladı: 1.5 mılyon dolar. Yılbaşında 56 bin lira olan dolar 70 bin sınırını aş- tı. Başbakan ve eşi, futbol oynarken gözünden yara- lanan oğullannı Almanya'da ziyaret ettiler. Geçim sıkıntısından cinnet geçirdiği öne sürülen bir' baba 2.5 yaşındaki oğlunu döverek öldürdü. Manisa'da duvara slogan yazdıklan ve gizli örgüt kurdukları gerekçesiyle tutuklanan liseli öğrencilerin cinsel organlarına copla müdahale edildiği doktor raporuyla saptandı. Ankara'ya üç trenle giden öğrencilenn eylemleri bir tür meydan muharebesiyle sonuçlandı: Onlarca öğ- renci, polis memuru, basın görevlisi kanlar içinde ka- lanadekdövüldü. Cumhurbaşkanı. "Gençleri potansiyel suçlu ola- rak görmeyelim" dedi. Başbakan, öğrencileri kınadı. Yarın, neyse ki 1 Nisan. * Hâmiş: Ben, Kültür Bakanı hakkında düşünü- yorum. Bilge Alkor'un Düşler Evreni' Kühür Servisi - Ressam Bılge Alkor. "Düşler Evreni' başlıklı sergisini 4 nisanda Atatürk Kültür Merkezi'nde açıyor. Sergide, yaklaşık 20 yıldır edebiyat ve resim arasında bağlar kuran Alkor'un Shakespeare'in 'Bir Yaz Gecesi Rüyasf ve "Fırtına" adlı yapıtlarından yola çıkarak hazırladığı büyük boylu tuvalleri de yer alacak. Alkor'un sergisi 27 nisana dek açık kalacak. Mizah Haftası 96 etkinlikleri başlıyor Kültür Servisi- Karikatürcüler Derneği'nin düzenlediği Mızah Haftası 1-6 nisan tarihleri arasında Karikatür ve Mizah Müzesi'nde yapılacak. Söyleşiler, film ve dia gösterilerinin yer aldığı etkinliklerin yani sıra çizerlerin bir araya gelip. izleyicilerle sohbet edeceği bir de ocakbaşı söyieşisi düzenlenecek. Mizah Haftası etkinlikleri kapsamında 1 nisan pazartesi günü Beyoğlu Çatı Restaurant'ta "Dünya Saka Günü- Mizah Gecesi' düzenlendi. Saat 19.00'da başlayacak geceye katılmak isteyenler gecenin biletlerini Karikatürcüler Demeği'nin Sultanahmet'teki merkezinden edınebilirler. (513 60 61) BUGUN DİA GÖSTERİSt Fotoğraf sanatçısı Orhan Cem Çetin'in 'Reenkarnasyon' ve "Çalıntı Düşler' başlıklı dia gösterilerı 17.00- 18.00"saatleri arasında TÜYAP Sergi Sarayı Toplantı Salonu'nda TİYATRO Borusan Oto Tiyatro Grubu. John Patrick'in oyunu "Sevimli Misafir" adlı oyunu 20.45'te Yunus Emre Kültür Merkezi'nde, Erdoğan Sıcak'ın yönctmenliğinde sahnelivor. SÖYLEŞİ Kadıköy BEKSAV'da saat 15.00'te 'Erol Toy'la Söyleşi', saat 17.00'de Tiyatro İmge 'KısaOyunlar- Tiratlar", saat 19.00'da ise Tiyatro Yol'dan 'Düş' adlı oyun izlenebilir (349 91 55). Atartürkçü Düşünce Derneği'nin düzenlediği, MÜ tletişim Fakültesi öğretim görevlisi Mustafa Sütçü'nün konuşmacı olarak katılacağı "Dil Bilinci' konulu söyleşi ise saat 15.30'da derneğın Kadıköy Şubesi'nde (418 36 46) MÜZAYEDE Kile Sanat Galerisi'nin düzenlediği müzayede saat 14.00'te İstanbul Hilton'da gerçekleştirilecek. Müzayedede Fahrelnisa Zeid (400 milyon). Nejad Devrim. Nedim Günsur. Hikmet Onat (2.1 milyar), Nazmi Ziya (2 milyar) gibi ustalann yapıtlan satışa sunulacak. 13.ULUSLARARASI ANKARA MÜZİK FESTİVALİ Ballet Flamenco Antonıo Canales, MEB Şûra Saionu'nda yer alacak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle