Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 31 MART1996 PAZAR
12 KÜLTÜR
İŞARET FİŞEĞİ ZEKİ COŞKlüV
Bir bilet, kendimi seyretmeyeBazı kuramcılara göre XX. yüzyıl in-
sanı. yani biz "röntgenci"yiz. Hayatı.
dünyayı, başkalannı röntgenleyen göz
dc bizim değil. O işi kamcralar yapıyor.
Bizler, Baudrillardın deyışiyle "kame-
ranın gözüoden çıkıp gelen yansımalar-
la, sinema \e TY yoluyla tanımakta**y ız
kcndimizi. Baktığımız şey bizc bizi gös-
teriyorsa, ona "ayna** deniyor.
Sinema bir "ayna"y sa -ki, öyle diyen-
ler ve öyle bakanlar çoğunlukta- epeydır
puslu. Türkıye'nınaynası. Son birumut-
İa girişilen "aşk** bile yetmedi bize bizi
göstermeye. anlatma>a.
Türk sinemasının "usta" yönetmen-
lerini. oyuncıılannı aşk teması çeşıtle-
melenyle bir araya getiren 10 Yönetmen
2 Film. gösterımde kaldığı üç haftada
ancak 2 bin kişi tarafından izlendi. Tanı-
tım başta olmak iizerc biitün desteklere
karşın "ortak" ürün sonuçta sektörün
kendi içinde de düş kınklığıyla kaldı or-
tada.
Yönetmen. oyuncu -ve senarist- toplu
gösterimi sayılabilecek 10 Yönetmen 2
Film girişimi böyle. Öte yanda da sine-
manın önünü kesen TV var. Ve orada, ka-
nallararası davalara. savaşlara konu olan
"Kemal Sunalfilmleri**gerçeği var. Sa-
lako - Şaban tipinin, aptallık derecesin-
deki saflığın şöyle > a da böy le zaferle ya-
rattığı "ratlng patlaması" var.
Aşk başka. Şaban başka denecek. bı-
liyorum. Meşhur "sanatfilmi-gjşefilmi"
hikâyesi. İyı de. "ayna" hangisi, nerede.
onu soruyorum. anyorum.
Tam da bahar gelmişken. 15 yıllık sev-
da. "Film Festivau"1
* mevsimi açılmışken
bu »orulann gereği yok belki de. Tanpı-
nar'ın 50 yıl önce söyledikleri belki de
şimdi herzamankindendahadoğru: "Si-
nemanın zevkimizi dışardan idare ettiği
devirde yaşıyoruz.'* Kim bilir. belki dc
onun için "ayna"da kendimizi göremi-
yoruzartık.
• • •
Gecikmiş bir açıklama oka da belir-
teyim. bu bir sinema film değerlendir-
mesı değil. Olsa olsa, Film Festivali eşi-
ğinde "ayna** denen olguyla yüzleşme
girişimi.
Olguya. yani sinemaya ilişkin bir sap-
tama Tanpınar'ınsa. kuşağım açısından
o ilişkiyi işaret eden saptama Onat Kut-
lar'ındî. 15 Ocak 83 tanhli "Balyoz" ve
"Özgürlük" yazısı tam da bizleri tarif
ediyordu.
Giysilerimizle. davranışlanmızla
("günün tuhaf saatlerinde" sokakları
dolduran. "kent, ülke ve yeryüzü sanki
büyiik bir fonım"muş gibi yaşayan,
"ceplerinde pek para bulunmasa" da ti-
yatrolan. sinemalan dolduran) bizleri ta-
rıf edip "Sinemayla üginizi, Sinema-
tek'teki, sinema kulüplerindeki tartışma-
lardan bilirim" dıyordu.
Özgürlüğün aynı zamanda bir varoluş.
hayatiyet sorunu olduğunu gösteren Bal-
yoz filmini anlatıyordu o yazıda. balyoz
tam da Türkiye toplumunun. özellikle de
bizlerin tepesindeyken. "INeyse". diyor-
"ayna"ysa-
ki, öyle
diyenler ve öyle
bakanlar
çoğunlukta-
epeydir puslu,
Türkiye'nin
aynası. Son bir
umutla girişilen
"aşk" bile
yetmedi bize bizi
göstermeye,
anlatmaya.
T" T~erne
ğ—J kadar
Â. X Istanbul
Film Festivali 15
yıldır "toplu
eğlence - şenlik"
havası yaratıyorsa
da, biz
"karanlıkta
toplanıyor" ve
tek başımıza
kendimizi
seyretmeye
uğraşıyoruz.
Ayna orada ve
hâlâ bizden çok
uzakta... Bilet
alıp bakmalı
yeniden, yeniden.
du. "Niyetimsizlerefilmleranlatmakde-
ğildi. SokakJarda. arabalarda, gece ku-
lüplcrinde ve diskotek kapılannda. lüks
semtlerin sinemalannda giysileritavırta-
n, gülüşleri si/lere benzemeyen bir siirii
genc insanla karşılaşıyorum. Özellikle be-
nim sık sık gittiğim sinemalarda. Ama
sizleri göremiyorum. Filmleri ve yeryüzü-
nü doğru diirüst tartıştıgımız yok. Ne ol-
du size? Nerdesiniz?".
Şımdi 15. yılına giren Film Festivali.
tam da bu satırlann yazıldığı, bu sorula-
nn sorulduğu dönemde başlamıştı. Fin-
landiya"dan Norveç'e. Çekoslovakya'dan
Japonya'yadilinibilmediğimiz. altyazı-
sı olmayan. "simültane" garabctine uğ-
rayan filmlere akın ettik o sıralar. Biz. o
dönemin »zteyicıleri -ve tmtışmacılart-
içimizden oyuncular, yönetmenler. se-
nanstler. eleştirmenlerde çıkardık sine-
ma için
"Neredesiniz" diye soran Kutlarda ta-
nıdı onları, kimileriyle çalıştı. (Banş
Ulus, Hüzevin Kuzu, İbrahim Altınsav
vd.) Ama galiba soru yine orada duru-
yor: Neredesiniz? Ya da neredeyız.
u
a>-
na" ntrede?
Karanhktaki kuvvet
Tanpınar zamanında postmodcrn çö-
zümlemelcr voktıı henüz. Psıkanaliz vc
Freud bilinse de bu denli revaçta değit-
di. Yalnız Tanpınar'ın tam da bu ikinei-
ye yakın duran bir "cstct" zihniyeti var-
dr. bütün yazısını "rüya" üstüne temel-
lendinyordu. Karanhktaki ve "şuural-
tı"ndaki görüntüler. algilar. kendimizi \ e
giinii anlamanın anahtanydı ona göre.
Bu nedenle de "Sinemanın zokimizi
dışandan idare ettiği dev irde yaşıyoru/*'
dedikten sonra en valın gerçeğe: karan-
lıktaki hayalin - dü^lemin çekiciliğine
işaret edcr "Karanlıkta toplanıyor, Ho-
nfHulu'da. mehtaplı gecede güzel çama-
şırct kızına fe\kalade zeki ve cüretli de-
mir kralının oğlunun söylediği 0taralı
şarkılar (...) dinliyor. kadının tuvaktine,
crkeğin perendelerinc, hiilasa bir yığın
tatlı hamakata hayran oluyoruz."
Günümüzinsanını **röntgenci"olarak
nıteleyen sosyolog Nornıan Denzin de
benzcr bir vurgu yapıyor. "Postmodem
birey. karanlık sinema salonlannda dış
giTçekliktcn kacmay ı vc sinemanın sun-
duğu düşlemlerde doyum bulmayı yeg-
ler."
Sinema salonundaki karanlığın. "<ıü-
venlik" anlamına geldiğıni söyleyen
Den/ın. "Birelimizdepatlamışmısır.bir
elimi/ se> gilimi/in elinde, kimse bizlc ala>
etmevecek. bi/* meydan okumayacak ya
da yorumlanmızı tartışmayacak. Bura-
da kalbimizin arzulannın peşinde koşa-
biliri/. Bu arzulanmızın dış gerçeklik ya
da dış dünyayla uvumlu olması önemli
değildir" dıyor. (,'ünkü onlann gerçek-
leşmcyeeeğinı bilınz. "Bunu bildiğimiz-
den. o an için sinemanın bize sunduğu
düşlemlerc kaçanz. Bövle bir diinyada
gerçeğin kurallan işlemez. Düş nasıl bi-
linı; dt<)iysa.gercek dûnya da tıpkı düş 0-
bidir."
Peki. gerçeğin kurallannın işlemedigi.
düşlemlerın aksettıği ve bize bizi göster-
dığinı sandığımızbu "ayna
1
" nasıl bir ay-
na '.' Bu noktada da düşlerin ve onu yara-
tan mekanizmaların yorumcusu Fre-
udla. psıkanalizle sinemanın ilişkisi ku-
ruluyor. Deniyor ki: "Düşler de sinema
dabirer'simgedenizi"dir." Tıpkı pbika-
naliz gibi benlik üstündeki "bastırma-
savunma düzeneği"ni ortadan kaldıran.
serbest çağnşımı andıran sinema. top-
lumsal açıdan psikanalıze benzer. Daha
kestirmesi. "analisrin hastasınaaynatut-
ması ve hastanın bu aynadaki yansıma-
da kendini görmesi gibi, bevazperde ben-
zer şekilde bize ve çagın toplumuna ayna
tutmaktadır". (Bu görüşler V'ictor Blo-
om'un. "Karanhktaki Güçler: Freud ve
Sinemalar" adlı yazısının özeti. Akta-
ranlar: Dr. Cünevt İşcan - Emine Nalan
Demirergi, Bakz Bu Ne Şiddet!, KJtle
Yayınlan, Ekim 1994, Ankara)
Kendimizi sejretmek
Sinema bırendüstri, sanayi. Siyasettcn
sosyolojiye. psikolojiye. tarihe. bilim-
kurguya bütün "bilgi disiplinleri'"ni ku-
şatan, kullanan bir sanayi. Günümüzün
şenlik düzenıne. gösteri düzenine en
uyarlı sanaşi. Orada kendimıze bakıyo-
ruz. Can Diindar. toplumsal değişimin
en yoğun oldugu 1960'lardan günümü-
ze toplumsal göstergelere. "Aynalar"a
bakarken en tipik temsilcileri sinema ve
sahne starlannda buluyor.
Dündar'ın \ynalar'ı da gösteriyor ki.
sinema (ve vtarlar) edilgin bireryansıtı-
cı, düz "ayna" değil: tasarlanmış. üretil-
miş görüntülerde. kimliklerde biz kendi-
mizi buluyoruz ya da anyoruz.
Ayna - y ansıtma, Platon'dan beri sana-
tı açıkFamada başvurulan kuramlardan
biri. Platon'un "gercek" değil yansı. bir
tür sahtecilik - taklit olarak yorumlayıp
DtT/t'f'tcn dışan ettiği sanat. bugün sa-
nayilesmış olarak var. Öte yandan post-
modernizmle birlikte "gerçek'"in yeri
"•gibi" aldı. Baudrillardgünümüztoplu-
munu dört öğe üzerınde temellendırır:
Taklit. onun yayıldığı kıtle ilettşim araç-
ları ve kitle iletişim araçıannın oluştur-
duğu "işaret-im"ler, bunlarla gerçekle-
şen "iletişim".
Taklidin. aslolanın yerini aldığı post-
modern dönemde "gerçek" de gerçek
değil. kurgulunmiş.. çoğaltılmış, yayıl-
mış "hipergcrçek"tir.
Bizim "ayna"mızda. "hipergerçek'"li-
ğimi/de görüntü puslu. Bir yanda
"aşk*"ın kâr etmediğH deneyler. öte yan-
da Salako - Şaban gerçekliği... Ayna pus-
lu. Sinemanın zevkımizi dışardan idare
ettiğıne işaret cdcn. bir sürü tatlı hama-
kate hayranlığı vurgulayan Tanpınar,
sözlerini şöylc noktalıyordu: "Şurası
muhakkak ki yeni, verimli bir iş hayatı
şehre hususi çehresini iade edinceye ka-
dar hayatimızda yaratıeı olacağımız gü-
ne kadar İstanbul halkı tek başına eğle-
necektir."
I ler ne kadar Utanbul Film Festivali 15
yıldır "toplu eglence - şenlik** havası ya-
ratıyorsa da, biz "karanlıkta toplanıyor"
ve tek başımıza kendimizi seyretmeye
uğraşıyoruz. Ayna orada ve hâlâ bizden
çok uzakta .. Bilet alıp bakmalı yeniden,
yeniden.
Türk sinemacılar,
festivali değerlendirdi
Kültür Servisi - 15. Ulus-
lararası İstanbul Film Festi-
vali'yle birlikte testivalinçe-
şitli yönlerinı değerlendir-
nıek amaçlı etkınîikler dü-
zenlenmeyeba-.ladı. Bunlar-
dan biri de öncekı gün Mar-
mara Üniversitesı Güzel Sa-
natlar Fakültcsi Sinema Tele-
vizyon Bölümü'nün düzen-
lediğı "FesrivalveTürkSine-
ması**konulupanel oldu. Pa-
nelebelgesel film ağırlıklı si-
nema yönetmeni Süha Ann,
yönetmen Enjgin Ayça, yö-
netmen Ziva Öztan ve oyun-
cu Tank Akan konuşmacı
olarak katıldı.
Festivallerin Türk sinema-
sına katkılannın degerlendi-
rilmesinin amaçlandığı pa-
nelde daha çok Türk sinema-
sının içinde bulunduğu du-
rum ve sorunlan konuşuldu.
Paneli yöneten Engin Ayça.
tstanbul Film Festivali'nin
Sinematek ile başlatılan dün-
ya sinemasına açılma hare-
ketinin bir devamı olduğunu
söyleyerek kapatılan Sine-
matek'in kadrosu ile "Film
Haftası" adıyla başlatılan
festivalin kurucu kadrosunun
hemen hemen aynı kişilerden
oluştuğuna dikkat çekti. Fes-
tivalin ülkede sinema yap-
mak isteyenlenn bilgilerini.
birikimlerini arttırdığını ve
film perspektiflerini geliştir-
diğir.i anlatan -\yça, festiva-
lin en önemîı katkısının da
bu olduğunu söyledi.
Karamsar tablo
Tarık Akan ıse festivalleri
Engin Ayça kadarolumlayan
bir tablo çizmedi. Türk sine-
masindaki temel sorunu ül-
kede sanat yapma kosullan-
nın yetersizliğine bağlayan
Akan, festivalleri de bu kap-
samda değerlendirerek "Bir
ülke sinemasının arkasında
devletin olması gerektiğine
inanıyonım" dedi. Akan, İs-
tanbul Film Festivali'nin
Türk sinemasına bakış açısı-
nı da y anlış buldugunu belir-
terek festivalde Türk sinema-
sının hiçbirzaman önemli bir
yeri olmadığını söyledi.
Akan'ın bu sozleri üzerıne
Ayça. festivallerin tanımına
ve görevlerine değinerek fes-
tivallerin dünvacia ço^unluk-
la filmlerin pıyasaya çıkanl-
dığı bir yer olarak algılandı-
ğını. Adana ve Antalya gibi
festivallerin ise Türkiye'nin
özel konumundan doğduğu-
nu belirtti. Ayça. aynca, İs-
tanbul Festivali'nin önemli
bir işlevinin dünya sineması
örneklerini Türk izleyicilere
tanıtmak olduğunu belirterek
"Festival. Türk sinemaalann
kcndilcrini tamtması için ge-
rekli ortamı hazırlıyor, o or-
tamı değerlendirmek onlara
kalmış" dedi.
Belgesel sinema açısından
festivalleri değerlendirmek
üzere söz alan Süha Ann ise
konuyu daha geniş bir açıdan
yorumladı. Türkiye'nin söz-
lü kültürden yazılı kültüre
geçmeden. onu tanıyıp
özümsemeden elektronik
kültüre (televizyon kültürü)
geçtiğini söyleyen Ann, "ya-
zılı kültürü olmayan bir ülke-
nin sineması olamaz. Bu nc-
denden dolay ı da tek tük ör-
nekler dışında özgün sinema-
sı da olamaz" dedi.
Anlatım - içerik
Ankara Film Festiva-
li'nden henüz dönen Ziya
Öztan, jüri görev i sayesinde
Türk filmlerini toplu halde
görüp değerlendirme şansını
yakaladığını, ancak sonuçtan
memnun kalmadığını ifade
etti "Toplam 11 filmden hiç-
birine içimizden gelerek ödül
v^rmedik" şeklinde konuşan
Öztan, Türk sinemasının an-
latım sorununu çözdüğünü,
ancak neyi anlatması gerek-
tiğinı bilemediğini söyledi.
Bu nedenle sonuçta biçim
düzleminde henüz çok acemi
"ilkel bir fflme", neyi anlat-
ması gerektiğini az çok bildi-
ği için, Türk sinemasına ders
olsun diye ödül verdiklenni
söyledi.
Öztan, festivallerin amacı-
nın yalnız dünya sinemasını
Türk izleyicilere tanıtmak
değil. Türk sinemasını da
dünyaya tanıtmak olması ge-
rektiğine inandığını sözleri-
ne ekledi. Genelde Türk si-
nemasının değerlendirildiğı
panelde. festivallerin yeterin-
ce Türk sinemasına olumlu
katkısı olmadığı görüşü ağır-
!ik knzandı.
Vıyana Senfoni Orkestrası 'nın beş yıldır şefliğini üstlenen ünlü Fransız şefGeorges Pretre:
Orkestranın
başansını çok
çalışmaya ve
disipline
bağlayan
Pretre, "Biz
çok büyük bir
ailey i/. Bir
aileyi bir
arada tutan
ilkeler bizim
için de geçerti.
Ama her
şeyin başında
uyum geliyor"
diyor.
(Fotoğraflar:
ERZADE
ERTEM)
Biz, çok büyiik ve uyıımhı bir afleyiz
DUYGli DLRGUN
Dünyanın sayılı orkestralan ara-
sında kabul edilen Viyana Senfoni
Orkestrası 25-26 mart tarihlerinde ikı
konser vermek üzere Istanbul'daydı.
Şef F. Loewe taraftndan kurulmasın-
dan kısa bir süre sonra pek çok önem-
li şefin çalıştığı Viyana Senfoni Or-
kesrrası'nı İstanbul konserlennde ün-
lü Fransız şefGeorges Pretre yönet-
ti.
Orkestranın 1991 "den bu yana fah-
ri şefliğini üstlenen Georges Pretre.
bir asırlık geçmışe sahip Viyana Sen-
foni Orkestrasıyla birlikte çalı^mayı
kariyerinın en keyıflı ışlerinden bırı
olarak değerlendirıyor. Orkestranın
26 mart günü Cemal Reşit Rey Kon-
ser Salonu'nda Istanbullu müzıkse-
verler için verdiği ikınci konser ön-
cesikısacıkbirzamandıhmınesıkış-
tırdığımız sohbetimiz sırasında Vi-
yana Senfoni gibi dünyanın en bü-
yük orkestralanndan bırinin şefi ol-
manın "gurur verici" olduğundan
söz eden Pretre. 5 yıldır bınnci konuk
şeflık görevını yürütfüğü Viyana
Senfoni'nin tarihı söz konusu oldu-
gunda bu sürenın geniş bir değerlen-
dirme yapmak için çok kısa olduğu-
nu belirtiyor.
Bir şef olarak önemsediği koşulla-
nn başında duyarlı bir dinleyici kit-
lesine sahıp olmak gelıyor. Çünkü
"Orkestranın performansı seslendir-
diği repertuara, orkestra üyelerinin
uyumuna göre değişebildiği gibi, bü-
yük ölçüde dinley iciylc kurduğu ileti-
şime bağJıdır". Yılda bir denızaşırı,
bir de Avrupa tumesi yapan Viyana
Senfoni Orkestrası'nın konser verdi-
ği ülkeler arasında seslendığı dinle-
yici kıtlelcrın en belirgın özellıği "ge-
lişmiş bir müzik kulağına sahip olma-
sı" Pretre'ye göre. Pekı ya Istanbul-
lu müzikseverleri nasıl degerlendın-
v or' "Burada da o duy ariı kulağa sa-
hip bir dinley iciyle karşılaşmak se-
vindiriciydi. Istanbul'da olmaktan
gerçekten mutluyuz" diyen Pretre. İs-
G
eorges Pretre'ye
göre, Viyana
Senfoni
Orkestrası'nı diğer büyük
orkestralar arasında
ayncalıklı bir konuma
getiren en Önemli özellik,
20. yüzyılın önemli
bestecilerinin yapıtlannı
yorumlamasının yanında
klasik ve romantik müziğin
buluştuğu geniş bir
repertuara sahip olması.
tanbul konserlerinin aslında Viyana
Senfoni Orkestrası'nın Türkiye"deki
ilk konseri olmadığını. orkestranın
I956'da Ankara da bir konser vcrdi-
ğini ammsatıyor.
100 yıllık geçmışınde. niteliğin-
den ve kalitcsinden ödün vermeden.
senfonik müzikte kilometre taşı ol-
muş pek çok yapıtla dinleyici karşı-
sına çıkan Viyana Senfoni Orkestra-
sı'nın dünyanın sayılı orkestraları
urasına giımesinin en önemli nedenı
şusıhirli sözcüklerdegızlı Pretre'nın
deyimıyle: "Çok çalışmak \e disip-
lin". "Orkestra üyeleri. Uırneler dı-
şında, her gün birkaç saatlerini pro-
vaya ayinrarak,sıkı birçalışma prog-
ramı uygularlar. Çalışmaktan vorııl-
duklannı, şikâyet ertiklcrini asla duy-
mazsınızçünkü ncyiseçtikierinigayet
iyi biliyorlardır".
Dünyanın en ünlü şefleri arasında
yer alan Zubin Mehta. Ciaudio 4b-
bado, Richard Strauss, Osv>ald Ka-
bastagıbı müzik adamlarının çeşitli
dönemlerde şeflik görev ını yürüttü-
ğü orkestranın. her dönemde başan
grafiğının yüksek oluşunun bir
önemli nedeni de orkestra şefinin al-
tı y ılda bir yerini yeni bir şefe bırak-
ması. "*Her yeni şef. bambaşka tek-
nikler, buluşlar demektir ve elbette
bu sürekli bir disiplin halini de bera-
bcrindegetirir'*.
Viyana Senfoni Orkesrrası'nı di-
ğer büyük orkestralar arasında ayn-
calıklı bir konuma getiren en önem-
li özellik. yıne Pretre'nın deyimiyle.
"20. yüzyılın önemli bestecilerinin ya-
pıtlannı yorumlamasının yanında
klasik ve romantik müziğin buluştu-
ğu geniş bir repertuara sahip olması".
Pekı. Viyana Senfonfyı bugünlere
getiren ılkeler neler? "Kuşkusuz her
orkestranın kendine has bir armosfe-
ri. geliştirdiği bir düşünce sistematiği
vardır" diye yanıtlıyor Pretre. "Biz-
ler dc büyük, ama çok büyük bir ai-
leyiz. Bir aileyi birarada tutan ilkeler
bizim için de geçerli. Ama her şeyin
başında uyum geliyor*.
KOŞEBENT
ENİS BATUR
Ayın Takvimi
Bu ay içinde, Türkiye'de, Nevruz bayramı kutlan-
dı. Başbakan'ın önderliğinde, devlet lastik dağıttı.
Vatandaş lastik yaktı, üzerinden atladı. Berna Ha-
nım da.
Nevruz kutlamalarında. Taksim'de PKK bayrakla-
n açıldı, sloganlar atıldı; Ankara'da üç hilalli bayrak-
lar açıldı, sloganlar atıldı. Abdi Ipekçi salonundaki
"Şehitleri Anma" gecesinde cihat bayrakları açıldı,
"Yaşasın Hizbullah" sloganlan atıldı.
Kültür Bakanı, Yaşar Kemal'le ilgill bir soaıyu ya-
nıtlarken, Türkiye'de düşünce özgürlüğünün olduğu-
nu, "ifade özgürlüğü"nün sınırlandığını, dünyanın
hiçbir yerinde sınırsız ifade özgürlüğü olmadığını ifa-
de etti. (*)
Cumhuriyet Savcısı, Yaşar Kemal'e verilen mah-
kûmiyet kararının iptali için Yargıtay'a başvurdu.
Başbakan, TBMM'de yaptığı konuşmada, dostu
Yaşar Kemal'i mahkûm eden yasayı kınadı. Çetin
Erneç ve Turan Dursun cinayetinin faili yakalandı.
iran'la bağlantılarına ilişkin açıklamalarda bulundu.
Yunanistan'la yaşanan siyasal gerginlik, Islami te-
rör nedeniyle Iran üzerine kaydı.
Türk Silahlı Kuvvetleri, kışlada dinsel ibadete sınır-
lamalar getirdi.
RP milletvekili Asiltürk, "Peygamber Ocağı"nda
yürüriüğe sokulan kurallan kınadı ve "din düşmanlı-
ğı" yapılmasına karşı çıktı.
RP milletvekili Aydın Menderes, geçirdiği trafik
kazasının sonunda felçü kaldı. Menderes ailesi ile
Kennedy ailesi arasındaki trajik ortaklık üzerinde du-
ruldu. Menderes'in eşinin, başörtü takmayı reddet-
tıği için kocasının kaza geçirdiği Antalya yolculuğu-
na katılmadığı ileri sürüldü.
Hükümet ile DSP arasında Mümtaz Soysal ile De-
niz Gökçe arasında sosyal sigorta sistemine ilişkin
anlaşmazlık belirdi.
Cumhurbaşkanı, çeşitli heyetler topladı ve sosyal
sigorta reformu yapılmasını istedi.
48 yaşında emekli bir kadın, ev kirasmı ödeyeme-
diği ve hasta annesine bakamadığı için intihar etti.
Rant milletvekilleri olayı patlak verdi. Çağlar'ın ye-
ni bankasının yönetim kurulu üyeliğine getirilen yeni
milletvekilleri kısa bir direnişten sonra "ikinci iş"\e-
rinden istifa ettiler. "ikinci iş" konusu dallanıp bu bu-
daklandı.
Televizyon ekranında, Başbakan'ın tazminat dava-
lanndan milyarlık yan gelir sağladığı. kendi ağzından
dinlendi.
Izmir'deki Hamamcılar Derneği, kendilerini "renci-
de" eden bir reklam nedeniyle 25 milyarlık tazminat
davası açtı.
Gülgün Feyman Star'a, Reha Muhtar Shovv'a,
Güneri Cıvaoğlu Kanal D'ye, Yasemin Yalçın bü-
tün kanallarageçti. "Havada milyariann dolaştığı" ifa-
de edildi.
Trabzonsporlu Abdullah yıllık transfer ücretini
açıkladı: 1.5 mılyon dolar.
Yılbaşında 56 bin lira olan dolar 70 bin sınırını aş-
tı.
Başbakan ve eşi, futbol oynarken gözünden yara-
lanan oğullannı Almanya'da ziyaret ettiler.
Geçim sıkıntısından cinnet geçirdiği öne sürülen bir'
baba 2.5 yaşındaki oğlunu döverek öldürdü.
Manisa'da duvara slogan yazdıklan ve gizli örgüt
kurdukları gerekçesiyle tutuklanan liseli öğrencilerin
cinsel organlarına copla müdahale edildiği doktor
raporuyla saptandı.
Ankara'ya üç trenle giden öğrencilenn eylemleri bir
tür meydan muharebesiyle sonuçlandı: Onlarca öğ-
renci, polis memuru, basın görevlisi kanlar içinde ka-
lanadekdövüldü.
Cumhurbaşkanı. "Gençleri potansiyel suçlu ola-
rak görmeyelim" dedi.
Başbakan, öğrencileri kınadı.
Yarın, neyse ki 1 Nisan.
* Hâmiş: Ben, Kültür Bakanı hakkında düşünü-
yorum.
Bilge Alkor'un Düşler Evreni'
Kühür Servisi - Ressam Bılge Alkor. "Düşler Evreni'
başlıklı sergisini 4 nisanda Atatürk Kültür Merkezi'nde
açıyor. Sergide, yaklaşık 20 yıldır edebiyat ve resim
arasında bağlar kuran Alkor'un Shakespeare'in 'Bir Yaz
Gecesi Rüyasf ve "Fırtına" adlı yapıtlarından yola
çıkarak hazırladığı büyük boylu tuvalleri de yer alacak.
Alkor'un sergisi 27 nisana dek açık kalacak.
Mizah Haftası 96 etkinlikleri
başlıyor
Kültür Servisi- Karikatürcüler Derneği'nin düzenlediği
Mızah Haftası 1-6 nisan tarihleri arasında Karikatür ve
Mizah Müzesi'nde yapılacak. Söyleşiler, film ve dia
gösterilerinin yer aldığı etkinliklerin yani sıra çizerlerin
bir araya gelip. izleyicilerle sohbet edeceği bir de
ocakbaşı söyieşisi düzenlenecek. Mizah Haftası
etkinlikleri kapsamında 1 nisan pazartesi günü Beyoğlu
Çatı Restaurant'ta "Dünya Saka Günü- Mizah Gecesi'
düzenlendi. Saat 19.00'da başlayacak geceye katılmak
isteyenler gecenin biletlerini Karikatürcüler Demeği'nin
Sultanahmet'teki merkezinden edınebilirler. (513 60 61)
BUGUN
DİA GÖSTERİSt
Fotoğraf sanatçısı Orhan Cem Çetin'in
'Reenkarnasyon' ve "Çalıntı Düşler' başlıklı dia
gösterilerı 17.00- 18.00"saatleri arasında TÜYAP Sergi
Sarayı Toplantı Salonu'nda
TİYATRO
Borusan Oto Tiyatro Grubu. John Patrick'in oyunu
"Sevimli Misafir" adlı oyunu 20.45'te Yunus Emre
Kültür Merkezi'nde, Erdoğan Sıcak'ın
yönctmenliğinde sahnelivor.
SÖYLEŞİ
Kadıköy BEKSAV'da saat 15.00'te 'Erol Toy'la
Söyleşi', saat 17.00'de Tiyatro İmge 'KısaOyunlar-
Tiratlar", saat 19.00'da ise Tiyatro Yol'dan 'Düş' adlı
oyun izlenebilir (349 91 55). Atartürkçü Düşünce
Derneği'nin düzenlediği, MÜ tletişim Fakültesi
öğretim görevlisi Mustafa Sütçü'nün konuşmacı
olarak katılacağı "Dil Bilinci' konulu söyleşi ise saat
15.30'da derneğın Kadıköy Şubesi'nde (418 36 46)
MÜZAYEDE
Kile Sanat Galerisi'nin düzenlediği müzayede saat
14.00'te İstanbul Hilton'da gerçekleştirilecek.
Müzayedede Fahrelnisa Zeid (400 milyon). Nejad
Devrim. Nedim Günsur. Hikmet Onat (2.1 milyar),
Nazmi Ziya (2 milyar) gibi ustalann yapıtlan satışa
sunulacak.
13.ULUSLARARASI ANKARA
MÜZİK FESTİVALİ
Ballet Flamenco Antonıo Canales, MEB Şûra
Saionu'nda yer alacak.