Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
5 ŞUBAT1996 PA2ARTESİ CUMHURİYET SAYFA
EKONOM
Ocak ayında, bir önceki aya göre fiyatlar tüketicide yüzde 8.3, toptan eşyada yüzde 9.8 arttı
Enflasyon, 1996'ya hızt girdiANKARA (Cumhurivet Bürosu) -
DlE'nin fiyat artışı hesaplamalannda
kullandığı veri tabanmda yaptığı ve ge-
çen aylarda oluşan fiyat artışı rakamla-
nna göre daha düşük enflasyon oranla-
nnın çıkmasını sağlayan degişikJiklere
karşın, ocak ayı enflasyonu yüksek ger-
çekleşti. Kamunun fiyat artışlannın he-
saplanmasındaki ağırlığının düşüriilme-
sine karşın, KİT ürün fiyatlanna seçim-
lerin hemen ardından arka arkaya yüzde
100'e varan oranlarda zamlann yapıldı-
ğı ocak ayında toptan eşya fiyatlan, bir
önceki aya göre yineyüksek düzeyde çı-
karak yüzde 9.8 oranında arttı. Aynı dö-
nemler itibanyla tüketici fiyatlanndaki
artış da yüzde 8.3 düzeyinde gerçekleş-
ti. Yeni endeks hesaplamalanyia ocak
ayında yıllık enflasyon, toptan eşya fiyat-
lannda yüzde 64.9. tüketici fiyatlannda
da yüzde 78.1 olarak gerçekJeşti. 12 ay-
hk ortalamalara göre yıllık enflasyon,
toptan eşyada yüzde 81, tüketici fiyatla-
nnda ise yüzde 86 olarak gerçekJeşti.
DlE'nin daha önce 1987 fiyatlannı ta-
ban alarak hesapladığı ve toptan eşyada
kamu agırlıgını yüzde 21 oranında aldı-
•DÎE'nin fiyat artışı
hesaplamalannda kullandığı
veri tabarunda yaptığı ve
geçen aylarda oluşan fiyat
artışı rakamlanna göre daha
düşük enflasyon oranlannın
çıkmasını sağlayan
değişikliklere karşın, ocak
ayı enflasyonu yüksek
gerçekleşti. Yeni endeks
hesaplamalanyia ocak
ayında yıllık enflasyon,
toptan eşya fiyatlannda
yüzde 64.9, tüketici
fiyatlannda da yüzde 78.1
oldu.
Aylık enflasyon Toptan eşya
«O« Tuketıcı I
Ocak Şubat Mart Nisan Mayıs Haz Tem
1995
Agus Eylul EKIH" Kasr AraiıK Ocak
1996
ğı fiyat endeksi, ocak ayından itibaren
1994 fiyatlan taban alınarak ve kamunun
payı yüzde2J 'e düşürülerek hesaplanma-
ya başlandı. Buna göre, geçen yıl ocak
ayında yıllık yüzde 156.8 oranında ger-
çekleşen yıllık enflasyon, yeni hesapla-
maya göre yüzde 140, tüketici fiyatlann-
da yüzde 130.6 oranındagerçekleşen enf-
lasyon da yüzde 125 düzeyinde oluşuyor.
DİE verilerine göre. ocak ayında bir ön-
ceki aya göre, toptan eşya fiyatlan, ka-
muda yüzde 14.5, özel sektörde ise yüz-
de 8.5 arttı. Aynı dönemler itibanyla top-
tan eşya fiyatlannda sektörel bazda en
yüksek artışı yüzde 20 5 ile elektrik, gaz
ve su sektöründe oldu. Ocak ayında ge-
çen yılın aynı ayına göre toptan eşya fi-
yatlan, kamu sektöründe yüzde 58.9,
özel sektörde 66.7, 12 aylık ortalamala-
ra göre ise kamu sektöründe yüzde 71.4,
özel sektörde yüzde 83.9 oranında arttı.
Ocak ayında, bir önceki aya göre, fiyatı
en çok artan ürün, hamsi balığı oldu.
Hamsinin fiyatı ocakta, bir önceki aya
göre 118.1 oranında arttı. Geçen ay, bir
önceki aya göre fiyatlar, salatalıkta 73.8,
mezgitte yüzde 73.1, ayvada yüzde 63,
antepfıstığında yüzde 43.5, elektrikte
yüzde 25.4, motorinde yüzde 21.4, ben-
zinde yûzde 20.8, şekerde yüzde 15, çay-
da yüzde 14.6 oranında yükseldi.
Verilere göre. geçen ay bir önceki aya
göre, tüketici fiyatlannda en yüksek oran-
lı artış yüzde 100 ile Milli Piyango bilet-
lerinde, yüzde 66 ile telefon abonman
ücretlerinde, yüzde 50 ile PTT koli gör-
derme ücretlerinde yasandı.
Tüketici fiyatlan son bir yıl içinde, ay-
vada yüzde 289.2, gazetede yüzde 154.5,
hastane yatak ücretlerinde yüzde 124.3,
şekerde yüzde 112.8, ekmek fiyatlann-
da 112.4, fiyat artışı yaşandı.
Gümrük birliği ile sanayi ürünlerindeki gümrükleri sıfırlayan Türkiye, acısını tanm ürünlerinden çıkanyor
Günırük sanayiden indi, tarıma bindi
AB'ye 'cay sikâyeti'
Twüıings çaylannı ithal eden Haks Firma-
sı Türidye'yi ÂB'ye şikâyet edecek. Işlen-
mesi sırasındaözel tatlandıncı maddeler ka-
ülan ve belli stand3rtta üretilen Tvvinings
çaylannın tanm ürünü saytlamayacagını vur-
gulayan Haks Firması Işletme Müdürü Ke-
nan Hamzaoğtu, 3 kılonun altındaki amba-
lajlarda saoJan bir iirünün sanayi ürfinü gru-
buna girdiğini iddia etti. tagiltere'nin işle-
ıuck üzere Uzakdogu'dan ithal ettiğini kay-
deden Hamzaoğlu, ithalat sırasında îngd-
tere'nin vergi ödedigini, gümrük birliğinin
amacinın çifte vergiyi kaldırmak olduğunu
söyledi. HamzaoğluTürkiye'nin vergi uy-
guJamasını şikâyet edecekierîni bildirdt.
HÜLYAGENÇ
Gümrük birliği anlaşması
çerçevesinde sanayiye hammadde
teşkil eden ürünlerde gümrükleri
sıfirlamak zorunda kalan Türkiye,
bunun acısını tanm ürünlerinden
çıkanyor. GATT anlaşması gereği,
tarife dışı engelleri gümrük vergisine
dönüştürürken bazı ürünlerde yüksek
koruma oranlannı baz alan Türkiye,
böylece sanayi ürünlerinden
alamadığı vergiyi, tanm ürünlerinden
almış oluyor. Türkiye başta olmak
üzere GATT anlasmasma imza koyan
ülkelerin, gümrük vergisi oranlannı
bir daha yenileme şansı bulunmadığı
gerekçesiyle korumacıhk oranı en
yüksek olan 1986 yılını esas almalan
bazı çevreler tarafından eleştirilirken
bu durumun, anlaşmanın
ruhuna aykın olduğuna
dikkat çekiliyor.
Anlaşmanın imzalandığı 31 Aralık
1994'te koruma oranlannın 1986'ya
göre düşük olduğunu
ifade eden uzmanlar. ülkelerin kendi
çıkarlannı gözeterek koruma
oranlannı yükseltmesinin
anlaşmanın amacına
ulaşmasını engelleyeceğini
savunuyorlar. Tanm ürünlerinde
gümrük vergisi sınırlannın GATT
anlaşması çerçevesinde belirlendiğinı
söyleyen Tanm Bakanlığı. Türkiye
AB Ekonomik ve Teknikjlişkiler
Şube Müdürü Nunıllah Ozcan, tarife
dışı engellerin gümrük vergisine
dönüştürülürken bazı ürünlerde vergi
oranlannın yükseltildiğini belirtti.
GATT anlaşmasını imzalayan
ülkelerin keyfi vergi koyma
yetkilerinin bulunmadığını bildiren
Ozcan, bu nedenle ülkelerin
çıkarlannı korumak için anlaşma
sırasında en yüksek koruma
oranlannın bulundugu 1986 yılını baz
aldıklannı kaydetti. Gümrük vergisine
dönüştürülen koruma oranlannın
zamanla düşürüleceğini bildiren
Ozcan, gelişmekte olan ülkelerin
korumacılığı 10 yılda yüzde 24
oranında, gelişmiş ülkelerin 6 yılda
yüzde 36 oranında düşüreceğini
vurguladı. GATT'a üye ülkelerin
korumacılığın en yüksek olduğu yılı
esas almasının anlaşmanın ruhuna
aykın olduğunu belirten Ortadoğu
Teknik Üniversitesi öğretim
üyelerinden profesör Halis Akder,
"Bu durum anlaşmanın amacına
ulaşmasını geciktirir" dedı.
1986 yılında bazı ürünlerde
koruma oranlannın düşük
olduğunu anımsatan Akder, bu
ürünlerde en yüksek koruma
oranlannın bulunduğu yıllann baz
alındığını dilegetirdi.
Ekmek fiyatlannın artmasında Toprak Mahsulleri Ofisi'ni suçlayan Ankara Un Sanayii AŞ Başkanı Ilhan Cavcav
6
TMO, buğday parasını repoya yaürdı'
•Toprak Mahsulleri Ofisi'nin başına gökten zembille indirilen
genel müdürün buğday fiyatlannı belirlemekte geciktiğini ifade
eden Cavcav, ofisi, buğday dış alımını repo yatınmı nedeniyle
geciktirmekle suçlayarak ekmek fiyatlanndaki artıştan sorumlu
tutulabilecek tek kurumun TMO olduğunu belirtti.
ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) -
Ankara Un Sanayii AŞ Başkanı tlhan
Cavcav, Toprak Mahsulleri Ofisi'nin,
buğday dış alımını repo yatınmı
nedeniyle geciktirdiğini belirterek
ekmek fiyatlanndaki artıştan sorumlu
tutulabilecek tek kurumun ofîs
olabüeceğini savundu.
Ilhan Cavcav, Toprak Mahsulleri
Ofisi'nin en önemli görevierinden
birinin, buğday fiyatlannı belirleyerek
bir yıllık fiyat istikrannı sağlamak ve
bunun yanında çiftçiyi de
desteklemek olduğunu belirtti. 1995
yılında özelleştirme kapsamına
alınan TMO'nun başına adeta
"gökten zembille indirilen genel
müdür"ün buğday fiyatlannın
beürlenmesinde geç kaldığını ifade
eden Cavcav, daha sonra şunları
söyledi:
"Abnıı bekletilen buğdayda zararlı
böcekler oluşunca yaklaşık yüzde 80'i
'hastalıklı buğday' olarak ancak yem
sanayiinde değerlendirilebildi.
Geçen yıldan hiç stoku bulunmayan
TMO, talebi karşılayabilmek ve
buğday fiyatlanndaki çıkışı
önleyebilmek için 1.5 milyon tonluk
buğday ithalatı yapmak
durumunda kaku."
Ilhan Cavcav, TMO'nun parasını
repoya yatırarak degerlendirmeyi
tercih etmesinden dolayı bu dışalımın
da gecikmeli olarak yapıldığını
belirtti ve buğdayın üç ay önce tonu
120-130 dolar olduğu bir zamanda
değil, tonu 210-220 dolara
çıktıktan sonra dışandan alındığını
kaydetti. Nakliye dahil
buğdayın tonunun 240 dolara kadar
çıktığını belirten Cavcav, "Bu
gecikme, bundan kaynaklaıuıuştır''
dedi. Buğday parasıyla repo yapmakla suçlanan TMO'nun buğdayın tonuna 120 yerine 240 dolar ödediği belirtiliyor.
DUNYA EKONOMSINE BAKIŞ / ERGJN YILDIZOĞHJ LONDRA
'Globalleşmeyi Sürdürmek' ve 'Kapitalizmin Anlamı'
G
eçen perşembe Davos'ta, dünyanın ile-
ri gelen akademisyenleri, politikacılan
ve işadarnlannı bir araya getiren "Dün-
ya Ekonomik Forumu"nur\ gündemini "global-
leşmeyi sürdürmek" ve "Kapitalizmin anlamı
nedir?" temaları oluşturdu. Dünyanın içinde ol-
duğu duruma ve Davos'ta bu iki tema etrafın-
da gündeme gelen tartışmalara bakarak son 15
senedir ekonomik liberalizmi ve globalleşmeyi
savunan çevrelerin kendilerinden artık eskisi
kadar emin olmadıklannı söylemek yanlış ol-
maz.
Dünyada durum
Bu hafta, ABD ekonomisine ilişkin açıklanan
rakamlar, Avrupa'da başlayan durgunluğun hız-
la genelleşme veresesyonadönüşme eğilimi için-
de olduğunu gösterdi. Merkez ülkelerde borsa-
lar rekor düzeylerde seyrediyor, kâğıtların geti-
risi cazibesini kaybettiği için mali sermaye, ge-
lişmekte olan piyasalara yönelmeye başladı.
Enflasyonist beklentileri göstermenin yanı sıra
bir istikrar ölçeği olan altın fiyatlannda rekor dal-
galanmalar yaşanıyor. Bu hafta basında "Avru-
pa Para Birliği'ne Elveda" diyen yorum başlık-
ları vardı (Avrupa, bir parasal krize doğru yak-
laşıyor). Avrupa'da ekonomiler durgunluğa, teh-
likeli düzeyde yüksek kamu ve özel şirket borç-
lanyla giriyorlar. Işsizlik tekrar artmaya başladı.
Bu sırada işçi sınıfı, hükümetlerin bütçe açığını
azaltmak için sosyal harcamalardan kesinti yap-
ma isteğine şiddetle direniyor, hem de Fran-
sa'da olduğu gibi başanlı bir şekilde. Ameri-
ka'da ise bütçe tartışmalan piyasalarda şiddet-
li dalgalanmalar yaratıyor.
Politik manzara da iç açıcı değil. Bu sene so-
ğuk savaş sonrasının "balayı" sona erdi: Rus-
/a'da Batı güdümlü reform hareketi, büyük öl-
;üde hızını kayberti. Bunun yerini, içeride disip-
in yanlısı, dışanda yayılmacı bir reform eğilimi
îlıyor. Şimdi Rusya tekrar eski gücüne, etkisi-
ie ve ABD'ye karşı politik askeri konumuna ge-
ri dönmeye çalışıyor, NATO'nun doğuya doğru
yayılmasına şiddetle karşı çıkıyor. Çin, kendi
bölgesinde yayılmacı isteklerini açığa vurduk-
ça ABD ile arasındaki gerginlik artıyor. Avrupa,
Fransa'nm NATO'ya dönmesi veAvrupa'nın as-
keri liderliğini üstlenmeye hazırlanması ile yeni
gerginliklere gebe. Nihayet silahlanma yanşının
hızlandığına, nükleersilahlann yayılmasının art-
tığına ve Rusya'nın SALT-II Anlaşması'nı imza-
lamaktan yana olmadığına, bu arada Çin ile ya-
kınlaşarak bu ülkenin ordusunun modernleşti-
rilmesine katkıda bulunduğuna dair işaretler de
var. Davos toplantısının arka planını oluşturan
bu manzaranın, bize "nuriu ufuklar" vaat eden-
lerin özgüveni açısından çok parlak olmadığını
teslim etmek gerekir.
'Kapitalizmin anlamı'
Şimdi bu temelde Davos'taki iki temaya dö-
nebiliriz. Aktanldığı kadanyla Davos'ta, "kapita-
lizmin anlamı" üzerine yapılan tartışmalarda,
son 15 yıldır hâkim olan görüş tekrar vurgulan-
mış. Buna göre kapitalizmin anlamı zenginlik
yaratmaktır. Bu zenginlik yaratma, kendini şir-
ket yatınmlannın kârtannda ve teknolojik geliş-
mede gösterir; çalışanlann ve geneJde toplumun
refahı ve çevre koşullan vb. ile ilgili sorular, bu
tartışmanın içine girmez, Çünkü egemen görü-
şe göre bu zenginlik yaratma süreci, zaten bu
soruların cevaplarını kapsar. Zenginlik oluştuk-
ça yukandan aşağı sızarak toplumun diğer ke-
simlerine yayılacaktır. Ancak Davos'taki bu yak-
laşım, düne kadar bu görüşü savunan çevreler-
de de eleştirilmeye başlandı. Örneğin solculuk-
la alakası bile olmayan Willam Pfaff'ın Herald
Tribune'de "Bu güzel teori, bütün gerçekçi göz-
lemlerin sağduyusu tarafından reddedilmekte-
dir"... "Bu sadece bir teori, daha doğrusu çağ-
daş toplumda karşılaştığımızacılan ve kötülük-
leri meşrulaştıran bir ideolojidir" (International
Herald Tribune, 3-4.02.96) diyerek kaygılannı be-
lirtti. Pfaff, bu sorunların çözümünü piyasanın
eline bırakan kendiliğindenci görüşe, son zaman-
larda güçlenmeye başlayan bir başka tartışma-
ya atıfla bir noktada daha karşı çıktı: Ekonomik
davranış, sosyal ve politik bir ortam içinde ger-
çekleştiği için ekonomi, kesin sonuçlar üreten
birbilimdeğildir; bu "kendiliğinden"sürecm, ör-
neğin globalleşmenin, bizi nereye götüreceği
önceden bilinemez; bu serbest piyasa ekono-
misine inanç ve globalleşme daha önce 20. yüz-
yılın başında bizi iki büyük savaşa götürmedi mi?
Ben de Pfaff'a birekleme yapmak istiyorum. Ka-
pitalist toplumda, ekonomiye ilişkin kararfarsö-
mürü, baskı ve uluslararası rekabet ortamında
alınırlar.
Bu yüzden de kendiliğinden yaşanıyormuş
gibi görünen birçok gelişme, aslında sınıf mü-
cadelesi ve rekabet sürecinde, yasalar ve ku-
rumlar tarafından ya başlatılır ya da koşullandı-
nlırlar. 1980'lerin başında, sermayenin uluslara-
rası dolaşımının önündeki yasaların kaldınlma-
sı (mali sermayenin hızla büyümesi ve global-
leşmesi için zemin hazırlanması) ve Reagan-
Thatcher hükümetlerinin işçi haklarına saldır-
ması, özelleştirme çabaları, Fransa'daki "Jup-
pe reformlan" vb.'yi göz önüne alırsak bunların
hangisinin kendiliğinden gerçekleştiğini söyle-
yebiliriz. Şurasıçokaçıkki "ekonomikliberalizm"
devletin ekonomiye müdahalesinin azaltılması
adı altında, hep çalışanlann aleyhine çok şiddet-
li politik müdahaleler anlamına geldi.
Bunca çekilen sıkıntıya rağmen, şimdi hâlâ ar-
tan işsizlik, resesyon vb. ile karşı karşıyaysak ve
hâlâ bizden fedakârlık isteniyorsa tabii ki, bunu
şüpheyle ve giderek de nefretle karşılayacağız.
'Globalleşmenin sürdürülmesi'
Davos'ta bunca istikrarsızlık ortamında glo-
balleşmenin bizzat kendisinin tartışma konusu
olması yerine, "globalleşmenin sürdürülme-
s/"nin, toplantının ana teması olması da yuka-
nda işaret ettiğim ideolojik tutumun bir devamıy-
dı ve yine dünya çapında yaşanan sıkıntı ve acı-
ları meşrulaştıımaktan başka bir işlevi yok.
Artık her derde deva, anahtar bir kavram ha-
linegelmişolan "globalleşme", aslında "emper-
yalizm" kavramı yerine ısrarla ikame edilmeye
çalışılan ve çok ilginç kodlar taşıyan bir kavram.
Örneğin bu kavramın ifade ettiği sürecin, belli
bir öznesi yok: Globalleşme kendiliğinden bir ge-
lişmeye işaret ediyor. Bu sürecin öznesi olma-
dığı gibi, yönü de yok, yani her yöne doğru et-
kin ve herkesin bunun içinde ve aynı şekilde yer
aldığını söylüyor. Böylece globalleşme, karşımı-
za kendiliğinden ve adeta doğal ve homojen bir
süreç olarak çıkıyor ve hiçbir direniş olanağını
da içermiyor.
Globalleşmenin aksine, emperyalizm kavra-
mı, imparatorluk kavramından türediği için bir
öznesi olan etkinliklere işaret ediyor ve bir ege-
menlik-bağımlılık ilişkisinin mesajını taşıyor. Özet-
le emperyalizm kavramı, bize gelişmiş kapita-
list ülkelerin egemenlik ve kontrol sağlayıcı et-
kinlikleri hakkında bilgi veriyor; emperyalizm
kavramı, antiemperyalizm kavramına, dolayı-
sıyla mücadeleye direnişe de olanak sağlıyor. Hal-
buki açıklayıcı kavram olarak globalleşmeyi be-
nimsersek "bunu sürdürmeyi"kabu\ etmekten
başka bir olanak kalmıyor.
Ozetle Davos'un gündemini oluşturan, "kapi-
talizmin anlamı" üzerine yukarıda aktardığım
egemen görüş ve globalleşmenin doğal bir sü-
reç olarak karşımıza çıkarılması, aslında belli bir
ideolojik amaca hizmet ediyor: Piyasa ekono-
misinin ve globalleşme denen sürecin çalışan-
lann yaşamında, az gelişmiş ülkelerin ekonomi-
lerinde yarattığı tahribata karşı alternatif arayı-
şını ve direnişi zayıflatmak!
Davos'un gündemini, "kapitalizmin anlamı "ve
"globalleştirmenin sürdürülmesi" temalarının
belirlemesi, dünyanın yönetimi üzerinde söz sa-
hibi olan çevrelerde sorunlar ve tepkiler karşı-
sında yaşanan çözümsüzlüğe işaret ediyor ve
gelecekte büyük sarsıntıların yaşanması olası-
lığından doğan korkulan yansıtıyordu.
ANKARA PAZARI
YAKUP KEPENEK
"Aşk"ın Ekonomisi
Toplum yeni yıla aşkla girdi. Etnik ve dinsel kışkırt-
malarla birbirierini boğazlayanlann, trafikten teröre
ölümlerden ölüm beğenenlerin toplumu, çelişki ku-
ramını kanıtlarcasına, birdenbire aşkı anımsadı.
Tarih ünlü aşk öyküieriyle doludur. Yalnız 1996 Tür-
kiyesi'nde öyle "sıradan aşk" yaşanmıyor; sıra dışı "aşk
dalgası" yükseliyor. Aşk kavramı her yanı sarıyor. Sa-
nattan siyasete, aşk üzerine çeşitlemeler artıyor. Ki-
mi köşe yazarları aşkı ve sevişmeyi güncelleştiren ya-
zılar yazıyor; TV programları ilginç aşk öyküleri işli-
yor. "Hertürlüsömürüye"karşıçıkmayıöngörenye-
ni siyasal parti daha kurulurken düşünsel yapısında
aşka da ayrı bir önem verdiğini açıklıyor.
Aynı günlerde, "Sarah-Musa"aşkı patladı, daha
doğrusu biri çocuk yaşta iki gencin "imam nikâhıyla
evlenmeleri" Türkiye'de esen aşk fırtınasına ulusla-
rarası birboyut kazandırdı. Turizm Bakanı, "Sarah'ya
sahip çıkacaklannı" açıkladı; bu konuda bir "ön ça-
lışma" yapıldığını, bunu ikinci birraporun "izleyece-
ğini" kamuoyuna duyurdu. Çocuk yaşta bir Ingiliz kı-
zın "başını bağlamasına" dayanılarak, bu aşkın, da-
ha çok dinsel yönü öne çıkanldı; Haçlı Savaşlan'na
taş çıkartacak bir Islam-Hıristiyan kavgası gündeme
getirildi; insan haklanna, kişisel özgürlüğe bir saldın
sayılması gereken "bekâretkontrolü"unutturuldu; bu
aşka her gözü yaşlı aşkta olduğundan daha büyük
ağıtlar yakıldı.
• • •
Aşkın ekonomisi, çok yönlüdür; gerçekte ekono-
mi sözcüğü Yunanca "evyönetimi" anlamına geldi-
ğine göre bu ilişki çok eskilere gidiyor. Burada yal-
nızca büyük önem taşıyan "nüfus artışı" ve "çocuk
işçiliği" üzerinde durulacaktır.
Nüfus sorununun büyüklüğünü ya da hamileliğin
son aylan gibi nasıl "büyümekte olduğunu " anlatmak
için basit bir karşılaştırma yeterlidir. Bundan yakla-
şık 30 yıl önce 1965'te Türkiye nüfusu 32 milyon, Is-
panya'nın nüfusu da 31.6 milyonla bunun altınday-
dı. Günümüzde ise Ispanya'nın nüfusu 40, Türki-
ye'nin nüfusu da 62 milyon dolayındadır.
Geçen30 yılda "aşklanyla ünlü" Ispanyollara 22 mil-
yon fazla çocuk yaparak büyük fark attığımıza göre,
bu yıl başlayan geleceğin yoğun aşklı yıllarında "far-
kın genişleyeceğı" söylenebilir. Bu nedenle Türkiye,
aşk sarhoşlukları yaşarken hızlı nüfus artışını sınırla-
yan polrtikalan da geliştirmek zorundadır.
• • •
Bu nokta bir yana güncel sorun, çocukların ve
gençlerin eğitim, sağlık, barınma, kültür ve sanat
alanlarında "gerçek durumlan" ve bunun için "top-
lum" olarak neler yapıldığıdır. Ülkemizde "çocuklara
ve gençlere ilişkin sayısal veriler" yok denecek ka-
dar azsa da Devlet Istatistik Enstitüsü (DİE), çok
olumlu bir tutumla, bir "çocuk istihdamı" araştırma-
sı yaptırmış bulunuyor.
DİE bulgulanna göre 1994 Ekimi'nde, yaşlan 6-14
arası olan çocukların sayısı yaklaşık 11.9 milyondur.
Bu çocuklann 1.5 milyondan çoğu, yaklaşık yüz-
de 13'ü eğitim-öğretim sürecinin tümüyle dışındadır;
herhangi bir "öğrenim kurumuna devam etmemek-
tedir". Toplumsal yapı, "hersekiz çocuktan birinin"
yetenek ve becerilerini geliştirmelerine olanak vermi-
yor; onlan daha "doğuştan" toplumun dışına itmiş olu-
yor.
Çocuklann "bir milyondan çoğu", yaklaşık yüzde
8.5'i, üretim ve hizmet işlerinde "çalışmaktadır". Bu-
na göre Türkiye'de "ekonomik faaliyette bulunan her
100 kişiden beşi" 6-14 yaş grubundaki çocuklardan
oluşmaktadır. Çoğu kırsal kesimde ve gecekondu-
larda yaşayan bu çocuk işçilerin, "ev işlerine yardım
edenlerle birlikte" toplam sayıları 3 milyon 347 bine
yükseliyor. Aşk ve sevgi sözcüklerinin örtmemesi ge-
reken acı gerçek, Türkiye'de, çocukların ve gençle-
rin haklanna ilişkin uluslararası sözleşmelerin çiğ-
nendiği ve "ner üç çocuktan birinin emeğinin sömü- ,
rüldüğü"üür.
Bir nokta daha var. Bu bir milyon çocuk işçinin
yaklaşık 800 bini, yani beşte dördü, "kendilerine
emeklerinin karşılığı hiçbir ödeme yapılmayan" üc-
retsiz aile işçisıdir; yalnızca kalan yaklaşık dörtte bi-
rine ise "asgari ücret"\n bile altında bir ücret ödeni-
yor.
Kaldı ki, yukandaki sayılar, geçen günlerde, Fa-
tih'te beşi bir arada intihar etmek isteyen ve aşk tut-
kunu basın-yayında sorunlan hemen hiç gündeme ge-
tirilmeyen "sokak çocuklannı" içenmiyor. DİE, tam bir
dürüstlükle, çocuk işgücüne ilişkin anket, "Hanehal-
kı anketi olduğundan, bu uygulamada sokaklarda
yaşayan çocuklar anket kapsamı dışında tutulmuş-
lardır" diyor.
Eğitimsiz bırakılan, emeği sömürülen ve sokağa atı-
lan milyonlarca çocuğumuz ne tür aşklanmızın so-
nucudur.
Yada, nedersiniz, her gün yeni birbiçimi "toplum-
sallaşan" aşk tutkusu, geçmiş aşklanmızın bu temiz
ürünlerini "kapsam içine" alacak ve sorunlanna çö-
züm üretecek mi?
ÇEAŞ'ta ıısıdsüz
kongre iddiası
ADANA (Cumhuriyet
Güney tlleri Bürosu) - Özel
denetçinin düzenlediği
tartışmalı genel kurulla
ikinci kez yönetıme gelen
Uzanlar'ın "yerlerini
pekiştinnek''amacıyla
diizenlemeye kalkıştıklan
16 şubattaki genel kurulun
usulsüz olacağı öne
sürüldü. Söz konusu
yanlışhğın genel kurul
ilamndan kaynaklandığı
bildirildi. ÇEAŞ'ta 16
şubatta genel kurul
düzenlenmesi amacıyla
Uzan yönetimince
gazetelere verilen ilk
ilanda küçük ortaklann
toplantıya nasıl
katılacaklan
belirtilmemişti. Söz
konusu unutkanlığın
farkına vanlması üzerine
Uzanlar, 2 şubat günü
gazetelere yeni bir ilan
vererek küçük ortaklann
genel kurula nasıl
katıîacaklanna ıüşkin
eksikliğı gıdcıdıler. Aneak
bu kez de önceden ilan
edilen 16 şubat tarihine
endekslı süre konusunda
yanlışa düştüler.
Ticaret Hukuku uzmanı
avukat Zafer Saka, söz
konusu durumla ilgili
olarak Cumhuriyet'e
verdiği demeçte, ilk genel
kurul ilanının yasaya
uygun yapılmadığı için
geçersiz olduğunu, bunun
ikinci ilanla en azından
süre bakımından
düzeltilmiş
sayılamayacağını
belirterek "Çünkü,
anonirn şirkeller gend
kurul çağnlannın ilan
edildikleri günJe genel
kurul toplantı günleri
hariç, toplanü tarihinden
itibaren en az iki hafta
önce yapılması gerekir. Bu
durumda ÇEAŞ'ın genel
kurul tarihinden on üç gün
önce yapılan ilan, geçeıii
bir ilan değildir. Aynca,
böyle bir çağn >apma>-a
SPK'nin atadıgı kişiler
görevüdir. Ajnca, bö>1e bir
çağn yapmaya SPK'nin
atadığı kişiler görevlidir.
Halen bu kişiler göre\den
aiuimadığı gibi. ticaret
sicilindc de görev kayıtlan
silinmiş değildir. Şirketin
temsilinin tartışmalı
olduğu bir ortamda genel
kurul adı altında yapılacak
toplanü da geçersiz oiur"
dedi.