Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
4 ARALK 1996ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA
KÜLTÜR 15
ALLEGRO EVtN İLYASOGLU
Geçen hafta sanat gündeminde Pekineller ve Viyana Oda Orkestrası ile Istanbul Devlet Operası'nın Carmen'i vardı
Mozart görkeminden Carmen coşkıısunaGeçen hafta Isünbul'un gündeminde
Peküiellerıle bir Mozartgörkemi. Istan-
bul Devle' Opera>ı ile bir Carmen coş-
kUMi \ ard.
Pekine]er'ın solisülığinde dınledıği-
nıiz ErnstKovacicyömetimındeki \i\a-
n3 Oda Orkestrasf nın konseri. şef- top-
luluk ve solistler arasında ııyum denen
şevin nasn >ağlanabileeeğıne güzel bir
örnektı.
Havdn-Vlozarttan seçilmış dozunda
bir programda orkestra. tüm avrıntısıyla
Yiyanaklasiklerinın engüzel.vorumunu
sundu.
Mozart'r
n ıkı pnano için vazdığı mi
bemol maıör koııçertosunun solistleri
Pekineller toplulukla övlesine iyı bir
uv um sağLmışlardı ki. üçündi bölümde-
kibırazrüzlandınlmış tempobilebukar-
sılıklı anlaimanıngüveni içındeakıcılı-
ğını korudu.
Giiher w Siiher Pekinel'ı Türkiye'de
ancak büyjk bir kuruluşun sponsorlu-
ğunda dıııleyebılnıekte>ız. Ne >azık ki
kimsenin eiındeolmayan bazı anlaşmaz-
lıklarnedenıyle Istanbul Devlet Senfonı
Orkestrası "nın vıllık konserlerine de ar-
tık katılmıyorlar. Pekineller'ı ve bu nite-
likli orkestranın kon>erini destekJeven
Dışbanka scnsuzteşekkürler. Ancak kı-
sacık bir konser olsa da yme büyük ço-
ğunlugun aklı bir an önce büfeve koş-
maktaolduğundanbu rürdavetlı konser-
lerdesanatçılarhakettîklen alkışı alamı-
yorlar.
Pekinelier'i duv may ı nicedirözlemiş-
ken. onlan biraz daha coşkulıı alkışlaya-
bilir. bir kez olsun bis yapmalarını sağ-
layabılırdik Konser düzenleme ve kon-
ser dinleme geleneği zamanla verleşe-
cek umudundav ız.
Carmen Mn coşkusu!
Bizet'nın Carmen'ı 19. yüzyıldan 20.
vüzyıla taşındı İstanburda. \ekta Ka-
ra'nın yenilıkçi reıisi ile 1930"a Ispanva
Iç Savaşfna gelen konu. sinema görsel-
liğinden kaynaklanan bir devingenlik
içinde sLiınılnuis. Hatta biraz daha cesa-
retle girişlerdekı dıalar bazı duragan sah-
nelereyerle^tinlebılırdi. Dahada vurgu-
lanabilirdi>üzvıllıkzaman farkı. Dekor
ve kostümlerde Dirk Hofacker'ın başa-
nsı büv ük.
Orkestrayı vöneten ^ef Antonio Pirol-
li'nin ve koro şefı Gökçen Kora\'ın ver-
dığı emekler de kendıni gösterivordu.
Nicedir ılk kez derlı toplu bir koro. tek
tük solistik hatalarolsa da başarılı biror-
kestra eşlıgi dinledik.
Jaklin Çarkçı'mn Carmen "ine gelince.
sesiyle ve oyunuyla pek herkesin kolay
bj^aramayacağı bir temsıl çıka^gı orta--
tstanbul'da geçen hafta jaşanan tnü/ik olavlannın başında Carnıen (üstte) ile Pekinel kardeşlerin (altta) konseri geli>ordu.
aüher ve Süher Pekinen
Türkiye'de ancak büyük bir
kuruluşun sponsorluğunda
dinleyebilmekteyi/.
Bazı anlaşmazlıklar
nedeniyle Istanbul Devlet
Senfoni Orkestrası 'nın
konserlerine artık
katılmıyorlar. Ancak kısacık
bir konser olsa da yine büyük
çoğunluğun aklı bir an önce
büfeye koşmakta olduğundan
bu tür davetli konserlerde
sanatçılar hak ettikleri alkışı
alamıyorlar.
va.
Tutkuyu. egemenliği ile tüm kabalı-
ğın altında yatan duygusallığı gerçekçı
bir anlatımla sergileyebildi. Erol Uras'ı
bu kez de Don Jose olarak alkışladık.
fak aynntılarda son derece bajanlı sah-
neler vardı. EfsunÖztoprak, Kenan Da-
ğaşan. Mete l'gur ve emegı geçen tüm
sanatçıları kutlanz.
Aman sakın kimse üstüne alınmasın.
İkinei sahne başındaki kentet gibi,,u-lı 3ma şu soruyu sormadan edemiyoruz:
Neden venı sesleryeti^miyor^Gençliği-
mizden beri Istanbul Devlet Operası'na
hiçbir yenı crkek sesi eklenmedi.
Tüm tenor. bariton ve bas seslerimizin
bugüne dek yaptıkları özverili çalışma-
lara. başarılı oyıınlara saygımız sonsuz.
Ancak nerede yeni isimler. nerede veni
mezun olan bu gençler?
Türk müziği üzerine sempozyum
Dede Efendi Kültür Günleri çerçeve-
sinde düzenlenen Türk müziği sempoz-
vumunda konuşmacıydım geçen hafta.
Büyükbabalanmızm devrinde kalan
Türk müziğinde çokseslilık-tekseslilık
tartışması, alarurka-alafranga kavramı-
nın karmaşası, tampere sistemle öz mu-
sikimizeldengidiyoryakınmaları.yirmi
yıla vardınlan (!) Türk müziğınin >asak-
İanmışlığı savları hâlâ gündemdeydı.
Aslında toplumumuz bütün bu tartış-
maları çoktan aştı.
Yirmi yıl önce yapılan tartışmaları.
günün gelişmesini izlemeden yeni bir
şeyler söylercesine sunmak bugün biz-
leri hiçbir yere götürmez. Demokratik-
leşme sürecinde çeşitlenen kültürlere gö-
re doğal olarak müzik de çeşitlenivor.
Uzun yıllar tutucu kesımler "Nedir bu
çoksesli denemeler. yapılmasın efendim..
neden Batı'yı örnek alacakmışız.. musi-
kimiz elden gidi>or.. öz musikimizin ka> -
naklan kullanılmasın, bu venici rnetotla-
nn elinde yozlaşmasın" şeklinde ısyan-
lannı sürdürdüler.
Sonra neyse ki Türk musikisı konser-
vatuvarı kuruldu ve artık musıkımızın
bir kalesine kavu^tuk. diyerek şükürler
edildi.
İstanbuPda kurulan ve su sıralarda 20
yılını kutlamakta olan Türk müziği kon-
ser\atuvarında Türk müziğinı koruma
altına almak için ne ölçüde bilimsel ça-
lışmalar vapılıyor bilemiyoruz.
Bu kurumu vıllarca yönetmi^ kişiler
otantiğe bağlı ıcra geleneği neredeyse
yok olmak üzere. dıye yakınıvorlar. pe-
ki, kım yok ediyor bu geleneği kim bu
Boğaziçi Üniversitesi'ndeki düşmanlar
acaba'
1
Boğaziçi Universitesi'nde
sanatsal etkinlikler
Boğaziçi Üniversitesi kampusunda
yer alacak düzenli sanat etkinlikleriyle
okulun İstanbul'da bir sanat merkezi ola-
rak işlev görmesiplanlanıvor. Müzikda-
lındaki etkinliklerde. konserlere ek ola-
rak sanatçılar dinleyicilerle söyleşi de
yapacak.
Ilk resital, 8 aralık pazar günü saat
18.00'de İdilBiret'in. Sanatçı Chopin ve
Skr>iabin
1
den oluşan birprogram sunu-
yor. 25 aralıkgecesi 19.00'da FazıLSa>'ın
"Doğaçlama" üstüne bir söyleşisi v e ör-
neklenni sundugu bir resitali v er alacak.
İstanbul şehnnin daha nice kültür mer-
kezlerine. konser salonlarına ve düzenli
sanat etkinliklerine gereksinimi var.
Cumhuriyetin altm kişilikleri
AHMETSA^'
A.NKARA- Lstünden on beij gün
değıl. on bes. yıl geçse. önceki haf-
ta l^onstantin Krimetz yönetımin-
dekı Cumhurbaşkanlığı Senfoni'den
dinledığımız "ÇıplakDağdaBirGe-
ce" vorumunu unutamav ız.
Krimetz için "büyük şeF" deme-
yeceğım. Kızılderıli sanılabilir: Ki-
evlı bir orkestra ustası o: Müziği
bamtelınden alıp getirerek yüreği-
nızde tınlatnıasını biliyor.
Maestro. Ankarada bir hafta da-
ha kalarak bu kez Brahms'ın 1. Pı-
yano Konçertosu'nu \e Prokof-
yev'in ". Senfonısi'ni sundu bize.
Brahms'ta onu çok merak edivor-
dunr Brahms vorumlamak zoriştir:
"saltmüziğin" büyük temsılcilerin-
den bu bestecimn geç-ronıantik ol-
duğuna bakmav ınÂendinden önce-
ki romantık. özellikle daha önceki
klasik. hatta barok ,
dönemin anlatım
gereçlerinı müthiş
bir seçkıcilıkle.
duvgu derinliğivle
voğurmuv kendın-
den sonrakilere bu
alanda vapacak iş
pek bırakmamıştır.
Üstelikromantız-
mini denetim altın-
da tutmui}. duvgu-
sallığı doludizgın
anlatinaktan kaçın-
mıştır. Brahms yo-
rumu zordur: Te-
mizlik. tutumluluk.
yalınlık ve disiplin-
de büvük özen ge-
rektınr.
Maestro Ivnmetz
bütün bunları gör-
müştü. tedbirlivdi:
\"apıtınözelliklerini ^ — ^ — ^ — ^
4uvgu yoğunluğunun gösterışivle
sunmak venne. çekıngen bir anla-
yışla ele aldı. Doğruvdu yaptığı.
riskten uzak durdu ve yapıta gölge
düşürmeyecek bir vorum çıkardı.
Solistise 1972 doğumlupiyanis-
tinıiz Ozgiir Aydın'dı. Onu Ankara
Konservatuvarfnda Prof. Semra
Kartal'ın başanlı bir öğrencisi ola-
rtık tanıvorduk. Sonra Londra'da
Kralivet Müzik Koleji'nde öğrenim
yaptı: şimdı Hannover'de Kammer-
ling'in öğrencisi.
Kâğıt üzerindeki kariyeri bir ya-
na bırakalım. Özgür Aydın iyi bir
piyanist. Yalın. dıkkatli. gerçekten
tertemiz bir Brahms vorumladı. Ba-
zı orkestra solistı pıjanistlerimiz-
den i>i. Bizim o "solist" gözüken
piyanistlerimiz sanki gizli saklı bir
iş yapar gibi. yılda bir. harta iki-üç
v ılda bir \ annı \amalak bir konçer-
to seslendirip sonra tam siper vatı-
yorlar. Bu adaletsizliğin sorumlusu
Güzel Sanatlar Genel Müdürlü-
üü'dür.
• Sevda-Cenap And
Vakfrnın geleneksel
bir "değerbiliriik'
örneği olarak her yıl
sundugu Onur Ödülü
Altın Madalyasf nı bu
yıl Suna Kan \e İdil
Biret alıyorlar. Türkiye
Cumhuriyeti'nin
sanatsal birikimlerini
simgeleyen bu iki 'altın
kişilik'. 6 aralıkta
Cumhurbaşkanı
Süleyman Demirerin
de katıldığı bir törenle
madalyalannı
alacaklar.
Senfoni orkestralarımızın bağlı
bulunduğu bu genel müdürlük. ak-
lımızın ermediği biçımde orkestra-
>a solist atayıp daha büyük adalet-
sızliklere yol açıyor:
Yaklaşık \anm yüzvıldan beri
Türkıye'yi uluslararasi düzeşde
temsil eden A>şegül Sanea, İdil Bi-
ret, Verda Erman, PekinelJergibi
onurduvduğumuzdev pivanistleri-
mizı. bazı "piyanoçalar" kis.ilerle
aynı kefeve kovmus. oluvor. Sanat
öncelikle ~ruh temizliği~ni gerekti-
rir. övle değil mı efendim?
Sevda-Cenap And Müzik Vak-
frnın her yıl sundugu "Onur Ödü-
lü Altın Madalyası". geleneksel ve
kurumsal bir "değerbilirlik" örneâi-
dir. .
Altın madalyabu yıl Cumhurbaş-
kanı Süleyman Demirel'in katıldığı
bir törenle Suna Kan ve İdil Biret'e
verilivor. Tören 6 aralık cuma günü
Ankarada gerçek-
leşecek. Suna Kan
\e İdil Biret'i yü-
rekten kutluyorum.
Onlar. Türkiye
Cumhuriyeti'nin
sanatsal bırikimini
simgeleven birer
"alhn kişilik"tir,
nıhtemizliğıninül-
kemızdeki canlı
anıtlandır.
Şımdi eğitsel
açıdan önemli bir
etkinliğe değinmek
istiyorıım: Alman-
va'nınPeterCorne-
İius Konsenatuva-
rı öğretmenlerin-
den iki değerli pi-
vanist. Ulrich Ko-
neffke v e U'olfgang
Schamschula. Al-
man Kültür Merke-
zi ve Ankara Konsenatuvan'nıni^-
bırligi> le 11-13 aralık günlerinde
konservaruvarda bir ~vorkshop
v
açacaklar. Türkçesi "işlik" olan bu
oda müziği çalışmalanna konserva-
tuvar öğrencilerinin ilgi gösterece-
ğini umuvorum.
Koneffke ve Schamschula. aynca
10 aralık salı günü Hacettepe Cni-
versitesi M Salonu'nda bir resital
v erecekler.
Oda müziği meraklılan için kaçı-
nlmaz bir fırsat daha: BritishCoun-
cil. Ingilızlerin ünlü "Leopold Ya\-
hlar L'çlüsü~nü Ankaraya getiriyor.
Üçlü. 7 aralık cumartesi günü Dev -
let Konukevinde bir konser verecek.
Bir de düzeltme: Geçen yazımda
Çukurova Dev let Senfoni Orkesrra-
sı'nın müdürü olarak Emin Güven
Yaşlıçam'm adını vermiştim. \akın
zamana kadar öyleydi. Orkestrada
vapılan son seçimde Hakan Çuha-
dar bu göreve getirilmiş. Çuhadar'ı
kutluvorum. Onur Ödülü Altın Madalvası bu vıl Suna Kan ve İdil Biret'e verilivor.
Prokofyev'in
başanlı yorumu
ÖNPERKÜTAHVALI
Bir ülkede düşünce özgür-
lüğü yoksa. üstelik dev let sa-
nata da kanşıyorsa ne olur?
Geçen hafta seslendırilen S.
Prokofjev'in vıyolonsel ve
orkestra için mi minör Senfo-
ni Konçerîant'ı. bu sorunun
vanıtını. müzığın dilıyle. a-
ma çok belırgın bir biçimde
venyordu.
Prokofvev, uzun öğrenci-
likdöneminde ve Paris"tege-
çirdıği 15 v ıl içinde iIericiW
bestecı olarak dikkati çek-
mişti. 1932'deSovyetlerBir-
liğı'nedöndü. Ülkesinde mü-
zik sanatını komünızmin il-
kelenyle bağdaştıran önlem-
ler alınmaktaydı. Atılımlar
sınirlandınlmış. Batılı beste-
cilerin yapıtlan ^ — — ^
yasaklanmıştı.
Müzik yaratıcı-
sından iyirnser-
lik ve ezgisellik
isteniyordu.
Prokofvev. var
olan koşullara
uydu. bıçemıni
basitleştirdi; a-
ma iki kez suç-
landı. Ardından.
1950-52 arasın-
da mi nıınör
Senfoni Kon-
çertant'ı yazdı.
Burada kendi
biçemine özgü
ilerici buluşları.
45 dakikalık bir
zaman bovutuna
serpiştirdiğı.
aralarda da halk
müziğineyakın-
lık. sarkısallık ve kolav anîa-
şılırlık gibi kendi mizacıyla
pek bağdaşmayan şeyler kul-
landığı görülüyor. Bu da ya-
pıta melez bir hava veriyor.
Ne ki Senfoni Konçertant. v i-
volonsel açısından gerçek bir
demir leblebı; çalınması son
derece güç olan geçitleri içe-
rivor.
Yapıtı. IZDSO'nun geçen
haftaki konıığu Macar asıllı
Attila Pasztor seslendirdi.
197
l'de Viyana'da doğmuş
olan Pasztor. 10 yaşından
başlayarak Viyana Müzik ve
Sahne Sanatlan Cniversite-
sı nde Prof. VV. Herzer'le. ar-
dından da Yi>ana Konserva-
tmarfnda Prof. S. Luitz'le
çalıştı.
Beş vıl sonra Prof. Küh-
ne'nın öğrencisi oldu. Yetış-
mesınde, Arto Noras, Daniel
Schaffran ve DavidGeringas
gibi ünlülerin de katkısı var.
1990'dan bu vana bestecılık
•Bir ülkede
düşünce
eğitımi dealan sanatçının ka-
zandığı ödüllerın lıstesı ka-
barıktır.
Pasztor. Prokofvev in va-
pıtında vivolonsele tatlı şar-
kılar söylettı: ama avnı za-
manda çalgısıv la oyuncak gi-
bi ovnadı. Müziksellikletek-
nik üstünlüğiin tam bir kay-
naşma içinde olduğu v orumu
coşturucuvdu. Engüçyerler-
de bıle yanlış nota çalmayan
Pasztor'un CD'lerini yakın
gelecekte dinleme olasılığı-
nın bulunduğunu söylemek.
sanınm abartı olmaz
Sanatçının elindeki çalgı.
Avusrurya Ulusal Banka-
sı'ncaödünçvenlenbırAnd-
rea Amatı'dir.
Bu tanhsel vıyolonselin
sesini. teşekkür için çaldığı
— ^ — — Paganini'nın mi
majör 9. Capn-
ce'inde daha ra-
hat dinlevebıl-
lan parçanm sol
majör tonundan
vivolonsele ya-
pılmış çevri va-
özaürlüğü yoksa. dlk
-Sanat
C'-an|
-
üstelik devlet
sanata da
kanşıyorsa ne
olur? Geçen hafta
seslendirilen S.
Prokofyef in
\iyolonsel \e
orkestra için mi
minör Senfoni
Konçertant"ı, bu
sorunun vanıtını.
müziğin diliyle
verdi.
bazı pis seslere
karşın bir kez
daha coşkuyla
alkışlandı.
DEL De\1et
Konservatuvan.
yaptığı çalışma-
lann sonuçlannı
bu yıl daha er-
ken ortaya kov-
mava başladı.
Kurumun halk
etkınlıklennden
ilkini geçen hafta ızledik ve
öğretım görevlisi TünerGa-
lip'ın vıyola sınıfmdaki öğ-
rencileri dinledik. Piyanist
Aydan Galip. seslendirilen
yapıtlara eşlik etti.
Dınletide. lıse öğrencisi
Behıl Bü>ükdemireLw
P. Nar-
dini'nın fa minör. iisans öğ-
rencisi Fulya Tokat da .4.
[horak'ın sol majör sonatını
çaldı. Her ikısi de başarılıy-
dı: ama ortav a kov duklan yo-
rum. henüz öğrenci hav asını
taşıvordu.
Bıma karşılık J. Brahms'ın
op. 38 mi minör Vivolonsel
Sonatı'nın v ıvola çevn _vazı-
smı ve Dvorak'ın Humeres-
que'ını seslendıren Desen
Ocakh'nın. öğrencılıkten
profesvpnellığedoğru ılerle-
mekte olduğu sövlenebilir.
Aslında böylesi öğrenci
dinletilerinın nimü. günümü-
ziin karamsar v üreklerini av -
dınlatan ışıkh'kıvılcımlardır.
DUŞUNCEYE SAYGI
MEMET FL'AT
Yabancı Dilde Öğnetim
Yıllar önce. 1962'de.ABD'dekarşılaştığımFılipin-
li bir aydın. Türkçeye çevrilmış. çevrilmemiş yapıt-
lardan söz ederken. yabancı dillerdeki kitaplıklar
dolusu birikimi, hiçbir zaman dilımize aktaramaya-
cağımızı söyleyerek yaygın bir dünya dılini benim-
seyip yeni yetişen gençlerimizi o dilde eğıtmenin da-
ha kolay bir çözüm olacağını söylemişti.
Okullardaöğretimidiyelim ingilızce yapacak. ço-
cuklarımıza çok iyi İngilızce oğretecek. böylece sa-
yısız kitabı Türkçeyy çevirmek zorunluluğundan
kurtulmuş olacaktık.
Peki. ya kendi dilimız?
Onu nasıl olsa aile çevremizde öğrenıyorduk,
günlük yaşamımızda kullanıyorduk...
Demek kı yabancı bir dilı. ıkincı dil olarak değil,
anadilimız yerine öğrenecek. anadilımizi de ışe ya-
ramaz bir dıl olarak günlük yaşamımızda bir alışkan-
lık, bırgelenek olarak koruyacaktık.
Koruyabildığimiz kadar...
Peki, hangi dilde düşünecektik?
Önemli konularda. hıç kuşkusuz. bilgılendiğimiz,
terimlerini benımsedığimiz dilde...
Günlük yaşamda. önemsız konularda da kendi di-
limizde mı?
Aşağılayıcı bir soru, ama bu soruya bile kolay ko-
lay olumlu yanıt venlemez: Çarşıya çıksanız hangi
dilde matematik okudunuzsa, o dilde düşünürsü-
nüz alışverış ederken.
Hiç hoşlanmam böyle tartışmalardan...
Sayılama bilgilerı de verırler. Kaç kitap çevrılme-
si gerekirmiş. bir kitap ne kadarda çevrilirmış, bas-
kıda ne kadar kâğıt, ne kadar mürekkep harcanır-
mış, ülke halkı öğretımde yaygın bir dıle geçmekle
ne büyük bir harcamadan kurtulmuş olurmuş...
Filipinli aydın bir gülümsemeden başka yanıt ala-
madığını, zaten bildiği şeyleri kendi kendine boşu-
na yinelediğini sezince. susup ayrılmıştı yanımdan.
Neden anımsadım yıllar sonra o adamı?
Türkiye'de öğrencilere doğru dürüst yabancı dil
öğretmek için okullarda yapılan değışıklikler olum-
lu karşılanırken, son yıllarda ıpin ucunun iyice kaçı-
rılmaya başlandıği. yabancı okullara, kolejlere öze-
nen bir öğretım anlayışına yönelındığı görülüyor.
Yabancı dile ağırlık vermek başka şeydir, mate-
matik, fizik, kimya, dirimbılim, ruhbılim. toplumbi-
lim, tutumbilim gibi dersleri yabancı dilde okutmak
başka şey.
Kurduğunuz özel okullarda, istersenız bir değıl, i-
ki, üç yabancı dil öğretin öğrencılennize, bunda bir
kötülük yok, ama dil öğretimi çerçevesini aşma-
yın!..
Çocuklarımızın başka bir dilde düşünen, başka
bir dilde yaratan insanlar olarak gelışmelerine ne-
den olmayın!...
Dil değiştırmesinler...
Aldıkları bilgıleri anadillerine aktararak. anadille-
rini arkada bırakmadan, anadillerini işleyerek değer-
lendirsınler...
Matematik, fizik, kımya, dırimbıiım. ruhbilım, top-
lumbilim, tutumbilim gibi dersleri yabancı dilde
okutmanın anlamı nedir?
Türkçe bu bilimlerı taşıyamıyor mu?
Öbür okullarda bu dersleri Türkçe okuyanlar, oku-
mamış mı oluyortar!..
Diyelim Türkçe köklerle yapılan terimleri kültür
züppeliğinize sığdıramıyorsunuz. sizi bulunduğu-^
nuz yerlerden aşağılara çekıyor o kökler (olabılir, ın-
sanlık hali): Latinceleriyle. Yunancalarıyla kasılın; üç
beş terim için çocuklann anadılinı değıştirmeye
kalkmayınL
Kolejler birbirleriyle yarışırlarken. şımdı bir de ya-
bancı dillerde öğretım yapan ünivers:teler çıktı ba-
şımıza.
Bir Türk üniversitesi ne gibi bir gerekçeyle yaban-
cı dilde öğretim yapar. anlamak çok güç!..
Her boydan koca koca profesörler... Sırasında
devlete direnmış, istifayı basmasını bilmiş, onurlu,
değerli insanlar...
Yoksa yıllarca önce ABD'de karşılaştığım o Fili-
pinli aydın gibi mi düşünüyorlar?..
Özel gırişimciler karşısında herkes ne kadar an-
layışlı, ne kadar yumuşak!..
Amaç çocuklann dil öğrenmesiyse adıyla sanıy-
ladil okulları açılsın...
Fransa'da. Ingiltere'de Türkçe öğretim yapan üni-
versiteler var mı?
Bu soruya veriiecek aşağılayıcı yanıtı biliyorum...
Şöyle soralım:
Ingiltere'de Fransızca, Fransa'da ingilizce öğre-
tim yapan üniversıteler var mı?
Bir Türk üniversitesinde ingilızce, Fransızca. Al-
manca, Rusça, Japonca her dilde ders verilebilir.
Profesör yabancıdır, kendi dilınde konuşur. dilmaç
Türkçeye çevirir. Bu iş dünyasının her yerınde böy-
le...
Ama profesör Türk, karşısındakı öğrencılerTürk,
ders yabancı dilde yapılıyor...
Oyun oynargibi!..
Sanınm amacı dil öğretmek olan okullar bize
üniversite diye yutturulmaya kalkılıyor!..
ABIDIN DINO
R E S I M S E R G I S İ
4 A R A L I K - 3 1 A R A L I K 1 9 9 6
Y A P I K R E D I
SAN^TGALERISI
tstıtUâf Caddest 285 B«y^tu 6*3050 ts
Te-e-'o' 021 2 252 4"
1
JC Iz"
YAPl KREDi