29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 8 KASIM 1996 CUMA 12 BIR KONU BIR KONUK Eski ANAP Milletvekili Tınaz Titiz, Beyaz Nokta Vakfı 'nı anlattı Ezber metodu 'zihinsel soykınm' LEYLATAVŞANOĞHJ - Siz 12 yü ASAP milletvekili olarak Meclis 'te görev yaptıktan sonra geçen yıl politikayı bıraktı- nız. \eden? TİTİZ- Pek çok kimse. küstün de mi politikayı bıraktın diye soruvor. Hayır. öyle birşey yok. Ben bir Eflatun havranıyım. Eflatun. "Politika, insan- lan mutlu etme sanatıdır" diye alıvor. Bu durum- da politika tabıi ki hayatın bütünüdür. Sadece par- tinin üyesi olarak parlamentoda ya da parti örgü- tünde yapılan bir iş. hayatın herhangi birevresin- de. herhangi birşekilde yapılan biriştir. Dahadoğ- rusiı öyle alabilirsiniz. Siyası partilerde politika yapmak politikanın içinde olmanın çok özel bir hali. Ben bu özel hali bir kenara bıraktım. Çünkü o özel halde politika yapmanın bazı altvapı koşulları olduğunu. bu alt- yapı koşullannındasivil toplum dediğimız. insan- İann kendi sorunlannı. ama bireysel olarak. ama örgütlenerek çözme becerisini kazanması gerekti- ğini anladım. Sürekü kurtancı bekleyen. çocuklannı sürekli olarak anne-baba desteğinde yetiştiren. kendinden çok başkalarından yardım bekleyen birtoplum bi- reyi olarak bir si\il toplumun oluşmadığını. bu oluşmazsa da ne demokrasınin. ne sıvil toplumun. ne de siyasal partilerin başanlı olacağını. ancak :>i- yasi particilik adı altında oyun oynanacağını. böy- lece de insanlarazamankaybettınleceğini gördüm. - Bıınu görmek için bu kadar zaman beklemek gerekiyor muydu? TİTİZ-Demek ki gerekiyormuş. Bunlarbirgün- de görülemeyen gerçekler. Tabii bunu tamamıyla faydasız. hiçbir işe varamaz diye almıvorum. Bu bir \erim meselesi. Bir başka alanda daha \erimli olarak denetim kazanabiliyorsanız. elinizdeki kay- nakları o yöne kaydırmanız lazım. Insan rasyonel bir yaratıktır. Doğrusu bütün enerjimi. zamanımı. bu eğitim programlanna yönlendirmemin nedeni budur. Yok- sa siyaserte aradığını bulamamak gibi bir şey yok. Bazen fotoroman dilinde bu tip şeyler söylenir. 1994 yılında arkadaşlarla birlikte Beyaz Nokta Vakfı'nın organizasyonunu oluşturduk. Onun dı- şında başka sivil toplum örgütlerınde de çalışma- larımız oluyor. Eğitim çok önemlidir - Beyaz Sokta Yakfı 'nın projeleri neler? TİTİZ- Vakfın bırkaç projesı \ar. Bunlardan bi- risi. "ezbersiz eğitim projesi." Onu benimsememi- zin nedeni de şu: Herkesin ağzında "eğitim çokönemlidir" diye bir slogan\ar. Amaçodeğil. Çünkü buslogandaki eği- tim sözcüğünün içinin her kullanan tarafından fark- lı biçimde doldurulduğunu anlıyorum. Bir kısmı çok milliyet- çi. vurduğu yerden ses ge- tiren. tüm komşulannı iş- gal edip çevresinde top- rak bırakmayan insanlan yetiştirmenin yolunun eğitim olduğunu, kimi de çağın değerlerini paylaş- manın eğitim olduğunu. eğitim diye buna denile- ceğini söylüyor. Bir kısmı dünya işlenn- den tamamıyla elini aya- ğını çekip bütünüyle uh- re\i hayatla ilgilennıenin eğitim olduğunu söylü- yor. Ezber metodu S UNUç M. Tınaz Titiz, 1983'ten başlayarak TBMM'de üç dönem ANAP milletvekilliği yaptı. Sonra geçen yıl siyaseti bırakıp, kendini Türkiye'nin sorunlarını çözmeye adadı. Bu işin farklı bir eğitim sisteminden geçtiğini bildiği için de insanlan düşünmeye özendirecek yeni bir eğitim projesi hazırladı. Buna "zihinsel soykırıma son verecek ezbersiz eğitim projesi" diyor. Tınaz Titiz, insanların kendi problemlerini çözemedikleri zaman, hep kurtarıcıların bu sorunları çözeceğini vurgulayarak "Bu kurtancı bazen Atatürk gibi bir deha olabilir, bazen askeri yönetimler olabilir; bazen de başka şeyler olabilir" diyor. Tınaz Titiz'in önemle işaret ettiği bir nokta da şu: "Bugün insanlar 'şeriat mı geliyof diye yakınıyor. Bunlar beyhude tartışmalar. Bu toplum, sorun çözme yeteneğini arttırmazsa başı her türlü belaya girer." M. TINAZ TİTİZ1942. Istanbul dogumlu. )iikst'k ögrenimini tstanbul Teknik İ'niversitesi Elektrik Mühemlisligi Bölümii 'nde tamamlaılı. Bir siire Ereğli Kömür Işletmeleri nde çalıştı. Askerlık hizmetinden sonra 16 vıl daha kamıı tektöründe göre\- yaptı. Daha sonra kamıı hizmctini bırakarak Telet'unken televizvon bölümünün genel müdürii oldıı. 19S3 sonunda ASAP'a üye oldıı. Genel seçimlerde Istanbuldan milletvekili seçildi. Bundan sonraki seçimlerde de sırasıvla Zonguldak ve Ankara milletvekili olarak parlamentoya girdi. 1995 te politikavı bıraktı. Uzlaşma ortamı- Beyaz Nokta Vakfı 'nın yapısını anlatır mı- smız? TİTİZ-Bu, vaktfla çevresindeki dernekler- den ibaret İstanbıü'da, Ankara'da, Ordu'da, İzmir'de dernekleri var. Aynı zamanda kısa konuşma ve kısa yazma eğitimide veriliyor. Projeleri pek çok "Diyalog 2000 "projesi, türkiye 'de çatışan, laik-antila- ik kesimleri kapsıyor. Sürekli hırlaşan kesinı- lerden çalışan çalıştıran, Alevli-Sünni kesim- ler var. Bu hırlama ortamının uzlaşma ortamı- na dönüştürülmesi projesi üzerinde çaltşthyor. Beyaz Sokta 'ntn esas amact şu: Toplumun sorun çözme yeteneğini aıttır- mak. Ezbersiz eğitim filan hepsi bunun araç- larından her biri. Sorun çözme yeteneğinin artması için yaratıcılığın artması gerekiyor. Yaratıahğı engelleyen en önemli neden de ez- ber olduğu için biz ezbersiz eğitim projesini yürütüyoruz. Yoksa Türkiye 'de 60 milyon insan sokağa dökülerek "Biz demokrasi istiyoruz " diye ba- ğırsa, bunun hiç önemi yok. Çünkü istemek başka şey, altyapısı denen koşullarını yerine getirmek başka şey. Biz istediğimiz kadar iste- yelim. Kendi problemimizi çözemediğimiz za- man bu problemleri hep kurtarıalar çözecek- tir. Bu kurtancı bazen Atatûrk gibi bir deha olabilir, bazen askeri yönetimler olabilir, bazen de başka şeyler olabilir. Eğitim çok önemlidir. dola>ısıyla Beyaz Nokta da eğitimle uğraşmalıdır diye eğitimle uğraşmıyo- ruz. Bir eğitimin çok özel bir tarafıyla ugraşıyoruz. sivil toplum olabilmek için insanlann ya bireysel olarak ya da örgütlenerek kendi sorunlannı çözebil- meleri lazım. demiştim. Bunun geli$meyişinin nedenlerinden bir tanesi herkesin bir koruma şem- siyesı altında hayatını sür- dürmesi. Ama ikınci \e çok önemli neden de eğitim sis- temimize damgasını \ uran ezber metodu. Bu zihin- sel soykırım dedığimiz olayda da çocuğunuzun dü- şünme. yaratıcı yeteneği parça parça donduruluyor, Ama bu. görünen bir organ gibi kesilip biçilmedi- ği için hiç kımse farkına varmıyor. Üstelik. bunun farkına\armadurumundao!an insanlann dayara- tıcılıklan böylece öldürülmüş olduğu için kimse se- zinlemiyor. Ya da çok az insan farkında. Biz arkadaşlarımızla bu teşhisi koyduktan son- ra bunu bir proje haline getırdik. Eğitimle uğraş- mamızın nedeni bu. - Peki ezbere dayalı eğitim yerine ne getiriyor- sunıız? TİTİZ- Biz. ezbere hayır. dedigimiz zaman ço- ğuinsanbize. "Pekine\eevet"diyesoruyordu. Biz de projenin adını •'ezbersiz eğitim"e çe\ irdik. Sis- temin içinden bir şeyi çekıp alıyorsunuz. ama o- nun yerine bir şey önermiyorsunuz. Onun yerine önereceğimiz şeyin "ezbersiz eğitim" olacağını herkesin var sayacağını düşünüyorduk. - Bu projeniz kapsammda smavlarda öğrenci- niıı defter ve kitap açabileceğini duyduk Bu na- sıl olacak? TİTİZ- Size projeyi biraz anlatavım. Çoğu in- san bize. "Bu çocuklar bu sistemle okuldan mezun olduktan sonra üniversite sınavlarını nasıl kazana- cak? Stzin bu önerdiğiniz sistem. sonuçta çok iyi eği- en bu ezber metoduna "zihinsel soykınm" diyorum. Bu, insanın en önemli yeteneğini yok ediyor. Çocuğunuz olsa da okula yollasanız siz farkına varmadan her gün çocuğunuzun görünmez yerinden bir ufak parçayı kesseler ve mesela bu iş yirmi yıl devam etse, bir gün bunun farkına vardığınızda ne kadar medeni bir insan olursanız olun herhalde ayaklanırsınız, çıldınrsınız. tilmiş, ama üniversiteye giremesen insanlar mı ye- tiştirecek" diye soruyor. Olay gerçekte böy le değil. Ezbersiz eğitimle ger- çekten iyi öğrenim görmüş bir kimse. ilkokuldan beri böyie bir eğitim almışsa üniversite sınavlann- da herkesten çok başan elde edecektir. Ama bizim malzememiz aile ocağından itibaren ezbersiz bi- çimdeyönlendirilmiş insanlar değildir. Bunlanbiz. yaşamlannın herhangi bir noktasından ele alarak eğitimlerini yürütüyoruz. Dolayısıyla bu yaklaşım çok doğru değil. Onun için biz de Türkiye"deki en pahalı \e şöh- retli okullann yaptıklan gibi lise ikinci ve üçüncü sınıfı yabancı dille eğitim yapılıyorra Türkçe eği- time çevirerek bir çeşit üniversite sınavına hazır- lık durumuna getiriyoruz. Bu sorunu da böyle çö- züvoruz. Ama ileriki yıllarda çocuklan daha çok erken öğ- renimden ele aldığımız zaman lise iki ve üçüncü sınıflan da bu sistemin devamı biçiminde yapaca- ğız. Böylece mezun olan çocuklar bambaşka bir yöntemle yetişmelerine karşın üniversite sınavla- nnda çok başarıh olacaklar. Bö\ lece bu sınıflarda geleneksel sistemi biz de uyguluvoruz. Öbür yandandiğer sınıflarda damüt- redat açısından nıilli eğitimin belli kalıplan var. O kalıplann dışına çıkmıyoruz. Milli eğitimden tark- lı yolda yürüyor izlenimini de vermek istemiyoruz. doğrusu. Müfredatın işlenmesinde farklı yöntem- ler uygulanabilir. Biz onu ezbersiz biçimde işliyo- ruz. Kopya çekmek Sınavlann defter-kitap açık yapılmasına gelin- ce... Bu zaten ezbersiz eğitimin doğal bir sonucu. Sorular. evde ya da okulda tekrarlana tekrarlana bellekte iyice yer eden konuları kusmak biçimin- de olmuyor. Dolavisıvla da sınavda sorulacak sorulann \a- nıtlan herhangi bir yerde bulunabilecek. bellenıp de yeniden geriye verilecek biçimde olmayacak. Bu nedenle çocuğun kitabının. defterinin açık ol- masının hiç önemi yok. Nasılsa kopya çekemeye- cek. Amacımız. çocuğun ezberinde tuttuğu yaşam bilgilerini bize vermesi değil. yaşamının herhangi bir anında gereksindiği bilgileri bu mevcutlardan kompoze edebilmesidir. - Bu tip geleneksel eğitim yüzlerce yıldır sunu- yor. Siz bu geleneksel eğitimin yanlış olduğunu mu söylüyorsunuz? TİTİZ - Öyle bir iddia yok. Her eğitim sistemi insanlann gereksinimlerine cevap verebilmelidir. Yüz yıl önceki gereksinimlerle bugünkü ihtiyaç- lar artık aynı değil. Örnegin elli yıl önce bile bugünün araçlan. ih- tiyaçlannın çoğu yoktu. İnsanlar. ihtiyaçlan olan birbecerıyi kazandıkları zaman ömürlerinin sonu- na kadar onun getirisiyle bir düzeyde bir hayat ya- şayabilıyorlardı. Bugün ise sahip olduğunuz bilgi ve beceriler şid- detli bir tehdit altında. Çünkü yarın sabah işe gel- diğinizde işinizin tamamı ya da bir bölümü otomat- lartarafından yapılıyorolabilir. Nitekim yakın za- mana kadar gazetelerde musahhih ya da düzeltmen dedigimiz kişiler vardı. Bugün ise onlann yaptık- lan iş. bilgisayarla denetime girdi. Tercümelerya- vaş yavaş bilgisayarla yapılmaya başlandı. Belki de yann öbür gün mütercimligin de bir anlamı kalma- yacak. Sana ihtiyaç bitmez - Bir sabah işe geldiğinizde işinizin tamamı ya da bir bölümünün otomatlar tarafından yapıldı- ğını görebilirsiniz, böyle bir tehdit altındayız, de- d'miz. Ama otomatları da kullanan yine insanlar. Bilgisayarları kullanan, disketlerin mühendislik açısından değerlendirmesini de yapan, insanlar. Bu durumda insan unsuru nasıl bir tehdit altın- da kalabiliyor? TİTİZ-Söylediğiniz çok doğru. İnsanaolan ih- tiyaç. insan-makine ilişkilerinde hiçbir zaman bit- meyecek. Hatta daha da önem kazanacaktır. An- cak dramatık durum şu: Düne kadar herhangi bir işi yüz bin kişi yapar- ken vann sabah o yüz bin kişinin on bini işini kay- bcdecek. belki onlann işini daha yüksek düzeyli bccerisi olan bir kişı vaprrnya başlayacak. Ya da bu kişinin yazdığı programa göre iş vapan bir ro- bot alacak. Dolayısıyla işini kaybeden insanlarla yeniden ihtiyaç duyulan insanlar aynı insanlar degil. - Bu konuda sayısal örnek verebilir misiniz? TİTİZ - Tabii. Dünyada en çok robot kullanan ülke Japonya. Işsızliğin en düşük olduğu ülke de Japonya. - Peki bu ikisi bir arada nasıl oluvor? TİTİZ - Örnekle anlata- yım: Diyebilîriz ki Japonya'dâ pek çok teknik ressam var. Birgüngeldikiobilgisayar yazılımları artık teknik res- samm mesleğinı büyük öl- çüdeelindenaldı. \'anigeç- mışte on bin teknik ressama ihtiyaç varsa bugün o iş bin kişiyle yapılabiliyor. - Sizce ezberin karşılığı bellekte tutmak mı? TİTİZ - Havır. Yabancı dilde de bunun iki karşılığı var. Bunlardan birisi bellekte tutmak. Öbürü de akıl işin içine girmeden doğrudan doğruya kalpten inanmak. Yani bu karşılığı sadece inanca dayalı. - Yani bu konuşmadan genç beyinleri dogmalar- dan kurtarıp nedenselliğe yönlendirmek istediğiniz anlaştlıyor. Siz bu çabalar içindeyken Türkiye 'de hâ- lâ sözünü ettiğimiz bu gele- neksel eğitim sistemi var. Bu eğitim sistemi Türk in- sanını 2000'//' yıllara taşı- yabilir mi? TİTİZ-Bu sorunun cevabını herkes farklı vere- bilir. Ama bana göre bunun cevabı çok basit. Ha- yır. taşıyamaz. Belki de telaşımız ondan. Bu geleneksel eğitim sistemiyle yetişmiş. birta- kım kalıplan kafasına koyarak hiçbir şey öğrenme- mış bir insanın farklı bir yere gittiğinde. yolunu kaybedeceği inancı sadece bende değil. birçok ki- şide var. - l ygulama nasıl sürüyor? TİTİZ-Bir şey söyleyebilmek için daha çok er- ken. Ama insanlara. "Ezberlemeyeceksiniz. Ancak bilgi bulmasını öğreneceksiniz" dedığiniz anda bu- nun otomatik sonucu olarak insanlara bilgıye erı- şebilecekleri imkânlan da sağlamanız lazım. Bu. iki yolla olabilir. Bir tanesi çok zengin bir kitaplık. ikincisi veçok daha önemlisi de Internet aracılığıyla yapılabilir. Internet demek de bilgisayar destekli eğitim pro- jesi yürüvor. Herçocukavn ayn Intemet'e bağla- nabilir hale geliyor. Bizim uygulamamızda laboratuvar denilen ga- rabet yok. bilgisayar sınıflan \ar. Bu sınıflarda üç çocuk. bir bilgisayar kullanıyor ve herkes bilgisa- yar başında. Lç kişi olmalarının nedeni birer pro- je grubu olmalan. Çocuklar bu yolla dersi proje ya- par gibi işliyorlar. Bu arada ellerindeki bilgisayar yazılımlanndan yararlanıyorlar. Intemet'e bağla- nıyorlar. Kitaplardan. kütüphaneden yararlanıyor- lar. Sanayi toplumuyuz diye kendimizi aldatıyoruz - Bilgi teknolojisine büyük ilgi duyuyorsunuz. Sizde bu ilgi ne zaman başladı? TİTİZ- 1969'dan beri uğraşıvorum. Bilgisayarlann çok ilkel hallerini hatırlıyorum. Bu işin de son evresi Internet. Ben bir aralık Internet'le ilgili bir boşkot başlatmak ıstedim. Ama insanlar bu eylemi beğenmediler. - Ş'eden Internet'i boykot ettirmek istemiştiniz? TİTİZ-Türkiye. matbaayı 270 yıl gecikmeyle benimsedi. Yani orreni kaçırdı. Arkasından buhar makinesi 70 \ıl aecikmevle benımsendi. O tren de kaçtı. Bugün sanayi toplumuyuz diye kendi kendimizi aldatıyoruz. Şimdiyse üçüncü tren kaçmak üzere. Dikkat ederseniz tren gittikçe hızlanıyor. Şimdi bu bilgi teknolojisinde artık günler bile çok büyük. Devlete dayalı yanlan var. Öevlet kesimi ya bu işin bılincinde değil ya da başka bir neden var. Onu da düşünmek bile istemiyorum. Bunlardan sorumlu politikacılan harekete geçirebilmek için çok şiddetii bir tepkiye ihtiyaç vardı. Bu tepkinin de şok etkisi yaratacak bir hareket olması gerekiyordu. Bövle bir şok etkisi Internefi kullanmamak ve bunu bütün dünyaya ilan etmek suretiyle olabilirdi. Afganistan'daki olgu. eğer bütün dünyada tepki toplayabildi ve bunun yansımaları Afganistan'a kadar ulaşabildiyse bu. bugün dünyadaki hızlı iletişimle olabildi. Biz kendi kendimize yaşıyoruz. kol kınlır yen içinde kalır gibi teraneler değil. artık bir dünya köyü doğmaya başladığını bilmemiz lazım. Bir şok hareketln çok uyancı etkisi olabilirdi. Ama bunu birkısım insan benimsedi. bir kısmı benimsemedi Internet boykot edilmedi. Bugün Türkiye'de bunu çok insan kullanıyor gibi görünüyor. Ama bunu sizin çevrenizde çok insan kullanıyor. Türkiye nüfusu 60 milyon. 15 milyon öğrencisi var. Ama okullaşma oranı hâlâ yüzde 30'lar civarında. Nüfusunun yüzde 6O'ı 25 yaşın altında olan bir ülkede Internet'i kullanan insan sayısının mutlaka çok daha fazla olması gerekiyor. Internet'in kullanımının. bugün konmuş olan kurallar ve fiyatlarla çok fazla gelişmesini mümkün görmüyorum. ANKARA... ANKA... MÜŞERREF HEKİMOĞLU j Şoyut Sevgiler , Ürün Vermiyor ! "Sürekli okurunuz olarak sizi sergimde görmek- ten mutlu olacağım" diyor Safiye Çıngı. Ben de mutlu oldum. ne güzel okurlarım var. Kavaklıde- re'de SSK'nin salonunda sokağa taşıyor kalabalık. Soğuk bir kasım akşamı, günün gerilimini sergiler- de aşıyor başkentliler. At sever misiniz? Ben çok severim. sevmediğim hayvan yok aslında. Safiye Çıngı'nın kimi atlarını iz- lerken eski dostlara kavuşmuş gibi sevindim. Bü- yükbabamın beyaz atını anımsadım. San ile büyük dostluk, dahası aşk var aralarında. San, güzel bir köpek, tüyleri ipek, bakışları insan! Çocukluğumun en güzel aşk öykülerinden biri bu. soylu. vefalı bir ilişki. Giderek daha çok etkiliyor beni. Belki de hay- li yozlaşan insan ilişkileri nedeniyle. Safiye Çıngı (Tekin) sergisinde de sevdalı atlar var; başbaşa, yal- nız, bir yarış öncesinde ya da dörtnala. Rüzgâr gi- bi, bulut gibi. Sevgili Avni Arbaş'ı da anımsadım el- bet, onun fırçası da sevdalanır atlarla. Dörtnala ge- lip uzak Asya'dan I Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan I Bu memleket bizim, dızesiyle şahlanan- lar da var! Avni bir süvari subayının oğlu, atları iyi tanıyor, biniciliği de var galiba. Safiye Çıngı'nın yok, ama GEE Resim Bölümü'nde okurken atları seyre- diyor her gün. Atlı Spor Kulübü'nün bahçesindeki atlarla dostluk oluşuyor aralarında. Resimlerine de yansıyor o dostluk. O sergide her kuşaktan Cum- huriyet okurlarıyla konuşmak çok umutlandırdı be- ni. Onlar da yalnız "Gazete" okumanın, çocukluk- ta başlayan okurluğu sürdürmenin mutluluğunu du- yuyor. Kuşkusuz eleştirileri, beklentileri de var. Yü- reğim ısınıverdi söyleşirken, sonra doğru Soyut Ga- lerisi'ne. Sibel'in sergisine! Tombul kadınlar vardu- varlarda, bir elinde cımbız, bir elinde ayna, dünya- yı umursamayanlar. Çevremizde onlar da var, Sibel Çetin uyarmak istiyor belki de. Bir duvarda da çıp- lak kadınlar, özgürlüğe soyunanlar. tesertür moda- sına tepki belki de. Sibel Çetin opera sanatçısı. ko- roda söylüyor yıllardır, serginin konukları da opera- -î cılar. Şarkıları çınlıyor kulağımda. Acelem var, CSO'da alıyorum soluğu. isviçreli vi- yolonselci Daniel Grosgurin'i dinleyeceğim. Mer- divende gençler, salon da çok kalabalık. Çok güzel çalıyorGrosgurin, Cenevre Konservatuvan'ndaöğ- retim üyesi, Türk öğrencileri var, ülkemizi de tanı- yor. Bir yaz tatilini de Altınoluk'ta geçirdi sanınm. Gümrük duvarları aşılıyor konserlerde. Duvarlan si- yasal solistler ve orkestralar örüyor bence, müzik üretemiyor onlar, nota bilmiyor, şarkı söyleyemiyor. Ertesi gece de Bilkent'te Verda Erman'ın kon- seri var. Moskova Radyosu'nun ünlü orkestrası eş- lığinde çalıyor, bir Rahmaninof şöleni. Çok sevdi- ğim birsanatçı Verda Erman. Güzel parmakları, de- rinliği, duyarlığı var. Moskova Orkestrasfnı dinle- mek de bir mutluluk elbet. Salon alkışlarla çınladı dakikalarca. Ben de düşündüm sonra, başkent An- kara'da güzel şeyler oluyor. Her akşam kaç sergi, kaç konser, tiyatrolar, opera, bale akşamları da çok ', kalabalık. Kuvayı Milliye gişesinin kuyruğu bulvar- da nerdeyse. Ruzin Gerçin'in sergisi bitiyor, Mev- lüt Akyıldız'ın sergisi açılıyorGaleri Selvin'de. Ber- na Türemen yeni kedilerini sergiliyor atölyede. Gencay Kasapçı da, yeni ürettiği ağaçları Trans- paran Galerısi'nd»ıHelikon'da da Eren Eyüboğlu. Başkentin tüm sokaklarında galeri var artık. Çirkin- liklere karşın güzellikler üretenlerin çabası boy ve- riyor her yerde. Ankara'yı güzel bir başkent, bir kül- tür kenti yapmak özlemi var. Siyasal sahnedeki çir- kinliklerden usananlar, ekranlarda sergilenen dü- zeysizliği içlerine sindiremeyenler gerçek özlemle- rini dışa vuruyor, bu yozluğu seyretmeyeceklerini belirtiyor, özledikleri yaşam biçimini oluşturuyor. Duvarları yıkmak için var güçleriyle çalışıyorlar. Baş- kent galerileri, tiyatrolar. opera, bale, konserler bu nedenle çok kalabalık bence. Sevgisiz, saygısız, hoyrat davranışlara tepki duyuyor insanlar. Karaku- tunun karanlığını silmek istiyor gözlerinden. Belki duydunuz, TV'ye karakutu diyorlar. Yanlış değil, ka- rakutu kara bir kuyuya dönüşüyor. dibini bulmak güçleşiyor giderek. Ama kuyumuzu kazanlan da açık seçik tanıyoruz değil mi? Midemiz bulansa da bilincimiz derinleşiyor. Atatürk gerçeği de somutlaşıyor giderek. Halkı- mızı, devletimizi onurlandıran bir devlet adamı Ata- türk. Özellikle son günlerde ulusal onurumuzu, da- hası vatandaşlık duygumuzu, yaşama sevincimizi zedeleyen olayların yoğunluğunda gerçeğıni, öne- mini daha derinden duyuruyor. Bu duyarlığı somut biçimde belirtmek gerekiyor artık. Çünkü geç de olsa anladık, soyut sevgiler hiçbir şey üretmiyor. Atatürk'ün somut gerçeğine de ters düşüyor. Ters değil. yüz yüze, göz göze olma- lıyız; eğik değil dik başla durmalı, hesap vermeliyiz karşısında. 10 Kasım'da Anıtkabir'de buluşmak umuduyla sevgili okurlarım. Ankara'da, Istanbul'da, Erzu- rum'da, Sıvas'ta, Ege'de. Karadeniz'de, kıyılarda, dağlarda, köylerde, beldelerde, ülkenin her yerin- de Atatürk gerçeğine dönerek buluşalım. Soyutlu- luğu aşalım, somut davranışlara açılalım. B U L M A C A SEDAT YAŞAYAS 1 2 3 4 5 6 7 8SOLDAN SAĞA: 1/Arşiv. 2/Karak- ter... Meme başı üzerine yerleştiri- lipsütünalınması- nayaravanaraç.3/ Tanıtma filmi. 4/ Tavlada bir sayı... "Güzelliğın — par'etmez Bu bendeki aşk olma- sa" (Âşık Vey- sel)... Duman le- kesı. 5/Asva'dabir ülke... Bazı diller- de. ad ve eylem çekimlerinde iki kişı ya da nesneyi göstermek için kullanılan. tekil ve çoğul- dan farklı nicelik. 6/Ami- ne Hatun'un Hz. Muham- med'e gebe kaldığı gece.. 4 Bir nota. 7/ Uzaklık ışare- ti... Gerçek anlamının dışında kullanılan kalıp- laşmış söz. 8/Günev Afri- ka'da bir başkent... tçınde 8 tohum ya da krızalit bulu- „ nan koruncak. 9/Bartın 111— nin bir ılçesi... Maneanezin simeesi. \XTCARIDAN AŞAGIV A: 1/Geçen yıl... Bir nota. 2/Rütbesizasker... B1tkiIerden, hay- vanlardan ya da topraktan ürün sağlama işı. 3/ "Tûti-i mu- cize- gûjem nedesem — değil" (Nefi)... Bircinskerten- kele. 4/ Yapraklan salata gıbı yenen kokulu bir bitki... Ka- kım da denilen kürk hayvanı. 5/ Doğalgazın önemli bir bi- leşenı olan gaz... İlkel benlik. 6/Takımlar grubu... Ahınkö- küde denılen kusturucu bir kök. IISert buğdaydan eldeedı- len in tanelı un... "Hayır" anlamında kullanılan söz. 8/ Es- ki Yunan ve Roma sanatından esinlenerek XVII. yüzvılda Fransa'da ortaya çıkan sanat akımı. 9/ Hayvanlara vurulan dajTiga... Gemılerın barındıkları >er.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle