Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
28 KASIM 1996PERŞEV1BE CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
İDOB,Bizet'nin 'Carmen'operasını ilk kez Fransızca olarak Yekta Kara'nın yorumuyla sunuyor
Her kadın biraz Carmen olabilse...
HAJVDAN ŞENKÖKEN
- Oferatarıhinınençokoy-
nanun yapıtı olan "CarmeıT
ope-risı. 10 yıl aradan sonn
yenıieen İstanbul De\ let Ope-
ra ve Balesi sahnesinde. Bu
kez Yekta Kara'nın çagdaş
yorunuyla sunuluyor: 1930'lu
yıllsra. Ispanya'daki iç savaş
döı*e-nine taşınarak. Ûstelik
ilk kez Fransızca sergılenı-
yor.
S u Carmen'in gücü ve is-
tema cınlçıplak. Elbette. baş-
tan çkancı. cinselligini doya-
sıya yaşıyor ama toplumsal
kural ara hıç boyun eğmiyor,
içgiicülerine uyuyor. aşkin
gereö neyse onu yerine geti-
riyor ve asla özgürlüğünden
ödün \ermiyor. Çünkü oz-
gürliik tutkusu onun yaş.amı-
nın özü.
O 'bildik' öykii aslmda hep
güncel. Bu sınırtanımaz. hep
başkaldıran. yaşama \e ölü-
me meydan okuyan kadın.
jöyle kolay kolay 'femme fa-
tâle* olarak kaderci çizgıye
oturtuiacak cinsten değıl. Böy-
lesi bır bakış açısı îıem Car-
Tnen'e hem de yapıta 'saygi-
sızlık'. ilk sahnelenışi 187
5
120 yıldır süregelen bu popü-
lerligi de ötekı operalardan
farklı özelliklere sahip oldu-
ğunun bir göstergesi.
Yekta Kara'nın son yıllar-
da yurtıçinde \ e yıırtdışında
sahneye koyduğu operalarda
hep kadınlar gündemdeydi;
Aida. Turandot. La Traviata,
Madame Butterfly... Bu ka-
^dınlann öykülerini anlatrna-
jy a çahşırken. bütün operalar-
da besteciler ve librettistler
jtarafından kadmlara garip bir
biçimde biçilmiş aynı rolü
"gördü: Hep yazgısına boyun
egen. çile çeken, gözyaşı dö-
'Carmen' de Jaklin Çarkçı, Lynn T. Çağlar. Erol Lras. Mete Uğur (devlet sanatçısı). Süha \ ıldız, Efsun Öztoprak, Gönül Onat, Nursel Öncül
başrolleri paylaşıyoriar. Dekor \ekostümleri DirkHofacker'eışıkdüzeni Ahnıet Defne\eait. (Fotoğraf: LGLR GLNYÜZ)
ken. ıstırabını acısını dile ge-
tıren kadın...
Başkaldıran kadın >ok. Bir
tek aykın örnek Carmen \ar.
'hayır' diyebıime yüreklili-
ğinı gösteren. Yekta Kara içın
de bu özgürlük rutkunu. müt-
hi^ cesur kadın çok önemli.
çünkü Carmen i ölüme gö-
türen de bu rutku.
"Benim düşünceme göre
bugünkü anlamda baktığı-
mızda ilk feminist Carmen.
Genelde 19. yüzyıl opera ya-
zınında hep erkek egemenü-
ğindeki bir dünyada sadece
acı çeken kadınlar \ar. Alda-
tılan, terk cdilen. ihanete uğ-
rardan, hatta satılan \e öldii-
rülen. Besteciler ve metin ya-
zarlan tarafından bu kadın-
lara hep çile çektiriliyor, ıstı-
raplannı dile getiriyorlar, öz-
\eride bulunuyoriar; ya ken-
dilerini öldüriiyoriarya da öl-
dürülüyorlar. Büriin bunlar
içinde tek aykın örnek Car-
men. Başkaklıran bir kadın.
70*Kyıllartlan bu yana bu den-
li güncel olnıasının temel ne-
deni bencebu. Çünkü20. \ üz-
yılın ikinci çeyreğindeki ka-
dınlann beklentisiy le çok ör-
tüşen, belki de feministlerin
ilk örneği. Erkekler dünya-
sında kendisine biçilen rolü
kabul etmiyor. GeneVikle ope-
ralardaki kadınlar bir çelişki
yaşıyor: Bir yanda toplumsal
kurallara uyma /orunluluğu,
öte yanda da se\ ginin gereği-
ni yerine getirme *ar. Büy ük
çoğunluk, belki de hepsi se\-
ginin gereğini yerinegetirmek-
tense kurallara boyun eğme-
>ikabuJJennor. Oysa Carmen
karşı çıkıyor. Bu rür toplum-
sal kurallar yerine kendi be-
liıiediği kurallan var. Kendi
yazgısını kendi betiıüynr. Dün-
yaya meydan okuyor."
Çok doğal \ e ıçgüdüleriy-
le yaşay an bir kadın Carmen.
Çok dürüst. Aşk uğrunaasla
yalan sö>lemiyor. Aşk bit-
Piyanist Fazıl Say. Fransa'da büy ük beğeni topladı.
'Bu harika adam
dünyayı şaşırtacak'
KültürServisi- Pı> anist Fa-
zıl Sa>. Fransa'da verdığı üç
konserle müzikse\ erlerden bü-
yük beğeni topladı. Fransızba-
sınında Sa\ ile ilgilı olarak ö\ -
gii dolu yazılar \er aldı. Ele>-
tirmenler. Sav'ı Arthur Ru-
binstein v e Gleen Gold gıbi sa-
natçılarla karşılaştırarak "şa-
şırtıcı bir deha' oldugunu be-
lirttiler.
Le Figaro Arte Magazine 'de
•Bu harika adamdün>avı şaşır-
tacak' görüşüne >er %erıldı.
Alain Dualt ımzalı vazıda
Say'ın alışılmadık bir kişilik
\ e bir dahi pi> anist olduğu be-
1irtıIdi: "PeJd bir pi> anisrin da-
hi oldugunu nasıl anla>abili-
riz? Meslektaşlannın çaldığı
Ha> dn >a da Mozart'ın bir so-
natını Fazıl Say \orumladığın-
da "bu olaŞanüsrü' ya da 'bu
farklı "dedirten şe> nedir? Bu
eserierio>onımla>ıncadaha ön-
ce dinlemediğinizi sanı>orsu-
nuz. Bestecinin \azdıklannda
değişiklik mi >apı>or? .\sla. O
sadece odaklandığı bir inceliği.
bir zıtbğı \ada bir >urguyu öne
çekiyor. Giderek müzik dinle-
mek değiL müziğe daldığuuzı.
gömüldüğünüzü,onunlaörtüş-
TURKİYE
TURNESt
Fazıl Say. aralık ayı
içerisinde de büyük bir
Türkiye turnesi yapacak.
Sanatçının programı şöyle:
5-6-7 aralık (CSO Koriser
Salonu). 7 aralık (ODTÜ).
9aralık(HarpOkulu). II-
12 aralık (îzmır Türk
Amerikan Derneği), 15
aralık (Mersin Filarmoni
Derneği). 17 aralık (Özürlü
Çocuklar Rehabilitas>on
Merkezi Antakya). 19
aralık (Bursa Uludağ
Ünhersitesi'ne pi>ano
sa|lamak için resital). 25
aralık (Boğazici Üniver-
sitesi). 26 araiık (İstanbul
Filarmoni Derneei-AKM).
27-28 aralık (AKRİDSO
eşlifinde yılbaşı konseri).
tüğünüzü du\umsu\orsunu/.
Müziği yüreğimize yöneltnor.
Bu genç şe>tan adam, çal-
madığı zaman hüzünlü. uzak-
lara bakan» Çalma>a başladı-
ğı an. gülen. ışı>an. bü>ülejici
birinsana dönüşüyor. Öna din-
deki malzeme>le boğuşarak sır-
larını açıklama>a çalışan bir
he>keltıraş. 'ses heşkeltıraşı'
da dhebiliriz. Müziğin iç kı\-
nmlannı sanki röntgene soku-
yor \e bu acımasız ışıkla müzi-
ğin teni rüm renklerini edini-
yor..."
Say'ın sadece bü.NÜk bır pı-
yanist değil. 21. yüzyılın en
büyük sanatçılanndan bin ol-
dugunu s>ö\le_\en Dualt. "Size
onun adını akİınızda tutun de-
mek gerekmhor' dı\or. "çün-
kü \akında sadece ondan söz
edilecek.' Dualt. Sa> 'ın beste-
lerinin ülkesinın geleneksel
müziği üzerine kurulmuş ol-
duklarmı belirterek 'Eserleri-
ni çaldığı zaman. sanki pi\a-
no>u öpüyor. )oğuru>or. San-
kiöz su\ unu arar gibLSanki bir
çiçekmişgibi-yorumunuvap-
tı. Dualt. Sa\ 'ın 1995 yılında
ABD'deki pi\ano vanşmasın-
da verdiği konser izlenimleri-
ni de şÖNİe aktardı. "Dinleyici
alabora. 1 saatlik bisin sonun-
da zarzor ran olurken kulis.bu
kezemprezaryolarbilenmişka-
lem uçlan ile kulisteler. Fazıl
Sa>. ABD'de birkaç a> sürecek
tumeteklifini aldığında sahne-
den aynlab 1-2 dakika olmuv-
tu."
Marsellaises'ten Michel Fa-
ure ise Say'ın 21. yüzyılın en
büyük yorumculanndan bırı
olacagını vurguiadı: "Tuşesin-
den. gücünden, atiküğinden.
gözupekliğinden. kendine has
gözkamaştıncı >orum biçimin-
den. ses oyunJannın alışkanlı-
ğından söz etmek gereksiz. Bu
ö\gücülük olur. Fazıl Sa> bir
deha. Fazıl Say 'ın Saint Saens
2. Piyano Konçertosu'ndaki yo-
rumu. Arthur Rubinstein'ın
yorumlamasından bu yana en
harika seslendirmeydi. En coş-
turucu olaıuydı. Ön yıllardır
tüm yorumlann en zekice ve
ka\Tayışü olanndı."
'Gerçekmafya Hottymod'da
y
Mario Puzo'nun son kitabı 'The Last Don', yazann
yaşamöyküsüyle birçok benzerlikler taşıyor
Kültür Senisi - Mario Puzo'nun. yi-
ne bir mafya serüveni olan son kitabı "The
Last Don\ > azannın da inkâr etmedığı
gibi gerçek yaşamlapek çok ortaklık-
lar taşıyor. Beyazpcrdenin unutulmaz
•maf\ade$tanı' •TheGodfather'dan(Ba-
ba) sonra bır süre sesi soluğu çıkma\ an
75 yaşındakı yazar 'HoUyvtood mafya-
nın dişleri için sert bir ka>a gibi' dı\or.
Long Island'daki ev inde > aşa> an Ma-
no Puzo'ya göre film işınde. tıpkı maf-
ya örgütlenmelerinde olduğu gibi insa-
nın aklma hayaline sığmavacak kadarbü-
yük paralardönü\or.
"Bu Hoih^oodçocuklan mafŞadan
korkmuyoriar, hükümetten çekinmiyor-
lar. hiç kimse umuriannda değil bunla-
nn." Tane tane Manhattan aksanı ile ko-
nuşan Puzo'nun mafya için sö\ ledikle-
rideha\li ilginç: "Bunlarsütverenine-
ğe sahip olmak istemezler. Bir başkası-
nın ona sahipolmasınaizin verirler.Ama
tek kural \ardır. o ineğin sütüne kendi-
lerinden başka kimse dokunamaz. Ak-
si halde çok gürültü kopar."
Puzo'va göre mafŞ a ile sinema endüst-
risı arasında ezelden ben bırtakım iliş-
kiler süregelmiş. Cenova mafyasının
porno filmler üzerindeki kontrolünü ör-
nek ven\
r
or ünlü yazar.
Puzo'nun anlattıklanna bakılırsa ger-
çek hayatta mafya babalan ne\se film
stüdyoîarının başında olanlar da o. "Her
şe> kişiseliktidar üe ilgili* diye açıklıyor
bu durumu. 'Bü>ük, güzel bir e>, istedi-
ğin her şe> elinin altında. Kadınlar. ja-
kuzüer. arabalar. ııcaklar... Ama bütün
bunlaruı da birfıyatı olmalı değil mi? Ar-
tık mafya bileonlann iktidanndan kor-
kar halegeldL Nede olsa bir adımian da
VVashington'da bu adamlann."
"Ne zaman şatafatlı, gösterişli bir
adanıla karşılaşsam müthiş bir korku
kaplı\or içimi. Bi\ografimi \azan Joey
Gallo'dan da korkuvordum örneğin. Ö
da acayip gösteriş meraklısı birivdi. Va-
yıncıma demiş-
tinı ki bu adam
engeçalna) için-
de ölecek. Öldü
de. Birilerinin
onu vuracağın-
dan emindim.
öylebirtipi\ar-
di.Halbuki çok
makaronı az
gösteriş". Güzel
bir slogan değil
mi?"
Hollyuoodıle
uzun \ıllar ıçlı
dışlı olan Pu-
zo'nun tanık ol-
duğu. bizzat ya-
şadığı birbınn-
den ilginç şev
\ar.
Üstelik Puzo
başanlı bir hikâ-
yeci. Anlattıkla-
rında gerçek ile
rinderfav ırmak f*uzo
< m
af>a \e sinema endüstrisi ilişkisinden söz ediyor.
olanaksız. Rosselini ile karşılaşmalan- küvordu.Cartonasakinleşmesiniöner-
di. Sinatra dinlemevince de ona esaslı
bir yumruk çaktı. Sinatra hemen bod\-
guardlannadöndü veCohen'i\oketme-
lerini istedi. Adamlar Cohen'e bulaş-
mak istemediler. ne de olsa kim oldugu-
nu çok i\i bilhoriar. Lisanslı bir katildi
o."
Pek çok ınsan Mario Puzo'nun da
matya ile ga\et dostane ihşkıler içinde
oldugunu düşünüvor. Hatta bir kısmı. Pu-
zo'_\u maf\anın ünlendırdığme inanı-
\or. Puzo. bir yapımcınınkendısıni *on-
nı şöyle anlatıyor: "Ah. Johnm 'Don
Gio\anni" Rosselini! E\et onu tanınm.
VMarners'a film \apardı. Tam bir serse-
riydi." Cnlü şarkıcı Frank Sinatra için
de şunlan çekinmeden sö>'lüyor:
"Sinatra mafya ilesarmaşdolastı. Bu-
nu bümeven yok. Ama onlardan biri ol-
dugunu sorarsanız \anıt >eremem. Onu
ancak Tann nilir. Bakmavın bana. biraz
da kıskandığım için söv lü\orıım bunla-
n."
Ardından Sinatra'nın da içinde oldu-
ğu bir mafya öyküsü aktarıyor Puzo:
~CarlCohen adındabir adam \anü. Las
\egas kumar maf>asının en sert adam-
lanndan biri>di. Birgün casino) a Sinat-
ra geldi. Kız arkadaşından a> nlmıştı.
Sarhoştu. dokunduğu her şe\i kınp dö-
lardan biri' olmak la itham ettiği zaman
ona şu karşılığı vermış.
-Ben bir fareyi bileöldüremem. \ap-
tığım en canice iş. birzamanlar sahip ol-
duğum iki film stüdvosunu satışa çıkar-
nıaktı. Çünkü kâr getirmi>ordu."
Bölgedeki kazılar 1989 yılından bu yana sürdürülüyor
Metropolis^te Hitit mührü bulımdu
Kültür Servisi - Ege
Bölgesi'ndeki ilk taştan
yapılmış Hitit mührü,
kazı çalışmalan
sırasında Metropolis'te
bulundu. İzmir'e 50
km. uzaklıkta bulunan
Torbalı ilçesindeki
"AnaTannça" kenti
Metropolis'te Prof. Dr.
Recep Meriç
başkanhğında \e
Metropolis Dostlan
Derneği, Dokuz Eylül
Üni\ersitesi \e Torbalı
Beledi>esi'nin
destekl'eri ile 1989'da
başlatılan kazı
çalışmalan halen Philip
Morris Sabancı Sigara
ve Tütüncülük Sanayi
\e Ticaret A.Ş.
tarafından Metropolis,
sürdürülüvor. Vfetropolis'in kazı
çalışmaları 3 alanda sürdürülüvor:
Tiyatro, akropol \e hamam. Tiyatro
bölümündeki kazılar sonucu,
otıırma bölümünü ikiye ayıran ve
diazoma denilen geçiş yolu
İzmir'e 50 km. uzaklıktaki Torbalı
tamamıyla ortaya çıkarıldı. Kazı
binasının \e araştırması sürdiirülen
sahne binasının. Helenistik \e
Roma imparatorluk dönemi olmak
üzere iki önemli yapı evresi
sergilediği anlaşıldı.
Denizden 145 metre
\ükseklikteki
Akropol "de ise bu yıl
Helenistik döneme ait
bir mekân kazıldı. Bu
mekânın içinde.
dönemin lüks
savılabilecek çok iyi.
kaliteli. bazılan Italya
se "Vunanistan'dan ithal
edilmiş 'Si>ah Firnis".
'Batı Yamacı" ve
"Gnathia" diye bilinen
seramik türlerine ait
tabak. kâse. kadeh
parçaları bulundu.
A>rıca akropol'de de
Ege Bölgesi'nde ilk
defa taştan vapılmış bir
Hitit mührü bulundu.
M.Ö.14ve 13.yüzyıllara
ait bu mühürde çok
ilçesinde. büy ük olasılıkla bir
şahıs ismi yazılı.
Ancak Hitit-Lu\vi dili uzmanlarının
incelemelerinden sonra mühürdeki
metin kesın olarak anlaşılabilecek.
Stoa'daki (Hamam) kazı çalışmalan
ise sürüvor.
mişse, se\Tniş olduğu erke-
ğin gözlerinin içine bakarak
"Seni sevmiyorum" divebili-
yor. Bu gerçekten yürek işi.
Ikivüzlülük yok yaşamında.
Gelecekten birbeklentisi de.
Carmen sadece "an'ı yai}i\or.
" Escamillo'nun çokgüzel bir
lan\arüçüncü perdede: "Car-
men'in hiçbir aşkı 6 aydan
fazla sürmez' der. Çünkü aşk,
biten. sonu olan bir duygu. 6
a> da sürer26 a> da. Bu tabü,
herkesin aşkı ne yoğunlukta
tiikettiğine bağlı bir olay.
Ölümsüz aşka inanmıvorum.
Carmen de inanmıvor. Mut-
lu aşk da yok. Aşk, çokyoğun
>aşanılan birduygu. V ıprataa
yoran çok güzel bir duygu
ama hep oyoğunlukta, bütün
bir ömür >aşamak mümkün
değil. Birsüresonra başka bir
noktaya sıçnyor. buna kinıisi
sevgi, kimLsi de dosduk,dava-
nışma. şefkat di> or. Birşe> ler
denivor ama o artık aşk ol-
maktan çıkıvor. İşte Carmen
bunu kabuUenemiyor. .Aşk bit-
mişse kmuyor noktayı. Aşk-
ta dönüşümyaşamak ona çok
a> kırı. Bittiği zaman ne pa-
hasına olursa otsun iki> üzlü-
lük \apmiyor. Öleceğini bilse
bile. Buçokönemlibirerdem.
Kandırmacaya gerek duyma-
dan çok gerçekçi da\ ramyor.
Aşk başlayınca ikinci perde-
de itirafediyor, Ben âşığım'
dherek. Bitince de bitti' di-
yor.cesurca adanıın gözünün
içine bakarak."
Opera yazınında bır erkek
karşılığı var Carmen'in: Don
Giovanni. O da dünyaya. ya-
şama. gerektiğinde ölüme bi-
le kafa tutma cesaretıni gös-
teren, asla boyun eğmeyen,
sürekli başı dik bir karakter.
İşte bunlar Carmen ve Don Ju-
an'ı vazgeçilmez kılan özel-
likler. Birbirine çok benzeşen
bu karakterler Yekta Kara'yı
çok cezbediyor. yönetmen
olarak da bu operaları sahne-
lemekten çok büyük tat alıyor.
Bu yorumunda "Car-
men "de dönem değisiklıgı
yapıp, 110 yıllık bir sıçrama
yapmış "Yekta Kara. Ispanya
iç savaşı döneminin tarihsel
açıdan çok ilginç olduğu gö-
rüşünde. Caımen'in özgür-
lük tutkusu da siyasal bağ-
lamda bu dönemle çok güzel
örtüşüyor.
Çok içten. biraz ilkel, do-
ğanın dürtüsüyle hareket eden.
içgüdülerinin yönlendirdiği.
Carmen'in aşktan da öte öz-
gürlük tutkusu bu yorumda
kilit nokta. Binnci perdede
tütün işçisi, fabnkada çalışır.
emeğini koyup, alınteriyle ya-
şamını kazanır. İkinci perde-
de farklı bir yaşamda, meyha-
nede şarkı söy leyip danseder.
Cçüncü perdede birdenbire
silahını kapıpdağlaraçıkmış-
tır direnişçilerle. Dördüncü
perdede ise sınıf atlar. Esca-
millo ilebirlikteliği ona fark-
lı bir konum getirir. Süslenir.
püslenir, kendine, giyimine
her şeyine özen gösterir. \'e
Carmen her anlamda aşkın
gereğini yenne getirir. özgür-
lük tutkusunu hiç yitirmeden.
Sonunda bile ne yatıştırmak
ıster Don Jose'yi ne de karşı-
sında oynar, yalan söyler. Sa-
dece "Va öldür beni ya da çe-
kil yolumdan gideyim" der.
Gerçeğin ta kendisi.
Ozgürlük tutkusu
Don Jose. ancak annesınin
belirlediği bir nişanlısı olan
(Micaela), kendine güveni ol-
mayan ilginç bir karakter. İlk
kez Don Jose. Carmen için
hapis yatıyorçevTesindeki er-
kekler içinde. Çok cazip ge-
liyor. onunöz\erisi. Aşıkol-
masının temelinde bunun da
etkisi var. Escarnillo'nun ise
albenisi. Carmen'i Don Jo-
se'nin kötü yazgısı gibi yo-
rumlamak yanlış. Carmen sa-
dece seviyor ve onunla bir-
likte olmak istiyor. Acaba Car-
men'i çok âşık olduğu için
mi öldürüyor Don Jose. yok-
sa hiçbir rekabete tahammü-
lü olmadığı, böylesine ken-
dine güvensiz olduğu içın mi?
Dördüncü perdede ölümden
söz eden hep Carmen. Don Jo-
se ödün veriyor, Carmen "Se-
ni sevmiyorum. başkasuıı se-
viyorum" dedığınde de
"Onun kollarında benirhle
alay edeceksiniz" diyor. Ba^-
kasıyla kıyaslanmaktan kor-
kuyor. Oysa Carmen öylesi-
ne egemen karakter ki kimse-
ye sahip olmak istemiyor. mül-
kiyet duygusu yok. Seviyor-
sa birlikte. sevmiyorsa gidiyor,
o kadar. Şimdi bir başkasma
âşık olabilir... Bütün bunlar
her zaman güncelJiğini koru-
yacak konular.
Carmen öyle hemen keş-
fedilecek bir karakter de de-
ğil. Bu yüzden yazında ve sı-
nema alanmda da çok elveriş-
li bir malzeme olarak çeşitli
yönermenlere (Saura. Peter
Brook, Godard ve Rosi) esin
kaynağı oldu.
Aslında her aşkın 'gözeab-
nanlann toplamı' oldugunu
unutmadan. her kadın biraz
Carmen olmavı düslemez mi?
ODAK NOKTASI
AHMET CEMAL
Yarası Olamn
Gocunması İçin
Biliyorum, özellikle son zamanlarda hep yakını-
yorsunuz.
"Bu denli tepkisiz toplum olur mu" diye soru-
yorsunuz örneğin. Ya da diyorsunuz ki: "Hiç birey
yok mu bu toplumda? Herkes olup bitenlere kı-
zar gibi, ama sonuçta herkes yürüyüp kendi işi-
ne bakıyor!" Şöyle dediğiniz de var: "Düşünen in-
san bu denli az mı bu ortamda?" Bunlara benzer
daha pek çok yakınmalarınız var.
Yakınmalarınızın içeriğine bütünüyle katılıyo-
rum.
Ama sizlenn olup bıtenlerden yakınma hakkını-
zı bütünüyle yadsıyorum. Çünkü aslında çok hak-
lı olan bu yakınmalar, sizin ağzınızdan çıktığmda
çok acımasız bır alaydan. alaydan da öte, bir aşa-
ğılamadan başka bir şey olmuyor.
Sizlere tanıyabileceğim tek bir hak var. işlerin bu-
raya geldiğinin bilincine vardığınız an, neden inti-
har etmediniz? Oysa bu dünyadaki bedensel var-
lığınıza kendi elinizle son vermeniz, adına yaşa-
mak dediğiniz o korkunç aldatmacanızın tek doğ-
rusu olacaktı!
Sizler, yani bir zamanlar en insanca. en masum
tepkileri daha parıltıları çocuk yaşta olanların göz-
lerinde belirdiğran boğuvermiş, "Haddınibil ve ye-
rine otur" sözünü düzmece eğitmenliğınizin temel
ilkesi bilmiş olanlar, evet sizler, bugünkü tepkisiz-
liklerden yakınma hakkına hiç. ama hiç sahip de-
ğilsiniz!
Sizler, yanı aslında düşünce üretenlerle "Ben
kimim" sorusuna, başkalannın ağzından çıkma
değil, ama kendi aklının süzgecınden geçme ya-
nıtlar arayanlarla karşılaşmaktan yaşamlan bo-
yunca korkmuş olanlar, şimdı bu toplumda neden
fazla düşünülmediğini düşünmek hakkına bile sa-
hip değilsiniz!
Sizler ki düzmece aydın maskelerinizle yıllar bo-
yu faşizmin her türlüsüne karşı olduğunuzu hay-
kınrken, kapı arkalarında. kendinizce 'makam'M-
tuğunuz ya da saydığınız her yerde, örneğin ek-
meği yüzünden o gün için sizden bağımlı herke-
se faşizmin her türlüsünü uyguladınız, bugün ar-
tık faşizmin her türlüsüne fazlasıyla layıksınız!
Sizler ki on yıllar boyunca bütün ideolojileriniz-
le gerçekte tek bir insan'ı, köşesinde sürekli üret-
me, yeni yeni düşüncelerin yolunu açma peşinde
olan insan'ı yıkmayı hedeflediniz ve çoğunlukla da
hedefinize vardınız, bundan böyle bu ülkede ne-
den yeterince düşünce üretilmediğinden artık hiç
yakınamazsınız!
Sizler ki yine on yıllar boyunca. aslında yalnız-
ca alıntılardan oluşma, ama sizce çok zengın' bil-
gi (!) dağarcığınızla, 'halk'öiye nitelendirdiğiniz kit-
leyi aydınlanmaya değil, ancak size hayranlık duy-
maya ve bir anlamda tapmaya layık gördünüz!
Sizler ki aslında birbirinizi bile anlamazken, kit-
leleri hep sizi anlamamakla suçladınız!
Sizler ki yurtdışı yolculuklannızdan hemen her
dönüşünüzde sanki bu ülkede ve bu ülkenin in-
sanlarıyla daha önce hıç yaşamamışçasına -ki bu
doğru, çünkü siz, buradayken bile hiç burada ve
hiç bizımle yaşamadınız!- "Neler oluyor burada?
Ülkemi neredeyse tanıyamıyorum!" gıbısinden
söylemlerin utanmazlığını üstlenmekten bile çekin-
mediniz! Evet, sizler bizlere değilse bile, bir an
için, yalnızca bir an için kendi kendinize verin şu
sorunun karşılığını: Şimdı bu ülkede olup bitenler-
den hangı hakla yakınıyorsunuz?
Sizler burada iken bile gerçekte burada değil-
ken, hep küçücük bır azınlık olan bizler kendi kuy-
tuluklarımızda burası için, bu ülkenin insanları için
bir şeyler üretmeyi hep sürdürdük. Adlarımızı, ad-
larımızın kalıcılığını, yüzlerimizin sonradan hatırla-
nıp hatırlanmayacağını bir an bile düşünmeksi-
zin, hiçbir alacalı rengin peşinden koşmaksızın, hep
bir sepia tonunun silik soyluluğuyla yetinerek ça-
lışmayı sürdürdük.
Bizler, yaptıklarımızla bir günde, bir yılda, belki
de on yılda hemen hiçbir şeyin değişmeyeceğini
bilerek, ama çabalarımızın belki de bizim yaşamı-
mızın son sınırlannın ötesinde doğacak ve yaşa-
yacak olanlara bir şeyler ifade edebileceği umu-
dunu yeterli bularak, böyle bir umudu yeni çalış-
malarımız için yeterli bir itici güç sayarak, hep bu-
rada, hep burası için çalıştık.
Çehov'un "Üç Kızkardeşlnln sonundaki o eş-
sizsözlergibi, birgüngelecek. insanlar bizim yüz-
lerimizi, seslerimizi, adlarımızı, bütün izlerimizi unu-
tacaklar. ama inanıyoruz ki acılanmızın onlar için
bir anlamı olacak. Sizlere gelince, hiç, ama hiç ya-
şamamış gibi olacaksınız!
Bizim işimizin güçlüğü bu kadarla da kalmıyor;
çünkü olmak istediğimiz gibi insanlar olmayı, so-
nuna kadar öyle kalmayı gerçekten istiyorsak eğer.
yaşamımızın onca zorluğuna katlanmanın yanı sı-
ra. büyük bir yazann dediği gibi bir de her şeye
karşın sizlerden nefret etmemeyi öğrenmek zorun-
dayız. Çünkü nefret tohumlannı içimize bir defa ser-
persek eğer, onlardan filizlenecek olanın kimlert
yöneleceği önceden kestirilemeyebilir! işte bu ne-
denle, bir de sizlere karşın ve sizleri de insandan
sayarak ayakta kalmak zorundayız!
Bu nedenle. bir kez daha soruyorum: ihanetle-
rinizin farkına vardığınız gün. neden intihar et-
mediniz? Belki o zaman, sizlere acımayı bile
başarabilirdik!
BUGUN
ELEŞTİRİ KÜLTİ R MERKEZİ rıde saat 18 00 de
'Simurg Geleceğin Peşinde Otuz Yolcu' dıa gösterisi
düzenIen iyor. (3 73 38 24)
ROCKCLL"B 'Rock ve Sanat'. 'Rock ve Siyaset".
"Rock ve Moda". "Rock ve Özgünlük' gibi konulann
tartışmaya açılacağı. çeşitli rock gruplannın
dinletılerinin yer alacağı Ortaköy 'deki kültür merkezi
saat 20.00'de açılıyor. (260 84 92)
12. İSTANBL L FOTOĞRAF GÜNLERİ kapsamında
Cemal Ağacıklıoğlu'nun 'Hasınn Öyküsü' adh dia
gösterisi Tank ZaferTunaya Kültür Merkezı'nde 18.00
ve 19.00'dagösterilecek.
B.AROK ODA MÜZİĞİ topluluğu konseri saat
19.00'da St. Michel Lisesi Konser Salonu'nda.
Konserin solistleri Ülkü Koper, Ahmet Altınel. Sedef
Erçetin ve Efe Baltacığil.
ANDON'da bu akşam Sataşer ve Yakini Müzisyenler
kendi bestelerini seslendiriyorlar. (293 02 70)
YAVL'Z BİNGÖL halk müziği dınletisi saat 18.00'de
Taranta Babu Kültür Merkezi'nde. (235 28 59)
JAZZ STOP BEYOĞLU SAHNESİ'nde Metin
Zakoğlu 'Bir Delinin Hatıra Defteri'ni saat 21.00'de
sahneliyor.