20 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 8 OCAK 1996 PAZARTESİ. 12 SUNUŞ DYZ1YAZ1 Köktendincîliğin Atatürkçülük Üzerindeki Etkileri Bu vazı dizisi, Sorbonne Üniversitesi 'nde Tarih Doktont Menter Şcıhinler in. Fransa da 1995 Haziran uyında yayımladığı. "Origine, Ifluence et Actualite du Kemalisme " adlı kitabımn bir bölümünden almmıştıı: A tatürkçülerin düşüncesine göre laiklik ilkesi, A ulusun bağımsızlığını kazanması demekti. f l Türkler. ulusal bağımsızlığa yöneldikleri zaman, / • dini makamlar. ulusal bağımsızlık kavramı JL J L . altında saklı bulunan tehlikenin bilincine vararak, bağımsızlık hareketine karşı çıkmışlardı. Bu nedenledir ki hilafet ordusu, Batı AnadolıTyu işgal eden Yunan ordusuyla aynı amacı paylaşırcasına bağımsızlık yanlılarına karşı koymuştu. M — — ürk devletinin kurulmasıyla birlikte. laiklik ' m ' ilkesi fiilen uygulamaya geçmişti. 1924 m ' Anayasası'nda devletin resmi dininin İslam m olduğu belirtilmesine karşın, Türk devleti dini JL. uygulamayı denetlemekte ve kamu kesiminde her türlü dini etkinin önlenmesi konusunda titizlik göstermekteydi. Atatürkçülere göre laiklik ilkesi olmaksızın, devletin bağımsızlık ve ulusallığı sağlanamazdı. Laiklikve ulusalbağımsızhkDr. MENTER ŞAHİNLER • İ" / slamiyete göre. devletin değiş- meyen temel unsurıı diridir. Hukuk düzeni de dine dayalı- dır. Peygamber'ın sözlenni ıçe- ren "hadisler" \e Kuran. fıkıh denilen dini hukuk düzeninin iki temel kaynağını oluşturmaktadır. An- cak bu hukuk düzeni. yerel hukuk düze- ninin gerektırdiği koşullara u\um sağla- mak durumunda kalmıştır. Böylelikle yargı erkı. örf ve âdetlere dayalı bır dü- zen ve şeriat düzeni olmak üzere ikı baş- lınitelikkazanmıştıri 1). Mükemnıelbır teokratik düzende. de\ letin gerçek baş- kanınıTanrı.en üstünyasasını ıse Kuran oluşturmaktadır (2). Türkler Islamiyetı kabul ettıklerı za- man. özellikle şeriatın. Türk gelenekle- n> le bağdaşmayan bazı değişmez kural- lanna karşı tepki göstermişîer. sonuç ola- rak sahip olduklan örf v e âdetler doğrul- tusunda yasalar çıkarmakta tereddüt et- memişlerdir. Böylelikle şeriat kuralla- nyla gerçek yaşamın koşullan arasında ortaya çıkan farklı uygulama. varlığını günümüze kadar sürdürmüştür. Anado- lu Selçukluları'nın gözünde devlet. yö- netımin başında bulunan aılenın ortak malı sayılmıştır. Osmanlı İmparatorlu- ğuda Selçukluların geleneksel yapısını korumuştur. Fatih Sultan Mehnıet, Konstantinopl'u fethederek. kente İ>tan- bul adını \erdigi zaman. "Fatih Sultan Kanunnamesi" adı altında yasalar çı- karmıştır. Bu olay. Türklerdeki modern- leşme \e çağdaşlaşma eğiliminı belirt- mekaçısındanoldukçaönemtaşımakta- dır (3). Fatih Sultan Kanunnamesi. Ka- nuni Sultan Süleyman zamanında ye- niden düzenlenmiş ve daha kapsamlı bir duruma getirilmiştir. 1517 yılında halifeliğin Osmanlı Im- paratorlugu'na geçmesiv, le birlikte. Türk de\ letı mutlakıyetçi siyasi bir örgüt ha- tine gelmiştır. Âncak Kanuni Sultan Sü- leyman" ın ölümünden sonra İslamıye- tın. toplumsal yaşamdaönemli birbaskı unsuru nıteliğı kazandığı ve >eriat ku- rallanna karşı tepkilerin sadece modem- leşme görüntüsü altında ortaya çıktığı gözlenmiş. geleneklerle bağdaşmayan şeriat kurallanna karşı htç kimse doğru- dan birtutum almak cesaretini gösterme- miştir (4). 1839 ve 1856 fermanlarıyla gerçekleştirilmek istenılen reformlar so- nucunda. 18^6 y ılında ilk Me^rutiy et ku- rulmuştur. Söz konusu reformlar. dini \e siyasi iktidar arasında süregelen müca- delenin belırgın unsurlarını oluşturmuş- lardır. Din ve devlet yönetimi Genç Türkler hareketının etkilen so- nucunda. 1908 > ılında Ikinci Meşrutıyet ılan edilmiştır. Ancak Meşmtiyet yöne- timi. Sultan'a karşı siyasi bir güeün ağır- lığını ortaya koymak vedahaadil biryö- netim istemekle beraber. din unsurunun üstünlüğünü kabul etmiştır. Nitekim Sultan tahta çıkarken. önce- likle kutsal şeriat kurallarına. daha son- ra Meşmtiyet kurallanna uyacağına ye- min etmekte. böylelikle de\let yöneti- mindedinin temel işlevi korunmaktaydı (5). Atatürkçülerın düşüncesine göre laik- lik ilkesi. ulusun bağımsızlığını kazan- ması demekti. İslanıiyet. gerek yapısı. gerekse doğuşu bakımından kadercı \e determınist bir niteliğe sahiptı. Oysa u- luskavramında yabancı işgal güçlerinin ve Osmanlı Imparatorluğu yöneticileri- nin baskısına karşı koyma iradesi kendi- liğinden doğmaktaydı. Türkler. ulusal bağımsızlığa vöneldik- leri zaman. dini makamlar. ulusal baöım- lllüstrasyon: NURİ KURTCEBE sızlık kavramı altında saklı bulunan teh- likenin bilincine vararak. bağımsızlık ha- reketine karşı çıkmışlardı. Bu nedenle- dir ki hilafet ordusu. Batı Anadolu'yu işgal eden Yunan ordusuyla aynı amacı paylaşırcasına bağımsızlık yanlılarına karşı koymuştu. Türk dev letinin kurulmasıyla birlikte. laiklik ilkesinin fiilen uygulamaya geç- miş olduğunu önemle belirtmeli>iz. 1924 Anayasası'nda dev letin resmi dini- nin İslam olduğu belirtilmesine karşın, Türk devleti dini uygulamayı denetle- mekte ve kamu kesiminde her türlü dini etkinin önlenmesi konusunda titizlik göstermekteydi. Atatürkçülere göre laik- lik ilkesi olmaksızın. dev letin bağımsız- lık \e ulusallığı sağlanamazdı. Profesör Biilent Nuri Esen*e göre "Laiklik, so- nuç olarak de\letin temelini oluştu- ran felsefenin gereği doğrultusunda bir düşünce bicimi. yani akılcılıktır" (6). Türkçeleştirme süreci Geleneklere \e hoşgörüye dayalı bir Osmanlı İslamivet anlayışı içinde eğiti- len Atatürkçüler. dini alanda önemli bir "Türkçeleştirme" sürecini gerçekleş- tırmişlerdi. Bu gelişmenin. tarih boy un- ca süreklı bir venilenme hareketinin so- nucundaoluştuğunuvurgulamalıyız. Ni- tekim 13. yy'da Yunus Emre, şiırlerin- de insanlara Tanrı aşkı bağlamında bir- birlenni sevmenin önemini Türkçe ola- rak ifade ederken. çağdaşlanndan büyük düşünür Mev lana da Islamiyette o zama- na kadar görülmemiş bir hoşgörü ka\ ra- mı yaratmıştı. Özellikle Türk dilinde yazılmış olan din edebiyatı söz konusu olduğunda. Türkiye'de çok önemli bir klasik halıne gelen Süleyman Çelebi'nın (1409) "Hz. Muhammed'in Mevlidi" adlı eserıni hatıriamamak olanaksızdır (7). islam dinini Türk halkına daha iy i tanıt- mak ve algılanmasını kolaylaştırmak amacıyla. biraz da Araplara karşıt bır ulusal duygu içinde. Kuran ilk kez Türk- çeye çevrilmiş, özellikle ezanla birlikte birçok dua Türkçeleştirilmişti. Türk aydınları Arapçanın varlığını görmezliğe gelerek. Kuran'ı Fransızca- dan Türkçeve çevirmişler, geleneksel ümmet anlavışının aksine. Islamiyete ulusal bir nitelik kazandırmak istemış- lerdi. Siyasi iktidar. dinde Türkçeleştir- me hareketine koşut olarak. dini eğitim- deki veniliklerini de sürdürmüştü. İlk aşamada dini eğitim görülen okullar, "Medreseler" kaldırılarak. tçişleri Ba- kan!ığı"nın denetimi altında olan bir ila- hiyatTakültesi veimam-hatipokuluaçıl- mıştı. Ilahiyat fakültesi içinde örgütlenen bır kurul. birçok yenilık yapılmasını öner- mektevdi. Bu yeniliklerden camılere sı- ralar koymak ve dualann müzik eşliğın- de okunmasi gibı önenler oluınlu karşi- lanmanıiş. ancak bazı dualann Türkçe- lcştırilmesivle cuma hutbesınin hocalar tarafından Türkçe okunmasi ıse tama- men benimsenmışti. Genelde Arapea dı- linı hıç bilmeven Türk halkı. vaptığı gün- lük dualann anlamlarını öğrenmekten sonuçta epev memnun kalmıştı. Ikinci aşamada. laiklik siyaseti. kök- tendinci kesınıe karşı daha etkilı bir şe- kildeuvgulanmış. Türkçeleştirme sonu- cunda 1929 v ılında ortaöğretımde Arap- ça ve Farsça öğrenimı kaldınlmı^. böv- lelıkle dini öğretime soıı verilmıştı. Ni- tekim 1932 \ ılında imam-hatıp okulları kapatılmış. ılahiyat fakültesi de İstanbul Edebivat Fakültesi'ne bağlı Şark Ensti- tüsü haline getirilmiştı. 1949 v ılında ise. ılahiyat fakültesinın venıden açıiması. dini vavınevlerının kurulması \e Mek- ke've hac törenlerınin özendirilmesi gi- bi gelişmelerle eski duruma dönülmüş- tü. Bununla beraber Atatürkçüler. din gö- revlilerini vakından izlemek ve fanatik dincilere meydan vermemek amacıvla Devlet Bakanlıef na baölı olan Divanet Işleri Başkanlığı aracılığıyla din görev- iilerı üzerindeki denetimterinı sürdür- müşlerdı. Atatürkçüler. her şevden önce sıyaset ve İslamivet arasında sıkı bir ayrım uy- gulamak amacıvla din görevlılerını göz onünde tutmayı veğlemışlerdi. Bu dene- tırn 27 NIİ boyunca başanşla sürdürül- ınüşse de 1932 vılından ıtibaren resmi din eğıtıminın eksikliği. bazı Islamcıla- rın vasadı^ıi gruplar oluşturmasına ve köktendinciliğin vayılmasınavolaçmış- tır. Inönü'nün tarihi yanılgısı •\tatnrk dev rımlerinin en önemli ilke- sinı oluşturan laiklik. 1928 yılında ku- ıumla^ırken. Türk ulusunun yapısında- ki en büvük değişimi debaşlatmıştı. La- iklik ilkesinin tarihi gelişimi. köktendin- cılere karşı vcrilen mücadele şeklinde güncelliğini hâlâ korumaktadır. Profe- sör Esen'e göre İnönii, Atatürk'ün ölü- münden sonra bilinç özgürlüğüyle laik- lik kavramlarını karıştırarak çok ciddi bır vanlışlık yapmıştı. Nitekim Inönü, ilahivat fakültesinın bu kez Ankara Üniversitesi yapısı için- de yeniden açılmasında bir sakınca gör- memişti (8). Köktendincilık: laiklik ve bilinç öz- gürlügünün giderek bırbırine karıştırıl- ması olgusundan yararlanarak. kendisi- ne çıkar sağlama yoluna gıtmiş ve top- lum >aşamındaeski etkisini veniden ka- zanmakla yetinmediği gibi, siyasi iktida- rın karşisına bir rakıp olarak dikilmişti (9). Bu gelişim süreci içinde islamivet. Atatürkçülüğü etki alanına almaya baş- lamıştı. Ale\andre Je\akhoff. dinin. si- yasetin en ön sırasına yeniden getirilme- sinden sorumlu tuttuğu Inönü'vü şöyle suçlamakta\dı: "Muhalefete karşı ko- \abilmek için tutuculuğa egilim gös- teren \e Atatiirkçü laikliğin aşırı uç- larını törpülemek isteyenlnönü, Ata- türk'ün izlediği siyasete birkaç bıçak darbesi \ urmaktan çekinmemişti. As- keri mescitlerin veniden kurulması. ailelerin başvurusu üzerine dini eği- timin isteğe bağlı olarak yeniden uv- ^ulanması. Ankara L'niversitesi'nde ilahivat fakültesinin yeniden açılma- sıvla hirlikte İnönü hükümeti. Ata- türk'ün i/lediği öz \e kararlı laiklik- ten a\ rılmıştı. Ama bu tutum bile İnö- nü'nün 1950 seçimlerini kaybetmesi- ni önlevememişti" (10). Demokrat Parti'nin 1950 yılında ikti- darı ele geçirmesiyle birlikte. gizli bır güç olarak kalan fanatizm. yeniden su üstüne çıkmıştı. Atatürkçülenn son pa- şası Inönü'vü seçimlerde venen Demok- rat Parti Başkanı Adnan Menderes, 16 Haziran 1950 günü. Türkçe verıne özel- likle Arapça ezan okunmasını yasallaş- tırırken. Arapçayı dinde yeniden resmi dıl haline getırmişti. Köktendinciler ise. demokratik haklardan ve ifade özgürlü- ğünden vararlanarak. din eğitıminin ye- niden serbest bırakılmış olmasıvla söz hakkını artık ellerine geçirmişlerdi. llıPml Bülcm \ıın E\cn Ltı Tunjuıc. Pıı- /A 1 I4)ıı.'i.e. I?)Loın\ Buıiıı ' Lu I ıc lıırı'llet tııeleetCııl- turelledün\ L 'EmpıreOltomun. in "Hıstoireılv L'Empın Onomuıı. . .•;''•• s "W ıHlProl BıiU'nt \wı E\en a g.e s. 54-55 <V)a tr v . •• 5 5 IIO)Ale\u>ulrc JevııUıoil KenuılAtotiirk Lc\ Chemins ılc l'Occiclent. Tallandier. Pun\, 19X9. K -161-46: Yarın: Laikliğe vurulan darbe Yeryüzü cehennemi ohnayacağızProf. Dr. İLHAN ARSEL (*) Görülmemiş bir çılgınlık uğruna Türkıye. tehlike- libirçıkmazagirmiştir. Bu çılgınlık. demokrasıveve onun temeli olan laikliğe. özgürlükçülüğe ve Ata- türk ilkelerine düşman bir parti\e seçime katılma hakkını tanımak olmuştur. Benzeri bir çılgınlığa kapılan Cezavir. eğerakılcı çözümyolunubulmasavekendmı "hacamat" etme- seydi. bugün bir tran. >ani bir ">er\üzü cehenne- mi" olmuş idi. Oysa ki senatçılan saf dışı kılmakla şimdi uvgarlıkçı demokrasiye yönelebümiştir. Kuşkusuz ki Cezavir. Türkiye'den farklı bir vapı- da olduğu için "hacamat" volunu seçmiş. seçimle- ri iptal etmiştir. Fakat laikliğe ve Atatürk'ün getirdi- gi uy garlık zihniyetine bağhlığını 24 Araiık 1995 se- çimleriyle kanıtlamış olan Türkive için. böyle bır "hacamaf'a başv urmadan kurtuluşa çıkmak müm- kündür. Şu bakımdan kı. bu seçimler Türk halkının yüzde 79'unun şeriat devletinden yana olmadığını ortaya vurdu. Bu durumda seçımden \iizde 21 gibi ufak bir farkla "en büyük parti" olarak çıktı diye RP've. iktidarı teslim etme gereği diye bir şev yok- tur. Her ne kadar parlamenter sistemlerde. en fazla temsilcıyle parlamentova giren partiye hükümeti kur- ma vetkisinin tanınması gelenek sayılır ıse de laıkli- ği ve özgürlükçü demokrasiyı yok etme amacına da- yalı bir partiyi iktidara getirmek dive bır şe\ yoktur: olsaydı Batı dünyasının hıçbır ülkesinde deniokrası ve uygarlık oluşmazdı. • Unutmayalım ki şeriatçının başlıca özelliği kurnazlıktır; şeriatçı, güçsüz iken kuzu postuna bürünmüş olarak hoşgörendir, sabredendir. kötülüğü iyilikle karşılar gibi görünendir, şiddete ya da saldırganhğa yönelmezmiş gibi hareket edendir. demokrasiye bağlı imiş gibi görünendir. RP'ye iktidan teslim etmek. Türkiye için intihar volunu seçmekten başka bir şey olmaz: çünkü bu parti. Atatürk'ten bu yana uygarlık doğjultusunda kazanmış olduğumuz ne varsa her şeyimizı. özellik- le laik demokrasi anlayışımızı. kökünden tırpanlayıp Türki\e'\i orta çağ karanlıklanna götürmeye karar- lıdır. RP'ye iktidarı teslim etmek demek. iiem yeni bir çılgınlık ve hem de Türk toplumuna ihanet demek olur. Kendi kendimizi "Gerici parti iktidara gelsin de lov asını ortava vursun. halk da onu tanısın. bir daha seçmesin" diverek avutmak saflık olur. Çün- kü hükümeti kurma fırsatını bulduğu an bu parti. tah- min v e tasav v ur edemeyeceğimiz usul lerle dev let çar- kının tümünü v av aş yav aş ele geçirme olasılıgını ka- zanmış olacak'tır. Unutmayalım ki şeriatçının başlı- ca özelliği kurnazlıktır: şeriatçı. güçsüz ıken kuzu postuna bürünmüş olarak hoşgörendir. sabredendir. kötülüğü iyilikle karşılar gibi görünendir. şiddete ya da saldırganhğa yönelmezmiş gibi hareket edendir. demokrasiye bağlı ımiş gibi görünendir. Fakat bu davranışlarının hepsı kurnaz hesaplara. yani güçle- nıp şiddete başvurabileceği ve şeriat düzenini gerçek- leştireceği günlerin gelmesi umutlanna dayalıdır. Güçlenebilmek ıçın her türlü aracı meşru saymay a ha- zırdır; fakat güçlendiği an kuzu postunu çıkanp kurt kılığına bürünmekte gecikmez \e bu postu çıkardığı an cellat kesilir. Okuyunuz şeriat tarihıni: bunun nı- ce örnekleriyle şaşkına dönersiniz. Kuşku edilmemelidir ki Refah Partisi. hükümet kurabıldıği takdirde. dev let mekanizmasının her kö- şesine yuvalanacak. ülkenin tüm çevresiııe yayılı alt- mış beş bin camide kendi propagandasını yaptıra- cak. cahil halkı kendi zihniyetiyle yoğuracak. böy le- ce Türkiye'yi, bır daha kolay kolay çıkamay acağı bır karanlığa sokacaktır. Öteyandan RP'nin. sosya! yapıda varolan birgü- cü bulunduğunu ve bu giicii "örgütleyip... nlçüle- bilir bir ağırlığa drinüştürmesinin sağlıklı bir o- la> olacağını" dü^ünmek de yanh^tır. Böyle bırdii- şünceye yer vennek. ülkey ı şeriatçı gelişmeye terk et- mek demek olur. Çünkü RP'nin gücünü v jrkılan şey. kitlelerin ekonomik ıhtiyaçlanna çözıım bulmak de- ğil. fakat asıl dinsel ilkelerine çıkış yolu sağlamak- tır. Eğer ekonomik öğe RP'nin oy toplamasında rol oynamış olsa idi. tıpkı seçmenlerin yüzde 21 'i gibi. yüzde 7 9'u da Refah Partisi'ne kayardı: çünkü bu yüzde "79'un ekonomik durunıu. diğer yüzde 21 den pek farklı değil. aynı voksuiluk kerte^ndedir Fak.U bu yüzde 79. hertürlü geçım sıkıntısına rağmen. Re- fah Partisi'ne oy vermemiştir. çünkü ülkenin. bu ge- rici parti elinde. çöle dönüştürülmesini istememiştir. Fakat her neyse olan olmuştur ve şimdi. felakete gıdişı durdurabilecek çözümü bulmak kalmıştır. An- cak ne varkioy lann y üzde79'unualan partilerin ko- alisyonlu hükümetlerle bu ülkey i yönetmeleri de mümkün görüıimemektedır. Onlann bu tutumu ne- deniy le, RP'nin varlığı. Türkıye'nin tepesinde bitme- yen birtehlıke teşkıl edecektir. Bundan dolayıdırki yapılacak tek ve son şey şudur: Seçmen oylannın yüzde 79'u ile şeriata karşı ceplıe alan partiler hıç de- ğilsebirleşipyeni bıranayasa hazırlamalı vebu ana- yasaya göre yeniden seçimlere başv urmalıdırlar. (Bu ışleri kanun yolu ile de yapmak mümkün.) Ancak bu- nu yaparlarken. demokrasiye, laikliğe ve Atatürk il- kelerine "ha\ır" dıyen ve şeriatı bir bakıma "ana- \asa kajnağı" gibı kabul eden şeriatçı partilere var olnva olanağını kökten yasaklamahdırlar. Her ne ka- dar mev cut anay asada buna benzer hükümler v ar gi- bı görünmekte ise de aslında bunları uygulama ola- süığını yok kılan boşluklarla doludur. Bu boşluklar mutlaka doldurulmalı ve yasaklar mutlaka uygulan- malıdır. Eğeroyların yüzde "'9'unu temsıl eden partiler bu amaçta bırleşemeyecek olıırlarsa. onları bu doğrul- tuda birleştirecek olan gücün ne olduğunu sanırım herkes çok iy i bilmektedir. * Bu mektup llhan Ar\el tanıfıihlan Cıımlntrbıif- kmıı Süleyman Demirel V göiHİerilmiştir. POLTIIKAVEOTESI MEHMED KEMAL Böyle Dava Gönmedim... Bunalımdan kurtulmak için bir erken (acele) seçi- me gidildi. Görüldü ki bunalımdan kurtulmak ister- ken yeni bir bunalımın ortasına düşüldü. Bunalım- lar ülkesı olmaktan kurtulamayacağız. Ne yana ba- kılsa bunalım, ne yana dönülse sıkıntı... Ne olacak? Adı yolsuzluğa ve rüşvete karışmamtş, özelliği dü- rüstlük olan Ecevit ortaya çıkıyor. Rüşvet ve yolsuz- luğun hesabını soruyor. Böyle bır hesap sorulmuş- tur, ama hesap bir türlü alınamamıştır. Rüşvetin bel- gesi olmaz derler, rüşvetin belgesi yoksa nesi var? Canına tak diyen rüşvetçi soruyor: "Rüşvetin belge- si olur mu ulan?" Eline geçmiş var gücüyle sesleniyor: "Yurtdışında yüzbınlerce dolar servetı olan bırBaş- bakan, ancak Marcos yönetimındekı Filipinler'de görülebilir. içimıze sındiremediğimiz şu: Nasıl oluyor da ekonomiden sorumlu ıken o kadar döviz transfer edip dışanda mal mülk edinebıliyor?" Bu soruyu so- ran eski bir başbakandır; yanıtını da kendisi vere- cektir. Bız ne bılelım!.. Her dönemde moda fıkralar anlatılır. Çok gözde olan Temel fıkralarından sonra bu kez de piyasayı Güneydoğu Anadolu fıkraları doldurmaya başiadı. Anlatıyorlar, biz de anlatalım: Günel Altındaş'ın "Doğu ve Güneydoğu Fıkraları "ndan seçılmıştır: iki Kürt delikanlısı Istanbul'a gelmiş, bır Türkle ar- kadaş olmuşlar. Alo, genelevden çıkmayan cınsel kültürü fazla bir delikanlı. Öteki, yani Keko. yaşı yir- mi beşe gelmiş. ama eli kadın eline değmemiş bır yakışıklı. Bir gün Keko. Alo'ya dert yanıyor: "Ben hiç kadın yapmadım." "Sızın ahırda eşek yok mu?" "Var." "Sen de onunla becer." Eskıden, tef çalan adamlar varmış: köy köy dola- şırlarmış. Bu adamlardan bin, bir gün, bir aşçı dük- kânının önünden geçerken, kapıda duran aşçı: "Buyurun" demiş. O da ya Allah deyıp girmiş. Aşçı ne getirdıyse be- dava sanarak yemiş. Ziyade olsun deyıp çıkarken aşçı yakasına yapışmış. "Versene hakkımı." "Ne hakkı yahu?" demiş. Biz böyle köyleri dola- şır, tef çalar bedava karnımızı doyururuz. Bizde pa- ra ne gezer. Aşçının direnmesı karşısında tefçi, kaldırmış tefi- ni başlamış çalmaya... Erzıngandan tevrızgana... Tevrizgandan Erzingane... Tervızgendan erzinge- ne... Bizde para yok, böyle çalar gezeriz, para ka- zanırız. Paraları getirır sana verır, borcumuzu öde- riz. Aşçı, "Olmaz" demiş: "Yürü karakoia!" Bunlar karakoia giderken bir davulcuyla bır zur- nacıya rastlamışlar. Zurnacı: "Yazık değil mı bu adamı süruklüyorsun!" Aşçı olup biteni anlatmış. Zurnacı: "Versene parayı" demiş. "Veriyorum almıyor." Zurnayı çıkarmış, başlamış hım hım.. hım hım.. di- ye çalmaya... Beriki de tutmuş, başlamış davul çalmaya... Kemancıya rastlamışlar... O da aynı gıy gıy.. gıy gıy... Bütün çalgıcılar yargıcın karşısına çıkmışlar. Yargıç "Versene hakkını" diyesı olmuş. Hepsi bir ağızdan çalıp oynamaya başlamtşlar. Yargıç daya- namamış. o da başlamış onlarla birlikte oynayıp çı- ğırmaya... Biryandan da "Kaç yıllık yargıcım. böyle dava görmedim" demiş... BULMACA SOLDAN SAĞA: 1/ Lokanta. gazı- no gibi yerlerde ödenecek tutar ya da bu tutarı gösteren hesap pusulası. 2/ Ha- tay ve Adana yö- resinde görülen özel bir yüzey şekli .. Yuvarlak \e sipersiz baş- lık 3/ Yüz met- rekare tutarında yüzey ölçüsü bi- rimi... Kokulusı- vı. 4/ Orkestrada \urmaçalgılartakımı. 1 2 3 4 5 6 7 Bir I p E K B A L E A L E T R U M E soru eki. 5/ Soğukla sıcak arası... Yapısınagirdiği söz- cüğe "iki. çift" anlamı ka- tan yabancı önek. 6/ Pa- sak... Bır şeyin geçmışı. II Deniz kıyısında dalga aşın- dırmasıy la oluşmuş sarp v e yüksek yer. 8/ Kekemelik. 9/ Bağışlama... Türk müzi- 5ınde bir makam. VIKARIDAN \Ş.\ĞIY.A: 1/ Halk dilinde "'ikiyüzlü. nyakâr" anlamında kullanı- lan sözcük... Eski Mısır'da güneş tannss. 2/ İstanbul'un eski adlanndan biri. 3/ Dolma yapmak için hazırlanan ka- rışım... "Korku" anlamında argo sözcük. 4/ Çömert... Söz. lakırdı. 5/ Müstahkem yer.. Arahksız olarak. 6/ Kimy asal bileşim bakımından granite eşdeğer. çoğunluk- la siyah renklı. yanardağ kökenli doğal cam. II Cfleme- li bir çalgı... Banndırma. 8/ Sert bir içkı... Güzel sanat. 9/ Bir yüzü ıçbükey. öbür y üzü dışbükey olan mercek... Uzaklık anlatmakta kullanılan söz. ILAN T.C. İZMİR 13. ASLİYE HUKUK HÂKİMLİĞİNDEN EsasNo: 1994?8Esas KararNo: 19S»4 512 Karar Davacı. Konak Beledıyesı Başkanlığı vekılı a\. Fıgen Türkmen tarafından.davalı Mustafa Kaielı aieyhmemah- kememize açılan. cebrı te^cıl davasında. 21.6.1994 tari- hinde yapılan yargılama sonunda: Davacınındavasının kabulüne. izmirBallıkuyuMahal- Iesi.pafta23 m-11 lc. ada41466. parsel 3'tekayıtlı. mik- tarı 128 m2'lık taşınmazın kamula^tırma sebebi ıle. 2942 sayılı kanunun P . maddesi gereğınce davacı Konak Be- ledıyesı adına tapuya kayıt ve tescılıne: Mahsus kanun gereğınce harç alınmasına yer olmadı- ğına ve davacı tarafından yapılan yargılama gderlerının davacı üzennde bırakılmasına daır verılen karar. ıncele- me yokluğıında bıtırılen ve bulıınamayan davalı Musta- fa Kaleh'ye. tebhgat yerıne kaım olmak \e 'S'argıtay yo- lu açık olmak üzere ilanen teblıi olunur. Basın: 6482" Romanlarınız ve ansiklopedileriniz yerinizden alınır. Tel.: 554 08 04
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle