24 Nisan 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 1 EYLÜL 1995 CUMA 10 DtZİ YAZI Acil çözüm: Demokratikleşme • Strasbourg Komisyonu'nun kabul edilebilirlik kararlarından çıkartılması gereken bir başka sonuç, Türkiye'nin olağanüstü hal rejiminin, Avrupa Insan Hakları Sözleşmesi standartlarına aykırı olduğudur. Ortaya çıkan tabloya göre, hukuksal merkez Ankara'dan kaymakta ve Strasbourg eksenine oturmaya başlamaktadır. Bu örnekler. umuyoruz. sadece hukuk çevrele- rinin değil, ama Türkiye'nin yetkili konumdaki ki- şi ve makamlannın da anlayabileceği yalınhkta ders ahnmaya elverir vakalardır. Ulusalüstü tnsan Haklan Hukuku'nun etkisini, bağlayıcılığını, bır devlet bakımından uluslararası düzlemde yarattığı ağir sonuçlan göstermeye, ulu- sal otoriteterin Türkiye'nin içıne düştüğü durumu idrak etmelerine katkıda bulunur örnekler olarak, umuyoruz ki. değerlendirilir. Milliyetçi hamasi nutuklarla yola devam edip yukandaki örneklerden de bir sonuç çıkarmamak- tadirenen siyasal aktörlerin. "insan haklan ihlal- cisi bir Türkiye" nitelemesinin ağır yükünü sil- meye biraz da umutsuzca çaba harcayan Dışişleri Bakanlığı teknisyenlerinden bilgi almasında bü- yük yarar vardır. Dışlşleri'nin çaresizliğl ,A. A ve İ x JBaşvurusu " 6 Doc. Dr. M. Semih Gemalmaz Dışişleri bürokrasisinin, çeşitli insan haklan or- ganlan önüne götürülen şikâyet başvurulan karşı- sında zaman zaman yüz yüze kaldığı çaresizliği; Strasbourg Komisyonu önündekı birçok vakada olduğu gibi, kimi başvurulara hiç yanit verememe- si nedeniyle bunlann doğrudan kabul edilebilirlik kararlanna bağlandığını; Dışişleri Bakanhğı'nın yûkünün giderek daha da artacağını; üstelık bunun sadece Avrupa Konseyi içinde değil, ama BM sis- temi içindeki insan haklan birimleri önüne taşma- cak olası şikâyetlerle iyice altından kalkılamaz bir hale geleceğini; bakanlıkça istihdam edilen kimi uzmanlann, ilgili birimler kararlanndan örnekle- ri, bakanhkta bulamadıklan ıçın, örnek olsun, yur- tiçinde bu alanda çalışan kimi kişilere başvurarak edinme gibi bir garabet içinde olduklannı yahut ki- mi uzmanlann, gazetelerde çıkan açıklamalannda göriildüğü üzere. bu süreci kişisel bir meseleymiş gibi bir eksene oturtup kavraya- rak, meselenin aslının, basit bir avukatlık yanşması de- ğil, bir ülkede ınsan haklan- nı kurumsallaştırma olduğu- nu ihmal eder göründükleri- ni; Dışişleri, Adalet, İçişleri ve yerine göre Savunma ya da diğer bakanlıklar arasın- da, bu konudaki çalışmalar- da bir eşgüdümün sağlana- mamış bulunduğunu; diğer bakanlıklardan Dışişleri'ne bilgi akışının yetersiz ya da gecikmeli oiduğunu; bu ge- cikmelerin ya da ucuz ve ge- nel inkârcı açıklamalarm, uluslararası platformlarda Türkiye'nin hiç tni hiç işine yaramadığını; Türkiye'de derdine çare bulamayip uluslararası insan haklan or- ganlanna başvurmak zorun- da bırakılan mağdurlann. ki- mi sığ kafalarca vatan haini şeklinde algılanması sapkın- lığının devam ettiğini: oysa, insan haklan ihlallerinin önünü almayarak en doğal ve insani tavır içinde hak arama peşine düşmüş mağ- durlan, bu duruma zorlayan- lann, bizzat o sığ söylemi üreten ve yeniden üretenler olduğunu; bilgisine ulaştık- lan insan haklan ihlallerine karşı etkin bir tavn ya da bir hukuk devletinde yapılması gerekenleri, bireysel göriişü, inancı. ya da yetkılerinin sı- nırhlığı yahut duyduğu kor- ku ve tedirginlikle ya da her- hangi bir başka nedenle ger- çekleştirmeyen yahut ger- çekleştiremeyenlerin, bile- rek ya da bilmeyerek ülkenin başına daha büyük sıkıntılar yarattıklannı: görmek, kav- ramak, kafalarımıza kazı- mak zorunluluğu çoktan or- taya çıkmıştır. Buradan bakıldığında, Türkiye'nin yasama, yürüt- me ve yargı erkinin, kamu- sal otontelerinin, siyasal ak- törlerinın. Türkiye'deki in- san haklan ihlallerini kesin ve kararh şekilde önleyecek siyasa üretmemeleri, "du- rumu idare edebilecekleri" saplantısından sıynl- mamalan, sadece basit bir basiretsizlik, köriük de- ğil; ama ülkeye ve burada yaşayanlara yapılacak af- fedilmez bir haksızlık olacaktır. b-) İkinci Ara Sonuç: Eksenin Ankara'dan Strasbourg*a Kayması. Strasbourg Komisyonu'nun yukanda değinilen kabul edilebilirlik kararlanndan çıkartılması gere- ken ikinci ara sonuç, Türkiye'nin olağanüstü hal rejiminin hukuksal çerçevesi ve uygulamasının Av- rupa Insan Haklan Sözleşmesi standartlanna ay- kın olduğudur. Bunun yarattığı/yaratacağı vahim yansımalar, sadece üstte belirtildıği gibi, yeni olası başvurula- ra yataklık etmesi değildir. Bunun yanı sıra, o böl- gede yaşayan ve kamusal otoritelerin tasarruflann- dan etkılenen kişiler bakımından ortaya çıkan tab- lo, hukuksal merkezin Ankara'dan kaymakta ve Strasbourg eksenine oturmaya başlamakta oldu- ğudur. Aslında, insan haklanna ilişkin olanlar da- hil bir ulusalüstü sistemle bütünleşen her ulusal politiko-juridik sıstemde, kaçınılmaz bıçimde, ulu- salüstü odağa doğru bır eksen kayması oluşur. Ör- neğin, Avrupa Birliği'ne gırmenin bir sonucu, bir- hk merkezinin bulunduğu Brüksel ıle Birlik Ada- let Dıvanı'nın yer aldığı Lüksemburg odakla- nna doğru. ulusal egemenliklerde bir eksen kay- masmın açığa çıkmasıdır. Avrupa Konseyi'nin in- san haklan standartlannı belirginleştiren Strasbo- urg sıstemi için de, bır ölçüde, bu olgu geçerlidir. Ancak, yapılaştınlan insan haklannı tanıma-koru- ma rnekanizması içinde, taraf devletlerin süregi- den, ihmal edilemeyecek bir ağırlığı ve rolü de var- dır. Son çözümlemede. ulusalüstü denetim ve gö- zetime açık bulunulsa da, insan haklannı ulusal ölçekte kurumsallaştıracak olan ulusal yönetim- • Türkiye'nin yasama, yürütme ve yargı erkinin, kamusal otoritelerinin, siyasal aktörlerinin, Türkiye'deki insan haklan ihlallerini kesin ve kararlı şekilde önleyecek siyasa üretmemeleri, "durumu idare edebilecekleri" saplantısından sıyrılmamaları, sadece basiretsizlik değil; ama bu ülkeye ve vatandaşlarına yapılacak affedilmez bir haksızlık olacaktır. lerdir; ıhlalleri engelleyecek. yinelenmelerine kar- şı önlem alacak olan ulusal otoritelerdir. Ulusal hukuk düzenleri ulusalüstü standartlara uyumlaştınlması yükümlülüğüne bağh olarak, anahtar öğe kimliğindedir. Ankara'ya düşen görev Bu açıdan dü§ünüldüğünde. olağanüstü hal reji- minin doğurduğu insan haklan ihlalleri mağdurla- nnın, bu sorunlann çözümünü Ankara odaklı lcur- gulaması: evrensel standartlara aykın mevzuatm Ankara kaynakh olarak düzeltilip demokratikleş- tirilmesi; ıdarenin insan haklan ihlaline yol açan tasarruflann Ankara merkezli bağımsız, güçlü. de- mokratik ölçütleri içselleştirebilmiş bir yargı ile denetime bağlanması, eksenin Ankara'dan Strasbo- urg'a kaymaması anlamına gelir. Oysa görülmektedir ki, Türkiye. olağanüstü hal uygulanan bölgesınden yapılan şikâyet başvurula- n bağlamında Strasbourg Komisyonu'nu özellik- le, mağdurlann ıç-hukuk yollannı tüketmesı gere- ğini aramak koşulundan vazgeçmek eğilimme gir- mekle, mağdurlarca Ankara'dan Strasbourg'a kay- dınlan eksenı benimseme aşamasına gelmiştir. Dolayısıyla. Ankara'ya bu noktada düşen ıvedi, zorunlu ve tanhi görev. yürürlükteki olağanüstü hal rejimini demokratıkleştirmek. olası mağdurlar için etkin ve yeterli biçimde işleyen hukuk yolla- nnı kurumsallaştırmak, hukuka güveni yeniden te- sis edecek önlemleri almak ve insan haklan ihlal- lerinin hoşgörülmediğini. hıçbir sözde yüce amaç ardına saklanarak haklan ihlal etmenin meşrulaş- Unlamayacağını, sözle değil, uygulamayla kanıt- lamaktır. Hatırlatmak uygun olacaktır ki, Türki- ye'nin yetkili tüm organlan, anılan türde eksenin Ankara'dan Strasbourg'a kaymakta oluşu sürecini frenleyebilmenin, denilebilirki, hemen hemen son fırsatlannı kullanmanın eşi- ğindedirler. Çünkü, komisyonun anı- lan kabul edilebilirlik karar- lannda, şikâyetçilerin ısrar- lı vurgusuna karşın, komis- yon henüz. başvurulann içinde bulunduğu aşamada, ınsan haklan ihlallerinin "bir idari pratik" olup ol- madığını kesinlemek, bunu yerleşik bir içtihad haline getirmek noktasında değil- dir. Ama, altı çizilerek belir- tilmelidir ki. bu içtihadi standardı benimsemenın pek yakınında bulunmaktadır. Dolayısıyla, Türkiye'nin, en kısa sürede, gecikmeksi- zin hemen şimdi, kökten, kapsamlı birdemokratikleş- meyi gerçekleştirmesi, insan haklan ihlalleri pratiğini durdurması, bu hukuka aykı- n tasarruflann sorumlulan- na yönelik şu ya da bu bi- çirrideki resmi hoşgörü siya- sasını terk etmesi zorunlu- dur. Bu incelemede, ÂÎH Komisyonu kararlarından veriîen örnekler, Türhçede ilk kez, tam metinleriyle, Mehmet Semih Gemalmaz tatufından hazırlanan "Avrupa Insan Haklan Komisyonu ve Mahkemesi Kararlan" başhklı külliyattn birinci cüdinde yayımlanacaktır, Anılan çalışma, Türkiye İnsan Haklan Derneği 'nce 1995 yıh için projelendirilmistir ve ÎHDyaymları olarak basılmaktadır. Yarin-. şikâyet başvuru formu VEFAT Merhum Muhlıse, Mustafa Durmuşoğlu'nun kızlan merhum Sadiye, Mehmet Durmuşoğlu'nun gelinleri, Seçkin ve Ayten'ın ablalan, Mehmet ve merhum Gencer'ın sevgilı anneleri, Mustafa Durmuşoğlu'nun bıricık eşı ÇİĞDEM DURMUŞOĞLU'nu 30.08.1995 Çarşamba günü kaybettik. Cenazesı 31.08.1995 Perşembe günü Kocatepe Camii'nde kılınan öğle namazından sonra Ankara Karşıyaka Kabnstanı'na defhedilmiştir. Tüm sevenlenne duyurulur. AİLESİ Gazetemizin Hukuk Müşaviri arkadaşımız Av. Bahri Bayram Belen'in dayısı HIFZI CANDEĞER 30 Ağustos 1995 günü vefat etmiştir. Arkadaşunıza, ailesine ve yakınlanna başsağlığı dileriz. CUMHURtYET ÇALIŞANLARI SATIŞ ELEMANI Gazete pazarlamasında part-time çalışmak üzere genç, dinamik, insan ilişkilerinde başanlı elemanlar aranmaktadır. tlgilenenlerin aşağıda belirtilen adrese bir resim ve özgeçmişleri ile birlikte saat 10.00-17.00 arasında şahsen başvurmalan rica olunur. Türkocûğı Cad. 39/41 Cağaloğlu/İST GENEL KURULA ÇAĞRI Dostlar Dayanışma Demeğının olağan genel kurutu bırıncı topiantısı 5.10.1995 gûnü saat 11.00'de Taksım Cumhunyet Cad. Ceylan Apt. No: 27, Kat: 6 adresındekı İ.Ü. İktisat Fakûltesı Mezunlar Cemıyetı Lokali'nde yapılacak. çoğunluk sağlanamadığı takdırde 12.10.1995 gunu aynı yer ve saatte tekrartana- caktır Uyelenmızın katılmalannı nca edenz. YÖNETİM KURULU GÛNDEM: 1 - Açılış ve saygı duruşu, 2- Başkanlık dtvanı ıçın bir başkan, bır başkan yardımcısı ve iki sekreter seçimi, 3- Yöfietim ve denetim kurullar rapodannın okunması ve tartışılması ve Ibralar, 4- Yenı yil bütçesının okunması ve onaylanması, 5- Yenı yonetım ve deretım kurullanmn seçimi, 6- Demeğın kamu yaranna demeklerden sayılması ve vergi muafıyetı tanınması konusunda genel ku- ru! kararı alınması, 7- Dilekler ve kapanış SAHİBİNDEN SATILIK Az kullanılmtş LC 475,14 renkli monitör ile birlikte. Tel.: (0-212) 230 98 06 (10.00-17.00 arası) Nüfus cüzdanımı ve ehliyetımı kaybettım. Hükûmsüzdür EMREPOLAT Nüflıs cüzdanımı kaybettim. Hükümsüzdür. BlLGEHAN ARKAS Mimar Sinan Üniversıtesi kimliğimi ve nüfus cüzdanımı ve • pasomu kaybettim. Hükümsüzdür. MEHMETODABAŞ1 SAPPHODA Cuma AYŞE TÜTÜNCÜ BÜLENT SOMAY ŞUAYİP YELTAN UMÜT KlRHAn Cumartesi BİROL CAN ve SER-HOŞ GÜL Nüzik Sappho'da dinlenir. Kez: 245 06 68 - 69 AÖF kimliğimi ve nüfus cüzdanımı kaybettim. Hükümsüzdür BOĞAÇHAN SABANOĞLU ANKARA... ANKA... MÜŞERREF HEKİMOĞLU Hepimiz Nerdeyiz? Nerdeyse yirmi yıl önce bir pazar günü telefon etti sevgili Orhan Peker, sesi gülüyor: - Bana gelır misin hemen, bu iki resmi görmeni isti- yorum, yarın Istanbul'a götürecekler, bir daha göre- mezsin. Bir taksiye atladım, Kavaklıdere'deki eve koştum, Orhan çok neşeli. - Azizim, çok ilginç, hoş bir kadın, daha önce gör- medim hiç. Telefon edip geldi, resimlere baktı, üyatını da sormadan ikisini de aldı, diye şaşkınlığını belirtiyor. Beili, resimsever bir kişi. Resimler karşısırtda ben de şaşkına dönüyorum. Değerli sanatçımızın yüreği gibi kocaman iki tablo. Birinde çarpıldım, ayçiçeği tarla- sında bir köylü kızı. Otomobille Marmaris'e giderken bu kızı bir an görmüş Orhan, gözüne de yüregine de takılmış besbelli. Ayçiçeği tartaları görünce o kızı dü- şünürüm her zaman. Köylü mü kentli mi ya da Orhan'ın çok sevdiği birinin portresi mı karar veremem.. derken sıcak sözcükleri çınlar kulağımda, senin karnında gü- neş var, diye coşar birden. Ben de fırçasındaki güneş- lere gülümserim. Değerli sanatçımız doğayla ne sıcak kucaklaşır değil mi? O gıizelim kedilerin, kuşlann, ho- rozlann, balıkiann gizemı bu kuşkusuz. Orhan Peker'in sansıcak kızını unutamıyorum, ama ayçiçeğini sevmiyorum aslında. Belki çağrışımların- dan ötürü. Yağını yemiyor, güzelim zeytinyağını dışla- yan politikalara araç olmasından hoşlanmıyorum. TV'de de açıyor kimi zaman. Zeytinyağlı dolmanın kar- şısına dikiliyor! Oysa Oktay Rıfat da "Şu zeytinyağlı dolma yemek değil efendim rezalet," diyor. Mavi kör- fezi çeviren zeytinliklerin ürünü sızma yağ ile pişen yaprak sarması ya da biber, patlıcan dolması rezalet gerçekten! Yemeye doyamaz ınsan. Yağ politikası bir yana, ayçiçeği çirkinlikler üretiyor. Çekirdeğini yemek tutku nerdeyse. Sinemada, otobüste, yolda, kahvede, durakta ayçiçeği kabuklarından tepecikler oluşuyor, ki- mi zaman da çekirdek müziğı! Dışişleri Bakanlığı ko- ridorlannda kuruyemişin yasaklandığını okudum bir gazetede. Sessiz diplomasi doğrultusunda yorumla- nıyor ama ses kirlenmesi de bir neden değil mi aca- ba? Malka açık plajlarda da kumda değil, ayçiçeği, ka- bak çekirdeği çöplüğünde yatıyor insanlar, çocuklar, küçük bebekler... Güneşe karşı uzanıyor, bir külah çe- kirdeği tüketiyorlar. Afiyet olsun, ama kabukları kuma atıyorlar, oysa biraz ötede, plajın her yerinde çöp ku- tuları var, bir torba kullanır, dolunca kutulara atabilir- ler, ama öyle bir alışkanlık yok. Nayion torbalar, bira tenekeleri, kırık şişeler, sigara paketleri, izmaritler, mı- sır koçanları, artık yemeklerle halka açık bir çöplüğe dönüşüyor güzel plaj, dahası deniz... Bence balıklar da sigara içıyor artık. Imbat esince onlarca, yüzlerce izmarit taşıyor dalgalar. Yüzerken sigara keyfine ola- nak yok, sigarayı teknelerle dolaşanlar tüttürebilir an- cak. Teknede izmarrti atacak yer bulamıyorlar demek! Haydi denize! Ama her şeyi ıçine sındıremıyor mavi de- niz. Mavisi kararıyor, kinni, kokusunu karaya vrarak in- sanların umursamazlığını, sevgisizliğini belgeliyor. Çevre kirlenmesi belli bir eğitimle önlenebilir ancak. Çöp atmayı da bilmeyen, plajı kirleterek çirkinlikler üreten kişiler çevreyi nasıl korur? Ida gülümsüyor uzakta, yüzyılları, bin yılları düşunü- yor belki de kimler geldi, kimler geçti bu doğa parça- sından. Biz de geçeceğız kuşkusuz, bilim çok gelışse de yüzyıldan öteye gitmiyor ınsan yaşamı. Bence 2000'li yıllara göz kırpıyor Ida; bizi de uyarıyor, bu sev- gisizliğin, umursamazlığın gelecek kuşaklara hayli acı faturalar ödeteceğini söylüyor. Sona eren yüzyılın çe- lişkilerini aşamazsak geleceği de karartacağımızı an- latryor. Zafer Bayramı'nı kutladığımız günlerde o çe- lişki hayli keskin çizgilerle beliriyor gerçekten. Dört- nala gelip Uzak Asya'dan, Akdeniz'e bir kısrak başı gi- bi uzanan Anadolumuz'da neleryaşanıyor 1900'lerde. Bu denizler, bu dağlar, nelere tanık oluyor, özgürlük ve bağımsızlık savaşını başarıyor halkımız, çağdaş bir devlet oluyor amacımız, yüzyılın yarısını güzel yaşıyor Anadolumuz. Her alanda devrimlerle, çağdaş uygar- lık düzeyine yöneliyoruz, ama sonra? Yüzyılın öteki ya- nsını nasıl yaşıyoruz. Bağımsızlığımızı yaşıyor muyuz yeteri kadar? Ozgürlüğümüzü, haklanmızı yaşıyor mu- yuz? Çağın içinde mi dışında mıyız? Uygarlığın nere- sinde, hangi düzeyde? 2000 yılına yaklaşırken sorma- mız gerekir gerçekten. Nerden geldik nerelerdeyiz? Çağdaşlığın neresinde, doğamız nerde, biz nerde. gü- neş nerde, deniz nerde, orman nerde, neden bu kir- lenme, arıtma tesisleri nerde, neden bu betonlaşma, bu yağmayı durduracak önlemler nerde, neden bu yozlaşma her dalda, her kurumda, bu yozluğu arrta- cak insanlar nerde. Kurultay öncesi adaylar çok ama siyasal yapıyı yenileyecek mimarlar nerde? Hepimiz nerdeyiz? ••• Sıdıka Su, 20 eylülde yayımlanacak CD'yi dinletti geçen akşam. Ruhi Su, çok az duyulan türkülerle ses- leniyor bu kez. Profesör Fatma Başaran ile dinledik. Neler anımsadık, bunu Behice Hanım çok severdi, bunu Muzaffer Şerif için söyledi. Bu Nezihe Araz'ın türküsüydu derken Ruhu Su'yu dınlemek mutluluğu- nu duyduk derinden. Sesiyle, sazıyla ben Ruhi'yim di- yor. CD'nin adı son türküden kaynaklanıyor, Aman Ofi "Söyle sevdiğim söyle/Bu dünya kalmaz böyle/ Bu sevdanın sonu yok/ Gel yavrum doğru söyle." Aman Of, yalnız bir sevda rürküsü değil bence, sev- danın da ötesi var. B U L M A C A SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAGA: 1/ K.uzeybatı riiz- gan. 2/ Ürenın kanda bırikmesi sonucu ortaya çı- kan hastalık... Es- ki dilde bağırsak- lar. 3/ Hayvan ölüsü... Uslandır- ma, terbiye etme. 4/ Üstten sağa doğru eğik olan basım harfi. 5/ El, göz ya da baş ile yapılan işaret. 6/ ''Hayır" anla- mındakullanılan söz... Hafif ve yavaş sesle söylenen... Yeşim Ustaoğiunun, 1995 tstanbul Film Festıvali'nde birincihk ödülünü kazanan fılmı. II Sanat, hüner... Ateşte kızartılmış taze buğ- day ya da mısır... 8/ Bezek- çilıkte kullanılan yeşil ve pembe dalgalı bir çeşit se- def. 9/ Ağrı Dağı'na verilen bir başka ad... Bir uzaklığın son noktası. YLKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Ihlamurgıllerden, yapraklan sebze olarak yenen bir bit- ki II Ödünç alınan ya da verilen şey... Çingene çocuğu. 3/ Değerlibırsüstaşı... "trlandaCumhuriyetOrdusu". 4/Pa- rola... Beygır haşasını tutan küçük kolan. 5/ "Meh-ı bürc- i ânzuıda gönül oldu hâlâ maıl / Bana kendı tali'imden bu siyah düştü" (Şeyh Galip)... Nazi partisınin hücum kıtasını simgeleyen harfler. 6/ Bır organunız... Yumuşak ve yüzü ince havlt bir tür deri. II Şiirde bır uyaktan sonra ymelenen aynı anlamdakı sözcük ya da eklere verilen ad... "Takım" sözcüğünün kısa yazılışı. 8/ Hatay ılinde bir göl ve ova... Işaret. 9/ Bır haber ajansınm sımgesı... lstek.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle