28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
29 AĞUSTOS 1995 SALI CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 52. Venedik Film Festivali yann Tony Scott'un yönettiği 'Crimson Tide' filmiyle başlıyor Ettore Scola'nm 'Romanzo di un giovane Povero'sundan Alberto Sordi'li bir sahne. Scrgio Casteilitto ile yönetmen Ciuseppe Tornatore, 'L'L'omo Delle Stelle'nin setinde. AsLan kükreme hazırhğmdaCUMHUR CANBAZOĞLU 52. Venedik Film Festivali yann Tony Scott'un filmi "Crimson Tide"yla (Oyuncular Denzel VVashington- Gene Hackman) açılıyor. 9 eylüle kadar sürecek festivalde, 100. yaşgününü kutlayan sinema sanatı için özel bölümlerolacak. Bu yıl festival başlamadan yaşanan gelışmeler sinema dünyasının ılgisini haftalar önceden Venedik'e çekti. Başkan GUIo Pontecorvo çok ilgınç manevralarla, Italyan sinemasına hâkim sol eğilimli eleştirmenlenn gözlen önünde, festivali Hollywood filmleriyle doldurdu ve uluslararası medyayı Venedik'e toplamayı başardı. Komşu Fransa'da Jack Lang, Avrupa sınemasını korumak için uluslararası kamuoyu oluşturmaya çahşırken, Pontecorvo'nun Venedik'in kapılannı Amerikalılara ardına kadar açması Fransızlan kızdırdı, ancak Pontecorvo 'iç muhakfeti' 3.Dünya'dan bol ömekle susturmayı bildi. Sinema bu yıl çok rahat Venedik'te; çünkü televizyon 80'li yıllarda olduğu kadar sektöre ilgi göstermiyor ve festivali gücünü ispatladığı bir arena gibi kullanmıyor. Televizyon son beş yıldır tüm enerjisini Hollywood işi mega prodüksiyonlan ele geçirmeye harcıyor. Aralannda Abbas Kiarostami (tranlı yönetmen), Margarethe Von Trotta (Yön.). Stefano Incerti (Yön.). Francesca Neri (artist), Mo Rothman (Colombia'nın eski başkanı), Jorge Sempnın (tspanya Kültür eski Bakanı) ve Peter Reinhardt (Los Angeles Times sinema eleştirmeni) gibi isimlerin bulundugu uluslararası jüri 16 film arasından, Altın Aslan'ı alacak yapıtı seçecek. Bu yıl festivalin favorisi yok. llk bakışta Claude Chabrol (La Ceremonıe) Istanbul'da iki yıl önce festivalde izlediğimiz "Mario, Maria ve Mario"nun yanına üçlemesinin ikinci filmi "Romanzo Di Un Giovane PovenTyu koyan Ettore Scola. sıradışı filmi "Cennet Sineması^nın çizgisine bir ıkincisini getırmeye çalışan CiuseppeTornatore (L'uomo Delle Stelle). "Makoun X"ten sonra uzun süre ortalıklarda görülmeyen kuraltanımaz yönetmen Spike Lee (Clockers), tngiliz sinemasının ağır topu Kcnneth Branagh (In The Bleak Midwinter) diğerlerinden önde. Ancak bu ünlü isimler kadar Portekizli Joao aşkan Gillo Pontecorvo, çok ilginç manevralarla, ttalyan sinemasına hâkim sol eğilimli eleştirmenlerin gözleri önünde, festivali Hollywood filmleriyle doldurdu ve uluslararası medyayı Venedik'e toplamayı başardı. u yıl festivalin favorisi yok. llk bakışta Claude Chabrol, Ettore Scola, Giuseppe Tornatore, Spike Lee, Kenneth Branagh diğerlerinden önde. Ancak bu ünlü isimler kadar Joao Cesar Monteiro, Marco Tullio Giordana ya da Darezhan Omirbaev de iyi iş çıkarmış isimler. Cesar Monteiro (A Comedia de Deus). Pasolini Cinayeti gibi hassas bir konuyu gündeme getıren ltalyan Marco Tullio Giordana ya da Kazak yönetmen Darezhan Omirbaev de iyı ış çıkarmış isimler. Bunlar yanşacak fılmler. Pontecorvo'nun Venedik'te yeralması için büyük çaba sarfettiği yapımlar ise diğer bölümlere dağılmış durumda. Örneğin uluslararası sinema 5 2 V E N E D İ K F İ L M F E S T İ V A L İ YARIŞMA FtLMLERİ In the Bleak Midwinter Kenneth Branagh (lngiltere) Sin Remitente ' Carios Carrera (Meksika) La Ceremonie,' Claude Chabrol (Fransa) Pasolini- Un delitto Italiano < Marco TuDio Giordana (Italya) Guanianamera I T. Gutierrez AJea - Jean Carios T. Rey (Küba) Der Totmacher! Romuayd Karmakar (Almanya) Maborosi no hikari,' Hirokazu Koreeda (Japonya) Clockers • Spike Lee (ABD) A Comedia de Deus I Joao Cesar Monteiro (Portekiz) Cardiogmmma,' Darezhan Omirbayev (Kazakistan) Nothing Personal! Thaddeus O'Sullivan (lrlanda) The Crossing Guard 1 Sean Penn (ABD) Romanzo di un giovane povero I Ettore Scola (ttalya) De vliegende Hollander t Jos SteUing (Hollanda - Belçika) L'uomo delle stelle I Giuseppe Tornatore (Italya) Cyclo ' Tran Ang Hung (Vietnam - Fransa) VENEDtKGECELERİ John Malkovich, yönetmen Wim VVenders ile. YARJŞMA DIŞI MightyAphrodite, Woody Allen (ABD) Aldi la delli Nu\'ole ' Michelangelo Antonioni, Wim Wenders (Italya - Fransa) O//ufowfe / Carlo Lizzani (Italya) • Four Rooms! Allison Anders, Alevvandre Roclovell, Robert Rodriguez, Quentin Tarantino (ABD) Strange Day-s! Kathryn Bigeknv (ABD) Buchi S'eri / Pappi Corsicato( ttalya) El Dia de la Bestia! Alex De La Igfcsia (lspanya) Jade ı VVİIIİam Kriedkin (ABD) Bmveheart / Mel Gibson(ABD - Avustralya) Dolores Claiborne I Taylor Hackford (ABD) Apollo !3 Ron Hovvard (ABD) Waten\orld Kevin Reynolds (ABD) İTALYAN PANORAMASI L'L'omo Pmiettile i Silvano Agosti Bidoni' Felice Farina lo e il Re Lucio Gaudino Ma il Cielo i Sempre Piu Blul Antonelk) Grimaldi (indravan Film Studios.' Lamberto Lambertini Bandidos / Stefano Mignucci La Casa Rosa I Vanna Paoli Marviundo nel Buio Massimo Spano Palermo-Milano Solo Andata ' Claudio Fragasso çevrelerinin merakla beklediği Michelangelo Antonioni ile VVim NVenders'in ortak çalışması "Al Di La Delle Nuvole"nin dünya prömiyennin Venedik'te gerçekleşmesi için yapılanlann öyküsü. abartısız bir romana konu olacak kadar zengin. lhtiyar kurt Antonioni'ye bir bakıma asistanlık yapan VVenders'in son anda fîlme bazı yeni müziklenn monte edilmesini istemesi ve Antonıoni'nın bunu reddetmesi, çıkan krizı çözmek amacıyla Pontecorvo'nun ıki yönetmenın yanından aynlmaması günlerce italyan basınını meşgul etti... Venedik GeceJeri bölümünde de yeni sezonda ızleyeceğimiz bırçok "Amerikan harikası" var. Oscarlı Tom Hanks'in "Forrest Gump"dan sonra astronot Lovell rolünü yükJendiği "Apollo 13" (Yön: Ron Hovvard), Md Gibson'ın kamera ardına geçtiği **Braveheart'". diğer büyük ticari yapım Dolores Claiborne (Yön: Taylor Hackford) "Venedik VhTİni"nın nadide mallan. Bu yıl fesıtval, restore edilmiş Palazzo Del Cinema'da (Sinema Sarayı) gerçekleştirilecek. Teknolojinin sinemaya sunduğu son yeniliklerle eskinin bır araya getirildiği bu salondan başka aynı binadaki Volpi salonu (130 kişilik), Pasinetti (128) ve Zorzi (48) bölümleri de sinemaseverlere kapılan açacaklar. Festival bu yıl Palagalileo (1300), Sala Perla ve Excelsior sinemalannı da '' kullanacak. 52. Venedik Film Festivali'nde yanşma ve gösterimler yanında sinema okullannın işlevi. Avrupa"dakı telif haklan ve sinemadaki ahlaksal değerler konulannda konferanslar düzenlenecek. Bu arada her yıl merakla beklenen özel ödülde festivalin ikinci haftasında açıklanacak. Bu yıl kariyere verilecek ödüllerin sayısı tam sekiz. Görünen o ki Venedik, Berlın ve Cannes'ın arayı açmalanna dayanamayıp 'Sanat Sinemasf nın yanına bolca da ticareti katmaya karar vermiş. Ellisini devirmiş bir festival için böyle bir kan değişiminin gerekliliği tartışılabilir. Pontecorvo'nun ltalyan yapımı 62 kısa-uzun metrajlı filmi davet ederek dengeyi gözetmesı de olumlu karşılanabilir. Ancak buradaki sorun Hollywood'un hegemonyasına karşı Avrupa'nın bir kalesıni daha yitirmeye başlaması. En iddiah fılmlenni seve seve Venedik'e gönderen Hollyvvood, sanatçılannın da güzel bir Italya tatili yapmasını sağlıyor bu arada. fşte festivale katılması kesinleşen yıldızlar: Tom Hanks, Jack NkhoJson, Spike Lee, Ke>in Reynolds. Quentin Tarantino, Gene Hackman, Denzel Mashington, Sean Penn ve Harvey KeiteL 1. Şadi Çalık Mermer Heykel Sempozyumu'nda insanın yaratıcı gücü sergilendi: HeykeDer yapıhr IznıitMıı SaraybahçesTnde... Kültür Senisi - Çok değil, daha yirmı gün kadar önce. her biri koca koca mermer bloklardı. Adını mermerden alan -belkı de mermere adını veren- Marmara Ada- sı'ndan özenle seçılip getinlmişlerdi. Ak- şam güneşinde pınl pınl parlıyorlardı. Za- ten. Latince kökünde de "mar mör"de- mek, "pariayan taş" demek değil mıydı?.. Peki, bu koca mermer bloklar, lzmit'in Fuar Alanı'ndaki Orman Parkı'na yan ya- na niye dızilmişlerdi? Yine lzmit'in Saraybahçe Belediyesı, bınbir güçlükle bunlan niye getirtip. adına da "sempozyum alanT dedikle- r yere, bellı bir dûzen ıçeri- sınde kurulmuş. üzeri gölge- Lkli açık mekânlara gelışıgü- 2el koymuştu? Hem, sem- pozyiim demek, salonlarda japılan \e genellıkle halkın jek katılmadığı, kırnı bilgili 2-28 Ağustos 1995 tarihlerinde düzen- lenen Saraybahçe 1. Şadı Çalık Mermer Heykel Sempozyumu'nda. bizım sanatçı- larunızla birlikte Japonya, Fransa ve Isra- il'den de katılan konuk he\ keltıraşlar, kim- liğini arayan bir kentte uygarlık tanhinin en eski -kentsanaa"olan heykelı tanıştırmak üzere yeniden ve zamana karşı yanşırcası- na bir büyük eylem gerçekleştırdiler. Sempozyum alanında, yani aslında açık hava atölyesinde, heykeltıraşlann çalışma mekânlarını ve bıtır- mek üzere olduklan "işlerini" (yanı. yapıt- lannı) birlikte geziyo- ruz. Herkes atölyesine kendı ülkesinin bayra- ğını asmış. Yine her- kesin adı ve ülkesı de, bu açık atölye sundur- malarının "ızerinde Saraybahçe Beledıyesi ve MSÜ işbirliğiyle düzenlenen sempozyum için Marmara Adası'ndan getirtilen koca mermer bloklar, 15-20 gün içerisinde ca "Riko" adını kullanan bu güleç yüzlü heykeltıraş, söylenildığıne göre yine bu adına benzediği için "rakj" ilehemen dost oluvermış. Mezelerden de galıba aynı nedenle en çok "roka" ile arası iyı. Riko. önceki yıl- larda Bergama'yı gezmış ve hâlâ Berlin'de tutulan ünlü sunağın şımdıki yerinde "iki ağaan" bulunduğunu görünce. bundan çok etkilenerek Izmit'te, \ıne Bergama için kollan sıvamış. Rıko'nun heykeli, sürgündeki Zeus Su- nağf nınhüzünlüanısını Nicomedia'yada taşımaya hazırianıyor. MSL'de araştırma görevilisi olan Fatma.\kjürek,son zaman- lardaözel ilgi duyarak ıncelediği Azteksa- natından esintileri Marmara mermerine özenle yansıtıyor. karşın Paris'teki Belediye Sanat Okulu'nda hocalık yapabılecek kadar birikimli bir "yonhı ustası" olduğu Izmit'teki çalışma- sından da anlaşılan François MüDer,çardak altı atölyesinde insanın içindeki "düaüz- mi"(ikılemleri)heykeledönüştürmüş.Bir kökten ya da aynı temelden çıkıp, sonra iki eş saygınlıkta ve iki eş zariflikte birbinn- den aynlarak yükselen formun yine aslın- da bırbinne benzer duyarlılıktakı plastik etkisi. Müller'in de aynı anda ne denli ın- san sevgisiyle dolu olarak mermere şekil verdığinı gösteriyor. Fransız heykeltıra- şın komşu atölyesinde Sempozyuma katılan sanatçılar, antik Nicomedia'nm üzerinde nlıp yatan kedisinden bıle aynlmayı göze alıvor. Çünkü kedi, kanepeyı bırakmıyor. llan ise belli ki Israil'dekı evinın en gü- zel köşesini süsleyen muhteşem bir gece lambasını seçmiş, yine Izmit'e sunmak için. O lambanın altında. gecelen okudu- gu kitaplann da yine hep sanatla ınsan sev- gısi arasındaki tarihsel bağı anlattıklannı kanıtlarcasına. Genç heykelüraşlardan Ketnal Tufan'ın bır "makası" konu aldığı yapıtında, yine aynı makasın üzenndekı "kuyruğu kesik bir kerten- kete" figürii dikkat çekıyor. Kemal bu çalışmasıyla, kimi tutucu çevrelere "za- ise Doç. Meriç Hızal, betonlasma hirsina tutsak maıudurduramazsınız''me- Q\mi c m m t n ı n r^iTp r^ınTi_ C I I I A I ı,'^ı^\î"i^T* Duyaıiı direniş jek katılmadıgı, kımı bılgılı , •, , «,• • • , , • malarının 'izenn üsanlann kendıleri konuşup § e k : l l . d e g. 1 .Ş t ). n P' nerkesm yazılı. Fuangezenl lendilerı dinledıği, ama bel- 1 kı önemlı konulann taıtışıl- ağı ciddı ve kravatlı toplan- tlar değil miydı'?.. Yine çok değil, bu kez on teş gün kadar önce, Izmit halkı bu sorula- ın yanıtını, "görerek" almaya başladı. Sa- aybahçe Belediyesı ile Mimar Sinan Ünı- 'ersitesi'nin, Cumhuriyet Türkiyesi'nin ^tıştirdığı bılge sanatçılar arasında yeri lambaşka olan ünlü heykel hocamız Şadi Cahk'm adına ve anısına düzenledıği Mer- ner Heykel Sempozyumu, daha ılk günle- mden itıbaren sanatın evrensel gücünü Iz- nit'e de taşımayı başarmış, o koca mermer iloklar herkesin gözü önünde çoktan şekil ieğiştırmeye başlamışlardı. gözü önünde birer anlamlı yapıta dönüşüverdi... ier, sempozyum alanına geldiklennde kuşku- suz ilk kez uluslarara- sı bır sanat buluşması- nın da yaşayan sergi- sıni izleyebıliyorlar. Meriç Hızal buetkıle- yicı ortamın tanımını. "Sanatçılar.yapıtla- nnın firetim sürecini de halkla paylaşıyor" şeklinde özetlıyor. Açık hava atölyesınin ilk sundurması Fe- rit Özşen'e ait. Marmara mermerini, küre şeklinde bir "Anadolu Uygarnklan Çeşme- a"ne dönüştürmüş. Kentin o şanslı köşe- sıne konulduğunda. bereketli sulannı kül- tür için akıtacak. Özşen'ın hemen yanıbaşında, Japon sa- natçı Rikuichiro Kobavashi çalışıyor. Kısa- Bır heykeltıraşın, bir Anadolu kentıne, okyanus ötesi kültürlerden mesajlar getir- mesı, şovenızme varan çağdışı milliyetçi- lığe karşı sanatın kökenindeki evrensel in- san sevgisinin duyarlı dırenışını simgeli- yor. Nitekim, sernpozyumun değerlendırme panelınde. MSÜ Heykel Bölümü Başkanı Prof. Dr. Ali Teoman Germaner, sanat dün- yamızdakı o çok sevılen "Aloş" kimlığıy- le birlikte şu vurgulamay ı yapıyor: "Sanat insan içindir. Binlerre yıllık sanat tarihin- de bu özellik hiç değişmemişfir. Tannlann he> kdk'ri bile aslında Tann için değil insan için yapılmıstır. Sanatın bu niteliği, giinü- müzde daha bir önem kazanıvor. Belediye ile yaptığımı/ bu işbirtiğinin amacı da. sa- nao kent insanırun yaşam kültüriine kata- bflmek_" Sempozyuma Fransa'dan katılan ve aslında bıyokımya egıtımi görmesıne olarak yaşayan şu "modern"(!)lzmit kentine, binlerce yıl önceki bir uygarlık erdemini yeniden heykelle kazandırma telaşı içindeydiler... aynı sevgının birbirin- den hıç aynlmayacak üç evrensel erdemini ve özleminı yine Izmit kentinde simgelemeyı yeğliyor. Adlarını "Ozgurlük", "Eşit- lik"ve "Kardeşlik- olarak koyduğu ve be- yaz mermerden yarat- tığı "üç ayn nehri" ta- nımlayan formlar, kentin canlı birköşesin- de ve adeta bır "çağtayan" oluştururcası- na öylesine kucaklaşacaklar ki artık hiç kimse bu bırlıkteliğı bozmayı belkı de dü- şünemeyecek. tsraıllı heykeltıraşlar Varda Ghrvorv ile llan Gelber ise aynı kentin bir başka köşe- sıne "evterindekiense\diklerieşyalan''ar- mağan ediyorlar. Varda, kımbilir ne keyıf- lı anlar yaşadığı o eski, ama insanı kucak- layan kanepesıni mermerden yeniden can- landırıp Izmıt'e bırakırken, üzerinde kıv- sajını venyor. Çünkü kertenkelenin kuyruğunu kestiğinizde, bu- nu boşuna yapmış olduğu- nuzu. aynı kertenkelenin o kesik kuyruğunu kısa sürede yeniden tamamladığını gör- müş oluyorsunuz. Diğer bir genç sanatçı- mız, Hakan L'zuner'm, ço- cukların oynadığı logolar- dan esinlenerek gerçekleştirdığı mermer heykel ise, "birbirinin tamamlayicısr gi- bi görünen, ama esnek ve duygulu olma- dıklan için "bütünleşmeierigerçekleşeme- yen" yine iki mermer formun yan yana dur- masından oluşuyor. Bu yapıtı ızleyenler, kalıcı dostluklann kurulabılmesi için, birinın adı "olmayan özveri", diğerinin adı ise "olmayacak ödün" olan bu iki formun arasındaki u ka- nlıkengetini" görebildiklennde, Hakan da mutlu olacak, heykelı sevenler de... ALINTILAR TAHSİN YÜCEL Kitap İmzalamak Kimi yazariar vardır, masaya kuruldular mı üç çey- rek saatte üç düzine kitabı imzalayıverirler, hem de uzun ve görkemli sunuşlarla! Ben bu işi hiç becere- • mem. Tann yetenek vermemiş, parlak sunu sözleri bulamam bir türlü, bulur gibi olduklarım da yapay ve soğuk görünür. Değil üç çeyrekte üç düzine, üç günde bir kitap da imzalasam, durum değişmez. Bir de "Doğru mu buyaptığım?" sorusu vardır ki, büs- bütün rahatımı kaçırır. Söylemek bilefazla, yakın dostlarımız kitabımızın oluşum serüvenini iyi kötü ızlemişlerdır; anlatıysa, belli başlı oluntularını, araştırmaysa, belli başlı sav- lannı önceden bilir, son biçımini merakla beklerler, ya da bizi merakla beklediklerine inandırmışlardır. Bu türlü dostlara hiç duralamadan imzalanz kitabı- mızı, sunuş sözleri bulmakta da fazla zorluk çekme- yiz. Ama bu çizgiyi aştık mı işler birden kanşıverir. Bir kez, o bizden böyle bir istekte bulunmadan, bir dostumuza, bir uğraştaşımıza ya da bir eleştirme- ne kitabımızı imzalayıp verirken, içkin olarak bir bil- gi iletiriz ona: "Ben bir kitap yazdım!" deriz; "İkin- ci... üçüncü... dördüncü... yirminci kitabım çıktı!" deriz. Bilgi bildirisini de birlikte getirir: "Gördün mü?" Ikincisi, birine kitabımızı armağan ettiğimiz anda, bu kitabı okunmaya değer bulduğumuzu, daha da kötüsü "onun okumasına" değer bulduğumuzu ke- sinlemiş oluruz. Bu da kendini beğenmişlikten baş- ka bir şey değildır. Öyle ya, hem kıtabının okunma- ya değmediğıni düşünüp hem de onu eşe dosta ar- mağan etmeye kalkmak olsa olsa bır çelişki olarak nıtelenebilır. "Kitabım okunmaya değermi, değmez mi, bilmiyorum, ama sunuş yazımı ve imzamı taşı- yan bir kitap günün bin'nde büyük bir değer kaza- nabilir", düşüncesınden yola çıkmaksa, büyüyün- ce bir Orhan Pamuk olacağını sanmaktır, yani bir kez daha kendini - beğenmışlıktir. Hiç kuşkusuz, kitap imzalama edımini oldukça zararsız, oldukça, geçerli bır nedene bağlamak da olanaklı: "Yazarlann dostlanna, uğraştaşlanna ve okurlanna kitap imzalamalan toplumsal bir alışkı, köklü birgörenek olmuş artık, nerdeyse uğraşın bir parçası!" diyebiliriz. Yanlış bir söz söylemiş de ol- mayız. Böyiedir gerçekten, çoğu yazar, önünü ar- dını düşünmeden, böyle gelip böyle gittiği için ki- tap imzalar. Aynca, kitap imzalamanın güzel bir alış- kanlık olduğu, yazarlara ve ozanlara özgü olması- nın da değerini artırdığı söylenebılir. Bu bakımdan, çekmecesinde ya da çantasında her zaman dost- lara ımzalanacak bir iki kitap bulunduran yazar ve ozanlann cömertliği insanın gözlerini yaşartır. Ama alışkının yaygınlığının genellikle armağanın değeri- ni düşürdüğü de bir gerçek. Kimi uğraştaşlanmızın gözlerinde açık açık okuruz bunu: kitabımızı imza- layıp sunmamızı boynumuzun borcu sayariar. Özen- le imzaladığımız öykü ya da şiir kitabım elimizden alırken, patronumuzun, dişçimizin, terzimizin, oğlu- muzun oğretmenınin bıyık altından gülmediği konu- sunda da hiçbir güvence veremeyiz. Konunun bir başka yönü daha ortaya çıkıyor böy- lece: imzaladığımız kitabın yazgısı. Bir dosta kitabımızı armağan ederiz; aradan bir iki hatta bile geçmeden, okuduğunu ve çok beğendi- ğini söyler coşkuyla; hemen arkasından, siz yapıtı gerçekten okumuş bir üçüncü kişiyle tartışırken, sözlerinden ve susuşlarından, göklere çıkardığı ki- taptan tek satır okumadığını anlarsınız. Bir başka dostunuz aynı coşkulu övgülerle kutlar sizi; sonra, adına imzaladığınız kitabı, nerdeyse el değmemiş durumda, bir eski kitap satıcısında bulursunuz. Ge- çen gün, bu düşüncelerım esiniyle, bır öykü (ya da roman) konusu geldi usuma: ünlü bir yazann, faz- lasıyia koltuk kabartıcı bir "sunuşla, büyük birev- de, kalabalık bir aile içinde yaşayan yaşlı dostuna armağan ettiği "kerpiç gibi" bir kitabın öyküsü: yıl- lar yılı, arada bır karıştırılsa bıle, bir kez olsun okun- maz, ama, oradan oraya atılırken, bır kitabın işleviy- le bağdaşmayan. değişık ışlerde kullanılırken, dur- mamacasına konuşulur, alaya alınır, değişik adlarla anılır. Kısacası, başarılı olması durumunda, her ki- tap ımzalayışımızda, elimizı titretecek bir öykü. Bereket, başka durumlar, başka dostlar da var. Örneğin beni daha on iki yaşımda yazar olmaya yö- nelten sevgili hocam Necdet Kut, kendisıne iletme- me zaman kalmadan bulup okur her kitabımı övün- mek gibi olmasın, beğenir de. Gene de, bana öyle gelir ki, Necdet hoca, "Bakalım, şu yaşlı öğrencien sonunda adam gibi bir şey çıkarabilecek mi?" di- ye bekleyip durduğu için böylesine çabuk okur ki- taplarımı.. Böyle Yaşıyoruz Artık Kültür Servisi - Amerika'nın en zeki kadını olarak tanınan Susan Sontag'ın tek öyküsünü içeren "Böyle Yaşıyoruz Artık" Yapı Kredi Yayınlan tarafından yayımlandı. Chıcago ve Harvard üniversitelerinde felsefe öğrenimi gören, çeşitli kolej ve üniversitelerde felsefe derslen de veren Sontag; sinema, fotoğraf, öncü sanatlar ve yazın alanında pek çok ürün verdi. "Böyle Yaşıyoruz Artık". AIDS'e yakalanmış, öleceği bilinen, ama kabullenilmeyen bir hastayı, çevresindekilerin sesleriyle anlatıyor. Kitabı Türkçeye Cem Akaş kazandırdı. Bukovvski'nin "Hollywood"u Kültür Servisi - Yapı Kredi Yayınlan, Bukovvski'yi ölümünün birinci yıldönümünde. "'Hollywood"un ikinci baskısını yaparak anımsıyor. "Hollyvvood". Bukovvski'nin mutlu ve parlak insanlann dünyasına bir bakmak istemesi sonucu gelişen olaylan yazmaya başlamasıyla ortaya çıkar. Sıradan, alışılmış ve olağan deliliğin maskesini düşürmek. sakjncalı aynntılann üstüne gitmek. hak etmiyor görünene kadar lirik olmak olarak tanımlanan "'Kötü Edebıyat"ın kunıcusu Bukovvski hakkındaki genel yargı: kayıp ve çürümüş bir ruh, dönek, inatçı bir egoist, yaşlı bir pislik ve görüşülmeyecek bir tip olduğu yolunda. Günümüz dünyasının dönüştüğü çılgın ve karanlık Amerika'nın habercisi Bukovvski'nin "Hollywood" kitabım Avi Pardo Türkçeleştirdi. Türk Orkestrasrndan papaya konser İZMİR(UBA) - tzmir Devlet Senfoni Orkestrası (tDSO), 20. kuruluş yıldönümünü kutlamak amacıyla birdizi konser verecek. Bunun ilk adımı olarak İDSO, Vatikan'da Papa 2. Jean Paul'un şeref konuğu olarak katılacağı bir konser verecek. Rengin Gökmen'in yöneteceği konserde İDSO. ltalyan besteci Bellandi'nin eserini seslendırecek. Roma'da tekrarlanacak olan konserin, tsa'nın iki binınci yaşı kutlamalan kapsamında tzmir'in Selçuk ilçesinde de gerçekleştirilmesi planlanıyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle