Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
29 AĞUSTOS 1995 SALI CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 13
52. Venedik Film Festivali yann Tony Scott'un yönettiği 'Crimson Tide' filmiyle başlıyor
Ettore Scola'nm 'Romanzo di un giovane Povero'sundan Alberto Sordi'li bir sahne. Scrgio Casteilitto ile yönetmen Ciuseppe Tornatore, 'L'L'omo Delle Stelle'nin setinde.
AsLan kükreme hazırhğmdaCUMHUR CANBAZOĞLU
52. Venedik Film Festivali yann Tony
Scott'un filmi "Crimson Tide"yla
(Oyuncular Denzel VVashington- Gene
Hackman) açılıyor. 9 eylüle kadar
sürecek festivalde, 100. yaşgününü
kutlayan sinema sanatı için özel
bölümlerolacak.
Bu yıl festival başlamadan yaşanan
gelışmeler sinema dünyasının ılgisini
haftalar önceden Venedik'e çekti.
Başkan GUIo Pontecorvo çok ilgınç
manevralarla, Italyan sinemasına
hâkim sol eğilimli eleştirmenlenn
gözlen önünde, festivali Hollywood
filmleriyle doldurdu ve uluslararası
medyayı Venedik'e toplamayı başardı.
Komşu Fransa'da Jack Lang, Avrupa
sınemasını korumak için uluslararası
kamuoyu oluşturmaya çahşırken,
Pontecorvo'nun Venedik'in kapılannı
Amerikalılara ardına kadar açması
Fransızlan kızdırdı, ancak Pontecorvo
'iç muhakfeti' 3.Dünya'dan bol ömekle
susturmayı bildi.
Sinema bu yıl çok rahat Venedik'te;
çünkü televizyon 80'li yıllarda olduğu
kadar sektöre ilgi göstermiyor ve
festivali gücünü ispatladığı bir arena
gibi kullanmıyor. Televizyon son beş
yıldır tüm enerjisini Hollywood işi
mega prodüksiyonlan ele geçirmeye
harcıyor.
Aralannda Abbas Kiarostami (tranlı
yönetmen), Margarethe Von Trotta
(Yön.). Stefano Incerti (Yön.).
Francesca Neri (artist), Mo Rothman
(Colombia'nın eski başkanı), Jorge
Sempnın (tspanya Kültür eski Bakanı)
ve Peter Reinhardt (Los Angeles
Times sinema eleştirmeni) gibi
isimlerin bulundugu uluslararası jüri
16 film arasından, Altın Aslan'ı alacak
yapıtı seçecek.
Bu yıl festivalin favorisi yok. llk
bakışta Claude Chabrol (La
Ceremonıe) Istanbul'da iki yıl önce
festivalde izlediğimiz "Mario, Maria
ve Mario"nun yanına üçlemesinin
ikinci filmi "Romanzo Di Un Giovane
PovenTyu koyan Ettore Scola. sıradışı
filmi "Cennet Sineması^nın çizgisine
bir ıkincisini getırmeye çalışan
CiuseppeTornatore (L'uomo Delle
Stelle). "Makoun X"ten sonra uzun
süre ortalıklarda görülmeyen
kuraltanımaz yönetmen Spike Lee
(Clockers), tngiliz sinemasının ağır
topu Kcnneth Branagh (In The Bleak
Midwinter) diğerlerinden önde. Ancak
bu ünlü isimler kadar Portekizli Joao
aşkan Gillo
Pontecorvo, çok
ilginç manevralarla,
ttalyan sinemasına hâkim
sol eğilimli eleştirmenlerin
gözleri önünde, festivali
Hollywood filmleriyle
doldurdu ve uluslararası
medyayı Venedik'e
toplamayı başardı.
u yıl festivalin
favorisi yok. llk
bakışta Claude
Chabrol, Ettore Scola,
Giuseppe Tornatore, Spike
Lee, Kenneth Branagh
diğerlerinden önde. Ancak
bu ünlü isimler kadar Joao
Cesar Monteiro, Marco
Tullio Giordana ya da
Darezhan Omirbaev de iyi
iş çıkarmış isimler.
Cesar Monteiro (A Comedia de Deus).
Pasolini Cinayeti gibi hassas bir
konuyu gündeme getıren ltalyan
Marco Tullio Giordana ya da Kazak
yönetmen Darezhan Omirbaev de iyı ış
çıkarmış isimler.
Bunlar yanşacak fılmler.
Pontecorvo'nun Venedik'te yeralması
için büyük çaba sarfettiği yapımlar ise
diğer bölümlere dağılmış durumda.
Örneğin uluslararası sinema
5 2 V E N E D İ K F İ L M F E S T İ V A L İ
YARIŞMA FtLMLERİ
In the Bleak Midwinter Kenneth Branagh
(lngiltere)
Sin Remitente ' Carios Carrera (Meksika)
La Ceremonie,' Claude Chabrol (Fransa)
Pasolini- Un delitto Italiano < Marco TuDio
Giordana (Italya)
Guanianamera I T. Gutierrez AJea - Jean Carios T.
Rey (Küba)
Der Totmacher! Romuayd Karmakar (Almanya)
Maborosi no hikari,' Hirokazu Koreeda (Japonya)
Clockers • Spike Lee (ABD)
A Comedia de Deus I Joao Cesar Monteiro
(Portekiz)
Cardiogmmma,' Darezhan Omirbayev (Kazakistan)
Nothing Personal! Thaddeus O'Sullivan (lrlanda)
The Crossing Guard 1 Sean Penn (ABD)
Romanzo di un giovane povero I Ettore Scola (ttalya)
De vliegende Hollander t Jos SteUing (Hollanda -
Belçika)
L'uomo delle stelle I Giuseppe Tornatore (Italya)
Cyclo ' Tran Ang Hung (Vietnam - Fransa)
VENEDtKGECELERİ
John Malkovich, yönetmen Wim VVenders ile.
YARJŞMA DIŞI
MightyAphrodite, Woody Allen (ABD)
Aldi la delli Nu\'ole ' Michelangelo Antonioni, Wim
Wenders (Italya - Fransa)
O//ufowfe / Carlo Lizzani (Italya) •
Four Rooms! Allison Anders, Alevvandre Roclovell,
Robert Rodriguez, Quentin Tarantino (ABD)
Strange Day-s! Kathryn Bigeknv (ABD)
Buchi S'eri / Pappi Corsicato( ttalya)
El Dia de la Bestia! Alex De La Igfcsia (lspanya)
Jade ı VVİIIİam Kriedkin (ABD)
Bmveheart / Mel Gibson(ABD - Avustralya)
Dolores Claiborne I Taylor Hackford (ABD)
Apollo !3 Ron Hovvard (ABD)
Waten\orld Kevin Reynolds (ABD)
İTALYAN PANORAMASI
L'L'omo Pmiettile i Silvano Agosti
Bidoni' Felice Farina
lo e il Re Lucio Gaudino
Ma il Cielo i Sempre Piu Blul Antonelk) Grimaldi
(indravan Film Studios.' Lamberto Lambertini
Bandidos / Stefano Mignucci
La Casa Rosa I Vanna Paoli
Marviundo nel Buio Massimo Spano
Palermo-Milano Solo Andata ' Claudio Fragasso
çevrelerinin merakla beklediği
Michelangelo Antonioni ile VVim
NVenders'in ortak çalışması "Al Di La
Delle Nuvole"nin dünya prömiyennin
Venedik'te gerçekleşmesi için
yapılanlann öyküsü. abartısız bir
romana konu olacak kadar zengin.
lhtiyar kurt Antonioni'ye bir bakıma
asistanlık yapan VVenders'in son anda
fîlme bazı yeni müziklenn monte
edilmesini istemesi ve Antonıoni'nın
bunu reddetmesi, çıkan krizı çözmek
amacıyla Pontecorvo'nun ıki
yönetmenın yanından aynlmaması
günlerce italyan basınını meşgul etti...
Venedik GeceJeri bölümünde de yeni
sezonda ızleyeceğimiz bırçok
"Amerikan harikası" var. Oscarlı Tom
Hanks'in "Forrest Gump"dan sonra
astronot Lovell rolünü yükJendiği
"Apollo 13" (Yön: Ron Hovvard), Md
Gibson'ın kamera ardına geçtiği
**Braveheart'". diğer büyük ticari
yapım Dolores Claiborne (Yön: Taylor
Hackford) "Venedik VhTİni"nın nadide
mallan. Bu yıl fesıtval, restore edilmiş
Palazzo Del Cinema'da (Sinema
Sarayı) gerçekleştirilecek. Teknolojinin
sinemaya sunduğu son yeniliklerle
eskinin bır araya getirildiği bu
salondan başka aynı binadaki Volpi
salonu (130 kişilik), Pasinetti (128) ve
Zorzi (48) bölümleri de
sinemaseverlere kapılan açacaklar.
Festival bu yıl Palagalileo (1300), Sala
Perla ve Excelsior sinemalannı da ''
kullanacak. 52. Venedik Film
Festivali'nde yanşma ve gösterimler
yanında sinema okullannın işlevi.
Avrupa"dakı telif haklan ve sinemadaki
ahlaksal değerler konulannda
konferanslar düzenlenecek. Bu arada
her yıl merakla beklenen özel ödülde
festivalin ikinci haftasında açıklanacak.
Bu yıl kariyere verilecek ödüllerin
sayısı tam sekiz. Görünen o ki Venedik,
Berlın ve Cannes'ın arayı açmalanna
dayanamayıp 'Sanat Sinemasf nın
yanına bolca da ticareti katmaya karar
vermiş. Ellisini devirmiş bir festival
için böyle bir kan değişiminin
gerekliliği tartışılabilir. Pontecorvo'nun
ltalyan yapımı 62 kısa-uzun metrajlı
filmi davet ederek dengeyi gözetmesı
de olumlu karşılanabilir. Ancak
buradaki sorun Hollywood'un
hegemonyasına karşı Avrupa'nın bir
kalesıni daha yitirmeye başlaması.
En iddiah fılmlenni seve seve
Venedik'e gönderen Hollyvvood,
sanatçılannın da güzel bir Italya tatili
yapmasını sağlıyor bu arada. fşte
festivale katılması kesinleşen yıldızlar:
Tom Hanks, Jack NkhoJson, Spike Lee,
Ke>in Reynolds. Quentin Tarantino,
Gene Hackman, Denzel Mashington,
Sean Penn ve Harvey KeiteL
1. Şadi Çalık Mermer Heykel Sempozyumu'nda insanın yaratıcı gücü sergilendi:
HeykeDer yapıhr IznıitMıı SaraybahçesTnde...
Kültür Senisi - Çok değil, daha yirmı
gün kadar önce. her biri koca koca mermer
bloklardı. Adını mermerden alan -belkı de
mermere adını veren- Marmara Ada-
sı'ndan özenle seçılip getinlmişlerdi. Ak-
şam güneşinde pınl pınl parlıyorlardı. Za-
ten. Latince kökünde de "mar mör"de-
mek, "pariayan taş" demek değil mıydı?..
Peki, bu koca mermer bloklar, lzmit'in
Fuar Alanı'ndaki Orman Parkı'na yan ya-
na niye dızilmişlerdi?
Yine lzmit'in Saraybahçe
Belediyesı, bınbir güçlükle
bunlan niye getirtip. adına da
"sempozyum alanT dedikle-
r yere, bellı bir dûzen ıçeri-
sınde kurulmuş. üzeri gölge-
Lkli açık mekânlara gelışıgü-
2el koymuştu? Hem, sem-
pozyiim demek, salonlarda
japılan \e genellıkle halkın
jek katılmadığı, kırnı bilgili
2-28 Ağustos 1995 tarihlerinde düzen-
lenen Saraybahçe 1. Şadı Çalık Mermer
Heykel Sempozyumu'nda. bizım sanatçı-
larunızla birlikte Japonya, Fransa ve Isra-
il'den de katılan konuk he\ keltıraşlar, kim-
liğini arayan bir kentte uygarlık tanhinin en
eski -kentsanaa"olan heykelı tanıştırmak
üzere yeniden ve zamana karşı yanşırcası-
na bir büyük eylem gerçekleştırdiler.
Sempozyum alanında, yani aslında açık
hava atölyesinde, heykeltıraşlann çalışma
mekânlarını ve bıtır-
mek üzere olduklan
"işlerini" (yanı. yapıt-
lannı) birlikte geziyo-
ruz.
Herkes atölyesine
kendı ülkesinin bayra-
ğını asmış. Yine her-
kesin adı ve ülkesı de,
bu açık atölye sundur-
malarının "ızerinde
Saraybahçe Beledıyesi
ve MSÜ işbirliğiyle
düzenlenen sempozyum
için Marmara
Adası'ndan getirtilen
koca mermer bloklar,
15-20 gün içerisinde
ca "Riko" adını kullanan bu güleç yüzlü
heykeltıraş, söylenildığıne göre yine bu
adına benzediği için "rakj" ilehemen dost
oluvermış.
Mezelerden de galıba aynı nedenle en
çok "roka" ile arası iyı. Riko. önceki yıl-
larda Bergama'yı gezmış ve hâlâ Berlin'de
tutulan ünlü sunağın şımdıki yerinde "iki
ağaan" bulunduğunu görünce. bundan çok
etkilenerek Izmit'te, \ıne Bergama için
kollan sıvamış.
Rıko'nun heykeli, sürgündeki Zeus Su-
nağf nınhüzünlüanısını Nicomedia'yada
taşımaya hazırianıyor. MSL'de araştırma
görevilisi olan Fatma.\kjürek,son zaman-
lardaözel ilgi duyarak ıncelediği Azteksa-
natından esintileri Marmara mermerine
özenle yansıtıyor.
karşın Paris'teki Belediye Sanat Okulu'nda
hocalık yapabılecek kadar birikimli bir
"yonhı ustası" olduğu Izmit'teki çalışma-
sından da anlaşılan François MüDer,çardak
altı atölyesinde insanın içindeki "düaüz-
mi"(ikılemleri)heykeledönüştürmüş.Bir
kökten ya da aynı temelden çıkıp, sonra iki
eş saygınlıkta ve iki eş zariflikte birbinn-
den aynlarak yükselen formun yine aslın-
da bırbinne benzer duyarlılıktakı plastik
etkisi. Müller'in de aynı anda ne denli ın-
san sevgisiyle dolu
olarak mermere şekil
verdığinı gösteriyor.
Fransız heykeltıra-
şın komşu atölyesinde
Sempozyuma katılan
sanatçılar, antik
Nicomedia'nm üzerinde
nlıp yatan kedisinden bıle aynlmayı göze
alıvor. Çünkü kedi, kanepeyı bırakmıyor.
llan ise belli ki Israil'dekı evinın en gü-
zel köşesini süsleyen muhteşem bir gece
lambasını seçmiş, yine Izmit'e sunmak
için. O lambanın altında. gecelen okudu-
gu kitaplann da yine hep sanatla ınsan sev-
gısi arasındaki tarihsel bağı anlattıklannı
kanıtlarcasına.
Genç heykelüraşlardan Ketnal Tufan'ın
bır "makası" konu aldığı yapıtında, yine
aynı makasın üzenndekı
"kuyruğu kesik bir kerten-
kete" figürii dikkat çekıyor.
Kemal bu çalışmasıyla,
kimi tutucu çevrelere "za-
ise Doç. Meriç Hızal, betonlasma hirsina tutsak maıudurduramazsınız''me-
Q\mi c m m t n ı n r^iTp
r^ınTi_ C I I I A I ı,'^ı^\î"i^T*
Duyaıiı direniş
jek katılmadıgı, kımı bılgılı , •, , «,• • • , , • malarının 'izenn
üsanlann kendıleri konuşup §
e k : l l
.
d e
g.
1
.Ş
t
).
n
P' nerkesm yazılı. Fuangezenl
lendilerı dinledıği, ama bel-
1 kı önemlı konulann taıtışıl-
ağı ciddı ve kravatlı toplan-
tlar değil miydı'?..
Yine çok değil, bu kez on
teş gün kadar önce, Izmit halkı bu sorula-
ın yanıtını, "görerek" almaya başladı. Sa-
aybahçe Belediyesı ile Mimar Sinan Ünı-
'ersitesi'nin, Cumhuriyet Türkiyesi'nin
^tıştirdığı bılge sanatçılar arasında yeri
lambaşka olan ünlü heykel hocamız Şadi
Cahk'm adına ve anısına düzenledıği Mer-
ner Heykel Sempozyumu, daha ılk günle-
mden itıbaren sanatın evrensel gücünü Iz-
nit'e de taşımayı başarmış, o koca mermer
iloklar herkesin gözü önünde çoktan şekil
ieğiştırmeye başlamışlardı.
gözü önünde birer
anlamlı yapıta
dönüşüverdi...
ier,
sempozyum alanına
geldiklennde kuşku-
suz ilk kez uluslarara-
sı bır sanat buluşması-
nın da yaşayan sergi-
sıni izleyebıliyorlar. Meriç Hızal buetkıle-
yicı ortamın tanımını. "Sanatçılar.yapıtla-
nnın firetim sürecini de halkla paylaşıyor"
şeklinde özetlıyor.
Açık hava atölyesınin ilk sundurması Fe-
rit Özşen'e ait. Marmara mermerini, küre
şeklinde bir "Anadolu Uygarnklan Çeşme-
a"ne dönüştürmüş. Kentin o şanslı köşe-
sıne konulduğunda. bereketli sulannı kül-
tür için akıtacak.
Özşen'ın hemen yanıbaşında, Japon sa-
natçı Rikuichiro Kobavashi çalışıyor. Kısa-
Bır heykeltıraşın, bir Anadolu kentıne,
okyanus ötesi kültürlerden mesajlar getir-
mesı, şovenızme varan çağdışı milliyetçi-
lığe karşı sanatın kökenindeki evrensel in-
san sevgisinin duyarlı dırenışını simgeli-
yor.
Nitekim, sernpozyumun değerlendırme
panelınde. MSÜ Heykel Bölümü Başkanı
Prof. Dr. Ali Teoman Germaner, sanat dün-
yamızdakı o çok sevılen "Aloş" kimlığıy-
le birlikte şu vurgulamay ı yapıyor: "Sanat
insan içindir. Binlerre yıllık sanat tarihin-
de bu özellik hiç değişmemişfir. Tannlann
he> kdk'ri bile aslında Tann için değil insan
için yapılmıstır. Sanatın bu niteliği, giinü-
müzde daha bir önem kazanıvor. Belediye
ile yaptığımı/ bu işbirtiğinin amacı da. sa-
nao kent insanırun yaşam kültüriine kata-
bflmek_" Sempozyuma Fransa'dan katılan
ve aslında bıyokımya egıtımi görmesıne
olarak yaşayan şu
"modern"(!)lzmit
kentine, binlerce yıl
önceki bir uygarlık
erdemini yeniden
heykelle kazandırma
telaşı içindeydiler...
aynı sevgının birbirin-
den hıç aynlmayacak
üç evrensel erdemini
ve özleminı yine Izmit
kentinde simgelemeyı
yeğliyor. Adlarını
"Ozgurlük", "Eşit-
lik"ve "Kardeşlik-
olarak koyduğu ve be-
yaz mermerden yarat-
tığı "üç ayn nehri" ta-
nımlayan formlar, kentin canlı birköşesin-
de ve adeta bır "çağtayan" oluştururcası-
na öylesine kucaklaşacaklar ki artık hiç
kimse bu bırlıkteliğı bozmayı belkı de dü-
şünemeyecek.
tsraıllı heykeltıraşlar Varda Ghrvorv ile
llan Gelber ise aynı kentin bir başka köşe-
sıne "evterindekiense\diklerieşyalan''ar-
mağan ediyorlar. Varda, kımbilir ne keyıf-
lı anlar yaşadığı o eski, ama insanı kucak-
layan kanepesıni mermerden yeniden can-
landırıp Izmıt'e bırakırken, üzerinde kıv-
sajını venyor.
Çünkü kertenkelenin
kuyruğunu kestiğinizde, bu-
nu boşuna yapmış olduğu-
nuzu. aynı kertenkelenin o
kesik kuyruğunu kısa sürede
yeniden tamamladığını gör-
müş oluyorsunuz.
Diğer bir genç sanatçı-
mız, Hakan L'zuner'm, ço-
cukların oynadığı logolar-
dan esinlenerek gerçekleştirdığı mermer
heykel ise, "birbirinin tamamlayicısr gi-
bi görünen, ama esnek ve duygulu olma-
dıklan için "bütünleşmeierigerçekleşeme-
yen" yine iki mermer formun yan yana dur-
masından oluşuyor.
Bu yapıtı ızleyenler, kalıcı dostluklann
kurulabılmesi için, birinın adı "olmayan
özveri", diğerinin adı ise "olmayacak
ödün" olan bu iki formun arasındaki
u
ka-
nlıkengetini" görebildiklennde, Hakan da
mutlu olacak, heykelı sevenler de...
ALINTILAR
TAHSİN YÜCEL
Kitap İmzalamak
Kimi yazariar vardır, masaya kuruldular mı üç çey-
rek saatte üç düzine kitabı imzalayıverirler, hem de
uzun ve görkemli sunuşlarla! Ben bu işi hiç becere- •
mem. Tann yetenek vermemiş, parlak sunu sözleri
bulamam bir türlü, bulur gibi olduklarım da yapay
ve soğuk görünür. Değil üç çeyrekte üç düzine, üç
günde bir kitap da imzalasam, durum değişmez. Bir
de "Doğru mu buyaptığım?" sorusu vardır ki, büs-
bütün rahatımı kaçırır.
Söylemek bilefazla, yakın dostlarımız kitabımızın
oluşum serüvenini iyi kötü ızlemişlerdır; anlatıysa,
belli başlı oluntularını, araştırmaysa, belli başlı sav-
lannı önceden bilir, son biçımini merakla beklerler,
ya da bizi merakla beklediklerine inandırmışlardır.
Bu türlü dostlara hiç duralamadan imzalanz kitabı-
mızı, sunuş sözleri bulmakta da fazla zorluk çekme-
yiz. Ama bu çizgiyi aştık mı işler birden kanşıverir.
Bir kez, o bizden böyle bir istekte bulunmadan, bir
dostumuza, bir uğraştaşımıza ya da bir eleştirme-
ne kitabımızı imzalayıp verirken, içkin olarak bir bil-
gi iletiriz ona: "Ben bir kitap yazdım!" deriz; "İkin-
ci... üçüncü... dördüncü... yirminci kitabım çıktı!"
deriz. Bilgi bildirisini de birlikte getirir: "Gördün mü?"
Ikincisi, birine kitabımızı armağan ettiğimiz anda,
bu kitabı okunmaya değer bulduğumuzu, daha da
kötüsü "onun okumasına" değer bulduğumuzu ke-
sinlemiş oluruz. Bu da kendini beğenmişlikten baş-
ka bir şey değildır. Öyle ya, hem kıtabının okunma-
ya değmediğıni düşünüp hem de onu eşe dosta ar-
mağan etmeye kalkmak olsa olsa bır çelişki olarak
nıtelenebilır. "Kitabım okunmaya değermi, değmez
mi, bilmiyorum, ama sunuş yazımı ve imzamı taşı-
yan bir kitap günün bin'nde büyük bir değer kaza-
nabilir", düşüncesınden yola çıkmaksa, büyüyün-
ce bir Orhan Pamuk olacağını sanmaktır, yani bir
kez daha kendini - beğenmışlıktir.
Hiç kuşkusuz, kitap imzalama edımini oldukça
zararsız, oldukça, geçerli bır nedene bağlamak da
olanaklı: "Yazarlann dostlanna, uğraştaşlanna ve
okurlanna kitap imzalamalan toplumsal bir alışkı,
köklü birgörenek olmuş artık, nerdeyse uğraşın bir
parçası!" diyebiliriz. Yanlış bir söz söylemiş de ol-
mayız. Böyiedir gerçekten, çoğu yazar, önünü ar-
dını düşünmeden, böyle gelip böyle gittiği için ki-
tap imzalar. Aynca, kitap imzalamanın güzel bir alış-
kanlık olduğu, yazarlara ve ozanlara özgü olması-
nın da değerini artırdığı söylenebılir. Bu bakımdan,
çekmecesinde ya da çantasında her zaman dost-
lara ımzalanacak bir iki kitap bulunduran yazar ve
ozanlann cömertliği insanın gözlerini yaşartır. Ama
alışkının yaygınlığının genellikle armağanın değeri-
ni düşürdüğü de bir gerçek. Kimi uğraştaşlanmızın
gözlerinde açık açık okuruz bunu: kitabımızı imza-
layıp sunmamızı boynumuzun borcu sayariar. Özen-
le imzaladığımız öykü ya da şiir kitabım elimizden
alırken, patronumuzun, dişçimizin, terzimizin, oğlu-
muzun oğretmenınin bıyık altından gülmediği konu-
sunda da hiçbir güvence veremeyiz.
Konunun bir başka yönü daha ortaya çıkıyor böy-
lece: imzaladığımız kitabın yazgısı.
Bir dosta kitabımızı armağan ederiz; aradan bir iki
hatta bile geçmeden, okuduğunu ve çok beğendi-
ğini söyler coşkuyla; hemen arkasından, siz yapıtı
gerçekten okumuş bir üçüncü kişiyle tartışırken,
sözlerinden ve susuşlarından, göklere çıkardığı ki-
taptan tek satır okumadığını anlarsınız. Bir başka
dostunuz aynı coşkulu övgülerle kutlar sizi; sonra,
adına imzaladığınız kitabı, nerdeyse el değmemiş
durumda, bir eski kitap satıcısında bulursunuz. Ge-
çen gün, bu düşüncelerım esiniyle, bır öykü (ya da
roman) konusu geldi usuma: ünlü bir yazann, faz-
lasıyia koltuk kabartıcı bir "sunuşla, büyük birev-
de, kalabalık bir aile içinde yaşayan yaşlı dostuna
armağan ettiği "kerpiç gibi" bir kitabın öyküsü: yıl-
lar yılı, arada bır karıştırılsa bıle, bir kez olsun okun-
maz, ama, oradan oraya atılırken, bır kitabın işleviy-
le bağdaşmayan. değişık ışlerde kullanılırken, dur-
mamacasına konuşulur, alaya alınır, değişik adlarla
anılır. Kısacası, başarılı olması durumunda, her ki-
tap ımzalayışımızda, elimizı titretecek bir öykü.
Bereket, başka durumlar, başka dostlar da var.
Örneğin beni daha on iki yaşımda yazar olmaya yö-
nelten sevgili hocam Necdet Kut, kendisıne iletme-
me zaman kalmadan bulup okur her kitabımı övün-
mek gibi olmasın, beğenir de. Gene de, bana öyle
gelir ki, Necdet hoca, "Bakalım, şu yaşlı öğrencien
sonunda adam gibi bir şey çıkarabilecek mi?" di-
ye bekleyip durduğu için böylesine çabuk okur ki-
taplarımı..
Böyle Yaşıyoruz Artık
Kültür Servisi - Amerika'nın en zeki kadını olarak
tanınan Susan Sontag'ın tek öyküsünü içeren "Böyle
Yaşıyoruz Artık" Yapı Kredi Yayınlan tarafından
yayımlandı. Chıcago ve Harvard üniversitelerinde
felsefe öğrenimi gören, çeşitli kolej ve üniversitelerde
felsefe derslen de veren Sontag; sinema, fotoğraf,
öncü sanatlar ve yazın alanında pek çok ürün verdi.
"Böyle Yaşıyoruz Artık". AIDS'e yakalanmış, öleceği
bilinen, ama kabullenilmeyen bir hastayı,
çevresindekilerin sesleriyle anlatıyor. Kitabı Türkçeye
Cem Akaş kazandırdı.
Bukovvski'nin "Hollywood"u
Kültür Servisi - Yapı Kredi Yayınlan, Bukovvski'yi
ölümünün birinci yıldönümünde. "'Hollywood"un
ikinci baskısını yaparak anımsıyor. "Hollyvvood".
Bukovvski'nin mutlu ve parlak insanlann dünyasına bir
bakmak istemesi sonucu gelişen olaylan yazmaya
başlamasıyla ortaya çıkar. Sıradan, alışılmış ve olağan
deliliğin maskesini düşürmek. sakjncalı aynntılann
üstüne gitmek. hak etmiyor görünene kadar lirik olmak
olarak tanımlanan "'Kötü Edebıyat"ın kunıcusu
Bukovvski hakkındaki genel yargı: kayıp ve çürümüş
bir ruh, dönek, inatçı bir egoist, yaşlı bir pislik ve
görüşülmeyecek bir tip olduğu yolunda. Günümüz
dünyasının dönüştüğü çılgın ve karanlık Amerika'nın
habercisi Bukovvski'nin "Hollywood" kitabım Avi
Pardo Türkçeleştirdi.
Türk Orkestrasrndan papaya
konser
İZMİR(UBA) - tzmir Devlet Senfoni Orkestrası
(tDSO), 20. kuruluş yıldönümünü kutlamak amacıyla
birdizi konser verecek. Bunun ilk adımı olarak İDSO,
Vatikan'da Papa 2. Jean Paul'un şeref konuğu olarak
katılacağı bir konser verecek. Rengin Gökmen'in
yöneteceği konserde İDSO. ltalyan besteci
Bellandi'nin eserini seslendırecek. Roma'da
tekrarlanacak olan konserin, tsa'nın iki binınci yaşı
kutlamalan kapsamında tzmir'in Selçuk ilçesinde de
gerçekleştirilmesi planlanıyor.