28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 8 HAZİRAN 1995 PERŞEMBE 10 DKIYAZI Aphrodite Oteli'nde vodvilYazarlar Sendikası'ndabir öncekı yönetımden devraldı- ğımız evraklar arasında Av- rupa Yazarlar Kongresi'nin haber bültenleri ve bu örgüt- ten sendikaya göndenlmış bazı yazılar da vardı. Bunlar- dan biri Barcelona'daki bir kongreye katılım çağnsı, bir başkası Avrupa'da şiir sorun- lanna ilişkin bir soruşturma metni, yine bir başkası, üye- lık ödentisınin ödenmesi İco- nusunda bir hatırlatmaydı. Kongre yayımlanndan binn- de Türkiye Yazarlar Sendika- sı'nın da üye örgütler arasın- da adı geçmekteydı. Fakat sendikamızın bu örgütle ba- ğıntısına dair herhangi bir başka belge yoktu. Biz (Tuğ- rul Tanyol'la birlikte) bu gi- zemi çözmeye uğraşırken Avrupa Yazarlar Kongre- si'nin 26-28 mayıs tarihlerin- de Viyana'da düzenlenecek olan XIV Kurultayı'na katı- lım çağnsı geldi. Daha sonra sendikamızın geçen dönem- deki genel sekreterlerinden MeKsaGürpınar'la konuşun- ca da gızem bir ölçüde çö- zümlenmiş oldu: Bütün bu dergı ve belgelen sendikaya Aziz Nesin göndermiş, Meli- sa da geçen dönemde sendı- kamız tarafından bu örgüte gönderilen ilk ve son yazıda yönetim kunılu üyelerinin adlannı bildirmiş ve TYS böylece Avrupa Yazarlar Kongresi (EWC) üye örgüt- len arasında resmen yer al- mıştı... 12 Eylül yangını AVRUPALI ^AZARLARLA Gizemin gen kalan bölü- mü Viyana'daki görûşmeler sırasında çözümlenecektı. Avrupa Yazarlar Kongre- si'nin 1977 yılında Berlın'de düzenlenen ilk kurultayına Aziz Nesin'in katıldığını bellı belirsiz anımsıyorum. 80 darbesin- den ve o sıralarda genel merkezimizın bulunduğu Unıon Françaıse binasındaki yangından sonra sendikamızın tüm ev- raklan yok olduğundan, elımizde bu ka- tılımadairresmı bir belge yok. Viyana'da tanıştığım kimi yazarlar Aziz Nesin'ı sonrakı kurultaylardan da anmısıyorlar ve kendisinden hayranhkla söz ediyor- lar... Fakat belli ki 80 sonrasının olağandı- şı koşullannda sendikamızla Avrupa Ya- zarlar Kongresi araşıjıda resmi ve sürek- li bir ilişki kurulâflıarruş ve bugünlere böylece gelinmiş.. Herzen'in ünlü soru- sunu sormanın lam sırasr "Kabahatkim- de?_" Herhalde, her şeyden ve herkesten çok, ülkemize dayatılıp duran olağandı- şı koşullarda... • Viyana'ya hareketimden önce, istanburda son gün, beni Avusturya "Literaturhause"dan telefonla aramışlar, çağn mektubundaki otelin değiştiğini bildirmişlerdi... "Aphrodite" adındaki bu otelin resepsiyonunda ise beni bir Italyan-Fransız-Avusturya vodvili bekliyordu... • Sonradan Italyan romancı Gianluigi Piccioli olduğunu öğreneceğim ve yakın dost olacağımız, saçları epeyce dökülmüş, uzun boylu, o sıcakta koyu renk takım elbiseli ve gravatlı bir bay, kollarını iki yana açarak öne, geriye ve yanlara doğru eğilerek epeyce abartılı jestler ve epeyce teorik bir Fransızcayla bir şeyler anlatmaya çabalıyordu... • "Comedie Française" sahnesinde bir baronesi anımsatan bir bayan ona son derece sakin bir tavırla, Almanca olarak ve belli ki olumsuz yanıtlar veriyor; bu bayanın yanında duran, yine epeyce yaşlı, fakat sağlam yapılı bir adam, bu sahnenin hem içinde hem dışında olarak düzgün ve tumturaklı bir Fransızcayla, dünyada en önemli şeyin para olduğuna dair bilgece sözler söylüyordu... Ataol Behramaoğiu sevimli bir vodville karşılandığı Hotel Aphrodite'nin önünde. Kültür Bakanlığimızın yol giderlerine katkılanyla (gerçi konut fonu adındaki angarya ya da haraç. şu yazıyı yazmak- ta olduğum sırada da henûz bakanlıgın il- gilı dairesınden göndenlmış değil!) Vi- yana Havaalanf na indiğimde beni Istan- bul'dakınden beter bir vapışkan sıcak bekliyordu. Sokaklardakı ıssızlığı önce bu sıcağa ve öğle vaktine yorduysam da 25 mayıs perşembe gününün Hıristiyan dünyasının ünlü yortulanndan, biri oldu- ğunu öğrenecektım. Hotel Aphrodite de... Viyana'ya hareketimden önce, tstan- bul'da son gün, beni Avusturya "Lhera- rurhause"dan telefonla aramışlar, çağn mektubundaki otelin değiştiğini, daha iyı bır otelde kalacağımı ve bu otelin adre- sını bildirmişlerdi... "Aphrodite" adın- daki bu gerçekten "iyi'' otelin resepsiyo- nunda ise beni bir Italyan-Fransız-Avus- turya vodvili bekliyordu... Sonradan Ital- yan romancı Gianluigi Piccioli olduğunu öğreneceğim ve dıyebılınm ki yakın dost olacağımız, saçlan epeyce dökülmüş, uzun boylu, o sıcakta koyu renk takım el- biseli ve gravatlı bir bay, kollannı iki ya- na açarak öne, geriye ve yanlara doğru eğilerek epeyce abartılı jestler ve epeyce teorik bir Fransızcayla bir şeyler anlatma- ya çabalıyor; başındaki peruk ve bir hay- îi gösterişli giysileriyle resepsiyon gö- revlisi ya da otelin bayan patronundan çok "Comedie Française"sahnesinde bir barones, daha çok da yaşlı bır baronu anımsatan bir bayan ona son derece sa- kın bir tavırla, AJmanca olarak ve bellı ki olumsuz yanıtlar veriyor; bu bayanın ya- nında duran, yine epeyce yaşlı, fakat yaz- lık şık kostümü içinde, iriyan, sağlam Güney Amerikalı köylü ya da gecekondu semtJerinden delikanhlar, canlı, oynak müzikleriyle Orta Avrupa'ya bir gençlik, canlılık sevinci aşılamaya çalışryorlardı. Elleri pantolonun cepierinde bir minik civciv, tek başına önlerinde durmuş, onlan dikkatle ızliyordu. Bu minik civcivin fotoğrafını çektim. yapılı bır adam, bu sahnenin hem içinde hem dışında olarak düzgün ve tumturak- lı bir Fransızcayla, içinde "Maliye Ba- kanlığı T 'sözcüklerinin çokça geçtıği ve dünyada en önemli şeyın para olduğuna dair bilgece sözler söylüyordu. övünmek glbl olmasın... (Bu bayın Hollanda kökenlı olduğu- nu, Avusturyalı bayanın kocası olduğu- nu, otelin yanı sıra birkaç yat ve limuzin tipi altı lüks arabaya sahip olduklannı sonradan kendisiyle sohbetımizde öğre- necektim... Çocuklan yoktu. Dünyada en önemli şeyin para olduğuna dair lısansı çok güçlüydü. Otele geceyansı geldiğim- de, kılitlenmiş olan dış kapıyı ya kendi- si ya perukalı eşi açıyordu... Şık giysile- rin, peruklann, otele girilirken geçilen pasajdaki -ve yine bu çifte ait- incik bon- cuk, porselen, parfüm vb sa- tılan dükkânlann ve otelin tüm koridor duvarlanyla odalannın aynalarla kaplı oluşunun gizemi de bir süre sonra çözülecekti. ''Aphrodi- te'' hem otel hem de bir gü- zellik enstitüsüymüş...) Italyan arkadaşın (ve sonu- cu bekleyen öteki Italyanla- nn) sorunu, otel kayıtlannda adlannın bulunmayışıydı... Az sonra benim adımın da kayıtlarda bulunmadığı anla- şılacaktı... Ancak övünmek ıçın söylemiyorum, Türk'ün sükûnet ve yol göstericiliğıy- le sonın çözümlendi... Çağn mektubunda bayan patronun görmemekte direndiği, ttal- yanlann da akıl edıp göstere- mediklen "Lheraturhause" telefon numarası cevrildiğin- de mesele anlasıldı. Ev sahi- bi kurumun yetkilıleri ihmal- lerinden ötürü özür dilediler. Bavullanmız odalanmıza götürülürken Hollanda asıllı otel sahibi bay, paranın her şeyden önemli olduğuna da- ir güçlü kanısını bir kez da- ha, ama biraz daha kibarca, yineledi... Küçülc bir gezlntl Kurultay ertesi gün açılı- yordu. O gün, (25 mayıs per- şembe) Viyana'da yaşayan genç şaır arkadaşım Oktav Taftalı'yla Stephanhause çevresınde, trafiğe kapalı, ama bayram nedeniyle dük- kânlann da kapalı olduğu caddelerde dolaştık. Buna karşılık, açık hava kahveleri aoluydu. Can sıkıntısından patla- mak üzere olan birkaç Türk arkadaşla karşılaşrık. Herza- man olduğu gibi Türkiye'de de buralarda da yaşamanın olanaksızlı- ğmdan söz ettik. Güney Amerikalı köylü (ya da gece- kondu semtlerinden) delikanhlar, canlı, oynak müziklenyle Orta Avrupa'ya bir gençlik, canlılık sevinci aşılamaya çalı- şıyorlardı. Ellen pantolonun cepierinde bir minik civciv, tek başına önlerinde dur- muş, onlan dikkatle izliyordu. Bu minik civcivin fotoğrafinı çektim. Petersburglu bir nefesli çalgılar toplulu- ğu da (Türk arkadaşlardan bırinin deyi- şiyle, eski Leningrad itfaiye bandosu) Avrupalı izleyiciye marşlar ve bazı kla- sik müzık parçalan sunuyordu... Viyana akşamından bir anı olarak bu gurbetçi kuşlann da bir fotoğrafinı çekmemezlik edemedim. Yarın: Kurultay manzaraları Petersburglu bir nefesli çalgılar topluluğu da (Türk arkadaşlarda n birinin deyişiyle, eski Leningrad itfaiye bandosu) Avrupalı izleyiciye marşlar ve bazı klasik müzik parçalan sunuyordu... Viyana akşamından bir anı olarak bu gurbetçi kuşlann da bir fotoğrafinı çekmemezlik edemedim. Ertuğrul Alatlı'nın açıklaması 30 Mayıs 1995 tarihli gazetenızin 10'uncu sayfasında "Asıbız tddialar Gündemi Saptırdı" başlığı altında yayınlanan Kemal Bağlumun "27 Mayıs Anılan" sen yazısında; kişiliğimle ilgilı gerçeğe aykın, düşünce ve sözler izafe edildiğınden, aşağıdaki açıklamayı yapmayı zorunlu buldum. l)"™G€nçlerinkryma makinelerinde kryılarak toz haline getirildiği'' haberi. 10545 Sayılı Resmı Gazete'nin 1672'inci sayfasında: "Miüi Birlik Komitesi'nin, ölen ve kaybolan genç hakkındaki Tebliğj" başlığı altında yaymlan 03.06. 1960 tarihli "Resmi TeWiğ"de. özetle "...gençlerin bir kısmının buz dolaplanna konduğu ve bir kısmmın da hayvan yemi yapılan makinelerde kıvılarak toz haline getirildiği hakkmda korkunç haberier ahıunaktadu-.-" Biçımınde yer almıştır. ıdare Hukuku'na göre, bir Resmi Tebliğ, O'nu yayınlayan "Tüzd Kişi"yi -yâni Milli Birlik Komitesi'nı- ılzam eder. Millı Birlik Komitesi'nin bu tasarrufu ile benim ilişkim, o tarihte benım de Millı Birlik Komitesi üyesi olmamla sınırlıdır. Ben. "Et-Balık Kurumu Kryma makineierinde gençler doğrandL-" şeklındeki sözlen, hıç yerde ve hıçbir zaman teleffuz etmedim... 2) Ben, MSK üyesi olarak -MBK içindeki "Görev taksimi" gereği bana düşen "MBK Basın Ve Propaganda Çahşma Grubu Başkanı" hüviyetimle, MBK'nın Basın Sözcülüğü hızmetini yaptım. Ama, hiç bır zaman "Basın-Yayın Genel Müdürlüğü1 ' >-apmadım; yapamazdım da; çünkü: 27 Mayıs 1960 Koruma- Kollama Harekâtı'nın Plâncılan'ndan birisi olarak Ordu dışında herhangi bır göre\ ve mevki almamağa yemin etmıştim; yeminli idim. Bu nedenle, Basın-Yayın Genel Müdürü yakıştırması ile bana izafe edilen tüm beyanlar asıl ve esastan uzak uydurmalar ve hayal mahsulleridir. Saygılanmla. Ertuğrul ALATLI MBK. Eski üyesi Ve MBK Sözcüsü Küçük bir ek Gazetemızde 1 Haziran-7 Haziranl995 tarihleri arasında yayımlanan, Adnan Cemgil'ın "Tarihte Düşünce Suçlulan" başlıklı yazı dizısınin kaynaklar bölümü, bir yanlışlık sonucu yer almamıştır. Dizinin kaynaklan aşağıdadır. Düzeltir, Cemgil'den ve okurlanmızdan özür dıleriz. BAŞVTJRLILAN YAPITLAR: Alfred Weber, Felsefe Tarihi, Çevıren: H. Vehbı Erzalp. Sosyal Yayınlar, 4. basım. 1991 Istanbul. lsmet Zekı Eyüboğlu, Şeyh Bedreddin ve Vandat, Der Yayınlan, Istanbul 1980. Orhan Hançerlıoglu, Felsefe Sözlüğü, Remzi Kıtabevi, Istanbul 1979. l.D. Bernal, Matery'alıst Bılimler Tarihi, 2 cilt, Türkçe, Çeviren: Emre Varlık, Sosyal Yayınlar, Istanbul 1979. Türk ve Dıinya Ünlüleri Ansiklopedisi, Anadolu Yayıncılık, 2,5,8. ciltler, Istanbul. Pierre Ducasse, Les Grandes Philosophies. Presse Unıversitaire de France, Qne sai-je? Pans 1967. Platon (Eflatun), Dıyaloglar 1. Sokrates'in Savunması, Türkçesi: Teoman Aktürel, Remzı Kitabevi, Istanbul 1982. Kurt Schilling, Toplumsal Düşünce Tarihi, Çeviren: Nihal Önol, Varlık Yayınevi, Istanbu 1971. M. Rusenthal ve P. Yudir, Materyalist Felsefe Sözlüğü, Çeviren: Aziz Çalışlar, tstanbul, Sosyal Yayınlar, 2. basım, 1975. Prof. Mustafa Akdağ, Türkiye'nin Iktısadi ve İçtimai Tarihi, cilt 1, Cem Yayınevi, Istanbul 1974. Osman Pazarlı, Metınlerle Felsefe Tarihi, Remzi Kitabevi, Istanbul 1964. BAKIRKÖY 1. SULH HUKUK MAHKEMESİ'NDEN DosyaNo: 1994'1286 Mahkememizce verilen 24.4 1995 tanhli 1995/486 sayılı karar ile Istanbul ili. Bahçelievler, Kocasman Mah. C. 042/05, S. 38. K. 315'te nüfusa kayıtlı Kemal ve Sevım'den olma 1968 doğumlu mahcurnamzetı Bayram Tüten'ın hacrine, vesavet altına alınmasına, kendisine aynı yerde nüfusa kayıtlı Şükru ve Mümine'den olma 1937 doğumlu annesı Sevım Tüten'ın vası olarak tayinine, velayetı altına konnıasına, ışbu vasi karanna ıtırazı olanlann kanunı süre içinde ıtıraz edebıleceklen ıtıraz vakı olmadığı takdırde hükmün aynen kesınleşeceğıne dair tebliğ yenne kaim olmak üzere ılan olunur. Basın: 25311 AHMETLİ ASLİYE HUKUK HÂKİMLİĞÎ'NDEN DosyaNo: 1995/22-38 Davacı Nursel Dıka tarafından da\-alı nüfus idaresi aleyhıne açılan soyisım tashihı davasının mahkememizde yapılan açık yargılaması sonunda; Mahkememızden venlen, 24.05.1995 gün ve 1995/22 E. 1995/38 K. sayılı ılamı ile; Kütahya ıli, Aslanapa ılçesi To- kul Köyü, cilt: 033/01, sayfa: 13, kütük: 9'da nüfusa kayıtlı Ahmet ve Nazık kızı 01.02.1977 doğumlu Nursel Dıko'nun, MK'nin 26. maddesı geregınce Dıko olan soyadının "CEYLAN" olarak TASHİHİNE karar venlmiştır. l l a n o l u n u r - Basın: 25217 ANKARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKÇI Dil Bilinci (4) Karamaıfda Dil Bayramı... Prof. Cem Eroğul, salı günü çıkan açıklamasında, "... Sağhkbılim (tıp) alanında geçerti olan dil bilinçsizli- ğidir" diyordu. Daha sonra, şöyle sürdürdü: "Herkesin sağlıkbilim terimlenni inceden inceye bil- mesi elbette beklenemez. Buna karşılık, bir ülkenin okumuşlan bile sağlık dilinin en sıradan anlatımlannı olsun kavrayamıyortarsa, yabancı sözcük tutkusu yü-\ zünden yığınlann sağlık hakkı hıçe sayılıyor demektir. Görûldüğu gıbı, öz Türkçe, kimilennın sandığının aksi- ne, salt bir 'aydın merakı' değildir. Insanlann sağlıklı yaşama gibi en temel haklanndan birinin gerçekleş- mesi bile buna bağlıdır. Anayasaya bakılırsa, 'herkes, manevi vartığını koru-. ma ve gelıştırme hakkına sahiptır'; 'herkes, bilim ve sanatı serbestçe öğrenme hakkına sahiptir'; 'kimse, eğit'm ve öğretim hakkından yoksun bırakılamaz'. Bû- tün bunlar gûzel de yabancı sözcûktere boğulmuş yoz bir dille bu hak ve özgürlüklenn hangisı gerçekten kul- lanılabilir? Düşünce özgürlüğü açısından, hertıangı bir düşûncenin yasaklanmasından da önemli olan şey, düşünce oluşturma olanağının bulunmasıdır. Düşünce oluştunjlamıyorsa, düşünme hakkı başlamamtştır ki sı~ nııianmasının ya da sınırlanmamasının bir anlamı ol- sun. Dil, düşûncenin hem aracı, hem de gerecidir. Ya- bancı sözcüklerie gerçeğe şaşı bakan bir dılle, düşün- ce serpilemez. Güdük bırakılmış bır düşünme olanağı- nın özgür olup olmaması, ister istemez ikincıl bir so- nın düzeyinde kalır. Bütün temel bilımleri tepeden tır- nağa yabancı terimlerte bezenmiş bir ülkede, tek 'suç- lan' anadıllennden başka dil bilmemek olan insanlann 'bilimi serbestçe öğrenme' hakkından söz etmek, acı bir alaydan başka bir şey değildir.." Sevgili okurlar, Prof. Cem Eroğul, yerden göğe haklı şeyler söylemekte. Bunlann bir benzennı Süleyman Bey'den ya da Tansu Çiller'den dinlediniz mi? Dinle- yemezsiniz... Cem Eroğul, daha sonra şöyle diyor: "Onun ıçindir ki Türidye'de, bilimde, sanatta ya da yordambilgısınde (teknolojide), gitgide üstelenerek ya- bancı dil bilgisi aranmaktadır. Bunun bir tek anlamı vardır. Yurttaşlanmıza; 'Sen anadilinle yetindiğin süre- ce, rte bilimde, ne sanatta, ne de yordambilgısinde ev- rensel ölçülere ulaşamazsın' denmektedır. Tün\çe ev- rensel bir düzeye ulaştırılacağına, anadılleri Türkçe olanlar yabancı bir dille düşünce üretmeye zohanmak- tadırlar. Yabancı dil öğrenmenin yararlı olduğunda kuşku yoktur. Ancak, bir kere, kendi anadillerinde yet- kin olmayanlann yabancı dilleri doğru dürüst öğren- meleri pek güçtür. Ikincısı, hentese yabancı dil öğreti- lemeyeceğine göre, bilimde, sanatta ya da yordambil- gisinde, büyük yığınlar bile bile geri bırakılacak de- mektir. Bilim, sanat ya da yordambılgısi terimlerine öz Türifçe karşılıklar bulmaya karşı çıkanlar ya da bu da- vayı önemsemeyenler, gerçekte kendı halklanna dü- şünme hakkını çok gorenlerdir. Kısacası, öz Türkçe davası savsaklanarak (ihmal edi- lerek) yurttaşı ne siyasette, ne de geçimsel (iktisa- d\)ilışkilerde bılinçli bir 'tarai'dunımuna getinvek ola- naksızdır. Olanı bitenı doğru düoıst izleyemeyen yurt- taş 'oyuncu' olamaz. Ya kendisine oyun oynanır, ya da düpedüz oyun dışı bırakılır. Dil yozlaşması yüzünden bireysel temel haklanndan gereğince yararlanamayan yurttaş ise, kişi olarak, 'maddi ve manevi varlığını' ge- liştiremez; tek sözcükle 'güdük' kalır. Onun içındır ki dil davası, geniş anlamda bir insanlık sorunu olmanın yanı sıra, dar anlamda ınsan haklannın da temelinde yer alan bir sorundur..." Cem Eroğul'a göre "Bütün toplumu ilgilendiren her konu gibi, dil de siyasal bir tutum gerektihr. Uygula- mada da bu hep böyle olmuştur. Dilde bir sonın oldu- ğu algılanır algılanmaz, bu alanda siyasal savaşım başlamıştır. Bu savaşımı yazın adamlan önde götür- müşlerdir. Birçok yerde siyaset adamlan onlara omuz vermiştir..." Dil sorununun yozlaşması, siyasal amaçla, 1950'ler- de Demokrat Parti'nin iktidara gelmesıyle başladı. DP'nin yaptığı ilk iş, namaza çağn olan ezanı, Türkçe- den Arapçaya çevirmek oldu. Bunu, siyasal amaçla, oy kaygısıyla yaptı. DP yöneticilerinin ardından gelen Süleyman Bey, ezanı Türkçeye çevirtir miydi hiç? Çe- virtse, Nurcuların oylarını alabilir miydi? Hacı TÖ ile Necmettin Erbakan içın soyleyecek bır şey olmamalı. Onlar olsa olsa boynuzdular. Karaman'da dün "Tün\ Dil Bayramı, Yunus Emre'y; Anma" haftası başladı. Karaman'da Dil Bayramı 1960'tan beri kutlanıyor. Karaman Beledıye Başkanı Yaşar Evcen, Ankara'da, Çağdaş Gazeteciler Deme- ği'nde yaptığı basın toplantısında, ilginç açıklamalar yaptı. Karaman'da, mağazalarta işyerierinin adlannın Türk dilinde yazılması konusunda Belediye Encüme- ni'nin karar aldığını belirtti. llginçtir, bu Fransa'da da böyledir. Fransa'da, mağazalar Fransızca dışında bir dılle levha asamazlar. Asarlarsa da önce Fransızcası yazılır. Bravo Karaman'a! Karaman'da "Dil Bayramı"r\a öncülüğü, Karaman Valısi Halil Nimetoğlu ile Beledıye' Başkanı Yaşar Evcen yaptılar. Çağnlar, ikisinın imzasıy-; la çıktı. Kültür Bakanı Karakaş yarın katılıyor. Karamanoğlu Mehmet Bey, 13 Mayıs 1277'de Ferman'ında şöyle demışti: "Şimdengenı hiç gimesne Kapıda, Divanda, Meclis- te, Seyranda Türk Dilınden özge söz söylemesinler." Dil Bayramı kutlu olsun! Düzettme: Salı günü çıkan Dil Bilinci (3) üst başlıklı An- kara Noüan'nda 5. paragrafta geçen Fazıl Hûsnü Dağ- larca'ntn dizesi "An dil anlama eşitiiği demektir" olacaktı. Aynca, 7. paragrafta "hareket" karşılığı "devrim" diye çık- mıştır. Bu "devim'olacaktı. Düzertir, özürdilerim. BLTLMACA SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6SOLDAN SAĞA: 1/ Firdevsi'nın son biçimini ver- 1 diği, Iran'ın ulu- p sal destanı. 2/ Borç ödeme... In- 3 san derisinde . herhangi bir ne- denle ortaya çı- 5 kan ufak ve ıçi su dolu kabarcık. 3/ 6 Yaprakları yaz j kış yeşıl kalan, beyaz çıçekli bir 8 ağaç... iki tarla g arasındaki sınır. 4/ Duvar içinde bırakılan oyuk bölüm... Küçük su ka- nalı. 5/ Osmanlı ordusunda ve donanmasında hafif pı- yade askeri... Derebeylik Japonyası'nda en aşağı sını- fı oluşturan halk. 6/ Meme bezinin radyografıyle ince- lenmesı. II Gerçekleştiril- mesı zamana bağlı istek... Şen, rahat. 8/ Eski Mısır'da güneş tannsı... Bilardo oyu- nunda kullanılan değnek. 9/ Hak ve hukuka uygun olan... Uygun, tıpatıp gelen. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Halk dılınde ayçıçeğıne verilen ad. II Büyük erkek kardeş... Alümınyum, bakır ve magnezyum katılrruş çın- ko alaşımlanna venlen ad. 3/ Şeyhi'nın ünlü mesnevısı. 4/ Katmanlannda iç içe daireler bulunan billurlu bir kalker türü. 5/ Resımli duvar ilanı... Asker. 6/ Eski Mısır'da er- keklik ve üreme tannsı... Erden çavuşa kadar olan asker- lere verilen ad. 7/ Bilinç... Selçuklular'da şehzade eğitimi ya da bağımsız olarak bır eyaletin yönetimiyle görevli vezırlere verilen san. JV Küçük rakı sürahisi. 9/ Yük hay- vanlanmn sağ ve soluna konan iki yük parçasından her bın... Paylama, azarlama.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle