Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 8 HAZİRAN 1995 PERŞEMBE
10 DKIYAZI
Aphrodite Oteli'nde vodvilYazarlar Sendikası'ndabir
öncekı yönetımden devraldı-
ğımız evraklar arasında Av-
rupa Yazarlar Kongresi'nin
haber bültenleri ve bu örgüt-
ten sendikaya göndenlmış
bazı yazılar da vardı. Bunlar-
dan biri Barcelona'daki bir
kongreye katılım çağnsı, bir
başkası Avrupa'da şiir sorun-
lanna ilişkin bir soruşturma
metni, yine bir başkası, üye-
lık ödentisınin ödenmesi İco-
nusunda bir hatırlatmaydı.
Kongre yayımlanndan binn-
de Türkiye Yazarlar Sendika-
sı'nın da üye örgütler arasın-
da adı geçmekteydı. Fakat
sendikamızın bu örgütle ba-
ğıntısına dair herhangi bir
başka belge yoktu. Biz (Tuğ-
rul Tanyol'la birlikte) bu gi-
zemi çözmeye uğraşırken
Avrupa Yazarlar Kongre-
si'nin 26-28 mayıs tarihlerin-
de Viyana'da düzenlenecek
olan XIV Kurultayı'na katı-
lım çağnsı geldi. Daha sonra
sendikamızın geçen dönem-
deki genel sekreterlerinden
MeKsaGürpınar'la konuşun-
ca da gızem bir ölçüde çö-
zümlenmiş oldu: Bütün bu
dergı ve belgelen sendikaya
Aziz Nesin göndermiş, Meli-
sa da geçen dönemde sendı-
kamız tarafından bu örgüte
gönderilen ilk ve son yazıda
yönetim kunılu üyelerinin
adlannı bildirmiş ve TYS
böylece Avrupa Yazarlar
Kongresi (EWC) üye örgüt-
len arasında resmen yer al-
mıştı...
12 Eylül yangını
AVRUPALI ^AZARLARLA
Gizemin gen kalan bölü-
mü Viyana'daki görûşmeler
sırasında çözümlenecektı.
Avrupa Yazarlar Kongre-
si'nin 1977 yılında Berlın'de düzenlenen
ilk kurultayına Aziz Nesin'in katıldığını
bellı belirsiz anımsıyorum. 80 darbesin-
den ve o sıralarda genel merkezimizın
bulunduğu Unıon Françaıse binasındaki
yangından sonra sendikamızın tüm ev-
raklan yok olduğundan, elımizde bu ka-
tılımadairresmı bir belge yok. Viyana'da
tanıştığım kimi yazarlar Aziz Nesin'ı
sonrakı kurultaylardan da anmısıyorlar
ve kendisinden hayranhkla söz ediyor-
lar...
Fakat belli ki 80 sonrasının olağandı-
şı koşullannda sendikamızla Avrupa Ya-
zarlar Kongresi araşıjıda resmi ve sürek-
li bir ilişki kurulâflıarruş ve bugünlere
böylece gelinmiş.. Herzen'in ünlü soru-
sunu sormanın lam sırasr "Kabahatkim-
de?_" Herhalde, her şeyden ve herkesten
çok, ülkemize dayatılıp duran olağandı-
şı koşullarda...
• Viyana'ya hareketimden önce,
istanburda son gün, beni Avusturya
"Literaturhause"dan telefonla aramışlar,
çağn mektubundaki otelin değiştiğini
bildirmişlerdi... "Aphrodite" adındaki bu
otelin resepsiyonunda ise beni bir
Italyan-Fransız-Avusturya vodvili
bekliyordu...
• Sonradan Italyan romancı Gianluigi
Piccioli olduğunu öğreneceğim ve
yakın dost olacağımız, saçları epeyce
dökülmüş, uzun boylu, o sıcakta koyu
renk takım elbiseli ve gravatlı bir bay,
kollarını iki yana açarak öne, geriye ve
yanlara doğru eğilerek epeyce abartılı
jestler ve epeyce teorik bir Fransızcayla
bir şeyler anlatmaya çabalıyordu...
• "Comedie Française" sahnesinde bir
baronesi anımsatan bir bayan ona son
derece sakin bir tavırla, Almanca olarak
ve belli ki olumsuz yanıtlar veriyor; bu
bayanın yanında duran, yine epeyce
yaşlı, fakat sağlam yapılı bir adam, bu
sahnenin hem içinde hem dışında
olarak düzgün ve tumturaklı bir
Fransızcayla, dünyada en önemli şeyin
para olduğuna dair bilgece sözler
söylüyordu... Ataol Behramaoğiu sevimli bir vodville karşılandığı Hotel Aphrodite'nin önünde.
Kültür Bakanlığimızın yol giderlerine
katkılanyla (gerçi konut fonu adındaki
angarya ya da haraç. şu yazıyı yazmak-
ta olduğum sırada da henûz bakanlıgın il-
gilı dairesınden göndenlmış değil!) Vi-
yana Havaalanf na indiğimde beni Istan-
bul'dakınden beter bir vapışkan sıcak
bekliyordu. Sokaklardakı ıssızlığı önce
bu sıcağa ve öğle vaktine yorduysam da
25 mayıs perşembe gününün Hıristiyan
dünyasının ünlü yortulanndan, biri oldu-
ğunu öğrenecektım.
Hotel Aphrodite de...
Viyana'ya hareketimden önce, tstan-
bul'da son gün, beni Avusturya "Lhera-
rurhause"dan telefonla aramışlar, çağn
mektubundaki otelin değiştiğini, daha iyı
bır otelde kalacağımı ve bu otelin adre-
sını bildirmişlerdi... "Aphrodite" adın-
daki bu gerçekten "iyi'' otelin resepsiyo-
nunda ise beni bir Italyan-Fransız-Avus-
turya vodvili bekliyordu... Sonradan Ital-
yan romancı Gianluigi Piccioli olduğunu
öğreneceğim ve dıyebılınm ki yakın dost
olacağımız, saçlan epeyce dökülmüş,
uzun boylu, o sıcakta koyu renk takım el-
biseli ve gravatlı bir bay, kollannı iki ya-
na açarak öne, geriye ve yanlara doğru
eğilerek epeyce abartılı jestler ve epeyce
teorik bir Fransızcayla bir şeyler anlatma-
ya çabalıyor; başındaki peruk ve bir hay-
îi gösterişli giysileriyle resepsiyon gö-
revlisi ya da otelin bayan patronundan
çok "Comedie Française"sahnesinde bir
barones, daha çok da yaşlı bır baronu
anımsatan bir bayan ona son derece sa-
kın bir tavırla, AJmanca olarak ve bellı ki
olumsuz yanıtlar veriyor; bu bayanın ya-
nında duran, yine epeyce yaşlı, fakat yaz-
lık şık kostümü içinde, iriyan, sağlam
Güney
Amerikalı
köylü ya da
gecekondu
semtJerinden
delikanhlar,
canlı, oynak
müzikleriyle
Orta
Avrupa'ya bir
gençlik,
canlılık
sevinci
aşılamaya
çalışryorlardı.
Elleri
pantolonun
cepierinde
bir minik
civciv, tek
başına
önlerinde
durmuş,
onlan
dikkatle
ızliyordu. Bu
minik
civcivin
fotoğrafını
çektim.
yapılı bır adam, bu sahnenin hem içinde
hem dışında olarak düzgün ve tumturak-
lı bir Fransızcayla, içinde "Maliye Ba-
kanlığı
T
'sözcüklerinin çokça geçtıği ve
dünyada en önemli şeyın para olduğuna
dair bilgece sözler söylüyordu.
övünmek glbl olmasın...
(Bu bayın Hollanda kökenlı olduğu-
nu, Avusturyalı bayanın kocası olduğu-
nu, otelin yanı sıra birkaç yat ve limuzin
tipi altı lüks arabaya sahip olduklannı
sonradan kendisiyle sohbetımizde öğre-
necektim... Çocuklan yoktu. Dünyada en
önemli şeyin para olduğuna dair lısansı
çok güçlüydü. Otele geceyansı geldiğim-
de, kılitlenmiş olan dış kapıyı ya kendi-
si ya perukalı eşi açıyordu... Şık giysile-
rin, peruklann, otele girilirken geçilen
pasajdaki -ve yine bu çifte ait- incik bon-
cuk, porselen, parfüm vb sa-
tılan dükkânlann ve otelin
tüm koridor duvarlanyla
odalannın aynalarla kaplı
oluşunun gizemi de bir süre
sonra çözülecekti. ''Aphrodi-
te'' hem otel hem de bir gü-
zellik enstitüsüymüş...)
Italyan arkadaşın (ve sonu-
cu bekleyen öteki Italyanla-
nn) sorunu, otel kayıtlannda
adlannın bulunmayışıydı...
Az sonra benim adımın da
kayıtlarda bulunmadığı anla-
şılacaktı... Ancak övünmek
ıçın söylemiyorum, Türk'ün
sükûnet ve yol göstericiliğıy-
le sonın çözümlendi... Çağn
mektubunda bayan patronun
görmemekte direndiği, ttal-
yanlann da akıl edıp göstere-
mediklen "Lheraturhause"
telefon numarası cevrildiğin-
de mesele anlasıldı. Ev sahi-
bi kurumun yetkilıleri ihmal-
lerinden ötürü özür dilediler.
Bavullanmız odalanmıza
götürülürken Hollanda asıllı
otel sahibi bay, paranın her
şeyden önemli olduğuna da-
ir güçlü kanısını bir kez da-
ha, ama biraz daha kibarca,
yineledi...
Küçülc bir gezlntl
Kurultay ertesi gün açılı-
yordu. O gün, (25 mayıs per-
şembe) Viyana'da yaşayan
genç şaır arkadaşım Oktav
Taftalı'yla Stephanhause
çevresınde, trafiğe kapalı,
ama bayram nedeniyle dük-
kânlann da kapalı olduğu
caddelerde dolaştık. Buna
karşılık, açık hava kahveleri
aoluydu.
Can sıkıntısından patla-
mak üzere olan birkaç Türk
arkadaşla karşılaşrık. Herza-
man olduğu gibi Türkiye'de
de buralarda da yaşamanın olanaksızlı-
ğmdan söz ettik.
Güney Amerikalı köylü (ya da gece-
kondu semtlerinden) delikanhlar, canlı,
oynak müziklenyle Orta Avrupa'ya bir
gençlik, canlılık sevinci aşılamaya çalı-
şıyorlardı. Ellen pantolonun cepierinde
bir minik civciv, tek başına önlerinde dur-
muş, onlan dikkatle izliyordu.
Bu minik civcivin fotoğrafinı çektim.
Petersburglu bir nefesli çalgılar toplulu-
ğu da (Türk arkadaşlardan bırinin deyi-
şiyle, eski Leningrad itfaiye bandosu)
Avrupalı izleyiciye marşlar ve bazı kla-
sik müzık parçalan sunuyordu... Viyana
akşamından bir anı olarak bu gurbetçi
kuşlann da bir fotoğrafinı çekmemezlik
edemedim.
Yarın: Kurultay manzaraları
Petersburglu
bir nefesli
çalgılar
topluluğu da
(Türk
arkadaşlarda
n birinin
deyişiyle,
eski
Leningrad
itfaiye
bandosu)
Avrupalı
izleyiciye
marşlar ve
bazı
klasik
müzik
parçalan
sunuyordu...
Viyana
akşamından
bir anı
olarak bu
gurbetçi
kuşlann da
bir fotoğrafinı
çekmemezlik
edemedim.
Ertuğrul Alatlı'nın açıklaması
30 Mayıs 1995 tarihli gazetenızin
10'uncu sayfasında "Asıbız tddialar
Gündemi Saptırdı" başlığı altında
yayınlanan Kemal Bağlumun "27
Mayıs Anılan" sen yazısında;
kişiliğimle ilgilı gerçeğe aykın,
düşünce ve sözler izafe
edildiğınden, aşağıdaki açıklamayı
yapmayı zorunlu buldum.
l)"™G€nçlerinkryma
makinelerinde kryılarak toz haline
getirildiği'' haberi. 10545 Sayılı
Resmı Gazete'nin 1672'inci
sayfasında: "Miüi Birlik
Komitesi'nin, ölen ve kaybolan genç
hakkındaki Tebliğj" başlığı altında
yaymlan 03.06. 1960 tarihli "Resmi
TeWiğ"de. özetle
"...gençlerin bir kısmının buz
dolaplanna konduğu ve bir kısmmın
da hayvan yemi yapılan makinelerde
kıvılarak toz haline getirildiği
hakkmda korkunç haberier
ahıunaktadu-.-"
Biçımınde yer almıştır.
ıdare Hukuku'na göre, bir Resmi
Tebliğ, O'nu yayınlayan "Tüzd
Kişi"yi -yâni Milli Birlik
Komitesi'nı- ılzam eder.
Millı Birlik Komitesi'nin bu
tasarrufu ile benim ilişkim, o tarihte
benım de Millı Birlik Komitesi
üyesi olmamla sınırlıdır.
Ben. "Et-Balık Kurumu Kryma
makineierinde gençler doğrandL-"
şeklındeki sözlen, hıç yerde ve
hıçbir zaman teleffuz etmedim...
2) Ben, MSK üyesi olarak -MBK
içindeki "Görev taksimi" gereği
bana düşen "MBK Basın Ve
Propaganda Çahşma Grubu
Başkanı" hüviyetimle, MBK'nın
Basın Sözcülüğü hızmetini yaptım.
Ama, hiç bır zaman "Basın-Yayın
Genel Müdürlüğü1
' >-apmadım;
yapamazdım da; çünkü: 27 Mayıs
1960 Koruma- Kollama
Harekâtı'nın Plâncılan'ndan birisi
olarak Ordu dışında herhangi bır
göre\ ve mevki almamağa yemin
etmıştim; yeminli idim.
Bu nedenle, Basın-Yayın Genel
Müdürü yakıştırması ile bana izafe
edilen tüm beyanlar asıl ve esastan
uzak uydurmalar ve hayal
mahsulleridir.
Saygılanmla.
Ertuğrul ALATLI
MBK. Eski üyesi Ve MBK Sözcüsü
Küçük bir ek
Gazetemızde 1 Haziran-7 Haziranl995
tarihleri arasında yayımlanan, Adnan
Cemgil'ın "Tarihte Düşünce Suçlulan"
başlıklı yazı dizısınin kaynaklar bölümü,
bir yanlışlık sonucu yer almamıştır.
Dizinin kaynaklan aşağıdadır. Düzeltir,
Cemgil'den ve okurlanmızdan özür
dıleriz.
BAŞVTJRLILAN YAPITLAR:
Alfred Weber, Felsefe Tarihi, Çevıren: H.
Vehbı Erzalp. Sosyal Yayınlar, 4. basım.
1991 Istanbul.
lsmet Zekı Eyüboğlu, Şeyh Bedreddin ve
Vandat, Der Yayınlan, Istanbul 1980.
Orhan Hançerlıoglu, Felsefe Sözlüğü,
Remzi Kıtabevi, Istanbul 1979.
l.D. Bernal, Matery'alıst Bılimler Tarihi,
2 cilt, Türkçe, Çeviren: Emre Varlık,
Sosyal Yayınlar, Istanbul 1979.
Türk ve Dıinya Ünlüleri Ansiklopedisi,
Anadolu Yayıncılık, 2,5,8. ciltler,
Istanbul.
Pierre Ducasse, Les Grandes
Philosophies. Presse Unıversitaire de
France, Qne sai-je? Pans 1967.
Platon (Eflatun), Dıyaloglar 1.
Sokrates'in Savunması, Türkçesi:
Teoman Aktürel, Remzı Kitabevi,
Istanbul 1982.
Kurt Schilling, Toplumsal Düşünce
Tarihi, Çeviren: Nihal Önol, Varlık
Yayınevi, Istanbu 1971.
M. Rusenthal ve P. Yudir, Materyalist
Felsefe Sözlüğü, Çeviren: Aziz Çalışlar,
tstanbul, Sosyal Yayınlar, 2. basım, 1975.
Prof. Mustafa Akdağ, Türkiye'nin
Iktısadi ve İçtimai Tarihi, cilt 1, Cem
Yayınevi, Istanbul 1974.
Osman Pazarlı, Metınlerle Felsefe Tarihi,
Remzi Kitabevi, Istanbul 1964.
BAKIRKÖY 1. SULH HUKUK MAHKEMESİ'NDEN
DosyaNo: 1994'1286
Mahkememizce verilen 24.4 1995 tanhli 1995/486 sayılı karar ile Istanbul ili. Bahçelievler,
Kocasman Mah. C. 042/05, S. 38. K. 315'te nüfusa kayıtlı Kemal ve Sevım'den olma 1968
doğumlu mahcurnamzetı Bayram Tüten'ın hacrine, vesavet altına alınmasına, kendisine aynı
yerde nüfusa kayıtlı Şükru ve Mümine'den olma 1937 doğumlu annesı Sevım Tüten'ın vası
olarak tayinine, velayetı altına konnıasına, ışbu vasi karanna ıtırazı olanlann kanunı süre
içinde ıtıraz edebıleceklen ıtıraz vakı olmadığı takdırde hükmün aynen kesınleşeceğıne dair
tebliğ yenne kaim olmak üzere ılan olunur. Basın: 25311
AHMETLİ ASLİYE HUKUK HÂKİMLİĞÎ'NDEN
DosyaNo: 1995/22-38
Davacı Nursel Dıka tarafından da\-alı nüfus idaresi aleyhıne açılan soyisım tashihı davasının mahkememizde yapılan
açık yargılaması sonunda;
Mahkememızden venlen, 24.05.1995 gün ve 1995/22 E. 1995/38 K. sayılı ılamı ile; Kütahya ıli, Aslanapa ılçesi To-
kul Köyü, cilt: 033/01, sayfa: 13, kütük: 9'da nüfusa kayıtlı Ahmet ve Nazık kızı 01.02.1977 doğumlu Nursel Dıko'nun,
MK'nin 26. maddesı geregınce Dıko olan soyadının "CEYLAN" olarak TASHİHİNE karar venlmiştır.
l l a n o l u n u r
- Basın: 25217
ANKARA NOTLARI
MUSTAFA EKMEKÇI
Dil Bilinci (4)
Karamaıfda Dil Bayramı...
Prof. Cem Eroğul, salı günü çıkan açıklamasında,
"... Sağhkbılim (tıp) alanında geçerti olan dil bilinçsizli-
ğidir" diyordu. Daha sonra, şöyle sürdürdü:
"Herkesin sağlıkbilim terimlenni inceden inceye bil-
mesi elbette beklenemez. Buna karşılık, bir ülkenin
okumuşlan bile sağlık dilinin en sıradan anlatımlannı
olsun kavrayamıyortarsa, yabancı sözcük tutkusu yü-\
zünden yığınlann sağlık hakkı hıçe sayılıyor demektir.
Görûldüğu gıbı, öz Türkçe, kimilennın sandığının aksi-
ne, salt bir 'aydın merakı' değildir. Insanlann sağlıklı
yaşama gibi en temel haklanndan birinin gerçekleş-
mesi bile buna bağlıdır.
Anayasaya bakılırsa, 'herkes, manevi vartığını koru-.
ma ve gelıştırme hakkına sahiptır'; 'herkes, bilim ve
sanatı serbestçe öğrenme hakkına sahiptir'; 'kimse,
eğit'm ve öğretim hakkından yoksun bırakılamaz'. Bû-
tün bunlar gûzel de yabancı sözcûktere boğulmuş yoz
bir dille bu hak ve özgürlüklenn hangisı gerçekten kul-
lanılabilir? Düşünce özgürlüğü açısından, hertıangı bir
düşûncenin yasaklanmasından da önemli olan şey,
düşünce oluşturma olanağının bulunmasıdır. Düşünce
oluştunjlamıyorsa, düşünme hakkı başlamamtştır ki sı~
nııianmasının ya da sınırlanmamasının bir anlamı ol-
sun.
Dil, düşûncenin hem aracı, hem de gerecidir. Ya-
bancı sözcüklerie gerçeğe şaşı bakan bir dılle, düşün-
ce serpilemez. Güdük bırakılmış bır düşünme olanağı-
nın özgür olup olmaması, ister istemez ikincıl bir so-
nın düzeyinde kalır. Bütün temel bilımleri tepeden tır-
nağa yabancı terimlerte bezenmiş bir ülkede, tek 'suç-
lan' anadıllennden başka dil bilmemek olan insanlann
'bilimi serbestçe öğrenme' hakkından söz etmek, acı
bir alaydan başka bir şey değildir.."
Sevgili okurlar, Prof. Cem Eroğul, yerden göğe haklı
şeyler söylemekte. Bunlann bir benzennı Süleyman
Bey'den ya da Tansu Çiller'den dinlediniz mi? Dinle-
yemezsiniz...
Cem Eroğul, daha sonra şöyle diyor:
"Onun ıçindir ki Türidye'de, bilimde, sanatta ya da
yordambilgısınde (teknolojide), gitgide üstelenerek ya-
bancı dil bilgisi aranmaktadır. Bunun bir tek anlamı
vardır. Yurttaşlanmıza; 'Sen anadilinle yetindiğin süre-
ce, rte bilimde, ne sanatta, ne de yordambilgısinde ev-
rensel ölçülere ulaşamazsın' denmektedır. Tün\çe ev-
rensel bir düzeye ulaştırılacağına, anadılleri Türkçe
olanlar yabancı bir dille düşünce üretmeye zohanmak-
tadırlar. Yabancı dil öğrenmenin yararlı olduğunda
kuşku yoktur. Ancak, bir kere, kendi anadillerinde yet-
kin olmayanlann yabancı dilleri doğru dürüst öğren-
meleri pek güçtür. Ikincısı, hentese yabancı dil öğreti-
lemeyeceğine göre, bilimde, sanatta ya da yordambil-
gisinde, büyük yığınlar bile bile geri bırakılacak de-
mektir. Bilim, sanat ya da yordambılgısi terimlerine öz
Türifçe karşılıklar bulmaya karşı çıkanlar ya da bu da-
vayı önemsemeyenler, gerçekte kendı halklanna dü-
şünme hakkını çok gorenlerdir.
Kısacası, öz Türkçe davası savsaklanarak (ihmal edi-
lerek) yurttaşı ne siyasette, ne de geçimsel (iktisa-
d\)ilışkilerde bılinçli bir 'tarai'dunımuna getinvek ola-
naksızdır. Olanı bitenı doğru düoıst izleyemeyen yurt-
taş 'oyuncu' olamaz. Ya kendisine oyun oynanır, ya da
düpedüz oyun dışı bırakılır. Dil yozlaşması yüzünden
bireysel temel haklanndan gereğince yararlanamayan
yurttaş ise, kişi olarak, 'maddi ve manevi varlığını' ge-
liştiremez; tek sözcükle 'güdük' kalır. Onun içındır ki
dil davası, geniş anlamda bir insanlık sorunu olmanın
yanı sıra, dar anlamda ınsan haklannın da temelinde
yer alan bir sorundur..."
Cem Eroğul'a göre "Bütün toplumu ilgilendiren her
konu gibi, dil de siyasal bir tutum gerektihr. Uygula-
mada da bu hep böyle olmuştur. Dilde bir sonın oldu-
ğu algılanır algılanmaz, bu alanda siyasal savaşım
başlamıştır. Bu savaşımı yazın adamlan önde götür-
müşlerdir. Birçok yerde siyaset adamlan onlara omuz
vermiştir..."
Dil sorununun yozlaşması, siyasal amaçla, 1950'ler-
de Demokrat Parti'nin iktidara gelmesıyle başladı.
DP'nin yaptığı ilk iş, namaza çağn olan ezanı, Türkçe-
den Arapçaya çevirmek oldu. Bunu, siyasal amaçla,
oy kaygısıyla yaptı. DP yöneticilerinin ardından gelen
Süleyman Bey, ezanı Türkçeye çevirtir miydi hiç? Çe-
virtse, Nurcuların oylarını alabilir miydi? Hacı TÖ ile
Necmettin Erbakan içın soyleyecek bır şey olmamalı.
Onlar olsa olsa boynuzdular.
Karaman'da dün "Tün\ Dil Bayramı, Yunus Emre'y;
Anma" haftası başladı. Karaman'da Dil Bayramı
1960'tan beri kutlanıyor. Karaman Beledıye Başkanı
Yaşar Evcen, Ankara'da, Çağdaş Gazeteciler Deme-
ği'nde yaptığı basın toplantısında, ilginç açıklamalar
yaptı. Karaman'da, mağazalarta işyerierinin adlannın
Türk dilinde yazılması konusunda Belediye Encüme-
ni'nin karar aldığını belirtti. llginçtir, bu Fransa'da da
böyledir. Fransa'da, mağazalar Fransızca dışında bir
dılle levha asamazlar. Asarlarsa da önce Fransızcası
yazılır. Bravo Karaman'a! Karaman'da "Dil Bayramı"r\a
öncülüğü, Karaman Valısi Halil Nimetoğlu ile Beledıye'
Başkanı Yaşar Evcen yaptılar. Çağnlar, ikisinın imzasıy-;
la çıktı. Kültür Bakanı Karakaş yarın katılıyor.
Karamanoğlu Mehmet Bey, 13 Mayıs 1277'de
Ferman'ında şöyle demışti:
"Şimdengenı hiç gimesne Kapıda, Divanda, Meclis-
te, Seyranda Türk Dilınden özge söz söylemesinler."
Dil Bayramı kutlu olsun!
Düzettme: Salı günü çıkan Dil Bilinci (3) üst başlıklı An-
kara Noüan'nda 5. paragrafta geçen Fazıl Hûsnü Dağ-
larca'ntn dizesi "An dil anlama eşitiiği demektir" olacaktı.
Aynca, 7. paragrafta "hareket" karşılığı "devrim" diye çık-
mıştır. Bu "devim'olacaktı. Düzertir, özürdilerim.
BLTLMACA SEDAT YAŞAYAN
1 2 3 4 5 6SOLDAN SAĞA:
1/ Firdevsi'nın
son biçimini ver- 1
diği, Iran'ın ulu- p
sal destanı. 2/
Borç ödeme... In- 3
san derisinde .
herhangi bir ne-
denle ortaya çı- 5
kan ufak ve ıçi su
dolu kabarcık. 3/ 6
Yaprakları yaz j
kış yeşıl kalan,
beyaz çıçekli bir 8
ağaç... iki tarla g
arasındaki sınır.
4/ Duvar içinde bırakılan
oyuk bölüm... Küçük su ka-
nalı. 5/ Osmanlı ordusunda
ve donanmasında hafif pı-
yade askeri... Derebeylik
Japonyası'nda en aşağı sını-
fı oluşturan halk. 6/ Meme
bezinin radyografıyle ince-
lenmesı. II Gerçekleştiril-
mesı zamana bağlı istek...
Şen, rahat. 8/ Eski Mısır'da
güneş tannsı... Bilardo oyu-
nunda kullanılan değnek. 9/ Hak ve hukuka uygun olan...
Uygun, tıpatıp gelen.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Halk dılınde ayçıçeğıne verilen ad. II Büyük erkek
kardeş... Alümınyum, bakır ve magnezyum katılrruş çın-
ko alaşımlanna venlen ad. 3/ Şeyhi'nın ünlü mesnevısı. 4/
Katmanlannda iç içe daireler bulunan billurlu bir kalker
türü. 5/ Resımli duvar ilanı... Asker. 6/ Eski Mısır'da er-
keklik ve üreme tannsı... Erden çavuşa kadar olan asker-
lere verilen ad. 7/ Bilinç... Selçuklular'da şehzade eğitimi
ya da bağımsız olarak bır eyaletin yönetimiyle görevli
vezırlere verilen san. JV Küçük rakı sürahisi. 9/ Yük hay-
vanlanmn sağ ve soluna konan iki yük parçasından her
bın... Paylama, azarlama.