05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
3 HAZİRAN 1995 CUMARTESİ CUMHURİYET ** SAYFA KULTUR 15 7 . U L U S L A R A R A S I İ S T A N B U L T İ Y A T R O F E S T İ V A L İ 'Pazar KeyfT meraküarma AYŞEGÜL YÜKSEL Küçük burjuva duyarlıhğı, toplum so- runlan karşısında duyarsız kalmayı sağla- yan koruyucu bir silah gibi kullanılabilir istenirse. Kendinizi yakın aile çevrenizin koruyucu çemberi içinde, bile ısteye tutsak edip toplumu ve insanlığı yakından ilgılen- diren olgulan rahatça göz ardı edebilirsınız. Üstelik "kendi kendinizi aldaQşınız"ı kendinizden de saklaraak içın ailenızı - özellikle de gözbebeğiniz çocuğunuzu- "mükemmeUeştirme''yoİLinda özel sorum- luluklar yüklenır, çabalanmzı "doğru bir unaç"a yönelttiğinize kendinizi inandınr- sınız. Aslında başını kuma gömmüş bir de- vekuşundan farkınız yoktur. Arıkara Sanat Tiyatrosu'un 7. Uluslara- rası Tiyatro Festivali kapsamı içinde lstan- bul seyircisine de sunulan "Pazar Keyfî" yapımı, küçük buıjuva insanlannın dünya- sını gerçek dünyayla yuz yüze getinyor. George Micnel ın. ilk kez 1960'larda yi- ne AST tarafından sahneye getinlmiş olan kara-güldürüsü, 1990'lar Türkiyesi'ndeda- ha vurucu anlam boyutlanna ulaşmış. Son on beş yıldır önce devlet zoruyla "ehlikştirilerek'" yalnızca kendi işıyle uğ- raşmaya, sonra da bireysel düzeyde "köşe dönücülüğe" alıştınlan toplumun -futbol karşılaşmalan dışında- yaşadığı pek çok olay karşısındakı duyarsızlığı Rutkay Aziz'i, bu oldukça eski oyunu. güncel önem taşıyan boyutlannı keskinleştırerek 1990'lar dünyasına uyarlamaya yöneltmiş. Çok iyı bir zamanlama, başanlı bir uyarla- ma, güzel bir sahne Türkçesi... Oyun; bir büyük kentte pazar gezintısi- ne çıkmış dede, nine, anne, baba ve çocuk- tan kurulu sevimli, neseli bır küçük burju- va ailesinın saçtığı yapay aydmlığın, karşı- laştıklan, ama etkilenmediklen toplumsal GI eorge Michel'in, ilk kezl960'lardayineAST tarafından sahneye getirilmiş olan kara-güldürüsü, 1990'lar Türkiyesi'nde daha vurucu anlam boyutlanna ulaşmış. Toplumun yaşadığı pek çok olay karşısındaki duyarsızlığı Rutkay Aziz'i, bu oldukça eski oyunu, güncel önem taşıyan boyutlannı keskinleştirerek 1990'lar dünyasına uyarlamaya yöneltmiş. Çok iyi bir zamanlama, başanlı bir uyarlama, güzel bir sahne Türkçesi... 'Pazar Keyfi', bugün 18.30 ve 21.15'te Istanbul Şehir Tiyattrosu, Muhsin Ertuğrul Sahnesi'nde. karanlık tarafından son aşamada nasıl bo- ğulup yok edildığını dıle getinyor. Ancak, oyun boyunca hep gülüyorsunuz. Çünkü, tı- patıp o aile bireyleri gibi davranmasanız da terörün, şiddetin, ışkencenın yargısız ınfa- zın, kaza kurşunuyla ölmelerin olağanlaş- tığı toplumda zaman zaman onlarkadar du- yarsızlaştığmızı bıliyorsunuz. Oyunu izler- İcen. bu duyarsızlığın sizı -genel toplumsal manzara içinde- nasıl "grotesk" bir konu- ma soktuğunun bihncine vanyorsunuz. Rutkay Aziz, oyunun grotesk boyutu üstü- ne kurduğu sahne düzeninde, her tür anar- şinın kol gezdığı sokaklarda hıçbır şey ol- muyormuşçasına dolaşan ailenın kendi ara- lanndaki sevimli çekjşmeyle, çevrelerinde- kı kıyasıya çatışma arasındaki zıtlığı ikı tür anlatımla vurgulamış; aile bireyleri kendi oturma odalanndaymışçasına dingın bır söyleşim düzeni içinde, onlann dışında sü- ren toplumsal devinim de mekanik bır tar- tımla sergileniyor. Başanlı bir oyunculuk ızliyoruz. ilk yapımda babayı oynayan Tun- ca Vönder'in yerinı Attan Erkekii almış. Son derece denetimli, soluklu ve güldürü- cü bır yaklaşımla kotanlmış son derece du- yarlı. tiyatro tadı üreten bir yorum... İlk ya- pımda Cefile Toyon'un canlandırdığı anne- de, yetkin bir sahne estetiği sergileyen ye- tenekli bir genç sanatçı, Vfchide Gördûm oynuyor. Ninede Eınel Çeviren'i, dedede Erol Demiröz'ü keyifle ızîiyorsunuz. Çocu- ğu yıllar önce sevgılı Erkan Yücel oynamış ve bu doğurgan rolde yıldızlaşmıştı. Bu ya- pımda minıcik bir delıkanh canlandınyor çocuğu. Cin gibi, yetenekli, ama doğal ola- rak binkımsiz. Rutkay Aziz'in uyarlamasının gerektir- diği yorum, oyun boyunca her aşamada doğru olarak yansıyor. Ancak, her öğenin "kara-gülmece" anlayışı içinde yerli yen- ne oturdulduğu bir calışmada Nâzun'ın ve Nazım'ın şıınnın yer alması bana yadırga- tıcı geldi. Kanımca sahnedeki biçeme ters düşen bir uygulama. Azız, oyunla Nâzım'ın ünlü şiirinin çakışmasını çekici bulmuş ol- malı... Oyunun başarısını perçinleyen en önemli etkenlerden bıri, yaklaşık otuz yıl önceki yapımın da dekonınu hazırlamış olan Osman Şengezer'in hareketlı ve çok iş- levlı panolardan oluşan sahne tasanmı. Giysiler ise Gül Emre'nin. Bu çok ödüllü ağabey-kız kardeşin ışbirliğı içinde çalış- ması sonucunda AST yapımı, özel bır gör- sellik kazanıyor. Zaman zaman ışık düze- ninin daha çok çeşitlilik içermesinin daha iyı olacağını düşünseniz de. "Pazar Keyfi"nı ızleyin. Oyunu otuz yıl önce görmüş olanlar, o yıllarda ilgınç bir fantezi olarak değerlendirilen yapınn bugü- nün gerçekleriyle nasıl örtüştüğünü göre- cekler. Daha önce izlememiş olanlar ise ka- çırmasın! Doktor Faustus'un inanılnıaz büyüsü EMREKOYUNCUOGLU Fransızca bilmiyorum. Yalnızca gözlerimle izle- dim. Orada bir "şey" oldu. Çok insani bir şey oldu. Uzun zamandır ilk kez heyecanlandım. Içim titredi. Abartmıyorum... 26 mayıs gecesi Taksim Sahnesi'nde Centre Dra- matique Natjona] d'OrleansTrvatrosu'ndan "Dr. Fa- ostus ya da Şeytaıun Paltosu"nu izledim. Oyunu da- ha önce defalarca video kasetinden seyretmiştim. Ancak ilk kez sahnede karşılaştım. Parça parça da olsa bazı sahneleri detaylı ya2mak istiyorum. Oyunun girişi; piyanonun en kalın ilk notası "do" tuşuna biri parmağını basıyor. Izleyicilerin üstünde- ki ışık sönüveriyor. Şamdanı elinde, kalın paltosu olan bir başkası içeri giriyor. Üzerine oturduğu televizyon 'ekranınrn arkasına şamdanı bıraktığında, ekranda şamdan beliriyor. Sanki ekran arkasmı görebiliyoruz, sanki saydam, sanki birebir doğru orantılı, yanılsaması olmayan bir ekran. Ama görüntü öyle söylüyor. Paltolu adam, mum ateşinin üstüne oturuyor. Sahnenin öbür köşesinde eski bir piyano var. Paltolu adam, gidip piyanonun taburesine oturuyor. Şimdi piyanoya dokunamayan bir piyanist var karşvmızda. Piyanosu ve de bağlan- tılı olarak müziği ellerinin altından kayıp giden... Üç ftaklı bey sahnede beliriyor. Piyanoyla oynu- yorlar. Mum ateşinin üzerinde oturan piyanist ise üşûyor... Bir diyalog başlıyor. Tbomas Mann'ın "Doktor Faustus" eserinin 25. bölümündekı "Ben ve O" di- yaloğu. Ben ve sen değil, orada olmayan ya da ol- tnaması gereken birkişiyle -sahnede bu kişiyi, üç ki- şi temsil ediyor- ben arasında geçiyor. Piyanist üşü- Fantezîler içinde karşıthklar Kültür Servisi- tzmir Devlet Tiyatrosu. 7.Uluslararası Istanbul Tiyatro Festivali'nde bugün Feter Meiss'ın yazdığı, Malcolm Keith Kay'ın yönettiği 'Marat' adlı oyununu sahneliyor. Festival kitabında yer alan yazısında Ozdemir Nutko. ovunun konusunun 1808 yılında, Charenton Akıl Hastahanesi'nde suyla terapi bölümünde geçtiğini, geçmişe ve bugüne gidip gelerek aynı anda değişik zaman dlimlenai gösterdiğini belirtiyor: Tarkh manzum biçimlerini kullanank birbirinden değişik sıhneterte. çok sa>ıda olaya. kişrye çöndermeler y^par. Bu >apıt, kendine >zgü bir di> alektikffleo güne biliıen tüm dramatik Vurallann dışına çıkan, bir çok snlam i^ren, estetik bir farsOr. Weiss, Marat-Sade'da başkaldın, (Zgüriük. dünvaya egemen olma •>e uluscıluk dugyulannın donığa ılaşüğı .908 >üını secmiştir. Bu *önemd:. Napoleon gibi başanh Wr diktaftrün zaferierh le kendindm geçen Fransız halkı da Charenon Akıl Hastahanesi'nin ıastalar yolu> la temsil edilmiştir. »alnızcs bu da değil: bu sınırlar çinde Aıschwitz de vardır, saoaş »nrasırdaki tunarhane>i andıran lürna (k..Charenton akü -ıastand. bugün için de tüm 3ün\a> temsil eder. Bir yandan özgüıiüi ve insan haklan için »avaşarj<esim, öte \andan evrensel etiği ve nsan haklannı zedele>en vahşet, leğer tanımazlık ve öldiirrrt içgüdüsünün egemen olduğu vesim ki. bu o\ unda değişik ıtmosferier içinde vansitıfc" Özgün dı. 'Marat'nm Eziyetle, Kasten İldürülüşünün Charenun'daki Akıl Hastalannca Marki )e Sade \ önctiminde Sahneknişi' olan oyun, günürnızün en etkileyici tiyatro eserleraden biri. dükçe üşüyor. Ve her türlü algı değişimini sağlaya- bilen, ayn enerjiler, düşünsel platformlar yaratabi- len, şüpheyi ortaya çıkaran bir tutkunun başlangıcın- da buluyor kendinı. Artık sonu gelmeyen bir mera- kın, *bflgi''nin peşinde, aynı zamanda da bu bilgiy- le kendisini sonsuzluğa taşıyabileceği "yaraü"nın. Şeytanla dans başlıyor. Sahnedeki perde açılıyor. 12 televizyon ekranı kar- şımızda. Üç fraklı adam ekrandaki görüntüye girip çıkıyorlar. Birinin, üst üste dizilmiş üç ekranın en üs- tünde başını ortadaki ekranda gövdesini ve en altta- kinde ise bacaklannı görebiliyoruz. Televizyon ek- ranlannın içinde parça parça da olsa bır oraya bir bu- raya hareket ediyor. Ikinci bilgi; algı değişkendir, görüntü yanılsatır. Piyanist ekranlann arasındaki ten çahyor. Elindekı bılgiyle bir önceki dunım, ona yalnızca bu izdüşümünü getinyor Dokunmak iste- diği piyano bu değil. Fraklılar alıp onu bulamadığı piyanonun başına götürüyorlar. Ve atonel tınılann keşfi başlıyor. Sesin içindeki sesin ya da uyumsuz- luğun uyumunun, alışıldık sesten farklı ses düzen- lerinin. düzene aykın tonlann. seslerin zenginliğinin keşfi... Piyanist bir deha oluyor. Oyunun esin kaynağı Thomas Mann'ın "Doktor Faustus"unda şeytanla diyalog halinde olan piyanist anlatılırken Arnoid Schoenberg'e gönderme yapılır. Tonalitenın belli bir karmaşıklığa ulaşıp. metınsel ta- nımlamalan olmamaya başladıgında müziğin kendi- ne çıkış bulduğu nokta; atonalitenin, kurgusal mu- cididir, Schoenberg. Artık sıcağı soğuğu algılama- P erde aralanıyor. Sahnenin yansını kaplayan bir saydam perdede ruhunu şeytana satan bir insanın hikâyesine piyanistle birlikte tanık oluyoruz. Sonra da tutkusu yüzünden denizin derinliklerindeki büyücüye "dili"ni veren denizkızını. îlk bilgiler veriliyor... "Var olandan artı bir şeyler istiyorsun, ancak bedeli ağır." boşluklara, denizkızının da sıkışıp kaldığı o boşluk- lara tünüyor. Şimdi ise, 5 adet televizyon ekranı hepsinde kor ateş. Piyanist ateşin iistünde yürüyor. Artık pek üşü- mez gibi. Soru cevap, soru cevap dans devam edi- yor. Dans diyorum, çünkü sahnedeki karakterlerin oyunculuklan birbiri içine akan çok sert olması ge- reken, ama belli bir ritim ve yavaşlıkla çok yumuşak bir hale dönüstürülmüş bir tür koreografik düzenle- me çerçevesinde gerçekleşiyor. Abartı ile doğallık arasında tam sınırda, tıpkı canlandırdıklan karak- terlere benzer bir oyunculuk söz konusu. Piyanist piyanosuna yöneliyor. Ancak gördüğü pi- yano gerçek piyanonun gölgesi. Ve piyanoyu ashn- da diğer köşedeki fraklılann çaldığını fark ediyor. O, ne aslına ne de gölgesine dokunmasa da piyano za- yan, başka türlü algılara açık bir insan var. Ruhu ka- nşık, ancak dansına devam ediyor. Fraklılar var olu- şun gerçeğini gösterelim diyorlar. piyaniste bir per- de daha açılıyor, bir faz daha isteğine yaklaşırken bir faz daha uzaklaşıyor geçmişınden, geleceğinden. Perde açıhnca, seyirciden tepki geliyor: bazılan gü- lüyor, bazılan ise sıkıhyor. Biraz e\-vel ızlediklen ka- mera yanılsamalan ve "Nasıl yapnnşlar" sorusuna verdikleri karmaşık cevaplann hiçbiri geçerli değil. Her şey o kadarbasit ld_ Perdenin arkasından bir çe- kim stüdyosu çıkıyor. Tüm o kamera görüntüleri, canlı olarak perde arkasında gerçekleştirilmiş ve yal- nızca üç dört ufak kameranın belli yerlere fikse edil- mesiyle bu sağlanmış. Piyanist de dıgerleri gibi ka- meralann önüne uzanıyor. Ekranlarda parça parça görüntüler içinde piyanisti göriiyoruz. Hem ekran- da hem de geride ötekilerle birlikte. Denizkızı ekra- nın yanına gelip oturuyor. Yok olmak üzere, intihar etmek üzere. Piyanist uzanıyor, ancak yapabildiği tek şey, ekranm içinden, dışanya ekranın camına elini tıklatabilmek. O çok yakında bile olsa artık çok uzak- larda... Ekranlar değince çok iddialı bir prodüksiyon gibi geliyor insana, hiç değil. Işık, oyunculuk, sahne ta- sanmı, dekor, karannca ve anlatımının gücü düşü- nülecek olursa inarulmaz alçak gönüllü olarak yal- nızca var olma nedenlerine hizmet etmek için var- lar. Medyatik dünyanın gücüne karşı durmak ya da teknolojiyi tiyatroda da kullanmak adına dünya sah- nelerinde bu tür sahnede ekran kullanımına dair bir- çok oyun sahnelendi. Ve neredeyse artık sahnede ek- ran kullanımının suyunu çıkardı dünya tiyatrocula- n. Ancak, "Doktor Faustus ve Şeytaran PaHosa n na bu tür bir önyargıyla gidersenız düş kmklığı yasa 1 yabilirsiniz. Ekran, oyunda gerekli olduğu için var, sahnede ekranın yanılsamacı bilgilerinden faydala- nılıyor. İnsanın içinden bu sefer gerçekten bir işe ya- ramış demek geliyor. Dünyamızın yanılsamacı bil- gilenni aktarabilmek için iyi bir araç oluvermiş, yö- netmen Braunschweig'ın elinde. Sahnedeki ışık kullanımı için de oyunun tümün- de hissedilen güzelliği söylemek istiyorum. Inanıl- maz işlevsel, etkili, belli ki çok düşünülmüş, oyunun akışındaki duyguyla beraber değişen bir renk düze- ni ve ışık gücüyle çok başanlı, ama yine oyundaki diğer öğeler gibi öne çıkmayan, alçak gönüllü bir ışık kullanımı izledik. Sahnedeki bu inanılmaz büyünün yararıcısı yönet- men Stephane Braunschvveig'a gelince, onun için yalnızca bir büyücü demek geliyor içimden ya da şeytanın ta kendisi. Zaten Fransızlar da ona "dâhi çocuk" adını takmışlar. ft İŞTE BUYÜK F1RSAT; m"Sorunlardan AZ ALIP ÇOK ISINACAKSINIZ DAHA AZ ÖDEYECEKSİNİZ MİL - TEN UYGAR KÖMÜR BIR SURE İÇİN ACELE - EDİN TÜM YASAL STANDARTLARA UYGUN ( SORUNSÜZ ) IDDIA EDIYORUZ EN UCUZ BIZIZ USTELIK TAKSITLE 1TON MİL - TEN UYGAR KÖMÜR FİYATI ( KDV DAHİL ) 3. 301.000 TL PEŞİNAT 2.332.000 TL 1. TAKSJT 323.000 TL 2. TAKSİT 323.000 TL 3. TAKSİT 323.000 TL 35 YILDIR SIZİ BIZ ISITTIK, BUNDAN SONRA DA BIZ ISITACAĞIZ MİL - TEN UYGAR KÖMÜR ' LE , GEÇEN YIL NE YAKMIŞ OLURSANIZ OLUN BU YIL DAHA UCUZ ISINACAKSINIZ YERALTI KAYNAKLARIMIZI URETİYORUZ, TEMİZ HAVA VE YEŞİL DOĞAYI BİRLİKTE YAŞATACAĞIZ ADRE& Mıl - Ten Şırtetler Topluluğu - Kore Şehıtlen Cad. No: 41 • ZıncıDıkuyu - ISTANBUL - TEL [0212) 288 72 81 (10 hat) DUŞUNCEYE SAYGI MEMETFUAT Eski Tartışmalar Son kuşakyazariannın, tartışmalan hemen kavga- ya çeviımelerinden, karşılanndakilere ağır sözler söy- lemelerinden yakınıyonjz. Geçenlerde Hilmi Yücebaş'ın Nâzım Hikmet Türk Basınında adlı kitabını kanştıracak oldum: Inanılırşey değil... Bilirsiniz, hepsi "Bütün Cepheleriyle" üst başlığıy- la yayımlanan, ele aldığı sanatçı üzerine yazılmış, söylenmiş her şeyi bir araya getirmeye çalışan, kır- ka yakın kitabı vardır bu yazann. Bir düzenleme yap- madan ne bulursa atar torbaya. Genellikle kaynak gösterir, ama göstermediği de olur. Her neyse, ben severim o karmakanşık kitaplan ka- nştırmayı... "Bütün Cepheleriyle" diye üst başlığı yok, ama Nâzım Hikmet Türk Basınında da o tür kitaplardan. İçindeki saçma sapan yazılan, saidınlan olurken mı- nn kınn ettiğimiz son kuşak tartışmalannın çok daha düzeyli olduğunu düşündüm. Aslında okuduğum yazılann çoğunu daha önce de okumuştum, ama unutuyor insan. Demek ki unutmak istiyor. Belki de o düzeysizlikten kurtulmak için yıllarca emek verdikten sonra bir geri dönüşten korkuyoruz- dur. Başta kitabı korumak için yazıldığı anlaşılan önsöz de yabana atılacak gibi değil, ama en ilginç saldın- lar, Behçet Kemal Çağlar, Hasan Âli Yücet, Abdül- bâki Gölpınarlı gibi ünlü yazın adamlarından geimiş. Bu üç şair, Nâzım Hikmet'e kendi tarzında yazılmış serbest nazım şiirierle karşı çıkmışlar. Şiirler uzun, ama ne tür şeyler olduğunu göstermek için sırasıyla birkaç dize ökuyalım: "Emin ol: I Tuttuğun yol, I Çıkaryol değil; I Gel An- kara timsalinin önünde eğH"(Çağ\aı) "Aaaah oğul, beni söyletme. I Gel etme I Inan ba- na; I Yazık oluyor sana." (Yücel) "Sırtlan tabiatlı nebbaş! I Ulaaan I Boynundanya- ralı I Kızıllı karalı I Ergerek! "(Gölpınarlı) Behçet Kemal Çağlar ile Hasan Âli Yücel, görükjü- ğü gibi şairi kendi yanlarına çağınyorlar, kendi kav- galanna katılmasını istiyorlar. Abdülbâki Gölpınar- h'nın öfkesi ise "O, takma aslan yeleli Namık Kemal üstadın senin" dizesi yüzünden. Üçü de aslında Nâzım Hikmet'in şiirini, dolayısıy- la kendisini seven kışiler. örnekse kitapta Abdülbâki GölpınanYnın daha sonraki yıllarda yazılmış bir övgü yazısı da var: "Onda eski tarihi, yakın maziyi, divan edasını, halk deyişlerini tasavvuf inanışlannı, kitlekaynayışını, mil- li ıstırabı, beşeri derdi, her şeyi, her şeyimizi ve faz- /a olarak da dünyayı buluyoruz. (...) Nâzım, şüphe yok ki Türk edebiyatının en yüksek şairidir." Abdülbâki Gölpınarlı bunu bana bir gün Kara- köy'de ayaküstü konuşurken de söyiemişti. Beyoğ- lu'ndan geliyordu, bir şaire nedense pek öfkelenmiş- ti. "Tün\ şiirinin bir ucunda Yunus, birucunda Nâzım dunjyor, adam öyle havalarda ki sanki dilimizin en büyük şairi o, ben seni nereye koyayım, kimin yanı- na!" diye söyleniyordu. Hilmi Yücebaş'ın kitabında, ilginçlik çerçevesinde kalan düzeysizliklerin ötesinde, çok çirkin tartışma- lar da yer alıyor. Hele Emin ÂJi'nin bir özdekçilik tar- tışması var, felsefetarihine geçebilir! Necip Faal Kı- sakürek o tartışmayı çok beğenmiş olmalı ki, hem "Yeni Istanburûa çıkan kendi uzun yazısına almış hem de birkaç ay sonra "Büyük Doğu "da yayımla- mış. Ataç'ı izleyen dönemde, yazınımızın gerek öznet, gerek nesnel eleştiri alanında büyük gelişmeler gös- termiş olduğu anlaşılıyor. Düşünüyorum da, çok çeşitli konularda gerçekten düzeyli tartışmalar yapıldı. Sataşmalann, çekişmele- rin bile bir inceliği, bir ölçüsü, bir havası olmasına özen gösterildi. Kanımca, düzeysizliğe dönme çabalannın yaygın- laşabilmesi artık çok güç. Üstelik günümüz yazariannın elleri.altında dilimize kazandınlmış birbirinden değerli kaynak kitaplar var.. Pfl^de yeni yönetim • Kültür Servisi - Geçen hafta toplanan genel kurulda seçilen PEN Yazarlar Derneği Yönetim Kurulu, kendi arasında görev bölümü yaptı. Başkanlığa Şükran Kurdakul, ikinci başkanlığa Cengiz Bektaş, genel sekreteriiğe Alpay K.abacalı ve Suat Karantay, saymanlığa ise Öner Yağcı getinldı. Cevat Çapan ve Sezer Duru da yönetim kurulu üyesi olarak görev yapacaklar. Reeve'in dumımu cHdi • CHARLOTTESVILLE (Reuter) - Geçen haftasonu attan düşerek boynunu kıran ve daha sonra felç olduğu açıklanan "Superman" fılmlerinin yıldızı Christopher Reeve'in durumunun ciddi, ancak istikrarh olduğu belirtildi. Kazadan hemen sonra Charlottesville'deki Virginia Üniversitesi Tıp Merkezi'ne götürülen aktörün hekimleri, ancak solunum aletinin yardımıyla soluk alabildigini, yakın bir gelecekte omurgasından bir orjerasyon geçirebileceğini açıkladılar. Aktörün hastanede toplanan akrabalanyla konuşmaya çalıştığı, ancak sözlerinin anlaşılmadığı belirtildi. Reeve'in eşi Dana Morosini ile kendisinden iki çocuk sahibi olan eski bayan arkadaşı Gae Exton aktörü görmek üzere Charlottesville'e gittiler. 7.ULUSLARARASI TİYATRO FESTİVALİ BUGÜN: Taksim Sahnesi: 21.15 Marat/lzmir Devlet Tiyatrosu (Türkiye) Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi: 18.30/21.15 Pazar KeyfL'Ankara Sanat Tiyatrosu (Türkiye) Aya Irini: 21.15 Montserrat/îstanbul Belediyesi Şehir Tiyatrosu (Türkiye) YARIN: AKM Büyük Salon: 21.15 Zincire Vurulmuş Prom- ete/Attis Theatre (Yunanistan) Aya trini: 21.15 Montserrat/îstanbul Belediyesi Şehir Tiyatrosu (Türkiye) YAPI KREDÎ GENÇLİK FESTİVALİ BUGÜN: 19.30 Cemal Reşit Rey Konser Saknm Barselona Gi- tar Dörtlüsü 21.30 Harbiye Açıkhava Tiyatrosu/ Kültür Bakanlığı Devlet Halk Danslan Topluluğu YARIN: 19.30 Cemal Reşit Rey Konser Salonu/ Javier Latorre Flamenko Topluluğu
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle