Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
3 HAZİRAN 1995 CUMARTESİ CUMHURİYET
**
SAYFA
KULTUR 15
7 . U L U S L A R A R A S I İ S T A N B U L T İ Y A T R O F E S T İ V A L İ
'Pazar KeyfT meraküarma
AYŞEGÜL YÜKSEL
Küçük burjuva duyarlıhğı, toplum so-
runlan karşısında duyarsız kalmayı sağla-
yan koruyucu bir silah gibi kullanılabilir
istenirse. Kendinizi yakın aile çevrenizin
koruyucu çemberi içinde, bile ısteye tutsak
edip toplumu ve insanlığı yakından ilgılen-
diren olgulan rahatça göz ardı edebilirsınız.
Üstelik "kendi kendinizi aldaQşınız"ı
kendinizden de saklaraak içın ailenızı -
özellikle de gözbebeğiniz çocuğunuzu-
"mükemmeUeştirme''yoİLinda özel sorum-
luluklar yüklenır, çabalanmzı "doğru bir
unaç"a yönelttiğinize kendinizi inandınr-
sınız. Aslında başını kuma gömmüş bir de-
vekuşundan farkınız yoktur.
Arıkara Sanat Tiyatrosu'un 7. Uluslara-
rası Tiyatro Festivali kapsamı içinde lstan-
bul seyircisine de sunulan "Pazar Keyfî"
yapımı, küçük buıjuva insanlannın dünya-
sını gerçek dünyayla yuz yüze getinyor.
George Micnel ın. ilk kez 1960'larda yi-
ne AST tarafından sahneye getinlmiş olan
kara-güldürüsü, 1990'lar Türkiyesi'ndeda-
ha vurucu anlam boyutlanna ulaşmış.
Son on beş yıldır önce devlet zoruyla
"ehlikştirilerek'" yalnızca kendi işıyle uğ-
raşmaya, sonra da bireysel düzeyde "köşe
dönücülüğe" alıştınlan toplumun -futbol
karşılaşmalan dışında- yaşadığı pek çok
olay karşısındakı duyarsızlığı Rutkay
Aziz'i, bu oldukça eski oyunu. güncel önem
taşıyan boyutlannı keskinleştırerek
1990'lar dünyasına uyarlamaya yöneltmiş.
Çok iyı bir zamanlama, başanlı bir uyarla-
ma, güzel bir sahne Türkçesi...
Oyun; bir büyük kentte pazar gezintısi-
ne çıkmış dede, nine, anne, baba ve çocuk-
tan kurulu sevimli, neseli bır küçük burju-
va ailesinın saçtığı yapay aydmlığın, karşı-
laştıklan, ama etkilenmediklen toplumsal
GI eorge Michel'in, ilk
kezl960'lardayineAST
tarafından sahneye getirilmiş
olan kara-güldürüsü,
1990'lar Türkiyesi'nde daha
vurucu anlam boyutlanna
ulaşmış. Toplumun yaşadığı
pek çok olay karşısındaki
duyarsızlığı Rutkay Aziz'i,
bu oldukça eski oyunu,
güncel önem taşıyan
boyutlannı keskinleştirerek
1990'lar dünyasına
uyarlamaya yöneltmiş. Çok
iyi bir zamanlama, başanlı
bir uyarlama, güzel bir sahne
Türkçesi... 'Pazar Keyfi',
bugün 18.30 ve 21.15'te
Istanbul Şehir Tiyattrosu,
Muhsin Ertuğrul
Sahnesi'nde.
karanlık tarafından son aşamada nasıl bo-
ğulup yok edildığını dıle getinyor. Ancak,
oyun boyunca hep gülüyorsunuz. Çünkü, tı-
patıp o aile bireyleri gibi davranmasanız da
terörün, şiddetin, ışkencenın yargısız ınfa-
zın, kaza kurşunuyla ölmelerin olağanlaş-
tığı toplumda zaman zaman onlarkadar du-
yarsızlaştığmızı bıliyorsunuz. Oyunu izler-
İcen. bu duyarsızlığın sizı -genel toplumsal
manzara içinde- nasıl "grotesk" bir konu-
ma soktuğunun bihncine vanyorsunuz.
Rutkay Aziz, oyunun grotesk boyutu üstü-
ne kurduğu sahne düzeninde, her tür anar-
şinın kol gezdığı sokaklarda hıçbır şey ol-
muyormuşçasına dolaşan ailenın kendi ara-
lanndaki sevimli çekjşmeyle, çevrelerinde-
kı kıyasıya çatışma arasındaki zıtlığı ikı tür
anlatımla vurgulamış; aile bireyleri kendi
oturma odalanndaymışçasına dingın bır
söyleşim düzeni içinde, onlann dışında sü-
ren toplumsal devinim de mekanik bır tar-
tımla sergileniyor. Başanlı bir oyunculuk
ızliyoruz. ilk yapımda babayı oynayan Tun-
ca Vönder'in yerinı Attan Erkekii almış.
Son derece denetimli, soluklu ve güldürü-
cü bır yaklaşımla kotanlmış son derece du-
yarlı. tiyatro tadı üreten bir yorum... İlk ya-
pımda Cefile Toyon'un canlandırdığı anne-
de, yetkin bir sahne estetiği sergileyen ye-
tenekli bir genç sanatçı, Vfchide Gördûm
oynuyor. Ninede Eınel Çeviren'i, dedede
Erol Demiröz'ü keyifle ızîiyorsunuz. Çocu-
ğu yıllar önce sevgılı Erkan Yücel oynamış
ve bu doğurgan rolde yıldızlaşmıştı. Bu ya-
pımda minıcik bir delıkanh canlandınyor
çocuğu. Cin gibi, yetenekli, ama doğal ola-
rak binkımsiz.
Rutkay Aziz'in uyarlamasının gerektir-
diği yorum, oyun boyunca her aşamada
doğru olarak yansıyor. Ancak, her öğenin
"kara-gülmece" anlayışı içinde yerli yen-
ne oturdulduğu bir calışmada Nâzun'ın ve
Nazım'ın şıınnın yer alması bana yadırga-
tıcı geldi. Kanımca sahnedeki biçeme ters
düşen bir uygulama. Azız, oyunla Nâzım'ın
ünlü şiirinin çakışmasını çekici bulmuş ol-
malı... Oyunun başarısını perçinleyen en
önemli etkenlerden bıri, yaklaşık otuz yıl
önceki yapımın da dekonınu hazırlamış
olan Osman Şengezer'in hareketlı ve çok iş-
levlı panolardan oluşan sahne tasanmı.
Giysiler ise Gül Emre'nin. Bu çok ödüllü
ağabey-kız kardeşin ışbirliğı içinde çalış-
ması sonucunda AST yapımı, özel bır gör-
sellik kazanıyor. Zaman zaman ışık düze-
ninin daha çok çeşitlilik içermesinin daha
iyı olacağını düşünseniz de.
"Pazar Keyfi"nı ızleyin. Oyunu otuz yıl
önce görmüş olanlar, o yıllarda ilgınç bir
fantezi olarak değerlendirilen yapınn bugü-
nün gerçekleriyle nasıl örtüştüğünü göre-
cekler. Daha önce izlememiş olanlar ise ka-
çırmasın!
Doktor Faustus'un inanılnıaz büyüsü
EMREKOYUNCUOGLU
Fransızca bilmiyorum. Yalnızca gözlerimle izle-
dim. Orada bir "şey" oldu. Çok insani bir şey oldu.
Uzun zamandır ilk kez heyecanlandım. Içim titredi.
Abartmıyorum...
26 mayıs gecesi Taksim Sahnesi'nde Centre Dra-
matique Natjona] d'OrleansTrvatrosu'ndan "Dr. Fa-
ostus ya da Şeytaıun Paltosu"nu izledim. Oyunu da-
ha önce defalarca video kasetinden seyretmiştim.
Ancak ilk kez sahnede karşılaştım.
Parça parça da olsa bazı sahneleri detaylı ya2mak
istiyorum.
Oyunun girişi; piyanonun en kalın ilk notası "do"
tuşuna biri parmağını basıyor. Izleyicilerin üstünde-
ki ışık sönüveriyor. Şamdanı elinde, kalın paltosu
olan bir başkası içeri giriyor.
Üzerine oturduğu televizyon 'ekranınrn arkasına
şamdanı bıraktığında, ekranda şamdan beliriyor.
Sanki ekran arkasmı görebiliyoruz, sanki saydam,
sanki birebir doğru orantılı, yanılsaması olmayan bir
ekran.
Ama görüntü öyle söylüyor. Paltolu adam, mum
ateşinin üstüne oturuyor. Sahnenin öbür köşesinde
eski bir piyano var. Paltolu adam, gidip piyanonun
taburesine oturuyor. Şimdi piyanoya dokunamayan
bir piyanist var karşvmızda. Piyanosu ve de bağlan-
tılı olarak müziği ellerinin altından kayıp giden...
Üç ftaklı bey sahnede beliriyor. Piyanoyla oynu-
yorlar. Mum ateşinin üzerinde oturan piyanist ise
üşûyor...
Bir diyalog başlıyor. Tbomas Mann'ın "Doktor
Faustus" eserinin 25. bölümündekı "Ben ve O" di-
yaloğu. Ben ve sen değil, orada olmayan ya da ol-
tnaması gereken birkişiyle -sahnede bu kişiyi, üç ki-
şi temsil ediyor- ben arasında geçiyor. Piyanist üşü-
Fantezîler
içinde
karşıthklar
Kültür Servisi- tzmir Devlet
Tiyatrosu. 7.Uluslararası Istanbul
Tiyatro Festivali'nde bugün Feter
Meiss'ın yazdığı, Malcolm Keith
Kay'ın yönettiği 'Marat' adlı
oyununu sahneliyor.
Festival kitabında yer alan
yazısında Ozdemir Nutko.
ovunun konusunun 1808 yılında,
Charenton Akıl Hastahanesi'nde
suyla terapi bölümünde geçtiğini,
geçmişe ve bugüne gidip gelerek
aynı anda değişik zaman
dlimlenai gösterdiğini belirtiyor:
Tarkh manzum biçimlerini
kullanank birbirinden değişik
sıhneterte. çok sa>ıda olaya. kişrye
çöndermeler y^par. Bu >apıt,
kendine >zgü bir di> alektikffleo
güne biliıen tüm dramatik
Vurallann dışına çıkan, bir çok
snlam i^ren, estetik bir farsOr.
Weiss, Marat-Sade'da başkaldın,
(Zgüriük. dünvaya egemen olma
•>e uluscıluk dugyulannın donığa
ılaşüğı .908 >üını secmiştir. Bu
*önemd:. Napoleon gibi başanh
Wr diktaftrün zaferierh le
kendindm geçen Fransız halkı da
Charenon Akıl Hastahanesi'nin
ıastalar yolu> la temsil edilmiştir.
»alnızcs bu da değil: bu sınırlar
çinde Aıschwitz de vardır, saoaş
»nrasırdaki tunarhane>i andıran
lürna (k..Charenton akü
-ıastand. bugün için de tüm
3ün\a> temsil eder. Bir yandan
özgüıiüi ve insan haklan için
»avaşarj<esim, öte \andan evrensel
etiği ve nsan haklannı zedele>en
vahşet, leğer tanımazlık ve
öldiirrrt içgüdüsünün egemen
olduğu vesim ki. bu o\ unda
değişik ıtmosferier içinde
vansitıfc"
Özgün dı. 'Marat'nm Eziyetle,
Kasten İldürülüşünün
Charenun'daki Akıl Hastalannca
Marki )e Sade \ önctiminde
Sahneknişi' olan oyun,
günürnızün en etkileyici tiyatro
eserleraden biri.
dükçe üşüyor. Ve her türlü algı değişimini sağlaya-
bilen, ayn enerjiler, düşünsel platformlar yaratabi-
len, şüpheyi ortaya çıkaran bir tutkunun başlangıcın-
da buluyor kendinı. Artık sonu gelmeyen bir mera-
kın, *bflgi''nin peşinde, aynı zamanda da bu bilgiy-
le kendisini sonsuzluğa taşıyabileceği "yaraü"nın.
Şeytanla dans başlıyor.
Sahnedeki perde açılıyor. 12 televizyon ekranı kar-
şımızda. Üç fraklı adam ekrandaki görüntüye girip
çıkıyorlar. Birinin, üst üste dizilmiş üç ekranın en üs-
tünde başını ortadaki ekranda gövdesini ve en altta-
kinde ise bacaklannı görebiliyoruz. Televizyon ek-
ranlannın içinde parça parça da olsa bır oraya bir bu-
raya hareket ediyor. Ikinci bilgi; algı değişkendir,
görüntü yanılsatır. Piyanist ekranlann arasındaki
ten çahyor. Elindekı bılgiyle bir önceki dunım, ona
yalnızca bu izdüşümünü getinyor Dokunmak iste-
diği piyano bu değil. Fraklılar alıp onu bulamadığı
piyanonun başına götürüyorlar. Ve atonel tınılann
keşfi başlıyor. Sesin içindeki sesin ya da uyumsuz-
luğun uyumunun, alışıldık sesten farklı ses düzen-
lerinin. düzene aykın tonlann. seslerin zenginliğinin
keşfi... Piyanist bir deha oluyor.
Oyunun esin kaynağı Thomas Mann'ın "Doktor
Faustus"unda şeytanla diyalog halinde olan piyanist
anlatılırken Arnoid Schoenberg'e gönderme yapılır.
Tonalitenın belli bir karmaşıklığa ulaşıp. metınsel ta-
nımlamalan olmamaya başladıgında müziğin kendi-
ne çıkış bulduğu nokta; atonalitenin, kurgusal mu-
cididir, Schoenberg. Artık sıcağı soğuğu algılama-
P
erde aralanıyor. Sahnenin yansını kaplayan bir saydam perdede ruhunu şeytana
satan bir insanın hikâyesine piyanistle birlikte tanık oluyoruz. Sonra da tutkusu
yüzünden denizin derinliklerindeki büyücüye "dili"ni veren denizkızını. îlk
bilgiler veriliyor... "Var olandan artı bir şeyler istiyorsun, ancak bedeli ağır."
boşluklara, denizkızının da sıkışıp kaldığı o boşluk-
lara tünüyor.
Şimdi ise, 5 adet televizyon ekranı hepsinde kor
ateş. Piyanist ateşin iistünde yürüyor. Artık pek üşü-
mez gibi. Soru cevap, soru cevap dans devam edi-
yor. Dans diyorum, çünkü sahnedeki karakterlerin
oyunculuklan birbiri içine akan çok sert olması ge-
reken, ama belli bir ritim ve yavaşlıkla çok yumuşak
bir hale dönüstürülmüş bir tür koreografik düzenle-
me çerçevesinde gerçekleşiyor. Abartı ile doğallık
arasında tam sınırda, tıpkı canlandırdıklan karak-
terlere benzer bir oyunculuk söz konusu.
Piyanist piyanosuna yöneliyor. Ancak gördüğü pi-
yano gerçek piyanonun gölgesi. Ve piyanoyu ashn-
da diğer köşedeki fraklılann çaldığını fark ediyor. O,
ne aslına ne de gölgesine dokunmasa da piyano za-
yan, başka türlü algılara açık bir insan var. Ruhu ka-
nşık, ancak dansına devam ediyor. Fraklılar var olu-
şun gerçeğini gösterelim diyorlar. piyaniste bir per-
de daha açılıyor, bir faz daha isteğine yaklaşırken bir
faz daha uzaklaşıyor geçmişınden, geleceğinden.
Perde açıhnca, seyirciden tepki geliyor: bazılan gü-
lüyor, bazılan ise sıkıhyor. Biraz e\-vel ızlediklen ka-
mera yanılsamalan ve "Nasıl yapnnşlar" sorusuna
verdikleri karmaşık cevaplann hiçbiri geçerli değil.
Her şey o kadarbasit ld_ Perdenin arkasından bir çe-
kim stüdyosu çıkıyor. Tüm o kamera görüntüleri,
canlı olarak perde arkasında gerçekleştirilmiş ve yal-
nızca üç dört ufak kameranın belli yerlere fikse edil-
mesiyle bu sağlanmış. Piyanist de dıgerleri gibi ka-
meralann önüne uzanıyor. Ekranlarda parça parça
görüntüler içinde piyanisti göriiyoruz. Hem ekran-
da hem de geride ötekilerle birlikte. Denizkızı ekra-
nın yanına gelip oturuyor. Yok olmak üzere, intihar
etmek üzere. Piyanist uzanıyor, ancak yapabildiği tek
şey, ekranm içinden, dışanya ekranın camına elini
tıklatabilmek. O çok yakında bile olsa artık çok uzak-
larda...
Ekranlar değince çok iddialı bir prodüksiyon gibi
geliyor insana, hiç değil. Işık, oyunculuk, sahne ta-
sanmı, dekor, karannca ve anlatımının gücü düşü-
nülecek olursa inarulmaz alçak gönüllü olarak yal-
nızca var olma nedenlerine hizmet etmek için var-
lar.
Medyatik dünyanın gücüne karşı durmak ya da
teknolojiyi tiyatroda da kullanmak adına dünya sah-
nelerinde bu tür sahnede ekran kullanımına dair bir-
çok oyun sahnelendi. Ve neredeyse artık sahnede ek-
ran kullanımının suyunu çıkardı dünya tiyatrocula-
n. Ancak, "Doktor Faustus ve Şeytaran PaHosa
n
na
bu tür bir önyargıyla gidersenız düş kmklığı yasa
1
yabilirsiniz. Ekran, oyunda gerekli olduğu için var,
sahnede ekranın yanılsamacı bilgilerinden faydala-
nılıyor. İnsanın içinden bu sefer gerçekten bir işe ya-
ramış demek geliyor. Dünyamızın yanılsamacı bil-
gilenni aktarabilmek için iyi bir araç oluvermiş, yö-
netmen Braunschweig'ın elinde.
Sahnedeki ışık kullanımı için de oyunun tümün-
de hissedilen güzelliği söylemek istiyorum. Inanıl-
maz işlevsel, etkili, belli ki çok düşünülmüş, oyunun
akışındaki duyguyla beraber değişen bir renk düze-
ni ve ışık gücüyle çok başanlı, ama yine oyundaki
diğer öğeler gibi öne çıkmayan, alçak gönüllü bir ışık
kullanımı izledik.
Sahnedeki bu inanılmaz büyünün yararıcısı yönet-
men Stephane Braunschvveig'a gelince, onun için
yalnızca bir büyücü demek geliyor içimden ya da
şeytanın ta kendisi. Zaten Fransızlar da ona "dâhi
çocuk" adını takmışlar.
ft İŞTE BUYÜK F1RSAT;
m"Sorunlardan
AZ ALIP ÇOK ISINACAKSINIZ
DAHA AZ ÖDEYECEKSİNİZ
MİL - TEN UYGAR KÖMÜR
BIR SURE
İÇİN ACELE
- EDİN
TÜM YASAL STANDARTLARA UYGUN ( SORUNSÜZ )
IDDIA EDIYORUZ EN UCUZ BIZIZ
USTELIK TAKSITLE
1TON MİL - TEN UYGAR KÖMÜR FİYATI ( KDV DAHİL ) 3. 301.000 TL
PEŞİNAT
2.332.000 TL
1. TAKSJT
323.000 TL
2. TAKSİT
323.000 TL
3. TAKSİT
323.000 TL
35 YILDIR SIZİ BIZ ISITTIK, BUNDAN SONRA DA BIZ ISITACAĞIZ
MİL - TEN UYGAR KÖMÜR ' LE , GEÇEN YIL NE YAKMIŞ OLURSANIZ OLUN
BU YIL DAHA UCUZ ISINACAKSINIZ
YERALTI KAYNAKLARIMIZI URETİYORUZ,
TEMİZ HAVA VE YEŞİL DOĞAYI BİRLİKTE YAŞATACAĞIZ
ADRE& Mıl - Ten Şırtetler Topluluğu -
Kore Şehıtlen Cad. No: 41 •
ZıncıDıkuyu - ISTANBUL -
TEL [0212) 288 72 81 (10 hat)
DUŞUNCEYE SAYGI
MEMETFUAT
Eski Tartışmalar
Son kuşakyazariannın, tartışmalan hemen kavga-
ya çeviımelerinden, karşılanndakilere ağır sözler söy-
lemelerinden yakınıyonjz.
Geçenlerde Hilmi Yücebaş'ın Nâzım Hikmet Türk
Basınında adlı kitabını kanştıracak oldum: Inanılırşey
değil...
Bilirsiniz, hepsi "Bütün Cepheleriyle" üst başlığıy-
la yayımlanan, ele aldığı sanatçı üzerine yazılmış,
söylenmiş her şeyi bir araya getirmeye çalışan, kır-
ka yakın kitabı vardır bu yazann. Bir düzenleme yap-
madan ne bulursa atar torbaya. Genellikle kaynak
gösterir, ama göstermediği de olur.
Her neyse, ben severim o karmakanşık kitaplan ka-
nştırmayı...
"Bütün Cepheleriyle" diye üst başlığı yok, ama
Nâzım Hikmet Türk Basınında da o tür kitaplardan.
İçindeki saçma sapan yazılan, saidınlan olurken mı-
nn kınn ettiğimiz son kuşak tartışmalannın çok daha
düzeyli olduğunu düşündüm.
Aslında okuduğum yazılann çoğunu daha önce de
okumuştum, ama unutuyor insan. Demek ki unutmak
istiyor.
Belki de o düzeysizlikten kurtulmak için yıllarca
emek verdikten sonra bir geri dönüşten korkuyoruz-
dur.
Başta kitabı korumak için yazıldığı anlaşılan önsöz
de yabana atılacak gibi değil, ama en ilginç saldın-
lar, Behçet Kemal Çağlar, Hasan Âli Yücet, Abdül-
bâki Gölpınarlı gibi ünlü yazın adamlarından geimiş.
Bu üç şair, Nâzım Hikmet'e kendi tarzında yazılmış
serbest nazım şiirierle karşı çıkmışlar.
Şiirler uzun, ama ne tür şeyler olduğunu göstermek
için sırasıyla birkaç dize ökuyalım:
"Emin ol: I Tuttuğun yol, I Çıkaryol değil; I Gel An-
kara timsalinin önünde eğH"(Çağ\aı)
"Aaaah oğul, beni söyletme. I Gel etme I Inan ba-
na; I Yazık oluyor sana." (Yücel)
"Sırtlan tabiatlı nebbaş! I Ulaaan I Boynundanya-
ralı I Kızıllı karalı I Ergerek! "(Gölpınarlı)
Behçet Kemal Çağlar ile Hasan Âli Yücel, görükjü-
ğü gibi şairi kendi yanlarına çağınyorlar, kendi kav-
galanna katılmasını istiyorlar. Abdülbâki Gölpınar-
h'nın öfkesi ise "O, takma aslan yeleli Namık Kemal
üstadın senin" dizesi yüzünden.
Üçü de aslında Nâzım Hikmet'in şiirini, dolayısıy-
la kendisini seven kışiler.
örnekse kitapta Abdülbâki GölpınanYnın daha
sonraki yıllarda yazılmış bir övgü yazısı da var:
"Onda eski tarihi, yakın maziyi, divan edasını, halk
deyişlerini tasavvuf inanışlannı, kitlekaynayışını, mil-
li ıstırabı, beşeri derdi, her şeyi, her şeyimizi ve faz-
/a olarak da dünyayı buluyoruz. (...) Nâzım, şüphe yok
ki Türk edebiyatının en yüksek şairidir."
Abdülbâki Gölpınarlı bunu bana bir gün Kara-
köy'de ayaküstü konuşurken de söyiemişti. Beyoğ-
lu'ndan geliyordu, bir şaire nedense pek öfkelenmiş-
ti. "Tün\ şiirinin bir ucunda Yunus, birucunda Nâzım
dunjyor, adam öyle havalarda ki sanki dilimizin en
büyük şairi o, ben seni nereye koyayım, kimin yanı-
na!" diye söyleniyordu.
Hilmi Yücebaş'ın kitabında, ilginçlik çerçevesinde
kalan düzeysizliklerin ötesinde, çok çirkin tartışma-
lar da yer alıyor. Hele Emin ÂJi'nin bir özdekçilik tar-
tışması var, felsefetarihine geçebilir! Necip Faal Kı-
sakürek o tartışmayı çok beğenmiş olmalı ki, hem
"Yeni Istanburûa çıkan kendi uzun yazısına almış
hem de birkaç ay sonra "Büyük Doğu "da yayımla-
mış.
Ataç'ı izleyen dönemde, yazınımızın gerek öznet,
gerek nesnel eleştiri alanında büyük gelişmeler gös-
termiş olduğu anlaşılıyor.
Düşünüyorum da, çok çeşitli konularda gerçekten
düzeyli tartışmalar yapıldı. Sataşmalann, çekişmele-
rin bile bir inceliği, bir ölçüsü, bir havası olmasına
özen gösterildi.
Kanımca, düzeysizliğe dönme çabalannın yaygın-
laşabilmesi artık çok güç.
Üstelik günümüz yazariannın elleri.altında dilimize
kazandınlmış birbirinden değerli kaynak kitaplar var..
Pfl^de yeni yönetim
• Kültür Servisi - Geçen hafta toplanan genel kurulda
seçilen PEN Yazarlar Derneği Yönetim Kurulu, kendi
arasında görev bölümü yaptı. Başkanlığa Şükran
Kurdakul, ikinci başkanlığa Cengiz Bektaş, genel
sekreteriiğe Alpay K.abacalı ve Suat Karantay,
saymanlığa ise Öner Yağcı getinldı. Cevat Çapan ve
Sezer Duru da yönetim kurulu üyesi olarak görev
yapacaklar.
Reeve'in dumımu cHdi
• CHARLOTTESVILLE (Reuter) - Geçen haftasonu
attan düşerek boynunu kıran ve daha sonra felç olduğu
açıklanan "Superman" fılmlerinin yıldızı Christopher
Reeve'in durumunun ciddi, ancak istikrarh olduğu
belirtildi. Kazadan hemen sonra Charlottesville'deki
Virginia Üniversitesi Tıp Merkezi'ne götürülen
aktörün hekimleri, ancak solunum aletinin yardımıyla
soluk alabildigini, yakın bir gelecekte omurgasından
bir orjerasyon geçirebileceğini açıkladılar. Aktörün
hastanede toplanan akrabalanyla konuşmaya çalıştığı,
ancak sözlerinin anlaşılmadığı belirtildi. Reeve'in eşi
Dana Morosini ile kendisinden iki çocuk sahibi olan
eski bayan arkadaşı Gae Exton aktörü görmek üzere
Charlottesville'e gittiler.
7.ULUSLARARASI TİYATRO
FESTİVALİ
BUGÜN:
Taksim Sahnesi: 21.15 Marat/lzmir Devlet Tiyatrosu
(Türkiye)
Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi: 18.30/21.15 Pazar
KeyfL'Ankara Sanat Tiyatrosu (Türkiye)
Aya Irini: 21.15 Montserrat/îstanbul Belediyesi Şehir
Tiyatrosu (Türkiye)
YARIN:
AKM Büyük Salon: 21.15 Zincire Vurulmuş Prom-
ete/Attis Theatre (Yunanistan)
Aya trini: 21.15 Montserrat/îstanbul Belediyesi Şehir
Tiyatrosu (Türkiye)
YAPI KREDÎ GENÇLİK
FESTİVALİ
BUGÜN:
19.30 Cemal Reşit Rey Konser Saknm Barselona Gi-
tar Dörtlüsü
21.30 Harbiye Açıkhava Tiyatrosu/ Kültür Bakanlığı
Devlet Halk Danslan Topluluğu
YARIN:
19.30 Cemal Reşit Rey Konser Salonu/ Javier Latorre
Flamenko Topluluğu