25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 27 HAZİRAN 1995 SALI OLAYLAR VE GORUŞLER Uzmanlık tüzüğü ve çocuk ürolojisi Tartışmaya açılan tüzük taslağı. Avrupa Birlıği standartlanna uymak şöyle dursun, yaklaşmaktan bile çok uzak kalmış. Prof. Dr. MUSTAFA ÖZYURT Uludağ. Üniv. Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi sine sunmakta yarar görüyorum: Eğitim kurumlannı değerlendirmek, uzmanlık dallan ve müfredat komisyonla- nnın uzmanlık eğitimi verme yetkisini kal- dırmak. uzmanlık dallan arasında doğacak görüşaynlıklarını inceleyipkararabağla- mak gibi pek çok bilimsel geniş yetkiler- le donatılan Tababet Uzmanlık Kuru- lu'nun (TUK) oluşumunu tanımlayan 6. ve 7. maddelerde kurulun 18 üyesinden 8'inin Sağlık Bakanlığı'na aynlması ve bakanlık müsteşannın bu kurulun doğal üyesi ve başkanı olarak benimsenmiş ol- ması. kurulun. oiuşumunda ve işleyişinde aşın merkeziyetçiliğin yanı sıra, bilimsel ağırlıklı olmadığını da göstermektedir. Aynca AvTupa Birliği Tıp Uzmanlan Bir- liği'nin (L'EMS)ana ilkesini oluşturan uz- manlık dernekleri temsilcilerine hiç yer verilmemesi de bilerek yapılmış bir yan- lış gibi ortadır. Aynı şekilde 8. maddede ta- nımlanan Uzmanlık Dallan Eğitim ve Müfredat Komisyonu da Sağlık Bakanlı- ğfnca seçilecek beş asil ve iki yedek üye- den oluşmaktadır. Sözü edilen komisyon: ilgili uzmanlık dallannda eğitim vermeye yetkili kılınacak sağlık birimlerinin fizik yapı. yatak sayısı, eğitim araç, gerec ve personeli bakımından nıtelik ve standart- lannı saptamak, eğitim birimlerinin eğitim verme yetkisini kaldırmak doğrultusunda 6 5 milyona varan nüfiısumuzun yeterli ölçüde sağlık hizmetin- den yararlanabilmesi nitelikli, çağdaş düzeyde eğitim almış uzman hekimlenn varlığına baglıdır. Sağlık konulannı (mevzuatı) düzenleyen Tababet ve Şuaba- tı Sanatlannın Tarz-ı tcrasuıa Dair Ya- sa'nm 11 Nisan 1928tanhlı 1219sayılıol- duğunu bilmem kaçımız biliyor? Başımız her sıkıştığında reform sözcüğünün arka- sına sığınmak alışkanlığımızdan olacak, gümrük birliğı ve Avrupa ile bütünleşmiş (entegre) olmaya heveslendiğimiz şu gün- lerde ilk akla gelen. Tababet Uzmanlık Tü- züğü'nü değiştirmeyı düşünmek oldu. Sağlık Bakanlığf nın hazırladığı Uzman- lık Tüzüğü Tasansı (Taslağı). tıp fakülte- lerine ve Tiirk Tabipleri Birliği aracılığıy- la da uzmanlık derneklerine dagıtıldı. 18 Şubat 1995"te Ankara'da toplanan II. Tıp Kurultayı'nda tüzük ele alındı. Avrupa Bidiğı'nin konuyla ilgili görevli temsilci- si "Bizim ilişki kuracağımız yer, sivil top- lum örgütieridir, > ani derneklerdir; bakan- hkla görüşmelerimizolmaz" dıyerek konu- ya açıklık getirdi. Gelin görün ki tartışma- ya açılan tüzük taslağı, Avrupa Birliği standartlanna uymak şöyle dursun. yak- laşmaktan bile çok uzak kalmış. Bu çar- pıklıklardan birkaçını kamuoyunun bilgi- karar vermekle görevlendirilmiştir. 13. maddedeki eğitim süreleri, rotasyon prog- ramlan ve yan dallar. çağdaş Avrupa Bir- liği ve dünya standartlanna uymadığından ülkemizde yapılan uzmanlık eğitimi yeter- siz kalacak. sözü edilen ülkelerde geçerli- liği olmayacaktır. Bir yenilik gibi sunulan taslağın 24. maddesinde uzmanlık eğitiminin dörtte üçlük bölümü tamamlandıktan sonraki dö- nem içinde, zorunlu ve üç kez merkezî olarak yapılacak yeterlik sınavında 100 üzerinden 70 puan alma koşulu getirilmiş- tir. Uzmanlık sınavının merkezf olması. kuşkusuz gerçekçi biryaklaşımdır. Ancak sayılan 38"i bulan, büyük bir bölümü hiç- bir ön hazırlık ve altyapı oluşturulmadan açılan 'gecekondu tıp fakülteleri' ile onlar- dan daha kötü koşullarda uzmanlık eğiti- mi veren Sağlık Bakanlığı ve Sosyal Si- gortalar hastanelerinden eğitim alan asis- tanlan, gelişmiş tıp fakültelerinden uzman olacaklarla aynı kefeye koymak nesnel (objektif)ölçü!ere sığarmı? Bu sınavı koy- madan önce, uzmanlık eğitimi veren ku- ruluşlan aynı düzeye çıkarmak daha akıl- cı olmaz mı? Küreselleşme kavramından esinlenmiş olacaklar ki yabancı uyruklulann kurum- lanmızda uzmanlık eğitimi görmeleri uy- gun vebelirlibırkontenjançerçevesi için- de benimsenmekle birlikte 15. maddede- ki yabancı uyruklu hekimlenn Türk mes- lektaşlanndan farklı bir sınavla uzmanlık eğitimine alınmalan benimsenmiştir. 16. maddede bazı hallerde bakanlıkça uzman- lık sınavı yapılabilmesine açık kapı bıra- kılmaktadır. Uygulanan Tıpta Izmanlık Sınavı (TUS), bugüne değin eşitlik içinde yapılan sınavlardan biridir. Pratikte bazı aksaklıklan olmasına karşın kişisel kayır- malan ortadan kaldırmıştır. Bu maddeyle bakanlığa. merkezî sınav dışında sınav yapma hakkının verilmesi bu dengeyi kök- ten bozmaya yönelıktir. 5. bölümde" (madde 28,29 ve 30) yurtdı- şında yapılan uzmanlık çalışmalannın ka- bul edilmesi ya da Türkiye"de tamamlana- bilmesi için TUS'ta ilgili dalda uzmanlık eğitimi yapma hakkı kazanmış olma ön koşulu aranmamakta. bunun dışında her türlü yatav geçişe ızin veren maddeyle de ikilik yaratmak için uygun ortam hazır- lanmış olmaktadır.. 20. maddede belleklerde hiç de hoş iz bırakmayan bir fişleme konusu işlenmek- tedir. "Bu fîşler aKı ayda bir olmak üzere asistanlann meslek bilgileri, mesltki u\gu- fauna. göreve bağklık.çalışma, araştırma ve yönetme yetenekleri ile ahlaki dunımlan hakkında bakanlıkça şekil \e kapsamı be- liıienecek yeterlik fişlerine ve kanaatleri yaalıp gizli olarak kummlann baştabipie- rine veya en üst amirine \erilir. Bu fişler; faküHelerde dekanlığa, diğer kurumlarda bakanbğa gönderttir" denılmektedir. Pek çok ana dalda. bolca yan dal dağı- tılırken çocuk ürolojisi görmezlikten gelin- miştir. Tüzüğü hazırlayanlann böylesine önemli bir konuda duvarsız kalmalan ya art niyetli hareket etmeleri ya da bilgisiz- likleriyleaçıklanabilir. Her iki koşuldada 'çocuk ürolojisi'nı ipotek altına almak. ço- cuklanmızın sağlığı açısından kabul edi- lemez bir yanlıştır. Nüfusumuzun yakla- şık olarak yüzde 35'ini oluşturan 14 yaşın- dan küçüklerin ürolojik (böbrekkr, idrar yollan ve erkekte üretim organlannın cer- rahihastalıklan)sorunlan ilendeki sağlık- lı yaşamlannda son derece önem taşır. Ömeğin, genç yaşlarda böbrek transp- lantasyonu yapılan hastalann yüzde 12'si. çocukluk döneminde iyi tedavi edilmemiş idrar yolu iltihabının kurbanlandır. Daha buna benzer pek çok ürolojik sorun. bilgi- li ve deneyimli çocuk ürolojisi uzmanlan- nın yokluğundan kaynaklanmaktadır. Bu boşluğu gören tıp fakültelerinin çogu. 'üroloji anabilim dalı" kapsamında çocuk ürolojisi bilim dallannı oluşrurmuştur. Bu gerçekçi yaklaşım. Yüksek Öğretim Ku- rulu'nca da uygun görülmüş ve desteklen- miştir. Oteyandan, ilki Bursa'da, ıkincisi Mu- danya'da ve sonuncusu da 1-2 Mayıs 1995'te Ankara'da olmak üzere üç kez. uluslararası katılımlı. Çocuk Ürolojisi Kongresi düzenlenmiştir. Avrupa Çocuk Crolojisi Birliği (ESPU),Türkiye"deki ço- cuk ürolojisi eğitimini ve kongrelerini ya- kından izlemektedir. Batı'da uygulandığı gibi çocuk ürolojisi yan dal eğitimi. iirolo- ji eğitiminin üzerine en az iki yıl. bu eği- timi verebilecek donanımdaki 'çocuk üro- lojisi büirn dalı'nda gerçekleştirilmelidir. Aynca "Üroloji uzmanlık belgesi aldıktan sonra yurtiçinde ya da yurtdışında beş vıl süreyle bu konuda çalışanlara, tüzük yürüriüğe girdikten sonraki ilk üç a> için- de belgeleriyle (dokümanlan\la) birlikte baş>urmak koşuluyla, çocuk ürolojisi uz- manlık belgesi \erilmelidir" maddesi de eklenmelidir. ARADABIR EmekliElçi Cep Telefonu ve Tespih... Artık bu işler Kumkapı'da mı oldu, Rumelikava- - ğı'nda mı? Birkaç dost.. Ortada dul kalmış bir "Büyük" şişe- si... "Servis değiştirelim beyler.." diye tepelerinde dolanan işgüzar bir garson... "Ne oiacak bu memleketin hali?" , Bu klasik soru, salıverildi, tabakların ortasına... "Sol, sol, soldediniz.. öbürleri de Vahabî şivesi ile 'Lââ, lââ' dedi, buralara geldik.." •j "Bunlan bırakın, şu güzel havada.. Zozo Dalmas 'ı \hatırlıyor rr.jsunuz, beyler? Ne afetti.. Toprağı bol -olsun..." "Oğlum, çöplükte aklı kalan horoz musun, nedir?" "Görmüyor musunuz? Bir kısım vatandaşlar.." "Elbette isterler ve de haklandır... Devletin işi va- tandaşın isteklerini yerine getirmek değil mi? Kimi- '_ siyol ister, su ister, okul ister, kimisi zam ister, sen- ,dika ister. Bunlarda şeriat istiyor..." "Çaresi var mıdır bunun?" "Olmaz mı? Şeriat isieyen vatandaşlar, yerel ma- -kamlaradilekçeveririer. 'Bizdavalanmızınkadılarta- rafından yürütülmesini istiyoruz', derier. Geri kalan- lar, yine sulh mu, asliye mi, ağırceza mı, hangisi 'ik- tiza' eylerse oralara gitmeği sürdürüher. Olur bi- ter..." "Bu iş sakat. Çünkü, faraza, şeriat isteyen birisi, istemeyen birisine borç para verse ve de geri ala- masa, davaya kim bakacak?" "Çözüm basit? kadı ile yargıçyan yana oturur, sa- zı biri alır, öbürü bırakır." "Protokol ne olacak? Yani, yargıç mı kadı'nın sa- ğına, yoksa kadı mı yargıcın sağına?" "Bu iş, kıdem veya yaş tercihi ile halledilebilir.." İşgüzar garson, servisleri yenilerken soruverdi: "Bu Tao ile Mao kardeş mi? Siz bilirsiniz." "Uzaktan akraba olurlar.." dedi birisi, arka masa- dan.. "Beşiktaş malı götürdü.." diye atladı birisi, sözün orta yerine... "Siz gelecekyıl Trabzon 'u seyredin" dedi işgüzar garson... "Bu memlekete iki tane önemli Fatih gelmiştir, ar- kadaşlar. Birisi istanbul'u aldı, öbürü isviçre'yi altüst etti.." "Daha gümrük birliğine girmeden, futbolcu ihra- c/na başladık Avrupa 'ya... Aslan Nihat ile Bomba- cı Bekir'cfen beri ne kadar inkişaf ettik'..." • • • Istanbul'da artık yavaş yavaş gece gelip oturmak- tadır kentin üstüne... Sağda solda bombalar patla- maya, bankalar soyulmaya, gençler sevişmeye, oto- mobiller çarpışmaya hazır... "Ben eve gidiyorum, hanım zeytinyağlı enginarpi- şirdi" dedi, masanın üstündeki tespihini aldı, kaiktı masadan... "Bu gece, idare heyeti toplantısı var. Geç bile kaldım" dedi, cep telefonunu cebine sokup, ayak- landı... Camilerden ezan sesi.. Diskolardan pata küta... Klaksonlar cayır cayır... Battı güneş, bin kocadan davalı bu dul kentin üzerinde... M. HULUSİ SAKA (1957 - ) Makina Mühendisleri Odası tstanbul Şubesi yöneticilerinden dost insan M. HULUSİ SAKA'yı bir trafik cinayetinde yitirdik. Bergama'dan sonsuzluğa uğurluyoruz. îlkelerini yaşatacağız. MAKtNA MÜHENDİSLERİ ODASI İSTANBUL ŞUBESİ TARTIŞMA Sağlıkta medya yanlışlıklan T elevizyonlarda çok kez bir ailenin ya da bir hastanın karşı karşıya olduğu acıklı, hüzün verici sağlık sorunu sergıteniyor. O aile ya da hasta kişi büyük ilgi görüyor, büyük destek alma olanağına kavuşuyor. Yardımcı kurum ya da ıyiliksever, hayırsever kışilerin adlannı duyuyor. öğreniyoruz. Onlan doğaldır kı. takdirle anıyoruz. Ama şu gerçeği unutarak: o televizyonda görüntülenen kişi 10 bınlerden sadece bir tanesıdir. Yardıma, desteğe muhtaç onbinlerce insanda bir büyük burukluk yaratarak. temel sorunun ne olduğu unutularak. kişisel değil toplumsal çözümler üzerinde durmadan yapılıyor bu v e benzeri kampanyalar. Üstelik büyük yanlışlıklarla birlikte ve yanlış mesajlar vererek. Geçenlerde bir kas hastası gündemde idi. Onbinlerce kas hastası içinden bir tanesi ötanazi ıstıyor. o hasta yardım bekliyor. İlgi bekliyor. Onun yurtdışına sağaltılmaya (tedaviye) gidebilmesi için kampanya başlatılıyor. Hürriyet gazetesi duyurdu. sevgili hemşenm Ibrahim Tatiıses de bir konserle katıhyor bu kampanyaya. sağ olsun. Ama -doğru tanı konuldu ise- cocuğun hastalığı müsküler distrofidir. Bu hastalığın dünyada henüz tedavisi yoktur. Şimdi onbinlerce hasta içinden birıni seçiyorsunuz. Onun da toplanan para ile yurtdışına sağaltıma gideceğinı duyuruyorsunuz. Kaç türlü yanlışlık, hatta sorumsuzluk ve insafsızlık var burada. Olmayan bir sağaltım için kampanya yapıyorsunuz \e olmayan bir sağaltım için onbinlerce ınsana umut veriyorsunuz. Oysa yapılacak şey sağaltım olanaklan bulununcaya . kadar bu ınsanların hastalıklan ile birlikte insanca yaşayabilmelenni sağlamaktır. Gelişmiş ülkelerde gıpta ederek örneklerıni gördüğümüz gibi bu tür hastalara modern bir rehabilitasyon anlayışı ile yaklaşılmaktadır.Bunu yapabilseydik onlar bu kadar acı çekmeyeceklerdi ve büyük bir olasıhkla ötanazi isteğinde bulunmayacaklardı. Amaç. desteğı. >ardım kampanyasını kişilere değil onbınlere. yüzbinlere, milyonlara yöneltmek ve tüm beden özürlüler için çok yönlü çözümler yaratmak olmalıdır. Böylesine önemli bir soruna bu kadar yüzeysel. bu kadar kişisel bakmaya. bunu milyonlara bu biçimde sunmaya hakkınız yoktur. Sevgili TV kanallannın program yapımcılan. basın organlan. sağlık muhabirleri. Türkiye'de tüm bu sorunlarla ilgili olarak sizlere en doğru ve en taze bilgilen verecek, yol göstereceİc. sizlen yanlışlıklardan koruyabılecek kas hastalan söz konusu olduğunda bir Kas Hastalıklan Derneği vardır ve oraya ulaşmanız. ilişki kurmanız son derece kolaydır. Beden özrü yaratan öteki hastalıklar için de çok güzel çalışmalar yapan çeşıtli dernekler var. Onlardan yararlanmayı size • anımsatabilirmiyım? Bir medya sansasyonu uğruna kıymayın insanlanmıza. Dr. Coşkun Özdemir K.as HastalıklanDemegı Baskanı ıyı odulEricsson 337, GSM dünyasının Oscar'ı olarak bilinen CAESAR "1995 Yıh En İyi Cep Telefonu Ödülü'nü kazandı. Üst ûste iki yıl kazandığı bu ödülle Ericsson, ürettiği cep telefonlannın teknik mükemmelliğini, gûvenilirlik ve servis kalitesini tüm dünyaya bir kez daha kanıtladı. Ericsson GH 337'nin, kazandığı "1995 Caesar En İyi Dijital Dizayn", "En İyi Servis" ve "Kullanıcıyı Bilinçlendirme" ödülleriyle de rakip tanımadığı bir kez daha onaylandı. ERICSSON'unuzda garantı etıketı btjlunmasıra dikkat ediniz. Ericsson Yetkili tthalatçılan: CEP TELEFONUNDA E R İ C S S O N MoFıreuröii.s Te): (0216) 410 85 00 (6 hat) Ericsson Yetklll Servto Laboratuvarian: A ş T«l: (0212) 287 17 17 (10 hat) Istanbul />wupa (0212) 237 3100; Istanbul Ana&Hu (0216) 342 89 90; Ankara (0312) 22112 61 • 438 T6 33; Izmır (0232) 486 2168; Mereın (0324) 328 54 33; Antalya (0242) 243 47 86 PENCERE Fethullabçılık!• •• Fethullah Gülen Hoca'nın ağzı laf yapar, gözleri boşluğa bakar, benliği cezbeye dönük... Freud'un sözlüğünde Gülen'in hangi sayfaya gir- diğini düşünmekte saymakla bitmez yarar var... Dindarların inanç tellerine dokunmasını iyi bilir; gö- rüntüde eski deyişle 'mahviyetkâr'. Ancak bu hali doğal mı, yapay mı, Allah bilir, kul henüz kuşkuludur... Girdiği konuyu hemen ümmet-i Muhammet'in ilgi alanına çekimleyip titrek sesle gırtlağının akordmu yaptıktan sonra, mızrabını inananlann yürekJerine saplar; gözleri yaşlıdır; eli mendilli, salya sümük va- azlanyla ünlü... Vallahi bu dünyada gözü yoktur. Ama politikada vardır... Politikada gözü olmasa, bunca politikacıyla ne- den al takke ver külah olsun?.. Öteki dünya ile ka- vanoz dipli dünya arasında salıncak kurup inançla- rın rüzgârında kolan vurmak hevesi yalnız Fethullah Gülen Hoca'da yok ki!.. Günümüzde çoğu açıkgöz "selamünaleyküm ve rahmetullah"d\ye söze başla- dıktan sonra "bismillahirrahmanirrahim" diye bes- melesini çekip siyaset ve ticaret üzerine lafa dalıyor. Fethullah Gülen de kökü petrol kokulu çöl topra- ğına salınmış güllerimizden biri... • [ Yeni Dünya Düzeni "pi-ar" üzerine... Şeriat üzerine siyaset ve ticaret, en modern yön- temlerle bilgisayartara yüklenince, bizimki gibi maz- lum ülkelerin halkları emperyalizmin metropollerin- de kobaylar gibi incelenmez mi?.. Müslüman, sabahtan akşama beş kez namaz kıl- dığına göre, ne içer, ne yer?.. Ne düşünür?.. Mübareğin iki yakası bir araya gelmiyor; bir milyar- lık Islam dünyasında ne sanayileşmiş bir ülke var ne de çağdaş demokrasiyi benimsemiş bir Müslüman toplum!.. Allah'ın sevgili kullarına reva gördüğü ya- şam bu mu?.. Keferenin önünde iki büklüm, el pen- çe!.. Ne zaman bir Hıristiyanla dalaşsa, Müslüman tokadı yiyor; Museviyle kavga dövüşte pataklanıyor; Iran ile Irak gibi kendi arasında savaşa başlasa, fa- kir fukara Muhammet ümmetinin bütün paraları ke- ferelerin silah fabrikalanna akıyor... Amerikalı görüyor ki ümmet-i Muhammet'te ayrı- lıkların sayısı Kuran-ı Kerim'in ayetleri kadar zengin! Kimi Müslüman, Iran gibi, Amerikalıyı şeytan bilip taşhyor; kimisi de Suudi Arabistan gibi sırtını Ameri- ka'ya dayıyor; ama, hepsi de petrol fiyatlarının ka- derini yine Amerika'nın eline bırakıyor. Ya Türkiye'de neler oluyor?.. Bir Refah Partisi var ki, bu cemaatin şeyhi sayılan Necmettin Erbakan'ın sağı solu belli değil; kürsü- ye çıktı mı, dayanamıyor, Amerika'ya atıp tutuyor. Peki, bu politikacının bir seçeneği yok mu? Eğer yok- sa, toplum fişteklenerek Amerika'dan yana, bir "Müslüman politikacı" türetilemez mi?.. Bak sen şu Fethullah Gülen'e!.. Hoca'da iş var gibi görünüyor. Dersaadet sosyetesinin dansına, flörtüne, giyimi- ne, kuşamına, bikinisine, minisine, yokinisine kanş- mayacak, camilerde cemaati sosyetenin 'dolce vi- ta'sına karşı azdırıp düşmanlaştjrmayacak kadar hoşgörülü ve "ehli" birhoca efendi gerekmiyör'mu?.. • Fethullah Hoca kurnaz!.. Nasıl da yakaladı zaman- lamayı, Islamın ehlileşmiş olanını dış ve iç egemen çevrelerin mal bulmuş mağribi gibi yeğleyeceklerini nasıl aynmsadı!.. Fethullahın gazetesi Zaman, bu tezgâhta satılıyor. •*•• Pazarola!.. Çağımızın 'p/'-ar'ında şeriatçılığın da markası var: Acem'detüretileni mi istersiniz, ehl-i Suud olanını mı, yoksa "alla furca"sını mı? Heykeltıraş HASAN SAFKAN 27Haziran 1995Salıgünü Ortaköy Camii'nden ikindi namazından sonra Yeniköy Mezarlığı'na gömülecektir. Üzüntümüz sonsuzdur. HEYKELTIRAŞLAR DERNEĞİ VEFAT Değerli üyemiz, sevgili arkadaşımız HASAN SAFKAN'ı kaybettik. Acımız büyüktür. Sanat ortamına başsağlığı diliyoruz. Cenazesi, Ortaköy Mecidiye Camii'nden 27.06.1995 Salı günü ikindi namazını müteakip kaldınlacaktır. ITNESCO AIAP TÜRKtYE ULUSAL KOMİTESl ULUSL\RAR.VSI PLASTtK SAJNATLAR DERNEĞİ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle