Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
20 NİSAN 1995 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
UYCARLIKLARIN IZINDE OKTAYEKtNCİ
Lale Devri'nin tanığı olan ahşap yalı 100 yıldır onanm bekliyor:
Boğaziçi'nde bir başyapıt...Bizdeki tarih kitaplannda her
nedense adı "ddPye çıkan,
kendi halkı arasında ise
özellikJe kültür ve bilim
alanında yaptıklanndan ötürü
"Büyük Petro" olarak anılan
ûnlü Rus çan L Peter, 1701
yılında Petersburgkentini
kurarken Avrupalı mimar ve
sanatçılardan güçlü bir ekip
oluştunır. Neva Irmağı'nın
Kuzey Denizi'ne döküldüğü
delta üzerinde, kanallarla iç
içe bir konumda kuzeyin
Venedik'ini yaratmak ûzere
kollannı sıvayan Batılı
1
0Nisanl995
günü geçirdiği
yangın
tehlikesinden
sonra yeniden
anımsanan
Amcazade
Hüseyin Paşa
Yahsı, yaşamının
300. yılına artık
bir 'Boğaziçi
Müzesi' olarak
girmek istiyor.
mimarlar, bu tûr su kenannda
gelişen daha eski uygarlıklan
kendilerine esin kaynağı
olarak alırlarken Venedik'le
birlikte Istanbul'dan da
yararlanırlar.
Kimi kaynaklara göre Italyan
ve Fransız sanatçılann
I. Peter'e gösterdikleri su
kentleri örnekleri arasında
Boğaziçi de vardır ve özellikle
yalılardaki mimari zenginlik,
Petersburg'un tasarlanmasında
da etkili olmuştur... Eğer bu
bilgiler doğruysa, Avrupalı
mimarlann 300 yıl önce
dikkatini çeken Boğaziçi
mimarisine ait çarpıcı
örnekler arasında hiç
kuşkusuz Amcazade Hüseyin
Paşa Yalısı da vardı. Bugün
dünyada tarihsel kimliğini
en iyi koruyan kıyı kentleri
arasında ilk sıralarda sayılan
St. Petersburg, henüz daha
tasanm aşamasındayken,
Anadolu Hisan'nın hemen
kuzeyindeki Boğaz'a doğru
çıkıntı yapan zor bir yerde bu
zarif ahşap bina inşa edilmişti.
Boğaziçi'ndeki diğer yalılar
arasında özellikle yalın ve
rasyonel çizgileriyle "denizle
bütünleşen bir iç mekân
kültürünü" en üst dûzeyde
sergileyen yalı,
Sultan n. Mustafa devrinde
veziri âzam olan Hüseyin Paşa
tarafindan 1699'da yaptınlmış,
daha sonra da paşanın lakabı
olan Amcazade adıyla
anılmaya başlanmıştı. :
Y alıdaki
pencere
düzeni ve
cephe
mimarisi,
20.
yüzyıldaki
modern
Batı
mimarlannın
yapılannda
bile ender
görünen
'işlevselliğin
yalın
estetik
yorumunu'
içeriyor...
'MeçhuT mimann evrenselliğiHalk arasındaki bir başka lakabının da
"sarhoş" olduğu bilinen Sadrazam
Hüseyin Paşa, aynı anda Köprülü
Mehmed Paşa'nın yegeni olduğu için,
bu ünlii yalı tarihsel belgelerde
"Köprülüler Yahsı" adıyla da geçer.
Bugün ise sadece Boğaziçi'ndeki
ayakta kalabiltniş en eski yalı olması
özelliğinin yanı sıra dünyada bu tûr
deniz kıyısuıdakı ve üstelik ahşap olan
yine en eski binalar arasında sayılıyor.
Cephesindeki zarif çizgileri, oranlan,
Boğaziçi'ni kuzeyden güneye
seyreyleyen pencere düzeni, özgün
planı, iç mekânlanndaki süslemeleri ve
deniz üzerindeki heykelsi konumuyla
yine sadece ülkemizin değil, dünya
mimarhk tarihinin en önemli
yapıtlanndan biri olarak 300 yıldır
lstanbul'u süslüyor.
Behçet ÜnsaL, Amcazade Hüseyin Paşa
Yalısı'nın mimarhk sanatı açısından bu
evrenselliğini şöyle özetliyor:
"17. yüzyıl sonunun bu fasadındaki
(cephesindeki) pencere tipini ancak 20.
yüz>ıl modern Batı mimarlannın
yapıtlarında bulahilirsiniz.
Çevresine ve fonksiyonuna göre
malzeme ve form uygulayan bir
mimari; asıl sanat işte budur („) Ne
yazık ki yalının mimannı
büemiyonız-."
Böylesine önemli bir miras acaba
nasıl korunabilir; ve hem varlığıyla
hem de taşıdığı kültür zenginliğiyle
uygarlığa yine yüzlerce yıl daha nasıl
katkıda bulunabilir?..
lONisan 1995 günü geçirdiği ve
doğrusu ucuz atlatılan bir yangın
tehlikesinden sonra yeniden aciliyet
kazanan bu soru, aslmda 1950'lerden
bu yana hep gündemde kaldı.
Yalının günümüze dek gelebilen
selamlık divanhanesinin onanlması ve
restorasyonu konusunda özellikle
tstanbul'daki mimarhk okullannda
sayısız fıkir projesi ve öneri
geliştirildi. Ne var ki tüm bu çabalar,
mimarhk eğitimine yardımcı olmanın
ötesinde, doğrudan yalının
sağlamlaştınlması ve ömrünün
uzatılması yönündeki girişimJere ciddi
olarak dönüşemedi. Tarihe ve kültüre
duyarlı çevrelerin "meşruta yah"
(satılamaz koşulu olan mülkj olarak
hep üzerin titredikleri 300 yıllık bir
anıt, "tapudaki
sahiplerinin''kararsızlıklan ve giderek
yetersizlikleri yüzünden herkesin gözü
önünde çökmeye terk edildi.
en yıpranma
20 YIL ÖNCEYE AİT BİR ANI: Tarih. 21 Mayıs 1976. Turizm ve Tanıtma Bakanı Lütfü Tokoğiu, Amcazade Hüseyin
Paşa Yabsf nda düzenlediği basın toplanüsında, bu vahnın ve Boğaz'dak i diğer ban yalılann restore edileceği müjdesi-
ni veriyor. Ne var ki 20 yıldır bu müjde gerçeldeşemfyor» (Fotoğraf: CUMHURİYET ARŞİ Vl)
1988 yılında yitirdiğimiz
Sedat Hakkı Eldem'ın vurgu-
lamasıyla. "Amucazade"Hü-
seyin Paşa Yalısı'nın 20. yüz-
yıl içerisinde yasadığı yıpran-
ma serüveni de neredeyse ta-
rihe geçecek anılan ve göz-
lemleri içeriyor.
Meslek ve sanat yaşamını
tstanbui'a ve özellikle Boğa-
ziçi'nın belgelenmesıne ada-
yan ünlü mimanmızın aktar-
dığına göre, yine kendisi gibi
bir Istanbul âsığı olan Pierre
Loti 191O'dagelirgelmez,ilk
haykınşlanndan bırinı "Bo-
ğaziçi yalılanm, özellikle Am-
cazade'yi kurtann" şeklinde
dile getırmiş. Demek ki tari-
hi yalı, daha o tanhlerde ol-
dukça bakımsız durumday-
tnış.
flerleyen yıllarda Prof. Dr.
Sûheyl L'nver, "Yahnın Selam-
lık Köşkü Boğaz'uı en eski si-
vil yaptsıdır" dedıkten sonra
şu notu düşüyon "Ancak son
klasik üsluptaen zengin içde-
kor taşıyan yapının tek bir
odası kaJmısür ve son derece
harap dunımdadır."
Benzerşekılde, 1950'liyıl-
lann ortalannda Milli Eğitim
Bakanlığı'nm onanm ama-
cıyla yaptırdığı bir inceleme
raporunda şu saptamalar yer
alıyor.
"Zamanında ufak bir kire-
mit aktanlmasının dahi ihma-
li yüzünden, senelerre içeri
akan yağmur sulan o nefıs ta-
van tezyinatını harap etmek-
le kalmamış, aynı zamanda
çan bağtamalannı. mertek ve
kiremitaln tahtalannı da çü-
rütmüştü_"
Topkapı Sarayı Müzesi
Müdürlüğü'nce görevlendiri-
len mimar Cahide Tamer'in
aynı incelemedeki gözlemle-
ri de şöyle: "Mevcut pencere
çerçevelerinin hemen bepsi
harap, camları kınlmış ve
noksandı.
Saionun merkezindeki
mermer havuz, eski resimle-
rinde görülen kapak kubbeyi
tamamcn kaybettigi gibi, al-
undaki duvann çökmesi yü-
zünden ufkiyeti (yatay duru-
mu) de bozulmus, derderin-
den açtlnuşn.
n
Bunun gibi daha birçok
belge, rapor, röleve çalışma-
sı, fotoğraf ve anı notlan da
gösteriyor kı Amcazade Hü-
seyin Paşa Yalısı, 300 yıllık
geçmişinin son yanm yüzyı-
Devletgöreviniyapacakmı?Amcazade Yalısı'nın mimari
özelliklerinin yanı sıra doğrudan tanık
olduğu anılar ve olaylar da zaten bu
binanın yine özel kullanım yerine artık
bir müze olarak uygarlık tarihine hizmet
vermeyi sûrdürmesini gerekli kıhyor.
Bahçesi ise zarif bir Boğaziçi parkı
olarak, hatta çay bahçesi olarak kimbilir
ne kadar da keyifii günler yaşayabilir...
Yalının inşa edıldiği tarihte, yani 1699'da,
aynı anda ünlü Karlofça Antiaşması da
imzalanmışrı.
Bu antlaşrnanın ardından Avusfurya'dan
Istanbul'a gönderilen Nemçe sefiri
VTnnond'a verilen ziyafet ve ağırlama
töreni, Amcazade Yalısı'nın yasadığı ilk
görkemli günler arasındaydı. Sedat Hakkı
Eldem'in anlatırruyla; "sefirler (yani
süfera takımnarkalannda sayısız kayık
olduğu halde, üç yüz kürekçinin çektiği
kadırga ile yalıya gelmisjerdi. Çeşitü spor,
hokkabazlık gösterileri arasında çok
kalabahk bir saz heyeti de icrayı sanat
etmistL."
Tarihi yalı, 300 yıllık yaşammda
Osmanlı'nın sadece parlak günlerine
değil, hüzünlü ve gerilimli dönemlerine
de elbette ki kucak açmıştı.
Nitekim, bugün ayakta duran ve sadece
divanhanesi kalan selamlık dairesinden
ayn olarak, aynı bahçe içinde Anadolu
Hisan tarafındaki iki katlı büyük harem
dairesi yalısının "93 Harbi"denilen
savaşlar sırasında yerleştirilmiş
göçmenler yüzünden tahrip olduğu ve
giderek yıkıldığı, kayıtlarda yer alıyor.
Kargopulo'nun 19. yüzyılın ikinci
yansında çektiği Boğaziçi
fotoğraflannda açıkça görülen bu ikinci
bina, yani Amcazade'nin haremlik yalıst,
aynı fotoğrafa bağlı yorumlarla yine iki
katlı, büyük sofalı ve yaklaşık 20 odalı
bir yapı olarak kıyıdaki özgün mimari
dokuyu tamamlıyordu...
Dünyada St. Petersburg gibi kimi tarihi
kentler daha hiç yokken bile Boğaziçi
kıyılannı süsleyen; 17. yüzyıl sonlannda
yapıldığında, ancak 20. yüzyıl
baslanndaki modem mimarhk
akımının Batı'daki kimi ustalannca
yakalanabilen "işlevselliğe bağfı bir
estetiğin'' üstün örneğini 200 yıl önceden
sergileyen; suyla olan yüzlerce yıllık
birlikteliğine karşın ayakta kalmayı
başarmış bir en eski ahşap bina olma
özelliğini taşıyan; iç mimarisinde eski
Istanbul sanatını ve beğenisini, dış
mimarisinde ise rasyonelliği ve Boğaziçi
kültürünü yansıtan böylesine bir anıt
eserimizi, her an çıkabilecek yeni bir
yangın ya da çökme tehlikesinden önce
gerçekten kurtarabilmek için devlet,
üzerine düşen görevi bakalım artık
yapacak mı?
lını. deyim yerindeyse. dosta
düşmana karşı "ayakta kala-
bttme savasunıyla" geçıriyor.
Özellikle 1980'lerden bu
yana artık tam birdirenışe dö-
nüşen bu var olma savaşımm-
da, tarihi yalıya elini uzata-
cak güçlü ve kararlı bir kur-
tancı hâlâ ortaya çıkabilmiş
değil.
Buna karşın ortak mülki-
yetlennde olan tarihi yalınm
arsasına gösterdikleri ilgiyi
kendisine de gösterebilmiş
değiller.
Aralanndaki duyariılık far-
kı ve her birinin kültür mira-
sına olan bakışlan ile beklen-
tileri arasındaki değişik yak-
laşımlan da bu ata mirasının
kurtanlması için gerekîi or-
tak tavn ve ışbirliğini sürekli
engelleyen temel sorunlardan
biri olarak görünüyor.
Evet. Yıllannı Istanbul'a
ve Boğaziçi'ne vermiş bir
başka mimarhk tarihi ve bi-
lim emekçimiz. Doğan Ku-
ban'ın dedığı gibi, Lale Dev-
ri'ni yaşamış ve o dönemlerin
anılannı taşıyan bir sanat ve
estetik kültürünü yansıtan
böylesine bir "tek kalnuş"ör-
neğin korunması, artık sade-
ce tapudaki sahiplerinden
beklenebilır mi?
Bu soruya evet demek, kuş-
kusuz her şeyden önce ulusal
onurumuz açısından en büyük
talihsizlık olacaktır.
Amcazade Hüseyin Paşa
Yalısı'nın, başka herhangi bir
yalı gibi artık özel mülkiyette
kalamayacağı ve hâlâ ayakta
duran en eski ahşap bina ola-
rak mimarhk ve sanat tarihi-
mizin eşsiz belgesel değeri
kimliğiyle bir kamu malı sta-
tüsüne kavuşması gerektiği,
hiç tartışmasız artık daha faz-
la geciktirilemeyecek ulusal
bir görev.
Hele son ucuz atlatılan yan-
gın tehdidinden sonra bu gö-
revi yine ertelemek ise belki
de yalının bu kez tümüyle yi-
tirilmesıne yol açabilecek en
ağır ıhmal olarak duyarsız-
lığın tarihine yazılacak...
ODAK NOKTASI
AHMETCEMAL
Köy Bıstîtüleri, Halkevleni ve
Sonrası...
Eğitimi geniş kitlelere yaymak, sanat ve kitle ara-
sında canlı bir ilişki kurmak söz konusu olduğunda,
hiçbırtoplum, bu amaçlar için geliştirilen, yarariılığı-
nı da çok belirgin biçimde kanıtlamış kurumlannı har-
camak lüksüne sahip değildir. Çünkü böyle kurum-
ların düşüncesizce harcanması, işlevleri hiç göz
önünde bulundurulmaksızın variıkJannason verilme-
si, onyıllar sürecek duraklamalara, dahası gerileme-
lere yol açar.
Ülkemizin yakın tarihinde köy enstitülerinin ve hal-
kevlerinin kapatılması, söylediklerimizin en hazin ör-
nekleri arasındadır. Köy enstitüleri, çok köktenci bir
temelde kabuk değiştirmek zorunluluğuyla karşıla-
şan, vardığı noktada, yani Milli Mücadele'nin ardın-
dan, böyle bir kabuk değiştirme eyleminden başka
çıkar yolu bulunmayan bir toplumun böyle bir deği-
şime ayak uydurabilmesi için öngörülmüş, rahatlık-
la dâhice diye nitelendirilebilecek bir girişimdi. Eğer
bu kurumlann yaşamasına, işlevlerini bugüne kadar
sürdürmelerine izin verilseydi, günümüzde bütün
ağıriığıyla yaşanmakta olan kimi sorunlar büyük bir
olasılıkla hiç gündeme girmeyecekti. Örneğin orta-
öğrenimlerini tamamlayan bütün gençlerin meslek
sahibi olmak için üniversite kapılanna yığılmalanna
gerek kalmayacattı, örneğin okumaya ve düşünme-
ye geniş ölçüde yabancılaşmışhğın/yabanalaştınl-
mışlığın beraberinde getirdiği soaınlar yaşanmaya-
caktı. Eğitimi belli merkezlerde odaklaşmış olmak-
tan çıkanp, bütün yörelere, üstelik yöresel tüm özel-
likleri ve koşullan göz önünde bulundurarak yayma-
yı amaçlayan köy enstitüleri, her yıl yüz binlerce gen-
cin öğrenim görebilmek için bir iç göçün türtü kül-
fetlerine katlanmak zorunda kalmalan gibi bir duru-
mu kesinlikle önleyecekti.
Alabildiğine çoğaltılabilecek bu örnekler bağla-
mında, bir saptama rahatlıkla yapılabılir. Köy ensti-
tülerinin kapatılması, doğrudan Türkiye'nin "muasır
medeniyet seviyesine" ulaşma çabalanna en büyük
darbelerden birini indirmiştir. Günümüz Türkiye-
si'nde, eğitimi kitlelere yaymak için harcanan çaba-
lann temelinde bir zamanlar köy enstitüleri için ön-
görülmüş amaçlann belirginleşmesi bunun en açık
göstergesidir.
Yine yakın tarihimizde, düşüncesizliğin kurbanı ol-
muş bir başka kurum da halkevleridir. Halkevleri, sa-
nat, sanat eğitimini, sanatın günlük yaşamın doğal
bir parçası olduğu düşüncesini, genelde estetik an-
layışını mahallelere kadar götürmeyi amaçlayan ku-
ruluşlardı. Sanat ile geniş kitleler arasındaki iletişim,
hemen bütün toplumlarda kendiliğinden gerçekleş-
mez, bu iletişimin başansı, bu amaçla oluşturulacak
köprü kurumlann başansına da bağımlıdır. İşte Tür-
kiye'deki halkevleri de böyle bir işlev bakımından
düşünülebilecek en ideal çözümlerden biriydi. Özel-
likle gençlerin sanatın türtü dallanna eğilme, o dal-
larda kendilerini eğitebilme, böylece de boş zaman-
lannı en iyi biçimde değerlendirebilme bakımından
geniş olanaklarbulabildikleri halkevleri, aynı zaman-
da bir diyalog kurma, dolayısıyla da düşünme eyle-
mini geliştirme odaklanydı.
Halkevlerinin kapatılması, geniş kitleterin sarvstid^.
düşünmeyle bağlannın kopanlmasıyla eşanlamlıdır.
Günümüzde köy enstitüleri, daha çok yabancı
kaynaklarda değerlendirilen, alanında eşsiz bir kitle
eğitimi modeli olarak tarihe geçmiştir. Halkevlerin-
den ise yıllardır uzağız. Acaba bunca hoyrat, bunca
düşüncesiz bir harcama eyleminin ardından, yine de
çıkanlabilecek, bugün için üretken bir biçimde de-
ğeriendirilebilecek bazı dersler yok mudur?
Yapmamız gereken, "okurumlar artık tarihe kanş-
ö"demekle yetinmek midir? Yoksa böyle demek ve
aynı amaçlar için hep yabancı modeller peşinde koş-
mak yerine, sözü edilen kurumlan bugünün koşul-
lanna göre biçimlendirebilecek modeller olarak bir
kez daha düşünmek, hiç mi yarar sağlamaz?
Düşünce ortamımızın giderek yaygınlaşan çorak-
lığında bunlar sanınz üzerinde durulmaya değer
sorulardır.
ANKARA
KİTAPFUARI
BUCÜN:
13J0- 15.00 Panel: "Edebiyatımızda Ahlak",
Yöneten: Faruk Şüyun, Konuşmacılar: Erendiz Atasü,
Hasan ülent Kahraman, M. Mahzun Doğan, Mehmet
Doğan, Mustafa Şerif Onaran, Düzenleyen: Dünya
Kitap Dergisi
15J0-17.00 Panel: "Baskent Ankara'dan Toktamış
Ateşy'e" Katılımcılar: Ankaralı gençler, Düzenleyen:
Omit Yayıncılık
1730- 18.30 "Edebiyat Matineleri", Konuşmacılar:
Şükrü Erbaş, Fernıh Tunç, Almi Cengizkan,
Düzenleyen: TÜYAP, Yeniyüzyıl Gazetesi
YARIN:
11.00- 13.00 Panel: "Sanatta Stra Sistemi",
Yöneten: Mustafa Bayram Mısır, Konuşmacılar
Temel Demirer, Aydın Öztürk, Cengiz Gündoğdu,
Düzenleyen: tnsancıl Dergisi
1330- 15.00 Panel: "Mizah ve Karikatürde Düşünce
Özgürlüğü"', Yöneten: Mert Ali Başanr,
Konuşmacılar: Gani Müjde, Metin Ustündağ, Cihan
Demirci, Mehmet Çağçağ, Tuncay Akgün,
Düzenleyen: Parantez Yayınlan
1530- 17.00 Açıkoturum: "Ulusal Egemenlik ve
Dil", Yöneten: Iskender Özturanlı, Konuşmacılar
Toktamış Ateş, Hüsnü Göksel, Emin Özdemir,
Düzenleyen: Dil Derneği
1730-1830 "Edebiyat Matineleri", Konuşmacı:
Can Yücel, Düzenleyen: TÜYAP, Yeniyüzyıl Gazetesi
Ece Ayhan ameliyat oldu
• ÇANAKKALE (AA) - Şair Ece Ayhan, Çanakkale'de
hastalanarak yatağa düştü. Sağ gözündeki rahatsızlık ve
başındaki kanser nedeniyle Çanakkale Devlet
Hastanesi'nde tedavi altına alınan Ayhan'ı ameliyata
alan doktorlar başındaki kanserli tümörii çıkardılar.
Memleketi Çanakkale'de beş yıldan bu yana adeta
inzivaya çekilen, dostlannın yardımlanyla yaşamını
sürdürebilen şairin tedavisi, göz kliniğinde
sürdürülüyor. Göz altlan şişen Ayhan'ın kalbinden de
rahatsız olduğu belirlendi. Hastane Başhekimi Mehmet
Kerem, Ece Ayhan için hastanenin tüm olanaklannın
kullanıldığını ve özenli bir bakım uygulandığını
bildirdi. 1990 yılında geçirdiği kalp krizi nedeniyle
meydana gelen kısmi felç yüzünden konuşma güçlüğü
çeken Ece Ayhan, gözlerindeki rahatsızlıktan dolayı
yeterince okuyup yazamamaktan yakınıyor.
Çanakkaleli olan Kültür Bakanı Ercan Karakaş, Ece
Ayhan'ı arayarak geçmiş olsun dileğinde bulundu ve
doktorlardan sağlık durumu hakkında bilgi aldı.
Çanakkale Belediyesi de Ece Ayhan'ı Kültür ve Sanat
Birimi Danışmanlığı kadrosuna aldı.akkale'ye giderek
şairi ziyaret edeceğini söyledi.