06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 20 NİSAN 1995 PERŞEMBE 12 DIZIYAZI Yanlışlıldar giUdürüsü...t fDünkü yazımızda. poziti- vizme saldınrken yarattığı kavram kargaşasına dikkat çektiğimiz Bay Bolay, daha sonra eski Yunan felsefesin- den de geriye, "ortaçağ'"a yöneliyor. "Atatürk'ün bu- yurduğu gibi'* diyerek bir kandırmacaya yönelip dü- şûnce dünyanuzı. eğitim ve ögretim siyasamızı, tümüyle "din"in ve "dinbilim"in buyruğuna vermeye çalışı- yor. Ortaçağın dinsel baskı- sına karşın, maddecilik, no- minalizm kılığında da olsa, "dinbilim"e girmiştir. Fe- odal toplum yıkılınca, burju- vazı, kiliseye karşı verdiği sa- vaşımda, maddeci görüşlere - yer verdi. Doğa bılimlerinın verilerinden yararlanarak dı- ne ve dinbilime karşı çıktı. tngiliz maddecilen Hob- bes, Bacon ve Locke, dene- yi, gözlemi ve sayımı, doğa- nın araştınlmasında kullanı- lacak başlıca yöntemler ola- . rak benimsediler. ' Fransız maddeciliği de. La ', Mettric, Holbach, Helveti- us ve Diderot'nun görüşle- , riyle gelişti. Evren, maddesel cisimlerin bir bağlamlı siste- mi olarak kavrandı. Tannta- .nımaz düşünceler, özellikle Fransız maddecilerinde gö- rüldü. Zengin birdin eleştiri- sine karşın. Fransız maddeci- leri, mekanikçi maddeci Al- man Feuerbach ve Rus mad- decileri Belinski, Herzen ve Çernişevski denli etkin ola- mamışlardır. Feuerbach, klasik Alman idealizminin sona ermesi için savaştı. Comte incelenirse, Hegel'e (1770-183 l)tepki olarak çık- madığı kolayca anlaşıhr. Yüzeysel eleştlrl Bay Bolay, bütün bunlan yüzeysel biçimde eleştiriyor. Bu düşünürlere, geliştirdik- leri sistemleraçısından insan- lık çok şey borçluysa da, yap- tıklan iş. felsefe tarihinde bir "temaşacılık" olarak nitelen- miştir. Bu fızoloflar, hiçbir za- man. dünyanın pratikte nasıl değiştirileceğini, bu sistemin tppluma nasıl indirileceğini belirtmemişlerdrr. llk kez, Marks ve Engels, tarihsel ve diyalektık maddeciliği sistem- leştirdiler. A. Comte da, doğa bilimlerinin yöntemleri ûze- •rindedüşünmüş bir temaşacı- dır. Doğayı değiştirecek yön- temi düşünmemiştir. Pozıtivizm ise kesinlikle maddecilik değildir. Türkçeye "otguculuk" diye çe- virebıleceğimizpozitivizm, 19. yüzyılda ortaya çıkan bir burjuva felsefesidir. "Doğru, olumlu ve var olandan, olumlu görünenden (pozîtif)'' yola çıktığmdan. böyle adlandınlmıştır. Berkeley'den ve Hume'un felsefesinden yola çıkanlar "doğru"dan, "ohımlu''dan, insan bilin- cindeki duyumlan ve algılan anlarlar. Öyle ki, dünyanın "nesnet-gerçek" bir varlığı yoktur. Tıpkı Bay Bolay gibi dü- şünüyorlar yani. Felsefenin köklü soru- nu bakımından, bu düşünüş idealist bir düşünüştür. Pozitivizmdeki degişmeler ve Bay Bolay'ın oyunu . Pozitivizm. kuşkusuz, çıktığı gibi kal- mamıştır Eski pozitivizm, yerini yeni po- zitivist görüşlere bırakrruştır. Eski pozi- IKIYUZLU VECİttl TİMÜR06LU • Bilimsel yanlışlarla dolu raporu hazırlayan Bay Bolay, Atatürk'e saygılı görünerek Atatürk'ün toplumsal bir içerik kazandırmak istediği "bilimsel düşünüş"e karşı çıkıyor. Karşı çıkmak hakkıdır. Ancak, yandaş görünüp bütün bir cumhuriyet felsefesini kötülemeye kalkışmak, onun eğitim ve öğretim siyasasını yermek, bilimsel dürüstlüğe sığmıyor. • Raporda şöyle deniyor: "Cumhuriyet devri Türk eğitimi başanlı olmuş sayılamaz. Eğitimde kalite değil, kantititeye bakılmış; imanlı, bilgili, ahlaklı insan yetiştirmek esas olacakken; devletin memur kadrolannı şişirmekten başka hiçbir işe yaramayan sayısız yarı aydın yetiştirilmiş, yahut mektup ve gazeteden başka bir şey okumayan okur-yazar tipini çoğaltmaya önem verilmiştir." tim öğretim ve ekin siyasala- n, beşer yıllık kalkınma planlannda yasalaştınhyor. Bütçelerle de yaşama geçiri- liyor. Kuran'daki ayetlerle, Danvin kuramlan, Freud'un görüşleri. Comte felsefesi, elbette dinsel görüşle yalan- lanmış oluyor. 10 Kasım 1994 günü de, Anıtkabir'de, Mahmut Kaçar olarak sah- neye çıkjyor. Meczup', din eğttiminin ürünü Tarih 10 Kasım 1994. 'Meczup' Anıtkabir'de eylem yapıyor (üst- te) ve çıkanldığı mahkemede aynı saldırganlığını sürdürüyor (yan- da). Anrtkabir'deki Mahmut Kaçar'a "meczup, deli, sapık vb." sı- fatlar vermek, olayı saptormaktr. Bu, 1950'den, hatta 1946'dan bu yana sürdürülen "dinsel eğilimli", 12 Eylül'den sonra yaşama geçirilen "dinsel nitelikli" eğitim ve öğretim siyasasının sonucu- dur. Refahçılann kıvırmaya çalıştıkları gibi "provokasyon" da de- ğildir. Elli yıla yaklaşan gerici siyasaların ürünüdür. tıvızm. Fransız düşünürü Comte (1798 - 1857) tarafından ortaya konmuştur. Au- guste Comte, "poatiften. "varolan,gö- rünen'"i anlamış, dış görünüş altındaki "öz"ün ne oldugu sorununu gereksiz bul- muştu. 19. yüzyılın sonlannda "ampriokriti- sizm" olarak gelışen pozitivizme göre, "nesnei gerçek", bilinçten bağımsız ve bilincin dışında olmayıp tersine evren öğeleri ya da "yaşam züıcirlemelen'* de- dikleri duyum karmaşalanndan oluşur. Bu sav, "öznel idealist" bir görüşü ifade eder. Tıpkı, Bay Bolay'ın görüşü gibi. Son evrede, pozitivizm, 1920-1930 yıllannda ortaya çıktı. Özellikle Ameri- ka Birleşik Devletleri 'nde görülen bu dü- şünüş. M. Shiück'in dünya görüşü çevre- sinde oluştu. Bunlar. felsefenin kendisı- ne özgü bir konusunun bulunmadığını, sadece "dflin mantıksal çözümlemesiyle göreviiolduğunu" ileri sürdüler. Bilimle- ri kanıt göstenp bilimsel devrime karşı çıktığı ıçın, burjuva felsefesinin kökeni- ni oluşturdu. Bay Bolay, bütün bunlan kavrayama- dığından. Atatürk'e saygılı görünerek Atatürk'ün toplumsal bir içerik kazan- dırmak istediği "bilimsel düşünüş"e kar- şı çıkjyor. Karşı çıkmak hakkıdır. Ancak, yandaş görünüp bütün bir cumhuriyet felsefesini kötülemeye kalkışmak. cum- huriyetin eğitim ve öğretim siyasasını yermek, bilimsel dürüstlüğe sığmıyor. Cumhuriyetin başka günahları Bay Bolay, Ernest Renan adlı Fransız düşünürünün yapıtlannın çevrilmesini de uygun bulmuyor. Cumhuriyetin Milli Eğitim politikası, bu günahı (!) işleyerek Türk çocuklannın manevi değerlerini yıkmıştır. (Bak. Milli Kültür, s. 538). "Danvmizm ve Freudizm" gibi maddeci görüşler de Cumhuriyet'in okullannda okutulmuşrur "1928'de Maarif Vekâleti tarafından basılan Jean Meslier'in Aldn Selim kitabı, 1935'te llseiere yardımcı ki- tap olarak tercüme ettirilip özet halinde basünlan meşhur materyalist Emest He- ackel'in 'Kâinatın Muammalan', daha sonra bastınlan Yunan mitolojisine ait bir sürü lüzumsûz eser. sosyolojizmin, prag- matizmin. urilitarizmin ana khaplan ve benzeri birçok eserierle desteklenen cum- huriyet devri Türk eğitimi başanlı olmuş sayılamaz. Eğitimde kalite değil, kantititeye bakıl- mtş; imanlı, bilgili, ahlaklı insan yetiştir- mek esasolacakken; devletin memur kad- rolannı şişirmekten başka hiçbir işe ya- ramayan sayıstz yan aydın yetiştirilmiş, yahut mektup ve gazeteden başka bir şey okuma>an okur-yazar tipini çoğaltmaya önem verilmiştir."' (Bak. Milli Kültür, s. 541,542). Bu saldınlar, devlet eliyle hazırlatıl- mış bir belgede yer alıyor. Kuşkusuz, eği- Adnan Menderes, üç oy ıçin, "Siz isterseniz bu mem- lekete hüafeti de getirirsiniz" derse. Süleyman Demirei ik- tıdannı sürdürebılmek için "Eline silah alanla tespih abn bir mi" diye solun üstüne si- lahlı faşistleri salarsa, "Bana kimse, milliyetçiler adam öl- dürüyor dedirtemez" diye caka satarsa bir seçim kam- panyasında kırk üç kez bay- rağaKuran sanp öperse, Tur- gut Ozal diye bir adam, cum- hurbaşkanı olarak cuma na- mazına giderse, Cevdet Su- nay diye bir general haddini bilmeden, televizyona çıkar "Bu hadiseler cumhuriyet eğitiminin iflas ettiğini göste- rir" diye ahkâm keserse, 12 Eylülcü Kenan Kâinat (Ev- ren), cami hocası ağzıyla meydan meydan gezip koy- nundan ayetler çıkanp okur- sa, silah zoruyla anayasaya "zorunlu din dersi" koydu- rursa, Anıtkabir'deki Mah- mut Kaçar'a u meczup, deli sapık vb." sıfatlar vermek, olayı saptırmaktır. Bu, 1950"den, hatta 1946'da Gü- naltay ve Sirer Şemsettuıler- den bu yana sürdürülen "din- sel eğuJmü", 12 Eylül'den sonra yaşama geçirilen "din- sel nitelikli" eğitim ve öğre- tim siyasasırun sonucudur bu. Hiçbir yoruma gerek yoktur. Refahçılann kıvırmaya çalıştık- lan gibi "provokasyon" da değildir. Elli yıla yaklaşan eğitim ve öğretim siyasa- lannın ürünüdür. Iktidara gelirlerse, savladıklan eğitim ve öğretim siyasası, daha güç bulacak ve bu kez Anrtkabir resmen yıkılacaktır. Çünkü, dinsel görüşü savunanlar, Kurtu- luş Savaşı'nı Atatürk'ün yapmadığını, la- ik cumhunyeti kurarak ulusa ihanet etti- ğini yayıyorlar sürekli. tkiyüzlü Atatürkçülük, ülkeyi tam bir karabasana sürüklemiştir. Belgeleriyle kanıtlamaya çalıştığimız budur. Her şeyden önce, bilimsel düşünmeye alışmış bir kimse, Atatürk'ün kurduğu düzenin de toplumsallığın] düşünüp baş- kalaşıma ve evrime zorunlu olarak açık bulunduğunu kabul etmek zorundadır. Yarın: Demokrasiye geçij çabaları Boğaziçi'ııi kıırtarabilmek için hir şaııs YÜCELGÜRSEL Istanbul 1. Idare Mahkemesi 12 Ocak 1995 tarih- li karan ile başta Istanbul halkına, Türkiye'ye ve tüm dünyaya değerli bir armağan sundu. Boğazi- çi'ni insanlığa yaraşır biçimde düzenleyebilme ve .koruma şansı. Nedir bu şans? Bilindiği gibi, Boğaziçi 22.07.1983 tarihinde yü- . rürlüğe giren Boğaziçi Nazım Imar Planı ve bu pla- • nı a>Tu zamanda yasa dunımuna getiren, 18.11.1983 [tarihinde yürürlüğe giren 2960 sayılı Boğaziçi Ka- •nunu ile korumaya alınmıştı. | 2960 sayılı kanunun 2. maddesinin (a) fıkras; . "Boğaziçi alanı; Boğaziçi kıyı ve sahil şeridinden,ön- fjgörünüm bölgesinden geri görünüm bölgesinden ve «etkilenme bölgelerinden oluşan ve sınuian, koordi- ' natlan bu kanuna ekü krokide işaretli \e 22.07.1983 ionay tarihli nazım planda gösterilen alandır" de- •mektedir. ' tstanbul 1. tdare Mahkemesi, dönemin îstanbul • Büyüksehir Belediye Başkanı Bedrettin Dalan ta- )rafından yaptınlan ve 20 Temmuz 1988 tarihinde as- •kıya çıkanlarak yürürlüğe sokulan, Boğaziçi geri [görünüm ve etkilenme bölgeleri 1/5000 ölçekli Na- •zım Imar Planı Revizyonu isimli planı ve bu reviz- 'yon planını esas alan, Nurettin Sözen yönetimin- ce yaptınlan, 21.11.1991 onay tarihli Beykoz, '17.09.1992 onay tarihli Üsküdar ve 20.05.1993 pnay tarihli Beşiktaş 1/5000 ölçekli Nazım Imar 'Planı Revizyonlannı iptal etmiştir. Bu iptal karan- nın zorunlu hukuki sonucu iptal edilen planlara bağ- lı, uygulama imar planlannın, proje ruhsatlannın ve yapılan inşaatlann ruhsatlannın da geçersiz oldu- ğudur. 150trflyonlukfon İptal karanna esas teşkil eden bilirkişi raporuna 1983 planı temel alınarak, revizyon planlan ile 5.5 milyon m2 haksız ınşaat alanı yaratıldığı hesaplan- mıştır. Boğaziçi öngörünümende bir kjsmı Nuret- tin Sözen tarafından yıktınlan, usulsüz 1400 villa • Istanbul 1. tdare Mahkemesi 12 Ocak 1995 tarihli karan ile başta Istanbul halkına, Türkiye'ye ye tüm dünyaya değerli bir armağan sundu. Boğaziçi'ni insanlığa yaraşır biçimde düzenleyebilme ve koruma şansı. Ancak bu şansın kullanılabilmesi merkezi ve yerefyönetimin Boğaziçi ye Boğaziçi için rant kavgasından uzak, bir mutabakat içinde olmalannı gerektirmektedir. îdari yargı. tarihsel görevini yerine getirmiştir. Görev ve sorumluluk sırası yürütme ve yaşama organmdadır. ile birlikte Boğaziçi'nde yaklaşık 300-350 milyon liralık haksız rant, ya da "Cezalı olarak ahnabilecek ruhsat harcı" ortaya çıkmıştır. lşte Boğaziçi'nin yeniden Istanbul'a ve insanlı- ğa yaraşır biçimde düzenlenebilmesinin ve koruna- bilmesinin finans kaynağı, yasadışı yapılaşmanın bir kısmınm meşrulaştınlmasından elde edilecek ve en çırkin, haksız bölümlerinin kamulaştınlarak yıkılmasını sağlayacak ve yalruz Boğaziçi için kul- lanılması gereken, yaklaşık 150 trilyon liralık fon- dur. Ancak bu çözüm merkezi ve yerel yönetimin Bo- ğaziçi ve Boğaziçi için rant kavgasından uzak, bir mutabakat içinde olmalannı gerektirmektedir. Ida- ri yargı, tarihsel görevini yerine getirmiştir. Görev ve sorumluluk sırası yürütme ve yaşama organın- dadır. 18.08.1988 tarihinde, Istanbul Büyüksehir Belediye Başkanlığı'na itiraz dilekçesinı bizzat yazdığım, başkanlığını yaptığım dönemde Mimar- lar Odası Istanbul Şubesi"nce idari yargıda yürüt- meyi durdurma ve iptal davasının açıldığı, Boğazi- çı'nde 7000 hektarlık alanı kapsayan bu yağma planlannın iptali T.C. ıdari yargı tarihinin en önem- li imar hukuku davasıdır. Karara sahip çıkümadı Ne yazık ki. karar alındığından bu yana olan ge- lişmeler idari yargının bu karanna sahip çıkılmadı- ğını göstermektedir. Merkezi ve yerel yönetimi elinde tutan siyasetler ve bağlantılı kuruluşlar, idari yargının bu karannı kendi etkinlik alanlanna ve çıkarlanna göre yorum- lamaya, etkisizleştirmeye ve belirsizliğe itmeye ça- lışmaktadırlar. Bu sahıpsızlik karşısında bu yazıyı yazmak ve ka- muoyunu uyarmak, üzücü ama kaçinılmaz bir gö- rev olmuştur. Öncelikle bu planlama sürecinde ro- lü ve günahı olmayan, şu anda yönetimde olan Is- tanbul Büyüksehir Belediyesi bir yandan 1988 re- vizyon planı ile birlikte iptal edilmiş ve Sözen dö- neminde yapılan Beykoz, Üsküdar, Beşiktaş plan- lannın yürürlükte olduğunu savunarak diğer yandan bu savunusuna ters düşen, iptal karan için temyize giderek, bu bölgelerden gelen imar taleplerine ce- vap vermeye çalışmakta, DYP-SHP-CHP merkez yönetimi ile bir mutabakat umudu ve perspektifi ol- madığı için imar sürecinin gelirlerine ve rant kont- rolüne, kendince sahip çıkmaya çalışmaktadır. Bu arada "rant kontrolü"nün yasal belediye imar gelirlerinden çok farklı bır sıyasal güç alanı oldu- ğunu belirtmek isterim. Ama sonuç olarak, Istanbul Büyüksehir Beledi- ye Yönetimi, hukuk bürosunun geleneksel yetersiz- liği ve yorumu yüzünden çelişkili bir duruma düş- müş 1983 onaylı ve yasa niteliğinde olduğu için idari yargının bile iptale yetkisi olmayan, Boğaziçi Nazım İmar Planı'nın koşullanna bağlı imar uygu- laması yoluna gidememiştir. DYP'nin yeni tasansı Merkezi yönetimin DYP kanadı, bu konuda ken- disi için en tutarlı ve açık, ama tstanbul ve Boğazi- çi için en zararlı yolu seçmiş ve daha 12 Ocak 1995 tarihli iptal karan resmen açıklanmadan vc tarafla- ra tebliğ edilmeden, "tstanbul tçme Suyu Havzala- n ve Boğaziçi Koruma İmar Dairesi Teşkilaü'nın Kunıluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasansı"nı 20 Ocak 1995 tarihinde, Bakanlar Kurulu'nun SHP kanadına da imzalatarak, Başbakanlık teklıfi olarak TBMM Başkanlığı'na göndermiştir. Bu tasan ka- nunlaşırsa, Istanbul 1. Idare Mahkemesi'nin iptal karan ile ruhtazsız yasadışı durumda olan yapılaş- manın m2'sinden 3 milyon TLden 750 milyon TL'ye kadar cezalı harç alınabilecektir. Böylece yaklaşık 350 trilyon liralık harç gelirle- ri, valilik aracı ile merkezi bütçeye aktanlacak, büt- çe açıklan giderilecek, yasa, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilse bile, kısa zamanda toplanan paralarla 1996 seçimlerine rahat gidilecektir. Ama buna karşın tstanbul'un ve Boğaziçi'nin geleceği kararacak. 1988 yılında ifade ettiğimiz "Cehennem Planlan"nın henüz yeterince açığa çıkmamış so- nuçlanna mahkûm olunacakür. Burada tuhaf ve şaşırtıcı olan siyasi iktidann SHP kanadınin, hiç irdelemeden, ne anlama geldiğine bakmadan temel insan haklanna demokrasiye ay- kın olan bu kanun tasansını çıkarcı açıdan bile ol- sa. pazarlık konusu yapmadan imzalamasıdır. Ancak SHP-CHP kanadının tutarsızlığı bu ka- darla kalmıyor. Kültür Bakanlığı, Boğaziçi'nden sorumlu III. numarah Kültür ve Tabiat Varlıklannı Koruma Kurulu ve Mimarlar Odası tstanbul Büyük- kent Şubesi ilişkileri içinde, idari yargının tarihsel karanna sahip çıkmamak konusunda inanılmaz bir konsensüs işlemeye başlıyor. Şüphe yok ki, III numarah kurulun üyeleri olan Doğan Kuban, Erol Türkgenç, Oktay Ekinci, Nu- ran Zeren Gülersoy, Ayla Ödekan, koruma konusun- da ehliyetleri, niyetleri, kararlılıklan, dürüstlükleri açısından kimsenin kuşku duyamayacağı seçkin ki- şiler olup, bu kurul en yetkin kurullann başında gelmektedir. SÜRECEK ANKARA NOTLARI MÜSTAFA EKMEKÇt Doğan Öz Cinayeti (10) Savcının hadesi... Salı günü çıkan "Adalet Arayan Çığlık..." başlıklı "Ankara Notlan"nda, yazının sonuna doğru, yazıya başlığını veren paragrafın -belki bir teknik nedenle- düştüğünü gördüm. Okurlardan özür dileyerek, o pa- ragrafı yeniden veriyorum. Savunman Veli Devecioğlu, askeri yargıtaya yaptığı itirazda şöyle haykırıyordu: "Bu dava böyie biterse adalet onulmaz biryara ala- caktır. Sesimiz, adalet arayan mağduıiann çığlığıdır. Bu hakstzlığı heryerde haykıracağız. Katilleri bırakıp aydın ve kitap kovalayan devlete, Doğan 'ın katili Çiftçi değilse, kim olduğunu, neden yakalanmadı- ğını bıkmadan, usanmadan soracağız. Sayınyargıç- lar, yüreğimizin bütün acısı ve olanca gücüyle size sesleniyonjz: Katil Çiftçi'dir. Onu aklayan herkes ta- rih karşısında sorumlu olacaktır. Vakit varken yapı- lan yanlışı düzeltiniz. Ve tarihe ve çocuklannıza altın birer ad bırakınız..." • • • Doğan öz'ün öldürülmesinden dokuz ay sonra, Ibrahim Çiftçi'nin yakalanması üzerine, üç savcı yar- dımcısı Demirel Tavil (Şimdi Yargıtay 9. Ceza Daire- si Başkanı), Orhan Demirburan (şimdi Yargıtay üye- si), Cemal Özer (Şimdi Konya' da yargıç) Ankara Em- niyet Müdürlüğü'ne giderek, orada gözaltında tutu- lan Ibrahim Çiftçi'nin ifadesini almışlar, Çiftçi onlara itiraflarda bulunmuş, cinayeti kendisinin işlediğini söylemişti. Ibrahim Çiftçi'nin mahkemedeki duruş- malarda, bunlan reddetmesi, ifade alanlann savcı ol- duklannı bilmediğini, ifadesinin baskı altında alındı- ğını söylemesi üzerine, Ankara 1 No'lu Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi üç savcının ifadelerine başvurur. Mahkemede bir buçuk saat ifadesi alman Demirel Ta- vil'le, öbür iki savcının ifadeleri hemen hemen aynı- dır. Ben, burada yalnız C. Başsavcı Yardımcısı De- mirel Tavil'in ifadesini vermek istiyorum. Demirel Ta- vil, ifadesinde özetle şöyle diyor: "24.3.1978 tarihinde C. Savcı Yrd. Doğan öz'ün öldürülmesi olayı hakkında C. Savcı Yardımcılan ekip çalışması yapmak suretiyle soruşturmayı sürdür- mekte idik. Bu tarihten epey sonra meydana gelen B. Evler'deki 7 kişinin öldürülmesi eylemi ile ilgili so- ruşturmayı da bir başka savcı arkadaş yapmakta idi. • Bu son olaydan ötürü tutulmuş olan, şimdi huzur- daki sanık Çiftçi'nin, ben ve savcı yardımcısı Orhan Demirburan ve savcı yardımcısı Cemal özer ile bir- likte Emniyet Sarayı 'nda bir odada sanığın ifadesini aldık. Kendisi ne anlatmışsa tutanağa aynen geçiril- miştir. Bu beyanının tespiti sebebiyle kendisine her- hangi bir baskı veya serbest iradesini ortadan kaldı- racak veya serd edecek (kaba davranacak) herhan- gi birşekilde tutum ve davranış söz konusu olamaz. Bu ifadenin alınması sırasında C. Savcı Yardımcısı olduğumuzu bilmesi gerekir. Çünkü, bu anlatım sü- resi içerisinde birden çok kez yan odaya telefona çağnldım. Çağıranlar, bulunduğumuz sorgu odası- na gelip, 'Savcı Bey sizi telefondan istiyorlar' şeklin- de durumu bildiriyoriardı. Kaldı ki, kendisi de 'bura- dan sonra adliyeye gidip gitmeyeceğini' sormuştu. Ben de 'mahkeme huzuruna çıkanlacağını' ifade et- miştim. İfade tutanağında isim ve C. Savcı Yardım- cısı deyimleri mevcuttur. Biz kendisinin ifadesini al- maya geldiğimizde kendisine süt ve sandviç ikram edıldiğinı bizzat gördük. Sanığın tanık Hayati Erdo- ğan 'la yüzleştinmesini keza biz yaptık. Ayrtntıstna ka- dar tüm beyanlardüzenlediğimiz tutanakta mevcut- tur..." Duruşma Yargıcı Alb. Hamdi Sevinç, sanık Çrft- çi'den ne diyeceğini sorar. Çiftçi, şu karşılığı verir - Benim tanık ve arkadaşlan tarafından söz konu- su ifadem alınınten, kendilerinin C. Savcısı olduğu- nu bilmiyordum. Ve tanığın 'Savcı Bey, sizi telefon- dan istiyorlar' biçiminde sorgu odasına gelenler ta- rafından birkaç kez dışanya çağnlması şeklinde bir olay olmadı. Söz konusu tutanağı bana zoria imza- lattılar. Sivil kişilerden kimin zor kullandığını bile- mem. Söz konusu tutanakta ben imzalan\en C. Sav- cı Yrd. deyimleri yoktu, dolayısıyla bu tutanağı im- zalarken de sivil kı'şilerin savcı olduğunu öğrenme- miştim. Demirel Tavil'e yeniden sorulması üzerine şunlan söyler: - Sanığın ifadesialının\en özellikle Doğan öz'ün ve arabasının olayanındaki durumu üzerinde hassasiyet gösterdik. Ve sanık, aracın motorunun çalışmakta ol- duğunu, ancak henüz hareket etmemiş bulun- duğunu ve Doğan Öz'ün arabada direksiyonda bulunduğunu tutanakta beyan etmişti ki, bu ince ay- nntının ve tespit edilen durumun ilişkisiz kişi tarafın- dan bilinmesi ve ifade edilmesi mümkün olamaya- cağı için bu konuya sonjlanmızda ağıriık vemıiştik ve tutanağa kaydetmiştik... BULMACA SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4SOLDANSAĞA: 1/ Tfirkmen pi- lavı da denılen 1 ve soğan, et, ha- « vuçla pişirilen bir tür pilav. 2/ 3 Sahip... Izmir'in bir ilçesi. 3/ Kı- sır, verimsiz... Duman lekesi. 4/ Kızgın bir de- mirle vurulan damga... Tadı acımtırak. ek- şimsi ve buruk olan. 5/ Bektaşi dervişi... Lantan elementı- nin simgesi. 6/ "Göklerden emeller gibi oluyor kar" (Cenap Şahabettin)... Ke- sinlikle uyulması gereken Kuran ve hadis hükümleri. 7/ Kaygusıız Abdal'ın kımı şiirlerinde kullandığı mah- las. 8/ Geminin saatteki hı- zını anlamak için kullanı- lan aygıt. 9/ Haysiyet... Ge- ceyi geçirmek ıçin bir yere gitme. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Geceleyin ateş çevresinde davul. zurna eşliğinde oyna- nan ve stnsin de denilen halk oyunu... Italya'nın en uzun akarsuyu. 2/ Notada durak işareti... Tevfik Fîkret'in, şim- di mûze olarak kullanılan evi. 3/ Yeni doğurmuş memeli- lerin ilk sütü... Yüz, çehre. 4/Şenliklerde caddelere kuru- lan süslü kemer... Bezi beyazlatmakta kullanılan madde. 5/ Kemiklerin içindeki yağlı madde... Suyu emme, ıslan- ma. 6/ Kirpik boyası... Oy. 7/ Anadolu halklannın en eski ana tannçası... Ağzı genış tek kulplu su kabı. 8/ Su kıyı- lannda yetişen ve kökü hekimlikte kullanılan otsu bir bitki... "Tellı sazdır bunun adı / Ne ....dinler ne kadı" (Dertli). 9/ llaç kullanmadan, yalnız ısı yardımıyla aygıt ve pansuman gereçleri gibi şeyleri mikropsuzlaştırma işi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle