Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 20 NİSAN 1995 PERŞEMBE
12 DIZIYAZI
Yanlışlıldar giUdürüsü...t fDünkü yazımızda. poziti-
vizme saldınrken yarattığı
kavram kargaşasına dikkat
çektiğimiz Bay Bolay, daha
sonra eski Yunan felsefesin-
den de geriye, "ortaçağ'"a
yöneliyor. "Atatürk'ün bu-
yurduğu gibi'* diyerek bir
kandırmacaya yönelip dü-
şûnce dünyanuzı. eğitim ve
ögretim siyasamızı, tümüyle
"din"in ve "dinbilim"in
buyruğuna vermeye çalışı-
yor. Ortaçağın dinsel baskı-
sına karşın, maddecilik, no-
minalizm kılığında da olsa,
"dinbilim"e girmiştir. Fe-
odal toplum yıkılınca, burju-
vazı, kiliseye karşı verdiği sa-
vaşımda, maddeci görüşlere
- yer verdi. Doğa bılimlerinın
verilerinden yararlanarak dı-
ne ve dinbilime karşı çıktı.
tngiliz maddecilen Hob-
bes, Bacon ve Locke, dene-
yi, gözlemi ve sayımı, doğa-
nın araştınlmasında kullanı-
lacak başlıca yöntemler ola-
. rak benimsediler.
' Fransız maddeciliği de. La
', Mettric, Holbach, Helveti-
us ve Diderot'nun görüşle-
, riyle gelişti. Evren, maddesel
cisimlerin bir bağlamlı siste-
mi olarak kavrandı. Tannta-
.nımaz düşünceler, özellikle
Fransız maddecilerinde gö-
rüldü. Zengin birdin eleştiri-
sine karşın. Fransız maddeci-
leri, mekanikçi maddeci Al-
man Feuerbach ve Rus mad-
decileri Belinski, Herzen ve
Çernişevski denli etkin ola-
mamışlardır. Feuerbach,
klasik Alman idealizminin
sona ermesi için savaştı.
Comte incelenirse, Hegel'e
(1770-183 l)tepki olarak çık-
madığı kolayca anlaşıhr.
Yüzeysel eleştlrl
Bay Bolay, bütün bunlan
yüzeysel biçimde eleştiriyor.
Bu düşünürlere, geliştirdik-
leri sistemleraçısından insan-
lık çok şey borçluysa da, yap-
tıklan iş. felsefe tarihinde bir
"temaşacılık" olarak nitelen-
miştir.
Bu fızoloflar, hiçbir za-
man. dünyanın pratikte nasıl
değiştirileceğini, bu sistemin
tppluma nasıl indirileceğini
belirtmemişlerdrr. llk kez,
Marks ve Engels, tarihsel ve
diyalektık maddeciliği sistem-
leştirdiler. A. Comte da, doğa
bilimlerinin yöntemleri ûze-
•rindedüşünmüş bir temaşacı-
dır. Doğayı değiştirecek yön-
temi düşünmemiştir.
Pozıtivizm ise kesinlikle maddecilik
değildir. Türkçeye "otguculuk" diye çe-
virebıleceğimizpozitivizm, 19. yüzyılda
ortaya çıkan bir burjuva felsefesidir.
"Doğru, olumlu ve var olandan, olumlu
görünenden (pozîtif)'' yola çıktığmdan.
böyle adlandınlmıştır. Berkeley'den ve
Hume'un felsefesinden yola çıkanlar
"doğru"dan, "ohımlu''dan, insan bilin-
cindeki duyumlan ve algılan anlarlar.
Öyle ki, dünyanın "nesnet-gerçek" bir
varlığı yoktur. Tıpkı Bay Bolay gibi dü-
şünüyorlar yani. Felsefenin köklü soru-
nu bakımından, bu düşünüş idealist bir
düşünüştür.
Pozitivizmdeki degişmeler
ve Bay Bolay'ın oyunu
. Pozitivizm. kuşkusuz, çıktığı gibi kal-
mamıştır Eski pozitivizm, yerini yeni po-
zitivist görüşlere bırakrruştır. Eski pozi-
IKIYUZLU
VECİttl TİMÜR06LU
• Bilimsel yanlışlarla dolu raporu hazırlayan Bay Bolay, Atatürk'e
saygılı görünerek Atatürk'ün toplumsal bir içerik kazandırmak
istediği "bilimsel düşünüş"e karşı çıkıyor. Karşı çıkmak hakkıdır.
Ancak, yandaş görünüp bütün bir cumhuriyet felsefesini
kötülemeye kalkışmak, onun eğitim ve öğretim siyasasını
yermek, bilimsel dürüstlüğe sığmıyor.
• Raporda şöyle deniyor: "Cumhuriyet devri Türk eğitimi başanlı
olmuş sayılamaz. Eğitimde kalite değil, kantititeye bakılmış;
imanlı, bilgili, ahlaklı insan yetiştirmek esas olacakken; devletin
memur kadrolannı şişirmekten başka hiçbir işe yaramayan
sayısız yarı aydın yetiştirilmiş, yahut mektup ve gazeteden başka
bir şey okumayan okur-yazar tipini çoğaltmaya önem verilmiştir."
tim öğretim ve ekin siyasala-
n, beşer yıllık kalkınma
planlannda yasalaştınhyor.
Bütçelerle de yaşama geçiri-
liyor. Kuran'daki ayetlerle,
Danvin kuramlan, Freud'un
görüşleri. Comte felsefesi,
elbette dinsel görüşle yalan-
lanmış oluyor. 10 Kasım
1994 günü de, Anıtkabir'de,
Mahmut Kaçar olarak sah-
neye çıkjyor.
Meczup', din
eğttiminin ürünü
Tarih 10 Kasım 1994. 'Meczup' Anıtkabir'de eylem yapıyor (üst-
te) ve çıkanldığı mahkemede aynı saldırganlığını sürdürüyor (yan-
da). Anrtkabir'deki Mahmut Kaçar'a "meczup, deli, sapık vb." sı-
fatlar vermek, olayı saptormaktr. Bu, 1950'den, hatta 1946'dan
bu yana sürdürülen "dinsel eğilimli", 12 Eylül'den sonra yaşama
geçirilen "dinsel nitelikli" eğitim ve öğretim siyasasının sonucu-
dur. Refahçılann kıvırmaya çalıştıkları gibi "provokasyon" da de-
ğildir. Elli yıla yaklaşan gerici siyasaların ürünüdür.
tıvızm. Fransız düşünürü Comte (1798 -
1857) tarafından ortaya konmuştur. Au-
guste Comte, "poatiften. "varolan,gö-
rünen'"i anlamış, dış görünüş altındaki
"öz"ün ne oldugu sorununu gereksiz bul-
muştu.
19. yüzyılın sonlannda "ampriokriti-
sizm" olarak gelışen pozitivizme göre,
"nesnei gerçek", bilinçten bağımsız ve
bilincin dışında olmayıp tersine evren
öğeleri ya da "yaşam züıcirlemelen'* de-
dikleri duyum karmaşalanndan oluşur.
Bu sav, "öznel idealist" bir görüşü ifade
eder. Tıpkı, Bay Bolay'ın görüşü gibi.
Son evrede, pozitivizm, 1920-1930
yıllannda ortaya çıktı. Özellikle Ameri-
ka Birleşik Devletleri 'nde görülen bu dü-
şünüş. M. Shiück'in dünya görüşü çevre-
sinde oluştu. Bunlar. felsefenin kendisı-
ne özgü bir konusunun bulunmadığını,
sadece "dflin mantıksal çözümlemesiyle
göreviiolduğunu" ileri sürdüler. Bilimle-
ri kanıt göstenp bilimsel devrime karşı
çıktığı ıçın, burjuva felsefesinin kökeni-
ni oluşturdu.
Bay Bolay, bütün bunlan kavrayama-
dığından. Atatürk'e saygılı görünerek
Atatürk'ün toplumsal bir içerik kazan-
dırmak istediği "bilimsel düşünüş"e kar-
şı çıkjyor. Karşı çıkmak hakkıdır. Ancak,
yandaş görünüp bütün bir cumhuriyet
felsefesini kötülemeye kalkışmak. cum-
huriyetin eğitim ve öğretim siyasasını
yermek, bilimsel dürüstlüğe sığmıyor.
Cumhuriyetin başka
günahları
Bay Bolay, Ernest Renan adlı Fransız
düşünürünün yapıtlannın çevrilmesini de
uygun bulmuyor. Cumhuriyetin Milli
Eğitim politikası, bu günahı (!) işleyerek
Türk çocuklannın manevi değerlerini
yıkmıştır. (Bak. Milli Kültür, s. 538).
"Danvmizm ve Freudizm" gibi maddeci
görüşler de Cumhuriyet'in okullannda
okutulmuşrur "1928'de Maarif Vekâleti
tarafından basılan Jean Meslier'in Aldn
Selim kitabı, 1935'te llseiere yardımcı ki-
tap olarak tercüme ettirilip özet halinde
basünlan meşhur materyalist Emest He-
ackel'in 'Kâinatın Muammalan', daha
sonra bastınlan Yunan mitolojisine ait bir
sürü lüzumsûz eser. sosyolojizmin, prag-
matizmin. urilitarizmin ana khaplan ve
benzeri birçok eserierle desteklenen cum-
huriyet devri Türk eğitimi başanlı olmuş
sayılamaz.
Eğitimde kalite değil, kantititeye bakıl-
mtş; imanlı, bilgili, ahlaklı insan yetiştir-
mek esasolacakken; devletin memur kad-
rolannı şişirmekten başka hiçbir işe ya-
ramayan sayıstz yan aydın yetiştirilmiş,
yahut mektup ve gazeteden başka bir şey
okuma>an okur-yazar tipini çoğaltmaya
önem verilmiştir."' (Bak. Milli Kültür, s.
541,542).
Bu saldınlar, devlet eliyle hazırlatıl-
mış bir belgede yer alıyor. Kuşkusuz, eği-
Adnan Menderes, üç oy
ıçin, "Siz isterseniz bu mem-
lekete hüafeti de getirirsiniz"
derse. Süleyman Demirei ik-
tıdannı sürdürebılmek için
"Eline silah alanla tespih abn
bir mi" diye solun üstüne si-
lahlı faşistleri salarsa, "Bana
kimse, milliyetçiler adam öl-
dürüyor dedirtemez" diye
caka satarsa bir seçim kam-
panyasında kırk üç kez bay-
rağaKuran sanp öperse, Tur-
gut Ozal diye bir adam, cum-
hurbaşkanı olarak cuma na-
mazına giderse, Cevdet Su-
nay diye bir general haddini
bilmeden, televizyona çıkar
"Bu hadiseler cumhuriyet
eğitiminin iflas ettiğini göste-
rir" diye ahkâm keserse, 12
Eylülcü Kenan Kâinat (Ev-
ren), cami hocası ağzıyla
meydan meydan gezip koy-
nundan ayetler çıkanp okur-
sa, silah zoruyla anayasaya
"zorunlu din dersi" koydu-
rursa, Anıtkabir'deki Mah-
mut Kaçar'a
u
meczup, deli
sapık vb." sıfatlar vermek,
olayı saptırmaktır. Bu,
1950"den, hatta 1946'da Gü-
naltay ve Sirer Şemsettuıler-
den bu yana sürdürülen "din-
sel eğuJmü", 12 Eylül'den
sonra yaşama geçirilen "din-
sel nitelikli" eğitim ve öğre-
tim siyasasırun sonucudur
bu. Hiçbir yoruma gerek
yoktur. Refahçılann kıvırmaya çalıştık-
lan gibi "provokasyon" da değildir. Elli
yıla yaklaşan eğitim ve öğretim siyasa-
lannın ürünüdür.
Iktidara gelirlerse, savladıklan eğitim
ve öğretim siyasası, daha güç bulacak ve
bu kez Anrtkabir resmen yıkılacaktır.
Çünkü, dinsel görüşü savunanlar, Kurtu-
luş Savaşı'nı Atatürk'ün yapmadığını, la-
ik cumhunyeti kurarak ulusa ihanet etti-
ğini yayıyorlar sürekli.
tkiyüzlü Atatürkçülük, ülkeyi tam bir
karabasana sürüklemiştir. Belgeleriyle
kanıtlamaya çalıştığimız budur.
Her şeyden önce, bilimsel düşünmeye
alışmış bir kimse, Atatürk'ün kurduğu
düzenin de toplumsallığın] düşünüp baş-
kalaşıma ve evrime zorunlu olarak açık
bulunduğunu kabul etmek zorundadır.
Yarın: Demokrasiye geçij
çabaları
Boğaziçi'ııi kıırtarabilmek için hir şaııs
YÜCELGÜRSEL
Istanbul 1. Idare Mahkemesi 12 Ocak 1995 tarih-
li karan ile başta Istanbul halkına, Türkiye'ye ve
tüm dünyaya değerli bir armağan sundu. Boğazi-
çi'ni insanlığa yaraşır biçimde düzenleyebilme ve
.koruma şansı. Nedir bu şans?
Bilindiği gibi, Boğaziçi 22.07.1983 tarihinde yü-
. rürlüğe giren Boğaziçi Nazım Imar Planı ve bu pla-
• nı a>Tu zamanda yasa dunımuna getiren, 18.11.1983
[tarihinde yürürlüğe giren 2960 sayılı Boğaziçi Ka-
•nunu ile korumaya alınmıştı.
| 2960 sayılı kanunun 2. maddesinin (a) fıkras;
. "Boğaziçi alanı; Boğaziçi kıyı ve sahil şeridinden,ön-
fjgörünüm bölgesinden geri görünüm bölgesinden ve
«etkilenme bölgelerinden oluşan ve sınuian, koordi-
' natlan bu kanuna ekü krokide işaretli \e 22.07.1983
ionay tarihli nazım planda gösterilen alandır" de-
•mektedir.
' tstanbul 1. tdare Mahkemesi, dönemin îstanbul
• Büyüksehir Belediye Başkanı Bedrettin Dalan ta-
)rafından yaptınlan ve 20 Temmuz 1988 tarihinde as-
•kıya çıkanlarak yürürlüğe sokulan, Boğaziçi geri
[görünüm ve etkilenme bölgeleri 1/5000 ölçekli Na-
•zım Imar Planı Revizyonu isimli planı ve bu reviz-
'yon planını esas alan, Nurettin Sözen yönetimin-
ce yaptınlan, 21.11.1991 onay tarihli Beykoz,
'17.09.1992 onay tarihli Üsküdar ve 20.05.1993
pnay tarihli Beşiktaş 1/5000 ölçekli Nazım Imar
'Planı Revizyonlannı iptal etmiştir. Bu iptal karan-
nın zorunlu hukuki sonucu iptal edilen planlara bağ-
lı, uygulama imar planlannın, proje ruhsatlannın ve
yapılan inşaatlann ruhsatlannın da geçersiz oldu-
ğudur.
150trflyonlukfon
İptal karanna esas teşkil eden bilirkişi raporuna
1983 planı temel alınarak, revizyon planlan ile 5.5
milyon m2 haksız ınşaat alanı yaratıldığı hesaplan-
mıştır. Boğaziçi öngörünümende bir kjsmı Nuret-
tin Sözen tarafından yıktınlan, usulsüz 1400 villa
• Istanbul 1. tdare Mahkemesi 12 Ocak 1995 tarihli karan ile başta Istanbul
halkına, Türkiye'ye ye tüm dünyaya değerli bir armağan sundu. Boğaziçi'ni
insanlığa yaraşır biçimde düzenleyebilme ve koruma şansı. Ancak bu şansın
kullanılabilmesi merkezi ve yerefyönetimin Boğaziçi ye Boğaziçi için rant
kavgasından uzak, bir mutabakat içinde olmalannı gerektirmektedir. îdari yargı.
tarihsel görevini yerine getirmiştir. Görev ve sorumluluk sırası yürütme ve
yaşama organmdadır.
ile birlikte Boğaziçi'nde yaklaşık 300-350 milyon
liralık haksız rant, ya da "Cezalı olarak ahnabilecek
ruhsat harcı" ortaya çıkmıştır.
lşte Boğaziçi'nin yeniden Istanbul'a ve insanlı-
ğa yaraşır biçimde düzenlenebilmesinin ve koruna-
bilmesinin finans kaynağı, yasadışı yapılaşmanın
bir kısmınm meşrulaştınlmasından elde edilecek
ve en çırkin, haksız bölümlerinin kamulaştınlarak
yıkılmasını sağlayacak ve yalruz Boğaziçi için kul-
lanılması gereken, yaklaşık 150 trilyon liralık fon-
dur.
Ancak bu çözüm merkezi ve yerel yönetimin Bo-
ğaziçi ve Boğaziçi için rant kavgasından uzak, bir
mutabakat içinde olmalannı gerektirmektedir. Ida-
ri yargı, tarihsel görevini yerine getirmiştir. Görev
ve sorumluluk sırası yürütme ve yaşama organın-
dadır. 18.08.1988 tarihinde, Istanbul Büyüksehir
Belediye Başkanlığı'na itiraz dilekçesinı bizzat
yazdığım, başkanlığını yaptığım dönemde Mimar-
lar Odası Istanbul Şubesi"nce idari yargıda yürüt-
meyi durdurma ve iptal davasının açıldığı, Boğazi-
çı'nde 7000 hektarlık alanı kapsayan bu yağma
planlannın iptali T.C. ıdari yargı tarihinin en önem-
li imar hukuku davasıdır.
Karara sahip çıkümadı
Ne yazık ki. karar alındığından bu yana olan ge-
lişmeler idari yargının bu karanna sahip çıkılmadı-
ğını göstermektedir.
Merkezi ve yerel yönetimi elinde tutan siyasetler
ve bağlantılı kuruluşlar, idari yargının bu karannı
kendi etkinlik alanlanna ve çıkarlanna göre yorum-
lamaya, etkisizleştirmeye ve belirsizliğe itmeye ça-
lışmaktadırlar.
Bu sahıpsızlik karşısında bu yazıyı yazmak ve ka-
muoyunu uyarmak, üzücü ama kaçinılmaz bir gö-
rev olmuştur. Öncelikle bu planlama sürecinde ro-
lü ve günahı olmayan, şu anda yönetimde olan Is-
tanbul Büyüksehir Belediyesi bir yandan 1988 re-
vizyon planı ile birlikte iptal edilmiş ve Sözen dö-
neminde yapılan Beykoz, Üsküdar, Beşiktaş plan-
lannın yürürlükte olduğunu savunarak diğer yandan
bu savunusuna ters düşen, iptal karan için temyize
giderek, bu bölgelerden gelen imar taleplerine ce-
vap vermeye çalışmakta, DYP-SHP-CHP merkez
yönetimi ile bir mutabakat umudu ve perspektifi ol-
madığı için imar sürecinin gelirlerine ve rant kont-
rolüne, kendince sahip çıkmaya çalışmaktadır.
Bu arada "rant kontrolü"nün yasal belediye imar
gelirlerinden çok farklı bır sıyasal güç alanı oldu-
ğunu belirtmek isterim.
Ama sonuç olarak, Istanbul Büyüksehir Beledi-
ye Yönetimi, hukuk bürosunun geleneksel yetersiz-
liği ve yorumu yüzünden çelişkili bir duruma düş-
müş 1983 onaylı ve yasa niteliğinde olduğu için
idari yargının bile iptale yetkisi olmayan, Boğaziçi
Nazım İmar Planı'nın koşullanna bağlı imar uygu-
laması yoluna gidememiştir.
DYP'nin yeni tasansı
Merkezi yönetimin DYP kanadı, bu konuda ken-
disi için en tutarlı ve açık, ama tstanbul ve Boğazi-
çi için en zararlı yolu seçmiş ve daha 12 Ocak 1995
tarihli iptal karan resmen açıklanmadan vc tarafla-
ra tebliğ edilmeden, "tstanbul tçme Suyu Havzala-
n ve Boğaziçi Koruma İmar Dairesi Teşkilaü'nın
Kunıluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasansı"nı
20 Ocak 1995 tarihinde, Bakanlar Kurulu'nun SHP
kanadına da imzalatarak, Başbakanlık teklıfi olarak
TBMM Başkanlığı'na göndermiştir. Bu tasan ka-
nunlaşırsa, Istanbul 1. Idare Mahkemesi'nin iptal
karan ile ruhtazsız yasadışı durumda olan yapılaş-
manın m2'sinden 3 milyon TLden 750 milyon TL'ye
kadar cezalı harç alınabilecektir.
Böylece yaklaşık 350 trilyon liralık harç gelirle-
ri, valilik aracı ile merkezi bütçeye aktanlacak, büt-
çe açıklan giderilecek, yasa, Anayasa Mahkemesi
tarafından iptal edilse bile, kısa zamanda toplanan
paralarla 1996 seçimlerine rahat gidilecektir. Ama
buna karşın tstanbul'un ve Boğaziçi'nin geleceği
kararacak. 1988 yılında ifade ettiğimiz "Cehennem
Planlan"nın henüz yeterince açığa çıkmamış so-
nuçlanna mahkûm olunacakür.
Burada tuhaf ve şaşırtıcı olan siyasi iktidann SHP
kanadınin, hiç irdelemeden, ne anlama geldiğine
bakmadan temel insan haklanna demokrasiye ay-
kın olan bu kanun tasansını çıkarcı açıdan bile ol-
sa. pazarlık konusu yapmadan imzalamasıdır.
Ancak SHP-CHP kanadının tutarsızlığı bu ka-
darla kalmıyor. Kültür Bakanlığı, Boğaziçi'nden
sorumlu III. numarah Kültür ve Tabiat Varlıklannı
Koruma Kurulu ve Mimarlar Odası tstanbul Büyük-
kent Şubesi ilişkileri içinde, idari yargının tarihsel
karanna sahip çıkmamak konusunda inanılmaz bir
konsensüs işlemeye başlıyor.
Şüphe yok ki, III numarah kurulun üyeleri olan
Doğan Kuban, Erol Türkgenç, Oktay Ekinci, Nu-
ran Zeren Gülersoy, Ayla Ödekan, koruma konusun-
da ehliyetleri, niyetleri, kararlılıklan, dürüstlükleri
açısından kimsenin kuşku duyamayacağı seçkin ki-
şiler olup, bu kurul en yetkin kurullann başında
gelmektedir.
SÜRECEK
ANKARA NOTLARI
MÜSTAFA EKMEKÇt
Doğan Öz Cinayeti (10)
Savcının hadesi...
Salı günü çıkan "Adalet Arayan Çığlık..." başlıklı
"Ankara Notlan"nda, yazının sonuna doğru, yazıya
başlığını veren paragrafın -belki bir teknik nedenle-
düştüğünü gördüm. Okurlardan özür dileyerek, o pa-
ragrafı yeniden veriyorum.
Savunman Veli Devecioğlu, askeri yargıtaya
yaptığı itirazda şöyle haykırıyordu:
"Bu dava böyie biterse adalet onulmaz biryara ala-
caktır. Sesimiz, adalet arayan mağduıiann çığlığıdır.
Bu hakstzlığı heryerde haykıracağız. Katilleri bırakıp
aydın ve kitap kovalayan devlete, Doğan 'ın katili
Çiftçi değilse, kim olduğunu, neden yakalanmadı-
ğını bıkmadan, usanmadan soracağız. Sayınyargıç-
lar, yüreğimizin bütün acısı ve olanca gücüyle size
sesleniyonjz: Katil Çiftçi'dir. Onu aklayan herkes ta-
rih karşısında sorumlu olacaktır. Vakit varken yapı-
lan yanlışı düzeltiniz. Ve tarihe ve çocuklannıza altın
birer ad bırakınız..."
• • •
Doğan öz'ün öldürülmesinden dokuz ay sonra,
Ibrahim Çiftçi'nin yakalanması üzerine, üç savcı yar-
dımcısı Demirel Tavil (Şimdi Yargıtay 9. Ceza Daire-
si Başkanı), Orhan Demirburan (şimdi Yargıtay üye-
si), Cemal Özer (Şimdi Konya' da yargıç) Ankara Em-
niyet Müdürlüğü'ne giderek, orada gözaltında tutu-
lan Ibrahim Çiftçi'nin ifadesini almışlar, Çiftçi onlara
itiraflarda bulunmuş, cinayeti kendisinin işlediğini
söylemişti. Ibrahim Çiftçi'nin mahkemedeki duruş-
malarda, bunlan reddetmesi, ifade alanlann savcı ol-
duklannı bilmediğini, ifadesinin baskı altında alındı-
ğını söylemesi üzerine, Ankara 1 No'lu Sıkıyönetim
Askeri Mahkemesi üç savcının ifadelerine başvurur.
Mahkemede bir buçuk saat ifadesi alman Demirel Ta-
vil'le, öbür iki savcının ifadeleri hemen hemen aynı-
dır. Ben, burada yalnız C. Başsavcı Yardımcısı De-
mirel Tavil'in ifadesini vermek istiyorum. Demirel Ta-
vil, ifadesinde özetle şöyle diyor:
"24.3.1978 tarihinde C. Savcı Yrd. Doğan öz'ün
öldürülmesi olayı hakkında C. Savcı Yardımcılan ekip
çalışması yapmak suretiyle soruşturmayı sürdür-
mekte idik. Bu tarihten epey sonra meydana gelen
B. Evler'deki 7 kişinin öldürülmesi eylemi ile ilgili so-
ruşturmayı da bir başka savcı arkadaş yapmakta idi. •
Bu son olaydan ötürü tutulmuş olan, şimdi huzur-
daki sanık Çiftçi'nin, ben ve savcı yardımcısı Orhan
Demirburan ve savcı yardımcısı Cemal özer ile bir-
likte Emniyet Sarayı 'nda bir odada sanığın ifadesini
aldık. Kendisi ne anlatmışsa tutanağa aynen geçiril-
miştir. Bu beyanının tespiti sebebiyle kendisine her-
hangi bir baskı veya serbest iradesini ortadan kaldı-
racak veya serd edecek (kaba davranacak) herhan-
gi birşekilde tutum ve davranış söz konusu olamaz.
Bu ifadenin alınması sırasında C. Savcı Yardımcısı
olduğumuzu bilmesi gerekir. Çünkü, bu anlatım sü-
resi içerisinde birden çok kez yan odaya telefona
çağnldım. Çağıranlar, bulunduğumuz sorgu odası-
na gelip, 'Savcı Bey sizi telefondan istiyorlar' şeklin-
de durumu bildiriyoriardı. Kaldı ki, kendisi de 'bura-
dan sonra adliyeye gidip gitmeyeceğini' sormuştu.
Ben de 'mahkeme huzuruna çıkanlacağını' ifade et-
miştim. İfade tutanağında isim ve C. Savcı Yardım-
cısı deyimleri mevcuttur. Biz kendisinin ifadesini al-
maya geldiğimizde kendisine süt ve sandviç ikram
edıldiğinı bizzat gördük. Sanığın tanık Hayati Erdo-
ğan 'la yüzleştinmesini keza biz yaptık. Ayrtntıstna ka-
dar tüm beyanlardüzenlediğimiz tutanakta mevcut-
tur..."
Duruşma Yargıcı Alb. Hamdi Sevinç, sanık Çrft-
çi'den ne diyeceğini sorar. Çiftçi, şu karşılığı verir
- Benim tanık ve arkadaşlan tarafından söz konu-
su ifadem alınınten, kendilerinin C. Savcısı olduğu-
nu bilmiyordum. Ve tanığın 'Savcı Bey, sizi telefon-
dan istiyorlar' biçiminde sorgu odasına gelenler ta-
rafından birkaç kez dışanya çağnlması şeklinde bir
olay olmadı. Söz konusu tutanağı bana zoria imza-
lattılar. Sivil kişilerden kimin zor kullandığını bile-
mem. Söz konusu tutanakta ben imzalan\en C. Sav-
cı Yrd. deyimleri yoktu, dolayısıyla bu tutanağı im-
zalarken de sivil kı'şilerin savcı olduğunu öğrenme-
miştim.
Demirel Tavil'e yeniden sorulması üzerine şunlan
söyler:
- Sanığın ifadesialının\en özellikle Doğan öz'ün ve
arabasının olayanındaki durumu üzerinde hassasiyet
gösterdik. Ve sanık, aracın motorunun çalışmakta ol-
duğunu, ancak henüz hareket etmemiş bulun-
duğunu ve Doğan Öz'ün arabada direksiyonda
bulunduğunu tutanakta beyan etmişti ki, bu ince ay-
nntının ve tespit edilen durumun ilişkisiz kişi tarafın-
dan bilinmesi ve ifade edilmesi mümkün olamaya-
cağı için bu konuya sonjlanmızda ağıriık vemıiştik ve
tutanağa kaydetmiştik...
BULMACA SEDAT YAŞAYAN
1 2 3 4SOLDANSAĞA:
1/ Tfirkmen pi-
lavı da denılen 1
ve soğan, et, ha- «
vuçla pişirilen
bir tür pilav. 2/ 3
Sahip... Izmir'in
bir ilçesi. 3/ Kı-
sır, verimsiz...
Duman lekesi. 4/
Kızgın bir de-
mirle vurulan
damga... Tadı
acımtırak. ek-
şimsi ve buruk
olan. 5/ Bektaşi
dervişi... Lantan elementı-
nin simgesi. 6/ "Göklerden
emeller gibi oluyor kar"
(Cenap Şahabettin)... Ke-
sinlikle uyulması gereken
Kuran ve hadis hükümleri.
7/ Kaygusıız Abdal'ın kımı
şiirlerinde kullandığı mah-
las. 8/ Geminin saatteki hı-
zını anlamak için kullanı-
lan aygıt. 9/ Haysiyet... Ge-
ceyi geçirmek ıçin bir yere
gitme.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Geceleyin ateş çevresinde davul. zurna eşliğinde oyna-
nan ve stnsin de denilen halk oyunu... Italya'nın en uzun
akarsuyu. 2/ Notada durak işareti... Tevfik Fîkret'in, şim-
di mûze olarak kullanılan evi. 3/ Yeni doğurmuş memeli-
lerin ilk sütü... Yüz, çehre. 4/Şenliklerde caddelere kuru-
lan süslü kemer... Bezi beyazlatmakta kullanılan madde.
5/ Kemiklerin içindeki yağlı madde... Suyu emme, ıslan-
ma. 6/ Kirpik boyası... Oy. 7/ Anadolu halklannın en eski
ana tannçası... Ağzı genış tek kulplu su kabı. 8/ Su kıyı-
lannda yetişen ve kökü hekimlikte kullanılan otsu bir
bitki... "Tellı sazdır bunun adı / Ne ....dinler ne kadı"
(Dertli). 9/ llaç kullanmadan, yalnız ısı yardımıyla aygıt
ve pansuman gereçleri gibi şeyleri mikropsuzlaştırma işi.