22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
A'- 'SAYFA CUMHURİYET 21 ŞUBAT1995SALI •r 12 KULTUR Ankara Devlet Tiyatrosu, "Asiye Nasıl Kurtulur?"adlı oyunu Ergin Orbey'in yorumuyla sahneliyor Bir genç kızın önlenebîlir düşüşü;AYŞEGÜLYÜKSEL ] 1970'lerin en vurucu Türk oyunudur "Asiye Nasıl Kurtu- ı hır?" Yazık ki çok erken yitirdi- ! ğimiz VastfÖngören'in bu yapı- | ti, kapitalizmin semirdiği yoz ; bir dûzenin yoz koşullannda. | düşüşü küçük burjuva kafasın- | dan çıkma çözümlerle engelle- ! nemeyen. yükselişi ise ancak ı kapitalizmin acımasız kurallan- I na uyulmasıyla gerçekleşen sa- I hipsiz bir kızın öyküsünü dıle | getinr. Sahnede yansılanan öy- j kü düzeyinde pek çok melod- | ram öğesi taşıyan yapıt, "biçinı- j sel" özellikleri nedeniyle ger- ı çekte bir "tarüşma" oyunudur. ' Son derece başanlı bir "epik ti- ! yatro"örneği... ' Jlk kez Ankara Birliği Sahne- i si'nde VasıfÖngören tarafından j sahnelenen "Asiye" daha sonra ; ilk kez (70'lerd'e ve 80'lerde) I Dostlar Tiyatrosu'nca Genco • Erkal'ın sahne düzeniylesunul- ,' du. Bu üç büyük yapımda da i Asiye'yi Zeliha Berksoy unutul- ' ması olanaksız bir yetkinlikle j yorumladı. Oyunun dördüncü | büyük yapımını ise Ankara i Devlet Tıyatrosu'nda Ergin Or- i bey gerçekleştırdi. Kasım j 1994'ten bu yana. Çünkü Öngö- | ren yazdığı "taröşma" oyunun- ; da "Asiye^yi toplumda pek çok • benzeri görülen (Yeşilçam me- ' lodramlannda da yüzlerce kez ! canlandınlmış olan) "kader : kurbanı"genç kızlardan biri ,' olarak değil. "oyunu kurallan- , nagöreoynay ı arak","ezilen'"ko- 1 numundan "ezen" konumuna ı geçmiş bir "birey" olarak çiz- ', miştir. Tıpkı Bernard Shavv'un ; "BayanWarren'ınUğraşı"oyu- ; nundaki, tek geçerli değerın j "kapitaP(sermaye) olduğu bir ı toplumda. "sermaye'"likten ! "sermayedar r 'lığageçerek'*say- ' guı"lığa ulaşan akıllı fahışe Kit- K ya da Brecht'ın "Sezuan'ın ,i İnsanı"ndaki "altuı >ürekli • yoksulfahişe"kımliğinden'*acı- j masız iş adamı" Shui-Ta'nın '• "saygın r '(!!!)kimliğinegeçerek j varolabilen Shen-Te gibi... Bir I başka deyişle "başına gelenler" gözönüne ahndığında Asiye pek ' çoklangibidir;"uyguladığıstra- ' teji" açısından ise tıpkı Kitty ya ı da Shen-Te gibi özgül bir kişi- j dîr. Vergi rekortrneni Bayan Ma- I nukyan da "özel bir kişrdeğil 1 mi?' Sonuç olarak da Asiye'nin tek ı bir sanatçı tarafından canlandı- t nlması, "genel bir sorunsar ; baglamında "bireysel kurtu- i luş"un ıçerdiğı ironiyi (tersinle- ı meyi) ortaya çıkarmak için zo- ! runludur. Oyunu oluşturan on ; iki episodda Asiye'yi altı ayn ; sanatçının (paylanna düşen gö- ' revi canja başla yerine getiren • Berrin Özdemir. Mehtap Özte- '. pe, Sevinç Niş, Nurcan Sürer, Gönül Dögüşçü, Seda Oksal' ın) ' oynamasıyla "tek'" Asiye'nin 1 konumunun sergilediği "iro- • ni"geri düzeyde kalmıştır. Zeli- ! ha Berksoy' un un utulmaz yoru- ; muyla neredeyse damgaladığı '• bu rolü üstlenecek bir sanatçı ' yok muydu Devlet Tiyatrola- n'nda? Kanımca bulunmalıydı. Oyunda sergilenen "ironTnin önemlı bir bölümü Asiye'nin '• yazgısının, "Fuhuşla Mücadele i Demegi''üyesı bir küçük burju- ! va hanımefendisi tarafından be- J lirlenmesiyle oluşur. Nurşen Girginkoç'un olanca sevimlili- | ğiyle canlandırdığı Seniye Ha- ' nım'ın kişiliğini çizerken "ya- şamadıklan sorunlaıia başetme- yeçalışan" iyilıkseverbayanla- ra "takılan" bir tavır ıçindedir Öngören. Ancak temel hedefi. küçük burjuva ahlak anlayışının -Seniye Hanım'ın tam bilincin- de olmadığı- "ikiyüzlülügü*'nü vurgulamak, aynı zamanda da sınıf farklılığına ve para gücüne dayalı haksız bır düzende. tek seçeneğin "düzeni değiştir- mek"olduğunu göstermektır. Düzen değişmediği sürece Asi- ye gibi sahipsiz kışiler ıtildikle- ri bataktan ancak haksızlık dü- zenine ayak uydurarak kurtula- bilirler. Çalışarak, üreterek, pa- ra biriktirerek değil. "hak edil- medenedinilmissermaye'\i sö- mürü çarklannın hızmetıne ve- rerek... Asiye. Seniye Hanım'ın "gerçekten i>i niyetli" önerilen doğnıltusunda, tam on ıki aşa- mada gerçekleşen bir süreç ya- şar.Önce annesi gibi fahişe ol- •Büyük Tiyatro'da sergilenen bu yeni yapımda Asiye'yi Zeliha Berksoy değil, altı genç bayan oyuncu canlandınyor. Neden? Orbey, 'Asiye' ile anlatılan "fahişeliğin bireysel bir konu değil, çok genel bir sorunsal" olduğunu söyleyerek açıklıyor oyuna getirdiğı altı "Asiye'li yorumu. Bu yoruma katılamıyorum. maması için "ryi"insanlann ko- rumasına, sonra "sevgrnin bü- yülü gücüne "emanef edilir. Oysa burjuva ahlakı. her ıki yü- ce erdeme karşı da acımasızdır. Asiye dördüncü aşamada vardı- ğı genç "kadın işçi" statüsünde de kapitalizmin işleyış kuralla- rına aykın bulunarak saf dışı edilir. Seniye Hanım, artık ken- dinden geçmiş, Asiye'yi "kur- tarmak'" için kendı adına bağ- landığı tüm değerleri bıle altüst eden önerilerle Asiye'yi adım adım u özeUeştirTne"sürecinden geçirmekte, Asiye "küçük bur- juvalaştırma*\olunda hızla iler- lemektedir. Seniye Hanım. "Asi- yeler"in kurtulması için "sis- tem"ın değişmesinin zorunlu olduğunun bilincınde olamaya- cagına göre, olsa olsa "bizün'' Asiye "yi u sistem r> e uydurma yolunu akıl edebılmiştır. Oyunun tüm aşamalarında içine gırdiğı çelişkileri görmez- den gelerek, Asıye'yı kurtarmak ıçın tüm düşünme ve çözüm ara- ma gücünü seferber eden Seni- ye Hanım'ı oynarken benimse- diği içtenlikli yaklaşımı, bir yandan da yan alaycı bir bakış açısıyla denetleyen yılann usta- sı Nurşen Girginkoç'un son sah- nedeki yüz anlatımı. oyunun tüm ironisini dile getirmektedir. Asiye'yi "kurtarnıış" olmanın verdıği mutluluğu. "kurtulma biçimi vı nin getirdıği şaşkınlıkla buluşturan unutulmaz bır **te- bessüm".. Gırgınkoç. kanımca bu yorumuyla gelmış geçmiş tüm Seniye Hanım yorumcula- nnıaşmıştır Karşısında altı Asi- ye yerine bir tek Asiye olsaydı bu yorum çok daha zengınleşe- cekti kuşkusuz. Yönetmen Ergin Orbey'in: Suar Şeylan'ın sahne tasanmı. Sevgi Türkay'ın giysileri, Sibel Sonmez Kahraman'ın koreog- rafik düzenlemesi ve danslany - la Ersen Tunççekiç'in ışık tasa- nmıyla olurnlu yönde destekle- nen bu yapımda i.on derece tıtız bir sahne çalışması gerçekleştır- diğinı görüyoruz. Orbey'ın elin- de sıhirli bır değnek var sanki Tüm oyunculan yaratılan sahne olayına bağlayan... Toplu sah- nelerin ustaca düzenlenişi (ka- badayılık -4 eğitimi'"ni gösteren tablo için Sıbel Sönmez Kahra- man'ı kutlamakgereklı)vesah- neden sevırcıye taşan enerjı... Bu özellıkler mutlu bır seyircı- sanatçı bütünleşmesı sağlıyor. Ancak. sahneye eklediği öğe- lerle Orbev'ın, oyunun "göste- ri" özellığını. Vasıf Öngören'in amaçladığı "•tarüşma" olgusu- nu bır oranda golgede bırakacak düzeyde öne çıkardığı görülü- yor. Oyunun kuşkusuz t4 eğlendi- rid'"yanlan\ar. Buvanlannge- leneksel güldürülerimıze özgü abartmah u göstermeci'" oyuncu- lukla vurgulanması ise yer yer oyunu "ton" değışimine uğrat- mış. Özellikle 'anne'de Gökçen Hıdır'ın. çeşitli rollerdeki Gö- nül Orbej'in \e Levent Niş'in oyununda. Sunucu ve Seniye Hanım'ın. oyun uzamını yansı- lanan öjküdeki kişilerle payla- şan bır hareketlilik içinde olma- lan, sahnedekı enerjıyi yoğun- laştırma açısından olumlu bir yaklaşım. Yine de Suar Şey- İan'ın sahnenin geri düzeyinde oluşturdugu ilgınç uzamlann yeterince değerlendırilmediği görülüyor. Oyunun temposu ve sahneden yansıyan toplu oyun- culuk dısıplini ise kusursuz. Vasıf Öngören'in -çok kanal- lı TV serihenımiz başlayalı be- ri konusu daha da güncelleşmış göriinen- usta ışı oyunu, Sarper Ozsan'ın tiyatro müziğı ve Er- gin Orbey'ın yorumuyla bulu- şunca, işte böyle bir resim çıkı- >or ortaya. Izlemekten tat ala- cağınız, yine de biraz fazla Tenklendirilmiş" bulacağımz. pastel tonlann (ironik öğelerin) bıraz boğulduğunu düşüneceğiniz bir resım... Dalokay'ın kitabı 'Kolo'ya ABD'den ödül Külrür Servbi- Vedat Dalo- kay'ın ılk baskısı 1979 yılında yapılan ve 1980 yılı Türk Dıl Kurumu'un "En lyi Öykü Kita- bı'' ödülünü alan yapıtı "Koto", bu kez Amerika'da Amenkan Kütüphaneler Birliği'nin ödü- lünü kazandı. "Şako Bacı ve Kok» Keçi" adıyla 1994 yıh ocak ayında New York'ta Lothrop, Lee and Shepard Yayınevi tarafıdan ba- sılan kitabı Türkçe'den Ingıliz- ce'ye ressam ve yazar Güner Ener çevirdı. O günde bu yana Amenkan basınında kıtapla ıl- gılı pek çok olumlu eleştin yer aldı. Mınnesota Cniversitesi'nın bünyesınde bulunan Amenkan Kütüphaneler Bırlıği'nin heryıl en başanlı yabancı kıtap \e çe- vıriye verdigi Batchelder Ödü- lü'nde bu yıl vüzlerce kıtap ara- sından Danımarkalı BjarneRe- uter'in "StPetri Sokagını Ço- cuklan" ve Vedat DaJokay'ın "Koto"su fınale kaldı. Bırçok uluslararası ödülün sahibı Bjan Reuter ödül alırken jün ılk kez ikinci bir kıtaba "Kolo"ya da şeref ödülü verdi. Jün başkanı ödül töreninde yaptığı konuşmada "Kolo'nun şiirsel metni Türk külrürünün ruhunu ve zenginliğini çok bü- \ük bir saygı \e hayranlıkla bi- ze ileterek, hiç zorlanmaksızın »kıp gidiyor" dedı Jean-Paul Sartre'ın günlüklerinden sonuncusu Fransa'da kitap olarak yayımlandı Yoketmek, dünyayı canavarlaşürmaktır Kültür Senisi - Alman ordusunun Fransa'yı ıstila etmesıni önlemeye yardım etmek üzere 1939 ytlında Alsace'a gönderilen asker Jean-Paul Sartre. burada yenı kitabını yeniden gözden geçirmek. Andre Gide'in 'Journal'ının son baskısını okumak, düşünmek ve yazmak için çok boş zaman bulmuştu. 21 Haziran 1940"ta Almanlara tutsak olmadan on ay önce Sartre. Simone de Beauvoir'a, sevgilısi \Vanda Kosakievvicz'e ve yakın dostlanna yüzlerce mektup yazmıştı. Ama her zaman olduğu gibi gelecek kuşaklan da düşünmeden edemiyordu: ölümünden sonra yayımlanmasını istediği günlüklen 15 defter doldurmuştu. Sartre'ın 1980 yılında 75 yaşında ölümünün ardından günlüklerini içeren bu defterlerden yalnızca beşi bulunmuş ve evlat edindıği kızı Artette Elkaim- Sartre tarafından 1983'te yayımlanmıştı. Son olarak ortaya çıkan altıncı defterdekı günlükler. bu ay Gallimard tarafından yayımlanan 'Notebooks from the Phony War'adlı kitapta yer alıyor. Ancak bu varoluşçu felsefeci ve solcu milıtan hakkında kendı kıtaplannda, polıtik açıklamalannda. kendisinin ve Simone de Beauvoir'ın mektuplarında. yayımlanan günlüklerınde yer alan bılgiler dışında yenı bir şeyler öğrenip öğrenemeyeceğimiz sorulabilir. Bu 150 sayfalık kıtap. yazarın. hava durumundan daha kahramanca bır şeyle uğraşmasa da bır asker olarak yaşamı hakkındaki düşüncelerinı içeriyor. Sartre, orduya katılmadan önce Nazi Almanyasf na karşı tavır almadıgı için üzülmüştü tngiltere \e Fransa'nın. 1938 yılında Almanya'nın Sudetenland'ı ele geçirmesine göz yummalannın ardından, \enlen bu ödünden yana ya da ona karşı tavır almak için 'entelektüel cesareti' olmadığını yazmıştı. O zamanlar savaş gerçekliğınin kendisi için hâlâ açıklık kazanmadığını manevrası mı? Ama bu savaşın onlara kazandıracağı bir şey yok ki_" De Beauvoır'laaralannda geçen bir konuşmayı anımsıyordu. Ona şimdi artık Nazi ideolojisıne karşı yazma özgürlüğünü savunmak için savaşmaya hazır olduğunu söylemişti. Ama de Beauvoir'ın verdiğı yanıt onu rahatsız etmişti "Bu senin için iyi. ama Cevennes'den bir çobanın neyi savunması gerckir ki?" söylüyordu. "'Gördüğüm tek şey, yaşamundaki kanşıklık, yazma edimimin kesilmesi ve her şeyin ötesinde Paris'in bombardıman edilmesiydi'"diye yazmıştı. Bırkaç hafta sonra savaşın neden ilan edıldiğını hâlâ anlamış değıldı "Demokrasi>i korumak için mi'* dıye soruyordu. "Artık demokrasi yok ki. Savaş öncesi de\ let ilişkilerini korumak mı? Ortada çok bü\ük bir kanşıklık var. Artık tutartı partiler va da ideoiojiler >ok. Her yerde toplumsal hoşnutsuzluk. Kapitalistlerin bir • Jean-Paul Sartre günlüklerini yazdığı defterlerden bazılannın tutsaklığı sırasında kaybolup kaybolmadığı bilinmiyor. Son olarak ortaya çıkan altıncı defterdekı günlükler, bu ay Gallimard tarafından yayımlanan 'Notebooks from the Phony War'adlı kitapta yer alıyor. Sartre. savaşta öleceğini hiç düşünmemışti: "Castor (de Beauvoir'a böyle. takma adıyla hitap ediyordu), kenduni ölümsüz sandığımı düşünüvor. Belki bu bir ölçüde doğru. Ölmeye nivetinı jok." Ölümden çok. önemli bir yazar olacağını düşünüyordu. 60 yaşına dek yapıtlannı tamamlamayı. 'y^şamuun sonuyla ölümii arasında' bir boşluk bırakmayı amaçlıyordu. O sıralarda "Ölmeye zamanım vok. Bu, büyüiii bir biçinıdc volculuğumun sonuna gelene dek ölmeyeceğime kesinlik kazandınyor" diyordu. 1939 yılının Eylül ve Ekim ayiannda yazdığı günlükler. itibar, gurur, ahlak. yıkım ve savaş gıbı konularda filozofça düşüncelenne adanmıştı "Bir askerin ölümii. bir aletin hasar görmesinden daha önemli olarak düşünülmüyor. Bu, bizi nereye götürür? Hiçliğe mi? Hav ır. Yok etmek, ortadan kaldırmak değil, insanı ve dünyayı canavarlaştırnıaktır" dıye yazmıştı. Daha önceki günlüklerinde Sartre günlük yaşamından çok az söz etmişti. Aklında daha çok kadınlarla sonu gelmeyen mektuplaşmalannın canlı tuttuğu ve geride bıraktığı kişisel yasamı vardı. Sartre'ın yeni yayımlanan 'Notebooks from the Phony War' adlı kitabının önsüzünde Elkaim Sartre, kendisini insanlann dünyasında bulmanın onun ıçın bir şok olduğunu belırtiyor: "Çe\Tesi, kendisini seven ve ona ha> ranlık duyan kadınlarla sanlı olarak çaiışmalannı tamamladıktan sonra, erkeklerden oluşan bir çevrede nasıl dav ranacağını bilmediğini fark etmişti." Budurum 1941 Martı'nadek sürmüştü. Bır savaş tutsağı olarak serbest bırakıldıktan sonra de Beauvoir'a ve Alman işgali altındaki Pans'te bulunan dığcr dostlanna katıldı. Gunlüklennı vazdığı defterlerden bazılannın tutsaklığı sırasında kaybolup kaybolmadığı bilinmiyor. Ancak ilk defterdekı günlükler, 1960 yılında Paris'te toplu yapıtlannın yeraldığı bir kitapta yayımlandı. YAZI ODASI SELİM İLERİ Ölüm ve Ders Kitapları Bilmem o şiir ilkokul Türkçe kitaplannda variığını koru- yor mu? Duryolcu! diyordu. Bizim kuşağın öğrencileri, bi- rer yolcu gibi, bu şiirin sayfasında defalarca durduk. öy- le yetkin bir şiir değildi ama, çocuk gönüllerimizi epey burktu. Şimdi düşünüyorum da, iyi ki burkmuş. Yurt sevgisi aşı- ladığı kadar, ölüm olgusuyla da yüz yüze getiriyordu, biz ilkokul öğrencilerini. Oysa ölüm şiirleri çocuklara erkendir, çocuk eğitimi dışında kalmalıdır. Bir yandan da, bugünün kaba güç, şiddet, ölüm kusan dünyasına bakınca, çocukların bir an önce ölüm merha- metiyle tanışmalarında yarar var, diyecegim geliyor. Belki merhamet, yine ve yeni onmaz yaralar açılmasına bir öl- çüde engel olabilır. Ne var ki, merhametin, ölüm acısının eğitimi üzerinde durmak, Milli Eğitim politikalarımızın gündeminde hiç yer almadı. Okutulması sürdürtHen Türkçe, Türk Dili ve Edebiyatı ki- tapları, genç insana hayattan, bugünden, yarının sorun- larını çözümleyecek geçmiş bilgisinden tek satır söz aç- maz. Bu kitaplar, edebiyatı, her gün konuştuğumuz dilin karşıtı, bir Divan edebiyatı bilmecesi, ya da, masumiyeti artık bönlük kokan bir terbiye düsturu gibi sunmakta ısrar ediyor. Kitaplann içeriğı, genç insanın edebiyattan, edebi eserlerden, kısacası şiirden, hikâyeden, romandan büs- bütün soğuması, uzak durması için geniş yelpaze açmak- ta. Edebiyatı, özellikle Türk edebiyatını o kitaplann dışında severken, şurda burda, seçkilerde, Sahaflar'da bulduğum sarank şiir dergilerinde rastlanılmış bazı ölüm şiirleri gün- lerdir yine belleğime üşüştü. Arayıp tarayıp hepsini yeni- den okuyorum. Yıllar öncesinden çıkagelen bu ölüm şiirleri, televizyon kanallarından her an ızlediğimız cinayet ve kan dökmeye çağrı programlarının yanı başında ne kadar duyariı, ince- lıkli kalıyor! Ölümün zamanla değişen bambaşka portre- lerı var. Ahmet Kutsi Tecer "Ölü "de: "(Kim ondan daha çok ha- yatı özler?) I Çağnyor, çağrıyor, sevdiklerini" diyor. O za- manlar, birdenbıre, ölüierin hayatı özleyeceklerini aklımdan geçirmiş, ürpertı duymuştum. Sonra, şaıre göre, ölüler so- ğuktopraktaüşüyeceklerdi: "Soymayın, soymayın giydik- lerini!" Necip Fazıl'ın eşsiz metaftzık sorgulaması "Tabut", ai- lemizden ilk ölüye turtuğum yasta gönül dinginliği sağla- mıştı. Çünkü Necip Fazıl, Allah'ın verdiği canı Aılah'ın ala- cağı inancından yola çıkarak, ölümle büyük ödeşmemize sesleniyordu: "Çakanlarbılirki, bu boş tabutu I Yann ken- dileri dolduracaklar." Sevgili akrabamız için duyduğumuz acı usul usul dini- yor; akrabamızın hasta yatağında çok çekmeden öldüğü- ne adeta şükrediyorduk. "Tabut" bize vaat ediyordu: "Ölenleryeniden doğarmış, gerçek I Tabut değildir bu bir tahta kundak." Daha maddecı bir yaklaşım. Nâzım Hikmet'in Memle- ketimden Insan Manzaralan'nüaydı. Bu büyük şiirde, bir memleket hastanesi doktoru, seviştikten sonra intihar eder. Bu kez, ölümün, bazan kendi tercihımiz olabileceği- ni öğreniyorduk. Memleketimden Insan Manzaralan'nın o bölümünü okuyanlar, kimbilir nasıl büyülenmişlerdir. Mu- kadder memleket hastanesınde intihar, yaşamak özlemiy- di. Cahit Sıtkı'nın "Âkıbet"\, mahalle camiinden kalkan "vakur ve sade" cenazeyi, kırık bir avunçla noktalar: "Dal- galar misali omuzlar üzerinde." Siyasal kargaşanın bas- kın çıkacağı yıllara kadar Türk şiiri ölüme gönül sesiyle yak- laşmıştır. O kadar ki, ölüm, Ziya Osman Saba'da özlem, kavuşmadır. Yitirdiklerimiz öte dünyada bizi beklemekte- dirler. Ziya Osman Saba, çok özlediği büyüklerine kavu- şacağını söyler. Her gün önünden geçtiğimiz alçak gönül- lü semt camünın musalla taşındaki tabut, kalbimizt öyle çok yormaz. Sonra çehre değişir. Behçet Necatigil, "Periskop"ta ölüm yürüyüşlerinin endişesine kapılmıştır: "Ölüm yürü- yüşleri hep toplu mu olacak." Göz kamaştıncı bir şiir olan "Gelinlik Kızın ölümü"nöe, Melih Cevdet, maddeciliğiy- le hiç çelişmeyen "Bir melek lale sümbül dikıyordu", di- zesini söyler. Gelinlik kızın bütün kardeşlerıni aç toprak al- mıştır. Ölüm gitgide doğallığını yitirir. Ölümün yerini öldü- rüm almaktadır. Gülten Akın, "ölüleri yürütüp götürüyor- lar" der. Ahmet Oktay, bildik sebeplerle cenaze törenle- rınde buluşanlan dile getirir. Ismet ÖzeJ, "Kanla Kirlen- miş Evrak"\ görür. Ceyhun Atuf Kansu, "Kızamuk Ağıdt'r» yazmıştı. Ca- hit Külebi, iyimser söyleyişini neredeyse reddederek, can- lanna kıyılmış gençler için, "Ağıt"ı yazar. Berisinde Neca- ti Cumalı; "Dinlerin buyruğuydu I Öldürmeyeceksin" di- zeleriyle vardır. Gelgelelim bu şiirier bir tüıiü Türk Dili ve Edebiyatı ki- taplannın dikkatini çekmez. 1930'lardan kalma müfredat korunur. Bu ölüm şiirleri herhalde yurdun insanı için yazıl- mamıştır. Yazılmış olsalardı, çoktan ders kitaplanna girer, her gün daha gereksindiğimiz merhamet eğitimine kılavuz- luk ederlerdi. Onların yerine israf ekonomisi, şiddet ve öldürüm kılavuzluk ediyor. Kültür Bakanlığı'ndan 'hoşgörü' konuhı film yarışması • ANKARA (ANKA)-K-ültür Bakanlığı, hoşgörüyü işlemek, anlatmak ve benimsetmek amacıyla hazırlanan program çerçevesınde 'hoşgörü' konulu film öyküsü yanşması düzenledi. Sinema ve Telıf Haklan Genel Müdürlüğü'nün gerçekleştireceğı yanşma kısa ve uzun metrajlı film öyküsü olmak üzere iki dalda duzenlenecek. Kültür Bakanı Timurçin Savaş, yanşmanın sinema alanında da hoşgörüyü kitlelere anlatma ve benimsetme yönünde yararlı olacağını vurguladı. Yanşmada uzun metrajlı film öyküsü dalında birinciye 40 milyon, ikinciye 25 milyon, üçüncüye 20 milyon ödül verilecek. Yanşmanın değerlendirme kurulunda, Kültür Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Gülşen Karakadıoğlu, Telif Haklan ve Sinema Genel Müdürü Ihsan Yücesoy, Prof. Oğuz Onaran. Halil Ergün. Engin Ayça, Mahmut Tali Öngören ve Feride Çiçekoğlu yer alacak. Basvuru formlan Ankara'da Telif Haklan ve Sinema Genel Müdürlüğü'nden alınacak. Yanşmanın son katılma tarihi ise 6 Mayıs 1995 olarak belirlendi. Beşiktaş Kültür Merkezi'nde 'Otogargara' • Kültür Merkezi - Yılmaz Erdoğan'ın yazdığı, Turgay Kantürk'ün yönettiği "Otogargara" adlı iki perdelik müzikal Beşiktaş Kültür Merkezi'nde sahneleniyor Demet Akbağ, Sinan Bengıer. Yılmaz Erdoğan, Sevil Üstekin, Figen Evren, Gürdal Tosun. Aydın Tolan, Olgun Şimşek, Serhat Özcan, Evrim Solmaz. Savaş Barutçu. Celal Tak ve Engin Günaydın'ın da rol aldığı oyun 25 kişilik bır kadroyla sahneleniyor. "Otogargara"nın müziklenni Serdar Kalafatoğlu, dekorlannı Alı Yenel, kostümlerini Neslihan Yargıcı, koreograftsini ise Melih Çardak gerçekleştirmiş. Oyunun yönetmeni Turgay Kantürk. "Gülmece yoluyla. toplumsal, kentsel. kültürel ve dilsel kirlenmemıze dıkkat çeken. eğlendirirken yoğun bır eleştırel gözlükle olaylara yaklaşmayı sağlayan, ilgınç ve değişik bırçalışma" dıyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle