Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
14SUBAT1995SALI CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
45.ULUSLARARASI BERLtN FtLM FESTİVALİ'NDEN İZLENİMLER:
Trotta bir kez daha yuhalandıGÜNER YÜREKLtK
BERIJN - 0, sinemanın
doğuşunu 100 yıl sonra bır kez
daha gözler önüne seren ve
büyük heyecan veren yedi
dakikalık film olmasaydı, daha
ilk gününden büyük bir düş
kınkhğıyla aynlacaktık
festivalden. Zoo-Palast
Sineması'ndaki görkemli
törenden sonra. önce Berlınli
Marx ve Emil Skladanon skv
kardeşlenn 1 Kasım 1895 günü
'VVintergarten'da (KJŞ
Bahçesi) gösterdıkleri yedi
dakikalık filmi izledik. Aslında
15 dakika olan filmin yedi
dakikalık bir bölümüydü bu.
Ve 'Wiırtergarten'
varyetesınde Max ıle Emil
Skladanowsky kardeşlerin
sunduğu bir programdı sadece.
7 dakikalık fılmde hareket
eden titrek görüntülerle,
varyete programında yer alan
akrobatık hareketler, dans
gösterileri bır kez daha
sunuluyordu seyırciye. Ama bu
kez sahnede değil, perdede.
'Boks >apan kanguru', 'dans
eden Kazaklar' ve 'sinek avı'
sinemanın doğuşunu
muştulayan ilk görüntülerdi.
Festivalin açılışında bu film,
100 yıl sonra ikinci kez dünya
prömiyerini yaşadı.
Trotta'nın filmi ibret
verici ve üzücüydü
Ancak bu filmin ardından
izlediğimiz Margarette von
Trotta'nın 'Das Versprechen'
(Söz) adlı fılmi, en azından
Alman sinemasmın nereye
geldiğini göstermesi açısından
ibret verici ve üzücüydü. Titrek
görüntülerle ana rahminden
yola çıkan dünya sineması,
bugün en ileri teknolojilerle bır
endüstri haline gelmiş, ama
von Trotta'nın filmınde en kötü
örneklennden birinı vermişti
Duvann örüldüğü 1961 ile
yıkıldığı 1989 yıllan arasında
bin Doğu diğen Batı Berlın'de
yaşayan iki sevgilinin birleşme
özlemlenni ve doğu rejiminın
baskılannı ele alan 116
dakikalık filmde, sık sık
karşımıza çıkan klişeler ve
yüzeysel anlatım biçimi
('kitsch'), çok hassas bir
kpnuya, duygu sömürüsü
diyebileceğımiz bir işlev
yüklemış Yönetmen ve de
senaryo yazan Peter
Schneider. 28 yıllık duvar
tanhıyle ilgıli olarak, ne varsa
sokmak istemiş filme. Ancak
tek tek olaylann birbirinden
kopukluğu, doğru olan bir
şeyin inandıncılığını
yitirmesine ve hatta 'komik'
olmasına. yadırganmasına
neden olmuş. Örneğin, duvar
yapıldıktan sonra bir ihtiyann
batı tarafında merdivene çıkıp
duvann üstünden karşıdaki,
yani doğudaki kansına mendil
sallaması gıbı doğru olan.
yasanmış olan, fakat filmde.
öykünün akışı içinde seyirciye
tuhaf-komik gelen bir dizi
sahne. anlamsız bır
duygusallığı körüklemekten
başka bir işe yaramıyor.
Bazı konular vardır. el yakar.
Öyle her gelenın tutacağı gibi
değildir. Nasıl Auschwitz'in
anlatılması, (Schındler'in
Listesi), Spielberg gibi bır
ustanın bu işe el atmasını
yanm yüzyıl beklediyse,
Alman toplumunda derin
yaralar açan Berlin duvannın
öyküsü de herhalde yıne böyle
bir ustanın gelmesini
bekleyecek. Yoksa Alman
sinemasının kıvıracağı kadar
kolay bir iş değil bu. Hele
Margarette von Trotta'nın hiç
değil. Ikı genç sevgiliden
Sophie'yi oynayan Meret
Becker ile onun daha ilerideki
yıllarda annelik dönemini
oynayan Corinna Harfouch ve
Konrad rolündekı Anian
Zollner ile August Zirner,
sergiledıklen başarılı oyun
nedeniyle filmden sonra
dakikalarca alkışlandılar. Ama
yönetmen Margarette von
Trotta, Berlin Film
'Nobody's Fool'da Paul Nevvman, yaşamında hep hatalar yapmış, bir baltaya sap olamamış yaşlı inşaat işcisini başanyla oynuyor.
• Açılış filmi 'Das
Versprechen'de (sağda)
iki genç sevgiliden
Sophie'yi oynayan
Meret Becker ile onun
daha ilerideki yıllarda
annelik dönemini
oynayan Corinna
Harfouch ve Konrad
rolündeki Anian
Zollner ile August
Zirner, sergiledikleri
başanh oyun nedeniyle
filmden sonra
dakikalarca
alkışlandılar Ama
yönetmen Margarette
von Trotta, Berlin Film
Festivali'nde 1983
yılından sonra bir kez
daha acımasızca
yuhalandı.
Festivali'nde 1983 yılından
sonra bir kez daha acımasızca
yuhalandı. Çünkü film için
söylenecek tek şey vardı:
"Ağlamalı IÜL, gülmeli mi?"
Oscar'a aday adayı olan filmin
yapımcısı Eberhard
Junkersdorf, 'Das
Versprechen'ın şımdiden 20
değişik ülkeye satıldığını
söylüyor. Fakat bu. filmin
niteliğinden çok ele aldığı
konuya olan ilgiden olsa gerek
diye düşünüyorum. Sonra 'Das
Versprechen'ın Oscar'a ada>
r
adayı olmasının da ayn bır
öyküsü var. Bir filmin Oscar'a
aday olabılmesi ıçin daha önce
gösterime girmiş olması şart.
Berlin Film Festivali'nde ıse
tam tersi. BeTİin Film
Festivali'nde daha önce
göstenme girmiş, daha doğnısu
dünya prömiyeri yapılmış
filrrîler yanşma bölümüne
almmıyorlar. *Der Spiegel'
dergisinin son sayısında öne
sürüldüğüne göre, "Das
Versprechen
r>
ın hem Oscar'a
aday olabilmesı hem de
Berlin'de dünya prömiyennin
yapılabılmesi ıçın film. daha
önce Leıpzig'tekı bir sınemada.
bırkaç matıne kımseye
duyurulmadan gızlıce
gösterilmış. Böylece bır taşla
iki kuş vurulmuş.
Anımsanacağı gibi Almanya,
en iyı yabancı film Oscar
ödülünü bir kez 1979 yılında,
Margarette von Trotta'nın eski
eşı Volker SchlöndorTun
'Teneke Trampet' adlı fılmiyle
almıştı. Berlın Film
Festivali'nde yanşma dışı
'dünya prömijeri' olarak
göstenlen 'Das Versprechen'
şimdi Oscar'a aday adayı.
Aday olursa Berlın Festıvali
açısından skandal, işte o zaman
patlayacak.
7O'likPaulNewman
yine harikaydı!
Festivalin yanşma filmleri
arasında göstenlen ve Roy
Chan ıle Wang Yen'ın
başrolleri paylaştıklan Ray
Leung Pun Hei'nin, Hong-
Kong yapımı 'Back to Roots'
(Geri Dönüş) adlı fılmi, bir
çete üyesi gencin adam
yaraladıktan sonra saklandığı
taşrada, çektiği kışilik
bunalımlannı ve kımlik
arayışını ele alıyordu. Kimlik
arayışını kasabanın basit
yaşamında ve gelenekJere
bağlılığında bulan genç, polise
teslim olur ve cezasını
çektikten sonra 'tövbekâr'
olarak taşraya yerleşır. Konusu
ilginç olmakla birlikte yavan
anlatım bıçimıyle bu film fazla
ilgi görmezken Stanley .
Kvvan'ın 'Kırmızı GüL, Beyaz
'Les Cent et Une Nuit'de 100 yaşındaki Moniseur Cinema rolünü üstlencn Michel Piccoli olağanüstü oyunculuğuyla
Gül' adlı Hong-Kong, Çin,
Tayvan ortak yapımı fîlmi,
Uzakdoğu'dan ilk sıcak ses
getiren ve beğenilen film oldu.
Çin'in önde gelen
yazarlanndan Eileen Chang'm
bir romanından yararlarularak
beyazperdeye aktanlan 126
dakikalık filmde, Şanghay'dan
tekrar Paris'e geri dönen bir
erkeğin, başından geçen bir
olay yüzünden evlenmek
zorunda kalışı, gelin adayını
gördükten sonra, davranış
biçimindeki değişiklik
anlatılıyor. Ve "Bir erkeğin
içinde her zaman, hırslannın
simgesi olan bir kırmızı gül ile
bağlılığının göstergesi olan bir
de bevaz gül vardır" deniyor
ve oluşan sevgiyle bunlann
nasıl yavaş yavaş yer
değiştirdiği dile getiriliyor.
Yönetmen Stanley Kvvan, 1992
yılında da Berlin Film
Festivali'nin yanşma bölümüne
katılmış, Gümüş Ayı ödülü
kazanmıştı.
Michel Piccoli ve Paul
Nevvman
Ünlü yönetmen Agnes
Varda'nın. Michel Piccoli,
Marcello Mastroianni, Gerard
Depardieu, Alain Delon gibi
dev starlarla birlikte çevirdiği
ve sinemaya olan aşkı anlatmak
istediği Fransa yapımı 'Les
Cent et Une Nuit' (Yüzbir
Gece) adlı filminde de starlann
(başta 100 yaşındaki Moniseur
Cinema rolünü üstlenen Michel
Piccoli olmak üzere)
olağanüstü oyunculuğu yıne
insanlan büyüledı. Bu yönden
belki filme bır en iyı oyuncu
ödülü venlebilır. Ama 70
yaşındaki Paul Newman eğer
izın verirse.
'Nobody's Fool' ödüle en
yakınfilm
Evet. festıvalde. yanşma
bölümünde şimdiye dek
izlediğimiz filmler arasında,
Altın Ayı'ya değilse de bir
Gümüş Ayı'ya en yakın olan
film, Robert Benton'ın 110
dakikalık ABD yapımı olan
'Nobody's Fool'uydu. Bruce
WUIİs ve Meianie Griffith'in.
Paul Nevvman ile birlikte
başrolleri paylaştıklan bu
filmde, New York yakınlannda,
karlar altındaki bir kasabada
yaşayan inşaat işçisi Sully'nin,
dik kafalılığı, küçük kasaba
eşrafina ters düşen, ama onlara
sevımli gelen sıradışı
davranışlan, inşaat işçiliğinden
kurtulup sıcak bir yerde
çalışabılmek için gösterdıği
çabalar, geçmişte işledıği
hatalar ve bundan çıkardığı
tecrübeler. çok hoş bir dille
anlatılıyor. Yaşamında hep
hatalar yapmış, bir baltaya sap
olamamış yaşlı inşaat ışçisini
oynayan Paul Nevvman'ın
ustalığına, Robert Benton'ın bir
kasaba halkının sade yaşamını
anlatan hoş dıli de eklenince
ortaya başanh bir yapıt çıkmış.
Bu yılkı Uluslararası Berlin
Film Festıvali, yanşma dışı
•Panorama', 'Uluslararası
Genç Filmler Forumu
1
, "Çocuk
Filmleri Şenliği', 'Yeni Alman
Filmleri' ve 'Retrospektif
bölümlennde göstenlen
filmlerle şu günlerde en
hararetli anlannı yaşıyor. Her
yıl bıraz daha tasarrufa gıtmesı,
bütçesinden kısıntı yapılması
istenen festivalde, özellıkle
basına verilen hizmetler. bu kez
'tam bir kaos' dıyebilirim. Bır
bilet alabilmek, bir kahve
içebıhnek için yüzlerce kışinın
oluşturduğu kuyruklar,
ınsanlann üst üste yığıldığı,
nefes alamadığı kafeler,
festivalin gazetecılere çile
çektiren görüntüleri arasında.
Bır bilet bulamayıp çoğu fılmi
kaçırdığımız da cabası. Ama
sinemanın doğuşunun 100.
yılında. başta sınema yazarlan,
sinemaya olan büyük aşklan
nedeniyle tüm bu eziyetleri
smeye çekiyorlar ve bır film,
bir film daha görebılmek için
kan ter içinde büyük bir
mücadele veriyorlar.
Çağdaş Repertuvar Tiyatrosu, Harold Pinter'm 'Oda' oyununu Türkiye'de ilk kez sahneliyor
Iletişimsizlik ve yoksunlaşma üzerineKültür Servisi- Türk ve dünya
tiyatrosunun çağdaş yazarlannın
oyunlannı izleyiciyle buluşturmak
üzere kurulan Çağdaş Repertuvar
Tiyatrosu, Harold Pinter'm "Oda"
adlı oyunuyla perdelerini açtı.
Topluluk üyeleri, tiyatroda derinliği
olan, ama keyifli dakikalar yaşatan,
yeni ve yenilikçi oyun arayışındaki
izleyiciye seslenmeyi amaçladıklannı
söylüyorlar: "Bu doğrultuda, ilk
olarak fngiüz tiyatrosunun önde
gelen yazarlanndan Pinter'ı seçrik.
'Oda', Pinter'm yazdığı ilk oyun ve
pek çoklanna göre de başyapıtı".
Türkıye'de ilk kez sahnelenen
"Oda", iletişimsizlik, yalnızlık ve
yoksunlaşma temalannı işliyor.
Oykünün kahramanı. kendisini
kocasıyla birlikte terk edilmiş bir
pansiyonun odalanndan bırine
kapatan yaşlı bir kadın. Rose adındakı
bu kadmın başından geçen olaylar
aracılığıyla. çözümleyemedikleri dış
dünyadan ve tehlıklelerden kaçarak
bir korunak niteliğindekı odalanna
sığınan insanlann dramı anlatılıyor.
Çağdaş Repertuvar Tiyatrosu, oyunu
günümüz Türk kent insanının
yaşamlanyla yakınlıklar kurarak, kimi
gerilim ve mizah unsurlannı da
banndıran bır rejıyle ele alıyor.
"Oda"yı Türkçe'ye çevıren Kubilay
Zerener aynı zamanda yönetmenliği
de üstlenmiş. Rose'u Nimet Olçar'm
canlandırdığı oyunda diğer rollen
Mürsel Yaylalı, Babur Akyol,
Kubilay Zerener, Tülin Aykılıç ve
Konuralp Sunal paylaşıyor.
Pinter'ın oyunlannın genellıkle kapalı
mekânlarda geçtiğinı belirten Kubilay
Zerener, odanın dış dünyadan
korkanlar ıçin yapay ve kınlgan bır
korunak olduğunu söylüyor- "Bir gün
kapı açılır, bir yabancı içeri girer ve
bu sözde güvenli dünvanın bütün
düzeni alt üst olur. İçerdekiler için en
büvük tehlike olan gerçeklerle
yüzleşme yaşanır. Böylece çökiiş ve
yoksunlaşma süreci başlar".
Kocasını odanın çok sıcak, güvenli,
rahat bır yer olduğuna ikna etmeye
çalışan Rose'un durumu da böyle.
Rose ıçin dış dünya soğuk, karanlık
ve yabancılarla dolu bir yer. Oysa
kamyon şoforü olan kocası Bert. bu
odanın birparçası değil, Rose'u
kendine bakan bir kadın olarak kabul
ediyor Ve Rose'un burada kurduğu
düşsel dünya da bir gün yıkılıveriyor:
"Ev sahibi Mr.Kidd'in burasının
kendi yatak odası olduğunu
söylemesiyle voksunlaşma süreci
başlıyor. Ârdından kendilerine boş
bir oda aravan Sands çifti geliyor,
bodrumda göremedikleri gi/emli bir
adam onlara bu odanın boşalacağmı
söylemiştir".
Zerener. Pinter bunun politik bir oyun
olmadığını iddia etse de, oyunun
güçlü toplumsal göndermelere ve
oldukça güçlü bır politik yapıya sahip
olduğunu söylüyor. Ve alabildiğine
evrensel temalan ele aldığını
sözlerine ekliyor "Tehlike gerçekten
dışanda mı, yoksa onu odamızla
birlikte var eden bizler miyiz?
Tehlike bizim üstümüze mi geliyor,
yoksa onu biz mi davet ediyoruz?
Şunu rahathkla söyleyebiliriz:
Odamızda güvencede değil,
tehlikenin tam ortasındayız!"
Oyunlannı cuma, cumartesı ve pazar
günleri Şişli Gönül Ülkü - Gazanfer
Ozcan Tiyatrosu'nda sergileyen
Çağdaş Repertuvar Tiyatrosu, kısa bir
süre sonra EoNvard Albee'nin
"Hayvanat Bahçesi" adlı oyununu
"Oda" ıle dönüşümlü sahnelenecek.
ALINTILAR
TAHStN YÜCEL
Paralar
Yeni çıkan bir milyonluğu ilk kez elime alıp bakarken,
bir 'ince hüzün'dür bastırdı. Oysa, çocukluğumdan beri,
yeni paralar hep sevindirmiştir beni. Güçlerini iyi bildiğim
için mi? Sanmıyorum, elime hiçbir zaman öyle büyük ola-
naklar sağlayacak paralar geçmediği gibi para gücünün
bilincinede hiçbir zaman gereğince varamadtm. Hem de
iyileşmez bir Balzac hayranı olmama karşın. Hayır, ben
çok daha saltıkçı bir biçimde, "kendi kendinde ve kendi
kendisi için" sevdim parayı, kendi başına bir nesne ola-
rak biçimi, boyutu, rengi, Atatürk'ü, ayyıldızı veyazısı için
sevdim.
Tırtıllı bir kuruşluklar bizim Elbistan'a ulaştığı zaman
ağır hastaydım. Arada birgözümü açıp ağır, sıcak, bula-
nık bırsuyun dibınden bakargibi çevreme baktıkça, ana-
mın, ağabeyimin, ablamın, eniştemin, komşulann gözle-
rini korkuyla üzerime diktiklerini görüyordum. Arada bir,
iki hıçkınk arasında, "Yavnım gidiyor!" gibi sözler geliyor-
du kulağıma, ama benimle bağıntılı olduğunu bilmekle bir-
likte, pek de umursadığım yoktu. Sonra bir gün, ablam
mı, ağabeyim mi, eniştem mi, evimize ilk kez gelen bir ko-
nuk mu, bilmiyorum, biri "Bak, acerbirlik çıkmış!" diye-
rek pınl pırıl bir tırtıllı kuruşu duvarda serinletmeye çalış-
tığım elime doğru uzatınca, birdenbıre bir tansık gerçek-
leşmişti: Artık iyileşmiştim de fazlasıyla bitkin bedenim bu-
nun aynmına daha yeni mi varıyordu, yoksa paranın gü-
cü insanlann genellikle düşündüklerinden de mi fazlaydı,
neydi, belki beş, belki altı haftadır ilk kez, çok doğal bir
şey yapar gibi doğrulup oturmuştum.
Sonra yaşamımın en mutlu evrelerinden birini yaşadım:
Dost, akraba, komşu, ölümden dönen hastayı görmeye
gelen herkes, avcunda pırıl pınl bir tırtıllı birlikle gelıp bu
bırliği hiçbir şey söyfemeden, bir tılsım gibi avcuma sıkış-
tınyor, yavaş yavaş Elbistan'ın tüm tırtıllı kuruşlan bizim
evde toplanıyor, ben de, gittikçe büyüyen tırtıllı kuruş yı-
ğını karşısında, topraklannı her gün biraz daha büyüten
bir imparator gibi kabanyordum. Şu var ki, çok yeni ol-
malarına karşın, tek tek tanıyordum askerierimi, yani sa-
yı çok da önemli değildı.
En çok parayı o uzun hastalık sırasında görmüştüm,
ama bizim oralarda, çocuklar parayı ancak bayramdan
bayrama görürlerdi. En yakınlar, bir kuruş, beş kuruş, on
kuruş, her zaman iyi kötü bir para koyardı avcumuza; ka-
dı emmi, selamlığında adalet dağıtır gibi bayram parası
dağıtırdı: Oturduğu minderin altı bır gömüydü, ama hep
aynı kırk parayı çıkanrdı. En cömert büyüklerden biri olan
demirci emmiye kimimiz gitmez olmuştuk, kimimiz de
verdıği bayram parasını almamakta diretiyorduk, çünkü,
sakat kaldıktan sonra, oğlunun başka el öpmelerden ge-
tirdiği paralan sıkıştınyordu avcumuza. Bu da dediğim şe-
yi, paranın sayısının bizim için pek de önem taşımadığı-
nı gösteriyordu. Bir yeğenim belki kırk el öperek topladı-
ğı avuç dolusu parayı harcamaya gıderken, tek kuruşu-
nu kendine ayırmadan dilencıye vermişti de hiçbirimiz
engel olmaya kalkmamıştık. Nasıl olsa, bir eksik tamam-
lanacağı zaman büyüklerimıze de verirdik paralanmızı, he-
le bu parayla fazla içli dışlı olmamışsak. Örneğin bir şe-
ker bayramında bozuklan bütünleterek edındığim küçü-
cük gümüş (öyle diyoriardı) yirmi beşlik, öyle kolaylıkla el-
den çıkanlacak paralardan değildi, kaç yıl saklamıştım,
kendi kendisi olarak, kendi kendisi için.
Bir yirmi beş kuruş bu denli yükseklere konulunca, yir-
mi beş liranın erişilmez bir değer olması gerekirdi. Ben,
dünyanın tüm yokluklanna karşın, ona da çocukluğum-
da eriştim, hem daha dördüncü sınıfta. Öyküyü bizim Ga-
zi Paşa llkokulu'nun duvar gazetesı Kaynak bile yazmış-
tı: Ağabeyimin benim şansıma aldığı çeyrek bilete yüz li-
ra çıkmış, anam kazanılan yirmi beş liranın en az yansı-
nın bana harcanmasında dayatmıştı, istesem, saklayabi-
lirdim de, ama istememtştim. Dıyeceğim, kim bilir hangi
zorunluğun elimden aldığı gümüş yirmi beşliği geri ala-
bilmek için bu paranın hesini verebilirdim. Üstelik, bir baş-
ka para olayının hemen arkasından geldığinden, ikrami-
yenin cezaya dönüşme tehlikesi de vardı: Ailece göze ge-
lebilirdık.
Eniştem, kaç aylık emeğinin karşılığı olan bir deste
'pangonot'u saklasın dıye ablama vermiş, o da en güve-
nilir yerin bulgur çuvalı olduğunu düşünmüş, ama bir sü-
re sonra, geri vermesi gerekince, farelerin pangonotlan
kalbura çevirdiklerini görmüştü. Biz vardığımızda ablam
hüngürhüngürağlıyor, eniştem hiç ağzını açmıyordu. Ev-
de ve mahallede en sağlam çözümleri anam bulurdu. Pa-
ralan kaptığı gibi banka müdürünün karısma koşmuş,
müdürü eve çağırtıp sorununa çözüm ıstemişti. Adam da
bır çözüm bulmuştu iyi kötü. Ama şimdi, nerdeyse tüm
kasabada, adımız zengine çıkmıştı? Benim bilete para
çıktıktan sonra, komşular, kulağımıza doldura doldura,
"Para, parayı çeker" diyorlardı. Ama anam, nazardan çok
korkmasına karşın, "damat kurtarma operasyonu "nu ya-
şamının büyük başanlanndan biri olarak görüyor, anlat-
maktan bıkmıyordu: "Dedim ki, müdür bey dedim, ma-
dem paramızı eksiğine değiştiriyorsun, ben de senden
gıcır gıcır acer para isterim dedim." Böyle işte, kenterie-
rin değerlerini paylaşır görünürdük ya hiçbir şeylerini dö-
nüştürmeden sokmazdık yaşamımıza.
Bir milyonluk konusundaki ızlenimlerime gelince, onla-
rı da gelecek yazımda anlatacağım.
Sanat Dünyamız'da bu ay
• Kültür Servisi - Yapı Kredı Yayınlan'nın çıkartığı 'Sanat
Dünyamız' adlı dergı, bu ay bahçe kültürünü ele alıyor. lslam
âleminin bahçelen, Uzakdoğu'da bahçe kültürü, Bizans
bahçelen. Türk bahçe sanatında Batı etkileri, dünden bugüne
bahçe kültürümüz, resim bahçelerinde mevsimler. edebiyat ve
sinemada bahçe konulannın ele alındığı dergide, bütün
yönleriyie bahçe kültürü aktanlıyor Günel Doğan, Beşir
Ayvaz, Enıs Batur, Gofried Benn, Turgut Cansever, Marguerite
Charageat, Franck Debie, Torsen Olaf Enge, Gönül Aslanoğlu
Evyapan, Hermann Hesse, Hugo von Hofmannsthal, Thomas
Leisen, Sevin Okyay, Edip Emil Öymen, Samih Rıfat, Rainer
Maria Rilke ve Sezer Tansuğ'un yazılanna yer verilen dergide
aynca. Hakkı Anlı ve Edvvard Hopper'ın resimleri de
bulunuyor.
Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat
Vakfı ndan açtklama
• Kültür Servisi - Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfi
Yönetım Kurulu Başkanı Prof. Dr. Aydın Aybay, bir açıklama
yaparak düşünce açıkJamayı suç sayan yasa maddelerinin
kaldınlmasmı istedı "Düşünce açıklama ve yaratma
özgürlüğünün önündekı engeller nedeniyle Türkiye'nin
kamuoyunda ve dış dünyada, yazarlann, gazetecilerin,
yayıncılann hatta matbaacılann yargılandığı ve hapse atıldığı
bir ülke görünümü"ne sahip olduğu belirtilen açıklamada,
Türkiye'yı çağdışı ve antidemokTatik bır ülke konumundan
çıkartabilmek için Terörle Mücadele Yasası ve diğer yasalarda,
düşünceyi suç sayan maddelerin atılması gerektiği söyleniyor.
Ünlü Melos Dörtlüsü yarın İstanbufda
• Kültür Servisi - Otuz yıldır birlıktelıklennı sürdürerek
olağanüstü bir müzikaliteye ulaşıp dünya müzik platformunda
çok üst bir düzeye yerleşmiş olan Alman Melos Dörtlüsü,
Türkiye turnesının ilk konserini bugün tstanbul'da veriyor.
Wilhelm Melcher, Ida Bieler, Hermann Voss ve Peter Buck'tan
oluşan dörtlü, teknik mükemmellik ve yorum gücü açısından
Juillard. Amadeus ve La Salle gibi ünlü dörtlüler arasında yer
alıyor.