28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYFT 28 ARALIK 1995 PERŞEMBE 14 KULTUR G eride bırakmaya hazırlandığımız yıl içinde plastik sanatlar alanında Türkiye'de yaşanan etkinlikler arasmda, ülkemizin gelecek sanatının yeşertildiği 1. Gençlik Etkinliğı yılın en önemli olayıydı. Ardımızdan gelen sadece bu yıl 1995'te 300 genç sanatçı vardı ve bunlar geleceğin sanatını oluşturma çabası içindeydiler. Düşünüyorlardı, tartışıyorlardı. araştınyorlardı. Ve "her şeye rağmen" sanat yapıyorlardı. 7 995, bienal yılıydı... Atatürk Kültür Merkezrnde açılan Fluksus sergisiyle ve Aya trini, Antrepo, Yerebatan Sarnıcı çerçevesinde oluşturduğu sergilemelerle ve bu kapsamda gerçekleştirilen paneller. konserler, performanslar, konferanslar, Istanbul Galerileri'nde her zamankinden farkh sergilerin açılmasına verdiği ivmeyle tam anlamıyla bir görsel şölen oldu. Geçen yıldan geleceğe gençler CANAN BEYKAL Gazetemizin kültür sayfası yönetmeni Handan Şenköken her yıl sonu yaklaşırken bizckn ~yıl sonu degeriendirmesi'' ister. Bu yıl sonu da aynı şeyi yaptı yine. bunu Handan hep yapıvor Oysa geçmişe gelecekten daha az duyarlıyım. Geleceği düşlemek şimdiyi yaşamak kadar çoşku vericidir ama geçmiş; ne şimdinin yoğun tutkulannı banndınr ne de geleceğin doymak bilmez hırslanyla ulaşmak istenilen bir amacı olabilir. Geçmiş; benden kopan her şey gibi. zaman akışından kopmuş olarak Hades ülkesinin unutma nehri Lethe'nin sularında yitip giden imgeler bulanıklığıdır. Bu imgeler bir an belleğimde panldar bazen, ama asla clle tutulamayan ve aynı canlılıktan panldamayacak beürsiz. hatta uçucu imgelerdir. Albert Camus bir kitabında "Yann her şey değişecek, yann" der ya. işte insan bu yüzden geleceğe dayanarak yaşar. Belki de diyorum bir sonraki saniyede ben. bir öncekinden bile farkiı olacağım. Bilincim değişiyor. Hani •'Alke Harikalar Diyannda" adlı masalda yalancı kocaman kaplumbağa "Birzamanlar ben gerçek bir kamplumbağaydım" der ve hıçkınklara bogulur ve Alice'e kendini tanıtmasını söyler. Alice bir an düşüniir ne anlatacaginı. sonra "Size sadece bu sabah başlavan olayian anlatabilirim. Çiinkii ben önceieri başka bir insandım" der ya: zaman ölümlü bedenlerimiz üzerinde etkisini gösterdiği gibi bilincimizde de etkisini gösterir ve her sabah yataktan. elbette bir böcek olarak değişmiş kalkmıyorum, ama "Yann her$ey değişecek, ywm" diye. geçmişten daha çok geleceğe uyanıyorum. Ben bunu bilincimle biHyorum. İşte bu yüzden size ancak dünden söz edebilirim. Sonra bir sonraki dünden, daha sonraki dünden ve daha daha sonrakinden... Bu yazı size sadece dün başlayan biten olaylardan söz edebilir ve 1995"in sonuna ya da başına ulaştığımızda elimizde bir Mobüs şeridi vardır artık. Zaman sanki başı sonu belli olmayan biçimde birbirinin üzerine katlanmıştır. Perec'ın "Yaşam Kullanma Kılavuzu" adlı romanındaki yap-bozlargibi, yıl yaşanıp tamamlandıktan. yani tablo resimlendikten sonra ben onu parçalara ayıracağım ve sonra yeniden kuracağım, tabloyu oluşturanın yaptığı her eylemi yeniden kuracağım. tabloyu oluşturanın yaptığı her eylemi yeniden yaşatmaya çalışsam bile doğal olarak bana en yakın parçadan. en yeni olgudan işe başlayacağım. Aslında söze şöyle başlayabilirdim: "•Dün gibi hatıriatınm_rAma "dün" burada geçmişin ne canlı kaldığını belirtmek için kullanılır. Oysa. an. dün haline geldiğinde artık ya bir fotoğrafta donmuş, ölmüş bir imgedir, ya bir sözde duyulmamaya mahküm bir sestir. "Dün", hiçbir zaman canlı değildir. Yap-boz gerçekleştirilirken her bir parça canlıdır. oluşmaktadır ama kesilip her bir parça ayn ayn yeniden kurulmak üzere elimize alındığında, artık ölmüş parçalarla dirinısellik kurulmak istenir. Yitmiş gitnıiş olgularla, dirimselliği kalmamış nesnelerle kuracağız bütünü. Ama yazı?.. "Ölmeyen tek şey paradır" hayır, bunu Pkabia Cannibal. Dada Bildirisi'nde söylemişti. ben ise "Ölmeyen tek şey yaadır" dtyecektim. Buna benzer bir tümceyi tbn Zerhani demiş "Hiçbir şey yaşamdaki kadar şaşırtıcı olamaz, yaa hariç." Zamanın oku ileriye dönüktür. Akıntıya kürek çeker gibi şimdi biz zamanın akışına ters yönde ilerlemeye çalışacağız ve dün, 11 aralık günü 1995'in başından-sonundan itibaren hızlanan bir çalışmayla gerçekleşen İstanbul 4. Sanat Bienalfni kapatacağız. 1995 bienal yıhydı 1995; binenal yılıydı ve son derece hareketli olduğunu belirtmeliyim. Sadece bienalin kendisi değil. onun dısrnda sanat olaylan hızlı bir trafik PLASTİK SAVVTI.AR 1. Genç Etkinlik. "Sınıriarve ÖtesP başlığıyla açıldığında gerçekten sınıriann ötesindeki pek çok sanatçıyı buna katarak uluslararası bir etkinlik durumuna dönüştürülerek bu ülke, bu ülke sanatçısı için olduğu kadar tiim dünya ülkeleri ve tüm dünva ülke sanatçılan için önderlik yapabiiecek güçte olduğu göriilüyordu. Çünkü içinde geleceği taşıyor, çünkü canlı, çünkü bienalin bile bildik sanatçılarının dışına taşmasmda yön ve yol gösterici ofanuştur. yaşattı. Sayfalara sığdıramayacağım kadar çok kişisel sergi izledim, yurtiçinden; Alanya'dan. Efes'ten, yurtdısından Hollanda. Almanya. Fransa'ya kadar sanatçılarımız ya tek tek. ya grup halinde sergiler gerçekleştirdiler. Sadece bienal içinde değil. dışında da yabancı pek çok sanatçı, sanatçı grubu ülkemizde sergiler açılar, onlarla tanıştık. sanat konuştuk. UPSD bu yıl Vardiya Resimleri, Hoşgörüsüzlük ve yazımın sonuna bıraktığım l.Genç Etkinlik'le sanatsal anlamda karma sergiler gerçekleştirdi. Heykel sempozyumları Değirmendere. Bursa gibi pek çok yöremizde gerçekleştirildi. Sedat Simavi Ödülü bile bu yıl bir heykelcimize Meriç Hızal'a verildi. Geçen ödülü Adnan Çoker reddetmişti. Toplumsal olaylar irdelendi Cünümüz Sanatçılan, Esbank, kâğıt İşler gibi sergilerde sanatçılanmıza ödüllen dağıtıldı. Titizlikle hazırlanmış. sergi kataloglan bol bol basıldı. Adları bir düijünce kitabında sayfalar dolduracak denli sosyolojik, antropolojik, historik toplu sergilerle toplumsal olaylara sanatçının bakış ve yorumlan getirildi. Eski. kullanılmayan yeni mekânlar keşfedildi. vakıflar kuruldu. Beuys'un hikmeti gerçekleşti. herkes sanatçı olabildi. Sanat birbirini dışlayan iki kamp halinde yaşayadurdu. Bir tarafta hiç kuşkusuz tartışmaya açık. ilerleyen okun yönünde gelişen sanat. diğer yanda yap-satçılann sergileri. satışları. müzayedeleri, fuarları. kitapları güdük sanat sevgisi ve bilgisiyle yürüyen- yürütülen sanat. Biri fildişi kulenin içinde. diğeri fildişi kulenin dışında olmaya aday iki apayn sanat. Ben zamanın okunu ileriye döndürmeye yetenekli olan ve fildişi kulenin dtşında "her şeye rağmen" kalmayı seçmiş ve ülkemiz sanatında yoğun. canlı birhareketliliği sağlayabilen birinci tip sanattan yanayım. Diğeri zaten Picabia'nın Yamyam Dada Bildirisi'nde dife getirdiği tümcelerde eksenini buluyor "Ölmeyen tek şey paradır, parası olan saygideğerdir. Saygı bir k_ gibi satılır ve sahn alınır_" Böylesi yoğun bir sanat trafiğini yaşatan ivme belki de bienalin getirisiydi. Bienal oluşurken ve oluştuktan sonra bu safyalarda düşüncelerimizi aktardığımız ve bienalle ilgili en ciddi yayınlar Cumhuriyet gazetesince yapıldığı için yeniden uzun uzadıya bu konuya değınmeyeceğim. Bienal. Atatürk Kültür Merkezi'nde açılan Fluksus sergisiyle ve Aya Irini. Antrepo, Yerebatan Sarnıcı çerçevesinde oluşturduğu sergilemelerle ve bu kapsamda gerçekleştirilen paneller. konserler. performanslar. konferanslar, Istanbul Galerileri'nde her zamankinden farkiı sergilerin açılmasına verdiği ivmeyle tam anlamıyla bir görsel şölen olmuştur. Tomur Atagök'le Adana ve İzmir'de "İzler" sergisini tam bu sırada açtığımızda üniversite gençliğinin toplu halde yurdun pek çok yöresinden kalkıp lstanbul'a gelerek bienali izlediğine tanık olduk ve yaptığımız konuşmalarda gündem bienal üzerine gelişti. Kısaca sanatı bu çerçeve içinde yeniden tartışır bir toplum olduk 1995'te. 1. Genç Etkinlik Ama benim için yılın en önemli olayı "1. Genç Etkinlik"u Çünkü bu etkinlik geleceğe yöneliktir. Çünkü ülkemizin gelecek sanatının yeşertildiği bir mekândır. Istanbul Bienali. Venedik Bienali gibi Batıcıl bienallerin yerine adaysa eğer. Genç Etkinlik de Paris Gençler Bienali'nin pekâlâ yerine adaydır. Bu etkinlik "SmırtarveÖtesi" başlığıyla açıldığında gerçekten sınıriann ötesindeki pek çok sanatçıyı buna katarak uluslararası bir etkinlik durumuna dönüştürülerek, bu ülke, bu ülke sanatçısı için olduğu kadar tüm dünya ülkeleri ve tüm dünya ülke sanatçılan için önderlik yapabiiecek güçte olduğunu düşündüm. Çünkü içinde geleceği taşıyor, çünkü canlı, çünkü bienalin bile bildik sanatçılannın dışına taşmasında yön ve yol gösterici olmuştur. Tek başına ilerlemeye çabalarken dönüp arkanızın bir sürü yeni sesle, kalabalıkla dolu olduğunu görmek inanılmaz bir mutluluktur. Ardımızdan gelen sadece bu yıl 1995'te 300 genç sanatçı vardı ve bunlar geleceğin sanatını oluşturma çabası içindeydiler. Düşünüyorlardı, tartışıyorlardı, araştırıyorlardı. Ve "her şeye rağmen" sanat yapıyorlardı. Bu yüzden 1995 Gençlik Yılı'ydı aynı zamanda. genç sanatın yılıydı ve elbette "Genç Etkinlik" yılın en önemli olayıydı. Bu etkinlik aynı zamanda gencin kendini zamana karşı, "trilyonluk pazann" güdük ilişkilerine karşı sınayacağı biryerdir. Biliyorum ki gençten gence fark var. Bakalım kimler dayanacak. kimler birden bire yaşlanacak genç yüzleri taşırken? Zamanın oku ileriye dönüktür. sanat da ileriye yöneliktir, bu yüzden sanat zamanı içinde saklayan tek şey oluyor. kalıcılığı bundan mı acaba? Elimdeki Mobüs şeridini fırlatıp atıyorum balkonumdan. "güle güle" diyerek. Seçimlerden sonra (ne bekliyorduk ki) hiç de güleryüzîü degilim. ama yine de ben her sabah geleceğe uyanınm. IŞILDAKVEYELPAZE ATİLLA BİRKİYE Benzensiz Nadide Karikatürcüler gerçeği mi çizerler? Yoksa çizdikle- ri gerçeğin bozulmuş biçimi midir? Karikatünde bir "bozma"üan söz etmek hiç de yanlış olmaz. Hem söz'sel. hem çizgi'sel olarak. Özcesi şöyle diyebiliriz; yaşamın birebir kendisi de- ğil de abartılarak bozulmuş şeklidir. karikatürterde yer alan. llk bakışta belki öyledirama, sanki biraz "serinkan- Iı" bakınca, yaşamın birebir kendisi görülür. Gırgır dengisi kuşkusuz bir devrimdi. SO'li yıllann so- nunda satışı 500 binleri aşarak, ABD'deki MAD ve Sovyetler'deki Krokodil'den sonra dünyanın üçüncü çok satışl/ mizah dergisi unvanını yakalamak kolay değil; kolay olmadığı kadar da hemalde rastlantısal değil. Gırgır yeni bir çığır açmış. çizgideki söze büyük iş- levleryüklemişti. Birçok "yeni" karikatürcü ve mizah- çı yetiştirdi. Birokul olup, yeni yeni dergilerin, yeni ye- ni anlayışların yeşermesine neden oldu. • Ramize Erer de Gırgır dergisinde yetişenlerden. Karikatürlerinin bir "öyküleme ekseni"y\e yer aldığı yeni kitabı, Eşi Nadide. Kitapta, Nadide, Ezik, Nadide'nin kocası. Ezik'in kocası ve kocasının metresi. falcıiar, komşular, ma- halleli vb. gerçekliğin içinde birebir var olan tiplerin serüvenleri var. Kitabın "kahramam" Nadide, sıradan bir tip değil. Benzersiz. Zaten onun sıradan olmayışı, onu ister is- temez bir çizgi bandının kahramam yapıyor. Bunu tersinden okumak da olanaklı: Çizeri Nadide'yi "çiz- gi kahramam" olarak çiziyor. Ezik ise çok sıradan gibi görülen, ama o sıradanlı- ğın arkasında keşfedilmeyi bekleyen ya da beklenen sıradışı birtipleme. Ki, kitabın "ikinci kahraman"\. Ezik'in sıradışılığını. kuşkusuz ki yakalayan Nadi- de. Nadide'yi benzersiz kılan da sıradışı olanı yaka- lamak. Eşi A/ad/de'deki karikatürlerde, bizim dünyamız, günlük yaşamımız, bizden insanlar betimleniyor. Ara- lanndaki ilişkileriyle, acılarıyla, aşklarıyla, yasaklarıy- la, gündelik yaşamlanyla bizim toplumumuzun insa- nını buluyoruz. Öykülemenin ekseninde bizden olmanın yanı sıra bir kadın topluluğunun yaşamı ve bu yaşama içten bir bakış var. Dıştan bakış daolabilirdi. (Örneğın, Hü- seyin Rahmi Gürpınar.) Benzer şekilde cinselliğin işlenişi de Ramize Erer'in eksenlerinden biri. Hatta ana ekseni diyebiliriz. Bu, karikatürdeki cinselliğin öteki yüzü. Kadın bakışıyla, yani "erkeksöylemi'ne karşı bir "söylemle ifadesi- ni buluyor. Bunlann komik düzlemde olması ise iki soruyu ge- tiriyor insanın aklına. Ramize Erer'in bunları komik olarak çizmesi ve komik olarak öykülemesi mi? Yok- sa -bu bir toplumsal yansıma ise- gerçekliğin kendi- sinin komikliği mi? Belki her ikisi de doğru. Belki bir-birkaç soru da- ha... • Bir karikatüristin bakıp gördüğü gerçekten komik mi; yoksa, komiklik onun mesleki bakışından mı kay- naklanıyor? Günümüz Türkiyesi'nde yaşadıklarımız; politika- mız, ekonomimiz, medyamız, gündelik yaşayışımız "komik"değil mi? Acaba, bizim kadar absürd başka bir toplum var mı yeryüzünde! Mizah dergilerine olan ilgiye hep şaşmışımdır. Çün- kü mizah dergilerindeki "gülünç" söylem. yaşamın yeniden üretilmesiyle ulaşılabilen bir söylem olması gerekir. Ama bizim yaşamımız öylesine komikliklerle dolu ki, bunun "gülünç" söylemine olan hayranlığı doğrusu çok fazla anlamıyorum. Ama şunu anlıyorum: Toplumsal yaşamdaki "ko- m//("liğimizin görülmeyişi belki mizah dergilerinin çe- kim alanı oluyor. (Beiki, MAD ile Krokodil de...) Bu komikliği de ister istemez görenler, mizah çizer- leri ve yazarlan oluyor. (Aziz Nesinde de söz konu- su.) Bu komikliği çizdikleri. yazdıkları yani onu "ya- kaladıklan" için bir çekim aianı oluşturuyorlar. Komik olan aslında komik gibi algılanmıyor; komik olarak algılanan ise komik değil. Karikatürist. gülme- ce yazan bunu ayrımlaştınyor. Yani Orhan Veli'nin dediği gibi "Kanşık bir iş ves- selâm." * Ortada kendisinin fartenda olmayan bir topluluk var. "Farkında-olma" o kadar biricik ki çevresi tara- fından yadırganıyor (aynı zamanda gizli bir özen de var). Benzersiz olan, dolayısıyla bir anlamda kendi olan bizi kendine çekiyor. Ya da şöyle de diyebiliriz. onla- nn "keşfedilmesi" bizim için bir çekim alanı oluyor. Nadide gibi, Ezik gibi... Mevlana, Batı basınının ilgi odağı VİYANA(UBA) - Mevlana için Konya'da düzenlenen Şeb-i Arus törenlen Batı basının ilgi odağı oldu. Avusturya'da yayımlanan Die Press gazetesi. Çeb-i Arus törenleri sırasında yapılan sema gösterilerini anlatırken semazenleri 'dans eden dervişler' olarak tanımladı. Konya'nın dans eden dervişlerinin dünyanın çekim gücünden annmış halde kendi eksenleri etrafında ve büyük mutasavvıf Mevlananın halefi olan yaşlı şeyhin etrafında döndükleri vureulandı. ' 28 ARALIK 1995 SİNEMANIN 100. DOĞUM GÜNÜ KUTLU OLSUN Kültür Bakanı Sn. Flkn Sağlar T.C. Kültür Bakanlığı Telif Hakları ve Sinema Genel Mûdüriüğü Alkazar Sineması Anadolu Unıversıtesı iletişim Fakültesi Ankara Ünıvefsitesi S.B.F. - iletişim Bilimleri Fakültesi Belge Film BeyoŞlu Sineması British Council Cemalettin Mutver Cumhuriyet Gazetesı Çukurova Ünıversıtesı Sinema Kulübü 9 Eylül Ünıversıtesi Güzel Sanatlar Fakültesi Fransız Kültür Merkezi Hacettepe Üniversıtesi Sinema Kulübü Ispanya Başkonsoloslüğu istanbul Ünıversıtesı HukuK Fakültesı Sinema Kulübü The Marmara. Istanbul Marmara Ünıversitesı Güzel Sanatlar Faküttesi Mima. r Sınan Üniversitesi Sinema TV Merkezi Medyavizyon O.D.T.U. - GİSAM Standart Filmciük Yeni Yüzyjl Gazetesı Yunanıstan Başkonsoiosiuğu Bülent Erkmen Prof. Samı Şekeroğlu ve YakıfBohk"Sinemanın 100. yılı" etkinliklerımizdekı katkıları için TEŞEKKÜR EDERİZ tursak
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle