22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 30 KASIM 1995 PERŞEMBE 14 KULTUR îngiliz sanatçı Abigail Lane, Antrepo'da sergilediği "Kanlı Duvar Kâğıdı"yla izleyiciyi bir cinayete tanık ediyor Kapak kapdarm ardmda... AHL ANTMEN Kapalı kapılar ardında neler olup bi- ter? Sansasyon peşinde koşan gazetelerin renkli sayfalanndan yansıyan fotoğraf- lar: Bir cinayetin "en dehşet verici*1 res- miniçizebilmek ıçinbıryaşamın sondo kikalanna çevrilen objektifler... Kapaî kapılar ardında neler olup biter?... Uluslararası Istanbul Bienali'ne katı- lan İngiliz sanatçı Abigail Lane'ın kafa- sını kurcalayan soru bu. Bıenal mekân- lanndan Antrepo'nun ıkincı katında dö- şediği odadakı "Kanlı Duvar kâğıdt" adlı işiyle. kapalı bırkapıyı ardınakadar açıyorLane, bizleri, kapalı kapılann ar- dında olmuş bitmiş bir olayı izlemeyc çağınyor: Her yıl sayısız insanın cinaye- te kurban gittiği ABD'de işlenmış cına- yetlerdenyalnızcabın bu. Abigail Lane. New York'ta bir polis departmanından zar zor ele geçirdiğı bir fotoğrafla. tek- ran olası olmayan bir şeye kalkışıyor. Bir yaşamın son anlarını yeniden kuru- yor. Kanlı Duvar Kâğıtlı küçücük bıroda- nın pembemsi, sessiz karanlığında kur- guladığı gerçek bir cınayet sahnesiyle. o bomboşodada izleyıcinın kanını dondu- ruyor. Soyutia figüratif arasında... Son dönem İngiliz sanatçılan arasın- da önemli bir yere sahip olan Abigail Lane'ın sanatı. şıddet. yokluk. ölüm gı- bi kavramlardan yola çıkıyor. ancak iz- leyiciyi bunlara salt gözlemcı olarak or- tak etmek adına da olsa, yaşamla ister ıs- temez güçlü bağlar kuruyor. Antrepo'da sergilediği "Kanlı Duvar Kâgıdı". bir yandan Vves KJein'ın "Antropomet- rT'lerinı andıran güzellikte soy ut bir re- sim. bir yandan -\e gerçekte- New York'ta bir evde işlenen bir cınayet sıra- sında bir insanın evin duvarlannda bırak- tığı kanlı parmak izleri. Kapalı kapılar ardında neler olup bi- ter' 1 Abigail Lane. tipik denılebilecek bir tngıliz. Bunu kendisi de vurguluyor \e "ingiliz oluşunun ister istemez sanatına yansıdığınr söylüyor. Sanatçının "Kan- İı Duvar Kâğıdr da aslında bunu doğru- luyor ve daha geçen günlerde da\ası so- nuçlanan bir oîay ı akla getiriyor: İngiliz basınını tam 30 yıldır meşgul eden "ço- cuk katili" \Iyra Hindley'den sonra. onunla boy ölçüşebilecek ıkinci bir ka- dın katil çıktı şımdi: kendi kızı da dahıl A bigail Lane, / I Antrepo'nun ^A. ikinci katında kanlı duvar kâğıdıyla kapladığı odada, kapalı kapıları ardına kadar açıyor ve bizleri, bir cinayet olayını izlemeye çağırıyor. Her yıl yüzlerce insanın cinayete kurban gittiği New York'ta işlenmiş cinayetlerden yalnızca biri bu. olmak üzere 10 genç kızı işkence ederek öldürmekten suçlu bulunan Rosemary VVest. Rosemary \Yest davası. szeçen haf- ta ıçınde sonuçlanana kadar. fngilız ka- muo> unu en az PrensesDiana'nın geçen günlerde bırTYroportajındagözlerönu- ne serdiği "kapalı saraj kapılan ardın- da" neler olup bıttığine daır açıklamala- n kadar meşgul etti lşin ilginç yanı. in- giliz basınında West cinayetlerinın sem- bolü. ne Rosemar> VVesfın ne (kımi ci- nayetleri ortak işledıkleri) kocasının ne de cinayete kurban gitmi!% kızlardan bi- rının yüzii... Bu cinayetin sembolü, tıp- kı Abigail Lane'ın "Kanlı Duvar Kâ- gıdı"nda kurduğu "sıcacık" e\ mekanı gibı - ışte burada o soru yenıden günde- ıne geliyor: Kapalı kapılar ardında neler olup bıter? - We-it"lenn yırmı yıla yayı- lan bir dönemde teker teker öldürdükle- ri kızlann cesetlennı saklamak ıçın bod- rum katını bir gomut gibi kullandıkları o e\. Gloucester'da Cromvvell Caddesi. 25 numara. Abigail Lane'in kanlı duvarkağıth odaya yerleştirdıği köpek heykelı de iş- te bu nedenle o mekânda ilgısız bir ele- man gibi durmuyor: Evcıl hayvanı bu- lunmavan bir tngıliz e\ı düşünülebilır mi?! "İngilizlerin, evcil hav vanlarını ço- cuklanndan daha çok sevdiği yolunda esprileryapılır ya hep!" diye dalga geçı- yor Abigail Lane. Abigail Lane'in "Kanlı Du\ar Kâğı- dı"ııın bır başka yönüde "kapalıkapılar ardında' ne olup bittiğine dair ızleyici- de bir şüphe uyandırmasına karşın, söz- konusu mekanda ne olup bittiğini aslın- da kendisinin de bilmemesi: "Bu olay la Ugili hiçbir şey bilmiyorum. Öklürülen kimdi? Neden öidürüldü? Ne zaman? Tam olarak nerede? Sonuçta, ortada bircesedin izleri var- kadın mı er- kek mi o da belli değil - bir yaşamdı, tek bildiğim o. Geride kalan. izleri... o ka- dar." -Bu cinayetle Ugili herhangi bir şe> bil- miyor olmanız, sizin seciminiz mi? Aslında merak edıyorum. Ama bu fo- toğrafı ele geçirebilmek bile büyük bir başanydı. onun içın herhalde orada ne olup bittiğini hiçbir zaman öğreneme- yeceğim. Bu bir sokak cinayeti olsa. fo- toğrafını da öyküsünü de almak daha ko- lay olurdulabii. Bir cinayetten duvar kâğıdı -Peki böylesi bir fotografı ahp, tekrar östiine tekrar edip bir deseru bir duvar- kâğıdı deseni haline getirmek, olay la y üz- lesebilmek için seçtiğiniz bir yol mu? Bu. olayı bir soru ışaretine çeviriyor. Dediğıniz gibi. basıt bırdekoratiföğeye dönüşmüş oluyor. korkunç bir cınayet. Bir insanın son dakikalan asla tekrarla- namaz ama ben bu kanlı parmak izleri- nı, bu desenleri üst üste kullanarak o ilk güçlü etkiyi yok ediyorum. Olayı. o olay olmaktan çıkarıyorum, kendinden uzak- laştınyorum. -Gerçek bir cinayetin kanlı görfintüle- rini bir duvar kâğıdı haline getirmiş ol- manız, şkJdeti. vahşeti ve ölümü. deyim yerindeyse 'parlatıp' eglenceli bir seyir- İik haKnde sunan kimi son dönem Holly- v>oodfilmleriniakla getiriyor... Bu film- lerin ta\nna bir göndermede bulunuyor mu "Kanlı Duvar Kâğıdı"? Evet, işın doğası gereği bu gibi film- lere de göndermede bulunmuş oluyo- rum. Birdeyim\ardır. görmezliktenge- linen, gözardı edilmek istenen şeyler için "duvarkağıdı gibi' denir Ve evet. benim yaptığım da buna benzer bir şey. Öte yandan, bir şey söylemek adına da ginş- medim bu işe. Farklı birdünya yaratmak istedim: Küçücük bir oda, karanlık. bir köşe- sinde birköpek duruyor... tuhafbirdün- ya. Hem tanıdık. hem çok yabancı. tzle- yici o tuhaf atmosfen solusun. o dünya- ya girip ne bulursa bulsun. dışardan sı- cacık görünen bir evcil atmosferin, ka- palı kapılann, ardında ne olup bittiğine dair bir soru işaretiyle karşı karşıya kal- sın istedim... Güııümüz 4 maynn]n davaları 9 gibi bir oyun EMRE KOYUNCLOĞLU "Maymun Dav'ası" oyununun konu'su kısaca şöyle: Amerika'nın küçük birka- sabasında bir öğretmen. biyolojı dergi- sinde Danvin'in Evrim teorisini anlatır Bu da eyaletin kanunlanna göre Incil'e ters düştüğü için suç savılır ve böylece öğretmen tutuklanır. Yargılanacağı gü- nü bekleyen öğretmen bir de duyar ki başkanın sağ kolu sayılan oldukça ünlü bir avukat savcı olarak davayı takip et- meye karar verir. Öğretmen kasabada kendisini sa\ unacak av ukat bulamazken düşünce suçıı i!e ilgili davalardaki sanık- lan savunmasıyla ün yapmış bir avukat kendıliğinden kente gelır ve davanın sa- vunmasını hazırlar. Mahkeme bir anda ulusal çapta hatta uluslararası çapta bir olay haline dönüşür. çünkü zamanın en önemli düşüncesının suç teşkil etmesi >a da özgürlüğü söz konusudur Incil'in söylediklerı dışında bir şey düşünmek suç mudur? Daha genel anlamda da dü- şündüklerini sövleyen yargılanacak mı- dır° 1925 Tennessee Dayton'da yaşananlar bir gerçek. Küçük bir kasabadaki bir öğ- retmenınyargılanışı.dinıpolitikbıraraç olarak kullanan Bradv ile düşünce özgür- lüğünü savunan Drummond'un kıyasıya vuruştuğu bir arena>a dönüşmüş... Sonu- cun ne olduğunu halen bilmi\oruz. Jerome Lanrence v e Robert E. Lee'nin dönemin mahkeme kavıtlanndan, tarih yazarlannın aktardığı bılgilerden ve ga- zete haberlerinden derleyerek yazdıkla- n "Maymun Davası". ,\lev Sezer'in yö- netiminde Istanbul Devlet Tıyatrolan Aziz Nesin Sahnesi'nde oynanıyor. Amerikan "mahkeme" filmlerinde alışık olduğumuz bazı tiplemeler ve bi- ze belkı biraz abartılı gelen a\\ıkatlann savunma ve suçlama taktikleri vardır. Savcı ile savunma avukatının verdikleri söylevlerin pınlfısı. duruma çabuk hâ- kim olmayı gerektiren zekâ oyunlan. jü- ri psikolojisınin nabzına göre şerbet ver- meyi iyi bılmenın mahkeme karannı na- sıl etkileriğinı bolca ızlemişızdır "Mah- keme" filmlennın hemen sonrası. ülke- mızde önemli da\alardancanlı bağlantı- lar yapan televizyon programlarında da bu horoz dövüşünü yakalamak mümkün. Çok yakınlarda vaşadığımız Sımpson davasının uluslararası çaptaki şo\ u ya da yerlı yapım "Adliye Koridorlan 1 " buna en iyi örnektır. 'Karikatürize' karakterler Günümüzdekı medvatik yönü bu ka- dar renkli \e kullanılmış olan "dava'"la- n konu alan bir oyun sahneleyen yönet- men AkvSezer"Maymun Davasryla zor bir göreve soyunmuş Ancak bu zorluğu çok akıllıca ve basit bir şekilde de çözü- vermış. Ovundakı karakterleri "karika- türize'" ederek o>unu hem sıradanlıktan kurtarmış hem de günümüzde mahke- melerde yaşanan va da öyle yansıtılan şov lara eleştirısel bir bakış getirmiş. Maymun Da\ası'nda. başkanhkta gö- zü olan ve din olgusunu çıkarları için kullanan savcı. püriten tutuculuğunun sembolü rahip. hiçbir şeyi kaçırmadığı- nı sanan, güncel neyse onu savunan kö- şe \azan. yalnızca kendini kurtarmaya çalışan yargıç. ezik beledive başkanı. eşı- ne anne gıbı davranan kadın tiplerinin hepsinde bilinçli olarak abartılı. komığe kaçan Çaplineks biroyunculuk fark edi- yorsunuz. Özellıkle savcı Brady'yı canlandıran ZaferErgin,>an politıkacıyan savcı ha- lı>le başarılı bir karikatür çızıyor. Buna aynı şekilde Atilla Şendil'in yorumladı- ğı köşeyazarı tıplemesı eklenebilır. An- cak Can Gürzap'ın Drummond'u can- landınrkenkullandığıovunculuğudiğer- J erome La\vrence ile Robert E. Lee'nin. 1925 yılında yaşanan gerçek bir davadan esinlenerek yazdıklan "Maymun Davası". tstanbul Devlet Tiyatrolan'nca sahneleniyor. Alev Sezer'in yönettiği oyun. günümüzde uluslararası çapta birer şova dönüşen kimi davalara göndermede bulunuvor. lerinden yapısal olarak aynlıyor. O so- ğukkanlı. çok şey görmüş geçirmış. ide- allerine. düşünce özgürlüğüne hayatını adamışbir"inançlı." înançlıyı tırnak içi- ne aldım. çünkü inancın karşısında dü- şüncevi sonuna kadar savunuyor, ama ınanarak. Bu yüzden Can Gürzapın oyunculuk türü. \alnızca siyah ve beya- zı gören tiplemelerden çıkarak diğer renkieri de gören bir karaktere dönüşü- yor. Bu da aslında oyunun bir özelliği. Danvın'ın Evrım Teorisi'ne olduğu ka- dar İncil'e de oyunun sonunda sahip çı- kan Drummond oluyor. Sahnedekı iki farklı tarzdakı oyunculuğun bu kadarte- mız anlaşılabılmesi de saydığım oyuncu- lann hepsınin başanlı olmasından kay- naklanıyor. Rahip Brovvn'u oynayan Ce>'det Ancılar'ı da buraya eklemem ge- rekiyor sanıyorum. Çok çok okuyan okurlara 'seslenen' kitaplar DLIYGU DURGUN Roman. öykü gıbı yazın turlerının ka- sete dönüştürülerek okura sunulması ala- nında yapılan çalışmalara bir yenisı daha eklendı. Çocuklara tiyatro eğıtımı veren Tuna Egemen. Ergun HiçyıJınaz'ın "Fi Tarihi" kıtabını seslendırdığı çalışma- smda öykülen, müzık eşlığinde anlatıvor. Kitabı. farklı bir şekilde okumak, daha doğrusu dinlemek konusunda okurlar ne düşünür bılemıyoruz tabiı. Tuna Egemen'ın öyküsünü dınlemeye başlıyoruz: "Bundan 2 yıl önce T\"de özürlüler için yapılan "Yaşama Sevin- cı'programını izlerken orada görme>vn vatandaşlar için bir sesli kürtiphane ku- rulduğumı vegönüllü insanlann da kaset- lere kitap okuduğunu öğrendim. Hemen bir kaset alıp kitaplanmdan birisini oku- dum: ama bir anlaşmazlık oJdu. onlar kendi stüdvolarında okunmasını istemiş- ler ben iseevimde, kasetin önüne. arkası- na stndiğim müzikierden oluşan bölüm- ler ekle>erek okıımavı veğledim. Ancak bu şekilde kabul edilmeyince ben de ka- sederimi bir kenara kovdum." Egemen, eşinın önensıyle kıtapları ka- sete okumak düşüncesıne tıcarı bir yön vermeye karar vererek kollan sıvamış. İlk olarak Hıçvılmaz'ın kapısını çalan Ege- men. aldıgı olumlu \anit üzenne bu ça- lışmayı gerçekleştirmış. Peki neden Er- gun Hıçyılmaz? "Ergun Bev'in kitapla- nnı çok severek oku>ordum. Aileierin de eskiden beri tanışıklığı var. Bu tanışıkJık Ergun Bev'inönerimi kabul etmesindeet- kilioldu. Aslını isterseniz. biryazara gidip benim bö\le bir projem var dediğimde beni dinlcvip dinlemeyeceğini kcsrircmi- >t>rdum. Ama artık birçok vazanmız be- ni taımor.dinlivor. Hatta Kitap Fuan'nda birkaç vazarianmızla konuştum. gelecek projclerimde kitaplannıseslendirmeşan- sına sahip olacağım." Peki bu proje. kitabın artık eskısı ka- dar okunmadığı gibi bir dü>ünceden mı yola çıktı? "Havır. buna katılmıvonım. Pekçok insan okuvor. ama benim hı/ınıa erişemivoıiar. Bir çoğunun ise okuma>a vakri yok." Kitabı seslı olarak dinlemek Fıkrını be- nımsemeyenler de olmuş Egemen'ın eev- resınde "Kimiarkadaşlanm, Sen kitap- la aramıza gıremez>ın' diye itiraz ettiler. Bız kitabı tutmak. koklamak ısterız" de- düer. "tyı o zaman' dedim. "araba kulla- nırken de tutun o zaman..' Ben bu işi çok okuyanlar. ama zaman sorunu olanlar için dı>\aptım çünkü." "Fi Tarihi"nde neler mı var? Istan- bul'un eskı güzelliklerı. Pıyer Lotı'nın hayatı. Osmanlı sultanlarının aşk mek- tupları. Dario Moreno'nun hayatı... Tuna Egemen. Cleo adlı bir Rum madamının yaşaınını aktarırken çok duygulandığını anlatıvor "85 yaşında bir Rum madamı Cleo. Mübadele sırasında yurdunu yani bu topraklan terketmeyezorlanmış.ama direnmiş. Rembetikonun doğuşunun öy- küsü bir bakıma Cleo'nun yaşamı. Kase- ti doldunırken beni çok ağlattı." İki cıltlık bu kaset kitabın öyküsünü dınlerken fınan;. ve tanıtım güçİüklerın- den sözaçıvor Egemen' "Harcadığım ba- na geri dönmeli ki veni projeleri yaşama geçirebileyim. Kitapçılarda ve kasetçiler- dc kişisel olarak bir dağıtım çalışması ya- pıyorum. Başka bir dağıtım kanahm da k " Maymun Davası yazarlarının oyuna ekledikleri notlanna göre sahnede sürek- li kasabanın görüntüsünün yeralması ge- rekıyor. Aynı zamanda da sahnede bir mahkeme salonu dekoru olmalı. hatta bu dekorseyirciyedoğrutaşmalı. Busahne- leme bıçimı kanımca şöyle birbilgi ve- riyor. Mahkemeyı yöneten yargıç değil toplumdur. Yine yazarlann notuna göre oyundaki kalabalık çok önemli. Bu da zaten "çoğunluk tarafından yönetilen yargı'* efektini daha da güçlendıri>or. Ojiında "azınlığın haklannın ve düşün- cesinin dikkate alınmadığı" dekor v e sah- neleme biçimlenyle önceden izleyiciye aktanlması söz konusu. Sezer'ın "Maymun Davası"nda sah- nenin tümüyle bir mahkeme salonu ola- rak kullanımı amaca hizmet ediyordu. Aziz Nesin Sahnesi'nin üst katını kullan- mak hoş bir fikır, ancak o katın davayı izleyenlerle "dolu"olduğu hissedilmi- yordu. Seyırci koltuklannın ilk sırasının jüriye ayrılması da oyunun seyırciye doğru taşması adına doğru bıryaklaşım. ama ilk sırada yalnızca iki kişınin otur- ması.anlatmak istenen "tümsalon,siziz- ley kiler aslında jürisiniz, siz de kendini- ze göre bir karar alacaksınız" düşunce- sinı izleyiciye belki venyor. ama ilk sı- rada sahneye ait gibi görünüyor. Dengeler farklı artik.^ Oyunu izlerken "jüriden biri" olduğu- ma göre tabiı ki salondakı birçok kışi gi- bi sürekli kendi ıçimde de sahnede ger- çekleşen tartışmalan yaşadım. Böyle bir davayı ızlememızin nedenlerden birinin. çağdaşlığın gerisinde kalan "düşüncesu- çu" diye bir suçun halen ülkemizde var olması, bir dığeri de yine ülkemizde ra- dikal İslamın yükselişiyle birlikte dog- matik, statükocu (diğer kavramlar tam olarak demek istediğimı veremiyor) dü- şünceye duyulan tepki olabilirdi. Oyu- nun metninde dogmalan savunan savcı. tutucu yan eğıtimli - yan cahil, daha kar- şı çıktiğı kitabı bile okumamışolan inan- cı politik amaçlarla kullanan biriydi. Karşısında olan a\ ukat ise düşünceyi, bi- lımi, evrimi savunan 1925'lerde ne olup bittiğini çok iyi kavramış, akıllı, bilgili biriydi. O yüzden "tüm zorluklara ragmen" savcıyı alt etmesi ve gözümüzde kahra- man olması çok normaldi. Yalnız jüri üyesi olarak aklıma takılan bir şey var. 1995'te Türkiye'de yaşanan gerçekler sahnede izlediğim tartışmalara pek ben- zemiyor. Günümüzde o kadar çok kah- raman var ki her şey o kadar ters yüz edilmiş ki.. Evet, halen evrim teorisini tartışıyoruz. Halen Kuran'ın yonımlanıp yorumlanamayacağı çok hassas konular- dan bın olarak karşımıza çıkıyor. Halen inancı politik amaçlarda kullananlarvar. Ancak sankı dengeler biraz farklı artık. Her radyonun her televızyonun her ga- zetenın ayn kahramanı var. Postmodern dünyanın dengeleri yaşanıyor. Modern dünyanın başlangıcına seslenen bir oyu- nun modern tiyatro eleştirisini yazarak ben. ne kadar günümüze seslenebilece- ğız, merak edıyorum IŞILDAKVEYELPAZE ATİLLA BİRKİYE Ya Aşklarım, Ya Şiirlerim N'olacak "Ben ölsem be anacığım I Nem var ki sana kala- cak. I Ceketimi kasap alacak, I Pardösümü bakkal I Borcuma mahsuben... I Ya aşklanm I Ya şiirlerim n'olacak I Ya sen ele güne karşı I Nasıl bakacaksm insan yüzüne. I Hulâsa anacığım I Ne ambarda da- nm I Ne evde kanm var. I Çıplak doğurdun beni I Çıplak gideceğim..." Yıllar önce bir şair sessiz sedasız yaşayıp gitmiş. Birkaç yazar ve şairın dışında kimse tanımamış: ya- şamı adeta yalnızlığa adanmış. Henüz yirmi iki ya- şında ınce hastalıktan bu dünyadan göç etmiş. Şaırin adı, 1920 doğumlu Rüştü Onur. Şiirleri ölü- münden çok sonra kitaplaşmış. Salâh Birsel şıirle- rini toplamasaymış bir kitapta, belki hiç bilemeyecek- tik adını. Belki adı, yalnızca bir iki şairin belleğinde kalıve- recektı. O da zamanla silinip gidecekti, çaresız... • Çok genç yaşta hastalanıyor. Henüz on sekız ya- şında. Hastalığı birtürlü yenemiyor. iyileşiyor, hasta- lanıyor. Bir süre Zonguldak'ta bir süre Heybelıada'da kahyor. Tekrar Zonguldak'a döndüğünde yine hastaneye yatıyor. Bu kez. hastanede tifodan yatan bir kızla ta- nışıp nışanlanıyor. 1942 sonbahannda kızın Istanbul'dakı evine ge- lip, yerleşıyor: "Kızacağız, tifodan kurtulduktan sonra çok zayıf düşmüştür, 12 Kasım 1942 tarihinde ölür. Bu ölüm Rüştü Onur'u lyiden iyiye sarsmıştır. Her akşam ıç- meye başlar. Nihayet o da 1 Aralık 1942'yi 2 Aralık 1942'ye bağlayan gece Beşıktaş'ta Şair Leylâ So- kağı 'nda, ciğerlerinden fazla kan gelmesıyle boğu- larakölür. Halen OrtaköyMezarlığı'nda 'Boğaz'ın la- civert sularına bakan' bir sırtta nişanlısıyla yanyana yatmaktadır." Aslında yürek parçalayan bir öykü. Ama gerçek. Belki de binlerce insanın başından geçen öyküler- den bıri... • Rüştü Onur, alçakgönüllü bir yaşam sürmüş şap- kasının altında. Çok genç yaşta hastalığa yakalanmış olması, şi- irlerinde sıksık ölümden söz etmesine neden olmuş; ama öte yandan bu ölüm teması onu yaşama felse- fesine ilişkin düşüncelere de sürüklemış. Bu sürük- leniş, dolayısıyla şıirine de yansımış. Yanlış anımsamıyorsam, lıse kitabımızda bir şıiri vardı. Ünlü "Memnunıyet" şiiri: "Benden zarar gelmez I Kovandaki anya / Yuva- sındaki kuşa; I Ben kendi halimde yaşanm I Şapka- mın altında. I Sebepsizgülüşum caddelerdeI Mem- nuniyetimden; I Ve bu çılgınlık delicesine I içimden geliyor. I Dilsiz değilim susamam / Öyle ölüler gibi I Bu güzel dünya ortasında." Şiirinde geçen "Ben kendi halimde yaşanm I Şap- kamın altında" deyışi, birçoğumuzun belleğinde yer etmiştir. Kimi şair ve yazar, bu iki dızeyi bir yaşam felsefe- si olarak zaman zaman dile getırmiştır. Birçok kışiden de bu dizeleri -ama kime ait oldu- ğunu bılmeden- söylediklerını duymuşumdur. Aslında bu dizeler, bir şair ruhunun, bir şair yüre- ğinin yaşama bakışı. bizlere sıcacık seslenışidir. Şairin dünyaya söylediği bir sözdür... • Rüştü Onur arkadaşı Muzaffer Tayyip Uslu gibi, Halit Asım gibi şaırlerle ortak bir "yazgı "yı paylaş- mış: çok genç yaşta, henüz şairliğın "tadına" vara- madan bu dıyardan göç etmiş. Ataç'ın deyimiyle "edebiyatı seven insanlar ola- rak", dergi yayımlama ve şiirlerini kitaplaştırma he- yecanıyla dolmuş ama ne dergisıni görmüş ne de ki- tabın ı... Salâh Birsel. Rüştü Onur adıyla onun şiirlerini; ar- kadaşlanna yazdığı mektupları ve ölümünün arkasın- dan yazılanları toplayıp yayımlıyor (1956, Yeditepe Yay.). KıtaDın ikinci basımında (1992, Karşı Yay), şa- irin dört denemesi ile iki hıkâyesı de ekleniyor. Bu kitapta onun kısacık yaşamına ilişkin bilgiler var. Modern biratılımın örneklerinden olan şiirlerini, şiir- lerindekı insan sevgisini. aşkı, hüznü ve biraz da "ka- derciliği" görmek olanaklı. Belki de çaresizlığin getirdiği bir "kadercilik" bu: biraz da ısyankâr... Ardında bir kitaplık şiir, birkaç yazı, birkaç mektup ile yirmi iki yıl bırakan ve yüreğinin sesini dinleyerek yaşamış bir şairin bu kitabı ne yazık ki her yerde bu- lunmuyor. Şiirlerinin "dramı" da yaşamınkinden pek farklı de- ğil- Bir başka arkadaşı Behçet Necatigil, onu ne de güzel betimliyor: Bir şairyaşamıştı Zonguldak'ta Adı Rüştü Onur'du Bilseydı hatırlanacağını Ölümünden sonra Memnun olurdu. Karikatür yarışması sonuçları açıklamyor Kültür Servisi -Çarşı Mağazalan'nın düzenlediği 1. Karikatür Bienali kapsammda yer alan 'Türkiye'de ve Dünya'da Tüketıci Sorunlan' konulu karikatür yanşmasının sonuçlan. bugün saat 19.00'da The Marmara Oteli'nde yapılacak ödül töreni ile açıklamyor Sonuçlar, Tan Oral (karikatürist), Behiç Ak (karikatürist). Ali Ulvi (karikatürist), Ferruh Doğan (karikatürist), Meral Tamer (gazeteci-köşe yazan). Ayşe Akman (Tüketiciyi Koruma Derneği Başkanı) ve Selim Yekta Işık'tan (Çarşı Mağazalan Genel Müdürü) oluşan jüri tarafından 200'ün üzerindeki yapıtın incelenmesiyle saptandı Çalışlar, yarın toprağa veriliyor Kültür Servisi - Önceki gün Ankara'da yaşama veda eden yazar ve çevirmen Aziz Çalışlar'ın cenazesı. yann toprağa veriliyor. Gırtlak kanseri nedeniyle uzun süre tedavı gören, ancak bu hastalığa yenik düşen 53 yaşındaki Çalışlar, yann Bebek Camii'nde kılınacak öğle namazının ardından Âşiyan Mezarlığı'nda toprağa venlecek. 'Adam öykü' ilgi gördü Kültür Ser>isi - Türkıye'nin ilk öykü dergisı "Adam Öykü". TÜYAP Kitap Fuan'nda en çok satan yayınlar arasında yer aldı. Adam Yayınları tarafından yayımlanan 'Adam Öykü'de Aziz Nesin. Adalet Ağaoğlu. Ferit Edgü. Demir Özlü, Zeynep Aliye. Feride Çiçekoğlu. Mehmet Günsur. N'orman. Maklean, A. S. Byatt gibı yazarların öyküleri, Tank Dursun K. ile öykü üzerine söyleşı. Fetfıi Nacı'nin Onat Kutlar'ın öyküleri üzerine yazısı. Yaşar Kemal'in yeni romanından bir bölum yer alıyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle