22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2; ICASIM 1995 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 GRAMOFON İĞNESİ SEIİM İLERİ Perde ağır ağırhıer... S onradan arşıvleri tarayıp mevsi- mıntarihıni saptadım: 1956 son- bahanydı. Cihangir'de oturuyor- duk. Istanbul daha yeşertili oldu- ğmdan sonbaharda daha kızartılı. daha sarartılıydı. 1^56 sonbahannda hayatımda ilk kez "büvükJere mahsus" bir oyun izlemek üzere Şehır Tiyatrosu Yeni Komedi Bö- lümıi'ne gıttım. Annem. teyzem. ablam veben. Babam o sıralar Almanya'daydı. $ehır Tiyatrolan'nın iki önemlı salo- nu vardı: Bordo kadıfe perdeli ve hep ah>ap gıcırtılanyla donanmış Tepebaşı Dnm Tıyarrosu. birde Beyoğlu'nda Ye- ni \r Sineması'nın karşısında, galıba ye- ni açılmış Yeni Komedi. Yenı Komedı'de George Washington Bu E>de kalmıştı oynuyordu. Sanınm cumartesıyadapazararastlayan birma- tineydi. Bıletler günlerce önce alınmış. tıyatrovagıdebılmek tören havasına so- kulmuştu. Daima şık gıyinen teyzem herhalde ISazaryan ıskarpinlıydi; hanı $u vüksekökçelı. sıvn topuklu. kenarla- nna yılan derisı bordürler geçmiş ıskar- pınler. . Yeni Komedfnın -o sıralarhenüzgör- medığım- Tepebaşı Dram'la kıyaslana- mayacak iç mimarisi bana yıne de büyü- teyıci. görkemli gelmişti Geniş merdi- venın fuaye>e ındığı girişte ünlü aktör- lenn fotoğratlan asılıydu Her bın gü- lümsüyor.dalgın, hülyalı bakıyor. herbı- ri bız ölümlülenn dünyasında pek rast- . lanmayacak kişılikler fısıldıyordu. Derken kapılar açıldı. salona girdik. Kimbilir kaç kez yazdım. ama daha kaç kez yazarsam yazayım, asıl duygusunu aktaramayacağım: Asıl duygusunda he- yecanla endişe. sevinçle korku bırbırine kanşıktı: Çocuk oyunlan izlemek içın bir iki kez gitmiş olduğum Yeni Kome- di'den ıçenye girememek de \ardı ş.im- di. Bununla birlikte hepsi üniformalı yer göstericilerbiletlerimizi aldılar. bana ses edilmedi. Yazık ki sinemamız bu sahneleri çeke- mıyor. Yoksa benim o ilk matınem Felli- ni'nın hatırladıklan kadar etkıley ıcıdır, hiçalçakgönüllüdavranmayaeağım. Sa- lonu alaca ışıklanyla hatırlıyorum. Biri dore. ötekisı gök mavısi kadife iki per- desivle Yeni Komedi'nin sahnesi bu ilk Şaziye Moral Vasfi Rıza Zobu matinede, daha bu ilk "büyüklere mah- sus"oyunda benı alıp sanatın koyaklan- na götürüverecektı. George VVashington Bu Evde Kalmış- tı'dan ne mi. nelermi hatırlıyorum? Bal- konlu bir dekor kalmış aklımda. o bal- kon hiç silinmez. Çünkü evlerimızin bil- dik balkonundan farklıdır. yapaylığında hayat üstü bir anlam gızlenıp kalmıştır sankı. Sonra oyuncular belıriyor. Mesela papyonlu Reşit Baran'la çiçekli empn- me elbıseli Eİedia Muvahhit Çok genç Ale\ Giirzap (o zaman soyadı başka). • Tiyatronun toplumumuzda tuhaf bir serüveni söz konusudur. Muhafazakar çevrelerin günah saydığı bu sanat, bizdeki belirişiyle birdenbire efsanesini de söylemeye koyulur. İlk tiyatro sanatçılannın anılannda çok sayfalar, din inancına çok yakın bir tiyatro inancını ifade eder. Cumhuriyetimiz için tiyatro sanatı handiyse kutsaldır. Toplumun kalkınması. yeniliklere açılabilmesi, uygar bir toplum olabilmek için tiyatrodan pragmatik beklentiler söz konusudur. Cevat Fehmi Başkut Ber]er koltukta uyuklayan o adam Beb- zat Butak olabilir mı? EnginGünnen'incıltciltbırŞehirTi- yatroları dergisi koleksıyonu var. Geor- ge Washıngton Bu Evde Kalmıştı'nın emek verenlerını oradan bulup bu yazı- ya aktarmak olası da. emeklerinin seyir- cideki derin etkisini nasıl kaleme getire- bilirim ki." Pferde açılıyor! Işte ışıklar karardı. Salon artık alaca aydınlık bile değil. Ama başka. bambaş- ka ışıklar sahneyi aydınlatıyor ve oyun başlıyor. perde açıldı! Bu oyun George Washington Bu Ev- de Kalmıştı olabıleceği gıbi. 1956-57 se- zonunda ızledığım Ben Çağurnadım da olabilir ya da Reşat Nuri'nın eşsiz dik- tatorya eleştirisi Tanndağı Ziyafeti. Ben Çagırmadım'da Vasfı Rıza Zobu, Gönül Ûlkü, Nezahat Tanyeri oynuyor- lar. Almanya'dan dönmüş babam. Vasfi Rıza'nın çok büyük bir aktör olduğunu. modern Türk tıyatrosunun kurucuîann- dan olduğunu söylüyor. Bunları e\e dö- nerken konuşuyoruz Bılmem neden. tüylerim diken diken oluyor ve bir gün. büyüyünce aktör olmaya karar veriyo- rum. (Aktörlüğün yetenek işi olduğun- dan elbette haberim yok.) Gelelim Tanndağı Ziyafeti'ne. Bu önemli, önemi üzerinde durulmamış eserden o tarihte hiçbır şey ka\ ramamış. anlamamış olmam gerekir. Hepı topu se- kiz yaşındayım. Fakat izi sürdü. Tiyatro- nun tuhaf etkisi altına girmıştim ve oy un- !ar belleğime çakılıp kalmaktaydı. Ertesı mevsim seyrettiğimız bir oyun da A>da Bir. Ayda Bır. adını hatırlayama- dığım bır Fransız yazannın tersıne çev - nlmiş \od\ıli. Komedi havasında başlı- yor. buruklaşıyor. son perdede tiyatroda ilk kez gözyaşı döküyorum! Gözyaşla- nmı tutamıyorum. Ayda Bir'in üç başoyuncusu var: Şa- ziye VloraL Reşıt Baran. Şadıman Ayşın. Üçü de artık aramızda değil. Ama sesle- rini yine işitiyorum. mımikleri. jestlerı gözümün önünde. O kadar ki. yıllarca benımle >aşayan Ayda Bır'ı önce Mavi Kanattannla Yalnız Benim Olsaydın'da >azmaya çalıştım. sonra bir öykiiye ko- nıı edındım. Bu oyundan sahneleri bır kez de Yedikuleli \lihribandızısinde gö- runtülemek ıstedım. Ayda Bir. yasak a$k hikâyesi. Yıllan- mış. göçmekteolan bırevlilık. ortayaşı aşkın kocanın her ay. yalnızca bır akşam gördüğü, yalnızca baş başa yemek yedi- ğı genç bır kadın ve platonıkaşk. Aşk'ın platonik olduğunu annemle babam anla- tıyorlar. Tiyatro aracılığıy la bılgı dağar- cığıma bır şey daha eklenıyor: Aşklann meğerse platonik olanları da varmış Öte yandan platonik olmayan aşk konusun- da henüz hiçbir şey bilmiyorum. Perde açıhyor! Her açılışta yeni yenı oyunlar çocukluk, yeniyetnıelık dönemı- ne inceliklerle örülü dünyalar sunuyor. Cevat Fehmi Başkut'un Paydos'unda hıçkıra hıçkıra ağlıyorum ve ömrümün sonuna kadar ülkülerime bağlı kalmaya yemin ediyorum. Bu aymazlık yetmıyor- muş gibi, tıyatro yüzünden, Tenneesse Williams'ın DövmeGüTünde kalbi kınk bütûn insanlara yazılar yazacagıma söz venyorum. Şirin De\rim sahnede anla- şılmamış, yapayalnız bır kadın. tam bır Tenneesse Williams kahramanı Yıllar- dan 1963 olmalı. Tiyatro artık beni ben kılmakta... IstanbuFda tiyatro1960'larda. hatta 1970'lerde tstan- bul'da tiyatro gerçekten saygın. kıtle üzennde etkıli, giiçlü bır sanattı. De- mın Şehir Tiyatrolan'ndakı rüyala- rımdan söz açtım. Hemen yanı başın- da özel tiyatrolar soluk alıp verebili- yordu. Sözgelımı Küçük Sahne. Küçük Sahnenın başlangıç öyküsünu. ilk dönemleri Sadri Alışık'tan çok dinle- dim. Sinemada o kadar ünlenmiş, sı- nema aracılığıyla bütün Türkiye'nın sevgilısı halinegelmiş Sadri Alışıkti- y atrodan söz açarken âdeta törensı bır ha\aya bürünürdü. Değışmez gözağ- nsı tıyatroydu Sadn Alışık'ın Sınema anılannı pek öyle "huşu içinde" anlatmazdı. Coşkuyla anlattığı Kü- çük Sahne'de Miinir Öz- kul'dan Mücap Ofluoğ- lu'na. \e>inSe\al'den He- >ecan Başaran'ına kimler- le ne anılan >anki hâlâ dip- diri ayaktaydı Sadri Alışık'tan biz se- y ircılenn hiçbır zaman bi- lemeyeceğimiz, dünyasına sızamayacağımız aktör ha- yatını dinliyordum. Küçük Sahne'dekı oyunlardan sonra o zamankı Be>oğ- lu'nun yan bohem hayatı başlıyordu. Benzeri du\ar- lı anılar Mücap Ofluoğ- lu'nun Bir AvuçAlkışkıta- bındadır. Sahnede görüp alkışladığımız, hayran ol- duğumuz bu insanlar kişi- sel dünyalannda âdeta hep tiyatro içın yaşamışlardır. Perde onlar için bambaşka duygularla ve duyguiara açılır. Bizler sadece ma- dalyonun bir yüzünü göre- biliriz. Şehir Tiyatrolan dışın- da. seyircisi olduğum ilk özel ti>atro Muammer Karaca'nın Karaca Tiyat- rosuydu Evdekıler Mu- ammer Karaca'nın büyük bir 'halk komigi' olduğunu söylemışler. farklı bır oyun anlayışını izleyeceğimı dı- le getirmışlerdi. Bu ovna- yışta 'sanatkâriar" yer yer metın dışına çıkacak, doğ- macaya. o zamanki deyiş- le 'tıilûafa ağırlık vere- ceklerdi. Muammer Karaca"nın unutamadığım o>unlan arasında Adile Naşit'lı. Gülriz Suru- ri'lı Cibali Karakolu var. Muammer Karaca bır oyunda prenses rolüne çı- kacak. siislü. daha doğnısu rüküş giy- silerle seyırciyı kınp geçırecek. Ciba- li Karakolu'ndan dönüşte Gülriz Su- ruri'nin ünlü bir tıyatrocuaıledengel- diğıni öğreneceğiz. Gülnz Sururi'nin bır de in sıyah gözlen çok ünlü. Bu anılar böy le bende art arda can- lanadururken bir başka gerçek halk ti- yatrosuyla baş başa kalıyorum. An- mak ıstediğım tiyatro. Istanbul Tıyat- rosu'dur. Gülriz Surunnin ünlü akra- balan orada birlikte oynamaktadırlar. Lütfullah Sururi, Celal Sunıri ve AIi Sururi Bu ustalar tstanbul'un hertop- lumsalkesıminetiyatroyusevdirmek- tedırler. Istanbul Tiyatrosu'nda Toto Kara- ca sahneye çıkar çıkmaz alkış ve kah- kaha bırbırine kanşır. Türkiye'nin bü- yük operet yıldızı Toto Karaca'nın ka- şını gözünü oynata oynata öyle ken- dine özgü bir konuşması vardır ki, se- yircı her rolde ısrarla aynısını bekler. Toto Karaca'yı bu halleriyle değiş- mez özlemlen arasına katar. İstanbul Tıyatrosu'nda sanatçılar birbirlerıyle âdeta kahkaha yarışına çıkmışlardır Toto Karaca'nın alkışı Toto Karaca Muammer Karaca dınmeden Alev Sururi'nınkı ya da Muzaffer Hepgiiler'inki başlar. Komed>enler geçit töreni Muammer Karaca sıyasi hicıv usta- sıdır. İstanbul Tiyatrosu durum kome- disine ağırlık verir. Tam o sıralar Şe- hir Tiyatrosu'ndan -bilmem hangi se- beple- aynlmış Gazanfer Özcan-Gö- nülÜlküçifti Aksaray taraflannda ye- ni bır özel tiyatro kurmuşlardır. Âde- ta bır komedyenler geçıt töreni söz ko- nusudur. Gönül Ülkü'yle GazanferÖzcan'ın Şehir Tıyatrolan'ndan aynlışı evimiz- de neredeyse bir "olay" sayılmıştı. Henüz banka faizlerinden. gecelik re- polardan konuşulmuyor. çok tuhaf ama. tiyatrodan konuşuluyor, tiyatro hayat unsurlan arasında sayılıyordu. Gönül Ülkü-GazanferÖzcan Tiyat- rosu ilk olarak MusahipzadeCelalın Mum Söndü komedisıni oynamışlar- dı. Perde arasında seyirciye şerbet ık- ram edıliyor. bu ikram güldürüler gül- dürüsü Mum Söndü'nün diş kirası olupçıkıyordu. O çabanın. o gırişımin maddı zor- luklarını yıllar sonra Gazanfer Bey "den. Gönül Hanım'dan dinledım. Sahnede bizi güldürenler. kuliste var olma mücadelesi veri- yorlardı. . Mum Söndü gelenek- sel tiyatromuzun izdü- şümlerı çerçevesinde sahnelenmişbiroyundu. Yanı başında. Beyoğ- lu'ndaki Küçük Sah- ne'de Haldun Dormen ve arkadaşlan, deyiş ye- nndeyse. daha alafranga oyunlar sergilemektey- diler. Böylece her tiyat- rodan ayrı bir üslubu. tarzı izleme fırsatı bulu- yorduk. Küçük Sahne'de artık yeni birdönem başlamış- tı. Refik Erduran'ın çok renkli. çok anlamlı oyu- nu Cengiz Hanın Bisikle- ti'nde ölünceye kadar sa- natına hayran kalacağım Ulvi Uraz, Ayfer Feray, Gülriz Sururi ve Yıldız Alpar baş rollerdeydı ler. Küçük Sahne'de orurdu- ğum koltuğu bile hatırlı- yorum, değil ki oyunu unutayım! Ulvi Uraz'dan başka oyunlar da seyrettim. Gözlerimi Kapanm \'a- zifemi Yaparım, Zabit Fatma'nın Kuzusu. tlki HaldunTaner'in. ikinci- si Oktay Rifafın. Ulvi Uraz göz kamaştıncı bir aktördü. Yitirdiğimiz bu tiyatro adamlan, Taner'ler. Ok- tay Rifat'lar. Ulvi Uraz'lar. ötekiler. adlan- nı anamadıklanm. hep- si. bizim kuşağın yetış- mesinde. "adam olma- sında" da baş rol oynadı- lar. tstanbul'da tiyatro. dediğim gibi. gerçekten anlam yüklüydü. Yalnız Istanbul'da mı? Ankara'ya giden tanışlanmız, dönüşte. Devlet Tiyatrosu'nda izledikleri eserleri övünçle anlatırlardı. Ankara'da olup bu oyunlan izleyemedığime yerinir- dim. Üstelik, lisede öğrenciyken, ablam Ankara'ya dayımlanna yanına gitmiş. dayımlarda ablamı bir iki gece tıyat- roya götürmüşlerdi. Dönüşte ablam anlatmış. hatta tiyatrolann salonlannı bile anlatmış. ben de kendi kendime "kıskanmak" piyesini oynamıştım... Ulvi Uraz Gülriz Sururi Avfer Fera> Rüya soııa ermedi Nahit Sırn Örik in 1946 basımlı kıskanmakromanın- da Seniha bütün günler gaze- telenn tiyatro havadıslennı ta- rar. l>ın tuhafı. Seniha Zon- guldak'tayken tstanbul tıyat- rolannın neler sahneledıkle- rını günü gününe takıp et- mektedir. Tıvatro o zamanlar "birnumara"d]r. Zaten tivatronun toplumu- muzda tuhaf bır serüvenı söz konusudur. Muhafazakar çev- relerin günah saydığı bu sa- nat. bizdeki belinşiyle birden- bire efsanesini de söylemeye koyulur tlk tiyatro sanatçıla- nnın anılannda çok aciklı sayfalar. dın inancına çok ya- kın bir tiyatro inancını ıfade eder. Tiyatromuza büy ük emegı. hizmetı geçmiş Ennenı sanat- kârların havat hıkâyelennde- ki yükseliş-düşüş tarihçeleri. birkaç romana hâlâ konu ola- bilecek keder ve zengınlıkte- dir. "Şanma çıkmak" deyişini küçümsemey le yıneleyen Os- manlı. bir yandan da tıyatro- ya ko^ar Halid Ziva Üşakln gfl'ın Kırk Yıl'ında bu sanat. sanatların gözdelen arasında görünür. Halıd Ziya operet- lerde. müzıkallerde bile asıl tıyatrovu arar gıbıdır Cumhuriyetimiz içın tiyat- ro sanatı handiyse kutsaİdır. Toplumun kalkınması. top- lum hayatınm yeniliklere açı- labilmesi. uygar bır toplum olabilmek içın tiyatrodan pragmatik beklentiler söz ko- nusudur. O günkü vılayetler tablosunda her v ilavette bır ti- yatro açılmasına gayret edıl- dığı çok açık seçık bellidır. En olmayacak mekânlar bile bu uğurda tiyatro salonu kılınır. Dev let okullanna ille bır sah- ne. küçük bir salon aereksinı- lır. Tiyatrolann tumelerı ya da şehır şehir dolaşan kumpan- y aiar çok geçmeden öyküler- de. romanlarda yanbimalarını bulacaktır. Sabahattin Ali'nin. Sait Faik'ın ve Ah- met Hamdi Tanpınar'ın hü- zünlü kumpanya hıkâyelerinı nasıl anmadan geçebılırız? Reşat Enis'ten Mecati Cuma- lı'ya tiyatro romanlan da ya- zılmıştır Meraklısı olsa bır "tiyatroyu konu alan eserter" seçkisı hazırlanabilır. Böylesine önemsenmış. böylesine sev ılmiş. ve hiç şüp- hesız halka da mal olmuş bu sanat, uzun yıllar yıldızı sön- meden ayakta durabılecektır. Cumhurıyet dönemınde eser vermeye dev am etmış eskı ya- zarlanmızda. cumhunyetdö- nemı yazarlan da romanın, şı- ınn. öykünün yanı sıra tiyat- ro oy unu yazma çabası «üder- ler.' Bu eserler arasında adların ustalığıyla oranlanamayacak başansız verimler vardır. Söz- gelımı büyük usta Hüseyin Rahmi'nın oyunlan "okuma tiyatrosu'" olarak bile pek bır anlam taşımaz. Ama Hüseyin Rahmı tiyatrodan uzak dura- mamıştır ışte... Tıy atro her sa- natçının ülkülenndendır. Yaşimdi? Ya şimdi? Itiraf etmek gerekıyor ki yıllardan ben ölgün tiyatro mev simleri yaşanıyor. Kışile- re bağlı pınltılar söz konusu yalnızca: Gencay Gürün dö- nemı Şehır Tiyatrolan atak- taydı. Ya da Ali Foyrazog- lu'nda sıradan güldürülerden sonra güzelım Uzakta Piyano SeslerL Ya da geçen yılın oyunculuk vırtüözitesı Çöp- lük... Galıba hiçbın seyırcısı- ne yeterince kavuşamamış böyle hüzünlü girişımler. ya- pımlar... Tiyatro adamlarına gelın- ce. dünün heyecanını yıne duyduklannı söylemek olası mı? Sanata yıllarını vermiş olanlarbilekaygılı. Her mev- sim başlangıcısında perdeyı son kez açtıklarını söyleyen- ler var. Her yenı mevsıme na- MI ayakta duracağız huzur- suzluguyla girenlerın sayısı hiç deaz değil. Bılet fıyatlan saptanırken seyırcinın ekono- mık olanaklan ıster istemez göz önünde tutulacak. Bu da. ıster istemez. yapımın gider- lennı kısmaya yönlendırecek, yönlendınyor. Oysa benim içın tiyatro rüyası sona erme- dı: Yıllardan yıllara. Yenı Ko- medı'den Gülnz Surun- En- ginCezzarTiyatrosu'na. Kent Oyuncuları'na. Dormen Ti- yatrosu'na bırçok oyunda y i- ne seyirci konumunda olmak ıstıyorum. tşte o ilk Bir Delinin Hatv- ra Defteri'nde Genco Erkal'ı alkışlıyorum. GölGülgûn'Ia Atacan Ar- seven yıne Ve Birden Bahar Geldi'yi oynuyorlar. Ayfer Feray. Cocteau'nun tek perdelık oyununda. Afışlerde Kaldınm Serçe- Meğerse zaman geçmemiş. meğerse Paydos oy nuyormuş. Vasfı Rıza son sahnede pı- nnç. soğan. patatesçuvallan- nı ilkokulunun eski öğrencile- rı sanıp. onlara namuslu bırer yurttaş olmaları gerektığıni söyleyecekmiş .. Rüya hiç sona ermemiş ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Peki Siz, Nasıl Bir Gençlik Bekliyordunuz? Ali Kırca'nın yönettıği ve gençlığin siyaset karşı- sındaki tutumunu ele alan son "Siyaset Meydanı" programında bir gazetecımız. bugünün gençlıği üze- rine yapılan bazı araştırmaların sonuçlarından söz etti. Bu sonuçlar özetlendiğinde ortaya çıkan tablo- ya göre gençlerın büyük çoğunluğu siyaset ve ülke- nın geleceği gıbi konularda "yetişkinlerden" farklı düşünmuyormuş. Sayın gazetecimız, bu durumda "gençlik" dıye ayrı bir kategorinın, sanki bu katego- ri yetışkinlerınkınden farklı ve yenı görüşlerın taşıyı- cısıymışçasına, yapay biçımdeyaratılmaması gerek- tiğinı belırttı. Bence bu bağlamda asıl önem taşıyan nokta. ye- tişkınlerce böyle bir saptamanın yapılması değildir; asıl önemli olan, buülkenınyetişkınlerinın, başka de- yişle gençlerin yetıştirılmesınden ve eğitilmesinden her bakımdan sorumlu olan kesimin şu soruyu. hıç- bir kaçamağa sapmaksızın yanıtlayıp yanıtlayama- yacağıdır: Pekı siz, nasıl bir gençlik bekliyordunuz? Aynı soruyu biraz daha açarak sormak da olası: Pe- kı siz, bugüne kadar 'farklı' bır gençlik yetıştırmek için ne yaptınız da, şimdıki gençhk üzerine olumsuz ko- nuşma hakkını kendinizde bulabılıyorsunuz? Bugünün gençlıği, bugünün yetışkinlerinın ve on- lann hazırladıkları koşulların bır ürününden başka bir şey olmadığı için, o gençlik üzerine yapılacak her değerlendirme bağlammda yukardaki soruların so- rulması, görmezlikten gelinemeyecek, gelınmemesi gereken bir zorunluluktur. Yukardaki soruların tamamlayıcısı olmak üzere, belkı bir soru daha sorabilme olanağı vardır: Acaba bugünün gençlikten, daha dogrusu o gençliğin ken- dilerinden pek farklı olmadığından yakınan yetışkin- leri, gerçekte kendilennden farklı duşunen bir genç kuşağın yetışmesıni ıçtenlikle istemışler mıdır?" lyi düşünüldüğü takdırde, bu son sorunun yanıtının ha- yır olduğu kolaylıkla ortaya çıkacaktır. "Farklı" kuşak, her şeyden önce kendınden önce- sine eleşîirel bakabılen bır kuşak demektır. Oysa es- kiden beri Türkiye'nın. özellıkle yetışkinlerinın yaygın hastalığı, gençlerden gelen eleştırileri. bunlar bir ya- na, tartışma istemlennı bile, "haddıni bılmezlık" sa- yıp geri çevirmektir. Çoğunlukla "soz dınleyen uslu çocuklar" olarak yetıştirılmış gençlerden oluşma bir kesimin günün birinde -gerektiğinde!- ansızın farklı düşüneceğini beklemek. bu beklenti gerçekleşme- yince de suçu o kesımde aramak, saflığm sınıriarını epey geride bırakan bir tutumdur Bugün ortaoğre- tim bır yana. yükseköğretım duzlemınde bile tartış- ma ve eleştirı yöntemının azınlıkta kalması, gençle- rin karşısına daha çok "siz ne bılırsinız" havasıyla çı- kılması gerçeği göz önünde tutulduğunda, bu genç- lerden çok "farklı" olmalarını beklemek ı!e yağmuru duadan beklemek arasında bir ayrım bulunmamak- tadır. Yine "farklı" kuşak, yaşama eskilere oranla daha bilgiyle donatılmış olarak bakabilen kuşak demektir. Bu ıse öncekı kuşakların kendilerinden sonra gele- ceklerin daha bilgilı olmaları içın cıddi önlemler alma- larını gerektırir. Öte yandan bilgı, günümüzde salt ez- ber yöntemiyle edınilen bır olgu olmaktan çoktan çıkmış, aktanlmaktan çok araştırılması öğretılen, et- kin düşünme eylemınden ayn tasanmlanabılmesi ola- naksız bır olguya dönüşmüştür. Bu durumda genç- lerine çoğunlukla hâlâ bır şeyler "ezberletmekte" di- renen ve ezberletmeyı bılgilendiımeyle eşanlamlı bu- lan bir toplumun yetışkınleri. gençlennden "bilgili" ol- malarını beklemek hakkını daha baştan yitırmiş de- mektir. Bununla bağlantılı olarak, yetişkinlerin çoğunluğu- nun, gençlerin "kendılen gibi" olmalarını istediği bir toplumun ılerleme yollarının çok açık olduğunu söy- leyebilmek, herhalde kolay değildir. Peki şimdi yapılması gereken nedır? Her şeyden önce Turk toplumunun yetışkinleri, gençlerinden korkmayı. onlann olası farklılıklarından ürkmeyı bir an önce bır yana bırakmalıdırlar Genç- ler -yazımızın başında sözunü ettığımız sayın gaze- tecinın görüşünün aksıne- gerçekten de toplumda ayrı. özel, dahası ayncalıklı olması amaçlanan bır ka- tegori nıteliğıyle benımsenmelidır. Ama bu bağlam- da salt nıtelendırmeyle yetınilmemelı. gençlerin bu özelliklerinin ve ayrıcahklarının daha bilgilı olmalann- dan kaynaklanabilmesi içın elden gelen bütün çaba harcanmalıdır. Bezgınlık, ınsanın doğai konumların- dan bıri değildir; tam tersıne, umut, ınsanoğlunun organizmasının özünde yatar. Eğer Dir ülkenin genç- leri o ülkenin yarmlarına umutla bakmıyorlarsa, o ül- kenın geleceğınde kendılerıne bir yer bulmakta güç- lük çekiyorlarsa ve bu bağlamda bir bezgınliği ser- gilıyorlarsa, o zaman bunun suçu, onlarda değil, fa- kat onlara umudun artık pek yeşeremediğı. bezgın- liğın ve yarınlara yönelik kararsızlıkların zaten kol gez- diği ortamları hazırlayanlarda aranmalıdır. Devleti yönetenlerin, başta anayasa olmak üzere, hukuk kuraJlarını gelışıgüzel çığnemekten artık hiç çe- kınmedıklen, hiçbır yolsuzluğun hesabınm ınandırıcı biçimde sorulamadığı. basının marketlerden farksız hale geldıği, kaçakçılıktan hüküm gıyenlere özel af yasaları hazırlanırken düşünce suçları içın kımsenin kılının kıpırdamadığı, genel bırköşeyi dönme anlayı- şı çerçevesinde üniversıtelerin özgür tartışma ortam- lan olmaktan çıkartılıp, emin adımlarla bırer meslek okulu olma yolunda ilerletildiği bir ülkenin yetişkın- lerinin kendi gençleri karşısında duyabileceklen, duy- maları gereken tek duygu. utançtır! HAYATINIZIN OPEL FIRSATI 11. SAYFADA
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle