22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 23 KASIM 1995 PERŞEMBE 14 KULTUR Yaşamın içinden bir çıgkk DIYGU DURGIN Dostlar Tiyatrosu. "İçimdekiÇığük"Ia seyırcısinin karşısında. Genco Erkal'ın Sofokles, Brecht, Dario Fo, Nâzım Hik- met Prosper Merimee gibı yazarlann ya- pıtlanndan uyarladığı oyun. antıkçağdan güniimüze kurulu düzene başkaldıran, dırenen kadınlan Jiilide Kuralın oyun- culuğuyla dıle getıriyor. Tanhin karanlık dönemlerinden bugü- ne uzanan oyunda Antigone, Medea, Je- an D'Arc, Aıına Frank, Carmen gibi ka- dınportrelenylekarşılaşıyoruz. Baskıya boyun eğmeyen. dırençlı kadınlann port- releri bunlar. Dostlar Tıyatrosu'nun bu yenı oyu- nunda Jülide Kural ve Tekin Temel rol alıyor. Mehmet Ulusoy'un da gerçekleş- mesine önemli katkılarda bulunduğu oyunu tstanbul De\let Tiyatrosu'nun genç yönetmenlerinden Özgür Yalım sahneye koyuyor. Genco Erkal. ekibin tüm elemanlany - la bırlıkte (Mehmet Ulusoy. Fransa'daol- duğu içın söyleşıye katılamıyor) konuk ediyorbizleri oyununprovalannın sürdü- ğü 8. mekânda . Evet. Dostlar Tıyatrosu "Içimdeki Çığlık"ın pro\alannı kendı mekânlann- daki onanm nedeniylebugünedek 7ay- n yerde sürdürmüş. Ancak onarımın kı- sa bir süre sonra tamamlanmasıyla bır- likte yenıden eskı mekânlanna dönecek- ler. Pro\a koşullannın zorluğundan söz etmeye gerekduymuyorlarbıle. Lmula- nın otesinde bir \erimle tamamladıklan **İçimdekiÇtgHk''ın heyecanını yaşıyor- Iar çünkü. Geçmişten ve bugünden 7 öykii Genco Erkal. oyunun olu>ma sürecini anlatıyor: "SevdaİıBulut'tanbuvanaJü- lide ile birtikte yeni bir çalışma için sürek- li prnje arav ışı içerisindev dik. Yaz ortala- nnda Mehmet Ûlusov ik> Paris'te bir oyun çalışmam söz konusu olunca, Jülide'nin, 'Senbenı bıraktın gıdivorsun Genco ağa- bey" şeklindeki ağır hücumlanna manız kaldım. Bunun üzerine onun için özel bir çalışma vapmava karar verdim. Jüli- de'nin politik gecelerde kullandığı iki ka- dın portresinden başlav araktarih bov un- ca kurulu düzene başkaldıran kadınlan konu alan bir çalışma ortava çıktı." Jülide Kural. *özün burasında atılıyor "Oyuncu olarak değil. birev olarak yaşa- ma, şu dönemlere ilişkin kimi dertlerim vardı. Bütün bunlarısüreçiçerisindesü- rekli konuşuvorduk. Soruların vanıtları- nı bulmak, bu dertleri aktarmak için seç- tiğimiz karaktertertegerçeği, olabildtğbi- ce gerçeği yansıtmak istedik." Genco Erkal'ın yoğun bir programla Anadolu rurnesıne çıkması. oyunu kim sahneleyecek sorusunu doğurmuş. Genç yönetmen Özgür Yalım'ın de\reye giri- şi de işte tam bu döneme rastlıyor. Tıyat- ro yaşamını Fransa'da sürdüren dene- yimli tiyatro adamı Mehmet Ulusoy'un T"^V OStlar / 1 Tiyatrosu, _X_-S sezonu Genco Erkal'ın çeşitli yazarlann yapıtlanndan uyarladığı "İçimdeki Çığlık" adlı oyunla açıyor. Oyunda antikçağdan güniimüze kurulu düzene başkaldıran, direnen kadınlan Jülide Kural canlandırıyor. Tekin Temerinderol aldığı oyunu Mehmet Ulusoy \ e Özgür Yalım sahneye kovdu. "İçimdeki Çığlık"a ıliskın kjtkılanndan açılıyor söz "Mehmet, Jülide için bir şeyler yapınak istiyordu. kendisine bu projeden söz açınca hemen onayladı. Fransa'daki çalışmalan arasında zaman buldukça. İstanbul'a geldi ghti.Onun bir kuv rukluyıMız gibi geliş gidişleri arasın- da çok önemli katkılan oldu oyuoa" dı- yor Genco Erkal. Oyunun genç yönetmeni, Özgür Yalım ise Mehmet Ulusoy ile bırlikte çalışma- nın kendisı içın bir "özel ders'niteliğınde olduğunu söylüyor. "Onunovunakatkı- sı, "Katkılanndan dolayı Mehmet Ulu- soy'a teşekkür ederız" boyutunu çok aş- tı. Son aşamada. imzasını atmavı kendi- si de gerekli görecek duruma geldL" Sii- reç ıçerisinde bi'rbirini yenı tanıyan bir ekip olarak organik bir bütün haline dö- nüşme başarısını gösteren kadrodadeko- ra imzasını atan Duygu Sağıroğju \ r e de- \ınim yönetmeni Sibel Kasapoğlu'nun katkılannın da başanda önemli payı \ar. Jülide Kural bu ortak başannın oluşu- munu şöy le anlatıyor. "Bu projenin nekr sövlemek istediği konusunda herkesin ortak bir düşüncesi vardı. Bilinmeycn. bunun nasıl bir sese. nasıl bir çığlığa dönüşeceğivdi. Bu bilin- mezi de birbirimize eklemlenerek ortav a çıkardık." Kural, oyunun olu$um sürecinde yasa- nanlann oyun sahneyetaşındığıveseyır- cı ile iletişime geçtiğinde yeniden yaşa- nacağını eklıyor: "Yaşanan tüm süreçle- ri ile oyunun oluşumundayer alan her in- sanla biıiikte bu projeyi sonuna dek sa- vunabileeek bir noktadavız. Çünkü çok emek verdik. çok çalıştık. Vlehmet 11u- soy, he>ecanlan çok önde giden. yürek ve enerji olarak inanılmaz bir insan. Onun- la birlikte yeniden oluşma gibi bir süreç yaşadık. Sonuçta her birimiz geldiğimiz noktayı rahatlıkla sonuna dek savunabi- liriz. Bu da beni en çok mutlu eden şev." İzmir Dokuz Eylül Ûnıversitesi Konser- \atuvan öğrencisı Tekin Temel ıse pro- fesyonel oyunculuğa Dostlar Tiyatro- su'nda adım atmaktan mutlu. "OostJar Tiyatrosu afişi altında bir oyunda oyna- mak, usta bir yönetmen. başanlı bir part- nerleçalışmaktançok mutlu\um.Oyun- culuk dün>amda kendime önemli kapt- lar açtığıma inanıyorum." Genco ErkaPdan 'Simyacı' Pekı. "İçimdeki Çığlık" nasıl bir 'çığ- lık' gönderecek sev ircıve? "Çok fazla so- nı soran, hepimizin sancılannı gündeme getiren bir oyun bu" dı\or Jülide Kural. "Sadece kadının değil, insanın başkaldı- nsı söz konusu. Ama kadın çağlar bo> un- ca bir de kadın olmanın getirdiği fa/Jadan baskılar. sancılarla karşılaşmış. Bu san- cılar aslında bu dün> ada. şu anda. şu çağ- da yaşayan bire> ler olarak hepimize ait" denco Erkal da projenin umduğunun 'tesındebırvereula>masından memnun. "Fransa yolculuğu öncesi gözüm arkada kalmayacak" dıvor: "Bu yedi öykii hem geçmişe hem bu- «üne dair o kadar çok şe> anlatıyor ki~. Her şe> sanki bugün oluyor. sanki yaşa- mın her alanında." Erkal. kasım sonunda Pans'te Meh- met Ulusoy ile bırlıkte yeni bır oyunun, "Simyacı*< nın hazırlıklanna başlıyor. Martinik Beledıvesı ile Mehmet Ulu- soy'un Özgürlük Tiyatrosu"nun ortak ça- lışmasıolacakbuovun "Paris'teikidra- maturg \e Kutsi Ergüner katıhyor oyu- nun kurgusunun oluşumuna. Marti- nik'te bir hafta o>nadıktan sonra ocak a\ ından başla> arak 5 hafta Paris'te oyna- > acağız. Olabilirse Türkçesini de gelecek MI İstanbul'da sahneleme\i düşünüyo- ruz." Pekı. İstanbul'a dönünce hangi oyun- Lı çıkacak tiyatroseverlerın karşısına? Aziz Nesin'nin yapıtlanndan bir uyarla- nıa düşünüyordum. fakat anlayamadı- ğım bir bıçimde (belkı geçen yıl oyun şapmadığımız içın bir tür cezalandırma oldu bu) Kültür Bakanlığı'nın yardımı söz konusu olmayınca bu proje de galı- ba mümkün olmayacak." "İçimdeki Çığlık" yarın perdelerini. Dostlar Tiyatrosu'nun Baro Han'daki ye- nılenmiş mekânında açıyor Ve Jülide Kural. "Eğer insanlar hayata dair içlerin- de bir çığlık duyuyorlarsa, bulundukları >crden rahatsızbrsa bu o>una gelsinler" çagnsında bulunuyor. "Belki çığhklan- mız bü\ür \e tarih boyunca direnen, acı çeken insanlann yazgısına çözümler bul- makta daha insanca adımlar atabiliriz." Ahlakın şiddete dönüştüğü bir yaşam VAVUZ PEKMAN Durakta beş-altı yaşlannda iki çocuk Ellerindekı. neye yaradığı belli olmayan uyduruk bir pet şişeyı çekiştırip duruyorlar. Ağlamalar. bağirmalar. tokat atmalar arasında hep aynı sözcükler duyuluyor. "benim şişem". Kişıoğlu "benim" demeyı bu yaşlarda öğrenıyor. toplumsal yaşamın yarattığı şıddeti bu yaşlardan ıtıbaren büyütüyor içinde demek ki. Böylesi bir "benbencilik" \e saldırganlık giderek yaşamının bir parçası oluyor ıster istemez. Okulda arkadaşlanyla. üniversıtede se\gılisıyle. evde kansıyla, işyerinde patronuyla. askerde bir başka askerle. bazen topsuz tüteksız. bazen kanlı bıçaklı birsavaşı kanıksıyor yaşamı boyunca Kan. şiddet. nefret odalanmıza giriyor beyaz camın arkasından. her geçen gün biraz daha biradanlaşıyor. "Saldırganlık ahlaka. ahlak da bir saldırganhğa dönüşü\or." Bellerde dolaşmaya alışmış sılahlargibı vaşıyor içimizde bu şiddet. Ingıîiz yazar Edvvard Bond, savaş yıllannda bılincıne vardığı. toplumun değışık katmanlannın ve ilişkılerının ıçine işlemış. olan bu şiddet olgusunu "Savaş Oyunlan" adlı oyununda dile getirir. İnsanın doğumuyla başlavan şiddet odaklı yaşamını aile. okul. karşı cins. de\let. ordu gibi toplumsal dinamıklerle olan ilişkilerı içinde ayn ayrı ırdeler. Tüm bu ılişkiler içinde yazann \ardığı sonuç hep aynıdır. Çünkü artık "_şiddet hem toplumumu/a biçim veren bir güç hem de toplumumuz için bir saplanh" halını almıştır. Kendine güvenı olamayan ve sürekli bir korkuyla yaşayan kişinin toplumsal ahlaka dönüşen, yakın dostumuz şiddete boyun eğmekten. onunla uzlaşmaktan başka çaresı yoktur. Bilsak Tiyatro AtöJyesi, "Sa\aşChıınlan" ile bu boyun eğmışliğe. uzlaşmaya. alışmışlığa baş kaldınyor adeta. Topluluk. geleneksel tiyatro anlayışının kanıksanmış anlatım bıçimlerine karşı duran yepyeni bir sahne dilı oluşturarak başlıyor işe. Oyunun bütünlüğünü bozmadan anlatıyı parçalara ayınyor. yaşamın dümdüz bir doğru üzerinde ılerleyen sıradanlığını sorgulamak, kişinin bu tekduzelik içinde farkına \aramadıklannı hatırlatmak istercesine. Oyunun bütününe yayılan ve birbirinı bütünleyen ıkı farklı frekans yakalıyor; bırı ilişkilerinde duy gusuzlaşmış, yabancılaşmış hatta körelmış insanlann soğuk ve donuk frekansı. diğen ise aynı ilişkılerin . saldırganhğa dönüştüğü noktada ızleyıcıyı sarsan şiddetin frekansı. Bu dış görüşünüşün yanı sıra. oyuncular. topluluğun oyuna ve dolayısıyla yaşama ilişkin tavnnı. hatta hüznünü taşıyan daha içerlek bir duygu bürününü de sahneye taşıyorlar. Böylesi bir sahne dili, uygulamada kimi zorluklan da berabennde getiriyor kuşkusuz. Oyunculann seslen zaman zaman öylesine duyulmaz oluyor ki yitip giden söz, genel anlatım ile örtüşemiyor. Işık tasanmının da oyunu yeterince destekleyemedığini söylemek mümkün gözüküyor. Kimi sahnelerde el yordamıyla yerleştirilen ışıklar. oyunun genel duygusunun altını çızmekten yoksun kalıyor. Örneğın "insan kimligimi kendi istegimle bırakmam" başhklı episodda. askenn yaşamla ve kendisiyle kurduğu ilışkıyi yoğunlaştırması beklenen kırmızı ışık gereken yere vurmayınca bu sahne de yeterince "kırmızı'' olmaktan uzak kalıyor. Bilsak Tiyatro Atolyesi, artık unutulmaya yüz tutmuş. aksaksız bir takım oyunculuğunu başanyla uyguluyor. Tek kişilık göstenşli oyunculuk çıkışlanndan uzak, topluluğun yazara yönelik genel duygusunu bütünleyen bir ekıp çalışması bu. Yıne de Şerif Erol ve Banş Celiloğlu'nu. oyunun içsel duygusuna ve patlamaya hazır bir bombayı andıran genlimine getirdikleri bireysel katkılanndan dolayı aynca kutlamak gerekiyor. Şu sıralar sokaklarda bir maç sonrası sevincı yaşanıyor. Yine silahlar patlıyor. bol bol kavga ediliyor. küfiirun binı bir para. Dostluk. kardeşlık. yurtseverlik, sevgi adına her şey. Ama unutulan şu ki Edvvard Bond'un da dediği gibi "..birini sevdiğinizi söyleyerck var olamazsınız. \ar olmanın tek şekli içinde bulunduğumuz sefil durumu anlanıaktır..." Yine unutmamalı ki kotülüğe kötülükle karşılık vermek kötülüğe son vermez. tersine kötülük sayısını ikiye çıkanr. Şiddete karşı çıkmanın ılk adımı onun maskesini düşüımektır. Bilsak livatrn Atolyesi, Edvvard Bond'un 'Savaş Oy unları" adlı ov ununu sahneliyor. 11. îstanbulAntika ve DekomtifSanat Fııarı 'nda dev bir kitap sergileniyor: 150 yd önce ve şmdi...GÜNER YÜREKLİK 11. Îstanbul Antika ve Dekoratif Sanat Fuan'nda 60X70 cm büyüklüğünde, dana derisı kaplı dev bir kitap sergileniyor. Bu bir sanat kitabı îstanbul kitabı. Adı da zaten •'Aıularda İstanbuL" Maltalı ressam Jean Schranz'ın 1840 yılında Paris'te yayımladığı sekiz taşbaskısından oluşan ve açıldığında 46X464 cm olan dev îstanbul panoramasının renkli tıpkı- basımından yola çıkılarak bu kitabın hazırlandığını söylüyor Dr. Ahmet Doğan ve ekliyor: "Bu bir yerde y urtdışında, Berlin'de v^şayan Türk sanatçılannın İstanbul'a ilan-ı aşkıdır" diyor. Evet Maltalı ressam Jean Schranz'ın taşbaskılan 150 yıl önceki o bozulmamış. o güzel Îstanbul'u gösterıyordu, ama bugün artık Îstanbul değışti. 150 yıl sonraki tstanbul"u gösterebılmek amacıyla Jean Schranz'ın panoraması tıpkıbasım yapılarak Berlınli ressam Hanefi Veter'e verilmiş ve o da 150 yıl sonra değişen Istanbul'u bir sanatçı gözüyle işlemiş. aynı panoramanın sepya rengınde basılan kopyalan üzerine sengrafi teknıgiyle (sıebdruck) özgün baskısını yapmış. Bövle bir sanat kitabı hazırlanması görüşünü ortaya atan ve gerçekleştiren Berlinlı antikacı galerist Dr. Ahmet Doğan. Îstanbul aşkının yalnızca resimlerle değil. şarkılarla da beslendiğini. dışa vurulduğunu düşünerek dev kitabın içine ressam Hanefi Yeter'in yaptığı 13 tane îstanbul üzerine şarkının nota ve güftelerinin orijınal grafiklerini eklemış. Bunlann yanı sıra kitapta. üzerine Hanefi Yeter'in İstanbulu resimlediği bir de CD'de Dede Efendi'den. Hacı Arif Bey'den. özellikle de Münir Nureftin Selçuk'tan 13 tane tstanbul şarkısı bulunuyor. Şarkıların düzenlemesini yine Berlinli bir besteci olan Dieter Moritz y apmış ve yine Berlinlı sanatçı olan Sema. Taksım grubu eşlığınden seslendırmış Şarkıları flüt. bandeneon. piyano. çello gibi enstrumanlarla yorumlayan gruba Fınlandiya'dan gelen Okay Temiz de vurgulu sazlarla katılmış ve ortaya Sema'nın seslendırdıği Îstanbul şarkılarından oluşan güzel bir CD çıkmış. Almanya'da ve özel olarak yaptınlan bir kâğıda basılan kitap. elle ciltlenmış ve sınırh olarak sadece 100 adet basılmıy Her nüsha numaralanmış ve kitaba emeğı geçen ^anatçılar tarafından imzalanmış Basıldıktan sonra kitabın bütün kalıplannın ımha edıldiğinı söyleyen Dr. Ahmet Doğan, önümüzdeki yıl mart ayında Hanefi Yeter'ın îstanbul'da açacağı sergide kitabın satışa çıkarılacağını belirtiyor. Ama 30 Kasım 1995'e dek ön siparişle de bu güzel kitaba sahip olunabilir. Fiyatı yüzde 33 ön sipanş indirimiyle 2.000 DM. Kitabın tanıtımı 21-26 kasım tarihleri arasında Silahhane Yıldız Sarayı'ndakı 11. îstanbul Antika ve Dekoratıf Sanat Fuan'nda yapılıyor. "İstanbul'a Aşk Kitabı" kendisine sahıp çıkacak "zengin" eşler ya da güzelliğini sergileyeceğı Îstanbul hayranı izleyicıler beklıyor. IŞILDAKVEYELPAZE ATİLLA BİRKÎYE Bir Hazin Hürriyet Geçen hafta ulusça sevindik. Ulusal Futbol Takı- mımız, Avrupa Şampıyonası'na gıdıyor. Başarı ol- dukça büyük. Kutlanz. Ama sorun bu kutlamada galıba. Maç sonrası sılah sesleri dört bir yanımızı sarıver- dı. Bir çatı katında oturduğumuzdan, kendimizi can- lı bir hedef gibi duyumsadık. Yapılacak tek şey. gü- venliği elden bırakmamaktı. Biz de yerde oturmayı yeğledik. Bu durum bir saat kadar sürdü. Bosna'da mıydık, yoksa İstanbul'da mı? Bir savaşta mıydık, yoksa bir spor yengisını mi kutluyorduk! En küçük bir gösteriyı "yasadışı" diye coplayan po- lis ortalıktayoktu. Sokağımızda silah sesleri Teksas havasını yankı- landınrken çevredeki ekip otolan, acaba birazcık ol- sun yalıları. köşkleri korumayı bırakamazlar mıydı? Öyle ya, çok yakınımızdaki başbakanın evınin önünde bekleyen ekiplerden bin gelebılirdı. Tarihi ya- lılann önündekı duran ekip de orada bir ışe yaramı- yor; yanınca yanıyor... • Televizyonda izledik. İnsanlar güya yengıyi kutlu- yorlardı. Bir yenginin getireceği neşe. şölen yoktu. Garip bir hezeyan vardı. Avrupa'ya gırmıştık sonun- da! Yüzlerdeki sanki bırintıkam duygusuydu. Daha- sı, aşağılanmışlığı kabullenmenin bir ifadesiydı san- ki. Nasıl mı kutlayacaktık bunu? Silahlar atarak, dolayısıyla ınsanlan kaza kurşunu- na hedef bırakarak kutlayacaktık. Kaza kurşunu da denemez buna, artık her yengıden sonra olduğu için yengi kurşunu, maç kurşunu, futbol kurşunu gibi ad- lar takmalı... Bu kafayla Avrupa'ya giriyoruz. Nasıl gıriyorduk Avrupa'ya: Taksim'in orta yerinde bırtakım insanlar. haykırışlarla yerde sürünüyorlardı. Inanmak güçtü, ama burası bızim bıldiğımiz Tak- sim'di, o insanlar da bizim insanlarımızdı. Bir grup, bir dıskoteği, "enteller Taksim'de eğle- nemeyecek" gibi sloganlar atarak taşlıyorlardı. Amaç üzüm mü yemek yoksa bağcıyı mı dövmek? Bir spor şöleni, "milli bir dava"ya, politik bir dog- mattzme dönüştürülüyordu. Bu "manzaralar" bir toplumun bilinç yıtıminin gös- tergelerinden bıri değil mi? • Ulusal Futbol Takımımızın yengisıni kutlamak iste- yen, kutlasın. Sabaha kadar dans etsın, havaı fişek- leratsın; gökyüzüne balonlar uçursun, kadehler kal- dırsın. Kim ne diyebılir? Bunu bir şölene dönüştürmek varken bir şölen bi- çıminde kutlamak varken ilkel bir ayinın şiddetıne yö- nelmek bıraz tuhaf olmuyor mu ıkibın yılına beş ka- la... Üstelik de "Avrupa bız geliyoruz" naraları atarak. Futbol ızleyicisindeki bu görünum bizi ürpertıyor doğrusu. Gericıliğin siyasi erkeyüremesı kadar teh- likeli. Toplumun bilinç yıtimi giderek hız kazanıyor. Va- hım bir durum... Bu toplumu bu hale kim getirdı? O kadar atıp tutmalarına rağmen, kabahatin bü- yük bir kısmı "medya "da değil mı? Medya, sanki yaşamımızda başka bir şey yokmuş gibı -ulusal bir davaymış gibi-, günlerce bızi bu ma- ça yöneltmedi mi? Yıllardır da yönelt miyor mu? • Niyetimiz LFIusal Takımımızth başansını küçümse- mek değil. Çok net. güç olanı başardılar. Ne var kı bu ülkenin kültür başanları sırasında medyanın ne ış- le uğraştığını merak edıyoruz. Bu ülkenin yazarlarının, edebiyatçılannın kitaplan yıllar önce Avrupa dillerine çevrilmedı mi? Avrupa'da yayımlanmadı mı? fnsanın aklına önce Nâzım Hikmet, Aziz Nesin, Yaşar Kemal gelıyor. Orfıan Pamuk'a. Latrfe Te- kin e kadar uzanan bir çızgide, Türk edebıyatının ürünleri Avrupa'da yayımlanmadı mı? Medyamız ne kadarıyla ve "nasıl" kultürel etkinlık- lerle ilgileniyor? Beyaz eşya mağazalarına dönüştürülmüş gazete- ler 'kültüre kaç sayfa ayınyorlar? Edebiyatla ilgıle- nıyorlar mı? Örneğin kitaba kaç santim ayınyorlar? Ya özel televızyonlar! Onların kültür, sanat ve ede- biyata ayırdıkları program sayısı! Başbakan da "Bizim Türkiye içın yapmak istedik- lerimizi, bizden önce milli takım yapmıştır. Bizim bir parçamızı çağa taşımıştır" diyor. Ya yazarlanmız, sa- natçılanmız... Özcesi. "bir hazin hürriyet" bizimkisi... Aynvogner "M /•"•• "••• t •• ^j •• Kültür Servisi-Goethe Institut'te. Almanlan Kızdı- ran. Türkleri güldüren bir oyun oynanıyor. Thomas Balkenhol'un yabancılık olgusunda gizledi- ğı mızah olay mı. Aynvogner Müdürlüğü'nü bugün saat 19.00'da Tünel'deki Goethe Instıtut'ta sahneliyor. Küçük birbilgisayar hatası yüzünden Alois Demmel olan adı. Ali Demırel olarak ışlenen . yabancı düşmanı bir Alman bu hataya dıreni- yor. sınirleniyorama sonun- da çaresiz Türkleşıyor. Ar- tık. y ıllarca yabancılann ba- şına gelen bütün aşağılama- lar kendı başına gelmeye başlamıştır. Demmel.yavaş yavaş. düşüncesinı değıştir- meyı, Türkçe öğrenmeye başlar. Oyunda rol alan ünlü Al- man oyuncu Klaus Briick- ner de bu oyun çalışmalan sırasında az da olsa Türkçe öğrenmeyi başarmış. TanOral'ın oyun hakkın- dakı düşüncesi şöyle: "Bir- buierini tanımayan insanlar bir arada vaşamak zorunda kalırlarsa aralarındaki avnmlar abartılıvor, biriikteliğe karşı giderek isteksizlik vedayanıksızlık başlıyor. Bürün- lük düşüncesi unutuluyor ve 'bız ve onlar' başbvor". Oyunun yazan Thomas Balkenhol. asıl mesleği olan film kurgusundaki başansını yazıda. resimde. müzikte. dılde v e yaşantısında da sürdüren bir yazar. Bütünün ay- n gibi duran parçalannı şaşirtıcı bırustalıkla bıraraya ge- tiren Balkenhol, izleyenleri kendı bılgilennı yeniden tartmaya zorluyor. Azeri ressamların sergisi Kültür Servisi- Pımapen Kültür Evi, ünlü Azeri ressamlann katıldığı bir sergi düzenledi. Sakit Gulamoğlu. Dr. Refik Nevruzoğlu, îlhan Dadaşov ve Dr. Ceyhan Özben'e ait yapıtlann yer aldığı sergide peyzaj, natürmort. nü çalışmalan ve bir çok farklı kompozısyonun resmedıldiğı örnekler sanatseverlenn beğenisine sunuluyor. Sergi 30 kasıma dek görülebilecek.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle