05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
22KASIM 1995 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 ALLEGRO EVtN İLYASOĞLl Salome'ye kucak dolıısu aikış Uvertürsûz, korosuz, perde aralan ol- mıksızın, orkestrayla solistler arasında- ki upuzun bir savaş 'Salome*. Ne alışıla- geimiş bir melodik akış var. ne bellek- lerden silinmeyen aryalar! Wagner'in 'sûnekli miizik" ilkesiyle ilerleyen. insa- niE yüzyıllar boyu değişmeyen tutkula- nnı en dramatik şekliyle sergileyen tek peıdelik opera. Rkhard Strauss (1864- 1949) bu operayla cesaretli atılımlar gös- termiş, ton duygusunun ötesine geçerek uyuşumsuzluğun parlak renklerini kul- lanabilmiş. Oscar WiMe'ın oyunundan yolaçıkarak Dışa\Tirum akımının doru- gunda, düşlemlerle gerçekleri iç içe y an- sıtan ve müzik malzemesini bu yönde yofunlaştıran bir opera yaratmış. Salo- me'ji sahnelemek içın h'er şeyden önce son derece yetenekli bir soprano gereki- yor lzleyenin dikkatini hep üstünde tut- masını bilen. izleyiciyi kendi tutkusuy- la. acısıyla sürükleyen bir Salome. Yal- nız dramatik oyunuyla değil, müzikali- tesı ıle. sesini kullanma yeteneğı ve dansçı kıvraklığı iletekbirbedendetüm sanat dallannı toplayabilen bir Salome gerekli. Salome'nin gala temsili sona erdiğin- de acaba bu 0)-unu ve Zehra Yddız'ı al- kışla\abilmek içın salondakı elleryeter- li gelecek mi diye düşündüm! Zehra Yıl- dız. çocuksu şimanklıktan tutkulu bir canavara. nörotik bir ruh haline dönüşe- ne dek izleyiciyi düşlemlerin ülkesine uçurabıldi. Sesini kullanmadaki ustaliğı, kendine güveni. dayanıklılığı, danstaki 'oriental'i göbekhavasına çevirmeyen zarafeti. Richard Srrauss'ın tonalite sı- nırlannı zorlayan yazısını büyük bir ra- hatlikla çözmesi ve işin riyatro yönünü tekdüzeleştirmeden sunması, büyük bir başan Şimdı medya her türlü sanatsal zenginliği bir yana bırakıp onun çıplak- hğı ile uğraşacaktır. Kimbilir. belki bu yönü bile o güzelim operaya bir kez da- ha çekim gücü yaratrnak açısından ge- reklidir! Istanbul Devlet Opera ve Balesi'nın sergilediği Salome'ye Zehra Yıldız'ı al- kışlayarak başladık. Dogal ki en ağıryük onun omuzlarında. Alman tenor Udo Holdrorun yetkin sesi ve Wagner tiple- mesı oyunculuğu; MelekÇeliktaş'ın son derece profesyonel yaklaşımı: Suat An- kan'ın müzikalitesiyle oyununu birleş- tirdigı ağırbaşjı, bilge tiplemesi ve zin- danın karanlık ortamını aydınlatan pınl pınl sesi bu operayı yücelten özellıkler olmuş. Aynca rüm oyunculann teker teker gösterdikleri titizlik övgüye değer. An- cak bu prodüksiyonu ortaya atan, böyle- ce nice yıldır oynanmamış (belki de ce- saret edilememiş) bir yapıtı canlandır- mayı basaran Istanbul Opera \e Bale- si'nın Müdürü Yekta Kara'yı; R- Stra- uss'ın biçemi doğrultusunda akışkan müziğe ayak uydurarak dev ingen ve dra- matik bir etkinlik sahneleyen Gian Car- lo Del Monaco'yu; dekor ve kostümde düşlemsel bir geçmişle yaşadığımız gü- nü birleştiren, Yerebatan Sarayı ile Os- manlı çizgisini çoktannlı çağlarla kay- naştırıp ımge gücünü zenginleştiren Michael Scott'u: kesik başın yüzündeki ışığı Salome'ye yansıtabilen AhmetDef- ne'yi; müziğin akışkanlığını. soluksuz- luğunu sağlayan dinamik orkestra şefi Alexander Sander'i; Almanca dilınde şarkı sövlemeyi kolaylaştıran korepeti- tör Theodor Dorn'u ve diğer çaliştıncı- lar, Sergei Gavrilov ile Aydın Karlıbei'ı ve katkıda bulunanlann tümünü alkışla- mak gerek. Salome operası, lstanbul'daki sanat- çılanmızın olağanüstü yeteneğini ortaya çıkardı diyebıliriz. Belli melodik çizgi- leri olmayan bu yapıtı ezberlemeyı ba- S alome'nin gala temsili sona erdiğinde acaba bu oyunu ve Zehra Yıldız'ı alkışlayabilmek için salondaki eller yeterli gelecek mi diye düşündüm! Zehra Yıldız, çocuksu şımanklıktan tutkulu bir canavara, nörotik bir ruh haline dönüşene dek izleyiciyi düşlemlerin ülkesine uçurabildi. u prodüksiyonu ortaya atan, böylece nice yıldır oynanmamış (belki de cesaret edilememiş) bir yapıtı canlandırmayı başaran lstanbul Opera ve Balesi'nin Müdürü Yekta Kara'yı; R. Strauss'ın biçemi doğrultusunda akışkan müziğe ayak uydurarak devingen ve dramatik bir etkinlik sahneleyen Gian Carlo Del Monaco'yu ve katkıda bulunanlann tümünü alkışlamak gerek. DÜŞÜNCEYE SAYGI şarabilen, müziğin devingenligi ile sah- nenin akışını uyuşturabilen sanatçılan- mızlagururduyduk. Heryapıtın ilk tem- sili tedırgınlik içindedir, giderek oturur. Bu kez oturmasi gereken tek şey. orkest- ranın biraz daha rafine oiması. Dünya- nın diğer sahnelerinde aylarca çalışılan bu yapıtı iDO'nuniki aylık prova sonu- cu ortaya çıkarabilmesı kişisel ve ku- nımsal nice özverinin sonucu. Şahan Arzruni İstanbul'daydı Geçen yılkı Haçaturvan yorumlany- la kulağımızda unutulmazseslerbırakan piyanıst Şahan Arzruni, bu yıl yine ara- mızdaydi. Enmeni asıllı.Amerikalı piya- nist Arzruni lstanbul Konservatuvan'nı Ferdi Ştatzer'in öğrencisi olarak bitir- miş; Julhard Müzik Okulu'nda ve New York Üniversitesı'nde lisansüstü eğitim görmüş. Piyanıstliğinın yanı sıra beste- ciliği ve etnomüzıkolojik kariyeri ile et- nik kökenlerini araştırmakta; Ameri- ka'da çeşitli televizyon kanallannın ko- nuğu ve ünlü CD firmalannın sanatçısı olmakta. Arzruni'den buyıl dinlediğimizen il- ginçyapıt. Istanbul Filarmoni Konserle- ri çerçevesınde sunduğu resitalde yer alan Eric Satie'nın 'Sports et dhertisse- ments' başlıklı çalışmasıydı. Satıe"nın bir resim sergisi üstüne yazdığı şiirler okundu, müzik de aynı anda dia gösteri- si eşlığinde sunuldu. Keyiflı bir multi- medya olayı izlemiş olduk. Arzruni, Sa- tie'nin son derece zevkli müziğini çağ- daş müziğe. yirminci yüzyıl tınısına yat- kın bir yorumla sundu. Derin müzikalitesinin yanı sıra piya- no çalmada son derece kolaylığı olan ve piyanonun çalgısal olanaklannı çok iyi tanıyan bir piyanıst. Aynca çağdaş mü- zıği çok ıyi araştırmış. kimselerin yak- laşmaya cesaret edemediği nice yapıtı avucunun ıçine almış birsanatçı. lstan- bul'daki resitalinde Schumann'ın Kreis- lerianası ya da Beetho\en birinci senfo- ninin Liszt uyarlamasını çalacağına, ta- nımadığımız nice yeni yapıtı bize tanış- tırabilırdı. Kaldı ki klasıkleşmiş dağar- cığa çağdaş yapıtlar kadar net bir yorum getırmedi. Bir de orkestrayla çaldığı Alan Hovhanness'un (1911) piyano kon- çertosundan söz etmeliyiz: Sanınm ar- tık günümüz yorumcusu ve dinleyicisı böylesi modal (neredeyse tek sesli) ya- pıtlan a§tı. Resitalinde çaldığı Hasan Ferit Al- nar'ın piyano için Sekiz Parçası da (1934)modalite-tonalitesınırlarındage- zınen. son derece yalın parçalardı. Türk bestecılen nice yıldır daha derin armö- nizasyon yapıyorlar. daha boyutlu ve renkli yapıtlar üretiyorlar. Şahan Arzru- ni'ye. bu çok yetenekli sanatçıya bir da- ha ki gelişi için yenı kuşaklan araştırma- sını onerınz. Bahar Biricik'in başansı lstanbul Devlet Senfoni Orkestrası'nı bu hafta titiz ve duyarlı bir şefirrliz, Emin Cûven Yaşhçamyönetti. tki solist ve dört yapıtın yer aldığı uzun bir programdı. Genç kcmancı Bahar Biricik, Mozart'ın KV 216,3 numaralı konçertosunu Mo- zart'a yaraşır bir biçemde, tertemiz ve kendine gûvenen bir yorumla sundu. Yirmi üç yaşındaki bu sanatçımızın bi- raz \ibratolu tekniğı de kendineözgübır hava kazandırmış. Bahar Biricik, belli kı iyi öğretmenlerin elinde ve dısıplinli bir tempoyla çalışıyor. Yannlarda adından çok söz ettirecek bir sanatçımız. "Ülke- mizde çok piyanist yetişir, ama kemancı azdır" saplantısını artık bir kenara bı- rakmalıyız. Yurtdışında ve yurtiçinde yaşayan nice genç kemancımız, üst dü- zey olduklannı kanıtlamaktalar. 'Amerikan müziğinin anıtı' Frank Sinatra'nm 8O.yaşı kutlanıyor 4 Şaıfa söjieıten kendmı olahflîyorıını' Kfiltür Senisi - Yıllann eskitemediği şarkıcı Frank Sinatra. önümüzdekı ay 80 yaşına gıriyor. 20. yüzyılın belki de en po- püler şarkıcısı olan Sinatra, 50 yıla yakla- şan kanyen boyunca bırbirinden güzel şar- kılan yorumlayarak. bellekJerde unutul- maz bir yer kazandı. Müzik eleştırmenle- rinden Gcne Lees'e göre. "Sinatra gibi bir şarkıcının yerini kimse rutamaz." lşte, bu "yeri doldurulamaz" şarkıcı içın müzigin ve Holly^ood'un ünlülen ABC TV'nüıdüzenlediği "Sinatra: 80 YearsMy Wa>" adlı doğum günü partisinde Shrine Oditoryumu'nda bir ara>a geldiler. i 9 ka- sım gecesi şarkılannı "büyükbabalan" Si- natra için söyleyenler arasmda Ton> Ben- nett Ra> Charies. Little Richard, Bob D>- lan, Bnıce Springsteen ve Salt'n Pepa da vardı. Tanınmış müzısyenlerden oluşan ko- ro. Sınatra'vı Sinatra yapan parçalardan "New Vbrk Nen York"u söyleyerek gece- nın en görkemlı tablosunu yarattı. Gecenin fınalınde yer alan bu tabloya. sahnedeki sanatçılann ısrarlannı kıramayan Frank Si- natra da katılarak "New York >ew Yörk"u bir kez daha söyledı. Geceye katılamayan kimı starlar Sharon Stone, Kirk Douglas, Jack Lemmon, John Travotta, L 2'nun so- listı Bono \ e hatta ünlü tenor Pavarotti, vı- deo aracılığıyla Sinatra'ya en ıyi dıleklen- ni ıçeren mesajlaryolladılar. Ünlü rock şar- kıcısı Bruce Springsteen. duvgulannı "Frank'ın o hüzünlü sesi beni çok ctkiledi" diyerek aktardı. Springsteen. küçüklüğün- den ben bir Sinatra ha>Tanı olduğunu da belirtti. Şovunu. Sinatra'nm "Angel Eyes" adlı parçasmın akustik yorumuyla bitıren Spnngsteen, Sinatra'nm şarkılannda ya- şamm karanlık ve hüzünlü yönleri kadar, cinsellığin de olduğunu söyledi. Tony Bennett ise Smatra'yı "bugünedek hep yanlış anlaşılmış bir adam" olarak ta- nımladı. Bennett. "Frankaslında, hepimiz- den farkbdır. O, son derece vumuşak ve sev- gi dolu bir insandır" dedı. Bob Dvlan da. sanatçının eski parçalanndan "RestiessFa- reweU"ı yorumladı. Parislı Moulin Rouge grubunun dansçıları da Sinatra'ya doğum günü armağanı olarak bır "Kan-Kan" dan- sı sundular. Gazetecilerin ısrarlanna rağ- men konuşma yapmamakta kararlı olan Sı- natra'ya ABD'nin eski başkanları Gerald Ford \e George Bush'tan da kutlama telg- raflan geldı. Gecenin tüm gelın ıse >ardı- ma muhtaç çocuklara ve AIDS projesine bırakıldı. Gerçek dogum tarihi 12 aralık olan ün- lü sanatçı için. ABD çapında büyük bir kut- lama programı hazırlanıyor. 12 aralık gü- nü. ünlü Empire State binasına Sinatra'nm büyük bir posten asılacak ve Los Angeles, New Yorkgıbi kentler Sınatra posterlen ıle donatılacak. 19 kasım gecesi gerçekleşen bu görkemlı doğum günü partisi. aralık ayı ıçerisinde tüm dünya ülkeleri televizyon- lannda yayınlanacak. Sanatçının kızı Nancy'nın, babasını ko- nu alan "Frank Sinatra: An American Le- gend" (Frank Sinatra: Bir Amerikan Efsa- nesi) adlı kitabı da önümüzdeki günlerde piyasaya çıkıyor. Babasının yaşamöykü- sünü ılk kez 1985'te kaleme alan Nancy "ye yanıt olarak iki yıl önce Sinatra'nm "kirli çamaşırlannı orta>a döktüğür ıddiasıyla Kitty Kelly de -HJs'\Vso"adlı bırotobivog- rafı yayımlamıştı. Müzik yaşamınm öte- sınde. polıtıkacılarla ve mafya ıle olan ılış- kileri ilededikkatlen çeken Sinatra. Kel- ly'nın yazdığı kıtapta "kadın düşmanı ve kirli işierle uğraşan" bir adam olarak tanım- lanırken. Nancy Sınatra'nın bıyografısın- de adeta bütün günahlarından annmış ola- Holrywood'un ünJüleri ABC TV'nin düzenJediği "Sinatra: 80 Years MyWa>"'adlı doğum günü partisinde Shrine Oditoryumu'nda bir araya geldiler. 19 kasım gecesi şarkılannı "büvükbabalan" Sinatra için söyleyenjer arasında Tony Bennett, Ray* Charies. Little Rkhard. Bob Eh lan, Bruce Springsteen ve Salt'n Pepa da vardı. rak yeralıyordu. Sanatçının üçüncü eşi Mia Farrow ise Sinatra ile evli olduğu dönem- de son derece mutlu olduklannı belırterek, kadınlara kötü davrandığına ilışkin söylen- tileri valanladı. 60"larda Demokratlann (hatta bu yüzden komünıst olmakla suçlan- dı) destekçisı olan sanatçı 70'lerde ıse ">aşlandıkça tutucu yönlerinin ağır basb- ğını" söyleyerek muhafazakâr kanada geç- mişti. Polıtikacılarla ılışkısı konusunda açık davranan Sinatra, ABD'nin dört dev- let başkanıyla da.Ford, Nixoıu Carter \e Reagan. "sıkıdost" olduğunu söylemekten hıçbır zaman kaçınmadı. Sınatra'nın poli- tik çevrelerle ilişkisi biranlamda politıka- cılann da ışine gelıyordu. çünkü bır sanat- çıyla işbirliği yapmak özellikle seçim dö- nemlerinde oldukça avantajlıydı. Sonuç olarak. Sinatra hayranlannın hangı yorum- lara ınanacağı bilinmez ancak. Sinatra adı- nın her şey bır yana müzikal anlamda, bir fenomene dönüştüğünü söylemek yanlış olmaz. Son olarak 6 yıl önce Tokyo'da büyük bir konser veren sanatçı geçen yıl Grammy Ödülleri sırasında havTanlannın karşısına, düşük birperformansla çıkmıştı. Hatta, TV kanalı, sanatçının ödülü alırken yaptığı uzun ve anlaşılmaz konuşmayı naklen ya- yın sırasında kesmek zorunda kalmıştı. O günden bugüne artık ne canlı konsere ne de herhangı bır söyleşiye çıkmayan Sinatra, prensıplerinı 19 kasım gecesi için bir de- falıgına çiğnemış oldu. Yorumculuğu ka- dar, özel yaşamıyla da her an ılgı odağı olan sanatçı kendısıyle yapılan bır söyle- şide, "Özel yasamıma ilişkin söylenenlere aldırmıvorum. Sadece şarkı söylediğim za- manlar kendim olabUKoruni'* diyerek bu söylentileri çıkaranlara en ıyi yanıtın "Bil- diği gibi >asama>ı sürdürmek" olduğunu belırtmıştı. Başından geçen sayısızevlilik ile bir dö- nemde gündemden hiç inmeyen Sinatra. aslında son derece şeffaf bir kişiliğe sahip olduğunu belirtiyor. Bu şeffaflık, kışılıgi kadar şarkıcılığına da yansıyor. Sesinın ku- sursuza yaklaşan tonuyla. konuşurken bi- le adeta şarkı söylüyordu sanatçt. Şarkıcı- lığı hakkında kendisme oldukça ınsafsız yakıştırmalarda bulunan Sinatra, demeç- lennden bırinde "Ben aslında bir salonşar- kıcısıyım"demiştı. 1950'lerde Capitol Re- cords ıle yaptığı anlaşmadan sonra bırbin ardına hıt parçalara tmzasını atan Sinatra sadece "New York New York", "P>« Got You Lnder My Skin", "Only The Loneh " gibi aşk şarkılannın yorumcusu değıl. ay- nı zamanda bir blues şarkıcısı olarak da bı- lıniyor. Gecmişı özleyenler için şarkı söv- lemediğini belirten Sinatra'ya hayranlan bugün, "Amerikan müağinin anıd" yakış- tırmasında bulunuyorlar. MEMET FUAT En Büyük Olmak Ulusal takımımızın isveç'le berabere kalıp Ingilte- re'ye gitmeyi güvenceye almasının üstünden bir haf- ta geçti. Herhalde artık dinginlikle düşünerek olay- lardan birtakım çıkanmlar yapabiliriz. Futbolu bir grup spor oyunu olmaktan uzaklaştı- rıp ulusal gurur konusu haline getirmekteki yanılgıyı anlatmaya çalışmanın bir yaran olacağını sanmıyo- rum. özellikle soğuk savaş yıllarında sporlann ülkeler, nü biliyoruz. Günümüz insanının belleğinde bu ya- nılgmın unutulmaz anılarla dolu bir geçmişi olduğu görmezlikten gelinemez. Gene de, sanınm, yediden yetmışe, herkeste bir ülkenin başka bir ülkeyi futbol maçında yendiği için "en büyük" olamayacağını anlayacak kadar sağdu- yu vardır. Kazanılan, hatta berabere kalınan her ulusal maç- tan sonra, sokaklara fırlayıp, "En büyük Türkiye!" di- ye bağırmanın altında herhalde bir Nasrettin Ho- ca'lık yatıyor olmalı. Aşın sevincin getirdiğı bir şakalaşma... Bu ülkede yaşayan insanların bir futbol maçını ka- zanmakla "en büyük "olduklannı sanacak kadar ken- dilerıni küçük gördüklerine inanmak istemiyorum. Yalnızca sporda değıl, her alanda, Türkiye'nin geç- mişinde de, bugününde de, gurur duyulacak, dün- ya çapında başanları yansıtan pek çok olay, pek çok insan var. Şoyle denebilir: "Biz başan kazandığımız sporda en büyük oldu- ğumuzu söylüyoruz." iyi de, "en büyük" ne demek? Nedir ölçüsü? Şampiyon olmak mı? Şampiyon olduğunuz anda her şey biter...Önünüz- deyeni biryarışmayok, hiçbırşeyin anlamı kalmaz... Önemli olan bir yarışın içınde yer almaktır... Fatih Terim ile yardımcıları bayağı uzun bır çalış- manın sonucunda başarılı bir ulusal takım yarattılar. Çok önemli maçlar kazanıldı. Sonunda da Türkiye bugüne kadar katılamadığı Avrupa Futbol Şampi- yonluğu finallerinde oynama hakkını elde ettı. Bu başannın birteknik direktöre bağlı kalmaması, sürdürülebılmesi için, nasıl bir anlayışla çalışıldığını, nelere özen gösterildiğıni, çok ıyi değerlendirmek, birtakım saptamalar. çıkanmlar yapmak gerekir. Yanrtlanacak en önemli soru şudur: "Ulusal takımımız Avrupa Futbol Şampiyonluğu finallerine katılamasaydı. bır iki maçını yitirseydi, Fa- tih Terim başansız mı sayılacaktı?" Isveç maçında beraberliğe ulaştıktan hemen son- ra ikinci golü yiyince, bir an, oyun anlayışımızın bo- zulabıleceğıni düşündüm. Arkasından hemen aklıma yukardakı soru geldi. Çünkü takımımız iyi oynamıyordu. Çok iyi savaşım veriyordu. Oyunculann uygulama yeteneklerini de- ğil, birteknik direktörün inandırma, güdüleme, sözü- nü dinletme gücünü izliyorduk. Bu nasıl sağlanır, birteknikdirektörbırtakımın, üs- telik de para karşılığı oynamaya alıştırılmış oyuncu- lardan kurulu bir takımın, nasıl böyle her şeysini or- taya koyarak oynamasını sağlayabılir? Yanıtı kısacık: Sevgıyle... Oyuncularla teknık direktör arasındaki karşılıklı sevgiyle... Spor alanlannda sık sık kullanılan bir deyim vardır: "Vatan, millet, Sakarya..." Ulusal duygularayönelik konuşmalann etkısi olmaz mı? Elbette olur!.. Neden olmasın!.. Ama neyin, ne- rede, nasıl söylenmesi gerektiğini ancak o sevgi alış- verişi içindeki teknik direktör bilir. Her sporcunun maça ruhsal açıdan nasıl hazırlanacağı ayn bir du- yarlık sorunudur. Fatih Terim'in sporculan denetımine almakta son derece başanlı olduğu anlaşılıyor. Hem oyuncularını çok iyi tanıyor, hem de onlan kendine bağlayan, bil- gece bir sevgisi var. Ulusal takımımızın bir yıldızlar topluluğu olduğu söylenemez. Karşı savunmayı zor durumda bıraka- cak yaratıcı paslar atabilen oyunculanmız bır iki ki- şiyı geçmiyor. Bu paslann atılması için gerekli ön ko- şuları yapanlar da çok az. Beklenmedik, çabuk, ye- rini bulan, değişik yörüngelı şutlar da yok. Ne kalıyor geriye? Elindeki oyuncuları iyi tanıyan, nasıl oynatılmaları gerektiğini iyi bilen bir teknik direktör... Grup spor oyunlarında şansın payı büyüktür. Üs- telik oyunculanmız boşu boşuna gördükleri sarı kart- larla takımlarına hiç yoktan sorunlar da yarattılar. işler biraz ters gitse Avrupa Futbol Şampiyonluğu finallerine katılamayabilırdik. Evet, bu sorunun yanıtını. sporcusu, izleyicisi, ber- kesin uzun uzun düşünmesi gerekir: "Ulusal takımımız Avrupa Futbol Şampiyonluğu finallerine katılamasıydı, bir iki maçını yitirseydi, Fa- tih Terim başanstz mı sayılacaktı?" Ingiltere'ye gidecek takımda bir Metin Oktay, bir Can Bartu, bir Lefter Küçükandonyadis yok... Bı- rakın onları. kırk metreden attığı şutlarla kaleyi bulan bir Adanalı Selami bile yok... Ingiltere'ye belirgin özellıği maçlar boyunca yılma- dan savaşım vermek olan bir takım gidecek... Sev- ginin gücünü anlamış bır teknik direktörün yarattığı, önemli eksikliklerinı savaşımcılığıyla kapatmaya çalışan, inançlı, özverili birtakım... En büyükçüler bunu hiç unutmamahlar... Orhan Kemal Öykü Yarışması Kiiltur Semsi - Çukurova Gazeteciler Cemiyeti'nce bu yıl ikincisi düzenlenen Orhan Kemal Öykü Yanşması'nakatılım koşullan belirlendı. Bir öykü dosyasıyla katılınacak \an$mada. adaylann yapıtlannı iki fotoğraf ve özyaşamöyküleri ile birlikte "Orhan Kemal Oykü Yanşması Çukurova Gazeteciler Cemıyeti Atatürk Cad. Öğretmenler Sitesi-Adana" adresine iadeli taahhütlü posta ıle ya da elden 16 ocak pazartesi günü saat 17.00'\e dek ulaştırmalan gerekiyor. Seçici Kurulu'nu Demirta!} Ceyhun, Şitai Çığ, Konur Ertop. Prof. Aşkın Karadayı ve Zeki Yücel'in oluşturduklan yanşmanın bırincilik ödülu 15 milyon, ikincilik ödülü 10 milyon, üçüncülük ödülü ise 5 milyon olarak belirlendı. Sefer Öztiirk keçe resim sergisi Kültür Servisı - Caddebostan Ürün Sanat Galensı'nde Sefer Öztürk'ün keçe resim sergisi 7 Aralık'a dek sürüyor. 1950yılında Afyon'dadoğan sanatçı. 1969 yılında Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Okulu'na gırdi. Aynı okulun son sınıfında iken ilk sergisini açtı. Çahşmalannı yağlıboya \e keçe resim alanında sürdüren sanatçı, Anadolu'da belli işlevler için yapılan keçeyi çağdaş resim alanında yorumlayıp duvarlara asılabilır hale getirdı. Halen Devlet Opera ve Balesi'nde ressam olarak görev yapan Öztürk. keçe resim çalışmalanndan birisiyle 1975 yılında Türkiye tş Bankası'nın açtığı yanşmada mansıyon aldı. Sanatçı, DYO ve Görsel Sanatçılar Derneği'nin yanşmalannda da ödül sahibi oldu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle