14 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 17 KASIM 1995 CUMA 12 BHIYAZI Türkiye'ninrakibiUzakdoğu T ürkiye'nin Avrupa pazann- daki rakiplerinebakıldığın- da, Uzakdoğu Asya ülkele- nnin hem hammadde hem de enerji \e işgücü açısın- dan Türkiye'den daha ucuz olduğu görülmektedir. Uzakdoğu ülkele- ri. temel üretim girdileri açısından Tür- kıye"ye göre yüzde 15-30 arası maliyet avantajına sahiptır. Buna karşılık, Tiirkı- ye'nin de Avrupa ülkelerine karşı yüzde 4-20 oranında maliyet ve coğrafi yakın- lık gibi avantajlan \ ardır. Aynca seyahat kolaylığına, çağdaş iletişim olanaklanna. gelişmiş ve çok yönlü tekstil sanayiine, liberal para ve kambiyo rejimine. iyi eği- tilmişyönetici vepazarlamaelemanları- na sahip olması nedeniyle avantajlı ko- numdadır. Ancak soğuk savaşın bitmesi sonucu pazarekonomisine geçmeye ça- lışan Doğu Avrupa ülkeleri, coğrafi ya- kınhk ve işçi ücretlerinin ucuzluğu ba- kımından hızla Türkiye"den daha avan- tajlı duruma geçmektedirler. Tekstil sektöründeki saat başı işgücü maliyetleri karşılaştırmasında Türkiye, AB ülkeleri kıyaslamasında avantajlı. di- ğer ülkeler kıyaslamasında ise Hong Kong. Güney Kore. Tayvan ve Singapur haricinde dezavantajlı konumdadır. Tekstil sektöründe çalışan işçinin mali- yeti saat ücreti P.31 dolarla en yüksek olarak Italya'da ve 0.28 dolarla en düşük Endonezya'dadır. Türkiye'nin en önem- li rakibi Çın'de ise bir işçi saat başına 0.34 dolara mal olmaktadır. Türkiye'de bu değer. 1991 yılı içın 3.13 dolar/saat- tir. Hazır giyim sektöründe ise en yüksek saat ücreti Danimarka'da 100. Türkiye"de 2.31 dolardır. Türkiye'yi AB'nin Akde- niz ülkeleri Portekiz, Yunanistan ve ts- panya takip etmektedir. 1993 yılında Türkiye'de ışçi ücretlerinde büyü'k artış- lar yaşanırken. Çin ve Hindistan'da üc- retler binde 9 \e yüzde 8'lık genleme göstermiştir. Bu. Türkiye'nin gümrük birligi trenini kaçırması halinde Çin gi- bi rakipleri karşısında deza\antajlı ko- numda kalacağını göstermektedir. Teşvik ve korumacılık politikaları Başta AB ülkeleri olmak üzere geliş- miş sanayi ülkeleri kendi sanayileri ıçin dolaylı teş\ik\e korumacılık politikala- rı izlemektedirler. GATT'a (General Ag- reement on Trade and Tariffs) ragmen tüm ülkeler kendi sanayilerini koruyup diğer ülkelerin engellerini aşmaya çalış- maktadır. Uruguay Turu Anlaşması. bu tür önlemleri yasaklamaktaysa da çok çeşitli ve zor fark edilir türden olduğu için AB ülkeleri arasında bile tümüyle kaldınlamamaktadır. Aynca gelişmiş ül- keterin AR-GE alanına büyük kaynaklar ayırması sonucu. Türkiye gibi gelişmek- te olan ülkelerin uluslararası rekabet gü- cünü azaltabilecek yeni bir korumacılık anlayışı ortaya çıkmaktadır. Türkiye. gümrük birliğini kullanarak yeni teşvik sistemine ayak uydurmak ve rekabet gü- cünü arttırmak zorundadır. Türkiye, öncelikle ürün çeşitliliği ve kaliteli ürünle birlik pazarındaki payını arttırmalı, talepte ve modada gerçekle- şen değişimlere, markaya yönelme eği- limine yanıt verebilmelidir. Ünlü mar- kalan Türkiye"de üretime teşvik edecek ortaklıklara girmek önemlidir. Gümrük birliğinden sonra Türkiye'nin dikkat etmesi gereken. fason ülke haline gelmeden rekabeti sürdürebilmesi ve üçüncü ülkelere karşı uygulayacağı ön- lemlerdir. Türkiye, gümrük birliğine gi- rebilmek için tekstil ve konfeksiyonda 59 ülkeye kota koymak durumundadır. Türkiye. Mart 1995 "ten bu yana kota ko- nacak 859 ürünü belirlemiş durumdadır; ancak kotalar için Çin. Hindistan, Pakis- tan, Tayland ve Hong Kong gibi ülkele- re 1 Ocak 1996'ya kadar göriişme çağ- nsı yapmakla yükümlüdür. Bu ülkeler • Türkiye'nin Avrupa pazarındaki rakipleri olan Uzakdoğu ülkeleri, hammadde, enerji ve işgücü açısından Türkiye'den daha ucuzdur. Türkiye'nin de Avrupa ülkelerine karşı yüzde 4-20 oranında maliyet, coğrafi yakınlık, seyahat kolaylığı, çağdaş iletişim olanakları, gelişmiş ve çok yönlü tekstil sanayii, liberal para ve kambiyo rejimi, iyi eğitilmiş yönetici ve pazarlama elemanları gibi avantajları vardır. • Gümrük birliğine girebilmek için tekstil ve konfeksiyonda 59 ülkeye kota koymak durumunda olan Türkiye, Mart 1995'ten bu yana kota konacak 859 ürünü belirlemiş durumdadır. Türkiye; kotalar için Çin, Hindistan, Pakistan, Tayland ve Hong Kong gibi ülkelere 1 Ocak 1996'ya kadar görüşme çağrısı yapmakla yükümlüdür. Bu ülkeler çağrıya yanıt vermez ya da görüşmeler sonuca bağlanmazsa Türkiye, tek taraflı olarak kısıtlamaya gidecektir. Gümrük Birligi ve TürkTekstil Sanayii • S TÜRKİYE ARAŞTIR5IALAR MERKEZİ 3 Tiirkhe. AB pazarındaki payını arttırmak için ürün çeşitliliğine ve kaliteye yönelmelidir. Tekstil ve konfeksiyon sanayiinin geleceği I992 yılında AB'nin tekstil ihtiyacının yalnızca yüzde 30"u birlik dışında yapılan ıthalatla karşılanırken. hazır gıyim ihtiyacının yüzde 54'ü birlik dışından yapılan dışalımla karşılanmıştır. Ûnemli bölümü Uzakdogu'dan olan bu dışalımın yüzde 40"ı Federal Almanya'ya gelmektedir. 1986-91 yılları arasında Avrupa Topluluğu'nun konfeksıyon ıthalatı yüzde 90 artmıştır. 1996'dan 2001 yılına kadar beklenen gelışmeler. Avrupa'dakı tekstil ve konfeksıyon sektörünün bu dogrultuda bir değişim ıçınde olacagını ortaya koymaktadır. Onümüzdeki yıllarda Avrupa pazannın artan ölçüde Avrupa Bırlıği dışından gelen ürünler tarafından belirleneceği beklenmektedir. Kurt Salmon Associates'ın InterstofFMesse Frankfurt içın yaptığı bir araştırmaya göre. 12'lerın Avrupası'nda herhangi bir hükümet müdahalesi olmaması durumunda, konfeksiyon ıç tüketiminde ıthalatın payı yüzde 70'e çıkacaktır. Ayrıca bu pastadan en önemli payı Çin ve Hong Kong'un alması beklenmektedir. Sınai ve konfeksiyon tekstıli alanındada Avrupa Birliği'ni benzer bir durum beklemektedir. Özellikle Avrupa Birligi ülkelerinde artan ışçi ücretleri sonucu -ki buna son yıllarda ltalya. Ispanya, Portekiz ve Yunanistan da dahildir- Avrupa Birligı'ne yaptıkları tekstil ihracatlanm arttırması beklenen ülkelerin başlıcalan Uzakdoğu ülkeleri. Çek ve Slovak cumhurıyetleri ıle Türkiye'dir. Grafikte görülecegi gibi, AB'nin. onümüzdeki yıllarda da Türkiye ıçin öneminı koruyan ve hatta giderek arttıran bir pazarolacağı açıktır. Büyüyen Avrupa pazarındaki payını koruyabılmek ve arttırabılmek Türkiye içın hayati önem taşımaktadır. Gümrük bırliğı. bu dönemde Türkiye için eşi bulunmaz bir fırsat doöurtnaktadır. AB'de hazır giyim üretiminde ve ithalatında durum ve beklentiler ıparçaı n g j g Net ıthaiat ı ı AB uretimı (i.ooo) .54 °/o35 t °'=66" "986 1996'! 1996 2001/11 çağrıya yanıt vermedikleri ya da ikili gö- rüşmeler bir sonuca bağlanmadığı tak- dirde Türkiye, tek taraflı olarak kısıtla- maya gidecektir. CATT ve Dunkell Uzlaşması'nın etkllerl Öte yandan AB. 1 Ocak 1997'den iti- baren bazı ülkelerden ithalat gümrük vergilerini ve 31 Aralık 1997'den itiba- ren ise miktar kısıtlamalarını kaldıracak- tır. Bu ülkelere Polonya, Macaristan. Ro- manya, Bulgaristan, Çek ve Slovakya cumhuriyetleri. Mısır. Tunus ve Cezayir ile Israil dahildir. Ancak Türkiye. bu ül- keleri kota dışı bırakmak arzusunda de- ğildir. Dolayısıyla, söz konusu bu ülke- lerle 5 yıllık bir süre için "karşılıklılık esasına göre tercihli düzenleme- ler"yapılacaktır. Aynca Bangladeş, Bal- tık ülkeleri. Slavonya, Rusya. Belarus. Ukrayna ve Özbekistan için ikili konrrol sistemine dayanan ve gözetim rejimi ola- rak adlandınlan uygulamalar da gün- demdedir. Dünva tekstil ve konfeksivon ticaretı. onümüzdeki yıllarda önemli de- ğişikliklere sahne olacaktır Aralannda ABD, Kanada. tsveç ve Avrupa Birligi ülkelerinin de bulunduğu 9 gelişmiş ül- ke ve içlerinde Türkiye'nin de yer aldı- ğı 37 gelişmekte olan ülkeyle 1974 yılın- da Çok Elyaflılar Anlaşması'nı (MFA- Multi Fibers Arrangement) imzalamış- lardır. Bu anlaşmayla gelişmekte olan ül- kelerin. gelişmiş ülkelere sattığı tekstil ve konfeksiyon, belli gruplar altında ko- ta altına alınmış. GATT kurallan dışın- da bırakılmıştır. Tekstil ve konfeksiyon ürünlerinin tekrar GATT içine alınması. GATT Uruguay Turu görüşmeleri çer- çevesindeuzunpazarlıklar sonucu 1991 yılındakabul edilen ve 15 Aralık I995"te sonuçlanan Dunkel Uzlaşması yoluyla olmuştur. Böylece. yaklaşık 20 yıldır GATT kurallan dışında yapılan tekstil ve konfeksiyon ticaretinin GATT kural- lan içine alınması ve kotalann kalkma- sı aşamasına gelinmiştir. Temel alınan veri ise 1990 yılında ülkelerin yaptıkla- n dışalım miktarlandır. Öncelikle birül- kenin 1990 yılı dışalımının miktarı 100 olarak baz alınacaktır ve bu miktarın yüzde I6'sı ithalatçı ülkeler tarafından anlaşmanın yürürlüğe gireceği yıl olan I995'te GATT kurallan içine alınmak zorundadır. Ikinci serbestleşme 1998 yı- lında gerçekleşecektir. O yıl ithalatçı ül- kelerin 1990 yılı dışalım miktarlannın bir yüzde 17"si daha GATT kurallan içi- ne alınacaktır. Üçüncü serbestleşme dö- nemi 2002 yılında olacaktır. O yılda it- halatçı ülkelerin 1990 yılı dışalım mik- tarlannın yüzde I8'ı daha GATT kural- ları içine alınacak ve böylelikle GATT kurallan içine alınan tekstil ve konfek- siyon ürünlerinin toplamı yüzde 51 "i bu- lacaktır. 2005 yılında gerçekleştirilecek son serbetleşme ile dünya tekstil ve kon- feksiyon ticaretinin bütünû GATT kural- ları içine alınmış. dolayısıyla bu tarihten itibaren tüm tekstil ve konfeksiyon ko- talan kalkmış olacaktır. Yukarıdatanım- lanan serbestleşme aynı zamanda kota artıs, oranlannın arttınlması ile tamam- lanacaktır. 1994 yılı için yıllık kota artış oranı genel olarak yüzde 6"dır. Bu yıllık kota artış oranı 1995-1997 vıllan arasın- da yüzde 6.96. 1998-2001 yıllan arasın- da yüzde 8.7 ve 2002-2004 yıllan arasın- da yüzde 11 olacaktır. Türkiye, "Çok Elyaflılar Anlaşma- sı"na (MFA) taraftır ve tekstil ve konfek- siyon dışsatımı. gelişmiş ülkeler tarafın- dan sınırlandırılabilir. Türk tekstil ve konfeksiyon ürünleri- ne kota uygulayan ülkeler. ABD. Kana- da ve Avrupa Birligi ülkeleridir. Ancak Türkiye'nin ortak üye olması ve katma protokol hükümleri nedeniyle AB. bu sı- nırlamalan MFA kapsamında değil. Gö- nüllü Sınırlama Anlaşması çerçev esinde uygulamaktadır. Bu nedenle kotalann kalkması, doğrudan MFA ile ilintili de- ğildir ve MFA takvimini beklemek ge- rekmemektedir. Bunun anlamı. gümrük birliğinin gerçekleşmesiyle Türkiye'nin rakiplerinden on yıl önce Avrupa Birli- gi pazanna kotasız ve gümrüksüz gt- rebileceğidir. Türkiye'nin gümrük bir- liğine gitmesi, rakip ülkelerle arasındaki farkı açma fırsatını tanımaktadır. Sürecek B A R A J L I S E Ç I M L E R . S E Ç M E N İ P E M O K R A S İ P E N S O C U T U Y O R Seçmenin tercihi, Meclis'e yansıımyor Prof. Dr.ORHANŞENER 1950"li yıllardan günümüze dek uygulanmakta olan seçim sistemleri, çeşitli baraj uygulamalanyla seçmentercıhlenniparlamentoyaçarpıkbirbiçimde yansıtmaktadır. Bu tür uygulamalarla en çok oyu alan siyasi partiye aşm bir temsil ya da oylama gücü kazandınlarak. sözde istıkrarlı hükümetler kurul- mak istenmektedir. Ancak temsilde adalet ılkesin- den o kadar sapılmaktadır kı. sonuçta barajlı sistem. yönetimde istikrarsızlığın da belirleyici nedeni ol- maktadır. Örneğin 1954 seçimlerinde oyların yarısına yakın bir bölümünü alan bir parti, yüzde 92 oranında oylama gücü elde ederken: yüzde 35 o- ranındaki oyuna karşın başka bir siyasi partinin oy- lama gücü yüzde 5.6'ya düşürülmüştür. Bu adalet- siz uygulama 1980'li yıllarda toplam oylann 1 3 "ünü alan bir siyasi partiye yüzde 65 oranında oy- lama gücü kazandınlarak devam ettirilmiştir. Ne var ki bu adaletsiz seçım sistemi. sonuçta toplumun demokrasiye olan güven duygusunu giderek eroz- yona uğratmaktadır. Bu olumsuzluk. TÜSİAD'ın "Kurum ve Kuruluşlara Duyulan Güven" adlı bilimsel bir çalışmasında açıkça dile getirilmiştir. Adı geçen çalışmaya göre. Türk toplumunun 12 ku- rum ve kuruluşa duyduğu güven sıralamasında; Silahlı Ku\ v etler yüzde 91. dıni kuruluşlar yüzde 67 gibi yüksek puanlar alırlarken. "Türk siyasal sis- temi" yüzde 49.7 puanla sondan ikinci derecede güven duyulan kurum olarak sıralanmıştır. Yine aynı rapora göre. Türk siyasal sistemine güven duy- mayanlann oranı yüzde 50.3 olarak verilmektedır (1). Bizce siyasal sisteme duyulan güvensizliğin en önemli nedeni. uygulanan barajlı seçim yöntem- leridir. Çünkü uygulamaya göre seçmenlerin yüzde 20'sine yakın bir bölümünün tercihleri. yüzde 10 barajı uygulamasıyia TBMM'ye yansıtılamamak- tadır. Yine çok sayıda siyasi partinin. aldığı oyun çok altında bir oranla temsil gücü kazanması sonucu, 1987seçimlerinde l.'3oranındakiseçmenkitlesinin • Siyasal sisteme duyulan güvensizliğin en önemli nedeni, barajlı seçim yöntemleridir. Uygulamaya göre seçmenlerin yüzde 20 sine yakın bölümünün tercihi, yüzde 10 barajı uygulamasıyla TBMM'ye yansımamaktadır. Yine çok sayıda partinin. aldığı oyun çok altında bir oranla temsil gücü kazanması sonucu, 1987 seçimlerinde 1:3 oranındaki seçmen kitlesinin oyu, dolaylı olarak en çok oyu alan partiye aktarılmaktadır. oyu, dolaylı olarak en çok oyu alan partiye aktanl- dı. Örneğin yaklaşık yüzde 53 oranında oy alan AP, ' " Meclis'te yüzde 53.3 oranında temsil gücü elde e-maktadır. Örneğin 1991 seçimlerinde yüzde 10.8o- ranında oy alan DSP'nin. 49 millervekıli yerine 7 milletvekıli çıkarması gibi. Mevcut sistem, demokrasiye aykırı Ülkemizde uzun süredir temsilde adalet ılkesin- den dramatık biçimde sapılmaktadır. Örneğin 1950 milletv ekili seçimlerinde yüzde 53 oranında oy alan DP. Meclis'te yüzde 84 oranında temsil gücünesahıp olurken. 1954 seçimlerinde aldığı yüzde 56 oranın- da oy karşılığında yüzde 92 oranında aşın temsil gücü kazanmıştır. Seçimlerde elde edilen oya göre. bir siyasi partinin daha fazla milletvekili çıkarması durumu "aşırı temsil" (over representation) terı- miyle açıklanmaktadır. Aşırı temsil nedeniyle muhalefetin. aldığı oya göre daha zayıf biçimde tem- sil edilmesine ise "noksan temsil" (under repre- sentation) denilmektedir (2). İktidar ve muhalefet partileri arasındaki bu çarpık temsil durumu. 1954 milletvekili seçimlerinde CHP'nin. aldığı yüzde 35 oranındaki oy karşılığında. Meclis'te yüzde 5.6 o- ranında temsil edılmesiyle sonuçlanmıştır. Bu du- rum. iktidar partısının "tahkikat komisyonları" kurarak muhalefeti tamamen yok ctme girişim- lerinde bulunmasına yol açmışrır. Sonuçta ise bilın- diği gibi demokrasiye ara verilmiştir. Temsilde adalet ilkesi ilk kez. 27 Mayıs Anayasası'nın ruhuna uygun bir biçimde. 1961-80 yıllan arasında \apılan seçimlerde uygulamaya konulabilmiştir. Özellikle "milli bakive" yöntem- inin uygulandığı 1965 milletvekili seçimlerinde. temsilde adalet ilkesi tam anlamıyla gerçekleştiril- derken, yüzde 28.7 oy oranına karşılık ÇHP yüzde 30: yüzde 3.7'lik oyu karşılığında YTP yüzde 4.2 ve yüzde 3 oranındaki oyu nedeniyle TİP, yüzde 3.1 oranlannda temsil gücü kazanmışlardır. Ne var ki 1980'den günümüze kadar uygulan- makta olan çoğunluk yöntemi, ülke seçim çevresi barajlan ve kontenjan millervekilliği gibi kurum- lanyla. temsilde adalet ilkesinden önemli ölçüde sapılmasına yol açmıştır ve açmaktadır. Örneğin 1983 milleU ekili seçimlerinde aldığı yüzde 36 oyu karşılığında. Meclis'te yüzde 65 oranında bir tem- sil gücüne sahip olan ANAP. 1960 öncesınde olduğu gibi. aşın bir "oylama gücü" (voting po- vver) elde edebilmiştir. Ancak yüzde 65 oranında oy almalanna karşın, Meclis'te yüzde 34 oranında oy- lama gücü kazanan muhalefet partileri yönünden, eksik temsil durumu ortaya çıkmıştır. Böylece. 1960 öncesi. "azınlıkta kalanların eksik temsili" durumu ortaya çıkarken 1980 sonrasında. "çoğun- luğu oluşturan seçmenlerin eksik temsili" sorunu yaratılmıştır. Ku'şkıısiız ikinci durumdaki eksik temsilin ekonoıııık etkileri. toplum refahını daha çok azaltmıştır. Günümüzde "siyasal maliye" (fiscal politics) ve "kamusal karar alrna" (public choice) gibi modern bilim dalları. temsili demokrasılerin ekonomik etkilerini ıncelemektedirler. Bu bilim dallarının temel ilkclcri yönünden elc aldığımızda. Türkiyc'de uygulanan çoğunluk yöntemi ve baraj- ların toplum refahını önemli ölçüde düşiirciüğü görülmektedir. Buna göre. 1960 öncesi. çoğunlugun azınlığa baskısına yol açarken 1980 sonrası ise azınlığın çoğunluğa baskısına neden olan "çarpık temsil" durumlandır. "Çoğunluk baskısı'" (tyranny ofmajority) du- rumunda. azınlıkta kalan seçmenler. çoğunluğu oluşturan seçmenlerin tercih yapılanna uygun olan kamusal mal ve hizmetleri tüketmek ve bunlann maliyetini finanse etmek zorunda bırakılmaktadır- lar. "Azınlık baskısı" (tyranny of minority) duru- munda ise çoğunluğu oluşturan seçmenler, azınlık- ta olmasına karşın aşın oylama gücü elde eden bir siyasi partinin temsil ettiği seçmenlerin tercih yapılanna uygun kamusal mal ve hizmetleri tüket- mek ve finanse etmek zorundadırlar. Bu iki durum karşılaştırıldığında. toplum re- fahının azınlık baskısının geçerli olduğu seçim sonuçlarıyla önemli ölçüde düştüğü görülür. Örneğin. bir siyasi partinin toplam oylann yüzde l'3*ünü alarak hükümeti kurabilmesi sonucu, okullara zorunlu din dersi koyması durumunda. çoğunluğu oluşturan (ya da yüzde 64 oranındaki seçmen grubu) kişileraynı hızmeti tüketmek zorun- da bırakılmaktadır. ikinci sorun ise. istenmeyenbu hizmetlerin finansmanına yine çoğunluğu oluştu- ran mükelleflerin vergi ödemeyerek. katılma zorun- da bırakılmalan biçiminde ortaya çıkar. Siyasal maliyede mali sömürü (fiscal exploıtation)denilen ve doğrudan doğruya toplum refahını azaltan bu du- rum. aynca mükelleflerin ek vergi ödemelerine ne- den olduğundan. anayasanın vergi adaleti \eödeme gücü ilkelenne de aykın olmaktadır. Bu açıklanan biçimde. 1980'li yıllarda uygulanan ve günümüzde de muhafaza edilen ülke barajı uygulaması. çarpık temsile yol açarak toplum refahını önemli ölçüde düşürmektedir. i!) Tiirk Tophımumm Degerleri. TÜStAD. 19VI. t\hıııhul. v. 22. (2) Hcrh<v Bcrnarth MiHİcnı Pııhlıc Fıtntncı'. /nuiı Htmmemıoıt. /V7 /. i 24. Sürecek ANKARA... ANKA... IVIÜŞERREF HEKİMOĞLU 'Bir Ceza Avukatının Anılarr Perde kapandı, alkışlar hiç durmadı. Beğeniyle, coş- kuyla dakikalarca alkışlandı sanatçılar. Ben hâlâ sah- nede. bir ceza avukatının anılarında, belleğimde can- lanan idam sehpalarındayım ama bu anı yaşamaktan da geri kalmıyorum. Seyircilerle oyuncuların bütünleş- tiği an bu. Çok oyun seyrederiz, az yaşarız bu bütün- leşmeyi. Rutkay Aziz ve arkadaşlarını kutluyorum. "Bir Ceza Avukatının Anıları" yeniden sahneleniyor, gündemde başka oyunlar da var. AST, başkentin sa- nat yaşamındaki yerini, soluğunu da yeniden duyuru- yor. Güzel bir oyun, insanı özüne döndürüyor her şey- den önce. Yapısına, dokusuna döndürüyor, inancına, özlemine. Bir sahne, birkaç sözcük, ama belli gerçek- lerin biiincini oluşturuyor, koltuğunda doğruluyor, dü- şünmeye, sorgulamaya başhyorsun. Insan sevgisi ge- lişmeyen birtoplumda adalet nasıl oluşur, hukukun üs- tünlüğü yaşanır mı ya da ölüm cezası uygulanan bir ülkede çağdaşlıktan söz edilebilir mi? insanlan dü- şüncelerinden ötürü suçlayarak, yargılayarak demok- rasiye geçiş süreci aşılır mı. uzar mı? Vaktiyle, ceza ya- samızda, faşist italya'dan aktarılan 141,142'nci mad- deler uyarınca suçlanan, yargılanan kişiler arasında öl- dükten sonra aklananlar var! Hukukun üstunlüğünü yaşam boyu hıssetmedıler! Kımileri de en güzel yılla- nnı cezaevlerinde yitirdi! "Bir Ceza Avukatının Anıian"n\ izlerken neler can- landı gözümde. Hukukçu dostlarıma yönelttiğim so- rular, sorularımı yeniden düğümleyen olaylar, kuşku- larımı aşamamanın bunalımı. gazetedeki köşemde yazdıklarım, o yazılara tepkiler ve yorumlar... Hukuku statükocu bir bilim diye düşünürüm ben. Insan degi- şiyor, toplum değişiyor, yasalar değişmıyor, çağdaş ya- şama ters bir olay. Başka terslikler de var, yasalar de- ğişiyor ama özde değil biçimde... Hukukçu dostları- mın başını da çok ağrıttım ama benim baş ağrtlarım sürüyor hâlâ... Hukukun üstunlüğünü hissetmek öz- lemi kolay dinmiyor... • • • 12 Eylül döneminde Orgeneral Eyren ile Roman- ya'ya giderken bir konuşmamız var. Ömer Çavuşoğ- lu, Haldun Simavi de tanık bu konuşmaya. Ömer Ça- vuşoğlu, Güneş; Haldun Simavi de Günaydın gazete- si adına katılıyor Romanya yolculuğuna. Tercüman ya- zarı Nazlı llıcak cezaevinde, Ömer Çavuşoğlu üzün- tüsünü belırtiyor, hoşgörüden söz ediyor. Kenan Ev- ren de yargıya saygıdan. yargının bağımsızlığından. Ben de konuyu değiştiriyor, 12 Eylül yönetiminin ba- şına, ölüm cezasının kaldırılmasını öneriyorum. Öyle bir yasayı gerekli görüyorum. Sıkıyönetim mahkeme- lerinde yargılananlara ölüm cezası verildiğini, o ceza- lar uygulanırsa alanların idam sehpalarıyla dolacağını söylüyorum. Birden sertleşiyor Orgeneral Evren. "So- kaktaki çocukları kurşunlayanlan cezalandınnayacak mtyız", diye soruyor. Böyle sorulunca olay çarpılıyor, ama düşüncemı be- lirtmekten gerı kalmadım: "ölüm cezasını ilkel buluyo- rum, herzaman karşıyım, 27 Mayıs döneminde de Ak- şam'daki köşemde bu konuda yazılanm var". dedim. Evren de durakladı bir an. savcılann kararını Askeri Yar- gıtay'ın inceleyeceğini söyledi sonra. Benim kuşağım anımsar. Yassıada davalarının sonuçlandığı gün, ha- vada ölüm uçuyordu, ama Milli Birlikçiler de ölümü gö- ze aldı, komitenin Meclis kuşatılarak yapılan toplantı- sında ölesiye bir pazarlıkla üç kişinin ölümü onaylan- dı. O geceyi unutamamam, olayın bir bölümü de evi- mizde yaşandı. ama başka geceler de var. Deniz Gez- miş ve arkadaşlarınm ölüm cezası onaylandığı gece de Meclis'teydim. Kimi milletvekillerine, "Sizin çocuk- lannızyokmu", diyesordum, "Var", dediler, "ölüm ce- zasını çocuklanmız nedeniyle onaylıyoruz." Meclis lo- kantasına gidip yemek yediler sonra! Pekiyi çocukla- rı? O ölüm cezalarıyla barışçı bir ortama kavuştu mu? Kanlı olaylar giderek tırmanmadı mı ülkemizde, barış dinmeyen özlem olmadı mı? Yaşayarak öğreniyoruz acı gerçeği, barışı sevgi, hoşgörü üretiyor ancak, in- san sevgisi. Yoksa kan ve gözyaşı baştan sona... Söz- cükler değişiyor, sözlük korunuyor. Giysiler değişiyor, politika değişmiyor! Ünlü bir hukukçumuz, Profesör Faruk Erem, "Bir Ceza Avukatının Anılan "nı kaç yıl ön- ce yazdı, oyun kaç yıl önce sahnelendi ama güncelli- ğini yitirmiyor hiç. Döne döne aynı konuya geliyor insan, seçimler ola- cak mı, olmayacak mı sorusu bir yana. aynı sorulartır- malıyor düşüncesini. Seçimler neyı değıştirecek aca- ba? AST salonunu dolduran genç kızlara, delıkanlıla- ra, kimi sahnelerde yükselen alkışlara, perde kapanın- ca bitmeyen coşkuya umutla bakıyorum, ama kuşku duyuran olaylar da var. 10 Kasım öncesi ve sonrası günlerde Atatürk'e ne ölçüde ve ne biçim yer verildi ekranlarda. gazetelerde? Genç kuşaklar, Cumhuriye- timizin bekçılik görevinin biiincini yeteri kadar hisse- diyor mu acaba? Ekranlarda ya da alanlarda küçük el- leriyle kurt selamı veren kızlar. erkek çocukları beni çok düşündürüyordoğrusu. Kurt. kuzuyu çağrıştırıyor bel- ki de. sonra başka çağrışımlar oluşuyor. Barışa giden yollar tıkanıyor düşüncemde. Seçimi kazanmayı, ikti- dar olmayı amaçlayan işbirliği çabaları, anlaşmalar, antlaşmalar toplumdaki tıkanıklığı ne ölçüde aşacak, barış ıçinde bırlikteliği ne ölçüde sağlayacak kestire- miyor insan. Yine de umutla bakıyor geleceğe. Sağ- duyunun ağırlığına inanıyor belki de, yanlış, çarpık po- litikalara, sağlıksız kamuoyu oluşmasına karşın özgü- venini yitirmiyor, doğrulardan şaşmıyor halkımız, umu- dunu soldurmuyor, yeşertmeye çabalıyor... Rutkay Aziz ve arkadaşlarına teşekkür ederek sona erdiriyorum yazımı. Anılar, belli anılara da uzanarak, belli gerçekleri yeniden vurguladı, yeniden uyardı beni. BULMAGA 1 2 3 4 5 6 7 8 SOLDAN SAĞA: 1/ Top durumun- daki çiçekleri ku- ruduktan sonra sapları kürdan olarak kullanılan bir bıtki... Bir so- ru eki. 2/ Karak- ter... Küçük kilıse. 3/ Su... Hem ısıt- maya, hem yemek 6 pişirmeyeyarayan -. büyük mutfak so- bası. 4/ Rebaba 8 benzer eskı bir Türkçalgısı... tçi- " ne başka bir sıvı katılmamış içki. 5/ Yeteri i olmayan... Hayvanı avcılığa alıştırma işi. 6/ Bir ilıınız... Işaret. II Tarih öncesi dönemlerde tan- rılara adak olarak sunulan küçük heykelcik.. Leş. 8/ Bü- tün eskı Yunan mimarlığına örnek olan ev biçımı. 9/ Gü- ney Amerika'da yaşayan çok iri ve zehirsiz bir yılan. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Kerpıç ya da tuğlay la örül- müş ahşap duvar... Dolaylı olarak anlatma. 11 Asya'da bir ülke... Güney Yemen'in başkenti. 3/ Bırnota... Avrupa'nın en büyük gölü. 4/ Gelıncik çiçeğı. 5/ Türk halk şairlerinin etkisinde yetişen Ermeni asıllı âşıklara verilen ad... Yunan abecesindebir harf. 6/Cilve, eda... Yalan haber. 7/ italya'da. eğn kulesıyle ünlü kent... Güney Amerika'dakı dağ sırası. 8/ Bir yüzeyde renk dalgalanması sonucu görülen parlak- lık. 9/ Yabanıl mcırağacına ve bu ağaçlarda döllenmey ı sağ- layan sıneğe verilen ad... "Haddeden geçmiş nczâket yâl ü bâl olınuş sana — süzülmüş şişeden ruhsâr-ı âl olmuş sa- na" (Nedım).
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle