Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 17 KASIM 1995 CUMA
12 BHIYAZI
Türkiye'ninrakibiUzakdoğu
T
ürkiye'nin Avrupa pazann-
daki rakiplerinebakıldığın-
da, Uzakdoğu Asya ülkele-
nnin hem hammadde hem
de enerji \e işgücü açısın-
dan Türkiye'den daha ucuz
olduğu görülmektedir. Uzakdoğu ülkele-
ri. temel üretim girdileri açısından Tür-
kıye"ye göre yüzde 15-30 arası maliyet
avantajına sahiptır. Buna karşılık, Tiirkı-
ye'nin de Avrupa ülkelerine karşı yüzde
4-20 oranında maliyet ve coğrafi yakın-
lık gibi avantajlan \ ardır. Aynca seyahat
kolaylığına, çağdaş iletişim olanaklanna.
gelişmiş ve çok yönlü tekstil sanayiine,
liberal para ve kambiyo rejimine. iyi eği-
tilmişyönetici vepazarlamaelemanları-
na sahip olması nedeniyle avantajlı ko-
numdadır. Ancak soğuk savaşın bitmesi
sonucu pazarekonomisine geçmeye ça-
lışan Doğu Avrupa ülkeleri, coğrafi ya-
kınhk ve işçi ücretlerinin ucuzluğu ba-
kımından hızla Türkiye"den daha avan-
tajlı duruma geçmektedirler.
Tekstil sektöründeki saat başı işgücü
maliyetleri karşılaştırmasında Türkiye,
AB ülkeleri kıyaslamasında avantajlı. di-
ğer ülkeler kıyaslamasında ise Hong
Kong. Güney Kore. Tayvan ve Singapur
haricinde dezavantajlı konumdadır.
Tekstil sektöründe çalışan işçinin mali-
yeti saat ücreti P.31 dolarla en yüksek
olarak Italya'da ve 0.28 dolarla en düşük
Endonezya'dadır. Türkiye'nin en önem-
li rakibi Çın'de ise bir işçi saat başına
0.34 dolara mal olmaktadır. Türkiye'de
bu değer. 1991 yılı içın 3.13 dolar/saat-
tir.
Hazır giyim sektöründe ise en yüksek
saat ücreti Danimarka'da 100. Türkiye"de
2.31 dolardır. Türkiye'yi AB'nin Akde-
niz ülkeleri Portekiz, Yunanistan ve ts-
panya takip etmektedir. 1993 yılında
Türkiye'de ışçi ücretlerinde büyü'k artış-
lar yaşanırken. Çin ve Hindistan'da üc-
retler binde 9 \e yüzde 8'lık genleme
göstermiştir. Bu. Türkiye'nin gümrük
birligi trenini kaçırması halinde Çin gi-
bi rakipleri karşısında deza\antajlı ko-
numda kalacağını göstermektedir.
Teşvik ve korumacılık
politikaları
Başta AB ülkeleri olmak üzere geliş-
miş sanayi ülkeleri kendi sanayileri ıçin
dolaylı teş\ik\e korumacılık politikala-
rı izlemektedirler. GATT'a (General Ag-
reement on Trade and Tariffs) ragmen
tüm ülkeler kendi sanayilerini koruyup
diğer ülkelerin engellerini aşmaya çalış-
maktadır. Uruguay Turu Anlaşması. bu
tür önlemleri yasaklamaktaysa da çok
çeşitli ve zor fark edilir türden olduğu
için AB ülkeleri arasında bile tümüyle
kaldınlamamaktadır. Aynca gelişmiş ül-
keterin AR-GE alanına büyük kaynaklar
ayırması sonucu. Türkiye gibi gelişmek-
te olan ülkelerin uluslararası rekabet gü-
cünü azaltabilecek yeni bir korumacılık
anlayışı ortaya çıkmaktadır. Türkiye.
gümrük birliğini kullanarak yeni teşvik
sistemine ayak uydurmak ve rekabet gü-
cünü arttırmak zorundadır.
Türkiye, öncelikle ürün çeşitliliği ve
kaliteli ürünle birlik pazarındaki payını
arttırmalı, talepte ve modada gerçekle-
şen değişimlere, markaya yönelme eği-
limine yanıt verebilmelidir. Ünlü mar-
kalan Türkiye"de üretime teşvik edecek
ortaklıklara girmek önemlidir.
Gümrük birliğinden sonra Türkiye'nin
dikkat etmesi gereken. fason ülke haline
gelmeden rekabeti sürdürebilmesi ve
üçüncü ülkelere karşı uygulayacağı ön-
lemlerdir. Türkiye, gümrük birliğine gi-
rebilmek için tekstil ve konfeksiyonda
59 ülkeye kota koymak durumundadır.
Türkiye. Mart 1995 "ten bu yana kota ko-
nacak 859 ürünü belirlemiş durumdadır;
ancak kotalar için Çin. Hindistan, Pakis-
tan, Tayland ve Hong Kong gibi ülkele-
re 1 Ocak 1996'ya kadar göriişme çağ-
nsı yapmakla yükümlüdür. Bu ülkeler
• Türkiye'nin Avrupa pazarındaki rakipleri olan Uzakdoğu ülkeleri,
hammadde, enerji ve işgücü açısından Türkiye'den daha ucuzdur.
Türkiye'nin de Avrupa ülkelerine karşı yüzde 4-20 oranında maliyet, coğrafi
yakınlık, seyahat kolaylığı, çağdaş iletişim olanakları, gelişmiş ve çok yönlü
tekstil sanayii, liberal para ve kambiyo rejimi, iyi eğitilmiş yönetici ve
pazarlama elemanları gibi avantajları vardır.
• Gümrük birliğine girebilmek için tekstil ve konfeksiyonda 59 ülkeye kota
koymak durumunda olan Türkiye, Mart 1995'ten bu yana kota konacak 859
ürünü belirlemiş durumdadır. Türkiye; kotalar için Çin, Hindistan, Pakistan,
Tayland ve Hong Kong gibi ülkelere 1 Ocak 1996'ya kadar görüşme çağrısı
yapmakla yükümlüdür. Bu ülkeler çağrıya yanıt vermez ya da görüşmeler
sonuca bağlanmazsa Türkiye, tek taraflı olarak kısıtlamaya gidecektir.
Gümrük Birligi ve
TürkTekstil Sanayii
• S
TÜRKİYE ARAŞTIR5IALAR MERKEZİ 3
Tiirkhe. AB pazarındaki payını arttırmak için ürün çeşitliliğine ve kaliteye yönelmelidir.
Tekstil ve konfeksiyon
sanayiinin geleceği
I992 yılında AB'nin tekstil ihtiyacının yalnızca yüzde 30"u
birlik dışında yapılan ıthalatla karşılanırken. hazır gıyim
ihtiyacının yüzde 54'ü birlik dışından yapılan dışalımla
karşılanmıştır. Ûnemli bölümü Uzakdogu'dan olan bu
dışalımın yüzde 40"ı Federal Almanya'ya gelmektedir.
1986-91 yılları arasında Avrupa Topluluğu'nun
konfeksıyon ıthalatı yüzde 90 artmıştır. 1996'dan 2001
yılına kadar beklenen gelışmeler. Avrupa'dakı tekstil ve
konfeksıyon sektörünün bu dogrultuda bir değişim ıçınde
olacagını ortaya koymaktadır. Onümüzdeki yıllarda Avrupa
pazannın artan ölçüde Avrupa Bırlıği dışından gelen
ürünler tarafından belirleneceği beklenmektedir.
Kurt Salmon Associates'ın InterstofFMesse Frankfurt içın
yaptığı bir araştırmaya göre. 12'lerın Avrupası'nda
herhangi bir hükümet müdahalesi olmaması durumunda,
konfeksiyon ıç tüketiminde ıthalatın payı yüzde 70'e
çıkacaktır. Ayrıca bu pastadan en önemli payı Çin ve Hong
Kong'un alması beklenmektedir. Sınai ve konfeksiyon
tekstıli alanındada Avrupa Birliği'ni benzer bir durum
beklemektedir. Özellikle Avrupa Birligi ülkelerinde artan
ışçi ücretleri sonucu -ki buna son yıllarda ltalya. Ispanya,
Portekiz ve Yunanistan da dahildir- Avrupa Birligı'ne
yaptıkları tekstil ihracatlanm arttırması beklenen ülkelerin
başlıcalan Uzakdoğu ülkeleri. Çek ve Slovak
cumhurıyetleri ıle Türkiye'dir. Grafikte görülecegi gibi,
AB'nin. onümüzdeki yıllarda da Türkiye ıçin öneminı
koruyan ve hatta giderek arttıran bir pazarolacağı açıktır.
Büyüyen Avrupa pazarındaki payını koruyabılmek ve
arttırabılmek Türkiye içın hayati önem taşımaktadır.
Gümrük bırliğı. bu dönemde Türkiye için eşi bulunmaz bir
fırsat doöurtnaktadır.
AB'de hazır giyim üretiminde ve ithalatında durum
ve beklentiler ıparçaı n g j g Net ıthaiat ı ı AB uretimı
(i.ooo)
.54
°/o35 t
°'=66"
"986 1996'! 1996 2001/11
çağrıya yanıt vermedikleri ya da ikili gö-
rüşmeler bir sonuca bağlanmadığı tak-
dirde Türkiye, tek taraflı olarak kısıtla-
maya gidecektir.
CATT ve Dunkell
Uzlaşması'nın etkllerl
Öte yandan AB. 1 Ocak 1997'den iti-
baren bazı ülkelerden ithalat gümrük
vergilerini ve 31 Aralık 1997'den itiba-
ren ise miktar kısıtlamalarını kaldıracak-
tır. Bu ülkelere Polonya, Macaristan. Ro-
manya, Bulgaristan, Çek ve Slovakya
cumhuriyetleri. Mısır. Tunus ve Cezayir
ile Israil dahildir. Ancak Türkiye. bu ül-
keleri kota dışı bırakmak arzusunda de-
ğildir. Dolayısıyla, söz konusu bu ülke-
lerle 5 yıllık bir süre için "karşılıklılık
esasına göre tercihli düzenleme-
ler"yapılacaktır. Aynca Bangladeş, Bal-
tık ülkeleri. Slavonya, Rusya. Belarus.
Ukrayna ve Özbekistan için ikili konrrol
sistemine dayanan ve gözetim rejimi ola-
rak adlandınlan uygulamalar da gün-
demdedir. Dünva tekstil ve konfeksivon
ticaretı. onümüzdeki yıllarda önemli de-
ğişikliklere sahne olacaktır Aralannda
ABD, Kanada. tsveç ve Avrupa Birligi
ülkelerinin de bulunduğu 9 gelişmiş ül-
ke ve içlerinde Türkiye'nin de yer aldı-
ğı 37 gelişmekte olan ülkeyle 1974 yılın-
da Çok Elyaflılar Anlaşması'nı (MFA-
Multi Fibers Arrangement) imzalamış-
lardır. Bu anlaşmayla gelişmekte olan ül-
kelerin. gelişmiş ülkelere sattığı tekstil
ve konfeksiyon, belli gruplar altında ko-
ta altına alınmış. GATT kurallan dışın-
da bırakılmıştır. Tekstil ve konfeksiyon
ürünlerinin tekrar GATT içine alınması.
GATT Uruguay Turu görüşmeleri çer-
çevesindeuzunpazarlıklar sonucu 1991
yılındakabul edilen ve 15 Aralık I995"te
sonuçlanan Dunkel Uzlaşması yoluyla
olmuştur. Böylece. yaklaşık 20 yıldır
GATT kurallan dışında yapılan tekstil
ve konfeksiyon ticaretinin GATT kural-
lan içine alınması ve kotalann kalkma-
sı aşamasına gelinmiştir. Temel alınan
veri ise 1990 yılında ülkelerin yaptıkla-
n dışalım miktarlandır. Öncelikle birül-
kenin 1990 yılı dışalımının miktarı 100
olarak baz alınacaktır ve bu miktarın
yüzde I6'sı ithalatçı ülkeler tarafından
anlaşmanın yürürlüğe gireceği yıl olan
I995'te GATT kurallan içine alınmak
zorundadır. Ikinci serbestleşme 1998 yı-
lında gerçekleşecektir. O yıl ithalatçı ül-
kelerin 1990 yılı dışalım miktarlannın
bir yüzde 17"si daha GATT kurallan içi-
ne alınacaktır. Üçüncü serbestleşme dö-
nemi 2002 yılında olacaktır. O yılda it-
halatçı ülkelerin 1990 yılı dışalım mik-
tarlannın yüzde I8'ı daha GATT kural-
ları içine alınacak ve böylelikle GATT
kurallan içine alınan tekstil ve konfek-
siyon ürünlerinin toplamı yüzde 51 "i bu-
lacaktır. 2005 yılında gerçekleştirilecek
son serbetleşme ile dünya tekstil ve kon-
feksiyon ticaretinin bütünû GATT kural-
ları içine alınmış. dolayısıyla bu tarihten
itibaren tüm tekstil ve konfeksiyon ko-
talan kalkmış olacaktır. Yukarıdatanım-
lanan serbestleşme aynı zamanda kota
artıs, oranlannın arttınlması ile tamam-
lanacaktır. 1994 yılı için yıllık kota artış
oranı genel olarak yüzde 6"dır. Bu yıllık
kota artış oranı 1995-1997 vıllan arasın-
da yüzde 6.96. 1998-2001 yıllan arasın-
da yüzde 8.7 ve 2002-2004 yıllan arasın-
da yüzde 11 olacaktır.
Türkiye, "Çok Elyaflılar Anlaşma-
sı"na (MFA) taraftır ve tekstil ve konfek-
siyon dışsatımı. gelişmiş ülkeler tarafın-
dan sınırlandırılabilir.
Türk tekstil ve konfeksiyon ürünleri-
ne kota uygulayan ülkeler. ABD. Kana-
da ve Avrupa Birligi ülkeleridir. Ancak
Türkiye'nin ortak üye olması ve katma
protokol hükümleri nedeniyle AB. bu sı-
nırlamalan MFA kapsamında değil. Gö-
nüllü Sınırlama Anlaşması çerçev esinde
uygulamaktadır. Bu nedenle kotalann
kalkması, doğrudan MFA ile ilintili de-
ğildir ve MFA takvimini beklemek ge-
rekmemektedir. Bunun anlamı. gümrük
birliğinin gerçekleşmesiyle Türkiye'nin
rakiplerinden on yıl önce Avrupa Birli-
gi pazanna kotasız ve gümrüksüz gt-
rebileceğidir. Türkiye'nin gümrük bir-
liğine gitmesi, rakip ülkelerle arasındaki
farkı açma fırsatını tanımaktadır.
Sürecek
B A R A J L I S E Ç I M L E R . S E Ç M E N İ P E M O K R A S İ P E N S O C U T U Y O R
Seçmenin tercihi, Meclis'e yansıımyor
Prof. Dr.ORHANŞENER
1950"li yıllardan günümüze dek uygulanmakta
olan seçim sistemleri, çeşitli baraj uygulamalanyla
seçmentercıhlenniparlamentoyaçarpıkbirbiçimde
yansıtmaktadır. Bu tür uygulamalarla en çok oyu
alan siyasi partiye aşm bir temsil ya da oylama gücü
kazandınlarak. sözde istıkrarlı hükümetler kurul-
mak istenmektedir. Ancak temsilde adalet ılkesin-
den o kadar sapılmaktadır kı. sonuçta barajlı sistem.
yönetimde istikrarsızlığın da belirleyici nedeni ol-
maktadır. Örneğin 1954 seçimlerinde oyların
yarısına yakın bir bölümünü alan bir parti, yüzde 92
oranında oylama gücü elde ederken: yüzde 35 o-
ranındaki oyuna karşın başka bir siyasi partinin oy-
lama gücü yüzde 5.6'ya düşürülmüştür. Bu adalet-
siz uygulama 1980'li yıllarda toplam oylann
1 3 "ünü alan bir siyasi partiye yüzde 65 oranında oy-
lama gücü kazandınlarak devam ettirilmiştir. Ne var
ki bu adaletsiz seçım sistemi. sonuçta toplumun
demokrasiye olan güven duygusunu giderek eroz-
yona uğratmaktadır. Bu olumsuzluk. TÜSİAD'ın
"Kurum ve Kuruluşlara Duyulan Güven" adlı
bilimsel bir çalışmasında açıkça dile getirilmiştir.
Adı geçen çalışmaya göre. Türk toplumunun 12 ku-
rum ve kuruluşa duyduğu güven sıralamasında;
Silahlı Ku\ v etler yüzde 91. dıni kuruluşlar yüzde 67
gibi yüksek puanlar alırlarken. "Türk siyasal sis-
temi" yüzde 49.7 puanla sondan ikinci derecede
güven duyulan kurum olarak sıralanmıştır. Yine aynı
rapora göre. Türk siyasal sistemine güven duy-
mayanlann oranı yüzde 50.3 olarak verilmektedır
(1). Bizce siyasal sisteme duyulan güvensizliğin en
önemli nedeni. uygulanan barajlı seçim yöntem-
leridir. Çünkü uygulamaya göre seçmenlerin yüzde
20'sine yakın bir bölümünün tercihleri. yüzde 10
barajı uygulamasıyia TBMM'ye yansıtılamamak-
tadır. Yine çok sayıda siyasi partinin. aldığı oyun çok
altında bir oranla temsil gücü kazanması sonucu,
1987seçimlerinde l.'3oranındakiseçmenkitlesinin
• Siyasal sisteme duyulan güvensizliğin en önemli nedeni, barajlı seçim
yöntemleridir. Uygulamaya göre seçmenlerin yüzde 20 sine yakın bölümünün
tercihi, yüzde 10 barajı uygulamasıyla TBMM'ye yansımamaktadır. Yine çok
sayıda partinin. aldığı oyun çok altında bir oranla temsil gücü kazanması
sonucu, 1987 seçimlerinde 1:3 oranındaki seçmen kitlesinin oyu, dolaylı
olarak en çok oyu alan partiye aktarılmaktadır.
oyu, dolaylı olarak en çok oyu alan partiye aktanl- dı. Örneğin yaklaşık yüzde 53 oranında oy alan AP,
' " Meclis'te yüzde 53.3 oranında temsil gücü elde e-maktadır. Örneğin 1991 seçimlerinde yüzde 10.8o-
ranında oy alan DSP'nin. 49 millervekıli yerine 7
milletvekıli çıkarması gibi.
Mevcut sistem, demokrasiye aykırı
Ülkemizde uzun süredir temsilde adalet ılkesin-
den dramatık biçimde sapılmaktadır. Örneğin 1950
milletv ekili seçimlerinde yüzde 53 oranında oy alan
DP. Meclis'te yüzde 84 oranında temsil gücünesahıp
olurken. 1954 seçimlerinde aldığı yüzde 56 oranın-
da oy karşılığında yüzde 92 oranında aşın temsil
gücü kazanmıştır. Seçimlerde elde edilen oya göre.
bir siyasi partinin daha fazla milletvekili çıkarması
durumu "aşırı temsil" (over representation) terı-
miyle açıklanmaktadır. Aşırı temsil nedeniyle
muhalefetin. aldığı oya göre daha zayıf biçimde tem-
sil edilmesine ise "noksan temsil" (under repre-
sentation) denilmektedir (2). İktidar ve muhalefet
partileri arasındaki bu çarpık temsil durumu. 1954
milletvekili seçimlerinde CHP'nin. aldığı yüzde 35
oranındaki oy karşılığında. Meclis'te yüzde 5.6 o-
ranında temsil edılmesiyle sonuçlanmıştır. Bu du-
rum. iktidar partısının "tahkikat komisyonları"
kurarak muhalefeti tamamen yok ctme girişim-
lerinde bulunmasına yol açmışrır. Sonuçta ise bilın-
diği gibi demokrasiye ara verilmiştir.
Temsilde adalet ilkesi ilk kez. 27 Mayıs
Anayasası'nın ruhuna uygun bir biçimde. 1961-80
yıllan arasında \apılan seçimlerde uygulamaya
konulabilmiştir. Özellikle "milli bakive" yöntem-
inin uygulandığı 1965 milletvekili seçimlerinde.
temsilde adalet ilkesi tam anlamıyla gerçekleştiril-
derken, yüzde 28.7 oy oranına karşılık ÇHP yüzde
30: yüzde 3.7'lik oyu karşılığında YTP yüzde 4.2
ve yüzde 3 oranındaki oyu nedeniyle TİP, yüzde 3.1
oranlannda temsil gücü kazanmışlardır.
Ne var ki 1980'den günümüze kadar uygulan-
makta olan çoğunluk yöntemi, ülke seçim çevresi
barajlan ve kontenjan millervekilliği gibi kurum-
lanyla. temsilde adalet ilkesinden önemli ölçüde
sapılmasına yol açmıştır ve açmaktadır. Örneğin
1983 milleU ekili seçimlerinde aldığı yüzde 36 oyu
karşılığında. Meclis'te yüzde 65 oranında bir tem-
sil gücüne sahip olan ANAP. 1960 öncesınde
olduğu gibi. aşın bir "oylama gücü" (voting po-
vver) elde edebilmiştir. Ancak yüzde 65 oranında oy
almalanna karşın, Meclis'te yüzde 34 oranında oy-
lama gücü kazanan muhalefet partileri yönünden,
eksik temsil durumu ortaya çıkmıştır. Böylece.
1960 öncesi. "azınlıkta kalanların eksik temsili"
durumu ortaya çıkarken 1980 sonrasında. "çoğun-
luğu oluşturan seçmenlerin eksik temsili"
sorunu yaratılmıştır. Ku'şkıısiız ikinci durumdaki
eksik temsilin ekonoıııık etkileri. toplum refahını
daha çok azaltmıştır.
Günümüzde "siyasal maliye" (fiscal politics)
ve "kamusal karar alrna" (public choice) gibi
modern bilim dalları. temsili demokrasılerin
ekonomik etkilerini ıncelemektedirler. Bu bilim
dallarının temel ilkclcri yönünden elc aldığımızda.
Türkiyc'de uygulanan çoğunluk yöntemi ve baraj-
ların toplum refahını önemli ölçüde düşiirciüğü
görülmektedir. Buna göre. 1960 öncesi. çoğunlugun
azınlığa baskısına yol açarken 1980 sonrası ise
azınlığın çoğunluğa baskısına neden olan "çarpık
temsil" durumlandır.
"Çoğunluk baskısı'" (tyranny ofmajority) du-
rumunda. azınlıkta kalan seçmenler. çoğunluğu
oluşturan seçmenlerin tercih yapılanna uygun olan
kamusal mal ve hizmetleri tüketmek ve bunlann
maliyetini finanse etmek zorunda bırakılmaktadır-
lar. "Azınlık baskısı" (tyranny of minority) duru-
munda ise çoğunluğu oluşturan seçmenler, azınlık-
ta olmasına karşın aşın oylama gücü elde eden bir
siyasi partinin temsil ettiği seçmenlerin tercih
yapılanna uygun kamusal mal ve hizmetleri tüket-
mek ve finanse etmek zorundadırlar.
Bu iki durum karşılaştırıldığında. toplum re-
fahının azınlık baskısının geçerli olduğu seçim
sonuçlarıyla önemli ölçüde düştüğü görülür.
Örneğin. bir siyasi partinin toplam oylann yüzde
l'3*ünü alarak hükümeti kurabilmesi sonucu,
okullara zorunlu din dersi koyması durumunda.
çoğunluğu oluşturan (ya da yüzde 64 oranındaki
seçmen grubu) kişileraynı hızmeti tüketmek zorun-
da bırakılmaktadır. ikinci sorun ise. istenmeyenbu
hizmetlerin finansmanına yine çoğunluğu oluştu-
ran mükelleflerin vergi ödemeyerek. katılma zorun-
da bırakılmalan biçiminde ortaya çıkar. Siyasal
maliyede mali sömürü (fiscal exploıtation)denilen
ve doğrudan doğruya toplum refahını azaltan bu du-
rum. aynca mükelleflerin ek vergi ödemelerine ne-
den olduğundan. anayasanın vergi adaleti \eödeme
gücü ilkelenne de aykın olmaktadır. Bu açıklanan
biçimde. 1980'li yıllarda uygulanan ve günümüzde
de muhafaza edilen ülke barajı uygulaması. çarpık
temsile yol açarak toplum refahını önemli ölçüde
düşürmektedir.
i!) Tiirk Tophımumm Degerleri. TÜStAD. 19VI.
t\hıııhul. v. 22.
(2) Hcrh<v Bcrnarth MiHİcnı Pııhlıc Fıtntncı'.
/nuiı Htmmemıoıt. /V7
/. i 24.
Sürecek
ANKARA... ANKA...
IVIÜŞERREF HEKİMOĞLU
'Bir Ceza Avukatının Anılarr
Perde kapandı, alkışlar hiç durmadı. Beğeniyle, coş-
kuyla dakikalarca alkışlandı sanatçılar. Ben hâlâ sah-
nede. bir ceza avukatının anılarında, belleğimde can-
lanan idam sehpalarındayım ama bu anı yaşamaktan
da geri kalmıyorum. Seyircilerle oyuncuların bütünleş-
tiği an bu. Çok oyun seyrederiz, az yaşarız bu bütün-
leşmeyi. Rutkay Aziz ve arkadaşlarını kutluyorum.
"Bir Ceza Avukatının Anıları" yeniden sahneleniyor,
gündemde başka oyunlar da var. AST, başkentin sa-
nat yaşamındaki yerini, soluğunu da yeniden duyuru-
yor.
Güzel bir oyun, insanı özüne döndürüyor her şey-
den önce. Yapısına, dokusuna döndürüyor, inancına,
özlemine. Bir sahne, birkaç sözcük, ama belli gerçek-
lerin biiincini oluşturuyor, koltuğunda doğruluyor, dü-
şünmeye, sorgulamaya başhyorsun. Insan sevgisi ge-
lişmeyen birtoplumda adalet nasıl oluşur, hukukun üs-
tünlüğü yaşanır mı ya da ölüm cezası uygulanan bir
ülkede çağdaşlıktan söz edilebilir mi? insanlan dü-
şüncelerinden ötürü suçlayarak, yargılayarak demok-
rasiye geçiş süreci aşılır mı. uzar mı? Vaktiyle, ceza ya-
samızda, faşist italya'dan aktarılan 141,142'nci mad-
deler uyarınca suçlanan, yargılanan kişiler arasında öl-
dükten sonra aklananlar var! Hukukun üstunlüğünü
yaşam boyu hıssetmedıler! Kımileri de en güzel yılla-
nnı cezaevlerinde yitirdi!
"Bir Ceza Avukatının Anıian"n\ izlerken neler can-
landı gözümde. Hukukçu dostlarıma yönelttiğim so-
rular, sorularımı yeniden düğümleyen olaylar, kuşku-
larımı aşamamanın bunalımı. gazetedeki köşemde
yazdıklarım, o yazılara tepkiler ve yorumlar... Hukuku
statükocu bir bilim diye düşünürüm ben. Insan degi-
şiyor, toplum değişiyor, yasalar değişmıyor, çağdaş ya-
şama ters bir olay. Başka terslikler de var, yasalar de-
ğişiyor ama özde değil biçimde... Hukukçu dostları-
mın başını da çok ağrıttım ama benim baş ağrtlarım
sürüyor hâlâ... Hukukun üstunlüğünü hissetmek öz-
lemi kolay dinmiyor...
• • •
12 Eylül döneminde Orgeneral Eyren ile Roman-
ya'ya giderken bir konuşmamız var. Ömer Çavuşoğ-
lu, Haldun Simavi de tanık bu konuşmaya. Ömer Ça-
vuşoğlu, Güneş; Haldun Simavi de Günaydın gazete-
si adına katılıyor Romanya yolculuğuna. Tercüman ya-
zarı Nazlı llıcak cezaevinde, Ömer Çavuşoğlu üzün-
tüsünü belırtiyor, hoşgörüden söz ediyor. Kenan Ev-
ren de yargıya saygıdan. yargının bağımsızlığından.
Ben de konuyu değiştiriyor, 12 Eylül yönetiminin ba-
şına, ölüm cezasının kaldırılmasını öneriyorum. Öyle
bir yasayı gerekli görüyorum. Sıkıyönetim mahkeme-
lerinde yargılananlara ölüm cezası verildiğini, o ceza-
lar uygulanırsa alanların idam sehpalarıyla dolacağını
söylüyorum. Birden sertleşiyor Orgeneral Evren. "So-
kaktaki çocukları kurşunlayanlan cezalandınnayacak
mtyız", diye soruyor.
Böyle sorulunca olay çarpılıyor, ama düşüncemı be-
lirtmekten gerı kalmadım: "ölüm cezasını ilkel buluyo-
rum, herzaman karşıyım, 27 Mayıs döneminde de Ak-
şam'daki köşemde bu konuda yazılanm var". dedim.
Evren de durakladı bir an. savcılann kararını Askeri Yar-
gıtay'ın inceleyeceğini söyledi sonra. Benim kuşağım
anımsar. Yassıada davalarının sonuçlandığı gün, ha-
vada ölüm uçuyordu, ama Milli Birlikçiler de ölümü gö-
ze aldı, komitenin Meclis kuşatılarak yapılan toplantı-
sında ölesiye bir pazarlıkla üç kişinin ölümü onaylan-
dı. O geceyi unutamamam, olayın bir bölümü de evi-
mizde yaşandı. ama başka geceler de var. Deniz Gez-
miş ve arkadaşlarınm ölüm cezası onaylandığı gece
de Meclis'teydim. Kimi milletvekillerine, "Sizin çocuk-
lannızyokmu", diyesordum, "Var", dediler, "ölüm ce-
zasını çocuklanmız nedeniyle onaylıyoruz." Meclis lo-
kantasına gidip yemek yediler sonra! Pekiyi çocukla-
rı? O ölüm cezalarıyla barışçı bir ortama kavuştu mu?
Kanlı olaylar giderek tırmanmadı mı ülkemizde, barış
dinmeyen özlem olmadı mı? Yaşayarak öğreniyoruz
acı gerçeği, barışı sevgi, hoşgörü üretiyor ancak, in-
san sevgisi. Yoksa kan ve gözyaşı baştan sona... Söz-
cükler değişiyor, sözlük korunuyor. Giysiler değişiyor,
politika değişmiyor! Ünlü bir hukukçumuz, Profesör
Faruk Erem, "Bir Ceza Avukatının Anılan "nı kaç yıl ön-
ce yazdı, oyun kaç yıl önce sahnelendi ama güncelli-
ğini yitirmiyor hiç.
Döne döne aynı konuya geliyor insan, seçimler ola-
cak mı, olmayacak mı sorusu bir yana. aynı sorulartır-
malıyor düşüncesini. Seçimler neyı değıştirecek aca-
ba? AST salonunu dolduran genç kızlara, delıkanlıla-
ra, kimi sahnelerde yükselen alkışlara, perde kapanın-
ca bitmeyen coşkuya umutla bakıyorum, ama kuşku
duyuran olaylar da var. 10 Kasım öncesi ve sonrası
günlerde Atatürk'e ne ölçüde ve ne biçim yer verildi
ekranlarda. gazetelerde? Genç kuşaklar, Cumhuriye-
timizin bekçılik görevinin biiincini yeteri kadar hisse-
diyor mu acaba? Ekranlarda ya da alanlarda küçük el-
leriyle kurt selamı veren kızlar. erkek çocukları beni çok
düşündürüyordoğrusu. Kurt. kuzuyu çağrıştırıyor bel-
ki de. sonra başka çağrışımlar oluşuyor. Barışa giden
yollar tıkanıyor düşüncemde. Seçimi kazanmayı, ikti-
dar olmayı amaçlayan işbirliği çabaları, anlaşmalar,
antlaşmalar toplumdaki tıkanıklığı ne ölçüde aşacak,
barış ıçinde bırlikteliği ne ölçüde sağlayacak kestire-
miyor insan. Yine de umutla bakıyor geleceğe. Sağ-
duyunun ağırlığına inanıyor belki de, yanlış, çarpık po-
litikalara, sağlıksız kamuoyu oluşmasına karşın özgü-
venini yitirmiyor, doğrulardan şaşmıyor halkımız, umu-
dunu soldurmuyor, yeşertmeye çabalıyor...
Rutkay Aziz ve arkadaşlarına teşekkür ederek sona
erdiriyorum yazımı. Anılar, belli anılara da uzanarak,
belli gerçekleri yeniden vurguladı, yeniden uyardı beni.
BULMAGA
1 2 3 4 5 6 7 8
SOLDAN SAĞA:
1/ Top durumun-
daki çiçekleri ku-
ruduktan sonra
sapları kürdan
olarak kullanılan
bir bıtki... Bir so-
ru eki. 2/ Karak-
ter... Küçük kilıse.
3/ Su... Hem ısıt-
maya, hem yemek 6
pişirmeyeyarayan -.
büyük mutfak so-
bası. 4/ Rebaba 8
benzer eskı bir
Türkçalgısı... tçi- "
ne başka bir sıvı katılmamış
içki. 5/ Yeteri i olmayan...
Hayvanı avcılığa alıştırma
işi. 6/ Bir ilıınız... Işaret. II
Tarih öncesi dönemlerde tan-
rılara adak olarak sunulan
küçük heykelcik.. Leş. 8/ Bü-
tün eskı Yunan mimarlığına
örnek olan ev biçımı. 9/ Gü-
ney Amerika'da yaşayan çok
iri ve zehirsiz bir yılan.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Kerpıç ya da tuğlay la örül-
müş ahşap duvar... Dolaylı olarak anlatma. 11 Asya'da bir
ülke... Güney Yemen'in başkenti. 3/ Bırnota... Avrupa'nın
en büyük gölü. 4/ Gelıncik çiçeğı. 5/ Türk halk şairlerinin
etkisinde yetişen Ermeni asıllı âşıklara verilen ad... Yunan
abecesindebir harf. 6/Cilve, eda... Yalan haber. 7/ italya'da.
eğn kulesıyle ünlü kent... Güney Amerika'dakı dağ sırası.
8/ Bir yüzeyde renk dalgalanması sonucu görülen parlak-
lık. 9/ Yabanıl mcırağacına ve bu ağaçlarda döllenmey ı sağ-
layan sıneğe verilen ad... "Haddeden geçmiş nczâket yâl ü
bâl olınuş sana — süzülmüş şişeden ruhsâr-ı âl olmuş sa-
na" (Nedım).