Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 2 EKİM 1995 PAZARTESÜ
12 DIZI YAZI
YAStNOA
Demokratik kitle örgütleri, çağdaş anayasa savaşımında kitleleri harekete geçiren önemli toplumsal dinamiklerden biriydi...
Demokratikleşmede geri adımlar
K
amuoyunda, yüzyılın
belki de son büyûk "de-
mokratik hamlesi" ola-
rak büyuk ılgı ve umut-
la izlenen anayasa deği-
şiklıği sürecı, 23 Tem-
muz 1995'teTBMM'deyeterlıçoğunluk-
la kabul edılen 4121 sayılı yasanın yü-
rürlüğe gırmesıyle noktalandı.
Bu kez "askeri bir darbenin" sonu-
cundadeğil. doğrudan TBMM'nınken-
di özgür ve demokratik iradesiyle ger-
çekleştıği ıçin
u
ilk sivil anayasa deği-
şikliği" olarak da toplumun duyarlı ke-
simlennde coşkuyla ızlenen bu süreç.
yine "demokrasiye olan özlem" nede-
niyle çok da fazla irdelenmedı ve deyim
yerindeyse "buna da şükür" anlayışı
içinde tamamlanmış oldu.
177 maddeden oluşan anayasada sa-
dece 16 maddede gerçekleştinlen ve as-
lında 1992'den bu yana koalısyon hükü-
metlerinin protokol ve programlannda
topluma söz verilen demokratikleşme
düzeyinin çok gensinde kalan değişik-
liklenn "yüzyılın son olanağı" olarak
yorumlanması ise. hıç kuşkusuz yıne
1992'den bu yana yaşanan süreçteki
"parçalanan umutların" bir sonucuy-
du.
Gerçekten koalisyon hükümetleri, "12
Eylül düzenini" tüm yasa ve kurumla-
nylaortadankaldırmak bir yana. 1980"le-
rin o baskıcı ortamında bile ülke günde-
mine getirilemeyen. dahası "demokra-
tik toplumsal muhalefetle" aynı yıl-
larda önlenebilen kimt uygulamalan, ne-
redeyse "resmi devlet politikası" ola-
rak yürürlüğe sokmuşlardı.
Ömeğin Boğaziçf ndekı Sevda Tepe-
si'ne Arap şeyhlennın saray yapma gi-
rişimlerinın hukuk yoluyla engellene-
bildiği bır 12 Eylül Türkiyesi'nden, yi-
ne Boğazıçi'ndeki Istınye Koyu'nda özel-
leştirme yoluyla benzer bir yağma pro-
jesini uygulamayı '"ekonomide sivilleş-
me" (!) olarak alkışlayan ve üstelik bu-
nu demokrasinin güvencesi olarak ilan
eden bir Türkiye'ye gelinmişti.
Benzer şekılde düşünce özgürlüğü adı-
na 141,142 ve 163.maddelerincezaya-
sasından ayıklanarak yıllardır bu ülke-
nin aydınlannı "fikir suçlusu" olarak
hapislerde çürüten hukuk anlayışı. 12
• Yavuz Önen'e göre hem
1982 Anayasası hem de
1995'teyapılan son
değişiklikler, sadece yağmaya
dönük çıkarların korunmasını
değil, çıkar çevrelerinin
temelde "demokrasiden
duydukları kaygılarını"
gidermeye yönelik hükümlerle
donatılmış durumda.
9O'ının üzenndekı "evet" oylanyla ka-
bul edılip yürürluğe sokulan 1982 Ana-
yasası yapıldığmda. örneğin îstanbul Ec-
zacı Odası, aynı anayasanın antıdemok-
ratık maddelerle donatıldığını ilen süre-
rek karşı çıkmış ve oda yönetıcıleri fa-
şıst dönemin sıkiyönetim mahkemele-
nnde yargılanarak mahkûm edjlmişler-
dı Aynıolayda. 1982 Anayasası'nıneleş-
tirildiği meslekı "Havan" dergısı de
toplatılarak bir meslek odasının "toplu-
mun genel eğilimine de ters düşen"
bu turumu. yıne 12 Eylül tarafından en
sert şekılde cezalandınlmıştı.
Şımdide yıne meslek odalan. bu kez
23 Temmuz 1995"te, 392 mılletvekilinin
katıldığı TBMM oturumunda 360 kabul
oyuyla gerçekleştinlen anayasa değışik-
liğinın. yine "antidemokratik" olduğu-
nu, bir bakıma "genel coşkuya ve eği-
lime ters" bır görüş içinde dıle getiri-
yorlar.
Bu kez artık 12 Eylül dönemindeki
gıbı anayasayı eleştırdıkleri içın sıkıyö-
netim hâkımlerinın karşısına çıkmayacak-
lar. Amaeğerbututumlan. yenı tanınan
•'politik özgürlüklerinden" sayılmaz
da anayasaya yerleştirilen "amaç dışı
faaliyetler" olarak görülürse bu kez 12
Eylül Anayasası'nda bile olmayan "ka-
nunla görevli bir merci"tarafından yö-
netıcileri görevden uzaklaştınlacak. alı-
şageldıklen yazgılannı belki yine yaşa-
yabilecekler. Ustelik, "demokratikleş-
me" adına ve seçimle göreve gelen yö-
netıcilennın. bu kez bağımsız yargı ye-
nne, "atanmış mercilerce"cezalandınl-
Eylül ruhunun sürdüğü ortamda bile terk
edilirken bu kez ünü artık yurtdışına ta-
şanTerörle Mücadele Yasası'nın 8 mad-
desındekı çağdışı anlayış, koalisyon hü-
kümetinde de varlığını korumuştu.
Sivilleşme yalanı
lşte demokrasi ve uygarhk açısmdan
böylesıne "umutların sönmeye yüz tut-
tuğu" bır ortamda, anayasada yapılan ba-
zı değışıkliklenn "sivilleşmede zafer"
olarak ilan edilmesi, kamuoyunun da bu
havaya kapılarak "umutlarını tazele-
me"çabasınagırmesi,toplumbilımcıle-
rin gözlemlenne göre "toplum psiko-
lojisi" açısmdan belki de olağan sayıla-
bılirdi. Ama hem yasal hem de kamusal
görevlen arasında "kendi uzmanlık
alanlarında topluma doğruları gös-
termek" gibı önemli bır sorumlulukla-
n da bulunan meslek odalan içın böyle
bır "havaya kapılmak" elbette kı ola-
sı değildi.
Nitekim, yine bu toplumun yüzde
Genel Başkanı
Mehmet Domaç:
"23.7.1995 günü
TBMM'de kabul
edilen anayasa
değişiklikleri,
anayasal baskı
gruplarının
görüşleri
alınmadan
yapıldı. Çünkü
demokrasi değil,
iktidar korumaya
alındı..."
masını. "anayasa buyruğu olarak" sı-
neye çekerek .
TMMOB Genel Baskanı Yavuz Önen,
son anayasa değişıklığini ve bu paket
içmdeodalarla ilgıli 135. maddenin son
şeklini değerlendirirken tepkisını. "da-
ha geriye giden"anlayış üzerinde yo-
ğunlaştınyor
TBMM'deki Anayasa Komisyonu'na
ve siyasi partı temsılcılerine daha önce
ilettiİclen öneriyle 27 Temmuz 1995'te
kabul edilen mettn arasındaki farkın ıçe-
nğinı "dehşetle" karşılayan Yavuz Önen,
maddelenn gene! değerlendırmesine geç-
meden önce şunlan söylemekten kendi-
sını alamıyor:
"Bu nedenle, artık son y ıllarda par-
lamentodan ya da hükümetten ne za-
man bir demokratikleşme vaadiyük-
selse 'Eyvah bır adım daha gerilıyoruz'
diye kaygı duymaya başladık..."
Önen'i bukaygısındadoruğa ulaştıran
yenı anayasa hukmü ıse 135. maddede
aynen şöyle yer alıyor:
"Milli güvenliğin, kamu düzeninin,
suç işlenmesini veya suçun devamını
önİemenin yahut yakalamanın gerek-
tirdiği hallerde gecikmede sakınca var-
sa, kanunla bir merci, meslek kuruluş-
larını veya iist kuruluşlarını faaliyet-
ten men ile yetkilendirebilir."
Oysa kı "demokrarikleştiği" (!) söy-
lenen anayasadakı bu maddenin öncekı
şeklınde durum, gerçekten daha demok-
ratiktı. Meslek kuruluşlannın yönetim
organlannın ancak yargı karanyla gö-
revlennden alınacağı hükmüylebırlıkte
gecikmesınde sakınca görülen hallerde
valinin müdahale yetkisı. hiç değılse
"geçici bir süre" içindı ve son karar yı-
ne mahkemelere bırakılıvordu.
Meslek odalan. yönetıcılennm "hemen
yakalanmasını" ve bunun içın de "ge-
cikilmemesini" gerektırecek kadarbü-
yük bır suçu. acaba nasıl ışleyebılirler?
Bu konuda, kanun koyucunun hemen
her vatandaş ya da her kurum içın taşı-
yabileceği "şüpheyi" özel olarak güç-
lendiren ve bu nedenle de anayasadaki
ılgilı maddenin yansından çoğunun "bu
olası suça karşı alınacak radikal ön-
lemlere ayrıldığı" bır kuruluş olma özel-
likjen. acaba nereden kaynaklanıyor?
Üstelik. hemen tüm organlan seçim-
le oluşmasına ve 40 yıllık geçmişlerin-
de de hep bılimden. demokrasiden ve
toplum yasasından yana "legal" bırça-
lışma içinde olmalanna rağmen!..
Çıkar çevrelerinin
demokrasi korkusu
Yav uz Önen, bu sorulan, "Aslında iş-
te bu 40 yıllık hep doğruları savunan
geleneğimizden korkuluyor" diye ya-
nıtlıyor Ardından anayasada gerçekten
bir demokratikleşme ıstenıyorsa meslek
odalanyla ilgıli maddelenn nasıl olma-
sı gerektiğı yönündeki önerilennin yine
neden ve kımler tarafından göz ardı edıl-
dığını de "artık çok iyi bildiklcrini" v^ir-
gulayarak şunlan söylüyor:
"Kamu adına her türlü teknik ve
mali denetimden rahatsız olanlara.
düşük standartlı şartname ve kural-
tara aykırı üretimden çıkar sağlayan-
lara, kentleşmeyi kentsel ranta feda
edenlere ve çıkar gruplarıyla işbirliği
yapanlara, bu çıkarları kommanın ze-
mini olan 1982 Anayasası'nı savunan-
lara karşı verdiğimiz miicadelemizi
yılmadan sürdürmeye kararlıvız..."
Yavuz Önen"e göre hem 1982 Anaya-
sası hem de 1995'te yapılan son değişik-
likler, sadece yağmaya dönük çıkarlann
korunmasını değil. çıkar çev relerinin te-
melde "demokrasiden duyduklan kay-
gılarını"gidermeye yönelik hükümler-
le donatılmış durumda.
Bunun en açık göstergelerinden bin ola-
rak yine 1982 Anayasasfndakı 12 Ey-
lül yasalannı ve askeri rejimın sorumlu-
lannı "koruyan"geçicı 15 maddenin
olduğu gibi kalmış olmasını gösteren
Yavuz Önen. "Meslek odalarına poli-
tika serbestliği tanındı" diye duyuru-
lan değışıkliğin "içy üzünü" şöyle açık-
lıyor: "Evet. siyasi partilerle sivil top-
lum örgütlerinin siyasi işbirliği ve iliş-
ki içinde bulunmalarını yasaklayan
maddeler kaldırıldı. Ancak kamuya
ait işyerlerinde çalışan mimar ve mü-
hendislerin memur statüsü içindcki
siyaset yasağı siirüyor. Böylece, üyele-
rinin çoğu devlet hizmetinde çalışan
teknik elemanlardan oluşan odalar,
hem üyesiz bırakılıp hem de bu tek-
nik potansiyelin yine siyaset dışında tu-
tulması sağlanırkcn iiyeleri arasında
mesleğini serbest yapan uzmanlarui yo-
ğun olduğu odalarda ise siyaseti belir-
leme hakkı. sadece belli bir kesime ta-
nınmış oluyor..."
TMMOB Genel Başkanı Yavuz Önen.
bütün bunlann yanı sıra. aynca böylc
bir sonuca. "olağaniistii hal bölgesin-
de yaşanmakta olan çatışmaların or-
tamında giderek gfiç kazanan askeri,
otoriter eğilimlerin sivil siyasi crki;
başka bir deyişle hükümeti. siyasi par-
tilcri, parlamentoyu ve hatta kamuoyu-
nu vaygın bir milliyetçi-dinci propa-
gandayla etkilemesiyle" vanldığı kanı-
sında. .
"Bilimsel doğrular ürkütür"
Geçen aylarda Türk Eczacılan Birlı-
ğı (TEB) Genel Başkanlığı görevine se-
çilen tstanbul Eczacı Odası Başkanı
Mehmet Domaç, anayasada meslek oda-
lanna "göstermelik" bir siyasi serbest-
lik tanınırken aynı anda eskısinden da-
ha sıkı bır "takibe" alınmış olmalannı.
"Demek ki bilimsel doğrulardan ür-
kenlerin etkinliği yine siirüyor" diye
yorumluyor. Siyasi partılenn bellı top-
lumsal kesımlenn çıkarlannı korumak
üzere "iktidara gelmek amacıy la" ör-
gütlenmişkurumlarolduklannı anımsa-
tan Mehmet Domaç. odalann sadece bu
amaca hızmet eden bır siyasi tutum için-
de olamayacaklannı. tam tersıne bılim-
selliğı ve toplum yarannı savunmayan si-
yasi partılere karşı da gerekırse "tavır
alacaklarının" bilınmesıni ıstıyor.
Bu anlamda meslek kuruluşuyla po-
lıtika arasındaki ılişkiyı sadece "siyasi
partilerle işbirliği" anlamında gören
ve öncelıkle bunu önemseyen yenı ana-
yasa anlayışını kabul etmediklennı be-
lırten Mehmet Domaç. "tartışmanın
özü" hakkında şunlan söylüyor
"Meslek örgütleri, bilimsel bilginin
örgütlü kaynağı olan kurumlardır. Bil-
gi üretirler. işlev sel bilgiy i meslek üye-
lerine ve toplumun katmanlarına ulaş-
tırmaya çalışırlar. Bilgi üretilip işlcv-
sel hale gelinceye kadar geçen sürede
kimin yararına ya da zararına kulla-
nılacağını ortaya koyacak siyasi tercih-
lerini belirlerler..."
Domaç'a gore ışte bu özellikleri ne-
denıyle meslek odalan. demokratik bir
yapı içinde örgütlenmış olarak "huku-
kun üstünlüğü, insan hakları, çevre.
kültür vb alanlarda baskı unsuru" ol-
ma nıteliklerı ve ışlevlerıyle çağdaş bir
topium içın en temel guvenceler arasın-
dalar. Bu güvcncedcn "ürkmek, çekin-
nıek. tehlikeli görmek" gıbı y akiaşım-
larla belırlenmış bir anayasa hükmünün.
sadece meslek odalan ıçin değil, genel-
de tüm ülke ve toplum içın çağdaş ge-
lişmenın önünde engel oluşturacağı çok
açık
Bu nedenle Mehmet Domaç, sadece sı-
yası partilerin değil, genelde "devletin"
ve hatta "hükümetlerin" meslek oda-
larından yararlanmalan ve eğer siyasi
ışbırliğı yapılacaksa bunun parttlere des-
tek anlamında değil. kamu yönetıminde
"bilimsel ve toplum yararına güçbir-
liği" anlamında anlaşılması ve özendı-
nlmesı gcrektığını savunuyor. Domaç, bu
görüşune yönelik şu örneği de veriyor'
"İstanbul Eczacı Odası. ilaç fiyat-
larının anormal artışı karşısında ucuz
eşdeğer ilacı sav undu ve SSK de bu po-
litikamızı benimseyerek 1992 Hazira-
nı'ndan bu yana kurumuna ucuz eş-
değer ilaç almaya başladı. SSK'nin sa-
dece bir yılda bu yolla sağladığı ta-
sarruf. 2 trilyon liradır..."
Meslek odalannın ülke v e toplum ıçin
böylesine yararlı çabalan bılindiğı hal-
de anayasada olağanüstü bır baskı ve de-
netim altında tutulmaya çalışılmalannı
"onur kırıcı bir davranış" olarak gör-
düğünü belirten Mehmet Domaç, 135.
maddeye son şeklini veren "siyasi ter-
cihin" yine meslek odalanndaki varolan
siyasi olgunluğun da çok altında oldu-
ğunu belirtiyor.
Bugüne dek ne Eczacı Odası'nın ne di-
ğer meslek odalannın, kendi yasalann-
da da belırlenmiş olan "kamu yararı"
çızgisinın dışına taşmadıklanna. bır şa-
hıs ya da zümrenin dar çıkarlan için po-
litika geliştirmedıklerine ve ülkeye za-
rarlı gordüklen uygulamalan eleştırme-
nin ötesinde hıçbir şekilde siyasi pole-
miğe gırmedıklenne dikkat çeken Meh-
met Domaç. TBMM aleyhine açtıklan
ünlü "nıanevi tazminat davası"nı şöy-
le özetlivor:
TMMOB
Genel Başkanı
Yavuz Önen:
"Son yıllarda
parlamentodan
ya da
hükümetten ne
zaman bir
demokratikleşme
vaadi yükselse,
'Eyvah bir adım
daha geriliyoruz'
diye kaygı
duymaya
başladık..."
"Meslek odalan demokratik kuru-
luşlar olduğundan. önce kendi içle-
rindekiişleyişin demokratik olmasına
da büy ük özen gösteriyorlar. İstanbul
Ec/.acı Odası, kendisine yasayla ya-
kıştınlan antidemokratik delege yapı-
sını değiştirmek üzere 1989*da yargı-
ya başvurdu ve \nayasa Mahkcmesi
bu yasa maddesini iptal etti. Ancak
yeni yasanın çıkması 3.5 yıl gecikince
odamız, seçimlerini yapamadı ve or-
ganlarını demokratik yöntemlerle ye-
nileyemedi. Anayasal görevini 3.5 yıl
yerine getirmeyen ve odamızın demok-
ratik işleyişinin zedelenmesine nedeh
olan TBMM aleyhine manevi tazmi-
nat davası açtık. Dava devam ediyor..."
Bakalım bu ılgınç davada. üyeleri
"anayasaya bağîı kalma" yeminiyle
göreve başlayan TBMM'nın. anayasal
görcvını ıhmalınden otüru ortaya çıkan
süreç karşısındaki hukuksal durumu ko-
nusunda yüksek yargı, nasıl bir sonuca
varacak'
1
"Gecikmesinde sakınca
görülen durumda" meslek odası yöneti-
cilennın bağımsız yargı dışındakı bazı
"merciler" tarafından görevden alın-
malannı uygun gören TBMM. kendi
görevındekı boylesı bırgecikmeyı. aynı
mahkemede nasıl açıklayacak?..
Yarın: Kimyacılar ve
metalurji mühendisleri ne
diyor?
POLITIKA VE OTESI
MEHMED KEMAL
İzrailli İzak Geldi... :
Aslı Istanbullu, şimdi Israilli dostum izak, yolu
düştü mü bana uğrar. Bizim gazetenın de 40 yılı aş-
kın abonesidir. Her gün Cumhuriyet eline erişir, olup
bitenleri sıcağı sıcağına öğrenir, elektronik çağın ni-
metlerinden yararlanır. Gazeteyi geceleri okuyunca
her şeyden haberi olur. Geçen hafta çat kapı İzak
göründü. Gelen İzak mıydı, ona benzeyen biri miyT
di önce şaşırdım. Selamından anladım: ;
"Hayrola İzak..." dedim. "Bu ne hal?"
"Sorma, doktora gittim, şeker varmış bende, her
gün eriyorum. Şimdiye kadar 18 kılo verdim. Bu gi-
dişle daha da vereceğim. Birinsanın her gün erime-,
sı ne demek!"
Son günlerde ben de kilo vermiştim.
Oturdu, daha oturur oturmaz filozofluğa başladı:
"Ölüm, insanın en büyük dostu; öldün mü herşey
sona eriyor. İnsanın ölümden yakın arkadaşı yok.
Ölümü çağınyorsun, istedığın zaman gelmiyor."
Morali iyice bozuktu. Karamsardı, o neşeli Izak'ın
yerinı bir başka İzak almıştı.
"Şekerin kaç?" diye sordum.
"Normalin iki katı, her gün de artıyor, eksilmiyof,
yerinde de tutamıyorum." Gözleri buğulandı. Teseh
li için lafı değiştirdim. :
"Biliyormusun Ismet Paşa da önemli bir şekerhas-
tasıydı. 'Şeker hastaları uzun yaşar' derler, gerçek-1
len de uzun yaşadı. özenle yaşartar. Iğnesıni bile ken~
di yaparmış."
"Bırak canım; onu yeme, bunu yeme, ot gibi ya->t
şa, buna mı sen uzun ömür diyorsun ? Işkencedir bu!
Akşam üstüikikadeh rakını içemedikten sonra dün-
yanın tadı mı olur? Bak bızım Türkçede bırata sözü
vardır. 'Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gi-
bi/ Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibı.' Bu-
nu bilirsin."
"Bilirim" dedim. Atasözü değil, bır padışahın ŞH
ıridir demedim. Dili çözüldü, artık durmadan konu-
şuyor. Atasözlerine düşkündur bilirim, Türkçeye de..İ
Zaten konuşurken "bizim Türkçe" diyor. Bir atasö--
zü daha patlattı: ;
Pir pirina burunsuz ;
Ikisi de birbirinden uğursuz. ;
Bu ıkilidekı "Pırp/rina"yı bilmiyordum, sordum. ;
"Frengıli demektir." ;
Ne diye söylüyordu, önce anlayamadım, ama is-
rail-Arap savaşı için söylermiş. Artık bitmek bilme-
yen Arap- Israil savaşı üstüne konuşmaya başladıkj
"Birbirinden uğursuz" sözünü ikisi ıçin söylüyordu.
Özgürlük vardı ki düşündüklerıni söylüyordu. Bura-
daolsa; doğru içeri...
Tarıhe baktığımızda Araplar, bu coğrafya üstün-
1
de kendilerinden başka kimseyi barındınmamışlar-
dır. Kıtaya gelen hertoplumu kusmuşlardı. Böyle söy-
lüyordu. ;
llkin Iranlıiar gelmişlerdi, onları kusmuşlardı. Ar-
dından Yunanlılar, Romalılar gelmişler, onlan kusmuş-'
lardı. Daha sonra Osmanlılar gelmişler, beş yüz, al-;
tı yüz yıl kalmışlar, onları da kusmuşlardı. Şımdi ls-|
rail yeniden gelıyor. Ama barındırmazlar, erinde ge-;
cinde onları da kusacaktır. ;
"Israil ne kadar kalacak? " ;
"Sürecinı söylüyorum, süresini bilemem."
Bizim kökü İstanbullu, konumu İsraılli izak, böyle
yorumluyordu verilen savaşlan. Alınmış toprakları ge-
ri veriyorlar, bu bir şeyler söylemez mi? Sonra Arapi
bu, hiçbir zaman güven olmaz.
İki hanımdan beş çocuğu vardı Izak'ın, üçünü yın
vadan uçurmuş, ikisi kalmıştı. Kalanlar kızdı. !
"Drahoma zorunluluğu var" diyecek olduk. ;
"Hayır" dedi, "Bizde drahoma yoktur." \
"Izrail'de yani?" {
"Izraıl'de yok ama Istanbul'da var." }
Vapurun kalkışına bır saat vardı, hemen gitmeye
davrandı, "Üç ay sonra gene geleceğim. Inşallah
gene gelinm, Allah kısmet ederse..." ;
Birbirimizin gözlerine baktık, kucaklaştık.
B U L M A C A SEDAT YAŞAYAN
SOLDAN SAĞA:
1/Çıpuranm,boyu
10 cm"ye kadar
olan gençlerine ve-
rilen ad... Bır renk.
2/ Bayragın uçkur-
luk karşısındakı
kenan... Çanakka- 4
le Boğazı'nda bır
burun. 3/ Kayısı.
erik, zerdalı gıbı
meyvelenn kuru-
su... Hz. Muham-
med'ın yaşamını.
peygamber olarak
evİemlennıvesa-
1 2 3 4 5 6 7
hıp olduğu değerlerı anlatan
yapıt. 4/ Üstten sağa doğru
eğık olan basım harfi... Olum-
suzluk belirten bir önek. 5/
Kjlit, sürgü, toka gıbı şeyle-
n kapalı tutmaya yarayan dü-
zenek. 6/ Manganezın sımge-
sı... tçınde maden ergıtılen
kap. 7/ Kır yasamı içinde aşk
konusunu işleyen kısa şiır...
Altın. 8/ Boğanotundan çı-
kanlarak hekımhkte kullanı-
lan zehırlı bır madde. 9/ Ana-
dolu'nun kırsal kesımınde erkekler arasında düzenlenen
yaren toplantılanna venlen ad... Bir nota.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ XX. yüzyıl başlannda Rusya'da ortaya çıkan resim akı-
mı... Su. 2/ Alkolsüz ıçkı. meşrubat... Akdenız kıyılannda
çok yaygın karıdes cınsı. 3/ Hece ölçüsünde dızelenn bö-
lüm yerlenne venlen ad.. Antık Yunan mımarlığının üç bi-
çemınden biri. 4/ Tarla sının... Kayalık kıyılarda yaşayan
bır balık. 5/ Katmanlannda ıç ıçe daıreler bulunan bıllurlu
bır kalker türü. 6/ Toplanma, bırleşım... Uzaklık ışaretı. II
Bır zaman bırimı... Gecmiş. 8/ Boğa güreşı yapılan alan...
Eskı dılde burun 9/ Daha çok Türkmen oymaklan arasın-
da rastlanan bır tür kukla oyunu
İLAN
T.C.
EZİNE KADASTRO
HÂKİMLİĞİ'NDEN
E. 1981/173
K. 1986/142
Davacı Orman Idaresi ile davalı Mahmut Çıklaça-
pur arasında tapulama tespıtıne itiraz davasının yapı-
lan açık yargılaması sonunda;
Davacı Orman Idaresi'nın davasınınreddınedaır ve-
rilen karar, Yargıtay 20. Hukuk Dairesi'nin ilamı ile onan-
mış olup davacı Orman tdaresi tashihi kararyolunagıt-
miş ve Yargıtay 20. Hukuk Dairesı'nin 27.4.1995 ta-
nh ve 1995/2963-5420 esasve karar sayılı ılamı ile ka-
rar düzeltme ısteğmın reddine karar verildığinden ve
davalı Mahmut Çıklaçapur adına yapılan teblığ ışlem-
len bugüne kadar gazete yoluyla gerçekleştığinden teb-
ligat yerine geçerlı olmak üzere ılanen tebliğ olunur.
Basın: 42971