29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 2 EKİM 1995 PAZARTESÜ 12 DIZI YAZI YAStNOA Demokratik kitle örgütleri, çağdaş anayasa savaşımında kitleleri harekete geçiren önemli toplumsal dinamiklerden biriydi... Demokratikleşmede geri adımlar K amuoyunda, yüzyılın belki de son büyûk "de- mokratik hamlesi" ola- rak büyuk ılgı ve umut- la izlenen anayasa deği- şiklıği sürecı, 23 Tem- muz 1995'teTBMM'deyeterlıçoğunluk- la kabul edılen 4121 sayılı yasanın yü- rürlüğe gırmesıyle noktalandı. Bu kez "askeri bir darbenin" sonu- cundadeğil. doğrudan TBMM'nınken- di özgür ve demokratik iradesiyle ger- çekleştıği ıçin u ilk sivil anayasa deği- şikliği" olarak da toplumun duyarlı ke- simlennde coşkuyla ızlenen bu süreç. yine "demokrasiye olan özlem" nede- niyle çok da fazla irdelenmedı ve deyim yerindeyse "buna da şükür" anlayışı içinde tamamlanmış oldu. 177 maddeden oluşan anayasada sa- dece 16 maddede gerçekleştinlen ve as- lında 1992'den bu yana koalısyon hükü- metlerinin protokol ve programlannda topluma söz verilen demokratikleşme düzeyinin çok gensinde kalan değişik- liklenn "yüzyılın son olanağı" olarak yorumlanması ise. hıç kuşkusuz yıne 1992'den bu yana yaşanan süreçteki "parçalanan umutların" bir sonucuy- du. Gerçekten koalisyon hükümetleri, "12 Eylül düzenini" tüm yasa ve kurumla- nylaortadankaldırmak bir yana. 1980"le- rin o baskıcı ortamında bile ülke günde- mine getirilemeyen. dahası "demokra- tik toplumsal muhalefetle" aynı yıl- larda önlenebilen kimt uygulamalan, ne- redeyse "resmi devlet politikası" ola- rak yürürlüğe sokmuşlardı. Ömeğin Boğaziçf ndekı Sevda Tepe- si'ne Arap şeyhlennın saray yapma gi- rişimlerinın hukuk yoluyla engellene- bildiği bır 12 Eylül Türkiyesi'nden, yi- ne Boğazıçi'ndeki Istınye Koyu'nda özel- leştirme yoluyla benzer bir yağma pro- jesini uygulamayı '"ekonomide sivilleş- me" (!) olarak alkışlayan ve üstelik bu- nu demokrasinin güvencesi olarak ilan eden bir Türkiye'ye gelinmişti. Benzer şekılde düşünce özgürlüğü adı- na 141,142 ve 163.maddelerincezaya- sasından ayıklanarak yıllardır bu ülke- nin aydınlannı "fikir suçlusu" olarak hapislerde çürüten hukuk anlayışı. 12 • Yavuz Önen'e göre hem 1982 Anayasası hem de 1995'teyapılan son değişiklikler, sadece yağmaya dönük çıkarların korunmasını değil, çıkar çevrelerinin temelde "demokrasiden duydukları kaygılarını" gidermeye yönelik hükümlerle donatılmış durumda. 9O'ının üzenndekı "evet" oylanyla ka- bul edılip yürürluğe sokulan 1982 Ana- yasası yapıldığmda. örneğin îstanbul Ec- zacı Odası, aynı anayasanın antıdemok- ratık maddelerle donatıldığını ilen süre- rek karşı çıkmış ve oda yönetıcıleri fa- şıst dönemin sıkiyönetim mahkemele- nnde yargılanarak mahkûm edjlmişler- dı Aynıolayda. 1982 Anayasası'nıneleş- tirildiği meslekı "Havan" dergısı de toplatılarak bir meslek odasının "toplu- mun genel eğilimine de ters düşen" bu turumu. yıne 12 Eylül tarafından en sert şekılde cezalandınlmıştı. Şımdide yıne meslek odalan. bu kez 23 Temmuz 1995"te, 392 mılletvekilinin katıldığı TBMM oturumunda 360 kabul oyuyla gerçekleştinlen anayasa değışik- liğinın. yine "antidemokratik" olduğu- nu, bir bakıma "genel coşkuya ve eği- lime ters" bır görüş içinde dıle getiri- yorlar. Bu kez artık 12 Eylül dönemindeki gıbı anayasayı eleştırdıkleri içın sıkıyö- netim hâkımlerinın karşısına çıkmayacak- lar. Amaeğerbututumlan. yenı tanınan •'politik özgürlüklerinden" sayılmaz da anayasaya yerleştirilen "amaç dışı faaliyetler" olarak görülürse bu kez 12 Eylül Anayasası'nda bile olmayan "ka- nunla görevli bir merci"tarafından yö- netıcileri görevden uzaklaştınlacak. alı- şageldıklen yazgılannı belki yine yaşa- yabilecekler. Ustelik, "demokratikleş- me" adına ve seçimle göreve gelen yö- netıcilennın. bu kez bağımsız yargı ye- nne, "atanmış mercilerce"cezalandınl- Eylül ruhunun sürdüğü ortamda bile terk edilirken bu kez ünü artık yurtdışına ta- şanTerörle Mücadele Yasası'nın 8 mad- desındekı çağdışı anlayış, koalisyon hü- kümetinde de varlığını korumuştu. Sivilleşme yalanı lşte demokrasi ve uygarhk açısmdan böylesıne "umutların sönmeye yüz tut- tuğu" bır ortamda, anayasada yapılan ba- zı değışıkliklenn "sivilleşmede zafer" olarak ilan edilmesi, kamuoyunun da bu havaya kapılarak "umutlarını tazele- me"çabasınagırmesi,toplumbilımcıle- rin gözlemlenne göre "toplum psiko- lojisi" açısmdan belki de olağan sayıla- bılirdi. Ama hem yasal hem de kamusal görevlen arasında "kendi uzmanlık alanlarında topluma doğruları gös- termek" gibı önemli bır sorumlulukla- n da bulunan meslek odalan içın böyle bır "havaya kapılmak" elbette kı ola- sı değildi. Nitekim, yine bu toplumun yüzde Genel Başkanı Mehmet Domaç: "23.7.1995 günü TBMM'de kabul edilen anayasa değişiklikleri, anayasal baskı gruplarının görüşleri alınmadan yapıldı. Çünkü demokrasi değil, iktidar korumaya alındı..." masını. "anayasa buyruğu olarak" sı- neye çekerek . TMMOB Genel Baskanı Yavuz Önen, son anayasa değişıklığini ve bu paket içmdeodalarla ilgıli 135. maddenin son şeklini değerlendirirken tepkisını. "da- ha geriye giden"anlayış üzerinde yo- ğunlaştınyor TBMM'deki Anayasa Komisyonu'na ve siyasi partı temsılcılerine daha önce ilettiİclen öneriyle 27 Temmuz 1995'te kabul edilen mettn arasındaki farkın ıçe- nğinı "dehşetle" karşılayan Yavuz Önen, maddelenn gene! değerlendırmesine geç- meden önce şunlan söylemekten kendi- sını alamıyor: "Bu nedenle, artık son y ıllarda par- lamentodan ya da hükümetten ne za- man bir demokratikleşme vaadiyük- selse 'Eyvah bır adım daha gerilıyoruz' diye kaygı duymaya başladık..." Önen'i bukaygısındadoruğa ulaştıran yenı anayasa hukmü ıse 135. maddede aynen şöyle yer alıyor: "Milli güvenliğin, kamu düzeninin, suç işlenmesini veya suçun devamını önİemenin yahut yakalamanın gerek- tirdiği hallerde gecikmede sakınca var- sa, kanunla bir merci, meslek kuruluş- larını veya iist kuruluşlarını faaliyet- ten men ile yetkilendirebilir." Oysa kı "demokrarikleştiği" (!) söy- lenen anayasadakı bu maddenin öncekı şeklınde durum, gerçekten daha demok- ratiktı. Meslek kuruluşlannın yönetim organlannın ancak yargı karanyla gö- revlennden alınacağı hükmüylebırlıkte gecikmesınde sakınca görülen hallerde valinin müdahale yetkisı. hiç değılse "geçici bir süre" içindı ve son karar yı- ne mahkemelere bırakılıvordu. Meslek odalan. yönetıcılennm "hemen yakalanmasını" ve bunun içın de "ge- cikilmemesini" gerektırecek kadarbü- yük bır suçu. acaba nasıl ışleyebılirler? Bu konuda, kanun koyucunun hemen her vatandaş ya da her kurum içın taşı- yabileceği "şüpheyi" özel olarak güç- lendiren ve bu nedenle de anayasadaki ılgilı maddenin yansından çoğunun "bu olası suça karşı alınacak radikal ön- lemlere ayrıldığı" bır kuruluş olma özel- likjen. acaba nereden kaynaklanıyor? Üstelik. hemen tüm organlan seçim- le oluşmasına ve 40 yıllık geçmişlerin- de de hep bılimden. demokrasiden ve toplum yasasından yana "legal" bırça- lışma içinde olmalanna rağmen!.. Çıkar çevrelerinin demokrasi korkusu Yav uz Önen, bu sorulan, "Aslında iş- te bu 40 yıllık hep doğruları savunan geleneğimizden korkuluyor" diye ya- nıtlıyor Ardından anayasada gerçekten bir demokratikleşme ıstenıyorsa meslek odalanyla ilgıli maddelenn nasıl olma- sı gerektiğı yönündeki önerilennin yine neden ve kımler tarafından göz ardı edıl- dığını de "artık çok iyi bildiklcrini" v^ir- gulayarak şunlan söylüyor: "Kamu adına her türlü teknik ve mali denetimden rahatsız olanlara. düşük standartlı şartname ve kural- tara aykırı üretimden çıkar sağlayan- lara, kentleşmeyi kentsel ranta feda edenlere ve çıkar gruplarıyla işbirliği yapanlara, bu çıkarları kommanın ze- mini olan 1982 Anayasası'nı savunan- lara karşı verdiğimiz miicadelemizi yılmadan sürdürmeye kararlıvız..." Yavuz Önen"e göre hem 1982 Anaya- sası hem de 1995'te yapılan son değişik- likler, sadece yağmaya dönük çıkarlann korunmasını değil. çıkar çev relerinin te- melde "demokrasiden duyduklan kay- gılarını"gidermeye yönelik hükümler- le donatılmış durumda. Bunun en açık göstergelerinden bin ola- rak yine 1982 Anayasasfndakı 12 Ey- lül yasalannı ve askeri rejimın sorumlu- lannı "koruyan"geçicı 15 maddenin olduğu gibi kalmış olmasını gösteren Yavuz Önen. "Meslek odalarına poli- tika serbestliği tanındı" diye duyuru- lan değışıkliğin "içy üzünü" şöyle açık- lıyor: "Evet. siyasi partilerle sivil top- lum örgütlerinin siyasi işbirliği ve iliş- ki içinde bulunmalarını yasaklayan maddeler kaldırıldı. Ancak kamuya ait işyerlerinde çalışan mimar ve mü- hendislerin memur statüsü içindcki siyaset yasağı siirüyor. Böylece, üyele- rinin çoğu devlet hizmetinde çalışan teknik elemanlardan oluşan odalar, hem üyesiz bırakılıp hem de bu tek- nik potansiyelin yine siyaset dışında tu- tulması sağlanırkcn iiyeleri arasında mesleğini serbest yapan uzmanlarui yo- ğun olduğu odalarda ise siyaseti belir- leme hakkı. sadece belli bir kesime ta- nınmış oluyor..." TMMOB Genel Başkanı Yavuz Önen. bütün bunlann yanı sıra. aynca böylc bir sonuca. "olağaniistii hal bölgesin- de yaşanmakta olan çatışmaların or- tamında giderek gfiç kazanan askeri, otoriter eğilimlerin sivil siyasi crki; başka bir deyişle hükümeti. siyasi par- tilcri, parlamentoyu ve hatta kamuoyu- nu vaygın bir milliyetçi-dinci propa- gandayla etkilemesiyle" vanldığı kanı- sında. . "Bilimsel doğrular ürkütür" Geçen aylarda Türk Eczacılan Birlı- ğı (TEB) Genel Başkanlığı görevine se- çilen tstanbul Eczacı Odası Başkanı Mehmet Domaç, anayasada meslek oda- lanna "göstermelik" bir siyasi serbest- lik tanınırken aynı anda eskısinden da- ha sıkı bır "takibe" alınmış olmalannı. "Demek ki bilimsel doğrulardan ür- kenlerin etkinliği yine siirüyor" diye yorumluyor. Siyasi partılenn bellı top- lumsal kesımlenn çıkarlannı korumak üzere "iktidara gelmek amacıy la" ör- gütlenmişkurumlarolduklannı anımsa- tan Mehmet Domaç. odalann sadece bu amaca hızmet eden bır siyasi tutum için- de olamayacaklannı. tam tersıne bılim- selliğı ve toplum yarannı savunmayan si- yasi partılere karşı da gerekırse "tavır alacaklarının" bilınmesıni ıstıyor. Bu anlamda meslek kuruluşuyla po- lıtika arasındaki ılişkiyı sadece "siyasi partilerle işbirliği" anlamında gören ve öncelıkle bunu önemseyen yenı ana- yasa anlayışını kabul etmediklennı be- lırten Mehmet Domaç. "tartışmanın özü" hakkında şunlan söylüyor "Meslek örgütleri, bilimsel bilginin örgütlü kaynağı olan kurumlardır. Bil- gi üretirler. işlev sel bilgiy i meslek üye- lerine ve toplumun katmanlarına ulaş- tırmaya çalışırlar. Bilgi üretilip işlcv- sel hale gelinceye kadar geçen sürede kimin yararına ya da zararına kulla- nılacağını ortaya koyacak siyasi tercih- lerini belirlerler..." Domaç'a gore ışte bu özellikleri ne- denıyle meslek odalan. demokratik bir yapı içinde örgütlenmış olarak "huku- kun üstünlüğü, insan hakları, çevre. kültür vb alanlarda baskı unsuru" ol- ma nıteliklerı ve ışlevlerıyle çağdaş bir topium içın en temel guvenceler arasın- dalar. Bu güvcncedcn "ürkmek, çekin- nıek. tehlikeli görmek" gıbı y akiaşım- larla belırlenmış bir anayasa hükmünün. sadece meslek odalan ıçin değil, genel- de tüm ülke ve toplum içın çağdaş ge- lişmenın önünde engel oluşturacağı çok açık Bu nedenle Mehmet Domaç, sadece sı- yası partilerin değil, genelde "devletin" ve hatta "hükümetlerin" meslek oda- larından yararlanmalan ve eğer siyasi ışbırliğı yapılacaksa bunun parttlere des- tek anlamında değil. kamu yönetıminde "bilimsel ve toplum yararına güçbir- liği" anlamında anlaşılması ve özendı- nlmesı gcrektığını savunuyor. Domaç, bu görüşune yönelik şu örneği de veriyor' "İstanbul Eczacı Odası. ilaç fiyat- larının anormal artışı karşısında ucuz eşdeğer ilacı sav undu ve SSK de bu po- litikamızı benimseyerek 1992 Hazira- nı'ndan bu yana kurumuna ucuz eş- değer ilaç almaya başladı. SSK'nin sa- dece bir yılda bu yolla sağladığı ta- sarruf. 2 trilyon liradır..." Meslek odalannın ülke v e toplum ıçin böylesine yararlı çabalan bılindiğı hal- de anayasada olağanüstü bır baskı ve de- netim altında tutulmaya çalışılmalannı "onur kırıcı bir davranış" olarak gör- düğünü belirten Mehmet Domaç, 135. maddeye son şeklini veren "siyasi ter- cihin" yine meslek odalanndaki varolan siyasi olgunluğun da çok altında oldu- ğunu belirtiyor. Bugüne dek ne Eczacı Odası'nın ne di- ğer meslek odalannın, kendi yasalann- da da belırlenmiş olan "kamu yararı" çızgisinın dışına taşmadıklanna. bır şa- hıs ya da zümrenin dar çıkarlan için po- litika geliştirmedıklerine ve ülkeye za- rarlı gordüklen uygulamalan eleştırme- nin ötesinde hıçbir şekilde siyasi pole- miğe gırmedıklenne dikkat çeken Meh- met Domaç. TBMM aleyhine açtıklan ünlü "nıanevi tazminat davası"nı şöy- le özetlivor: TMMOB Genel Başkanı Yavuz Önen: "Son yıllarda parlamentodan ya da hükümetten ne zaman bir demokratikleşme vaadi yükselse, 'Eyvah bir adım daha geriliyoruz' diye kaygı duymaya başladık..." "Meslek odalan demokratik kuru- luşlar olduğundan. önce kendi içle- rindekiişleyişin demokratik olmasına da büy ük özen gösteriyorlar. İstanbul Ec/.acı Odası, kendisine yasayla ya- kıştınlan antidemokratik delege yapı- sını değiştirmek üzere 1989*da yargı- ya başvurdu ve \nayasa Mahkcmesi bu yasa maddesini iptal etti. Ancak yeni yasanın çıkması 3.5 yıl gecikince odamız, seçimlerini yapamadı ve or- ganlarını demokratik yöntemlerle ye- nileyemedi. Anayasal görevini 3.5 yıl yerine getirmeyen ve odamızın demok- ratik işleyişinin zedelenmesine nedeh olan TBMM aleyhine manevi tazmi- nat davası açtık. Dava devam ediyor..." Bakalım bu ılgınç davada. üyeleri "anayasaya bağîı kalma" yeminiyle göreve başlayan TBMM'nın. anayasal görcvını ıhmalınden otüru ortaya çıkan süreç karşısındaki hukuksal durumu ko- nusunda yüksek yargı, nasıl bir sonuca varacak' 1 "Gecikmesinde sakınca görülen durumda" meslek odası yöneti- cilennın bağımsız yargı dışındakı bazı "merciler" tarafından görevden alın- malannı uygun gören TBMM. kendi görevındekı boylesı bırgecikmeyı. aynı mahkemede nasıl açıklayacak?.. Yarın: Kimyacılar ve metalurji mühendisleri ne diyor? POLITIKA VE OTESI MEHMED KEMAL İzrailli İzak Geldi... : Aslı Istanbullu, şimdi Israilli dostum izak, yolu düştü mü bana uğrar. Bizim gazetenın de 40 yılı aş- kın abonesidir. Her gün Cumhuriyet eline erişir, olup bitenleri sıcağı sıcağına öğrenir, elektronik çağın ni- metlerinden yararlanır. Gazeteyi geceleri okuyunca her şeyden haberi olur. Geçen hafta çat kapı İzak göründü. Gelen İzak mıydı, ona benzeyen biri miyT di önce şaşırdım. Selamından anladım: ; "Hayrola İzak..." dedim. "Bu ne hal?" "Sorma, doktora gittim, şeker varmış bende, her gün eriyorum. Şimdiye kadar 18 kılo verdim. Bu gi- dişle daha da vereceğim. Birinsanın her gün erime-, sı ne demek!" Son günlerde ben de kilo vermiştim. Oturdu, daha oturur oturmaz filozofluğa başladı: "Ölüm, insanın en büyük dostu; öldün mü herşey sona eriyor. İnsanın ölümden yakın arkadaşı yok. Ölümü çağınyorsun, istedığın zaman gelmiyor." Morali iyice bozuktu. Karamsardı, o neşeli Izak'ın yerinı bir başka İzak almıştı. "Şekerin kaç?" diye sordum. "Normalin iki katı, her gün de artıyor, eksilmiyof, yerinde de tutamıyorum." Gözleri buğulandı. Teseh li için lafı değiştirdim. : "Biliyormusun Ismet Paşa da önemli bir şekerhas- tasıydı. 'Şeker hastaları uzun yaşar' derler, gerçek-1 len de uzun yaşadı. özenle yaşartar. Iğnesıni bile ken~ di yaparmış." "Bırak canım; onu yeme, bunu yeme, ot gibi ya->t şa, buna mı sen uzun ömür diyorsun ? Işkencedir bu! Akşam üstüikikadeh rakını içemedikten sonra dün- yanın tadı mı olur? Bak bızım Türkçede bırata sözü vardır. 'Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gi- bi/ Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibı.' Bu- nu bilirsin." "Bilirim" dedim. Atasözü değil, bır padışahın ŞH ıridir demedim. Dili çözüldü, artık durmadan konu- şuyor. Atasözlerine düşkündur bilirim, Türkçeye de..İ Zaten konuşurken "bizim Türkçe" diyor. Bir atasö-- zü daha patlattı: ; Pir pirina burunsuz ; Ikisi de birbirinden uğursuz. ; Bu ıkilidekı "Pırp/rina"yı bilmiyordum, sordum. ; "Frengıli demektir." ; Ne diye söylüyordu, önce anlayamadım, ama is- rail-Arap savaşı için söylermiş. Artık bitmek bilme- yen Arap- Israil savaşı üstüne konuşmaya başladıkj "Birbirinden uğursuz" sözünü ikisi ıçin söylüyordu. Özgürlük vardı ki düşündüklerıni söylüyordu. Bura- daolsa; doğru içeri... Tarıhe baktığımızda Araplar, bu coğrafya üstün- 1 de kendilerinden başka kimseyi barındınmamışlar- dır. Kıtaya gelen hertoplumu kusmuşlardı. Böyle söy- lüyordu. ; llkin Iranlıiar gelmişlerdi, onları kusmuşlardı. Ar- dından Yunanlılar, Romalılar gelmişler, onlan kusmuş-' lardı. Daha sonra Osmanlılar gelmişler, beş yüz, al-; tı yüz yıl kalmışlar, onları da kusmuşlardı. Şımdi ls-| rail yeniden gelıyor. Ama barındırmazlar, erinde ge-; cinde onları da kusacaktır. ; "Israil ne kadar kalacak? " ; "Sürecinı söylüyorum, süresini bilemem." Bizim kökü İstanbullu, konumu İsraılli izak, böyle yorumluyordu verilen savaşlan. Alınmış toprakları ge- ri veriyorlar, bu bir şeyler söylemez mi? Sonra Arapi bu, hiçbir zaman güven olmaz. İki hanımdan beş çocuğu vardı Izak'ın, üçünü yın vadan uçurmuş, ikisi kalmıştı. Kalanlar kızdı. ! "Drahoma zorunluluğu var" diyecek olduk. ; "Hayır" dedi, "Bizde drahoma yoktur." \ "Izrail'de yani?" { "Izraıl'de yok ama Istanbul'da var." } Vapurun kalkışına bır saat vardı, hemen gitmeye davrandı, "Üç ay sonra gene geleceğim. Inşallah gene gelinm, Allah kısmet ederse..." ; Birbirimizin gözlerine baktık, kucaklaştık. B U L M A C A SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/Çıpuranm,boyu 10 cm"ye kadar olan gençlerine ve- rilen ad... Bır renk. 2/ Bayragın uçkur- luk karşısındakı kenan... Çanakka- 4 le Boğazı'nda bır burun. 3/ Kayısı. erik, zerdalı gıbı meyvelenn kuru- su... Hz. Muham- med'ın yaşamını. peygamber olarak evİemlennıvesa- 1 2 3 4 5 6 7 hıp olduğu değerlerı anlatan yapıt. 4/ Üstten sağa doğru eğık olan basım harfi... Olum- suzluk belirten bir önek. 5/ Kjlit, sürgü, toka gıbı şeyle- n kapalı tutmaya yarayan dü- zenek. 6/ Manganezın sımge- sı... tçınde maden ergıtılen kap. 7/ Kır yasamı içinde aşk konusunu işleyen kısa şiır... Altın. 8/ Boğanotundan çı- kanlarak hekımhkte kullanı- lan zehırlı bır madde. 9/ Ana- dolu'nun kırsal kesımınde erkekler arasında düzenlenen yaren toplantılanna venlen ad... Bir nota. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ XX. yüzyıl başlannda Rusya'da ortaya çıkan resim akı- mı... Su. 2/ Alkolsüz ıçkı. meşrubat... Akdenız kıyılannda çok yaygın karıdes cınsı. 3/ Hece ölçüsünde dızelenn bö- lüm yerlenne venlen ad.. Antık Yunan mımarlığının üç bi- çemınden biri. 4/ Tarla sının... Kayalık kıyılarda yaşayan bır balık. 5/ Katmanlannda ıç ıçe daıreler bulunan bıllurlu bır kalker türü. 6/ Toplanma, bırleşım... Uzaklık ışaretı. II Bır zaman bırimı... Gecmiş. 8/ Boğa güreşı yapılan alan... Eskı dılde burun 9/ Daha çok Türkmen oymaklan arasın- da rastlanan bır tür kukla oyunu İLAN T.C. EZİNE KADASTRO HÂKİMLİĞİ'NDEN E. 1981/173 K. 1986/142 Davacı Orman Idaresi ile davalı Mahmut Çıklaça- pur arasında tapulama tespıtıne itiraz davasının yapı- lan açık yargılaması sonunda; Davacı Orman Idaresi'nın davasınınreddınedaır ve- rilen karar, Yargıtay 20. Hukuk Dairesi'nin ilamı ile onan- mış olup davacı Orman tdaresi tashihi kararyolunagıt- miş ve Yargıtay 20. Hukuk Dairesı'nin 27.4.1995 ta- nh ve 1995/2963-5420 esasve karar sayılı ılamı ile ka- rar düzeltme ısteğmın reddine karar verildığinden ve davalı Mahmut Çıklaçapur adına yapılan teblığ ışlem- len bugüne kadar gazete yoluyla gerçekleştığinden teb- ligat yerine geçerlı olmak üzere ılanen tebliğ olunur. Basın: 42971
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle