Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
9 OCAK 1995 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
EKONOMI
Devlet Bakanı Doğan, uygulamaya konulması planlanan bir dizi önlemi Cumhnriyet'e açıkladı
Hiikiimet 1995'e çare arıyor
ANKARAPAZARI
YAKUP KEPENEK
• Bankalara yatınlan
paralarda, hesap 1 milyar
liranın üzerindeyse kimlik
sorulması yoluna
gidileceğini açıklayan
Aykon Doğan, ileri Batı
ekonomilerinde bu
yöntemin kullanıldığmı
belirterek,"Eğer biz de
bunu uygulamış olsaydık,
bugürı Mercümek hesapian
muammasını çözmekle
uğraşmazdık' dedi.
NURSUN EREL
ANKARA-Devlet Bakanı Ay-
kon Doğan. gelecek aylarda uy-
gulamaya konulması planlanan
bır dızı ekonomık önlemi Cum-
huriyet'e anlattı. Devlet harca-
malannda cıddı bir kemer sıkma
dönemine gırileceğinı anlatan
Doğan, kayıt dışı ekonominin
kayda geçinlmesi ıçin çeşitlı ön-
lemler üzennde durulduğunu an-
lattı. Doğan, ısımsız hesaplarla
bankalara para yatıranlardan
"hesap 1 mjlyar liranın üzerin-
deyse'" kimlik sorulması yoluna
gidileceğini açıkladı. Bütün ile-
n Batı ekonomılennde bu yönte-
min kullanıldığmı kaydeden Do-
ğan. "Eğer biz de bunu uygula-
mış olsaydık, bugün Mercümek
hesapian muammasını çözmek-
le uğraşmazdık" dıye konuştu.
Doğan şöyle konuştu:
Aykon Doğanf
dan
1 milyann üzerinde hesap
açtıranlardan kimlik sorulacak.
Devlet de kemer sıkacak.
Kamunun telefon, taşıt,
elektrik harcamalan
frenlenecek.
îşyeri kiralamada stopaj oranı
yüzde 20'den 25 veya 30'a
çıkanlacak.
Kayıt dışı ekonominin kayda
geçirilebilmesi için çeşitli
önlemler üzerinde durulacak.
Vergi iadesine Milli Piyango
uygulaması ciddi biçimde
düşünülüyor.
Devlet borçlanması yerine özel
sektöre dış kredi olanaklan
yaratılacak.
tSİMMZ HL^APLAR: Esas
olan kayıt dışı ekonomiyi kayda
almak Pek çok tedbir üzerinde
duruyoruz. Bunlardan biri de
banka sistemıyle ilgili Banka
sistemınin kendı alacağı bır ted-
bir var. Isimsız hesaplarda adres
sormak. Yani hesap yine ısımsız
olsun, ama dıyelım ki. 1 milyar
liranın üzennde hesap açtıran ol-
du. O adama kımliğinı sormak
lazım. Bu her yerde böyledır.
ABD'de de, Avrupa Birliği'nde
de hatta rakam 300 milyon lira-
dır. Bunun üzerinde hesap açtı-
randan kimlik sorulur.
HARCAMALARA FREN:
Şimdi 1995 bütçesıne 198 tnl-
yon liralık açık var. Aslında bu-
nu da kolay kolay tutturamaz,
ama tutturmanın yöntemlerinı
aramak lazımdır. Biz devlette ta-
sarruf yapabıliyor muyuz? ör-
neğin, devlette çok yaygın bir
cep telefonu kullanma alışkanlı-
ğı var. Özel sektörde bu yok.
Devleti özel sektör mantığı »le
hareket eder hale getirmek bu ve-
rimliliğe ulaştıımak lazım. Tali-
mat verildi, birtasarruf genelge-
sı hazırlatıyoruz.
İŞYERİ STOPAJLARI:Tür-
kiye'de servet vergilerinın oranı,
bir zamanlar yüzde 4'lerde iken,
şimdi binde 4'lere düşmüştür.
Niye düşmüştür? Emlak vergile-
ri belediyelere devredilmiştir,
ondan. Çünkü, belediyelerde
vergi alma gayreti yok. llle de
merkezden beklıyorlar.
"Özerklik, özerklik" deniyor,
ama bu kavramın içınde beledi-
yelenn kendi kaynaklannı yarat-
malan da vardır.
OZEL SEKTORE DESTEK:
Önümüzdekı günlerde ABD'de
ış konseyi toplantılan var. Ayın
21"ınde özel sektör temsılcılen
ABD'yegıdecekler Ondan önce
de bır hazırlık olmak üzere bü-
rokrat arkadaşlan gönderiyoruz.
ABD'ye ıhracatımızda büyük ar-
tış \ar Ama, burada özel sektö-
rün kredi potansıyeli de var. Ya-
ni Türk özel sektörunün kredi
bulması mümkün. Biz artık,
"Devlete ne kredi açılacak" diye
soracagımıza. "Ekonomi ne ka-
dar kredi bulacak" dıye sorma-
lıyız
MİLLİ PİYANGO: Maliye
Bakanlığı, bunun üzennde çalı-
şıyor. Yıl boyunca aldığınız fiş-
len bınktırıyorsun. Ben sana
ödemeyı 1 yıl sonra yapıyorum
Şunudüşünemezmıyız? lOmıl-
yonluk fiş biriktırdm, gei sana
bir taıtı bılet vereyım. Bö> lece
seni bir iştirake da\et ediyorum
tstersen fişi getir bıletı al. ıster-
sen bekle. vergi ladenı yıl sonun-
da ödeyelim. Şimdi diyelim ki,
maaşın 15 milyon lira bunun
hepsine fiş alamazsın, ev kiran
var, arabanın benzini var . ayda
2 milyonluk fiş topladın, götüre-
ceksin işyerindeki muhasebe
müdürüne, o bunlan Milli Piyan-
go Idaresi'ne gönderecek. ora-
dan da sıze piyango biletleri ge-
lecek. Mesela 10 milyonluk fiş
verene tam bilet, 5 milyona ya-
nm bilet, 2,5 milyona da çeyrek
bılet
DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ / ERGİN YILD1ZOĞLU LONDRA
'Sıcak Para', Bağımlılık ve Demokrasi
M
eksıka'da yaklaşık 6 se-
ne süren bir dışa açılma
"serbestleştirme" ve
özelleştirme süreci
1994'te carı açığın,
GSMH'nin yüzde 8'inetırmanmasınıen-
gelleyemedı. Bunun ardından, evvelki
hafta Peso yüzde 39, devlet tahvilleri
yuzde 23, borsa endeksi dolar cınsin-
den yüzde 30 değer kaybetti. Meksi-
ka'nın dolar tabanh devlet borçlarını
ödemesi aynı ölçüde zorlaştı. Şimdi yı-
ne bir frene basma, kemer sıkma ve "fe-
dakârlık" dönemi başlıyor. Meksika'da
yaşanan mali kriz, "serbestleşme", dı-
şa açılma ve özelleştirmeler gibi reform-
ların bır ülkenin ekonomısine istıkrar ge-
tireceği iddiasının inanılırlığı üzerinde
ciddı kuşkular yarattı.
Bu konuya geçen hafta değinmiştim.
Deniz Gökçe, sağ olsun, yazıma ılgi
gösterdı ve üç noktada itiraz etti: Siya-
si istıkrarsızlığın rolünü unutma; sadece
yoksullan göz önüne alarak zengınlerin
"fedakârlığını" görmeyerek haksızlık
yapma, "çok şikâyet edilen
sıcak paranın" eskıden ben
zaten var olduğunu unutma.
Bunlardan ikincisı üzerine bır
cevabım yok. Burada bır dün-
ya görüşü farkı var. Ben eko-
nomik krız yaşanırken büyuk
şirketlerte ışçinın ve küçük es-
nafın aynı kaba konulmasının
büyük bir haksızlık olduğuna
inanan "eskı" kafalılardanım.
Siyasi istikrarsızlığa gelince,
bunu, mali krızin bir sebebı
olarak göımek yerine söz ko-
nusu reformların toplumur
yapısı üzerinde yarattığı tah-
ribatın bir sonucu olarak dü-
şünmek gerektiğine inanıyo-
rum. Bunlan söyledikten son-
ra geçen hafta çeşitlı köşe ya-
zarlanncadaelealınan "sıcak
para" olgusu üzerinde dur-
mak istiyorum. Çünkü bu "sı-
cak para" bir zamanlar
ABD'nin sanayileşmesinde
kullanılan dış yatınmdan / kre-
dıden farklı bir sermaye türü.
Kriz ve sıcak para
1950'ler sonrası yaşanan
büyük "ekonomık boom"
1970'lerin başında bitti. ileri
kapitalist ülkelerde sermaye
birikimi yavaşlarken finans-
man gereksinimi, kredi hac-
mi ve dolayısıyla yatınm riski
artmaya başladı. Bu koşullar-
da bırbirine paralel iki gelişme
yaşandı. Birincisi, rısk azaltı-
cı mali araçlar daha çok kul-
lanıldı. Türev piyasaları, risk
arttıkça gelişti. Ikincisi, ser-
maye bırikiminin yavaşlama-
sı, önce kredi kurumlannın,
sonra da şirketlerın üretim ve
ticarete olan ilgilerini azalttı.
Bunlarfonlarını giderek üreti-
me ve ticarete yapılan yatı-
nmlardan, gelecekte elde edi-
lecek kârlara göre değil de ya-
pılmış ve birikmiş kârların
paylaşılmasına yönelttıler.
Mali sermayenın dolaşım alanı genişle-
di, spekülatıf işlemler arttı. Bu ikisi bir-
leşince mali sermaye katlanarak büyü-
meye başlar.
Krizın ilk aşamasında, 1970'lerde,
merkez ülkelerdeki mali sermaye dış
borçlar aracılığıyla değerlenmek üzere
III. Dünya ülkelerine yöneldi. Bu dış kay-
nak akışı ithalata bağımlı ithal-ikameci
sanayıleşmeyi gelıştırdı, dolayısıyla dış
kaynak gereksiniminin çapını da geniş-
letti. Bu aşama 1982'de Meksika'da
başlayan uluslararası borç krizı ile sona
erdi. Böylece 1970'lerde merkez ülke-
lerde başlayan kriz 1980'lerde genelleş-
ti ve global yapısal bir krize dönüştü.
Sermayenin canavariığı
1980'lerde dünya ekonomisinin krizi
yenı bır aşamaya girdi. III. Dünya'dakı
borç krizinin etkisiyle bu piyasa kapa-
nınca mali sermaye, merkez ülkelere ge-
ri dönerek 1980'lerde bir spekülatıf yı-
ğışma, borsa köpüğü oluşturdu. Bu sı-
rada sermaye piyasalanndaki kontrolle-
rin kalkması ve sermayenin uluslarara-
sı dolaşımının serbestleşmesı bu sıkış-
mayı bir ölçüde hafifletti. Bilgi işlem ve
haberleşmeteknolojisı, yatırımcılara, pi-
yasadakı dalgalanmalara anında tepkı
gösterme olanağı getirdi. Böylece dal-
galanmalann yayılma hızı ve şiddetı art-
tı. Risk artışına cevap vermek için, bil-
gi-ışlem alanındaki gelışmelerden de
faydalanılarak, yenı mali enstrümanlar
oluştu ve yaygınlaştı. Birbiriyle çelişen
dört hükümet politıkası bu süreci teşvik
etti:
(1) Devletin mali yükünü azaltmak için
özelleştirme; (2) Batmakta olan, ama
"batamayacak kadar büyük" bankaların
ve şirketlerin, zarartarını devletçe üst-
lenme; (3) Krizden dolayı düşen gelırte-
ri ve bu şekilde ağırlaşan bütçe açıkla-
nnı karşılamak ıçin vergi yerine borçlan-
maya ağırfık verme: böylece tahvıl, his-
se senedi ve para piyasaları globalleş-
ti; (4) Devletlerarası yardım ve borç pi-
yasalarından giderek çekilme, geliş-
mekte olan ülkeler giderek daha fazla
serbest pıyasadan, "piyasa kurallarına
göre" borçlanmaya zorlandılar.
1980'lerde ortaya çıkan bu yeni durum,
daha önceki dönemlerdekinden
farklı olarak, serbestçe ve elektronik
hızla yer degiştirebılen, kısa vadede uz-
manlaşan, son derecede karmaşık ve
yan etkileri belirsiz enstrümanlann kul-
lanılmasıyla ıstıkrarsız, belirsiz hale ge-
len globalleşmiş mali sermayeyi "s/-
cakparayı" yarattı.
Ulusal ekonomiler, "serbestleşme" ve
özelleştirmeler yoluyla bu süper hare-
ketli sermaye tününün etkilerıne daha da
açıldılar. Bu globalleşmiş sermayenin
nasıl bir canavar olduğu ise önce 1987
borsa krızınde, arkasından Avrupa Pa-
ra Birliği krızlerinde ve bu yıl tahvil pi-
yasalarının çökmesi sırasında ortaya çı-
kacak bu canavarın olası davranışlan,
bünyesi, gücü ve üstlenilen risklerin bo-
yutu hakkında kimsenin pek bir şey bil-
mediği dehşetle görülecekti.
Dığertaraftan, "bu sıcakparanın" hız-
lı giriş çıkışlannın, özellikle gelişmekte
olan ülkelerin üzerinde önceden akla
gelmeyen bazı etkileri görülmeye baş-
ladı. Dış kaynak ihtiyacını giderek daha
fazla serbest piyasadan ve "sıcakpara"
(kısa vadeli sermaye hareketleri) ile kar-
şılamak durumunda kalan hükümetler
yüksek faiz ve aşırı değerli (pardon
istikrarlı!) kur politikası uygulamak zo-
runda kaldılar.
Bu politika, (1) yüksek faizler yolu ile
globalleşmiş mali sermayeye kaynak
transferıni hızlandırdı; (2) değerti kur ve
yüksek faiz kıskacı, sıcak paraya bel
bağlamış ülkelerin ihracatını ve yerel ya-
tırımlarını köstekledi; merkez ülkeleri bu
ülkelerin rekabetine karşı korudu; (3) it-
halatı teşvik etti; merkez ülkelere açık
dış pazarian derinleştirdi. Iş-
te bu yüzdendir ki, özelleş-
tırme "serbestleştirme", dı-
şa açılıyoruz, vb... heyecanı
ile yola çıkan ülkelerden Şi-
lı. 1980'lerin baş"ında; Mek-
sıka bu sene, büyük cari
açıkların ardından şiddetli-
mali krizler yaşadılar. Bu
sürecin işçiler, köylüler ve
küçük esnaf üzerindeki yıkı-
cı etkileri de bu madalyonun
obür yüzünü oluşturuyordu.
Vur-kaç, kes-at
Ülkeyi globalleşmiş mali
sermayenin etkisine açma-
nın politik sonuçları da var:
Demokrasinin giderek za-
yıflaması. Global mali ser-
mayenin hareketinı, merkez
ülkelerde üslenmiş, az sayı-
da, süper hareketlı, süper
büyük yatınm fonlan ve ban-
kalar belirtiyor. Bu fonlar ise,
ne kadar kaygan ve belirsiz
bir alanda hareket edildiği-
nin bilinci ile vur-kaç, kes-
at taktikleri ile yönetiliyor.
Sadece hükümetlerden de-
ğıl, ratıng şırketlerinden ve
IMF'den de garanti almadan
bir ülkeye girmiyortar. En
ufak kuşkuda da hızla, bü-
yük ekonomık, politik kan-
şıklıklar yaratarak çıkıyorlar.
Diğer taraftan çok sayıda
gelişmekte olan ülkenin hü-
kümetlerı ve sermayeleri bu
fonlan çekmek için birbiri ile
rekabet ediyor. Bu koşullar-
da hükümetler açısından
seçmenlere verilen sözler,
önemsizleşip, hatta ayak
bağı haline gelirken, bu fon-
lann yöneticilerinı memnun
etmek hayatı birönem kaza-
nıyor. Böylece globalleşme
ve serbestleşme, iddia edil-
diği gibi özgürleşmeyi değil,
seçmenlerin seçtikleri hükü-
metler üzerindeki etkilerinin
azalmasını, demokrasinin zayrflama-
sını da beraberınde getınyordu.
Şımdı Meksıka ve Türkıye'ye döne-
lim. Meksika'daki reformlar, "serbest-
leşme" ve özelleştirme, bir mali kriz ola-
sılığını azaltmadı, aksine arttırdı. Çünkü
bu reformlar, ekonomiyi bu sıcak para
karşısında tümü ile korumasız bıraktı.
Türkiye de bu yola sokuluyor. Bu yolun
ise bır haritası yok. Göründüğü kadany-
la ufukta bir uçurum ve bir sürü enkaz
var; ulusal bağımsızlığın ve demokrasi-
nin zayıflaması var; global mali serma-
yenin çıkarına tabi olmak var. Bunlan
söylediğimiz ve uyardığımız için biz di-
nozor oluyoruz. Peki başka bir yol ara-
mak yenne, dinozorlardan daha eski ri-
vayetlere inanıp, pıyasanın "sıhirti eli-
nin" mistik kerametine güvenerek ken-
dıni uçurumdan aşağı atmaya kalkanla-
ra ne isım vermeli?
İşçi ve işveren sözleşme çıkmazında
Enflasyon tarbşması
katlanarak büyüyor
İSTANBUL (AA) -
Cumhuriyet tarihinin rekor
enflasyonu tüm kesimeleri
karşı karşıya getirdi. Işçı
sendikalan enflasyon üzerinde
zam taleplennı sürdürürken
işveren kesımi, enflasyona
paralel ücret politikasının sona
erdiğini, hatta işten
çıkarmalann artarak devam
edeceğıni belirtiyor.
Üreticilerin de yüzde 149.6
olarak gerçekleşen enflasyonu
üretime yansıtmalan
durumunda mal satmama ve
işyeri kapanması noktasına
gelinebıleceği bıldinldi.
Türkiye işveren Sendikalan
Konfederasyonu Başkanı Refik
Ba>dur da enflasyonun
üzennde zam döneminin 1993
yılı sonunda bittiğinı, bundan
sonra da sözleşmelenn
enflasyonun altında
imzalanacağını söyledi.
Baydur, ücretlenn çok yüksek
olduğunu iddia ederek daha
fazla arfışm işletmelerin
kapanmasına ve işçı
çıkarmalanna neden olacağını
bildirdı. Baydur, "Bu hükümet
başanlı degiL yeni bir hükümet
kunılsun, bu koalis\onla hiçbir
yerevanlmaz""dedı. DISK
Başkanı Rıdvan Budak ıse
enflasyonun çalışanlar
üzerinde çok olumsuz etkileri
olduğunu, gehr sevıyesınin
yüzde 50 oranında azaldığını
bildırdi. Budak, rekor
enflasyon dönemınde
toplusözleşmelenn
tamamlanmasının
zorlaşacağını belırtti. Çok
sayıda ışyennın yüksek
enflasyon politikasından
yararlandığın'ı kaydeden Budak. Şahinoğlu: Fiyatiar artacak
çalışanlann da bundan pay
alma haklannın bulunduğunu söyledi. ITO Başkanı Atala\
Şahinoğlu, piyasada talebın çok düşük düzeyde olması nedenıyle
üretıcılerin maliyetlerinı fiyatlara yansıtmad'ıklannı. ancak TEFE
ile tüketıcı fiyatlan arasındakı 25 puanlık farkın yansıtılacağını
bildırdi. Şahinoğlu, yükün büyük bölümünü büyük toptancı
küçük toptancı ve perakendecinin bölüştüğünü belirterek "Bu
durum uzun vadeli sürmez. Talep artışı ile fl>atlann arasındakı
fark perakende fi\atlara da yansır" dedı
Karabük, Neden ve
Nasıl Yaşatılmalı?
Uygarlığın gelişiminde kimı ürünler simge işlevi gör-
müşlerdir. Örneğin, "Yunan uygarlığı seramık ile Ingi-
lız kapitalizmi dokuma ile özdeştir" denihrse yanlış ol-
maz. Çelik, sanayileşmede "geç kalan" Alman sanayi-
leşmesinin itici gücüdür. Türkıye'nin de içinde bulun-
duğu, sanayileşmede daha da geç kalan pek çok ül-
kede demir-çelik üretimi, ekonomık bağımsızlık simge-
si şayılmıştır.
Öte yandan "teknolojideki hızlı gelişme", yaklaşık
son yüz elli yıllık bu ekonomık bağımsızlık sımgesinın
papucunu dama atacak gıbı görünüyor. Geçenlerde
The Economist, 1995 değertendıımesinde, teknoloji-
deki hızlı gelişmeleri de inceliyordu. Bu konudaki yazı-
lardan birinin başlığı "Çelik Ne Işe Yarar?" biçimindey-
di ve yazıda fiberglas ve fiberkarbon kullanımının yay-
gınlaşmasıyla özelllikle geleceğın bina ve yol yapımın-
da çelik kullanılmayacağı vurgulanmaktaydı. Çelığin
önemıni yitirmekte olduğu bir aşamada Karabük'ün
yaşatılması önerisi çelişik bulunabılirse de bu doğru ol-
maz.
Çünkü guncel olarak ülkenin çelik açığı büyüktür. Ül-
kemizde kişi başına çelik üretımı yılda 150 kg. ile 60 kg.
olan dünya ortalamasından oldukça yüksek, buna kar-
şılık 350 kg. olan OEGD ortalamasının yaklaşık altıda
ve gelişmiş ülkelerin kışi başına üretiminin de yaklaşık
onda biri düzeyindedir. Özetle Türkiye ekonomisinin
çelik üretimıne gereksinimi vardır. Ek olarak, ülkemiz-
de çelik üretimi süreci gelişmiş ekonomilerle benzerlik
göstermiyor. Türkiye'de çeliğin yalnızca yüzde 30 do-
layında bir bölümü maden cevherinden kalan, yüzde
70 i de hurdaya çıkmış çelikten üretiliyor. Oysa geliş-
miş ekonomilerde bu oran tümüyle tersinedir; kullanı-
lan çeliğin yüzde 7O'ı madenden üretiliyor. Türkiye, hur-
da çelik çöplüğune dönüşmuştür.
Karabük varlığını sürdürmelıdir; ancak Karabük'ün
"nasıl yaşatılacağı", yaşatılmasından daha önemlidir.
Karabük Demir ve Çelik işletmeleri, kısaca Kardemir,
ülkemizde hiç denenmeyen ilginç bir yöntemle özelleş-
tiriliyor. Işletme sermayesinin yüzde 35'ı kuruluşta ça-
lışanlara, yüzde 30'u Ticaret ve Sanayı Odası'na, yüz-
de 25'i seçmen olan yöre halkına ve yüzde 10'u da es-
naf örgütlerıne karşılıksız verilmekte ve birortağın yüz-
de birden çok pay alması yasaklanmaktadır. Huküme-
tın de ortaklığın tüm borçlarını ve kimi yenileme yatı-
rımlarını üstlenmesi yoluna gıdilmektedir. Bu konuda
yasal düzenlemeler sürüyor.
Karabük'te çalışanlann çoğunlukta olduğu bir "kar-
ma ortak mülkiyet" ömeği yaratılmak isteniyor. Bu, ye-
ni bir deneyimdir.
Türkiye sendikacılık hareketinin, geçmişte giriştiği iş-
letmecilık deneyimlerinin genellikle başanlı olmadığı bi-
liniyor. Oysa pek çok ülkede sendikaların elinde önem-
li sermaye-üretim olanaklan bulunduğu gibi çalışanla-
rın ortak olduğu işletme mülkıyetının başanlı örnekleri
vardır; başarı nedeni de sendika üyelerinin bilinci ye
sendikaların demokratık işleyişidır. Ek olarak gelişmiş
ekonomilerde üretim süreçleri teknolojik gelişmeye ko-
şut olarak değışmekte, ışçilerin çok yönlü niteliksel ge-
lişiminın önem kazandığı ve buradan kol ve kafa eme-
ği farkının azalmakta olduğu bır döneme girilmektedir.
Bu gelişme, çalışanların ortak edildiği işletme biçimle-
rinin denemesine yol açmaktadır.
Mülkiyet kavramındakı gelişmeler de Karabük'ün çok
önemli bir ilk deney olarak yaşatılmasını gerektirıyor.
Karabük'ün başarısının, biri teknik, öbürü de örgüt-
sel olmak üzere "birbihnden ayrılamaz" ıki önkoşulu
vardır.
Önce, Karabük kesinlikle ekonominin teknik kuralla-
rına uygun olarak yönetilmelidir. Çalışanlann duygula-
rını ve buradan kendilerini "sömürerek" değil; verimli-
lik, ücret, kârlılık, ürün kalitesi, iç ve dış rekabet başta
olmak üzere, gerek teknolojinin gerekse ekonominin
"çağdaş işletmecilik" kurallanna uygun olarak çalışma-
lıdır. Yönetim, özerk ve profesyonel olmafıdır.
Sonra teknik kurallar kadar önemsenmesı gereken
nokta, ortaklığın yapısı ve yönetsel işleyişıdir. Kara-
bük'te "ortak çalışanlar", işletrneye ilışkin karar süreç-
lerine etkın bir biçimde katılmalıdır. Demokratik katılım
sağlanamazsa bu deneyim küçulür ve yıkılır. Karabük,
yeni bir "sendika ağalığı", dınsel ve siyasal "sömürü
alanı" olmamalıdır. Bunu sağlayacak "dayanak" ya da
"güvence", çalışanlann karar süreçlerine katılımıdır.
Karabük, çalışanlarının pay ortaklığı ve buna dayanan
sorumluluğu biçiminde kurumlaşmalıdır. Çalışanın or-
taklığı-sorumluluğu kuralı, karar süreçlerine etkin katı-
lımı ve örgüt yapısının demokratik ışleyişini de sağla-
yabilecektir.
Sorun; Karabük örneğinde, "ekonomik etkinlık" ile
"demokratik ışleyışi" birlıkte yurütebılmektır. Bu ıkilinin
"çelişmediğini" kanıtlayabilmektir. Eğer bu iki koşul
"bırlikte" yaşama geçırilebilirse ülke için çok önemli bir
örnek kazanım olabilir. Önemli olan, var olan ağırhava-
da, ekonomik ve siyasal kırlenme ortamında bunun
başarılmasıdır.
TURKIYEDE İLK DEFA 3 KATLISTRETCH FILM!
YİNE KOROZO'DAN!
DOĞAL ŞARTLARA
DAYANIKLI YÜZEY J
jMEKANİKGÜÇ
!
SAĞIAYAN YÜZEY
YAPIŞKAN YUZEY
KOROZO AMBALAJ SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
FabrikaıTel 212- 5 9 8 9 7 0 0 >5 Hatı Fax 2 1 2 - 5 7 9 6 3 9 9
i Tam otomotik
samn mokıneleriıxje
%3Û0gerciiMlir
$ Dünyanın en kalıteli,
octonbozlı
Dowlex malından
ürdilmektedir