25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 31 OCAK 1995 SAU OLAYLAR VE GORUŞLER Laiklik ve Islamda örtünme sorunuTürk topiumumm hukuk düzeninde birlik ye teklik esastır. Bu alanda din ve mezhep ayınmı yapılamaz. Özel yaşamlannda ve dışanda istedikleri gibi giyinme ve örtünme özgürlüğüne sahip olan kadınlann, kamusal yaşamda ve görev sırasında devletin lcoyduğu laik düzene uyarak başlannı açmalannda dine aykın bir yön de yoktur. Prof.DnNECtPBİLGE temellere dayandınlmaması ilkesi de benimsenmiştir (Any. m. 24). Fakat toplum içinde belli bazı kesimler. 24. maddenın dinsel inanç ve kanıyla il- gili ilk fıkralannı kabullenmekle be- raber, devlet düzeninin dinsel temel- lere dayandınlamayacağına değinen son fıkrasını gözardı etmektedirler. Ancak anılan madde bütün fıkralany- la bir bütün oluşturmakta ve laikliğin tanımı sayılabilecek olan bu fıkra ol- madan, 2. maddede belirtilen laiklik ilkesinin anlam ve önemi kalmamak- tadır. Aynca 176. madde ile güvence altına alınan 'devrün yasalan'ndan bi- risi şapka giyilmesine ilişkin 671 sa- yılı yasa, bir başkası da bazt kisvele- rin giyilemeyeceğine ilişkin 2596 sa- yılı yasadır. Bu yasalar uyannca çıka- nlan yönetmeliklere göre kız ögrenci ve memur olan bütün kadınlar, kamu kurum ve kuruluşlarında 'baş açık' bulunurlar. Dışanda erkekler şapka giymek durumunda iseler de, kadınlar için belli bir giysi zorunluğu yoktur. Demek ki kadınların dışarıdaki gi- yimleri serbestlik esasına bağlıdır. Yani onlar dışanda baş açık ya da ör- tülü dolaşabilirler. Ancak resmi bina- larda, görev sırasında baş açık bulu- nurlar. Laik düzenlemenin gereği bu- dur. S on zamanlarda. kadınla- nn örtünmesi sorunu yi- ne tartışma konusu yapıl- makta ve devletin laiklik maskesi altında dinsel inanca saygı göstermedi- ği, hatta din düşmanîığı yaptığı ileri sürülmektedir. Bu konuda birbirine . kar5.it gibi gözüken görüşlerden. akıl- ; cı bir yorumla sağlıklı bir sonuca va- ; rılabileceğini düşünüyoruz. Bunun için. 'sorun'u hem anayasanın temel ilkesi olan laiklik açısından. hem de Kuran hükümlerine dayanarak dinsel açıdan ele almakta. böylece karşıtlığı. çeşitliliğe çevirmeye çalışarak bir uz- laşmaya varmakta yarar olduğuna inanıyoruz. 1- Sorunun önce 'laiklik' yönünü ele alalım. Bilindiği üzere cumhuri- yet, laiklik temeline oturmaktadır. Bu uğurda atilan çeşitli adımlardan son- ra, 1937'de 'devletin laik niteiiğf ana- yasada-saptandığı gibi. 1961 ve 1982 anayasalannda da pekiştirilen bu nite- liğe uygun olarak. kişilerin dinsel inanç ve kanaat özgürlükleri güven- ceye bağlanmıştır. Ancak. devletin bütün dinler karşısında yansızlığını sağlamak ve din sömüriisünü önle- mek üzere, toplumun sosyal, siyasal ve hukuksal düzenlemesının dinsel 2- Sorunun dinsel yönüne gelince: Bu konuda Islamın temel kaynağı olan Kuran-ı Kerim'ın hükümlerini incelemek gerekir. Gerçi laik bir dev- let düzeninde. konunun dinsel açıdan incelenmesine gerek olmadığı söyle- nebilirse de sırf dinine içtenlikle bağlı yurttaşlanmızı aydınlatmak amacıyla. örtünme konusundaki 'Kuran âyetle- ri'ni irdelemekte yarar görüyoruz. a) Nur sûresinin 31. âyetinde şöyle denmektedir: "İnanan kadınlara da söyle, gözlerini sakınsınlar. iffetlerini korusunlar. Kendiliğinden göriinenler dışında süslerini (ve/veya süs yerterini) göstermesinler. Başörtüierini yakalan- na sabınlar." Âyetteki 'yakalanna sal- sınlar' diye aldığımız kısım, bazı çe- virilerde 'göğüs yırtmacına kadar" ya da 'aşağı doğru", ya da 'ayaklarına kadar sarkıtsınlar" biçiminde de ifade edilmektedir. Bu ifade değişikliği. ör- tülecek yerlerin açıkça belirtilmediği- ni. kendiliğinden görünen yer ya da şey kavramının kesin sının bulunma- dığını göstermektedir. O halde. örtün- me sınınnın tayini zamana ve mekâna göre yoruma bağlıdır. Ayrıca örtünme konusundaki bu âyette, aykın hareke- tin, yani belirtilen biçimde örtünme- nin yaptınmında da açıklık yoktur. Oysa, erkeklerle ilgıli bir önceki âyet- te, bunun 'daha temiz, daha nezahetli' olacağı söylenmek suretiyle. durumun 'nezahet' ve 'nezaket' kavramıyla ilgi- li olduğu belirtilmek istenmiştir. Ka- dınlann örtünmesiyle ilişkili âyette açık bir yaptırim bulunmadığına göre, erkekler hakkındaki nezahet kavramı- nın, kadınlar için de uygulanabileceği söylenebilir. Yani aykın hareket niha- yet nezaketsizlik sayılabilir. b) Ahzab sûresinin 59. âveti ise şöyledir: "Ey Peygamber, eşlerine. kızlarına ve inananlann eşlerine de ki: thtiyaç için dışan çıkarken örtülerini örtsünlcr. Böylesi onlann tanınmalan ve incitilmemeleri için daha iyidir." Bu âyetin iniş nedeni şöyle açıklanmakta- dır: islamdan önce erkekler ve kadın- lar Kâbe'yi çıplak ya da yarı çıplak tavaf ederlerdi. Fakat bu durum, ls- lamdaki ibadetin kutsaliığına uygun görülmüyordu. Öte yandan o zaman evlerde tuvalet bulunmadığı için, ka- dınlann da doğal ihtiyaçlarını gider- mek için, dışan çıkıp boş araziye gi- derken kimi erkeklerce sarkıntılığa uğradıkları görülüyordu. O zamanın koşullarında sadece özgür kadınlara sarkıntılık suç oluşturuyordu. Ancak özgür ve köle kadınların giysilerinde aynlık olmadığı için, suçlu taraf sar- kıntılığa uğrayanı, cariye sandığını söyleyerek cezadan kurtulmak istiyor- du. Işte böyle bir savı önlemek için. hür kadınlann dışan çıkarken örtü al- mak suretiyle tanınmasını ve sarkıntı- lığa uğramamasını sağlamak amaçla- nıyordu. O dönemde Hz. Ömer gibi bazı saygın kişilerin. hür kadınlara benzer biçimde giyinen cariyeleri azarlayıp dövdükleri de söylenmekte- dir. Bütün bunlar, anılan âyetlerin hür kadınlarla ilgili olduğunun kanıh sa- yılabilir. Örtünmeye aykın hareket açıkça günah sayılmadığı gibi, hukuk- sal bir yaptırıma da bağlanmış değil- dir. O halde bu hükümlerin teknik an- lamdaki inanç ve ibadeti değil, top- lumdaki sosyal davranışlan düzenle- meye yönelik olduğu ve böylece za- mana ve mekâna göre değişen görgü kurallan çerçevesinde değerlendiril- mesi gerektiği düşünülebilir. Zaten Kuran'da. bu gibi görgü kurallan ek- sik değildir. Örneğin evlere arka taraf- tan değil, ön kapıdan girilmesine (Ba- kara 189), Peygamber'in yanında yüksek sesle konuşulmamasına (Hu- curat 2), Peygamber'in evine yemeğe gidenlerin yemekten önce ve sonra fazla oturmamalarına (Ahzab 53) vs.'ye ilişkin âyetler böyledir. Bunlar dinsel inanç ve ibadetle ilgili olmayıp, sosyal ilişkileri düzenleyen saygı ku- rallan niteliğindedir ve bu nedenle de zamanın koşullanna göre farklılık ve esneklik gösterebilir. Buna karşılık hukuk düzenlemesin- de birlik esas olup, din, mezhep vs.'ye göre ayrı uygulama söz konusu ola- maz. Zira hukuksal düzenlemede din ve mezhep ayınmı yapılması, toplum- da ayrılıklar doğmasına ve birliğin bozulup parçalanmasına neden olabi- leceği gibi, din sömürüsüne de yol açabilir. Bunun acı örnekleri Osmanlı döneminde göriilmüş ve devletin za- yıfladığı evrelerde iç ve dış tehlikeler- le karşılaşılmıştır. Işte bu gibi tehlike- leri önlemek için, daha cumhuriyetin başından itibaren din ve devlet işleri- nin ayınlması yoluna gidilmiştir. 1961 ve 1982 anayasalan da bu ayınmı be- nimsemiştir. Sonuç Özetlemek gerekirse, Türk toplu- munda herkes din ve inanç özgürlü- güne sahiptir. Ancak, Türk toplumu- nun hukuk düzeninde birlik ve teklik esastır. Bu alanda din ve mezhep ayı- nmı yapılamaz. Özel yaşamlannda ve dışanda istedikleri gibi giyinme ve örtünme özgürlüğüne sahip olan ka- dınlann. kamusal yaşamda ve görev sırasında devletin koyduğu laik düze- ne uyarak başlannı açmalannda dine aykın bir yön de yoktur. ARADA BIR Prof. Dr. COŞKUN ÖZDEMİR Yaşar Kemal'e Sesleniş Cezayir sorunundaki sert tutumundan ötürü J.P. Sart- re'ı De Gaulle'e şikâyet ettikleri zaman bu ünlü asker ve siyasetçi, "Sartre Fransa'dır, ona dokunulamaz"d\ye ya- nıt veriyor. Yaşar Kemal de Türkiye'dir, Türkiye'nin bir anıtıdır, ülkenin yüz akıdır. Devlet Güvenlik Mahkeme- si'nin böyle bir yüz akırmz için soruşturma açması üzücü ve kaygı vericidir. Yaşar Kemal'in Spiegel dergisinde ya- yımlanan görüşleri, düşünceleri beğenilmiyorsa ancak bir başka yerde, bir başka düzeyde sorgulanması uygun düşerdi. Dünyaya ün salmış bir büyük yazarın neden böyle düşündüğü araştınlabilirdi. Cumhurbaşkanı ya da Başbakan, Yaşar Kemal'i davet edip niçin Der Spi- egel'de böyle bir yazı yayımladığını, neden böyle bir tep- kiyi biriktirdiğini sorabilirdi. Yaşar Kemal'i, birçoğumuza aykırı, en azından abartmalı gelebilecek görüşlerinden dolayı yargılamak topluma ancak zarar verecektir. Yaşar Kemal'i Türkiye'nin seçkin bilim adamlan ve sanatçılan ziyaret ederek destek vermişlerdir. Ama birçoğunu ya- kından tanıdığım bu seçkin insanların desteği sanırım büyük romancının Der Spiegel'deki yazısının içeriğine yönelik değildir. O aydın kişiler ünlü Fransız düşünürü Voltaire'in o çok ünlü sözünü benimsemektedirier. Ken- disinin düşüncelerinden ötürü suçlanmasına, hakkında suç duyurusunda bulunulmasına ve Devlet Güvenlik Mahkemesi'ne gönderilmesine karşı çıkmışlar aydınlar. Yaşar Kemal, benim dostluğundan onurlandığım, ama ondan da daha fazla bu arkadaşhktan büyük kıvanç duy- duğum beraberliği bana yaşama sevinci veren bir insan- dır. Kuşkusuz olağanüstü bir romancı olduğu kadar, ola- ğanüstü bir kişiliktir Yaşar Kemal. Onunla birlikte olmak, birlikte saatler geçirmek dünya güzeli bir şeydir. Tatlı, hoşgörülü; dünyaya, insanlara sevecenlikle bakan, söy- leşisine doyum olmayan, insanı alıp bulutlar üstüne çıka- ran bir Yaşar'dır o. Uzun yıllardır tanıdığım Yaşar Kemal'in Der Spiegel'de- ki yazısıyla bende düş kırıklığı yarattığını söylemeliyim. Dostluğun bunu gerektirdiği kanısındayım. Uzun yıllar- dan beri Türkiye solcularının içinde ve yakınında bulun- dum. Son yıllarda Sovyetler'in beklenmedik çöküşü ve sosyalizmin içine düştüğü büyük bunalım ile dünyanın ayakları altından kaydığını algılayan kimi solculanmız yi- tirdikleri kimliklerini Kürtçülükte, Kürt milliyetçiliğinde buldular. Kimisi kendisini yükselen değerler ve küresel- leşme gibi aldatmacalara kaptırdı. Aralarında inanılmaz dönüşler yapanlar ve zengin sofralanna yerteşenler oldu. Kimileri de büyük devrimci, Anadolu aydınlanmasının önderi Mustafa Kemal'e sövme, onu küçümseme, Cumhuriyet'in ilk yıllarını bugünün her türtü olumsuzlu- ğundan sorumlu tutma modasına kaptırdı kendisini. Beni en çok kaygılandıran, çok sevdiğim bir büyük yazarın, bu olağanüstü insanın bence içinde patolojik öğeler taşı- yan. ama belli ki doyumsuzluk duygusu içindeki bazı en- telektüeller için çekicilik taşıyan bu akımlardan etkilen- mesi olasılığı oldu. Yaşar Kemal'i ben yaşamım boyunca tanıdığım en güzel insan olarak tanımladıgım Sabahattin Eyuboğlu'nun evinde tanıdım. Vedat Günyol gibi, Azra Erhat gibi, Bedri Rahmi gibi dünya güzeli öteki insan- larla birlikte. Bu güzeller güzeli, aydınlar aydını insanlar Cumhuriyet devrimlerine ve onun yaratıcısı Atatürk'e bü- yük hayranlık ve bağlılık duyuyorlardı. Gerçek aydınlan- macılar idi onlar. Yaşar'ın hâlâ yine bu insanlara çok ya- kın olduğunu sanınm. Bu nedenle Cumhuriyet'i, kurulu- şundan başlayarak bir baskı ve vahşet rejimi olarak ta- nımlaması beni elbette şaşırtır. PKK'nin Kürtleri temsil et- tiği ve gerilla savaşı vermekte olduğu savı da bir o kadar. Koca Yaşar, seni elbette çok seven, yere göğe koya- mayan çok sayıda dostların, milyonlarca okuyucun ve ardında koca bir halk var. Ama gel gör ki onlann önemli- ce bir bölümünü haylice üzdün ve zor duruma düşürdün. Onlar bu zorluğa seve seve katlanıyorlar. Toplum hızla bir karanlığa doğru sürükleniyor. Senin gibi insanların kafa aydınhğına ne kadar gereksinimimiz var. Senin bu ülkede ve tüm dünyada bileğinin hakkı ile kazandığın benzersiz ağırlığı kıskançlıkla, özenle koruman gerek, bunu hepi- miz adına, tüm aydınlanmacılar adına yapman gerekiyor. İçinde bocaladığımız kargaşaya, gittikçe koyulaşan ka- ranlığa gür sesinle ve dünya çapındaki ağırlığınla ışıklar serpmelisin. Cumhuriyet'in ideali, Anadolu insanının han- gi din, hangi kökenden olursa olsun, kardeşçe yaşaması idi. Birlikte emperyalizme karşı benzersiz bir savaş ver- dik. Birlikte yaşamımızı sürdürmemizden daha doğal ne olabilir? Hem Yaşar'cığım "Bırakalım Kürtleri PKK ile baş başa, sorunlannı kendileri çözümlesinler" demişsin; senin ne yapacağını iyi bilemiyorum, ama Istanbul'da 2 milyon kadar Kürt olduğu hesaplanıyor, onlar buna razı oluyoriar mı dersin? Bana da Urfah oluşuma bakarak Kürt doktor diye seslenir durursun, ne bileyim Kürt müyüm, değil mi- yim, ama onlarla birlikte büyüdüğüm, yaşadığım, hâlâ beraberliğimi sürdürdüğüm tartışma götürmez. Ama be- ni de PKK ile baş başa bırakmaya gönlün razı oluyor mu Allah aşkına? Seni sevgi ile kucaklıyorum. m w Ozelleştirme ve sendikalar Sendikalann temel işlevi, işçilerin çıkarlannı işverenlere karşı korumaktır. Bunu toplusözleşme düzeni içinde ve yönetime ortak olarak, paydaş olarak da yapabilmeleri düşünülebilir; ama, bir sendikanın ya da konfederasyonun patron konumuna gelmesi eşyanın doğasma aykındır. Dr.ENGİNÜNSAL yasaklanmıştır. Yine aynı yasanın 39. maddesinin 2. . fıkrası gereği sendika ve konfederasyonlar ticaretle uğraşamazlar. Ozelleştirme süreci içinde bir sendika ya da konfederasyonun kamu kuruluşlan- nı satın almaya yönelik çabalannı yasanın bu hükümleri karşısında incelersek ilginç sonuçlar ortaya çıkacaktır. Bir kamu kuru- luşunun sahipliğıni üstlenmek ve bu kuru- luşu yönetmek ticari bir iştir. Ticari faali- yet ise 2821 sayılı yasanın 39. maddesinin 2. fıkrası gereği yasaktır. Ozelleştirme Yüksek Kurulu'nun bir lira gibi sembolik bir değerle kamu kuruluşlannı sendikaya satma karan ile 33. maddedeki yasagı do- lanmak olanakhdır ama. yasa değiştiril- medikçe, sendikalann ticaret ile uğraşma- sını göz ardı etmek olanaklı değildir. Sendikalann varlık nedeni. güçsüz olan emekçileri işverenler karşısında korumak- tır Bunun bir adım ilerisi, işçilerin sendi- kalan aracılığı ile işyeri yönetimine katıl- malandır. Böylece işçi ya da sendikası, iş- yerinde üretim ile ilgili kararlara ortak olarak endüstriyel demokrasinin işlemesi- ne katkıda bulunurlar. tşçileri ya da onlan temsilen sendikalann herhangi bir kurulu- şun hisse senetlerini satın alarak o işyeri- nin genel kurullanna katılma hakkım ka- zanması ve orada alınacak kararlan etkile- yerek çalışanlann çıkarlannı koruması da endüstriyel demokrasinin gereği olarak düşünülebilir. Bir sendikanın ya da konfe- derasyonun bir kuruluş sahipliğine soyun- ması ise sendikacılığın doğası ile bağdaşır bir olgu değildir. Sendikalann işyeri sa- hipliği yaygınlaşır ve sendikalar hem işve- ren ve hem de işçi şapkası giyme tutkusu- na kapılırlarsa kişilik yozlaşmasına (eroz- yonuna) uğramalan kaçınılmaz olur. Sendikalann temel işlevi, işçilerin çı- karlannı işverenlere karşı korumaktır. Bu- • • zelleştirme Yasası'nın yürür- O lüğe girmesinden sonra ka- mu kuruluşlannın satışının yaşama geçirilmesi çalışma- larına başlanmıştır. Bu aşa- mada ilginç bir gelişme ol- muş ve Hak-tş Konfederasyonu ile bu konfederasyona bağlı Öz Gıda lş Sendika- sı, Karabük ve Et Balık Kurumu tesisleri- ni satın almak için özelleştirme YülAek Kurulu'na öneri götürmüştür. Çarpık ekonomik ilişkilerin bolca sergi- lendiği ülkemizde, bir işçi kuruluşunun iş- veren olma istemi, endüstriyel ilişkiler sis- temimizde yeni bir boyut olarak ortaya çıkmıştır. 'Arö değpr'i emekçilere bırakacak, 'sö- mürü'yü ortadan kaldıracak bir ekono- mik yapı içinde işçilerin üretim araçlanna sahip olması doğal kabul edilebilecek bir olgudur. Buna karşın özel mülkiyetin ege- men olduğu bir ekonomik yapı içinde, emekçileri olası bir sömürüye karşı koru- mak amacı ile kurulmuş olan sendikalann, birden kimlik değiştirerek işveren konu- muna gelmeleri aykın bir gelişmedir. Ça- lışanlara yönelik olumsuz politikalan pro- testo görevi ile yükümlü sendikalann bir- den buyurgan bir ortamda ve sömürü çar- kı içinde kendisini bulması, beraberinde bir sürü sorunu da getirecektir. Konuya her şeyden önce yürürlükte olan yasa açısından değinmekte yarar var- dır. 2821 sayılı Sendikalar Yasası iki mad- desinde konu ile ilgili bazı düzenlemeler getirmiştir. Yasanın 33. maddesinin 7. bendi sendikalar için "Nakit mevcudunun yüzde yirmisinden fazla olmamak kaydı ile sınai ve iktisadi teşebbüslere yatınm yapa- büir'' hükmünü getirmiştir. Sendikanın bu oranın üzerinde bir değerle herhangi bir işyerini alması, sahiplenmesi ya da böyle bir işyerine ortak olması bu hüküm gereği nu toplusözleşme düzeni içinde ve yöneti- me ortak olarak, paydaş olarak da yapabil- meleri düşünülebilir; ama, bir sendikanın ya da konfederasyonun patron konumuna gelmesi eşyanın doğasıha aykındır. Olayın bir başka boyutu vardır. Olayı bir başka açıdan ele almak daha çarpıcı bazı sonuçjara insanı ister istemez götür- mektedir. Ülkemizde iiç ayn eğilimi temsil eden üç ayn konfederasyon vardır. Bunlar- dan DISK sol politikalan yeğleyen işçiler ile onlan temsil eden sendikalann üye ol- duğu bir konfederasyondur. Türk-tş mer- kezde olan bir konfederasyondur. Hak-tş ise dinsel kökenli eğilimlere ağırlık veren politikalan temsil eden bir konfederasyon- dur. Çiller hükümeti ısrarla Karabük ve EBK tesislerini işte bu dinsel kökenli kon- federasyona, üste para vererek devretmek istemektedir. Hak-Lşin özellikle EBK tesis- lerini almak için ileri sürdügü istemkri il- ginçtir. Hükumet sendikaya 2 trilyon üste para verecek, bunun 1 trihonu bagış ola- cak, EBK kombinalanna ait arsalara imar durumu verilecek. 5 bin tonluk et stoku karşıkksız sendikaya devredüecek, kombi- nalann atık su gibi altyapı tesisleri devletçe sağlanacaktır. Çiller hükümetinin öteki konfederas- yonlara bu konuda bir çağn yaptığı ya dâ onlann böyle bir satın almaya özendirildi- ği yolunda bir bilgiye rastlamadım. Bayan Çiller'in. güvenilir bir bakanı aracılığı ile ısrarla Hak-lş Konfederasyonu"nu kolla- maya ve onu yasalara aykın olarak zengin etmeye çalışmasını anlamak olası değildir. Acaba hükümetin DYP kanadı, Refah Par- tisine oy veren kesimin oylannı almak için akıl dışı bir projeyi yaşama geçirmek mi istemektedir? Amaç ne olursa olsun kamu kuruluşlan- nı böyle akıl almaz bir biçimde bazı ke- simlere devretme oyunu bozulmalıdır. Halkın vergileri ile bugüne getirilmiş dev- let kuruluşlannın, üste para verilerek, ta- banında dinci akımlann at koşturduğu bir kuruluşa devredilme çabası, yasalan ve halkın çıkarlannı hiçe sayan bir oyundan başka bir şey değildir. Türk halkı bu oyunun gerçekleştirilme- sine izin vermemelidİT. VEFAT » Baromuzun 6226 sicil sayısında kayıtlı AVUKAT HASAN HAYRETTİN İZMİRLİ vefat ermiştir. Aziz meslektaşımızın cenazesi 31.1.1995 Salı günü (bugün) Kadıköy Şifa CamiCnde kılınacak öğle namazını müteakip ebedi istirahatgâhına defnedilecektır. Merhuma Tann"dan rahmet. kederli ailesıne ve meslektaşlanmıza başsağlığı dileriz. İSTANBLL BAROSl BAŞKAJSLIĞI VEFAT Baromuzun 2080 sicil sayısında kayıtlı AVUKAT MAHMLT SADUN ERDEMİR vefat etmiştir. Aziz meslektaşımızın cenazesi 31.1.1995 Salı günü (bugün) Crenköy Galippaşa Camii'nde kılınacak öğle namazını müteakip ebedi istirahatgâhına defnedilecektir. Merhuma Tann'dan rahmet. kederli ailesine ve meslekdtşlanmıza başsağlığı dileriz. ISTANBUL BAROSl BAŞKA1NXIĞI DÜZELTME İLAıM MARMARİS İCRA MÜD. 1994 274 27.1.95 tarihli gazetemizde 3500 i-185 ilan no ile yayınla- nan 1994 274 dosyalı Marmaris icra Müdürlüğü'ne ait gayri- menkul ilanının başlığı sehven yayınlanmamıştır. Duyurulur. Gutsuz ve Altunel ailelerinin sevgili Küçük Murat'ı MURAT GUTSUZ 29 Ocak 1995'te vefat etmiştir. Cenaze töreni 31 Ocak Salı günü saat 15.30'daFeriköy Ermeni Kilisesi'nde • yapılacaktır. Sevenlerinin başı sağ olsun. Yönetim Kurulu üyemiz Sayın SerpilZx)rbozan'ın se\gili babası M.ŞEVKET ZORBOZAN vefat etmiştir. Merhuma rahmet, arkadaşımıza ve kederli ailesine başsağlığı dileriz. tSMMMO PERSONELÎ PENCERE Mektup... Tekne palaman koparmış, bir yöne doğru sürükleni- yor, kaptansız ve dümensiz!.. Sosyal demokratlann ser- gilediği keşmekeş karşısında sağcı, kına yakıyor; ama, ülkenin içine düştüğü açmazda sağın vebali daha mı küçük, hali daha mı pariak?.. Arada unutulan biri var: Adı: Yurttaş!.. Şu karmaşa ortamında bir yurttaşın mektubunu ya- yımlamayı düşündüm. Sıvas, Yıldızeli, Kayalıpınar kö- yünden çiftçi Yüksel Erdoğan diyor ki: "Sayın llhan Bey, Onlarca yıldır Cumhuriyet'i, bilhassa sizi okuruz; be- yinsel gelişme sürecimizde sizin yeriniz büyüktür. Ekte- ki açık mektupta davamızı özetlemeye çalıştım. Avrupa ölçeğinde demokrat olduğumuzu iddia edenlere ben- den iyi örnek olmaz. (...) Ne zaman nerede başımıza nelerin geleceğini düşünerek yaşamaya çalışıyoruz." Yüksel Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığı'na yazdığı açık mektubunu da olduğu gibi yayımlıyorum; ülkemizin du- rumu, bundan daha gerçekçi biçimde ortaya kona- maz... Söz Yüksel Erdoğan'ın.. • • "Cumhurbaşkanlığına, ~ ... • ANKARA TÛRKİYELİYİM, Kafkasya asıllıyım. Ülkemi ve ulusu- mu çok seviyorum. Istemiyerek Türkiye Cumhuhyeti vatandaşlığından çıkmak isteyebilirim. Nedeni mi? 1- Üç çocuğumdan büyüğü üniversitede sorgulandı, jandarmada gözaltına alındı. 'Gazeteye verdiğin demeç suç değilmiş' dendi. Şu anda Almanya'da sosyoloji doktorası yapıyor. Çok şanslı. 2- İki numaralı oğlum; üniversitede Cumhuriyet ga- zetesi okuduğu için saldınya uğradı. Okul yönetimince birkaç defa sorgulandı. Polisçe günlerce gözaltında tu- tuldu. Devlet Güvenlik savcısınca serbest bırakıldı. Son sınıfta son bir dersi kaldığı zaman okul; 'Buradan solcu mezun olamaz' diyerek fakülteden ilişiğini kesti. Idare Mahkemesi okula dönmesini sağladı. Makine mühen- disi oldu. Aynı yıl başka bir üniversitede de mastıra başladı. Işe de girdi. Tekrar polis iki defa daha gözaltı- na aldı, savcı serbest bıraktı. Istanbul Beşiktaş'ta Ar- zum Kafe'de iki arkadaşı ile birlikte 28.9.1994 tarihinde polisçe YAŞAMLARINA SON VERİLDİ. Olaysız geçen cenaze törenine rağmen doksan yakınım jandarmaca gözaltına alındı. Bir kısmı savcı bir kısmı da jandarma- ca suçsuz görüldü. İki defa köyüm basıldı. Gece baskı- nında silahlar atılarak köylülerin boğazlan sıkıldı. Daya- nılmaz derecede sözlü hakaretler yapıldı. Çerkez, Türk, Kürt müsün, Alevi, Sünni misin diye sorular soruldu. Başsağlığma gelenlere ve bizimle konuşanlara suçlu muamelesi yapıldı. 3- Son çocuğum olan kızım üniversitede okurken, jandarma tarafından gözaltına alındı, tutuklanıp ma- pushaneye atıldı. İlk mahkemede serbesf bırakılıp, sonra da beraat etti. On gün gözaltı, üç aya yakın ma- pushane yaşamına karşı, devlet baba üç milyon tazmi- nat ödedi. Bir yıl sonra tekrar gözaltına alınıp mapus- haneye konan kızım üç ay sonra ilk mahkemede salıve- hldi. Bunlara rağmen mühendis olmayı başardı. Doktor adayı eşi dört defa gözaltında kalıp, iki defa mapus yattı. Sonunda suçsuz görüldü. 4- Ben, 1970'lerde birkaç defa gözaltına alınıp, ağır cezada yargılanıp, beraat etmiştim. Şimdi başka bir il- de ve evde geceyansı eşim ve kızımla birlikte gözaltına alındım. Sorgulandık, bir gün sonra eşimi karakoldan serbest bıraktılar. Kızımı ve beni başka bir ile götürüp tekrar sorguladılar. Her defasında olduğu gibi Devlet Güvenlik Mahkemesi savcısınca aklandık. Hem de 1994 yılı İnsan Haklan Haftası'nın başladığı gün hürri- yetimize kavuştuk. Bu arada köyümün basılmasını, şe- hirdeki evimin didik didik aranmasını unuttuk. Bu suçlamaların hiçbiri adi suç kapsamına girme- mektedir. Her zaman da yüzümüz ak çıkmıştır Ama si- yasi olarak bir gün gözaltında kalmak, bir yıl mapusha- nede kalmaya denk olmuştur. 'Asmıyalım da besliyelim mi', 'sorguda zor olur' diyen başkanlar ve başbakanlar dörtyüzdört ile iktidar koltu- ğuna yapışmış sosyal-demokratlar söz ve karar sahibi olursa: Yargısız infazlar, mapushanelerde suçsuz yat- malar, karakollarda günlerce kalmalar, öldürülen binler- ce TÜRKİYELİLER ülkemin gündeminden düşmez. Dünyahlar bu TÜRKİYELİLERE sahip çıkar, devletimizin başındakiler kızsa da. Toplum; şartlı refleks içine sokul- muş (Rus-Pavlov), köydeki jandarma uzatmalısını, şe- hirdeki polisi suçlu görür. Aslında gaspedilen insan haklannın sorumlusu, suçlusu bu mevcut sistem ve bu sistemi işleten tepe takımıdır. Çıkar çelişkisi, neden-sonuç ilişkisi kaosa döndü- ğünden azgelişmişlik çembehndeki ülkemde mevcut yasalann tüm aklamalanna rağmen yürütme erkince çok çok ezildik. Kırsal yörede demokrat olmanın bede- lini çok ağır ödedik. Aynı yörede yine ezileceğiz. Çün- kü demokrat kalacağım. Yukandaki nedenlerden ötürü çok sevdiğim, bağlı ol- duğum, canım ülkem Türkiye vatandaşlığından çıkıp, Afhka'da bir ülke vatandaşı olmayı ya da korunmamızı istiyorum. Gereğini dilerim. Saygılanmla." • Bilmem ki sayın okurumun yazdıklarına eklenecek tek sözcük var mı?.. Maliye Bakanlığı eski Gelirler Kontrolörü Yeminli Mali Müşavir ÇAĞLAYAN CANER'in ölümünü üzüntüyle öğrenmiş bulunuyoruz. Merhuma Allah'tan rahmet, ailesine, dostlanna ve tüm meslek mensuplanna başsağlığı dileriz. MALİYE ESKİ GELİRLER KONTROLÖRLERİ YARDIMLAŞMA VE MALt EĞİTtM VAKFI TEŞEKKÜR Hastahğım sırasında yakın ilgilerini esirgemeyen Op. Dr. HAYAT İZEL'e, Bakırköy Ömür Hastanesi'nin tüm personeline teşekkürü bir borç bilirim. YAŞAR BAĞCI
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle