Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 31 OCAK 1995 SAU
OLAYLAR VE GORUŞLER
Laiklik ve Islamda örtünme sorunuTürk topiumumm hukuk düzeninde birlik ye teklik esastır. Bu
alanda din ve mezhep ayınmı yapılamaz. Özel yaşamlannda
ve dışanda istedikleri gibi giyinme ve örtünme özgürlüğüne
sahip olan kadınlann, kamusal yaşamda ve görev sırasında
devletin lcoyduğu laik düzene uyarak başlannı açmalannda
dine aykın bir yön de yoktur.
Prof.DnNECtPBİLGE
temellere dayandınlmaması ilkesi de
benimsenmiştir (Any. m. 24). Fakat
toplum içinde belli bazı kesimler. 24.
maddenın dinsel inanç ve kanıyla il-
gili ilk fıkralannı kabullenmekle be-
raber, devlet düzeninin dinsel temel-
lere dayandınlamayacağına değinen
son fıkrasını gözardı etmektedirler.
Ancak anılan madde bütün fıkralany-
la bir bütün oluşturmakta ve laikliğin
tanımı sayılabilecek olan bu fıkra ol-
madan, 2. maddede belirtilen laiklik
ilkesinin anlam ve önemi kalmamak-
tadır. Aynca 176. madde ile güvence
altına alınan 'devrün yasalan'ndan bi-
risi şapka giyilmesine ilişkin 671 sa-
yılı yasa, bir başkası da bazt kisvele-
rin giyilemeyeceğine ilişkin 2596 sa-
yılı yasadır. Bu yasalar uyannca çıka-
nlan yönetmeliklere göre kız ögrenci
ve memur olan bütün kadınlar, kamu
kurum ve kuruluşlarında 'baş açık'
bulunurlar. Dışanda erkekler şapka
giymek durumunda iseler de, kadınlar
için belli bir giysi zorunluğu yoktur.
Demek ki kadınların dışarıdaki gi-
yimleri serbestlik esasına bağlıdır.
Yani onlar dışanda baş açık ya da ör-
tülü dolaşabilirler. Ancak resmi bina-
larda, görev sırasında baş açık bulu-
nurlar. Laik düzenlemenin gereği bu-
dur.
S
on zamanlarda. kadınla-
nn örtünmesi sorunu yi-
ne tartışma konusu yapıl-
makta ve devletin laiklik
maskesi altında dinsel
inanca saygı göstermedi-
ği, hatta din düşmanîığı yaptığı ileri
sürülmektedir. Bu konuda birbirine
. kar5.it gibi gözüken görüşlerden. akıl-
; cı bir yorumla sağlıklı bir sonuca va-
; rılabileceğini düşünüyoruz. Bunun
için. 'sorun'u hem anayasanın temel
ilkesi olan laiklik açısından. hem de
Kuran hükümlerine dayanarak dinsel
açıdan ele almakta. böylece karşıtlığı.
çeşitliliğe çevirmeye çalışarak bir uz-
laşmaya varmakta yarar olduğuna
inanıyoruz.
1- Sorunun önce 'laiklik' yönünü
ele alalım. Bilindiği üzere cumhuri-
yet, laiklik temeline oturmaktadır. Bu
uğurda atilan çeşitli adımlardan son-
ra, 1937'de 'devletin laik niteiiğf ana-
yasada-saptandığı gibi. 1961 ve 1982
anayasalannda da pekiştirilen bu nite-
liğe uygun olarak. kişilerin dinsel
inanç ve kanaat özgürlükleri güven-
ceye bağlanmıştır. Ancak. devletin
bütün dinler karşısında yansızlığını
sağlamak ve din sömüriisünü önle-
mek üzere, toplumun sosyal, siyasal
ve hukuksal düzenlemesının dinsel
2- Sorunun dinsel yönüne gelince:
Bu konuda Islamın temel kaynağı
olan Kuran-ı Kerim'ın hükümlerini
incelemek gerekir. Gerçi laik bir dev-
let düzeninde. konunun dinsel açıdan
incelenmesine gerek olmadığı söyle-
nebilirse de sırf dinine içtenlikle bağlı
yurttaşlanmızı aydınlatmak amacıyla.
örtünme konusundaki 'Kuran âyetle-
ri'ni irdelemekte yarar görüyoruz.
a) Nur sûresinin 31. âyetinde şöyle
denmektedir: "İnanan kadınlara da
söyle, gözlerini sakınsınlar. iffetlerini
korusunlar. Kendiliğinden göriinenler
dışında süslerini (ve/veya süs yerterini)
göstermesinler. Başörtüierini yakalan-
na sabınlar." Âyetteki 'yakalanna sal-
sınlar' diye aldığımız kısım, bazı çe-
virilerde 'göğüs yırtmacına kadar" ya
da 'aşağı doğru", ya da 'ayaklarına
kadar sarkıtsınlar" biçiminde de ifade
edilmektedir. Bu ifade değişikliği. ör-
tülecek yerlerin açıkça belirtilmediği-
ni. kendiliğinden görünen yer ya da
şey kavramının kesin sının bulunma-
dığını göstermektedir. O halde. örtün-
me sınınnın tayini zamana ve mekâna
göre yoruma bağlıdır. Ayrıca örtünme
konusundaki bu âyette, aykın hareke-
tin, yani belirtilen biçimde örtünme-
nin yaptınmında da açıklık yoktur.
Oysa, erkeklerle ilgıli bir önceki âyet-
te, bunun 'daha temiz, daha nezahetli'
olacağı söylenmek suretiyle. durumun
'nezahet' ve 'nezaket' kavramıyla ilgi-
li olduğu belirtilmek istenmiştir. Ka-
dınlann örtünmesiyle ilişkili âyette
açık bir yaptırim bulunmadığına göre,
erkekler hakkındaki nezahet kavramı-
nın, kadınlar için de uygulanabileceği
söylenebilir. Yani aykın hareket niha-
yet nezaketsizlik sayılabilir.
b) Ahzab sûresinin 59. âveti ise
şöyledir: "Ey Peygamber, eşlerine.
kızlarına ve inananlann eşlerine de ki:
thtiyaç için dışan çıkarken örtülerini
örtsünlcr. Böylesi onlann tanınmalan
ve incitilmemeleri için daha iyidir." Bu
âyetin iniş nedeni şöyle açıklanmakta-
dır: islamdan önce erkekler ve kadın-
lar Kâbe'yi çıplak ya da yarı çıplak
tavaf ederlerdi. Fakat bu durum, ls-
lamdaki ibadetin kutsaliığına uygun
görülmüyordu. Öte yandan o zaman
evlerde tuvalet bulunmadığı için, ka-
dınlann da doğal ihtiyaçlarını gider-
mek için, dışan çıkıp boş araziye gi-
derken kimi erkeklerce sarkıntılığa
uğradıkları görülüyordu. O zamanın
koşullarında sadece özgür kadınlara
sarkıntılık suç oluşturuyordu. Ancak
özgür ve köle kadınların giysilerinde
aynlık olmadığı için, suçlu taraf sar-
kıntılığa uğrayanı, cariye sandığını
söyleyerek cezadan kurtulmak istiyor-
du. Işte böyle bir savı önlemek için.
hür kadınlann dışan çıkarken örtü al-
mak suretiyle tanınmasını ve sarkıntı-
lığa uğramamasını sağlamak amaçla-
nıyordu. O dönemde Hz. Ömer gibi
bazı saygın kişilerin. hür kadınlara
benzer biçimde giyinen cariyeleri
azarlayıp dövdükleri de söylenmekte-
dir. Bütün bunlar, anılan âyetlerin hür
kadınlarla ilgili olduğunun kanıh sa-
yılabilir. Örtünmeye aykın hareket
açıkça günah sayılmadığı gibi, hukuk-
sal bir yaptırıma da bağlanmış değil-
dir. O halde bu hükümlerin teknik an-
lamdaki inanç ve ibadeti değil, top-
lumdaki sosyal davranışlan düzenle-
meye yönelik olduğu ve böylece za-
mana ve mekâna göre değişen görgü
kurallan çerçevesinde değerlendiril-
mesi gerektiği düşünülebilir. Zaten
Kuran'da. bu gibi görgü kurallan ek-
sik değildir. Örneğin evlere arka taraf-
tan değil, ön kapıdan girilmesine (Ba-
kara 189), Peygamber'in yanında
yüksek sesle konuşulmamasına (Hu-
curat 2), Peygamber'in evine yemeğe
gidenlerin yemekten önce ve sonra
fazla oturmamalarına (Ahzab 53)
vs.'ye ilişkin âyetler böyledir. Bunlar
dinsel inanç ve ibadetle ilgili olmayıp,
sosyal ilişkileri düzenleyen saygı ku-
rallan niteliğindedir ve bu nedenle de
zamanın koşullanna göre farklılık ve
esneklik gösterebilir.
Buna karşılık hukuk düzenlemesin-
de birlik esas olup, din, mezhep vs.'ye
göre ayrı uygulama söz konusu ola-
maz. Zira hukuksal düzenlemede din
ve mezhep ayınmı yapılması, toplum-
da ayrılıklar doğmasına ve birliğin
bozulup parçalanmasına neden olabi-
leceği gibi, din sömürüsüne de yol
açabilir. Bunun acı örnekleri Osmanlı
döneminde göriilmüş ve devletin za-
yıfladığı evrelerde iç ve dış tehlikeler-
le karşılaşılmıştır. Işte bu gibi tehlike-
leri önlemek için, daha cumhuriyetin
başından itibaren din ve devlet işleri-
nin ayınlması yoluna gidilmiştir. 1961
ve 1982 anayasalan da bu ayınmı be-
nimsemiştir.
Sonuç
Özetlemek gerekirse, Türk toplu-
munda herkes din ve inanç özgürlü-
güne sahiptir. Ancak, Türk toplumu-
nun hukuk düzeninde birlik ve teklik
esastır. Bu alanda din ve mezhep ayı-
nmı yapılamaz. Özel yaşamlannda ve
dışanda istedikleri gibi giyinme ve
örtünme özgürlüğüne sahip olan ka-
dınlann. kamusal yaşamda ve görev
sırasında devletin koyduğu laik düze-
ne uyarak başlannı açmalannda dine
aykın bir yön de yoktur.
ARADA BIR
Prof. Dr. COŞKUN ÖZDEMİR
Yaşar Kemal'e Sesleniş
Cezayir sorunundaki sert tutumundan ötürü J.P. Sart-
re'ı De Gaulle'e şikâyet ettikleri zaman bu ünlü asker ve
siyasetçi, "Sartre Fransa'dır, ona dokunulamaz"d\ye ya-
nıt veriyor. Yaşar Kemal de Türkiye'dir, Türkiye'nin bir
anıtıdır, ülkenin yüz akıdır. Devlet Güvenlik Mahkeme-
si'nin böyle bir yüz akırmz için soruşturma açması üzücü
ve kaygı vericidir. Yaşar Kemal'in Spiegel dergisinde ya-
yımlanan görüşleri, düşünceleri beğenilmiyorsa ancak
bir başka yerde, bir başka düzeyde sorgulanması uygun
düşerdi. Dünyaya ün salmış bir büyük yazarın neden
böyle düşündüğü araştınlabilirdi. Cumhurbaşkanı ya da
Başbakan, Yaşar Kemal'i davet edip niçin Der Spi-
egel'de böyle bir yazı yayımladığını, neden böyle bir tep-
kiyi biriktirdiğini sorabilirdi. Yaşar Kemal'i, birçoğumuza
aykırı, en azından abartmalı gelebilecek görüşlerinden
dolayı yargılamak topluma ancak zarar verecektir. Yaşar
Kemal'i Türkiye'nin seçkin bilim adamlan ve sanatçılan
ziyaret ederek destek vermişlerdir. Ama birçoğunu ya-
kından tanıdığım bu seçkin insanların desteği sanırım
büyük romancının Der Spiegel'deki yazısının içeriğine
yönelik değildir. O aydın kişiler ünlü Fransız düşünürü
Voltaire'in o çok ünlü sözünü benimsemektedirier. Ken-
disinin düşüncelerinden ötürü suçlanmasına, hakkında
suç duyurusunda bulunulmasına ve Devlet Güvenlik
Mahkemesi'ne gönderilmesine karşı çıkmışlar aydınlar.
Yaşar Kemal, benim dostluğundan onurlandığım, ama
ondan da daha fazla bu arkadaşhktan büyük kıvanç duy-
duğum beraberliği bana yaşama sevinci veren bir insan-
dır. Kuşkusuz olağanüstü bir romancı olduğu kadar, ola-
ğanüstü bir kişiliktir Yaşar Kemal. Onunla birlikte olmak,
birlikte saatler geçirmek dünya güzeli bir şeydir. Tatlı,
hoşgörülü; dünyaya, insanlara sevecenlikle bakan, söy-
leşisine doyum olmayan, insanı alıp bulutlar üstüne çıka-
ran bir Yaşar'dır o.
Uzun yıllardır tanıdığım Yaşar Kemal'in Der Spiegel'de-
ki yazısıyla bende düş kırıklığı yarattığını söylemeliyim.
Dostluğun bunu gerektirdiği kanısındayım. Uzun yıllar-
dan beri Türkiye solcularının içinde ve yakınında bulun-
dum. Son yıllarda Sovyetler'in beklenmedik çöküşü ve
sosyalizmin içine düştüğü büyük bunalım ile dünyanın
ayakları altından kaydığını algılayan kimi solculanmız yi-
tirdikleri kimliklerini Kürtçülükte, Kürt milliyetçiliğinde
buldular. Kimisi kendisini yükselen değerler ve küresel-
leşme gibi aldatmacalara kaptırdı. Aralarında inanılmaz
dönüşler yapanlar ve zengin sofralanna yerteşenler oldu.
Kimileri de büyük devrimci, Anadolu aydınlanmasının
önderi Mustafa Kemal'e sövme, onu küçümseme,
Cumhuriyet'in ilk yıllarını bugünün her türtü olumsuzlu-
ğundan sorumlu tutma modasına kaptırdı kendisini. Beni
en çok kaygılandıran, çok sevdiğim bir büyük yazarın,
bu olağanüstü insanın bence içinde patolojik öğeler taşı-
yan. ama belli ki doyumsuzluk duygusu içindeki bazı en-
telektüeller için çekicilik taşıyan bu akımlardan etkilen-
mesi olasılığı oldu. Yaşar Kemal'i ben yaşamım boyunca
tanıdığım en güzel insan olarak tanımladıgım Sabahattin
Eyuboğlu'nun evinde tanıdım. Vedat Günyol gibi, Azra
Erhat gibi, Bedri Rahmi gibi dünya güzeli öteki insan-
larla birlikte. Bu güzeller güzeli, aydınlar aydını insanlar
Cumhuriyet devrimlerine ve onun yaratıcısı Atatürk'e bü-
yük hayranlık ve bağlılık duyuyorlardı. Gerçek aydınlan-
macılar idi onlar. Yaşar'ın hâlâ yine bu insanlara çok ya-
kın olduğunu sanınm. Bu nedenle Cumhuriyet'i, kurulu-
şundan başlayarak bir baskı ve vahşet rejimi olarak ta-
nımlaması beni elbette şaşırtır. PKK'nin Kürtleri temsil et-
tiği ve gerilla savaşı vermekte olduğu savı da bir o kadar.
Koca Yaşar, seni elbette çok seven, yere göğe koya-
mayan çok sayıda dostların, milyonlarca okuyucun ve
ardında koca bir halk var. Ama gel gör ki onlann önemli-
ce bir bölümünü haylice üzdün ve zor duruma düşürdün.
Onlar bu zorluğa seve seve katlanıyorlar. Toplum hızla bir
karanlığa doğru sürükleniyor. Senin gibi insanların kafa
aydınhğına ne kadar gereksinimimiz var. Senin bu ülkede
ve tüm dünyada bileğinin hakkı ile kazandığın benzersiz
ağırlığı kıskançlıkla, özenle koruman gerek, bunu hepi-
miz adına, tüm aydınlanmacılar adına yapman gerekiyor.
İçinde bocaladığımız kargaşaya, gittikçe koyulaşan ka-
ranlığa gür sesinle ve dünya çapındaki ağırlığınla ışıklar
serpmelisin. Cumhuriyet'in ideali, Anadolu insanının han-
gi din, hangi kökenden olursa olsun, kardeşçe yaşaması
idi. Birlikte emperyalizme karşı benzersiz bir savaş ver-
dik. Birlikte yaşamımızı sürdürmemizden daha doğal ne
olabilir?
Hem Yaşar'cığım "Bırakalım Kürtleri PKK ile baş başa,
sorunlannı kendileri çözümlesinler" demişsin; senin ne
yapacağını iyi bilemiyorum, ama Istanbul'da 2 milyon
kadar Kürt olduğu hesaplanıyor, onlar buna razı oluyoriar
mı dersin? Bana da Urfah oluşuma bakarak Kürt doktor
diye seslenir durursun, ne bileyim Kürt müyüm, değil mi-
yim, ama onlarla birlikte büyüdüğüm, yaşadığım, hâlâ
beraberliğimi sürdürdüğüm tartışma götürmez. Ama be-
ni de PKK ile baş başa bırakmaya gönlün razı oluyor mu
Allah aşkına? Seni sevgi ile kucaklıyorum.
m w
Ozelleştirme ve sendikalar
Sendikalann temel işlevi, işçilerin çıkarlannı işverenlere karşı
korumaktır. Bunu toplusözleşme düzeni içinde ve yönetime ortak
olarak, paydaş olarak da yapabilmeleri düşünülebilir; ama, bir
sendikanın ya da konfederasyonun patron konumuna gelmesi
eşyanın doğasma aykındır.
Dr.ENGİNÜNSAL
yasaklanmıştır.
Yine aynı yasanın 39. maddesinin 2.
. fıkrası gereği sendika ve konfederasyonlar
ticaretle uğraşamazlar.
Ozelleştirme süreci içinde bir sendika
ya da konfederasyonun kamu kuruluşlan-
nı satın almaya yönelik çabalannı yasanın
bu hükümleri karşısında incelersek ilginç
sonuçlar ortaya çıkacaktır. Bir kamu kuru-
luşunun sahipliğıni üstlenmek ve bu kuru-
luşu yönetmek ticari bir iştir. Ticari faali-
yet ise 2821 sayılı yasanın 39. maddesinin
2. fıkrası gereği yasaktır. Ozelleştirme
Yüksek Kurulu'nun bir lira gibi sembolik
bir değerle kamu kuruluşlannı sendikaya
satma karan ile 33. maddedeki yasagı do-
lanmak olanakhdır ama. yasa değiştiril-
medikçe, sendikalann ticaret ile uğraşma-
sını göz ardı etmek olanaklı değildir.
Sendikalann varlık nedeni. güçsüz olan
emekçileri işverenler karşısında korumak-
tır Bunun bir adım ilerisi, işçilerin sendi-
kalan aracılığı ile işyeri yönetimine katıl-
malandır. Böylece işçi ya da sendikası, iş-
yerinde üretim ile ilgili kararlara ortak
olarak endüstriyel demokrasinin işlemesi-
ne katkıda bulunurlar. tşçileri ya da onlan
temsilen sendikalann herhangi bir kurulu-
şun hisse senetlerini satın alarak o işyeri-
nin genel kurullanna katılma hakkım ka-
zanması ve orada alınacak kararlan etkile-
yerek çalışanlann çıkarlannı koruması da
endüstriyel demokrasinin gereği olarak
düşünülebilir. Bir sendikanın ya da konfe-
derasyonun bir kuruluş sahipliğine soyun-
ması ise sendikacılığın doğası ile bağdaşır
bir olgu değildir. Sendikalann işyeri sa-
hipliği yaygınlaşır ve sendikalar hem işve-
ren ve hem de işçi şapkası giyme tutkusu-
na kapılırlarsa kişilik yozlaşmasına (eroz-
yonuna) uğramalan kaçınılmaz olur.
Sendikalann temel işlevi, işçilerin çı-
karlannı işverenlere karşı korumaktır. Bu-
• • zelleştirme Yasası'nın yürür-
O
lüğe girmesinden sonra ka-
mu kuruluşlannın satışının
yaşama geçirilmesi çalışma-
larına başlanmıştır. Bu aşa-
mada ilginç bir gelişme ol-
muş ve Hak-tş Konfederasyonu ile bu
konfederasyona bağlı Öz Gıda lş Sendika-
sı, Karabük ve Et Balık Kurumu tesisleri-
ni satın almak için özelleştirme YülAek
Kurulu'na öneri götürmüştür.
Çarpık ekonomik ilişkilerin bolca sergi-
lendiği ülkemizde, bir işçi kuruluşunun iş-
veren olma istemi, endüstriyel ilişkiler sis-
temimizde yeni bir boyut olarak ortaya
çıkmıştır.
'Arö değpr'i emekçilere bırakacak, 'sö-
mürü'yü ortadan kaldıracak bir ekono-
mik yapı içinde işçilerin üretim araçlanna
sahip olması doğal kabul edilebilecek bir
olgudur. Buna karşın özel mülkiyetin ege-
men olduğu bir ekonomik yapı içinde,
emekçileri olası bir sömürüye karşı koru-
mak amacı ile kurulmuş olan sendikalann,
birden kimlik değiştirerek işveren konu-
muna gelmeleri aykın bir gelişmedir. Ça-
lışanlara yönelik olumsuz politikalan pro-
testo görevi ile yükümlü sendikalann bir-
den buyurgan bir ortamda ve sömürü çar-
kı içinde kendisini bulması, beraberinde
bir sürü sorunu da getirecektir.
Konuya her şeyden önce yürürlükte
olan yasa açısından değinmekte yarar var-
dır. 2821 sayılı Sendikalar Yasası iki mad-
desinde konu ile ilgili bazı düzenlemeler
getirmiştir. Yasanın 33. maddesinin 7.
bendi sendikalar için "Nakit mevcudunun
yüzde yirmisinden fazla olmamak kaydı ile
sınai ve iktisadi teşebbüslere yatınm yapa-
büir'' hükmünü getirmiştir. Sendikanın bu
oranın üzerinde bir değerle herhangi bir
işyerini alması, sahiplenmesi ya da böyle
bir işyerine ortak olması bu hüküm gereği
nu toplusözleşme düzeni içinde ve yöneti-
me ortak olarak, paydaş olarak da yapabil-
meleri düşünülebilir; ama, bir sendikanın
ya da konfederasyonun patron konumuna
gelmesi eşyanın doğasıha aykındır.
Olayın bir başka boyutu vardır. Olayı
bir başka açıdan ele almak daha çarpıcı
bazı sonuçjara insanı ister istemez götür-
mektedir. Ülkemizde iiç ayn eğilimi temsil
eden üç ayn konfederasyon vardır. Bunlar-
dan DISK sol politikalan yeğleyen işçiler
ile onlan temsil eden sendikalann üye ol-
duğu bir konfederasyondur. Türk-tş mer-
kezde olan bir konfederasyondur. Hak-tş
ise dinsel kökenli eğilimlere ağırlık veren
politikalan temsil eden bir konfederasyon-
dur.
Çiller hükümeti ısrarla Karabük ve
EBK tesislerini işte bu dinsel kökenli kon-
federasyona, üste para vererek devretmek
istemektedir. Hak-Lşin özellikle EBK tesis-
lerini almak için ileri sürdügü istemkri il-
ginçtir. Hükumet sendikaya 2 trilyon üste
para verecek, bunun 1 trihonu bagış ola-
cak, EBK kombinalanna ait arsalara imar
durumu verilecek. 5 bin tonluk et stoku
karşıkksız sendikaya devredüecek, kombi-
nalann atık su gibi altyapı tesisleri devletçe
sağlanacaktır.
Çiller hükümetinin öteki konfederas-
yonlara bu konuda bir çağn yaptığı ya dâ
onlann böyle bir satın almaya özendirildi-
ği yolunda bir bilgiye rastlamadım. Bayan
Çiller'in. güvenilir bir bakanı aracılığı ile
ısrarla Hak-lş Konfederasyonu"nu kolla-
maya ve onu yasalara aykın olarak zengin
etmeye çalışmasını anlamak olası değildir.
Acaba hükümetin DYP kanadı, Refah Par-
tisine oy veren kesimin oylannı almak için
akıl dışı bir projeyi yaşama geçirmek mi
istemektedir?
Amaç ne olursa olsun kamu kuruluşlan-
nı böyle akıl almaz bir biçimde bazı ke-
simlere devretme oyunu bozulmalıdır.
Halkın vergileri ile bugüne getirilmiş dev-
let kuruluşlannın, üste para verilerek, ta-
banında dinci akımlann at koşturduğu bir
kuruluşa devredilme çabası, yasalan ve
halkın çıkarlannı hiçe sayan bir oyundan
başka bir şey değildir.
Türk halkı bu oyunun gerçekleştirilme-
sine izin vermemelidİT.
VEFAT
» Baromuzun 6226 sicil sayısında kayıtlı
AVUKAT
HASAN HAYRETTİN İZMİRLİ
vefat ermiştir.
Aziz meslektaşımızın cenazesi 31.1.1995 Salı günü
(bugün) Kadıköy Şifa CamiCnde kılınacak öğle namazını
müteakip ebedi istirahatgâhına defnedilecektır.
Merhuma Tann"dan rahmet. kederli ailesıne ve
meslektaşlanmıza başsağlığı dileriz.
İSTANBLL BAROSl BAŞKAJSLIĞI
VEFAT
Baromuzun 2080 sicil sayısında kayıtlı
AVUKAT
MAHMLT SADUN ERDEMİR
vefat etmiştir.
Aziz meslektaşımızın cenazesi 31.1.1995 Salı günü
(bugün) Crenköy Galippaşa Camii'nde kılınacak öğle
namazını müteakip ebedi istirahatgâhına defnedilecektir.
Merhuma Tann'dan rahmet. kederli ailesine ve
meslekdtşlanmıza başsağlığı dileriz.
ISTANBUL BAROSl BAŞKA1NXIĞI
DÜZELTME İLAıM
MARMARİS İCRA MÜD.
1994 274
27.1.95 tarihli gazetemizde 3500 i-185 ilan no ile yayınla-
nan 1994 274 dosyalı Marmaris icra Müdürlüğü'ne ait gayri-
menkul ilanının başlığı sehven yayınlanmamıştır. Duyurulur.
Gutsuz ve Altunel ailelerinin
sevgili Küçük Murat'ı
MURAT
GUTSUZ
29 Ocak 1995'te vefat etmiştir.
Cenaze töreni 31 Ocak Salı günü
saat 15.30'daFeriköy
Ermeni Kilisesi'nde •
yapılacaktır.
Sevenlerinin
başı sağ olsun.
Yönetim Kurulu üyemiz
Sayın SerpilZx)rbozan'ın se\gili babası
M.ŞEVKET ZORBOZAN
vefat etmiştir.
Merhuma rahmet, arkadaşımıza ve kederli ailesine
başsağlığı dileriz.
tSMMMO PERSONELÎ
PENCERE
Mektup...
Tekne palaman koparmış, bir yöne doğru sürükleni-
yor, kaptansız ve dümensiz!.. Sosyal demokratlann ser-
gilediği keşmekeş karşısında sağcı, kına yakıyor; ama,
ülkenin içine düştüğü açmazda sağın vebali daha mı
küçük, hali daha mı pariak?..
Arada unutulan biri var:
Adı: Yurttaş!..
Şu karmaşa ortamında bir yurttaşın mektubunu ya-
yımlamayı düşündüm. Sıvas, Yıldızeli, Kayalıpınar kö-
yünden çiftçi Yüksel Erdoğan diyor ki:
"Sayın llhan Bey,
Onlarca yıldır Cumhuriyet'i, bilhassa sizi okuruz; be-
yinsel gelişme sürecimizde sizin yeriniz büyüktür. Ekte-
ki açık mektupta davamızı özetlemeye çalıştım. Avrupa
ölçeğinde demokrat olduğumuzu iddia edenlere ben-
den iyi örnek olmaz. (...) Ne zaman nerede başımıza
nelerin geleceğini düşünerek yaşamaya çalışıyoruz."
Yüksel Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığı'na yazdığı açık
mektubunu da olduğu gibi yayımlıyorum; ülkemizin du-
rumu, bundan daha gerçekçi biçimde ortaya kona-
maz...
Söz Yüksel Erdoğan'ın..
• •
"Cumhurbaşkanlığına, ~ ... •
ANKARA
TÛRKİYELİYİM, Kafkasya asıllıyım. Ülkemi ve ulusu-
mu çok seviyorum. Istemiyerek Türkiye Cumhuhyeti
vatandaşlığından çıkmak isteyebilirim. Nedeni mi?
1- Üç çocuğumdan büyüğü üniversitede sorgulandı,
jandarmada gözaltına alındı. 'Gazeteye verdiğin demeç
suç değilmiş' dendi. Şu anda Almanya'da sosyoloji
doktorası yapıyor. Çok şanslı.
2- İki numaralı oğlum; üniversitede Cumhuriyet ga-
zetesi okuduğu için saldınya uğradı. Okul yönetimince
birkaç defa sorgulandı. Polisçe günlerce gözaltında tu-
tuldu. Devlet Güvenlik savcısınca serbest bırakıldı. Son
sınıfta son bir dersi kaldığı zaman okul; 'Buradan solcu
mezun olamaz' diyerek fakülteden ilişiğini kesti. Idare
Mahkemesi okula dönmesini sağladı. Makine mühen-
disi oldu. Aynı yıl başka bir üniversitede de mastıra
başladı. Işe de girdi. Tekrar polis iki defa daha gözaltı-
na aldı, savcı serbest bıraktı. Istanbul Beşiktaş'ta Ar-
zum Kafe'de iki arkadaşı ile birlikte 28.9.1994 tarihinde
polisçe YAŞAMLARINA SON VERİLDİ. Olaysız geçen
cenaze törenine rağmen doksan yakınım jandarmaca
gözaltına alındı. Bir kısmı savcı bir kısmı da jandarma-
ca suçsuz görüldü. İki defa köyüm basıldı. Gece baskı-
nında silahlar atılarak köylülerin boğazlan sıkıldı. Daya-
nılmaz derecede sözlü hakaretler yapıldı. Çerkez, Türk,
Kürt müsün, Alevi, Sünni misin diye sorular soruldu.
Başsağlığma gelenlere ve bizimle konuşanlara suçlu
muamelesi yapıldı.
3- Son çocuğum olan kızım üniversitede okurken,
jandarma tarafından gözaltına alındı, tutuklanıp ma-
pushaneye atıldı. İlk mahkemede serbesf bırakılıp,
sonra da beraat etti. On gün gözaltı, üç aya yakın ma-
pushane yaşamına karşı, devlet baba üç milyon tazmi-
nat ödedi. Bir yıl sonra tekrar gözaltına alınıp mapus-
haneye konan kızım üç ay sonra ilk mahkemede salıve-
hldi. Bunlara rağmen mühendis olmayı başardı. Doktor
adayı eşi dört defa gözaltında kalıp, iki defa mapus
yattı. Sonunda suçsuz görüldü.
4- Ben, 1970'lerde birkaç defa gözaltına alınıp, ağır
cezada yargılanıp, beraat etmiştim. Şimdi başka bir il-
de ve evde geceyansı eşim ve kızımla birlikte gözaltına
alındım. Sorgulandık, bir gün sonra eşimi karakoldan
serbest bıraktılar. Kızımı ve beni başka bir ile götürüp
tekrar sorguladılar. Her defasında olduğu gibi Devlet
Güvenlik Mahkemesi savcısınca aklandık. Hem de
1994 yılı İnsan Haklan Haftası'nın başladığı gün hürri-
yetimize kavuştuk. Bu arada köyümün basılmasını, şe-
hirdeki evimin didik didik aranmasını unuttuk.
Bu suçlamaların hiçbiri adi suç kapsamına girme-
mektedir. Her zaman da yüzümüz ak çıkmıştır Ama si-
yasi olarak bir gün gözaltında kalmak, bir yıl mapusha-
nede kalmaya denk olmuştur.
'Asmıyalım da besliyelim mi', 'sorguda zor olur' diyen
başkanlar ve başbakanlar dörtyüzdört ile iktidar koltu-
ğuna yapışmış sosyal-demokratlar söz ve karar sahibi
olursa: Yargısız infazlar, mapushanelerde suçsuz yat-
malar, karakollarda günlerce kalmalar, öldürülen binler-
ce TÜRKİYELİLER ülkemin gündeminden düşmez.
Dünyahlar bu TÜRKİYELİLERE sahip çıkar, devletimizin
başındakiler kızsa da. Toplum; şartlı refleks içine sokul-
muş (Rus-Pavlov), köydeki jandarma uzatmalısını, şe-
hirdeki polisi suçlu görür. Aslında gaspedilen insan
haklannın sorumlusu, suçlusu bu mevcut sistem ve bu
sistemi işleten tepe takımıdır.
Çıkar çelişkisi, neden-sonuç ilişkisi kaosa döndü-
ğünden azgelişmişlik çembehndeki ülkemde mevcut
yasalann tüm aklamalanna rağmen yürütme erkince
çok çok ezildik. Kırsal yörede demokrat olmanın bede-
lini çok ağır ödedik. Aynı yörede yine ezileceğiz. Çün-
kü demokrat kalacağım.
Yukandaki nedenlerden ötürü çok sevdiğim, bağlı ol-
duğum, canım ülkem Türkiye vatandaşlığından çıkıp,
Afhka'da bir ülke vatandaşı olmayı ya da korunmamızı
istiyorum.
Gereğini dilerim. Saygılanmla."
•
Bilmem ki sayın okurumun yazdıklarına eklenecek
tek sözcük var mı?..
Maliye Bakanlığı eski Gelirler Kontrolörü
Yeminli Mali Müşavir
ÇAĞLAYAN CANER'in
ölümünü üzüntüyle öğrenmiş bulunuyoruz. Merhuma
Allah'tan rahmet, ailesine, dostlanna ve tüm meslek
mensuplanna başsağlığı dileriz.
MALİYE ESKİ GELİRLER KONTROLÖRLERİ
YARDIMLAŞMA VE MALt EĞİTtM VAKFI
TEŞEKKÜR
Hastahğım sırasında yakın ilgilerini
esirgemeyen
Op. Dr. HAYAT İZEL'e,
Bakırköy Ömür Hastanesi'nin tüm personeline
teşekkürü bir borç bilirim.
YAŞAR BAĞCI