Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
3AYFA CUMHURIYET 4EYLÜL1994PAZAR
10 PAZAR KONUKLARI
Beyin cemaHsindeçağıyakakubk
SUNUŞ: Aslında ülkemizde çok nadir
olmayan vakalardan biri. İkiyaşında bir
çocuk, evinin ikincikatbalkonundan aşağı
uçuyor. Annesiyle babası çocuğa
' 'kurtarılamaz' 'gözüyle bakıyorlar. Çünkü
kafatasıyeryer çatlamış. Beyin zarı
zedelenmiş. Gözün üzerindekikemik içeri
göçmüş. Aile Büyükada'dayaşıyor. Apar
topar ada dispanserine kaldırıyorlar çocuğu.
Dispanserdeyeîerli bir müdahale
yapılamıyor. Bunun üzerineçocuk,
Amerikan Hastanesi'ne kaldırılıyor. Acil
serviste neyapılması gerektiğine karar
verilince dünyaca ünlü beyin cerrahı Gazi
Yaşargü'in öğrencisi olan Prof. Ali Çetin
Sarıoğlu'nahabersalınıyor. Prof. Sarıoğlu,
ikiyaşındaki Vedat 'a ikisaatin üzerinde
süren başarılı bir ameliyatyapıyor. Neyse ki
çocuğun beyni zedelenmemiş. Yoksa
kurtuluş şansı da iyice azalırmış. Bundan
sekiz hafta önce meydanagelen bu kazayı,
ameliyatı ve ameliyat sonuçlarını Prof.
Sarıoğlu ve küçük Vedat 'ın babası Yakup
Fins 'le konuştuk.
Söyleşi Leyla Tavşanoğlu Konuklar Prof .A.Çetin Sarıoğlu Beyin Cerrahı Yakup Fins Vatandaş
^~i ayın Sarıoğlu, bundan
| sekiz hafta kadar önce evinin
ikinci kat balkonundan aşağı
\ düşerek ağır yaralanan iki
yaşında bir çocuğa yaptığınız
beyin ametiyatııu öğrendik.
Bu iş nasıl oldu? Bize anlatır mısınız?
SARIOĞLU - Bu çocuk bir yerde
talihli, bir yerde de talihsiz. Talihsizli-
ği böyle bir kazarun başına gelmesi.
Ama her şeye rağmen daha büyük
hasarlar oluşmamış olması da talihi.
Çocuk gerçekten evinin ikinci kat
balkonundan aşağı düşmüş. Balko-
nun ön tarafındâ bir cam bolme var.
O bölmenin vidalan yerinden çıkmış.
O bölmeyle beraber aşağı, beton ze-
min üzerine düşüyor.
Düştüğü zaman sağ bacağı
kınlıyor. Bacağın kınlması paraşüt
gjbi düşme hızını azaltıyor. Bu arada
kafasını beton zemine çarpıyor.
Alnının üzeriyle ense köküne kadar
uzanan kocaman bir yank oluşuyor.
Alrun çevresinde parça parça bir sürü
kemik vardı. Beyin zan zedelenmişti.
Göz çevresindeİci kemik kınlmış ve
göz üzerine baskı yapacak şekilde
çökmüştü.
Tabii çok şanssız bir kaza. Bizim
nöroşirürji hizmeti veren arkadaşlan-
mızın sıİdıkla karşılaştıklan kafa
travmalanndan bir tanesiydi. Çünkü
Türkiye'de bir yandan trafık kazalan,
bir yandan da özellikle çocuklarda
sıkça göriilen balkondan düşme. bah-
çede düşme gibi olaylardan kaynak-
lanan pek çok yaralanmalar söz ko-
nusu.
Dolayısıyla ülkemizde çalışan
nöroşirürjiyenlerin hiçbir zaman
hayır diyemeyecekleri, çok sık karşı-
laştıklan bir kaza türüydü.
Aile için büyük panikti. Çocuk için
ise ağır bir kazaydı. Hastaneye ge-
tirdiler. Çocuğun şuuru açıktı. To-
mografılerini yaptık. Bütün dramatik
görüntüye rağmen beyinde çok bü-
yük bir harabiyetin olmadığını gör-
dük. Hemen ameliyata aldık. Kafa-
tasını tamir euik. Kemiğin beyne gir-
miş olan kısımlanm çıkardık. Beyin
zannı diktik. Gözün üzerine düşmüş
olan göz çevresi kemiğini kaldırdık.
Bizim işimiz böylece bitmişti.
Daha sonra ortopedistler bacağa
revizyon yaptılar. Çocuğu üç gün yo-
ğun bakımda tuttuk. Hayati fonksi-
yonlan tamamıyla yerine gelince de
servise çıkardık. Şimdi evinde çok
memnun. çok rahat.
Demin de söylediğim gibi bunlar
bizim nöroşirürji pratiğimizde
ıklıkla rastladığımız olaylardır. En
büyük şans tabii ki çocuğun beyninde
daha büyük bir hasann oluşma-
masıdır. Oyle bir hasar olsaydı bunu
bizim düzeltmemiz fevkalade
olurdu.
zor
IBeyin dokusu
zarar görmemiş
Beyin zannı. kemiği düzeltebiliriz,
gerekirse oraya yeni kemik yapabili-
riz. Bunlann hepsini düzeltebilmek
mümkün. Fakat beyin dokusuna ge-
len hasan düzeltmemiz mümkün de-
ğil. Bu çocuğun belki de en şanslı ta-
rafı beyin dokusunda çok büyük bir
harabiyetin olmayışıdır.
Bu, bizim için de aile için de son de-
rece sevindirici oldu.
- Siz Gazi Yaşargilgibi bir beyin cer-
aMsi ustasınm yamnda yıkarca
çahştınız. Sizce Gazi Yaşargilbir Türk
bWm adamı olarak İsviçre'de ve diğer
Avrupa ülkelerinde kenaHsine böylesi-
ne şaygın bir yer nasıl sağladı?
SARIOĞLU - Hocamız Türk. Dile
getirdiğiniz yargılann bir kısrrıı da
doğru. Batı'da bir Türk imajı var.
Onu değiştirmek de epeyce zor.
Hoca, ikinci Dünya Savaşı yıllann-
da Avrupa'ya gidiyor. Önce Alman-
ya'ya gidıyor. Ama savaş ağır bastın-
nca tıp tahsilini yapmak için mecbu-
ren İsviçre'ye geçiyor.
Tıp öğreniminden sonra ihtisasını
da İsviçre'de yapıyor. Neredeyse bü-
tün hayatını İsviçre'de geçirmiş bir in-
san. Irsi olarak Türk. ama kültürü ne
kadar Türk, ne kadar Batıh...
Bir kere Hoca her şeyden önce yete-
nekli bir insan. Çok çahşkan. İşini
çok seven, bu işte en iyisi olmak için
büyük gayretler sarfetmiş.
1960'lann sonunda mikroşirürji, ya
da mikroskopla ameliyat, dünyada
tek tük yerlerde yapılırken, Prof. Ya-
şargil'i, hocası Amerika'ya yolluyor.
'Böyle bir şey var. Sen git bak bakaİım.
Nasıl oluyor? İşe yarar miT diyor. Ho-
ca gidiyor, bakıyor ki çok işe yarar.
fsviçre'ye döner dönmez bu konu-
da hocasını da ikna ederek hemen
müthiş bir çalışmaya giriyor.
Mikroşirürji, beyin cerrahisinde
gerçek bir devrimdir. Hoca, bu devri-
mi başından yakalıyor. Ve bu devri-
min de çekici güçlerinden bir tanesi
oluyor. Aletler, mikroskop, yeni cer-
rahi teknikleri, yeni bir takım ameli-
yatlar tarif ediyor. Bütün bunlar ora-
da onu büsbütün sağlamlaştınyor.
Gücü bu kadar fazla olunca da onu
Prof. Yaşargil, devrimyaptı
±1 oca, kritik bir dönemeçte, mikroşirürjiyle ilgili devrimin tam
zamanında işin en kritik noktasını yakalamış ve bir şeyleri ortaya
koymuş bir insan. Mikroşirürjiden sonra bu ölüm oranı yüzde 4'ün
altına düştü. Bu işin ustalan bunu yüzde 0'a indirmeyi de başardı.
hiç kimse yerinden kıpırdatamıyor.
Yanılmıyorsam 1973 yılında hoca
oranın başkanı oluyor. TO'lerin
başında zaten oralarda Türklerin
imajı o kadar kötü değil.
Şöyle özetlersek, bu işin sihri kritik
bir dönemeçte çekici güç olmak. Ho-
ca, kritik bir dönemeçte, mikroşirür-
jiyle ilgili devrimin tam zamanında
işin en kritik noktasını yakalamış ve
bir şeyleri ortaya koymuş bir insan.
- Siz Gazi Yaşargil'le çahştığınız dö-
nemle ilgili ne gibi izlenimlere sahipsi-
niz? Ondan nasıl etkilendiniz?
SARIOĞLU - Şimdi bakın...
Hocadan, oraya giden gitmeyen he-
men hemen herkes etkilendi. Etki-
lenmemek mümkün değil. Çünkü bu
iş tamamıyla matematiksel. O metot-
la yaparsanız ameliyatlarda yüzde
bilmem kaçı ölüyor. bu metotla ya-
parsanız yüzde bilmem kaçı ölüyor.
Şöyle söyleyeyim: Anevrizma cerra-
hisi mikro metot olmadan önce yüzde
25 ölümle sonlanıyordu. Bir yüzde 25
de çok ağır sekellerle sonlanıyordu.
Yani bu ameliyatlan geçiren insan-
lann yansı ya ölüyordu ya da artık
toplum için kayıp vakalardı. Bunlar
1965-66'nın rakamlan.
Mikroşirürjiden sonra bu ölüm
oranı yüzde 4'ün altına düştü. Bu işin
ustalan bunu yüzde 0'a indirmeyi de
başardı. ama genelde baktığmız za-
man yüzde 4 civannda bir ölüm oranı
var. Yani yüzde 25'ten yüzde 4'e düş-
müş. Bu, muazzam birdüşüş.
Hele bizim gibi genç insanlan çok
etkiledi. Dolayısıyla giden, gitmeven
herkes Gazi Yaşargil'den etkilendi.
Gazi Yaşargil'in yanına Türkiye'-
den pek çok insan gitmiştir. Galiba
onun yanında en uzun kalan benim.
Hocanın olağanüstü bir tekniği
var. Onun dışında klinik içınde çalı-
şmasında da son derece titiz davranır.
Dikkat edilmesini istediğı pek çok
nokta vardır.
Ben okul çağlannda atletizm yap-
tım. Atletizm yaparken yıldız
takımında koşardım. Ama ben hep
gençlerde koştursunlar isterdim. Ya
da gençlerie birlıkte koştursunlar...
Çünkü yanınızda koşan atlet iyi atlet-
şe sizi de beraberinde sürüklüyor.
İsteseniz de istemeseniz de dereceniz
bir öncekinden daha iyi oluyor.
Gazi Yaşargil'in yanında da bu his-
si duyuyorsunuz. Siz ne yaparsanız
yapın, çok iyi olmak zorundasınız. İyi
olmazsanız hiçbir şansınız yok. Tabii
insan çok şey öğreniyor, çok şey
yakalıyor. Çünkü bulunduğunuz or-
tam yüksek kalitede ürün ortaya çı-
karan bir klinik. Hocanın çahştığı
hastane dünya çapında bir merkez.
Dünyanın her tarafından nöroşirürji-
yen geliyordu. Onlar konferanslar ve-
riyorlar. küçük konuşmalar yapıyor-
lar. karşılıklı tartışıyorlar. Böyle de
bilimsel bir faaliyet vardı. Sürekli bir
şeyler öğreniyorsunuz. her gün yeni
bir insan tanıyorsunuz. Bunlar tıp ha-
yatı için son derece önemli şeyler.
Tıpta bilgiler çok hızlı gelişiyor; bu
bilgilerin çok hızlı yenilenmesi gereki-
>or. Siz kendinizi yenilemezseniz bir
yere varmanız mümkün olmuyor.
Dünya Sağlık Örgütü'nün (WHO)
1984 başında yayımladığı bir bildiri
var. Bu çalışmaya göre tıptaki bilgile-
rin yan ömrü yedi yıl. Bir şeyi yedi yıl
okumazsanız sizin okuduklannız
vedi yıl sonra yan yanya bitiyor. 14
yıl bir şe\ okumazsanız sıfırsınız de-
mektir. Tahmin ediyorum şimdi bu
yedi yıl daha da kısaldı. Çünkü dün-
yanın her yanında muazzam bilimsel
çalışmalar var.
- Attıyıl sonra Türkiye'de hastanele-
rin durumunu nasıl buldunuz?
SARIOĞLU - Aradan altı yıl geç-
tikten sonra Türkiye'yi gördüğümde,
daha doğnısu burada aktif çalışmaya
girdiğimde muazzam bir değişiklik
olduğunu fark ettim. Alet. edevat.
KücükVedat'ın babası kazayı ammsamak bile istemiyor
O, artık eskisi gibi' - Siz, küçük Vedat'ın babası olarak
bize olay nasıl oldu, anlatabilir misiniz?
FtNS - Biz, yazın Büyükada'da otu-
ruyoruz. O sabah da ben, her zamanki
gibi işime gidecektim. Gazetemi aldım,
balkona çıktım. Evin balkonunda kalın
bir cam panel var. Yumruk atsanız
kınlmaz. Ama ben. her zaman çocuk-
lanma o cama yaklaşmamalannı söylü-
yordum.
Büyük oğlum cama yanaşarak oyna-
maya başladı. Onun oradan düşmesi
imkansız. Derken yanına küçük geldi.
"Oradan geri çekilin" demeye fırsat kal-
madan küçük. göğsüyle cama yaslandı.
cam tuzla buz olarak patladı. Oğlum
camdan, benim gözlerimin önünde
aşağı düştü.
O an dünyam karardı. Aşağı baktım.
Oğlum. camlann üzerinde yerde hare-
ketsiz yatıyor. Aşağıda bahçeye bakan
bir arkadaşımız var. O, çocuğu hemen
kucakladı. sonra da dilini dışan çıkardı.
Çünkü böyle düşüşlerde şok olur, dil
içeri dönermiş. Ben oğlumu kucağıma
Yakup Fins-'Çok üzüldük'
alıp nefes
aldığını. hafıf hafıf inlediğini duyunca biraz rahatladım.
Hemen ada dispanserine gitti'k. Orası. olanaklan son
derece yetersiz bir yer. Dış kanamalan durdurup cam
kesiklerini tedavi etmek ıstediler. Sonra, doktor beklc-
memi söylediler. Ama adadaki doktorun hiçbir müda-
hale yapamayacağını bildiğim için hemen bir tekneye
atladık ve Kabataş'a geldik. Deniz yolculuğu 45 dakika
sürdü, ama bana bir yüzyıl kadar uzun geldi. Bu arada
oğlumun beyninden kan geldi, sol tarafı titremeye baş-
ladı. Ben, "Bu çocuk elimde gidecek" düşüncesiyle kah-
roluyordum.
Derken Amerikan Hastanesi'ne geldik. Sağolsun.
yoğun bakımda Tahsin Bey var. Hemen Prof. Ali Çetin
Sanoğlu'na haber verildi.
- Peki siz, adadan hastaneye telefon etmiş miydiniz.
FİNS - Tekneden etmiştim. Hastanede
tomografiler çekildi. Tomografiler temiz
çıkıp beyinde bir hasar olmadığı anlaşılı-
nca. ben çok rahatladım. Prof. Sanoğlu.
öğleden sonra gelip ameliyatı yaptı. Sa-
ğolsun. gerçekten çok iyi bir ameliyattı.
- Ameliyat ne kadar sürdü?
FİNS - İki-iki buçuk saat kadar sürdü.
Bunun ardından oğlumun kınlan ba-
cağını tamir edip vücudunu boğazına ka-
dar alçıya aldılar. Zaten bacağı
kınlmamış \e başını doğrudan vere
çarpmış olsaydı hiç umut yoktu.
Alçı 45 gün sonra çıktı. Şu anda bacak
kaslan zayıfladığı için pek yürüyemiyor,
ama onun dışında eskisi gibi.
- Bacak kaslarının zayıfbğına karşın
herhangi bir şey yapıhyor mu?
FİNS - Doktorun tavsiyesi. bacağı ku-
vetlendirmek için su dolu havuzda 4-5
saatoynaması.
Genişçe bir havuz var. İçini su doldu-
rup balkona ko\duk. Oğlum onun içinde
4-5 saat oynuyor. Bacaklannı suda bol
bol hareket ettiriyor. İnşallah bir hafta - on gün içinde
yürümeye başlayacak. Şu anda o bacağına basamıyor.
Ama ben. bacak kınğını gerçekten kazadan saymıyo-
rum.
- Başında herhangi bir yara izi kaltb nu?
FİNS - Ameliyat izi var. Anlayabildiğim kadanyla
oğlum şu anda çok iyi durumda. Kafa açısından hiçbir
şikayetimiz >ok. Eskisi gibi neşesi, hareketleri yerinde.
- Hastanede ne kadar yattı?
FİNS - On^ün kadar yattı. Ondan sonra da taburcu
edildi. Ben. "IstanbuTa gecelim. adadan gelmek güç ola-
bilir" dedim, ama Prof. Sanoğlu. "Bu çocuğun benim
açımdan hiçbir sonınu yok. İstediğiniz yerde oturabilirsi-
niz"dedi.
Ben, bir an önce bacağı da düzelip ayağa kalksın isti-
\orum.
organizasyon... İnsanlann kafalan
açılmış; en azından daha modern bir
tıp hizmeti verebilme konusunda
açılmış.
Çok iddialı bir söz olarak kabul et-
meyin, ama şu anda Türkiye'de her
türlü beyin cerrahisi yapılabilir. Ale-
tiyle, çevredeki yardımcı personelin
eğitimiyle, yoğun bakımlanyla. teşhis
yöntemleriyle dünyada bugün ne var-
sa Türkiye'de hemen hemen hepsi
var.
Nöroşirürji genç bir branş. Bütün
dünyada genç; Türkiye'de daha da
genç. Türkiye'nin bir başka özelliği
nöroşirürjinin çok genç bir kuşağın
elinde oluşu. Yani şu anda 60 yaşını
geçkin nöroşirürjiyen Türkiye'de ya
üç ya da beş tanedir. Geri kalanlann
hepsi genç insanlar. Ve bu gençlerin
hemen hemen hepsinin de yurtdışı-
nda bir deneyimi olmuş; Batı'nın bi-
limsellığinı. bilgisini Türkiye'ye
taşımışlar.
- Peki nöroşirürjide gerçekten,
ilerleme sağladtğtnuzı söyUiyorsunuz.
Ameliyat sonrası bakımda Türkiye'-
deki hastaneler nasıl performans gös-
teriyor?
IBüyük aşama
gösterdik
SARIOĞLU - Gerçekten bü\ük
bir gelişme var. Bana 'Bu, Amerika
standardında mı, Avrupa standardında
mı' diye sorsanız 'evet'. di\emem.
Bazı hastanelerin başındaki eleman-
lara bağlı olmak üzere çok gelişmiş.
Bizim Cerrahpaşa'da Anestezi'nin
başında olan Prof. Moiz Behar var.
Ben yirmi yıldır bu mesleğin içinde-
>im. Orası Prof. Moiz Behar'la birlik-
te müthiş bir gelişme göstermiş.
Böyle bir gelişmenin sonucu şu olu-
yor: Periferideki küçük hastaneler,
küçük sağlık kuruluşlannın çalışan-
lan buraya gide gele nelerin nasıl
yapıldığını öğrenmeye. bir çeşit kop-
>alama>a çalışıyorlar. Bizim Avru-
pa'dan kopyalayıp buraya getirdiği-
miz gibi onlar da bizden koplayayıp
kendi küçük ünitelerine aötürüyor-
lar.
Bir kere. insanlann kafasında böyle
bir olay var. 'Bunu yapalım'. fikrinin
doğması bile bence önemli birgelişim.
İnsan çerçeveyi çizip. biz bu kadar ya-
pıyoruz diyerek kapılan, pencereİeri
kapatıp oturursa'hiçbir sonuca vanl-
maz.
Pek çok yer hiç tartışmasız yüksek
standartlarda gelişmiş. Pek çok yer
yüksek standartta Batı tipi hizmet ve-
riyor. Bu sadece üniversiteler için de-
ğil, özel hastaneler için de gecerli.
Amerikan Hastanesi'ni ele alalım.
Bu hastanedeki alet-edevat pek az
hastanede var. Bazılan diyebilir ki:
'Fazla alet alınmış. Burada ihtiyaç faz-
lası alet var.' Ama bir şeyler alınmış,
bir şeyler alınmak üzere çaba har-
canmış. Bir yanda kalmış. Ama şimdi
bakıyorsunuz hepsini bir araya getir-
diğiniz zaman sistemi kurma şansınız
\ ar. Şu anda ameliyatı Cerrahpaşa'da
yapmışım va da Amerikan Hastane-
si'nde yapmışım. Artık hiçbir farkı
kalmadı. Bence buçok büyük birgeli-
şim.
Bütün dünyada bir genel sağlık si-
gortası vardır. Bir de bunun içinde
öze! sağlık sigortasına tabi olanlar.
İnsanlann yüzde 30'u özel sağlık si-
gortasına tabi olunca onlar özel kli-
niklerde. özel koşullarda ameliyat ol-
mak istiyorlar. Türkiye'de de öyle.
Ama bunun yüzdesini bilmiyorum.
Çünkü genel bir sağbk sigortası yok.
Ama toplumun içinde belirli sayıda
insan özel hastanelerde ameliyat ol-
mak istiyor. Muayenehane>e gitmek
va da bir özel ilgi istiv or. Bu. belirli bir
yüzdedir. Bu yüzdenin değişmesi de
mümkün değil.
Şimdi özel hastanelerde bu > üzdeye
çevap verecek bir sistem oluşmuş.
Önceleri vüzeysel birtakım ameli>at-
lan özel hastanelerde yapabilirdiniz.
Ama kritik amelivatlarda 'üniversite
hastanelerine gidelim' eğilimi belirirdi.
Biraz daha fazla maddi gücü olan ise
Amerika'ya. Avrupa'ya kacardı.
Bu son oluşumla \urtdışına kaçan
hasta sayısı da >a\aş vavaş düşmeye
başladı. Çünkü bir yandan belli bir
standardı tutturu>orsunuz. bir >an-
dan da maddi bakımdan müthiş bir
rahatlık getiriyorsunuz.
- Peki yurtdısındaki ameliyat fi-
yatlanyla bugün Türkiye'deki ameli-
yatfiyatlannı kıvaslayabilir misiniz?
SARIOĞLU' - Bugün Zürih'te
yapılan bir beyin tümörü ameliyatı
yaklaşık 70 bin İsviçre Frangına mal
oluyor. Bu, bir buçuk milyar lira ci-
vannda bir para ediyor. Oysa böyle
bir ameliyat lüks dediğimiz Amerikan
Hastanesi'nde 150 milyon lira gibi bir
paraya çıkıyor. 150 miKon lira bizim
toplumumuz için çok büyük bir para.
Onu kabul ediyorum. Ama belirli ki-
şiler için de hiçbir şe\ değil. Çünkü 1.5
milyar lirayı verip de oraya giden in-
sanlann sayısı az değil.
ANKARA NOTLARI
MUSTAFA EKMEKÇI
Kulluktan Kurtulmak...Perşembe günüçıkan "Ankara Notları"nda, "Devinim"der-
gisiyle ilgili bilgi vermiş, dergiye sürdürüm kosullarına dek
yazmıştım. Istanbuldan bir okur, derginin telefonunu istedi.
Dergiyı elde etmek için, yazışmayı bile beklemek istememişti:
"Devinim"\n hem faks, hem telefonu şöyle: (212) 235 77 75.
Prof. llhan Arsel'in "Devinim"deçıkanyazısı ilgiçekti. Buyol-
da da telefonlar aldım. Bugün ilhan Arselin yazısının kalan
bölümünü vereceğim. Daha sonra, Prof. İlhan Arsel, şöyle di-
yor:
''Daha başka bir deyimle yukarıdaki hükumde, Tanrı ve pey-
gamber emirlerine aykırı davranmanın, yani günahkâr olma-
nın, hayvan cinsine dönüşme gibi bir cezai sonuç yaratacağı
anlatılmak istenmiştir.
istinca' (pislikten temizlenme) için üç taş kullanmayı öngö-
ren hadis hükmü, her işin tek sayılara göre görülmesi husu-
sunda Muhammed'/n verdiğı emirle ilgilidir ki, suyu tek sayıda
yudumlamaktan tutunuz da def-i hacet'ten (aptes bozmak)
sonra temizlenmeye (yani ıstincayaj varıncaya kadarkişinin
tüm davranışlannı kapsar. Her işin tek sayılara gore görulme-
sı gereğini Muhammed, Müslüman kişilere Tanrı 'nın tek oldu-
ğunu anımsatmak maksadıyla ongörmüştur.
Yine bunun gibi çorba içerken ya da yemek yerken çanağın
ortasından değil kenarından başlamak gerektiği' emredilmiş
ve gerekçe olarak Tanrı'nın inayetinin çanağın kenarında top-
landığı, ortasına doğru azaldığı bildirilmıştir.
Yemek yerken ortuye dokulen kırıntıları mutlaka yemek ge-
rektığı belirtilirken aksi takdirde şeytanların gelip yemekleri
yiyecekleri hatırlatılmıştır. Yemeğe tuz ile başlamak ve tuz ile
bitirmek gerektiği açıklanırken Tanrı inayetinin buna göre
ayarlandığı anlatılmıştır. Sol el ile yemek yemenin, su içme-
nin caiz olmadığı bildirilirken, sebep olarak şeytanın hep sol
elinı kullanarak iş görduğü belirtilmiştır.
Çanaktaki yemeği sonuna kadar yiyip bitirmek ve bitırdikten
sonra parmakları yalamak gerektiği din verisi olarak emredi-
lirken böyle yapılmayacak olursa şeytanın gelip çanakta ve
parmaklarda kalan yemeği yiyeceğı bildırılmiştir. Yemek ve
içecek içine sinek duştuğunde, sıneğın dışarda kalan kanadı-
nın iyice yemeğe (içeceğe) batırılması, sonra çıkarılıp atılması
gereği, kanatların bırinde günah . diğerinde sevap' bulunup,
sineğin 'idrak (anlayış) sahibi' olmak nedeniyle sevap kanadı-
nı dışarda bırakacağı ve işte dışarda kalan kanadın yemeğe
batırılması halinde sevap/n gunahı gidermış olacağı gerek-
çesıne1
dayatılmıştır. Gümüş veya altın kaptan su içmenin
doğru olmaması ıçildiğı takdırde kışının karnında cehennem
ateşlerinin gürültüsunu duyacağı gerekçesıyle açıklanmıştır.
Soylemeye gerek yoktur ki yukarıdaki hükümlerin ve gerek-
çelerin' akılcılığa dayalı hiçbir yonu yoktur. Her şey ilahi mü-
kafat' (iyilikj ve mücazaat' (cezalandırma) usullerine. şeytan-
ların, meleklerin ve cınlerin keyiıne terk edilmiş gibidir. Fazla
yiyen, fazla içen, fazla uyuyan kışi melekût âlemine yüksele-
mez', Allah katında sevimsizdir. kıyamette en çok aç kalacak-
lardandır
1
, bu gibi kimselerin kanına şeytan hulul eder; tok
karnına uyuyanın kalbi katılaşır' vs. (Bkz Gazali, ihyâu Ulumi-
d-Din.. III, sh. 184-192).
Yine soylemeye gerek yoktur kı bu tür şeriat emirlerini
Tann'dan ve Peygamber'den gelmiştır' dıye belleyen Muslu-
man kişı 'olay' ile sonuç
1
arasındakı ılışkiyı akılcı bir düşünce
eylemine vurmaz; neden böyledır' diye kendı kendine soru
sorma ihtiyacı duymaz. Oysa kı yaşam kurallarını bellerken bu
kuralların mantıksal anlamını ve amacını bilebılmiş olsa, orne-
ğin çorbayı içerken çanağın ortasından değil kenarından baş-
lamakla dilınin yanmayacağını ve çunku çanağın kenarlarının
orta kısma nazaran daha ılık olduğunu öğrense ve yine bunun
gibi, altın/gumuş kaptan su içmenin israf sayılacağını ve bu-
nun toplum ekonomısı bakımından sakıncalı olacağını bilim-
sel, deneysel ve duzenli duşunce yolu ile oğrense, kuşkusuz
ki fikırsel gelişme yonünden hem kendısı. hem de mensubu
bulunduğu toplum için yararlı bir varlık halıne gelebılır. Böyle-
ce yaşamını ve davranışlannı akıl ve mantık rehberlığiyle, ge-
lişme kanunlarına uyarak ayarlama olanağına kavuşmuş ve
uygarlaşmış olur.
Aklı dışlayan eğitım sisteminde kişinin yaşam ve düşünce
tarzını şekillendiren kurallar zihinsel, bilimsel, nesnel ve de-
neysel bir duşunce mantığına dayalı değıldir. Bu nedenle kişi,
aklen ve fikren olumsuz, kötü ve hatta kendi çıkarlarına ya da
insanlık haysiyetine aykırı olan her şeyi, akıl ve mantık terazi-
sine vurmadan kor bir imanla benimser Bunun sonucu olarak
kendi kendisinı kul olarak gormekte sakınca bulmaz; dolayı-
sıyla da vicdan sesıne ve insan sesi duygusuna yabancı kal-
maktan kurtulamaz. Bundan dolayıdır kı birbiri ardına gelen
ve hiç bitmeyen ıstibdat rejımlerıne boyun eğmekten geri kal-
maz. Laıklığı benımsemiş olan Turkiye hariç, şeriat ülkelerinin
her bırinde görülen kara manzara budur."
• • *
Bugün. Turan Dursun'un öldürülüşünün dördüncü yılı. Tu-
ran Dursun u arkadan vurarak öldüren yobazlar, onu ölüm-
süzleştirdiklerini biliyorlar mıdır? Köpekler gibi pişman mıdır-
lar şimdi ne bileyim? Prof llhan Arsel. Turan Dursun'un "Din
Bu-T yapıtınayazdığı "Önsöz'deTuran Dursun'la nasıl tanış-
tıklarını anlatıyor Bunun bir bölümünü kendi kitabına da yaz-
mış. Turan Dursun'a bir zarar gelmesin diye, adından "T.D."
diye söz etmiş Kısaca, bir bölümü şöyle:
"...Sayıları gerçekten az olan T.D.'lar var bu toplumda. din
adamı olmakla beraber kendilerini şeriat zihniyetinin çok üs-
tüne çıkarabilmişler ve çıkarabilmek için de İNSANLIK SEVGİ-
Sl denızine atabilmışlerdi. Atatürkçulüğün ve Atatürk devrim-
lerinin KURTARICI TILSIMINA inanmışlardır. Tanrı ve pey-
gamber emirleridir diye belledıklerı esasların AKIL yordamıy-
la yeniden elden geçirilmesi, Turk'ün gerçek niteliklerine
uydu/ulması ve 'müspet akıl' verilerine oturtulması gereğine
sarılmışlardır. Bugunku şerıatçı ortam ıçerısinde ve 'Atatürk
ve uygarlık düşmanf din adamları arasında kendilerini 'din
adamı' kılığında gormezler ve gerçeği söylemek gerekirse
din adamı' deyımiyle çağırılmak da istemezler. Bu kitap onla-
ra armağan edilmiştir."
İlhan Arsel'in o kitabının adı: "Toplumsal Geriliklerimizin
Sorumlulan. Din Adamları"...
BULMACA
SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4
1/ Yunan mitolojisinde ..
yansı insan, yansı at olan
yaratık. 2/ Öldükten son- 2
ra İsa tarafından diriltil- ,
diğine inanılan adam...
Taş dibek. 3/ Türk müzi- 4
ğinde bir dizinin işleniş ,-
biçimine verilen ad...
Mikroskop camı. 4/ Re- 6
şimli duvar ilanı... -,
İtalya'nın en uzun ırma-
ğı. 5/ Salgm hastalık. 6/ 8
Iskambil oyunlannda ka- g
ğıt atma sırası... Hint ina-
nışında aşk tannsı. 7/ Derinliğin
bittiği yer... Güreşte bir oyun. 8/
Olduğundan büyük gösterme...
İpliklerin boyanmak istenmeyen
bölümlerinin ağaç kabuklan. yap-
raklar ya da balmumuyla sanlarak
boyaya batınlması yoluyla uygu-
lanan bir tür boyama tekniği. 9/
Antıl Adalan'nda yetişen, çok ze-
hirli bir ağaç.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Dönerek ya da ileri geri hareket
ederek kendine dayanan bir parçanın önceden belirlenmiş bir
hareketi yapmasını sağlayan mil... Yapılmış, gerçekleşmiş iş. 2/
Sıkıntı verme, üzme... Vücuttaki AIDS virüsünü saptamakta
kullarulan test. 3/ Yüz örtüsü, peçe... Yunan mitolojisinde kır
tannsı. 4/ Ulaşım yollannda bulunan taşıtlann ve yayalann gi-
diş gelişi... Monaco'nun plaka işareti. 5/ Birçok efsaneye konu
olmuş ünlü Frigya krah. 6/ Akıl... Bir kimsenin dış görünüşü-
nün özellikleri. 7/ Yapmacıklı davranış... Kimi Baü devletlerin-
de kullanılan bir soyluluk sanı. 8/ Afrika'da yaşayan, bacaklan
beyaz çizgili bir hayvan... Büyük tonajlı taşıtlar imal eden bir
Alman fırması. 9/ Japonlar'a özgü bir tür güreş... Soyundan
gelinen kimse.