Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
25EYLÜL1994PAZAR CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
D.H.Lawrence, 1925'te
Frieda von Richthofen ik.
Evlîliğîn
yazara
etkisi
Kükür Servisi - Baa büyük
yazarlara, evliliklerinin
mahremiyetini ele alarak yak-
laşmak doğru olmayabilir.
Ancak Frieda von Richtho-
fen'le ilişkisinin yapıtlanru
büyük ölçüde beslediği açıkça
ortada olan D. H. Lawrence
için kuşkusuz bu geçerli değil.
Brenda Maddox The
Married Man-A Life of D. H.
Lavvrence' adlı kitabında, ya-
zann Frieda ile evliüğini an-
latıyor. Öyküsüne Lavvren-
ce'ın genç bir öğretmen ola-
rak Croydon'da yaşadığı yı-
1lardan başhyor. Lavvrence
bir yandan tanıdığı kadın öğ-
retmenlerin peşinden koşar-
ken, bir yandan da yazın dün-
yasına girmektedir. Maddox.
yazann çocukluk yıllanru. an-
nesine yönelttiği yoğun sev-
gıyi ve 'Sons and Lovers'da
Miriam'ı yaratırken model
aldığı Jessie Chambers'la iliş-
kisini de irdeliyor.
Mutluluğu ararken...
Her şey 1912 yılında, Lavv-
rence'ın bir pazar günü profe-
sör dostu Weekky'nin Not-
tingham yakınlanndaki evine
öğle yemeğine davet edilme-
siyle başlıyor. Profesörün eşi
Frieda'yla böyle tanışıyor.
Yoksul bir Alman barones
olan Frieda gibi bir kadınla
böyle bir çevrede karşılaşmak
pek olası değildir. Lavvrence-
dan önce de Frieda'nın başın
dan evlilik dışı birkaç ilişki
geçmiştir. Bunlardan en
önemlisi karizmatik, uyuştu-
nıcu bağımlısı ve tehlikeli bir
adam olan Otto Gross'la olan
ilişkisidir. Gross'un Freud'un
kuramlanndan anladığı,
yalnızca cinsel özgürlüğün in-
sanı mutluluğa götürebilece-
ğidir. Mutluluğu ararken, pek
çok kadınla ilişkiye girmiştir.
Bu kadınlann arasında Frie-
da'nın ablası FJsa da vardır.
Yasak tanımaz Frieda
Maddox, Lavvrence'ın Fri-
eda'yla tanışmasından 20 da-
kika sonra, kendilerini yatak-
ta buldukJanru belirtiyor. Fri-
eda'nın varlığının ve güzelli-
ğinin Lavvrence'ı büyülediği
açık. Frieda ise Lawrence'ın
bir dahi olduğunu eşinden
duymuştur ve onda bir dahi
bulacağından emindir.
Lavvrence işçi kesiminden
gelen, cinsel özgürlüğün sim-
gesi olmaktan çok uzak ve
ömrü boyunca tek bir kadınla
yaşaması beklenen biriydi.
Frieda'nın yasak tanımazlığı
ve neşesi onu öylesine etkile-
mişti ki birlikte kaçmalann-
dan birkaç ay sonra Notting-
ham'daki bir dostuna mektup
yazan Lavvrence, onun kendi-
sini terk etmesi halinde ruhu-
nun öleceğini söylüyordu.
Yaşb ve sadakatsiz
Lavvrence, Frieda "dan
daha akıllıydı. Çevrelerinin
dikkate değer aristokratlarla,
entelektüellerle dolmasını
sağlayan oydu. Uzun süren
evlilikleri boyunca kendini
Frieda'ya karşı güçlü hisset-
mesinde bunun büyük rolü
olmuştu.
Buna karşılık Frieda daha
yaşlı ve sadakatsizdi. Lavvren-
ce'ın yapıtlannı okuyanlar
yaşamının en önemli ilişkisi-
nin zorluklarla dolu olduğun-
dan kuşku duymaz. Çift, Fri-
eda'run geride bıraküğı ço-
cuklanna duyduğu özlem yü-
zünden sık sık kavga ediyor-
du.
Lavvrence. Frieda'nın ken-
disini aldatüğını bildiği halde,
bu yüzden kavga etmiyor-
lardı.
Lavvrence'ın ona sadık kal-
masının nedeni ise kuşkusuz
etrafında güzel kadınlann bu-
lunmamasından değildi.
Maddox, kitabında yazann
Royal Academy üyelerinden
bırinin kızı olan Rosalind
Baynes ile Frieda'yı aldattığı
yolundaki söylentilere de de-
ğiniyor. Hatta Rosalind'in ai-
lesinin, ikisi arasında 'gerçek
bir aşk' olduğuna inandığını
belirtiyor.
Yüzyılm tartışması Yıldız Sarayı'nda noktalandı:
Sanat, Istanbul içindirOKTAY EKtNCİ
"Sanat, sanat için midir; top-
lum için mi?.."
1980'li yıllardan bu yana ki-
milerine artık "saçma" gelmeye
başlayan bu ünlü soru, belki de
"yüzyduı tartışması" olarak ta-
rihe geçmek üzere. Taraflar, el-
bette ki birbirlerini hala ikna
edebilmiş değiller. Ama öyle
bile olsa hiç değilse "sanatın ge-
rekliliği" konusunda görüşbir-
liğine varmış sayılabilirler.
23 Eylül 1994 günü Yıldız Sa-
rayı'nda toplananlar da aynı
görüşbirliği içinde olmanın
hem keyfini, hem de "hüznünü"
yaşadılar.
O akşamüstü Kültür Ba-
kanlığı'nca desteklenen " 1 . Di-
siplinlerarası Sanat Etkinliği"-
nin açılış töreni ve gösterilerine
katılanlar keyifliydiler. Çünkü
böylesine "alacakaranlık" bir
dönemde, sanat yine de umut-
larla doluydu ve dahası umu-
dun o hiç tükenmeyen ışıklannı
saçıyordu.
Gösterileri izleyenlerin hü-
zünlü olmalan ise etkinliğin
adının yine yaşanan şu kaygılı
süreci ne denli "gerçekçi" bir
vurgulamayla tanımlanmasın-
dan kaynaklanıyordu.
"Ah,"güzel İstanbul!.."
Evet. Sanat, ister kendisi için
olsun, isterse de toplum için ol-
sun, sonuçta "yaşam ve uy-
garhk için" su gibi, hava gibi,
toprak gibiydi ve gerekliydi.
Hele ki "îstanbul için" yine
sanat, belki de bütün bir uy-
garlık tarihi içinde eşine az rast-
lanır bir sorumluluk, hatta
"vefa borcu" içerisinde arük
"bir şeyler yapmak" üzere ge-
rekliydi.
Nitekim. Kültür Bakanlığı
Müsteşan Prof. Dr. Emre Kon-
gar da bu vefa borcunu yerine
getirmek üzere bir şeyler yap-
maya soyunan" güzel insanla-
ra" Bakanlığı ve kendisi adına
teşekkür ederken, İstanbul için
sanatın neden gerekli olduğu-
nu şöyle vurguluyordu:
"Istânbul'u şu yıkıma ve yok
oluşa süriikJeyen yağma sürecin-
den ne devlet, ne de benzer bir
başka güç kurtarabilir. Binlerce yd ev-
rensel sanata beşiklik eden bu kenti,
eninde sonunda yine İstanbullular kurta-
racak. Sanat ve sanatçılar da İstanbuüu
bilincinin yok olmaması ve güçlenmesi
için gerekÛ snil toplum du> aruliğmı ya-
ratacaklar..."
Bütün ülkenin danışmanı
"Sivil toplum duyariılığı" denilince
akla hemen gelen ilk isimlerimiz ara-
sında Prof. Dr. Metin Sözen'in kuşku-
suz özel bir yeri var.
Sözen'in bu özelliği, salt ülkemizdeki
kültür ve doğa değerlerine yaşamı bo-
yunca sahip çıkan özverili ve üretken
bir" bilim adamı" olma kimliğinden
kaynaklanmıyor.
Kendi deyimiyle" yaşadığımız ve ku-
Uandtğımız için sorumlusu da olduğu-
muz" bu topraklardaki tüm zenginlikle-
rin. öncelikle toplumun duyarlı ve"si-
vil" kesimlerince korunabileceğine, ya-
şatılabileceğine inanıyor.
Bu çağdaş inananı da salt söylemde
bırakmayıp, yine"srvil" bir örgütlenme-
ye dönüştürerek ömeğin kurucusu ve
başkanı olduğu ÇEKUL'de (Çevre ve
Kültür Değerlerini Koruma ve Tanı-
tma Vakfı) kanıtladığı gibi, başanlı so-
nuçlanyla birlikte yaşama geçirmeye
çalışıyor.
Bu nedenle ve bu çabalanyla Metin
Sözen, aslında salt Kültür BakanlığY-
nın ya da TBMM Başkanhğı'nın değil
"bu ülkeyi seven ve değerlerini korumak
isteyen" hemen herkesin kültür ve sanat
danışmanı olarak. yurdun dört bir kö-
şesindeki sivil duyarlılığa omuz vermek
için koşturuyor.
Akıl almaz bir yoğunlukta sürdürdü-
ğü çalışrnalan arasında ise "Dûnya Mi-
rasında İstanbul On Ydı" projesi. belki
de en "duygulu" sivil çalışmalannın
başında geliyor.
On yıl programı
Kültür Bakanlığı'nca 1993 yılında
başlatılan ve önce Danışma Kurulu
Başkanlığını, ardından Yürütme Ko-
'Direnen İstanbul" (yukanda), 'Hezarfen Ahmed Çelebi ile Lağari Hasan Çelebi'nin Göklere Uçuşu'(ortada) ve 4
\ ıldızJar' (altta)
içinde biraz da sessizcc düzcnlc-
nen bir dizi etkinliğin ardından,
bugünlerde Yıldız Sarayı bah-
çesini şenlendiren "Ah Güzel
İstanbul" programı. hem içerdi-
ği ve işlediği konular. hem de
"geniş katılımlı" örgütlenme-
siyle deyim yerindeysc "hedefe
ulaşabilmek için" atılmış ilk
güçlü adımlardan birini oluştu-
ruyor. Galiba bu nedenle Prof.
Emre Kongar da atılan adımı.
"Bugün burada tarih yazılıyor"
diye tanımlayarak. "sanatın
İstanbul'a sahip çıkmasım" ken-
tin ve uygarlığının kurtuluşu
için "tarihsel bir dönüşüm" ola-
rak yorumluyor.
Birdayanışma
sempoz>umu
Kültür Bakanhğı'nın Dünya Mirasında İstanbul On Yılı
programı içerisinde düzenlenen"Ah, Güzel İstanbul" adlı
etkinlik, kentin evrensel değerlerini koruyabilmek için
sanatı ve tüm sanatçılan "eylem birliğine" çağınyor...
(Fotoğraflan DEVRİM BARAN)
mitesi Başkanlığını Metin Sözen'in üst-
lendiği "İstanbul On Yılı" programı.
2003 yılına dek zenginleştirilerek sürdü-
rülmesi öngörülen kültür ve sanat et-
kinlikleriyle. bu dünya kentinin "kimli-
ğini \e değerini unutmamasım" amaçlı-
yor.
Bu amaç doğrultusunda geçcn bir yıl
1. Disiplinkrarası Sanat Et-
kinliği. gerçekten bu yorumu
haklı çıkartan ve umutlan güç-
lendiren kültürel gösterileri. Yıldız Sa-
rayı'nın tarihsel ortamında sankı bir
"sempozyuma" dönüştürmüş.
Sempozyumun konusu elbette ki İs-
tanbul.
Konuşmacılan. tartışmacılan ve izle-
yenleri ise İstanbul'a "ah!.." çekmcmek
için tüm güçlerini ve becerilerini birleşti-
ren her yaştan sanatçılar. aydınlar. du-
yarlı insanlar, hemşerilcr.
Örneğin özel Pinokyo - Işık Anao-
kulu'nun minik öğrencileri, Istanbul'a
tarihsel uygarlığını kazandıran "tüm
dinleri ve kültürleri" birlikte ve kardeşçe
taşırlarken. bu evrensel kardeşliğin üze-
rine"betonlanyla" saldıran yağmaa
güçlere karşı "güzel İstanbuPun nasıl
hala "direnebildiğini" de, dans. pando-
mim, müzik ve resim gösterikriyle Dik-
men Seymen. Saba Çelik, Ümran Gö-
kalp, Ruhi Göriiney vearkadaşlan sergi-
liyor.
Sanat, öncelikle İstanbul için
Ya da yine örneğin felsefeci Prof. Dr.
Önay Sözer'le çalışan genç tiyatrocular.
bütün olup bitenleri gören, ama anlaya-
mayan insanlann İstanbul içerisindeki
"çaresizliklerini" çarpıcı fıgürlerle can-
landınrlarken, aralannda heykelcilerin.
fotoğrafçılann, tiyatroculann, ressam-
lann ve edebiyatçılann bulunduğu bir
başka sanatg grubu da 10 milyonluk
kentin yarattığı "Kapıcılar İmparatorlu-
ğu"nu etkinliğe kazandınvorlar.
"Ah güzel İstanbul" buluşmasının
Genel Sanal Yönetmenliğini Se>il Şo-
yer, koordinatörlüğünü ise Burcu Öz-
gûven üstlenmış.
Kültür Bakanlığı vc Yıldız Sarayı
Müdürlüğü'nün katkılannın yanı sıra
Beşiktaş Belediyesi'nin vc birçok kuru-
luşun desieği. bu önemli etkinliğe güç vc
anlam kalmış.
En önemli sonucu. ya da "mesajı"
ncdir diyc soracak olurvını^. bunun
yanılı. '*yüzyılm tartışmasınm" Yıldı?
Saravı'nda ulaşılan günccl sorumlulıı-
ğunda yatıyor: "Sanat, artık öncelikle
istanbul içindir. Hemen >e tüm olanak-
lanvla..."
Altın Koza
6
Bir Sonbahar Hikayesi'nin
ADANA(Cumhuriyet Güney İlleri
Bürosu - Altın Koza Film Ödülü'nü yö-
netmen Yavuz Özkan'ın "Bir Sonbahar
Hikayesî" adlı filmi kazandı. Erden
Kıral en iyi yönetmen seçilirken, kısa
metrajh öğrenci film yanşmasındaki
ödülü ise Ilker Canlıgil'in "Ağaç" adlı
fılmi aldı.
Önceki gün sevgi yürüyüşüyle başla-
yan Altın Koza Kültür ve Sanat Festi-
vali'nde sinema dalındaki ödüller sahip-
lerini buldu. Seyhan Oteü'nde Kültür
Bakanı Timurçin Savaş'ın sanatçılara ve
basın mesuplanna verdiği yemeğin ardı-
ndan yapılan törenle ödüller ve kaza-
nanlar açıklandı. 8.Altın Koza Kültür
Sanat Festivali'ne katılan 18 film arası-
ndan daha önce seçici kurulca belirle-
nen filmlerden yönetmen Yavuz Öz-
kan'ın "Bir Sonbahar Hikayesi" adlı fıl-
mi birinci oldu ve Altın Koza'yı ka-
zandı. Uzun Metrajb Ulusal Film
Yanşması'nda halk jürüsi değerlendir-
mesine göre ödül alan diğer fıimler de
8.Altın Koza Kültür
ve Sanat
Festivali'nde En İyi
Kadın Oyuncu
Zuhal Olcay, En İyi
Erkek Oyuncu da
Mehmet Aslantuğ
seçildi.
şöyle: "Yalancı7(Osman Sınav)- Sey-
han Belediyesi Özel Ödülü. "Mavi Sür-
gün"'(Erden Kıral)- Yüreğır Belediyesi
Özel Ödülü, Halk Jünsı Özel Ödülü:
Başar Sabuncu, Çukurova Gazeteci-
ler Cemiyeti Özel Ödülü "Mavi
Sürgün" Erden Kıral. En iyi yönet-
men Erden Kıral(Mavi Sürgün), En iyi
kadın oyuncu Zuhal Olcay (Bir Son-
bahar Hikayesi), En iyi yardımcı kadın
oyuncu Füsun Demirel (Ay Vakti). En
iyi yardımcı erkek oyuncu ödüiü Fikret
Hakan( Yalancı) ve Tuncel Kurtiz( Ağn-
ya Dönüş)
•Ağaç' en iyi öğrenci filmi
Engin Ayça, Hilmi Etikan, Nur Sürer,
Oğuz Onaran ve Oğuzcan Tercan'dan
oluşan seçici kııtul da, Öğrenci Filmleri
Yanşması'nda ödül alan filmleri bclirlc-
di. Kurul üyelerinin katıldığı basın top-
lantısıyla sonuçlar açıklandı. En İyi
Film yönetmen İlker Canikliğil m
"Ağaç" adlı filminc vcrildi. Diğer ödül-
ler dc şöyle:
Küllür Bakanlığı Ö/cl Ödülü: İmset
Diler'in "Battaniye"
Adana Büyükşehir Belediyesi Özel
Ödülü: Nataîi Yeresin "Bir" Var Bir
Yok"
Yılma/ Giincv Özel Ödülü: Ahmet
Sönmez ile Baran Özçaylan'ın "Organi-
zasyon"
En İyi Bclgescl Ödülü: Necmi Aydm'-
ın "Monohasa".
Öğrenci Filmleri Yanşması'nda İlker
Canikliğil "Ağaç" filmi, Necmi Aydın
"Monohasa" filmiylcen i;i görüntü yö-
nctmcni ödülünü ka/andılar.
En iyi senaryo ödülünü yönetmen Gür-
can Kaltek'in "Cyberotica"fılmı kazanı-
rkcn. cn iyi kurguya "Bir Var Bir Yok"
filmi ncdeniylc yönetmen Natali Yeres
layık görülürkcn. Yavuzer Çetinkaya
Özel Ödülü dc yine "Cyberotica" filmi-
ne vcrildi.
PENALT1
MEMET BAYDUR
Oyunun Algılanması
Tiyatrolar perdelerini açmaya hazırlanıyor olmalı. Ti-
yatro sever misiniz? Ben çok seviyorum. Tiyatro gibi
sevdiğim başka şeyler de vardır elbet. Dostlarla oturup
içki içerek gecenin ucuna kadar söyleşmeyi de severim,
saatlerce ara vermeden kitap okumayı da. Filmin iyi ya
da kötü olduğunu düşünmeden sinemayı hep sevdim,
ama iyi bir filme kaptırıp gitmeyi yeğlerim doğrusu. Ti-
yatronun yeriyse başkadır. iyi oynanan, iyi yönetilmiş,
dekoru-ışığı-giysileri özenle kotarılmış bir Melih Cevdet
Anday ya da Haldun Taner oyununun başlama anını ko-
lay kolay bir şeylere değişmem. Perde açılır, karanlıkta
sahneden salona esen o büyüleyicı koku bir an burnu-
muza çarpar, yitip gider. Olağanüstü bir andır bu. Artık
ya Mikadonun Çöpleri başlayacaktır ya da Keşanlı AH
Destanı. Ben de seyirci olarak kendi rolüme hazırlanı-
rım oturduğum yerde. Hafif heyecanlı, midemde garip
bir kıpırtı, bütün duyularım alarmda, önümdeki sahnede
olup bitecek her şeyi algılamaya hazırlanırım.
Oysa olanaksızdır bu. Oyun başlar, ya Müşfik Kenter'-
in eline takılır gözüm ya da Genco Erkalın ayağına. Ya-
zarın kağıt üstünde söylediği onların gözlerinde yeniden
şekillenir. Oyuna, sözcüklere bırakırım kendimi. Sonra
onları da unuturum farkına varmadan. Ülkemiz bir oyun-
cular cennetidir.
Bu son cümleye oyuncu dostlarım karşı çıkmasmlar.
Türkiye'de oyuncuların durumu iyidir demek istemiyo-
rum elbet. Demek istediğim, ülkemizde dünya çapında
yirmi-otuz oyuncunun var olduğudur. Onları seyreder-
ken tiyatronun güzel, oyunun olağanüstü, oyun yazarı-
nın haklı olduğunu düşünürüz seyirci olarak. Bu da az
şey değildir. Tiyatro ile uğraşanlar için en tehlikeli sani-
ye, seyircinin bıyıkaltından gulümsemeye başladığı sa-
niyedir. Sahnede "oynanan" oyunla, seyircinin "dalga
gecme"gücünün birbirlerinden koptuğu an.
Seyirci, oynanan oyunun, yazannın imgelem alanının
dışına düşerse, anlatılmak istenen biçımin, saydam bir
kalpazanlık battaniyesi altında kendisine sunulduğunu
sezerse oyunun işi bitiktir Böyle seyirci nerede diyorsa-
nız, sayıları çok değildir, ama biliyorum az da değildir
Melih Cevdet Anday'ı, Haldun Taner'i, Oktay Rifat ı,
Güner Sümer'i, Behçet Necatigil ı, Sabahattin Kudret
Aksal'ı, Oğuz Atay'ı, Sevim Burak ı Vüs'at O. Bener i,
Atilla Alpöge'yı, Ferhan Şensoy'u tiyatro yazınımızın
doruk noktaları olarak gördüm hep. Çok özlediğım sev-
gili Edip Cansever in az mı ekşımıştım başına, oyun
yazsın dıye. Tiyatroya hep yakın durdu Edip Cansever.
Şiirdeki tiyatroyu, tiyatrodaki şiiri anlayıp çözümledi.
Oyun yazmalarını istediğim, dilediğim insanlann baştn-
da Tomris Uyar vardır Ortaya çıkacak o enfes Turkçe
başyapıtı düşünür gülumserim ama Tomris'i de kandı-
ramadım şimdilik oyun yazmaya. Can Yücel de oyun
yazsın isterim ama sonra düşünürüm de. zaten yazıyor
oyun gibi gelir bana. Leman dergisi çizerlerinden Ah-
met Yılmaz oyun yazsa nasıl olur diye düşünürüm. Ağır
Roman'ın yazarı Metin Kaçan oyun yazsa Sevgılı Lati-
fe Tekin, dilimin bu büyük romancısı bir oyun yazsa ne
olur diye düşünürüm. Örhan Pamuk böyle bir ışe soyun-
sa diye düşünürüm. Orhan'ın ustalığı, düşgucü zekası
ve bilgisi tiyatro sahnesine kimbilir ne zengınlikler kata-
caktır. Isimlerini saydığım bu saygın insanlann ortak
noktası var mıdır? Muhakkak vardır birçok Ama ortak
eksen "dilkaygısı" gibi geliyor bana. Dilin oz olarak al-
gılandığı bir ortak nokta. Bir büyük yazarın söylediği
gibi: "Hikaye yalnızca ne soylendiğı uzerıne kurulmaz.
Okura bizim kulturel paranoyamızın yansıtılması değil-
dir mesele. Bir düşünce ve alışkanlıklar çorbası değil-
dir. Hikayenin anlamı. içindeki kışilerle okurunun ortak
algılama gücünden doğar. Yazann bir işi de bu algıla-
maları bilip anlayarak kendi anlattıklarına donuştur-
mektir. Bunu başarabilirse. geçmişle gelecek yazann
yazdığında şimdiki zamana' dönuşecektir."
Bana "/ş/n/znec//r?" dıyesorduklarızaman. hındi gibi
kabararak "Oyun yazarıyım" diyorum. Efendim
7
dıyor-
lar. Oyun yazarıyım. diye yineliyorum olanca cıddıye-
timle. Sonra ikinci soru geliyor- Geçiminizi oyun yaza-
rak mı sağlıyorsunuz? Para kazanıyor musunuz demek
istiyorlar. İnsan para kazanmak için oyun yazan olur
mu? Para için ressam, şair. besteci. dağcı. dalgıç. bılım
adamı olunur mu? İşadamlığı diye bir meslek var biliyo-
rum. Eğer işadamlığı bir meslekse. yukarıda saydığım
işlerin hiçbiri meslek değildir Çok çalışarak işsız kal-
mayı, azçalışarak çok para kazanmaya yeğleyen insan-
lardır bu yazıda ismi geçenler Geçmişle geleceği yapıt-
larında "şimdiki zamana' dönüştürenler.
Tiyatrolar perdelerini açmaya hazırlanıyor olmalı.
Futbol maçları, televizyon. günlük politika. hepsını bir
kenara itin elinizin tersiyle. gidip bir oyun seyredin ekim
ayında.
Aıtıkkitap
yakılmayacak
ANKARA (Cumhurhet Bü-
rosu) - Kültür Bakanlığı. 1927
vılından beri vürürliikte bulu-
nan "A\ni>at TaKmatnamesi"-
nın kitapünn \c Kızı vapıtlann
ımhjsını ıçeren maddclcnndc
değı^iklik vapn. Kültür Bakanı
Timurçin Savaş. talımatnanıc-
nin imhıi (_\ok etnıe) bölünılcn-
ne ıli^kın nıaddclenıulc dcğışık-
lik \apıldığını bildiren genelgevi
bakanlığın lüın birinılcrınc göıı-
derdi.
Yenı genelgede. bıından böv-
lc. \ıpnııınıış. bilgi vönünden e^
kimi^. günccllığini î.a> betnıış. kı-
uıplar ö/cl dcpolarda saklana-
cak >a da okııyııcıı ve «ıraştı-
mıacılann hi/nıetinc sıınul.ıcak.
Genelgede değişiklik
Timurçin Savaş. Cumhuri-
_\et'e vaptığı aç-aklamada. ba-
kanlığının kitap resiorasyonuna
öncm vcrdiğıni bclırterck. "Ben
kitabın eskidiğini kabul et-
mivorum. Kitapta yıpranma
olur, ancak biz venisini basanz.
K.skisini de. rcstorasvonunu va-
parak korunız. Kitabın nkirleri
her zaman >eni >e her /aman öğ-
reticidir. Bakanlık olarak, çok
gerilerde kalan vapıtları ortava
çıkanp, o dönemin kültür > apısı-
nı halka anlatmak istivoruz.
Amacımı/ kitabı vaşatmak, >ok
etmek değil" dedı.
Deği^ıklik önccsı.mlimatna-
menin kiıabı. masa, sandaKe.
yazı makincM. vantilatör. hesap
makinası ve benzeri mal/cme
gibi "demirbaş eşya"dan
savdığını anlaıan Sava^. "Bu
mantık zaten vanlış. Kitabı on-
larla avnı kapsama alama/sını/
ki. Avrıca. bİ7 kitabı bu düşün-
ce) le değerlendirnmonız. Deği-
şiklik vapmamı/daki asıl amaç.
vanlış anlaşılmalara >ol açma-
mak için"di\e konuştu.
K.iiltür Bakanlığı'na bağlı kii-
lüphanclerde dcv ır-ıesliın.
savım ve kavıttan diişme ı^lem-
lerini düzenlevcn A\nıva! Talı-
nıatnamesi'nın kullanılma-
yacak durunıda olan vıprannıış
kıtaplann k.ıvıitan Mİmc ışlenı-
lcri ile ilgilı 3 maddesi. "Ayıkla-
nan kitaplar. deposu uvgun olan
kütüphanelerde. avncn kütüpha-
ne düzeni içinde depoda. deposu
bulunmavan kütüphanelerde ise
listeleri ile birlikte kolilerde bu-
lundunılacak" biçiminde. >cnı-
dcn duzenlendi.
Talımatnamenin. kullanıl-
maşacak durumda olan vıp-
rannıış kitaplann kavıtun sılme
ışlcmleri \e bir tutanuk düzenle-
nerck vok edılmesini ıçercn 4.
maddesi de. şöyle değişiırildı:
"Depo >e kolilerde, >ararlan-
ma\ a u\ gun biçimde saklanan bu
kitaplann ilgilenen ünhersite,
kamu \e benzeri kütüphaneler ile
Milli kütüphane ve diğer derleme
kütüphanelerinde degerlen-
dirilmesi düşünülmektedic. Bu
nedenle hiçbir kavırtan düşme iş-
lemi > apılmadan. listelerin Kü-
tüphaneler Genel Müdürlüğü'ne
ilefilmesi >e daha sonra >erilecek
talimata göre hareket edilmesi
gerekmektedir."