27 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
25EYLÜL1994PAZAR CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 D.H.Lawrence, 1925'te Frieda von Richthofen ik. Evlîliğîn yazara etkisi Kükür Servisi - Baa büyük yazarlara, evliliklerinin mahremiyetini ele alarak yak- laşmak doğru olmayabilir. Ancak Frieda von Richtho- fen'le ilişkisinin yapıtlanru büyük ölçüde beslediği açıkça ortada olan D. H. Lawrence için kuşkusuz bu geçerli değil. Brenda Maddox The Married Man-A Life of D. H. Lavvrence' adlı kitabında, ya- zann Frieda ile evliüğini an- latıyor. Öyküsüne Lavvren- ce'ın genç bir öğretmen ola- rak Croydon'da yaşadığı yı- 1lardan başhyor. Lavvrence bir yandan tanıdığı kadın öğ- retmenlerin peşinden koşar- ken, bir yandan da yazın dün- yasına girmektedir. Maddox. yazann çocukluk yıllanru. an- nesine yönelttiği yoğun sev- gıyi ve 'Sons and Lovers'da Miriam'ı yaratırken model aldığı Jessie Chambers'la iliş- kisini de irdeliyor. Mutluluğu ararken... Her şey 1912 yılında, Lavv- rence'ın bir pazar günü profe- sör dostu Weekky'nin Not- tingham yakınlanndaki evine öğle yemeğine davet edilme- siyle başlıyor. Profesörün eşi Frieda'yla böyle tanışıyor. Yoksul bir Alman barones olan Frieda gibi bir kadınla böyle bir çevrede karşılaşmak pek olası değildir. Lavvrence- dan önce de Frieda'nın başın dan evlilik dışı birkaç ilişki geçmiştir. Bunlardan en önemlisi karizmatik, uyuştu- nıcu bağımlısı ve tehlikeli bir adam olan Otto Gross'la olan ilişkisidir. Gross'un Freud'un kuramlanndan anladığı, yalnızca cinsel özgürlüğün in- sanı mutluluğa götürebilece- ğidir. Mutluluğu ararken, pek çok kadınla ilişkiye girmiştir. Bu kadınlann arasında Frie- da'nın ablası FJsa da vardır. Yasak tanımaz Frieda Maddox, Lavvrence'ın Fri- eda'yla tanışmasından 20 da- kika sonra, kendilerini yatak- ta buldukJanru belirtiyor. Fri- eda'nın varlığının ve güzelli- ğinin Lavvrence'ı büyülediği açık. Frieda ise Lawrence'ın bir dahi olduğunu eşinden duymuştur ve onda bir dahi bulacağından emindir. Lavvrence işçi kesiminden gelen, cinsel özgürlüğün sim- gesi olmaktan çok uzak ve ömrü boyunca tek bir kadınla yaşaması beklenen biriydi. Frieda'nın yasak tanımazlığı ve neşesi onu öylesine etkile- mişti ki birlikte kaçmalann- dan birkaç ay sonra Notting- ham'daki bir dostuna mektup yazan Lavvrence, onun kendi- sini terk etmesi halinde ruhu- nun öleceğini söylüyordu. Yaşb ve sadakatsiz Lavvrence, Frieda "dan daha akıllıydı. Çevrelerinin dikkate değer aristokratlarla, entelektüellerle dolmasını sağlayan oydu. Uzun süren evlilikleri boyunca kendini Frieda'ya karşı güçlü hisset- mesinde bunun büyük rolü olmuştu. Buna karşılık Frieda daha yaşlı ve sadakatsizdi. Lavvren- ce'ın yapıtlannı okuyanlar yaşamının en önemli ilişkisi- nin zorluklarla dolu olduğun- dan kuşku duymaz. Çift, Fri- eda'run geride bıraküğı ço- cuklanna duyduğu özlem yü- zünden sık sık kavga ediyor- du. Lavvrence. Frieda'nın ken- disini aldatüğını bildiği halde, bu yüzden kavga etmiyor- lardı. Lavvrence'ın ona sadık kal- masının nedeni ise kuşkusuz etrafında güzel kadınlann bu- lunmamasından değildi. Maddox, kitabında yazann Royal Academy üyelerinden bırinin kızı olan Rosalind Baynes ile Frieda'yı aldattığı yolundaki söylentilere de de- ğiniyor. Hatta Rosalind'in ai- lesinin, ikisi arasında 'gerçek bir aşk' olduğuna inandığını belirtiyor. Yüzyılm tartışması Yıldız Sarayı'nda noktalandı: Sanat, Istanbul içindirOKTAY EKtNCİ "Sanat, sanat için midir; top- lum için mi?.." 1980'li yıllardan bu yana ki- milerine artık "saçma" gelmeye başlayan bu ünlü soru, belki de "yüzyduı tartışması" olarak ta- rihe geçmek üzere. Taraflar, el- bette ki birbirlerini hala ikna edebilmiş değiller. Ama öyle bile olsa hiç değilse "sanatın ge- rekliliği" konusunda görüşbir- liğine varmış sayılabilirler. 23 Eylül 1994 günü Yıldız Sa- rayı'nda toplananlar da aynı görüşbirliği içinde olmanın hem keyfini, hem de "hüznünü" yaşadılar. O akşamüstü Kültür Ba- kanlığı'nca desteklenen " 1 . Di- siplinlerarası Sanat Etkinliği"- nin açılış töreni ve gösterilerine katılanlar keyifliydiler. Çünkü böylesine "alacakaranlık" bir dönemde, sanat yine de umut- larla doluydu ve dahası umu- dun o hiç tükenmeyen ışıklannı saçıyordu. Gösterileri izleyenlerin hü- zünlü olmalan ise etkinliğin adının yine yaşanan şu kaygılı süreci ne denli "gerçekçi" bir vurgulamayla tanımlanmasın- dan kaynaklanıyordu. "Ah,"güzel İstanbul!.." Evet. Sanat, ister kendisi için olsun, isterse de toplum için ol- sun, sonuçta "yaşam ve uy- garhk için" su gibi, hava gibi, toprak gibiydi ve gerekliydi. Hele ki "îstanbul için" yine sanat, belki de bütün bir uy- garlık tarihi içinde eşine az rast- lanır bir sorumluluk, hatta "vefa borcu" içerisinde arük "bir şeyler yapmak" üzere ge- rekliydi. Nitekim. Kültür Bakanlığı Müsteşan Prof. Dr. Emre Kon- gar da bu vefa borcunu yerine getirmek üzere bir şeyler yap- maya soyunan" güzel insanla- ra" Bakanlığı ve kendisi adına teşekkür ederken, İstanbul için sanatın neden gerekli olduğu- nu şöyle vurguluyordu: "Istânbul'u şu yıkıma ve yok oluşa süriikJeyen yağma sürecin- den ne devlet, ne de benzer bir başka güç kurtarabilir. Binlerce yd ev- rensel sanata beşiklik eden bu kenti, eninde sonunda yine İstanbullular kurta- racak. Sanat ve sanatçılar da İstanbuüu bilincinin yok olmaması ve güçlenmesi için gerekÛ snil toplum du> aruliğmı ya- ratacaklar..." Bütün ülkenin danışmanı "Sivil toplum duyariılığı" denilince akla hemen gelen ilk isimlerimiz ara- sında Prof. Dr. Metin Sözen'in kuşku- suz özel bir yeri var. Sözen'in bu özelliği, salt ülkemizdeki kültür ve doğa değerlerine yaşamı bo- yunca sahip çıkan özverili ve üretken bir" bilim adamı" olma kimliğinden kaynaklanmıyor. Kendi deyimiyle" yaşadığımız ve ku- Uandtğımız için sorumlusu da olduğu- muz" bu topraklardaki tüm zenginlikle- rin. öncelikle toplumun duyarlı ve"si- vil" kesimlerince korunabileceğine, ya- şatılabileceğine inanıyor. Bu çağdaş inananı da salt söylemde bırakmayıp, yine"srvil" bir örgütlenme- ye dönüştürerek ömeğin kurucusu ve başkanı olduğu ÇEKUL'de (Çevre ve Kültür Değerlerini Koruma ve Tanı- tma Vakfı) kanıtladığı gibi, başanlı so- nuçlanyla birlikte yaşama geçirmeye çalışıyor. Bu nedenle ve bu çabalanyla Metin Sözen, aslında salt Kültür BakanlığY- nın ya da TBMM Başkanhğı'nın değil "bu ülkeyi seven ve değerlerini korumak isteyen" hemen herkesin kültür ve sanat danışmanı olarak. yurdun dört bir kö- şesindeki sivil duyarlılığa omuz vermek için koşturuyor. Akıl almaz bir yoğunlukta sürdürdü- ğü çalışrnalan arasında ise "Dûnya Mi- rasında İstanbul On Ydı" projesi. belki de en "duygulu" sivil çalışmalannın başında geliyor. On yıl programı Kültür Bakanlığı'nca 1993 yılında başlatılan ve önce Danışma Kurulu Başkanlığını, ardından Yürütme Ko- 'Direnen İstanbul" (yukanda), 'Hezarfen Ahmed Çelebi ile Lağari Hasan Çelebi'nin Göklere Uçuşu'(ortada) ve 4 \ ıldızJar' (altta) içinde biraz da sessizcc düzcnlc- nen bir dizi etkinliğin ardından, bugünlerde Yıldız Sarayı bah- çesini şenlendiren "Ah Güzel İstanbul" programı. hem içerdi- ği ve işlediği konular. hem de "geniş katılımlı" örgütlenme- siyle deyim yerindeysc "hedefe ulaşabilmek için" atılmış ilk güçlü adımlardan birini oluştu- ruyor. Galiba bu nedenle Prof. Emre Kongar da atılan adımı. "Bugün burada tarih yazılıyor" diye tanımlayarak. "sanatın İstanbul'a sahip çıkmasım" ken- tin ve uygarlığının kurtuluşu için "tarihsel bir dönüşüm" ola- rak yorumluyor. Birdayanışma sempoz>umu Kültür Bakanhğı'nın Dünya Mirasında İstanbul On Yılı programı içerisinde düzenlenen"Ah, Güzel İstanbul" adlı etkinlik, kentin evrensel değerlerini koruyabilmek için sanatı ve tüm sanatçılan "eylem birliğine" çağınyor... (Fotoğraflan DEVRİM BARAN) mitesi Başkanlığını Metin Sözen'in üst- lendiği "İstanbul On Yılı" programı. 2003 yılına dek zenginleştirilerek sürdü- rülmesi öngörülen kültür ve sanat et- kinlikleriyle. bu dünya kentinin "kimli- ğini \e değerini unutmamasım" amaçlı- yor. Bu amaç doğrultusunda geçcn bir yıl 1. Disiplinkrarası Sanat Et- kinliği. gerçekten bu yorumu haklı çıkartan ve umutlan güç- lendiren kültürel gösterileri. Yıldız Sa- rayı'nın tarihsel ortamında sankı bir "sempozyuma" dönüştürmüş. Sempozyumun konusu elbette ki İs- tanbul. Konuşmacılan. tartışmacılan ve izle- yenleri ise İstanbul'a "ah!.." çekmcmek için tüm güçlerini ve becerilerini birleşti- ren her yaştan sanatçılar. aydınlar. du- yarlı insanlar, hemşerilcr. Örneğin özel Pinokyo - Işık Anao- kulu'nun minik öğrencileri, Istanbul'a tarihsel uygarlığını kazandıran "tüm dinleri ve kültürleri" birlikte ve kardeşçe taşırlarken. bu evrensel kardeşliğin üze- rine"betonlanyla" saldıran yağmaa güçlere karşı "güzel İstanbuPun nasıl hala "direnebildiğini" de, dans. pando- mim, müzik ve resim gösterikriyle Dik- men Seymen. Saba Çelik, Ümran Gö- kalp, Ruhi Göriiney vearkadaşlan sergi- liyor. Sanat, öncelikle İstanbul için Ya da yine örneğin felsefeci Prof. Dr. Önay Sözer'le çalışan genç tiyatrocular. bütün olup bitenleri gören, ama anlaya- mayan insanlann İstanbul içerisindeki "çaresizliklerini" çarpıcı fıgürlerle can- landınrlarken, aralannda heykelcilerin. fotoğrafçılann, tiyatroculann, ressam- lann ve edebiyatçılann bulunduğu bir başka sanatg grubu da 10 milyonluk kentin yarattığı "Kapıcılar İmparatorlu- ğu"nu etkinliğe kazandınvorlar. "Ah güzel İstanbul" buluşmasının Genel Sanal Yönetmenliğini Se>il Şo- yer, koordinatörlüğünü ise Burcu Öz- gûven üstlenmış. Kültür Bakanlığı vc Yıldız Sarayı Müdürlüğü'nün katkılannın yanı sıra Beşiktaş Belediyesi'nin vc birçok kuru- luşun desieği. bu önemli etkinliğe güç vc anlam kalmış. En önemli sonucu. ya da "mesajı" ncdir diyc soracak olurvını^. bunun yanılı. '*yüzyılm tartışmasınm" Yıldı? Saravı'nda ulaşılan günccl sorumlulıı- ğunda yatıyor: "Sanat, artık öncelikle istanbul içindir. Hemen >e tüm olanak- lanvla..." Altın Koza 6 Bir Sonbahar Hikayesi'nin ADANA(Cumhuriyet Güney İlleri Bürosu - Altın Koza Film Ödülü'nü yö- netmen Yavuz Özkan'ın "Bir Sonbahar Hikayesî" adlı filmi kazandı. Erden Kıral en iyi yönetmen seçilirken, kısa metrajh öğrenci film yanşmasındaki ödülü ise Ilker Canlıgil'in "Ağaç" adlı fılmi aldı. Önceki gün sevgi yürüyüşüyle başla- yan Altın Koza Kültür ve Sanat Festi- vali'nde sinema dalındaki ödüller sahip- lerini buldu. Seyhan Oteü'nde Kültür Bakanı Timurçin Savaş'ın sanatçılara ve basın mesuplanna verdiği yemeğin ardı- ndan yapılan törenle ödüller ve kaza- nanlar açıklandı. 8.Altın Koza Kültür Sanat Festivali'ne katılan 18 film arası- ndan daha önce seçici kurulca belirle- nen filmlerden yönetmen Yavuz Öz- kan'ın "Bir Sonbahar Hikayesi" adlı fıl- mi birinci oldu ve Altın Koza'yı ka- zandı. Uzun Metrajb Ulusal Film Yanşması'nda halk jürüsi değerlendir- mesine göre ödül alan diğer fıimler de 8.Altın Koza Kültür ve Sanat Festivali'nde En İyi Kadın Oyuncu Zuhal Olcay, En İyi Erkek Oyuncu da Mehmet Aslantuğ seçildi. şöyle: "Yalancı7(Osman Sınav)- Sey- han Belediyesi Özel Ödülü. "Mavi Sür- gün"'(Erden Kıral)- Yüreğır Belediyesi Özel Ödülü, Halk Jünsı Özel Ödülü: Başar Sabuncu, Çukurova Gazeteci- ler Cemiyeti Özel Ödülü "Mavi Sürgün" Erden Kıral. En iyi yönet- men Erden Kıral(Mavi Sürgün), En iyi kadın oyuncu Zuhal Olcay (Bir Son- bahar Hikayesi), En iyi yardımcı kadın oyuncu Füsun Demirel (Ay Vakti). En iyi yardımcı erkek oyuncu ödüiü Fikret Hakan( Yalancı) ve Tuncel Kurtiz( Ağn- ya Dönüş) •Ağaç' en iyi öğrenci filmi Engin Ayça, Hilmi Etikan, Nur Sürer, Oğuz Onaran ve Oğuzcan Tercan'dan oluşan seçici kııtul da, Öğrenci Filmleri Yanşması'nda ödül alan filmleri bclirlc- di. Kurul üyelerinin katıldığı basın top- lantısıyla sonuçlar açıklandı. En İyi Film yönetmen İlker Canikliğil m "Ağaç" adlı filminc vcrildi. Diğer ödül- ler dc şöyle: Küllür Bakanlığı Ö/cl Ödülü: İmset Diler'in "Battaniye" Adana Büyükşehir Belediyesi Özel Ödülü: Nataîi Yeresin "Bir" Var Bir Yok" Yılma/ Giincv Özel Ödülü: Ahmet Sönmez ile Baran Özçaylan'ın "Organi- zasyon" En İyi Bclgescl Ödülü: Necmi Aydm'- ın "Monohasa". Öğrenci Filmleri Yanşması'nda İlker Canikliğil "Ağaç" filmi, Necmi Aydın "Monohasa" filmiylcen i;i görüntü yö- nctmcni ödülünü ka/andılar. En iyi senaryo ödülünü yönetmen Gür- can Kaltek'in "Cyberotica"fılmı kazanı- rkcn. cn iyi kurguya "Bir Var Bir Yok" filmi ncdeniylc yönetmen Natali Yeres layık görülürkcn. Yavuzer Çetinkaya Özel Ödülü dc yine "Cyberotica" filmi- ne vcrildi. PENALT1 MEMET BAYDUR Oyunun Algılanması Tiyatrolar perdelerini açmaya hazırlanıyor olmalı. Ti- yatro sever misiniz? Ben çok seviyorum. Tiyatro gibi sevdiğim başka şeyler de vardır elbet. Dostlarla oturup içki içerek gecenin ucuna kadar söyleşmeyi de severim, saatlerce ara vermeden kitap okumayı da. Filmin iyi ya da kötü olduğunu düşünmeden sinemayı hep sevdim, ama iyi bir filme kaptırıp gitmeyi yeğlerim doğrusu. Ti- yatronun yeriyse başkadır. iyi oynanan, iyi yönetilmiş, dekoru-ışığı-giysileri özenle kotarılmış bir Melih Cevdet Anday ya da Haldun Taner oyununun başlama anını ko- lay kolay bir şeylere değişmem. Perde açılır, karanlıkta sahneden salona esen o büyüleyicı koku bir an burnu- muza çarpar, yitip gider. Olağanüstü bir andır bu. Artık ya Mikadonun Çöpleri başlayacaktır ya da Keşanlı AH Destanı. Ben de seyirci olarak kendi rolüme hazırlanı- rım oturduğum yerde. Hafif heyecanlı, midemde garip bir kıpırtı, bütün duyularım alarmda, önümdeki sahnede olup bitecek her şeyi algılamaya hazırlanırım. Oysa olanaksızdır bu. Oyun başlar, ya Müşfik Kenter'- in eline takılır gözüm ya da Genco Erkalın ayağına. Ya- zarın kağıt üstünde söylediği onların gözlerinde yeniden şekillenir. Oyuna, sözcüklere bırakırım kendimi. Sonra onları da unuturum farkına varmadan. Ülkemiz bir oyun- cular cennetidir. Bu son cümleye oyuncu dostlarım karşı çıkmasmlar. Türkiye'de oyuncuların durumu iyidir demek istemiyo- rum elbet. Demek istediğim, ülkemizde dünya çapında yirmi-otuz oyuncunun var olduğudur. Onları seyreder- ken tiyatronun güzel, oyunun olağanüstü, oyun yazarı- nın haklı olduğunu düşünürüz seyirci olarak. Bu da az şey değildir. Tiyatro ile uğraşanlar için en tehlikeli sani- ye, seyircinin bıyıkaltından gulümsemeye başladığı sa- niyedir. Sahnede "oynanan" oyunla, seyircinin "dalga gecme"gücünün birbirlerinden koptuğu an. Seyirci, oynanan oyunun, yazannın imgelem alanının dışına düşerse, anlatılmak istenen biçımin, saydam bir kalpazanlık battaniyesi altında kendisine sunulduğunu sezerse oyunun işi bitiktir Böyle seyirci nerede diyorsa- nız, sayıları çok değildir, ama biliyorum az da değildir Melih Cevdet Anday'ı, Haldun Taner'i, Oktay Rifat ı, Güner Sümer'i, Behçet Necatigil ı, Sabahattin Kudret Aksal'ı, Oğuz Atay'ı, Sevim Burak ı Vüs'at O. Bener i, Atilla Alpöge'yı, Ferhan Şensoy'u tiyatro yazınımızın doruk noktaları olarak gördüm hep. Çok özlediğım sev- gili Edip Cansever in az mı ekşımıştım başına, oyun yazsın dıye. Tiyatroya hep yakın durdu Edip Cansever. Şiirdeki tiyatroyu, tiyatrodaki şiiri anlayıp çözümledi. Oyun yazmalarını istediğim, dilediğim insanlann baştn- da Tomris Uyar vardır Ortaya çıkacak o enfes Turkçe başyapıtı düşünür gülumserim ama Tomris'i de kandı- ramadım şimdilik oyun yazmaya. Can Yücel de oyun yazsın isterim ama sonra düşünürüm de. zaten yazıyor oyun gibi gelir bana. Leman dergisi çizerlerinden Ah- met Yılmaz oyun yazsa nasıl olur diye düşünürüm. Ağır Roman'ın yazarı Metin Kaçan oyun yazsa Sevgılı Lati- fe Tekin, dilimin bu büyük romancısı bir oyun yazsa ne olur diye düşünürüm. Örhan Pamuk böyle bir ışe soyun- sa diye düşünürüm. Orhan'ın ustalığı, düşgucü zekası ve bilgisi tiyatro sahnesine kimbilir ne zengınlikler kata- caktır. Isimlerini saydığım bu saygın insanlann ortak noktası var mıdır? Muhakkak vardır birçok Ama ortak eksen "dilkaygısı" gibi geliyor bana. Dilin oz olarak al- gılandığı bir ortak nokta. Bir büyük yazarın söylediği gibi: "Hikaye yalnızca ne soylendiğı uzerıne kurulmaz. Okura bizim kulturel paranoyamızın yansıtılması değil- dir mesele. Bir düşünce ve alışkanlıklar çorbası değil- dir. Hikayenin anlamı. içindeki kışilerle okurunun ortak algılama gücünden doğar. Yazann bir işi de bu algıla- maları bilip anlayarak kendi anlattıklarına donuştur- mektir. Bunu başarabilirse. geçmişle gelecek yazann yazdığında şimdiki zamana' dönuşecektir." Bana "/ş/n/znec//r?" dıyesorduklarızaman. hındi gibi kabararak "Oyun yazarıyım" diyorum. Efendim 7 dıyor- lar. Oyun yazarıyım. diye yineliyorum olanca cıddıye- timle. Sonra ikinci soru geliyor- Geçiminizi oyun yaza- rak mı sağlıyorsunuz? Para kazanıyor musunuz demek istiyorlar. İnsan para kazanmak için oyun yazan olur mu? Para için ressam, şair. besteci. dağcı. dalgıç. bılım adamı olunur mu? İşadamlığı diye bir meslek var biliyo- rum. Eğer işadamlığı bir meslekse. yukarıda saydığım işlerin hiçbiri meslek değildir Çok çalışarak işsız kal- mayı, azçalışarak çok para kazanmaya yeğleyen insan- lardır bu yazıda ismi geçenler Geçmişle geleceği yapıt- larında "şimdiki zamana' dönüştürenler. Tiyatrolar perdelerini açmaya hazırlanıyor olmalı. Futbol maçları, televizyon. günlük politika. hepsını bir kenara itin elinizin tersiyle. gidip bir oyun seyredin ekim ayında. Aıtıkkitap yakılmayacak ANKARA (Cumhurhet Bü- rosu) - Kültür Bakanlığı. 1927 vılından beri vürürliikte bulu- nan "A\ni>at TaKmatnamesi"- nın kitapünn \c Kızı vapıtlann ımhjsını ıçeren maddclcnndc değı^iklik vapn. Kültür Bakanı Timurçin Savaş. talımatnanıc- nin imhıi (_\ok etnıe) bölünılcn- ne ıli^kın nıaddclenıulc dcğışık- lik \apıldığını bildiren genelgevi bakanlığın lüın birinılcrınc göıı- derdi. Yenı genelgede. bıından böv- lc. \ıpnııınıış. bilgi vönünden e^ kimi^. günccllığini î.a> betnıış. kı- uıplar ö/cl dcpolarda saklana- cak >a da okııyııcıı ve «ıraştı- mıacılann hi/nıetinc sıınul.ıcak. Genelgede değişiklik Timurçin Savaş. Cumhuri- _\et'e vaptığı aç-aklamada. ba- kanlığının kitap resiorasyonuna öncm vcrdiğıni bclırterck. "Ben kitabın eskidiğini kabul et- mivorum. Kitapta yıpranma olur, ancak biz venisini basanz. K.skisini de. rcstorasvonunu va- parak korunız. Kitabın nkirleri her zaman >eni >e her /aman öğ- reticidir. Bakanlık olarak, çok gerilerde kalan vapıtları ortava çıkanp, o dönemin kültür > apısı- nı halka anlatmak istivoruz. Amacımı/ kitabı vaşatmak, >ok etmek değil" dedı. Deği^ıklik önccsı.mlimatna- menin kiıabı. masa, sandaKe. yazı makincM. vantilatör. hesap makinası ve benzeri mal/cme gibi "demirbaş eşya"dan savdığını anlaıan Sava^. "Bu mantık zaten vanlış. Kitabı on- larla avnı kapsama alama/sını/ ki. Avrıca. bİ7 kitabı bu düşün- ce) le değerlendirnmonız. Deği- şiklik vapmamı/daki asıl amaç. vanlış anlaşılmalara >ol açma- mak için"di\e konuştu. K.iiltür Bakanlığı'na bağlı kii- lüphanclerde dcv ır-ıesliın. savım ve kavıttan diişme ı^lem- lerini düzenlevcn A\nıva! Talı- nıatnamesi'nın kullanılma- yacak durunıda olan vıprannıış kıtaplann k.ıvıitan Mİmc ışlenı- lcri ile ilgilı 3 maddesi. "Ayıkla- nan kitaplar. deposu uvgun olan kütüphanelerde. avncn kütüpha- ne düzeni içinde depoda. deposu bulunmavan kütüphanelerde ise listeleri ile birlikte kolilerde bu- lundunılacak" biçiminde. >cnı- dcn duzenlendi. Talımatnamenin. kullanıl- maşacak durumda olan vıp- rannıış kitaplann kavıtun sılme ışlcmleri \e bir tutanuk düzenle- nerck vok edılmesini ıçercn 4. maddesi de. şöyle değişiırildı: "Depo >e kolilerde, >ararlan- ma\ a u\ gun biçimde saklanan bu kitaplann ilgilenen ünhersite, kamu \e benzeri kütüphaneler ile Milli kütüphane ve diğer derleme kütüphanelerinde degerlen- dirilmesi düşünülmektedic. Bu nedenle hiçbir kavırtan düşme iş- lemi > apılmadan. listelerin Kü- tüphaneler Genel Müdürlüğü'ne ilefilmesi >e daha sonra >erilecek talimata göre hareket edilmesi gerekmektedir."
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle