28 Mart 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
22 EYLÜL1994 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 Jorge Sempnın 46.Frankfurt Kitap Fuarı 5ekinıde başlıyor FRANKFURT/ MAIN(U- BA) -5-10 ekim tarihleri ara- sında düzenlenecek olan Frankfurt Kitap Fuan'na bu yıl 100 ülkeden 8 bin 600 katı- lımcı bekleniyor. Uluslararası yayın dünyasının da 322 bin yapıtı içeren kitap agıyla Frankfurt'a geleceği bildirildi. Fuar müdürü Peter Weidhaas, fuann. "daha önce görülmemiş keşif yolculuklanyla dolu bir çauşma fuarı" olacağını söyle- di. Kitap fuan, "Brezüya" başlı- ğı altında 13.kez ağırlıklı ola- rak bir konuyu tanıtıyor ve La- tin Amerika'yı üçûncû kez fu- ann odak noktası durumuna getiriyor. Brezilyalı Kitapçılar Birliği ile Yayıncılar Birliği'nin yanısı- ra çok sayıda sponsor, kültûrel öztanıtımlannın finansmanı için katkjda bulunuyor. Brezil- ya fuara 300 etkinükle katıla- cak. 46.Frankfurt Kitap Fu- an'nda iki özel program daha yer alıyor. Yıllar önce Doğu ve Orta Avrupa'da yayınahğı desteklemek amacıyla yaşama geçirilen Doğu-Batı buluşması genişletilecek. Doğu Avrupa'- dan gelen stajyerler için düzen- lenen paneller ve Slovak, Es- tonyalı ile Polonyalı yazarlann tanıtımı ayn bir önem taşıyor. Dünyanın en büyük kitap fuannın üçüncü odak nok- tasını yeni medyalar oluştu- ruyor. Multi medya dalında sergiye katılanlann sayısı 220'- ye yükselerek bir önceki yılın katılımına göre yüzde 20'lik artış gösterdi. Alman Kitapalar BirliğTnce verilen Banş Odülü, bu yıl İspanyol yazar ve tspanya'nın eski Kültür Bakanı Jorge Semprun'a verilecek. Paris'te yaşayan 70 yaşındaki Semp- rün'a 25 bin mark değerinde- ki ödül 9 ekimde Paul Kili- sesi'nde verilecek. Sağlar: Hitit Gımeşı yasalarla korımuyor ANKARA(ANKA)- SHP Genel Sekreteri Fikri Sağlar. Kültür Bakanlığı dönemindeki gibi sanat eserlerinin konınma- sı için Ankara Büyükşehir Belediye Başkaru McBh Gök- çek'le karşı karşıya geldi. Sağ- lar, Ankara'nın simgesi olan Hitit Güneşi'nin anıt heykel ol- duğu için yasalarla konındu- ğunu belirtti. SHP Genel Sekreteri ve Dev- let Bakanı Fikri Sağlar, yaptığı yazılı açjklamada, Gökçek'in Hitit Güneşi'ni kaldırma yo- lundaki gjrişimlerini değerlen- direrek, aralannda Hitit Gü- neşi'nin de bulunduğu 29 eserin anıt heykel tescili nedeniyle ya- salarca korunmaya ahndığını ifade etti. Ankara Kültür ve Tabiat Varlıklannı Konıma Genel Kurulu'nun 12 Temmuz 1994'te yaptığı toplantı ile Hitit Güneşi'ni koruma kapsamına aküğını belirten Sağlar, Melih Gökcek'in buna karşın heykeli kaldırmaya çabşmasının yasa- lann ihlaü anlamına geleceğini bildirdi. Sağlar. "Konıma Kuruhı'nun söz konusu kararımn yamsıra, başta Miraarlar Odası olmak ûzere çeşitti kültür ve sanat ör- gürlerinin bu konuda gösterdik- leri önıek du> arlılık sanat yaprt- larının ilkel bir anlayışa teslim editemeyeceğinin somut bir gös- tergesi olmuştur. Tüm Anka- raldann içi rahat olsun, Ata- türfc'ün kurduğu ve Türkiye'mn başkenti olan Ankara, Cum- buriyet dönemi birikiminin ürünleri olan çağdaş küttiir ve sanat yaprtlanyla birlikte yaşa- maya devam edecektir" dedi. Bir Istaııbul yazarı Aluııet Rasim ADNAN ÖZYALÇINER Edebiyatımızda îstanbul'u yazma- yan yazar yok gibidir. Bunlardan yalnız Ahmet Rasim'i ayn tutmak gerekır. O, İstanbul'un yalnız bir yönünü değil, bü- tûn bir İstanbul coğrafyasıru tarihi ve sosyolojisiyle birlikte yazmıştır. Fuhş-ı Atik'in yeniden basımırun sunu yazı- sında Nuri Atikoğlu'nun dediği gibi "İstanbuTun kütüğünü çıkarmıştır". Kendisi de bir şehir gezgini olan Ah- met Rasim, 1922'de Fuhş-ı Atik'i Hakkı Sûha'ya "Seyyah-ı şehir'e" diye imzalamıştır. Burada ilginç olan Hakkı Süha'nın yıllar sonra "GezgHi" soyadını almasıdır. Hakkı Süha da aynı gazetede birlikte çalıştığı, Isıanbul'u anlatan bir yazanmızdır. Türkçenin yan sözlüğü... Ahmet Rasim. 1864'te Istanbul'da doğdu. Kıbnsh bir posta memuru olan babası. o daha doğmadan, annesinden aynldığı için çocukluğu yoksulluk için- de geçti. 1883'le Darüşşafaka'yı bitir- dikten sonra Posta Telgraf Nezareti'- nde memurluk yaptı. Okul yıllannda heves ettiği yazarhğını, gazetelere fikra, makale, anı, roman. tarih türûnde yazdığı yazılarla sürdürdü. Sırasıyla Ce- ride-i Havadis, Tercümarn Hakikat, Ik- dam, Malumat, Sabah, Tasvir-i Efkar, Yenigün, Akşam. Zaman, Vakit ve Cumhuriyet gazetelerinde yazılar yazdı. Geniş gözlem giicü ve derin folklor bilgjsiyle yazılannda tstanbul agzı ve konuşma dilini kullandı. Kısa, canlı, hareketli cümleleriyle düz yazımızda yeni bir tarz geliştirdi. Bunu yapmakta- ki amacı, kendi deyişiyle şuydu: "Okn- yucuya fayda temin etmek; orta seviyele- ri memnun edecek açık-seçiklik, makul ofanak ve düşündürücülük." Bu da zen- gin bir sözcük dağarcığından ve yalın sözcüklerle yazmaktan geçiyordu. Ah- met Rasim de bunu yaptı. Bence bugü- ne kalmasının sırn bundadır. Orfaan Şaik Gökyay'ın bu konuda çok doğru bir saptaması var: "Bir tek Ahmet Ra- Kitaplan hala okunuyor, besteleri çalınıyor, güfteleri dillerde dolaşıyor. sim'i ortaya çıkarmak Türkçenin yan sözlüğünü yapmaktır." Ahmet Rasim, 1927'de İstanbul Mil- letvekili olur. 1932yılmm21 Eylülü'nde Heybeliada'da ölür. Ahmet Rasim'in Istanbulu'nda eski tstanbul yaşayışı, renkleri ve sesleriyle yer alır. îstanbul'u anlatan başka ya- zarlarda bu canlılığı bulamaytz. Ahmet Rasim'de İstanbul; meydan- lan, caddeleri, sokaklan, alışveriş yapılan yerleri, çarşılan, pazarlan. ki- tapçılan, seyyar satıalan, kahvehane- leri, eğlence yerleri, meyhaneleri, ran- devuevleri, gösteri yerleri, tiyatrolan. mesireleri, yazlıklan, evleri, mekteple- ri, camileri ve matbaalanyla yer alır. Köprii, İstanbul'un bileşkesi Ahmet Rasim'de köprii (eski Galata Köprüsü) İstanbul'un bir bileşkesi ola- rak anlaülır. İki yakanın insanlan, İstanbul'un çeşjtli semtlerinden gelip gidenler burada bir araya gelirler. Bu- radan kente dağıhrlar. Köprii bir İstan- bul sahnesidir. "Köpriinün üzerinde bir kalabalık pey- da oldu. Bir taraftan ada. Kadıköv, Üs- kudar vapurları; diğer taraftan Anadoiu, Rıımeti kıyılarına işteyen iskeleierden topladıkları ahaliyi boşaltıyoıiarnuş. Tam \akti! Hem de bundan münasip za- man olamaz. Şu renk kelimesini ta'mik edeyim (inceleyeyim) dedim." Kalabalıkta "nazannuı" değdiği in- sanlan, akla gelmedik renklerle an- latışına bir bakın: Nar çiçeği fesli, cam göbeğinin koyusu, deve tüyünün açığı, gül kurusu, koyu eflatuni. gelincik alı, leylaki, galibardanın açığı, vişne çürû- ğü, pişmiş ayva, bal rengi, güvezimsi, tarçıni, elektrik alevi, yanar döner, ak- şam güneşi, parlak nefti, ördek başı, kumru göğsü, sincabi, yanık al, menek- şe moru, şeftali çiçeği. Bir de renkleri arka arkaya sıralaya- rak köprii üstündeki insanlann akışını anlatışını izleyin: "Fes rengi, samani, fındıki, nohudi, mai, tahini, mor, ladvert, al, kanarya sansı, zeytuni, şarabi, denizi, şeker rengi, ekşi karadut, toz pembesi, bunlann açığı koyusu"nun kanşımının meydana geürdiği bir insan kalabalığı. Arabalann sıkıştığı Beyaat mey- danını, şehrin bütün yaşayanlannm ör- neklerinin toplandığı bir yer olarak be- lirtir. Alanın karmaşasını şu seslerle belirtir: "- Ay... İlahi parmukların kopsun! - Edepst herif!.. Şimdi şemsiyeyi başı- na indiririm. -A., .a! Pis murdara bak! - Ay ay eziliyorum anneciğim! - Alsana omuz urma. (...) Karşı tarafta bir gülüşme... el çırpma- lar. - Ne stkıştırıp duruyorsun sakalmdan da utanmıyor musun? - Hele şu mıymıntıya bak. - Dürteleme billah iğnelerim... fşte bak!.. - Hay Allah müstahakını versin! - Anne mmcıklıvor." Ahmet Rasim, yazılan gibi kendi de renkli bir yazar. Çeşitli konularda sayı- lan 40'a varan yapıtı var. Aramızdan aynlalı 62 yıl olmuş. Ki- taplan hala okunuyor, besteleri çalını- yor, güfteleri dillerde dolaşıyor. Bedri Rahmi Eyuboğlu için... SENNURSEZER Takvime bir baktım Bedri Rahmi Reis gideli on dokuz yıl olmuş. 1975 yılınm 21 Eylülü'nden bugüne. Eylülün hangi günüydü bilmiyorum, onu çevremizde korumacı polis panzerleriyle Küçükyalı mezarhğına uğurladığımızda. Şimdi bir resim tarihi kanştırsam onun folklorik nakışlarla kurduğu resimlerin, bir edebiyat tarihi kanşürsam tazelik kazandırdığı yerli deyişlerin dökümünü yapabilirim belki. Birdealdığı uluslararası ödüllerin listesini, mozaikleriyle... Peki, yaşamınm, asıl işinin mozaiğinin kayıtlannı nerede bulabilirim... Bedri Rahmi, kendini alaya aldığı biçimde söylersek, "şair lerin ressam, ressamlarm şair sayıp" değerlendirdikleri bırcandı. Bence en önemli yanı "hocalığı"ydı. Bugünkü adı Mimar Sinan Üniversitesi olan eski Güzel Sanatlar Akademisi'nde adını taşıyan atölye, duruyor mu bilmem. Yaşamuı köklerini araştırma Ben o atölyeden mezun olmuş adlan anımsıyorum: Burnan Uygur, Adnan Vannca, Orfaan Peker. Metin Eloğlu, Fikret Otyam, Komet (Gürkan Coşkun), Nedün Günsür, Turan Erol, Nevin Çokay, Mehmet Pesen. Leyla Gamsız, Mustâfa Esirkuş, Gül Derman. Sonra seramiğin unutulmaz adı Attila Galatak. Büiyorum, onun atölyesinde çalışan, o atölyeden yetişenler bu kadar değil. Benim aklıma adlan ilk düşenler bunlarsa, birbirlerine benzemezliklerinden. Ya daedebiyatı, halk sanatlannı ciddiye ahşlanndan. Metin Doğlu, şiir ve resmi birlikte götürdü. Orhan Peker bir gizli şairdi. Ya Gfll Derman? Resimli Taş Baskısı Halk Hikayeleri. Eyuboğlu'nun, her aydının yazı yazması, sanatınuzın, halkımızın, yaşamın köklerini araşürması isteğinin yerine getirilmesi değil miydi? Herkese öğretmenlik ederdi Bedri Rahmi'nin yalnız atölyesinde değil çevresindeki herkese öğretmenlik ettiğini biliyorum. Yaşamın, yaşamanın öğretmenliğini. Türküleri, nakışlan o göstennese böyle görür müydüm? (Görûr müydük diyeceğim, korkuyorum. Resmin akademisyenleri bugünlerde birbirlerini öyle düzeysiz sözlerle yeriyorlar ki. Bulaşmak istemem.) Günümüzde ressamın değeri, piyasada ulaştığı rakamla belirleniyor, yazann değeri gazeteden gazeteye aldığı Eğer Eyuboğlu'nun öğrencilerinin çoğu da bunca erken çekip gitmeseydi, dûnya da daha güzel olurdu belki... transfer rakamıyla... Bedri Rahmi Eyu- boğlu, her iki ölçümde de yerini bulamazdı yaşasa. Hocalığının önemini de, öğrencileri kadar biz bilirdik. Burhan Uygur'un akademiden atılmasıru engelleyip atölyesine alan da oydu. Sergilerine katılıp onu ilk öven de. Bilmem kaç sanatçı, öğretmenliği böyle ciddiye alabilir? Ben duygusal biriyim. Günlerinin sayıh olduğunu bile ile, yatağının yanında oturup yalanlar söylerken, onun sözlerini not etmeyi beceremeyecek kadar duygusal hem de. Bir sözü belleğime kazılı yalnız. Aylar önce çekilmiş bir belgeseli, öleceği belli olunca yayımlamalannı alayla karşılayışını: "Bunca beklettiler de, giderayak apar topar yayına koydular." O gün bu sitemi, TRT'nin > önetiminin gidiciliğine bağlamıştık karşılıklı yalanlarla.. Bilmem, TRT Eyuboğlu Belgeseli'ni. gelecek yıl, yirminci ölüm yılında yayımlayabilir mi? Yoksa o kasete birşarkı-türkü programı mı çekmişlerdir. Biz iyisi mi sözü şiire bağlayalım. Bedri Rahmi'nin Müjde adlı şiirine: "Portakal kabuğundan / Kavun diliminden / Havalandı naktştar / Avşar kinminden. / Çılgın topukları üstünde / Sebepsiz sevincin / Âdamın cam dostlara / Güzel haberler götürmek ister / Aksi gibi ne dost var meydanda / Ne de güzel haber." Bunca kötümser olmazdı bu yazı. Eyuboğlu yaşamayı sevdiren bir şair, ressam ve hocaydı. Eğer öğrencilerinin çoğu da bunca erken çekip gitmeseydi, dünya da daha güzel olurdu belki... 'Ah Güzel istanbul' adlı ilk disiplinler arası etkinlik 23-25 eylülde Yıldız Sarayı'nda yapılacak Geçmişin değerleriyle geleceği düşünmek.. . Kûhür Senisi- Resimden müziğe, ede- biyattan fotoğrafa, heykelden tiyatroya, baleden mimarlığa kadar değişık sanat disİDİinlerinden 45 sanatcının felsefeyi de içlerine alarak oluşturduğu "Inderdbip- liner Sanat Gnıbu".u Afa Güzel İstanbul'1 ı adlı ilk disiplinlerarası etkinliğini 23 ey- ' lül-25 eylül tarihleri arasında gerçekleşti- recek. Prof.Dr.Metin Sözen'in baş- kanbğını yürüttüğü "Kültür Mirasında İstanbul 1993-2003 Merkezi"nin 94 güz etkinliklerine dahil edilen projenin genel sanat yönetmenliğini ressam Sevfl Soyer üstkniyor. Prof.Önay Sözer'in danışmanlığını, mimar Burcu özgüven'in koordinatörlü- ğünü yaptığı. Arçelik ve Enka'nın des- tekleriyle gerçekleşen etkinlik, sanatçılar 'kent'i sahne olarak ele alıp, belirledikle- ri ortak projeler için gruplaşmalan ve kendi sanat dallannın özerkliklerini ko- nıyarak. ortak yapıtlar üretmeleri biçi- minde gerçekleşiyor. Projenin tanıtımı için düzenlenen top- lantısmda Prof.Metin Sözen, prjenin bi- rikimli, özverili, katılıma inançlı insanla- ra dayalı bir ortamı kültür metropolü İstanbul'da başlatmayı amaçladığını be- lirtti: "Üç tane aşama var. İstanbul'da yo- ğunlaşan birikimli insanlann variığını öne çıkannak, oalann birikimlerini insan kayDağınuzın akıp gekiiği Anadolu'ya, Anadolu'daki birikünleri Istanbul'a ak- tarmak. Ve buradan çıkacak ulusal de- ğerleri evrensel boyutlara aktarmak. O nedenle bu merkez UNESCO'yla doğnı- dan bağlantılı çalışıyor". Prof.Sözen, Yıldız Sarayı'nı dünden bugüne. bugünden geleceğe akacak bir yer olarak düşündüklenni dile getirdi. "Grafik Tasanm Müzesi, Çağdaş Sera- mik Müzesi, Edebiyat Tarihi Müzesi, Ço- cuk MÜ7*si'ne kadar geleceğe dömik umutlarımızın çekirdek ve odaklanma no- kası burası. Burada her sanat kolunun bir- biriyle ilişkisini düşiineceğiz. Müzeyi du- rağan bir yer olarak değil, dinamik, devin- gen bir yer olarak planlıyoruz. Bu proje de bir başlangıç noktası". Sözen,"Ah Güzel İstanbul" bir öykünme, bir geçmişe ağlama değil, geçmişin değerleriyle gele- ceği düşünme olduğunu da sözlerine ek- ledi. Prof. Önay Sözer ise 'disiplinlerarası çalışma'nın, İstanbul'un çelişkiler içeri- sinde kıvranan durumuna kuramsal, te- orik ve pratik düzeyde bir çözüm aran- ması anlamına geldiğini belirtti: 'Sanat uyum yaratır. Dolayısıyla bu çalışma tam bu büyük görevi yüklenmiştir. Sanat bize henüz sahip olamadığımız bir şeyi gösterir ve onu bizim yanunıza getirir, bu arada bize yol gösterir. Ve İstanbul'un, bu hastanın tedavi edilmesinde önemli bir adımdır". İnterdısiplıner Sanat Grubu Genel Sanat Yönetmeni Sevil Soyer, "Ah Güzel İstanbuP'un gerekçesinin İstanbul'un uğradığı kültür erozyonu, amaanın ise Istanbul'un tarihsel süreci içindeki kültûrel yapısını belleklerde ye- niden canlandırmak. günümüzde ya- şadığı kültûrel karmaşaya, bozuk yapı- lanmaya karşı öneriler üretmek oldu- ğunu söyledi: "Biz 45 sanatçı, 5,5 ayhk bir çalışmanın sonucunda 12 ayn konsept oluşturduk. Her yaklasjm, tam anlamıyla bir disiplinlerarası çalısmadır. Vaklaşı- mlardan biri de, okul öncesi 60 çocukla hazırlandı. Böylece eğitimde disipunlera- rası cğilimin çarpıcı orneklerinden biriıri de gösterebilme şansımız oldu". ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Bizim Aydınlanmamızdan Alıntılar... Doğumunun 300. yılında Voltaire'ı ve 'Aydınlanma'yı, Server Tanilli'nin çileli ve güzel kaleminden okuyoruz. Okurken de görüyoruz ki 'Aydınlanma' hiçbir zaman be- delsiz değildir; bedeli hemen bütün toplum kesimlerin- ce, ama hepsinden önce ve en çok aydınlar kesimince odenmesi gereken bir eylemdir, bir sonuçtur. Sözü edi- len bedeli, ne denli ağır olursa olsun, ödemeyi göze ala- cak bir aydınlar kesimine dayanmayan hiçbir 'aydınlan- ma' eylemi amacına ulaşamamıştır. Bugün kendi geçmişimize baktığımızda, 'Aydınlan- ma'yı yaşamamış ve özümsememiş bir toplum oldu- ğumuzu saptamak, güç değil. Ama acaba yakın geçmi- şimizde kendi ülkemizde hiç mi Vtyd/n/anma'girişimle- rine tanıklık etmedik? içinde bufundukları koşullar ne denli ağır olursa olsun, yaşadığı toplumu aydınlatmayı birincil görev sayanlara hiç mi rastlamadık? Bu bağlam- da yapabileceğimiz bazı alıntılar, hem bu sorunun yanı- tını hem de kimi kişilere ve girişimlere karşın bizdeki 'Aydınlanma 'nın neden yarıda kaldığını anlamamıza yardımcı olabilecektir. Yapmak istediğim ilk alıntılar, ya- zar, düşünür, bilim adamı ve çevirmen Sabahattin Eyu- boğlu'na ait. 'Mavi ve Kara' adlı ünlü kitabındaki 'Halk Kavramı' başlıklı denemesinde şöyle demiş Eyuboğlu: "Biz aydınlar, kendimize halkçı dediğimiz zaman bile, hatta belki en çok o zaman, halkı kendimizden ayn bir dünyada yaşayan dumanlı bir kalabalık sayarız. Halk bi- zim inanmadığımıza inanabilir. Bizim bayağı dediğimi- ze güzel, güzel dediğimize saçma diyebilir. biz ağzımı- zın tadını biliriz, o bilmez. Oysa radyodan bile bazen halkın bugüne dek duymadığı bayağılıkları yayan, gaze- te ve dergilerde düşünülmedik saçmalıklara düşen, ki- tap kapaklarına, köşe başlanna, ev içlerine umulmadık zevksizlikleri döşeyen bizleriz... Gelin işlerimizi halkçı gibi değil, düpedüz halk gibi yapalım. Halkın sözde iste- diğini değil, kendi aklımızın erdiğini, gönlümüzün dile- diğini söyleyelim. Halk öyle istiyor diye kimimiz kısık idare lambasına dönmüş, kimimiz çığırtkan renklere bo- yanmışız. Halka inmeğibırakıp kendimizi aşmağa baka- Nurullah Ataç ise 'Prospero ile Caliban' başlıklı dene- mesinde aydınlara yönelik özeleştiriyi şöyle dile getirir: "Bizim aydınlarımız yok mu sanki? Bizim de Prospero'- larımızyokmu?.. Yok... Varsa da bilmiyorlarkendilerini, ödevlerini, boyunlarına borç olanı sezmiyor, kavramı- yorlar. Bir köşeye çekilip uzaktan gibi düşünmüyorlar, karışıyorlar kalabalığm arasma, çıkarlarını anyorlar. Kalabalıktan kaçıp kendi kendilehne düşünmeye, vere- cekleri yapıtları işleyip olgunlaştırmaya çalışmıyorlar... Bir parça düşündüler, çalıştılar mı, toplumdan hemen onun ödenini bekliyorlar. Kendi kendilerinin beğenme- lerini aramıyorlar. Biliyorlar, seziyorlar yaptıklarının yarım olduğunu, gene de yetiniyorlar onunla, kendileri- ni aşmaya çalışmıyorlar..." (1961). Homeros u dilimize armağan eden Azra Ertıat, 1970 yılında kaleme aldığı "Kitap'tan Özgür insan" başlıklı denemesini şöyle noktahyor: "Nerden geliyoruz, nere- ye gidiyoruz? Bundan önemli soru olamaz. Öyle bir soru ki, savaşta da banşta da hep sorulması gerekir, çünkü odur bizi bilince erdirecek... Sorar/rn size, nerden geldi- ğimizi kendi kendimize söylemekten çekinirsek, nasıl tanımlayacağız nereye gittiğimizi? Din ve tanrı sözünü, dile almazsak, nasıl sözünü edebileceğiz özlemini çek- tiğimiz, gerçekleştirmek istediğimiz Kitaptan ve Efendi- den özgür İnsan düzenini?" Çevirileriyle, kendi yazılarıyla ve 'Yeni Ufuklar' dergi- siyle ülkemize koskaca bir kitaplık armağan eden Vedat GOnyol, '8u CennetBu Cehennem' başlıklı denemesin- de şu soruyu yöneltip, yanıtını da kendi veriyor: "İnsanlı- ğın kaderini, bir bütün olarak, aptalca, hayvanca kinler- den, ön yargılardan uzak, serinkanla, akıl mantıkla, sev- giyle kim düşünebilir sanatçılardan, aydınlardan, oku- muş aydınlanmış, bilime, bilgiye gönül vermiş kimseler- den başka? Ama dünyamızı böylesi insanlar mı yöneti- yor? Değil ne yazık ki..." Yukardakiler, çoğaltılabilecek adlardan ve alıntılar- dan yalnızca birkaçı. Geride daha Halikarnas Balıkçısı var, Orhan Burlan var, Mina Urgan var, Hasan Ali Yücel var... Uzayıp giden bir liste. Bir zamanlar ülkemizin ufuk- larının da 'Aydınlanma'nm en görkemlilerinden birine kavuşmuş olduğunu kanıtlayan bir liste. Bu listede yer alanların büyük bölümü bugün artık hayatta değil. Ya- şarlarken ülke yöneticilerince kendilerine bunca aydın- lık getirmenin karşılığında edilen 'teşekkürler' de pek parlak değil; Eyuboğlu, Azra Ertıat ve Vedat Günyol'u hapse atan 12 Martyönetimi gibi. Sayısız eserlerine gelince, ontarın kimileri -belki de çoğunluğu- artık çoktandır basılmıyor. Ortaokul ve lise öğrencileri çoktandır okullarını, bu değerlerin adları kendilerine söylenmeden bitiriyorlar. Kimi 'yeni' aydın- lar da -herhalde kendi yaptıklarını aşırı önemsediklerin- den ya da bunca bedel ödemeyi göze alamayışlarından ötürü- bu adların çoğunu anmaya, onlara karşı bir şük- ran borcunu yerine getirmeye pek gerek duymuyorlar. Acaba hangisi daha kötü: 'Aydınlanma'ya ulaşamamak mı, yoksa bir ara ulaşmışken, değerini bilmeyip yitirmek mi? IdüBiret'ten konserler dizisi Kültür Senisi - İdil Biret. Mustafa Nevzat İlaç Sanayıi'- nin kuruluşunun 70. yılı kutlamalan çerçevesinde. ekim ayında İç Anadoiu. Ege, Akdeniz ve Karadeniz bölge- lerinin 7 ilinde bir dizi konser verecek. Halen Brahms'ın 4 senfo- nisini solo piyanoya uyarla- makta olan Biret, 3. senfoni- nin Allegretto bölümünü bu konserler dizisinde seslendir- meye hazırlanıyor. Sanatcının eylül ayında ta- mamlayacağı Brahms'm tüm piyano eserleri dizisi, 1994 yılı sonunda Avrupa, ABD. Kanada. Güney Amerika, Uzak Doğu ve Avustralya'da piyasaya çıkacak. Buçalışma- da, Brahms'ın 51. Etüdü gibi daha önce plağa doldurul- mamış baa eserler de yer alı- yor. İdil Birefin 1995 yılı pro- jeleri arasında, tamnmış Fransız kompozitör ve or- kestra şefı Pierre Boulez'in 70 yaşını doldurması nedeniyle hazırlanan, Boulez'in 3 so- natının plağa alınma çah- şması bulunuyor. Sanatçı yeni yılda aynca 8 CD olarak hazırladığı, 'Rach- maninof un bütün solo pıya- no eserleri dizisi'nı tamamla- yacak. Sanatcının bugüne ka- dar seslendirdiği plaklann sayısı 35 CD ile birlikte 50'yi aşıyor. Bunlann arasında, plak tarihinde ilk kez komple projeler halinde aynı dönem- İerde seslendirilen Beethmen/ Uszt senfonilerinin tamamı (1986), Cbopin'in bütün piya- no eserleri de yer alıyor. İdil Biret son olarak Cho- pin'in 15 CD'de toplanan tüm piyano escrlerinden Prelüdler CD'si ile İngiltere'nin Classic CD dergjsi tarafından verilen 'Yılın En İyi Plaklan' ödülü- nü kazanmıştı. 3 Ekim'de Antalya'da başlayacak 'İdil Biret konser- ler dizisi' 6 Ekim'de Frabzon, 10 Ekim'de İzmir, 12 Ekim'de Adana, 14 Ekim'de Eskişehir ve 17 Ekim'de Ankara kon- serleri ile sürecek. 9 Arahk'ta yapılacak Bursa konseri ile son bulacak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle