Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
22 EYLÜL1994 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 13
Jorge Sempnın
46.Frankfurt
Kitap Fuarı
5ekinıde
başlıyor
FRANKFURT/ MAIN(U-
BA) -5-10 ekim tarihleri ara-
sında düzenlenecek olan
Frankfurt Kitap Fuan'na bu
yıl 100 ülkeden 8 bin 600 katı-
lımcı bekleniyor. Uluslararası
yayın dünyasının da 322 bin
yapıtı içeren kitap agıyla
Frankfurt'a geleceği bildirildi.
Fuar müdürü Peter Weidhaas,
fuann. "daha önce görülmemiş
keşif yolculuklanyla dolu bir
çauşma fuarı" olacağını söyle-
di.
Kitap fuan, "Brezüya" başlı-
ğı altında 13.kez ağırlıklı ola-
rak bir konuyu tanıtıyor ve La-
tin Amerika'yı üçûncû kez fu-
ann odak noktası durumuna
getiriyor.
Brezilyalı Kitapçılar Birliği
ile Yayıncılar Birliği'nin yanısı-
ra çok sayıda sponsor, kültûrel
öztanıtımlannın finansmanı
için katkjda bulunuyor. Brezil-
ya fuara 300 etkinükle katıla-
cak. 46.Frankfurt Kitap Fu-
an'nda iki özel program daha
yer alıyor. Yıllar önce Doğu ve
Orta Avrupa'da yayınahğı
desteklemek amacıyla yaşama
geçirilen Doğu-Batı buluşması
genişletilecek. Doğu Avrupa'-
dan gelen stajyerler için düzen-
lenen paneller ve Slovak, Es-
tonyalı ile Polonyalı yazarlann
tanıtımı ayn bir önem taşıyor.
Dünyanın en büyük kitap
fuannın üçüncü odak nok-
tasını yeni medyalar oluştu-
ruyor. Multi medya dalında
sergiye katılanlann sayısı 220'-
ye yükselerek bir önceki yılın
katılımına göre yüzde 20'lik
artış gösterdi.
Alman Kitapalar BirliğTnce
verilen Banş Odülü, bu yıl
İspanyol yazar ve tspanya'nın
eski Kültür Bakanı Jorge
Semprun'a verilecek. Paris'te
yaşayan 70 yaşındaki Semp-
rün'a 25 bin mark değerinde-
ki ödül 9 ekimde Paul Kili-
sesi'nde verilecek.
Sağlar: Hitit
Gımeşı
yasalarla
korımuyor
ANKARA(ANKA)- SHP
Genel Sekreteri Fikri Sağlar.
Kültür Bakanlığı dönemindeki
gibi sanat eserlerinin konınma-
sı için Ankara Büyükşehir
Belediye Başkaru McBh Gök-
çek'le karşı karşıya geldi. Sağ-
lar, Ankara'nın simgesi olan
Hitit Güneşi'nin anıt heykel ol-
duğu için yasalarla konındu-
ğunu belirtti.
SHP Genel Sekreteri ve Dev-
let Bakanı Fikri Sağlar, yaptığı
yazılı açjklamada, Gökçek'in
Hitit Güneşi'ni kaldırma yo-
lundaki gjrişimlerini değerlen-
direrek, aralannda Hitit Gü-
neşi'nin de bulunduğu 29 eserin
anıt heykel tescili nedeniyle ya-
salarca korunmaya ahndığını
ifade etti. Ankara Kültür ve
Tabiat Varlıklannı Konıma
Genel Kurulu'nun 12 Temmuz
1994'te yaptığı toplantı ile Hitit
Güneşi'ni koruma kapsamına
aküğını belirten Sağlar, Melih
Gökcek'in buna karşın heykeli
kaldırmaya çabşmasının yasa-
lann ihlaü anlamına geleceğini
bildirdi.
Sağlar. "Konıma Kuruhı'nun
söz konusu kararımn yamsıra,
başta Miraarlar Odası olmak
ûzere çeşitti kültür ve sanat ör-
gürlerinin bu konuda gösterdik-
leri önıek du> arlılık sanat yaprt-
larının ilkel bir anlayışa teslim
editemeyeceğinin somut bir gös-
tergesi olmuştur. Tüm Anka-
raldann içi rahat olsun, Ata-
türfc'ün kurduğu ve Türkiye'mn
başkenti olan Ankara, Cum-
buriyet dönemi birikiminin
ürünleri olan çağdaş küttiir ve
sanat yaprtlanyla birlikte yaşa-
maya devam edecektir" dedi.
Bir Istaııbul yazarı Aluııet Rasim
ADNAN ÖZYALÇINER
Edebiyatımızda îstanbul'u yazma-
yan yazar yok gibidir. Bunlardan yalnız
Ahmet Rasim'i ayn tutmak gerekır. O,
İstanbul'un yalnız bir yönünü değil, bü-
tûn bir İstanbul coğrafyasıru tarihi ve
sosyolojisiyle birlikte yazmıştır. Fuhş-ı
Atik'in yeniden basımırun sunu yazı-
sında Nuri Atikoğlu'nun dediği gibi
"İstanbuTun kütüğünü çıkarmıştır".
Kendisi de bir şehir gezgini olan Ah-
met Rasim, 1922'de Fuhş-ı Atik'i
Hakkı Sûha'ya "Seyyah-ı şehir'e" diye
imzalamıştır. Burada ilginç olan Hakkı
Süha'nın yıllar sonra "GezgHi" soyadını
almasıdır. Hakkı Süha da aynı gazetede
birlikte çalıştığı, Isıanbul'u anlatan bir
yazanmızdır.
Türkçenin yan sözlüğü...
Ahmet Rasim. 1864'te Istanbul'da
doğdu. Kıbnsh bir posta memuru olan
babası. o daha doğmadan, annesinden
aynldığı için çocukluğu yoksulluk için-
de geçti. 1883'le Darüşşafaka'yı bitir-
dikten sonra Posta Telgraf Nezareti'-
nde memurluk yaptı. Okul yıllannda
heves ettiği yazarhğını, gazetelere fikra,
makale, anı, roman. tarih türûnde
yazdığı yazılarla sürdürdü. Sırasıyla Ce-
ride-i Havadis, Tercümarn Hakikat, Ik-
dam, Malumat, Sabah, Tasvir-i Efkar,
Yenigün, Akşam. Zaman, Vakit ve
Cumhuriyet gazetelerinde yazılar yazdı.
Geniş gözlem giicü ve derin folklor
bilgjsiyle yazılannda tstanbul agzı ve
konuşma dilini kullandı. Kısa, canlı,
hareketli cümleleriyle düz yazımızda
yeni bir tarz geliştirdi. Bunu yapmakta-
ki amacı, kendi deyişiyle şuydu: "Okn-
yucuya fayda temin etmek; orta seviyele-
ri memnun edecek açık-seçiklik, makul
ofanak ve düşündürücülük." Bu da zen-
gin bir sözcük dağarcığından ve yalın
sözcüklerle yazmaktan geçiyordu. Ah-
met Rasim de bunu yaptı. Bence bugü-
ne kalmasının sırn bundadır. Orfaan
Şaik Gökyay'ın bu konuda çok doğru
bir saptaması var: "Bir tek Ahmet Ra-
Kitaplan hala okunuyor, besteleri çalınıyor, güfteleri dillerde dolaşıyor.
sim'i ortaya çıkarmak Türkçenin yan
sözlüğünü yapmaktır."
Ahmet Rasim, 1927'de İstanbul Mil-
letvekili olur. 1932yılmm21 Eylülü'nde
Heybeliada'da ölür.
Ahmet Rasim'in Istanbulu'nda eski
tstanbul yaşayışı, renkleri ve sesleriyle
yer alır. îstanbul'u anlatan başka ya-
zarlarda bu canlılığı bulamaytz.
Ahmet Rasim'de İstanbul; meydan-
lan, caddeleri, sokaklan, alışveriş
yapılan yerleri, çarşılan, pazarlan. ki-
tapçılan, seyyar satıalan, kahvehane-
leri, eğlence yerleri, meyhaneleri, ran-
devuevleri, gösteri yerleri, tiyatrolan.
mesireleri, yazlıklan, evleri, mekteple-
ri, camileri ve matbaalanyla yer alır.
Köprii, İstanbul'un bileşkesi
Ahmet Rasim'de köprii (eski Galata
Köprüsü) İstanbul'un bir bileşkesi ola-
rak anlaülır. İki yakanın insanlan,
İstanbul'un çeşjtli semtlerinden gelip
gidenler burada bir araya gelirler. Bu-
radan kente dağıhrlar. Köprii bir İstan-
bul sahnesidir.
"Köpriinün üzerinde bir kalabalık pey-
da oldu. Bir taraftan ada. Kadıköv, Üs-
kudar vapurları; diğer taraftan Anadoiu,
Rıımeti kıyılarına işteyen iskeleierden
topladıkları ahaliyi boşaltıyoıiarnuş.
Tam \akti! Hem de bundan münasip za-
man olamaz. Şu renk kelimesini ta'mik
edeyim (inceleyeyim) dedim."
Kalabalıkta "nazannuı" değdiği in-
sanlan, akla gelmedik renklerle an-
latışına bir bakın: Nar çiçeği fesli, cam
göbeğinin koyusu, deve tüyünün açığı,
gül kurusu, koyu eflatuni. gelincik alı,
leylaki, galibardanın açığı, vişne çürû-
ğü, pişmiş ayva, bal rengi, güvezimsi,
tarçıni, elektrik alevi, yanar döner, ak-
şam güneşi, parlak nefti, ördek başı,
kumru göğsü, sincabi, yanık al, menek-
şe moru, şeftali çiçeği.
Bir de renkleri arka arkaya sıralaya-
rak köprii üstündeki insanlann akışını
anlatışını izleyin: "Fes rengi, samani,
fındıki, nohudi, mai, tahini, mor, ladvert,
al, kanarya sansı, zeytuni, şarabi, denizi,
şeker rengi, ekşi karadut, toz pembesi,
bunlann açığı koyusu"nun kanşımının
meydana geürdiği bir insan kalabalığı.
Arabalann sıkıştığı Beyaat mey-
danını, şehrin bütün yaşayanlannm ör-
neklerinin toplandığı bir yer olarak be-
lirtir. Alanın karmaşasını şu seslerle
belirtir:
"- Ay... İlahi parmukların kopsun!
- Edepst herif!.. Şimdi şemsiyeyi başı-
na indiririm.
-A., .a! Pis murdara bak!
- Ay ay eziliyorum anneciğim!
- Alsana omuz urma.
(...)
Karşı tarafta bir gülüşme... el çırpma-
lar.
- Ne stkıştırıp duruyorsun sakalmdan
da utanmıyor musun?
- Hele şu mıymıntıya bak.
- Dürteleme billah iğnelerim... fşte
bak!..
- Hay Allah müstahakını versin!
- Anne mmcıklıvor."
Ahmet Rasim, yazılan gibi kendi de
renkli bir yazar. Çeşitli konularda sayı-
lan 40'a varan yapıtı var.
Aramızdan aynlalı 62 yıl olmuş. Ki-
taplan hala okunuyor, besteleri çalını-
yor, güfteleri dillerde dolaşıyor.
Bedri Rahmi Eyuboğlu için...
SENNURSEZER
Takvime bir baktım Bedri Rahmi Reis
gideli on dokuz yıl olmuş. 1975 yılınm
21 Eylülü'nden bugüne. Eylülün hangi
günüydü bilmiyorum, onu çevremizde
korumacı polis panzerleriyle Küçükyalı
mezarhğına uğurladığımızda. Şimdi bir
resim tarihi kanştırsam onun folklorik
nakışlarla kurduğu resimlerin, bir
edebiyat tarihi kanşürsam tazelik
kazandırdığı yerli deyişlerin dökümünü
yapabilirim belki. Birdealdığı
uluslararası ödüllerin listesini,
mozaikleriyle... Peki, yaşamınm, asıl
işinin mozaiğinin kayıtlannı nerede
bulabilirim... Bedri Rahmi, kendini
alaya aldığı biçimde söylersek, "şair
lerin ressam, ressamlarm şair sayıp"
değerlendirdikleri bırcandı. Bence en
önemli yanı "hocalığı"ydı. Bugünkü adı
Mimar Sinan Üniversitesi olan eski
Güzel Sanatlar Akademisi'nde adını
taşıyan atölye, duruyor mu bilmem.
Yaşamuı köklerini araştırma
Ben o atölyeden mezun olmuş adlan
anımsıyorum: Burnan Uygur, Adnan
Vannca, Orfaan Peker. Metin Eloğlu,
Fikret Otyam, Komet (Gürkan Coşkun),
Nedün Günsür, Turan Erol, Nevin
Çokay, Mehmet Pesen. Leyla Gamsız,
Mustâfa Esirkuş, Gül Derman. Sonra
seramiğin unutulmaz adı Attila
Galatak. Büiyorum, onun atölyesinde
çalışan, o atölyeden yetişenler bu kadar
değil. Benim aklıma adlan ilk düşenler
bunlarsa, birbirlerine
benzemezliklerinden. Ya daedebiyatı,
halk sanatlannı ciddiye ahşlanndan.
Metin Doğlu, şiir ve resmi birlikte
götürdü. Orhan Peker bir gizli şairdi.
Ya Gfll Derman? Resimli Taş Baskısı
Halk Hikayeleri. Eyuboğlu'nun, her
aydının yazı yazması, sanatınuzın,
halkımızın, yaşamın köklerini
araşürması isteğinin yerine getirilmesi
değil miydi?
Herkese öğretmenlik ederdi
Bedri Rahmi'nin yalnız atölyesinde
değil çevresindeki herkese öğretmenlik
ettiğini biliyorum. Yaşamın, yaşamanın
öğretmenliğini. Türküleri, nakışlan o
göstennese böyle görür müydüm?
(Görûr müydük diyeceğim,
korkuyorum. Resmin akademisyenleri
bugünlerde birbirlerini öyle düzeysiz
sözlerle yeriyorlar ki. Bulaşmak
istemem.) Günümüzde ressamın değeri,
piyasada ulaştığı rakamla belirleniyor,
yazann değeri gazeteden gazeteye aldığı
Eğer Eyuboğlu'nun öğrencilerinin çoğu da bunca erken çekip gitmeseydi, dûnya da daha güzel olurdu belki...
transfer rakamıyla... Bedri Rahmi Eyu-
boğlu, her iki ölçümde de yerini
bulamazdı yaşasa. Hocalığının önemini
de, öğrencileri kadar biz bilirdik.
Burhan Uygur'un akademiden
atılmasıru engelleyip atölyesine alan da
oydu. Sergilerine katılıp onu ilk öven
de. Bilmem kaç sanatçı, öğretmenliği
böyle ciddiye alabilir? Ben duygusal
biriyim. Günlerinin sayıh olduğunu bile
ile, yatağının yanında oturup yalanlar
söylerken, onun sözlerini not etmeyi
beceremeyecek kadar duygusal hem de.
Bir sözü belleğime kazılı yalnız. Aylar
önce çekilmiş bir belgeseli,
öleceği belli olunca yayımlamalannı
alayla karşılayışını: "Bunca beklettiler
de, giderayak apar topar yayına
koydular." O gün bu sitemi, TRT'nin
> önetiminin gidiciliğine bağlamıştık
karşılıklı yalanlarla.. Bilmem, TRT
Eyuboğlu Belgeseli'ni. gelecek yıl,
yirminci ölüm yılında yayımlayabilir
mi? Yoksa o kasete birşarkı-türkü
programı mı çekmişlerdir.
Biz iyisi mi sözü şiire bağlayalım. Bedri
Rahmi'nin Müjde adlı şiirine:
"Portakal kabuğundan / Kavun
diliminden /
Havalandı naktştar / Avşar kinminden.
/ Çılgın topukları üstünde / Sebepsiz
sevincin / Âdamın cam dostlara / Güzel
haberler götürmek ister / Aksi gibi ne
dost var meydanda / Ne de güzel haber."
Bunca kötümser olmazdı bu yazı.
Eyuboğlu yaşamayı sevdiren bir şair,
ressam ve hocaydı. Eğer öğrencilerinin
çoğu da bunca erken çekip gitmeseydi,
dünya da daha güzel olurdu belki...
'Ah Güzel istanbul' adlı ilk disiplinler arası etkinlik 23-25 eylülde Yıldız Sarayı'nda yapılacak
Geçmişin değerleriyle geleceği düşünmek.. .
Kûhür Senisi- Resimden müziğe, ede-
biyattan fotoğrafa, heykelden tiyatroya,
baleden mimarlığa kadar değişık sanat
disİDİinlerinden 45 sanatcının felsefeyi
de içlerine alarak oluşturduğu "Inderdbip-
liner Sanat Gnıbu".u
Afa Güzel İstanbul'1
ı adlı ilk disiplinlerarası etkinliğini 23 ey-
' lül-25 eylül tarihleri arasında gerçekleşti-
recek. Prof.Dr.Metin Sözen'in baş-
kanbğını yürüttüğü "Kültür Mirasında
İstanbul 1993-2003 Merkezi"nin 94 güz
etkinliklerine dahil edilen projenin genel
sanat yönetmenliğini ressam Sevfl Soyer
üstkniyor.
Prof.Önay Sözer'in danışmanlığını,
mimar Burcu özgüven'in koordinatörlü-
ğünü yaptığı. Arçelik ve Enka'nın des-
tekleriyle gerçekleşen etkinlik, sanatçılar
'kent'i sahne olarak ele alıp, belirledikle-
ri ortak projeler için gruplaşmalan ve
kendi sanat dallannın özerkliklerini ko-
nıyarak. ortak yapıtlar üretmeleri biçi-
minde gerçekleşiyor.
Projenin tanıtımı için düzenlenen top-
lantısmda Prof.Metin Sözen, prjenin bi-
rikimli, özverili, katılıma inançlı insanla-
ra dayalı bir ortamı kültür metropolü
İstanbul'da başlatmayı amaçladığını be-
lirtti: "Üç tane aşama var. İstanbul'da yo-
ğunlaşan birikimli insanlann variığını öne
çıkannak, oalann birikimlerini insan
kayDağınuzın akıp gekiiği Anadolu'ya,
Anadolu'daki birikünleri Istanbul'a ak-
tarmak. Ve buradan çıkacak ulusal de-
ğerleri evrensel boyutlara aktarmak. O
nedenle bu merkez UNESCO'yla doğnı-
dan bağlantılı çalışıyor".
Prof.Sözen, Yıldız Sarayı'nı dünden
bugüne. bugünden geleceğe akacak bir
yer olarak düşündüklenni dile getirdi.
"Grafik Tasanm Müzesi, Çağdaş Sera-
mik Müzesi, Edebiyat Tarihi Müzesi, Ço-
cuk MÜ7*si'ne kadar geleceğe dömik
umutlarımızın çekirdek ve odaklanma no-
kası burası. Burada her sanat kolunun bir-
biriyle ilişkisini düşiineceğiz. Müzeyi du-
rağan bir yer olarak değil, dinamik, devin-
gen bir yer olarak planlıyoruz. Bu proje de
bir başlangıç noktası". Sözen,"Ah Güzel
İstanbul" bir öykünme, bir geçmişe
ağlama değil, geçmişin değerleriyle gele-
ceği düşünme olduğunu da sözlerine ek-
ledi. Prof. Önay Sözer ise 'disiplinlerarası
çalışma'nın, İstanbul'un çelişkiler içeri-
sinde kıvranan durumuna kuramsal, te-
orik ve pratik düzeyde bir çözüm aran-
ması anlamına geldiğini belirtti: 'Sanat
uyum yaratır. Dolayısıyla bu çalışma
tam bu büyük görevi yüklenmiştir. Sanat
bize henüz sahip olamadığımız bir şeyi
gösterir ve onu bizim yanunıza getirir, bu
arada bize yol gösterir. Ve İstanbul'un, bu
hastanın tedavi edilmesinde önemli bir
adımdır". İnterdısiplıner Sanat Grubu
Genel Sanat Yönetmeni Sevil Soyer,
"Ah Güzel İstanbuP'un gerekçesinin
İstanbul'un uğradığı kültür erozyonu,
amaanın ise Istanbul'un tarihsel süreci
içindeki kültûrel yapısını belleklerde ye-
niden canlandırmak. günümüzde ya-
şadığı kültûrel karmaşaya, bozuk yapı-
lanmaya karşı öneriler üretmek oldu-
ğunu söyledi: "Biz 45 sanatçı, 5,5 ayhk
bir çalışmanın sonucunda 12 ayn konsept
oluşturduk. Her yaklasjm, tam anlamıyla
bir disiplinlerarası çalısmadır. Vaklaşı-
mlardan biri de, okul öncesi 60 çocukla
hazırlandı. Böylece eğitimde disipunlera-
rası cğilimin çarpıcı orneklerinden biriıri
de gösterebilme şansımız oldu".
ODAK NOKTASI
AHMET CEMAL
Bizim Aydınlanmamızdan
Alıntılar...
Doğumunun 300. yılında Voltaire'ı ve 'Aydınlanma'yı,
Server Tanilli'nin çileli ve güzel kaleminden okuyoruz.
Okurken de görüyoruz ki 'Aydınlanma' hiçbir zaman be-
delsiz değildir; bedeli hemen bütün toplum kesimlerin-
ce, ama hepsinden önce ve en çok aydınlar kesimince
odenmesi gereken bir eylemdir, bir sonuçtur. Sözü edi-
len bedeli, ne denli ağır olursa olsun, ödemeyi göze ala-
cak bir aydınlar kesimine dayanmayan hiçbir 'aydınlan-
ma' eylemi amacına ulaşamamıştır.
Bugün kendi geçmişimize baktığımızda, 'Aydınlan-
ma'yı yaşamamış ve özümsememiş bir toplum oldu-
ğumuzu saptamak, güç değil. Ama acaba yakın geçmi-
şimizde kendi ülkemizde hiç mi Vtyd/n/anma'girişimle-
rine tanıklık etmedik? içinde bufundukları koşullar ne
denli ağır olursa olsun, yaşadığı toplumu aydınlatmayı
birincil görev sayanlara hiç mi rastlamadık? Bu bağlam-
da yapabileceğimiz bazı alıntılar, hem bu sorunun yanı-
tını hem de kimi kişilere ve girişimlere karşın bizdeki
'Aydınlanma 'nın neden yarıda kaldığını anlamamıza
yardımcı olabilecektir. Yapmak istediğim ilk alıntılar, ya-
zar, düşünür, bilim adamı ve çevirmen Sabahattin Eyu-
boğlu'na ait. 'Mavi ve Kara' adlı ünlü kitabındaki 'Halk
Kavramı' başlıklı denemesinde şöyle demiş Eyuboğlu:
"Biz aydınlar, kendimize halkçı dediğimiz zaman bile,
hatta belki en çok o zaman, halkı kendimizden ayn bir
dünyada yaşayan dumanlı bir kalabalık sayarız. Halk bi-
zim inanmadığımıza inanabilir. Bizim bayağı dediğimi-
ze güzel, güzel dediğimize saçma diyebilir. biz ağzımı-
zın tadını biliriz, o bilmez. Oysa radyodan bile bazen
halkın bugüne dek duymadığı bayağılıkları yayan, gaze-
te ve dergilerde düşünülmedik saçmalıklara düşen, ki-
tap kapaklarına, köşe başlanna, ev içlerine umulmadık
zevksizlikleri döşeyen bizleriz... Gelin işlerimizi halkçı
gibi değil, düpedüz halk gibi yapalım. Halkın sözde iste-
diğini değil, kendi aklımızın erdiğini, gönlümüzün dile-
diğini söyleyelim. Halk öyle istiyor diye kimimiz kısık
idare lambasına dönmüş, kimimiz çığırtkan renklere bo-
yanmışız. Halka inmeğibırakıp kendimizi aşmağa baka-
Nurullah Ataç ise 'Prospero ile Caliban' başlıklı dene-
mesinde aydınlara yönelik özeleştiriyi şöyle dile getirir:
"Bizim aydınlarımız yok mu sanki? Bizim de Prospero'-
larımızyokmu?.. Yok... Varsa da bilmiyorlarkendilerini,
ödevlerini, boyunlarına borç olanı sezmiyor, kavramı-
yorlar. Bir köşeye çekilip uzaktan gibi düşünmüyorlar,
karışıyorlar kalabalığm arasma, çıkarlarını anyorlar.
Kalabalıktan kaçıp kendi kendilehne düşünmeye, vere-
cekleri yapıtları işleyip olgunlaştırmaya çalışmıyorlar...
Bir parça düşündüler, çalıştılar mı, toplumdan hemen
onun ödenini bekliyorlar. Kendi kendilerinin beğenme-
lerini aramıyorlar. Biliyorlar, seziyorlar yaptıklarının
yarım olduğunu, gene de yetiniyorlar onunla, kendileri-
ni aşmaya çalışmıyorlar..." (1961).
Homeros u dilimize armağan eden Azra Ertıat, 1970
yılında kaleme aldığı "Kitap'tan Özgür insan" başlıklı
denemesini şöyle noktahyor: "Nerden geliyoruz, nere-
ye gidiyoruz? Bundan önemli soru olamaz. Öyle bir soru
ki, savaşta da banşta da hep sorulması gerekir, çünkü
odur bizi bilince erdirecek... Sorar/rn size, nerden geldi-
ğimizi kendi kendimize söylemekten çekinirsek, nasıl
tanımlayacağız nereye gittiğimizi? Din ve tanrı sözünü,
dile almazsak, nasıl sözünü edebileceğiz özlemini çek-
tiğimiz, gerçekleştirmek istediğimiz Kitaptan ve Efendi-
den özgür İnsan düzenini?"
Çevirileriyle, kendi yazılarıyla ve 'Yeni Ufuklar' dergi-
siyle ülkemize koskaca bir kitaplık armağan eden Vedat
GOnyol, '8u CennetBu Cehennem' başlıklı denemesin-
de şu soruyu yöneltip, yanıtını da kendi veriyor: "İnsanlı-
ğın kaderini, bir bütün olarak, aptalca, hayvanca kinler-
den, ön yargılardan uzak, serinkanla, akıl mantıkla, sev-
giyle kim düşünebilir sanatçılardan, aydınlardan, oku-
muş aydınlanmış, bilime, bilgiye gönül vermiş kimseler-
den başka? Ama dünyamızı böylesi insanlar mı yöneti-
yor? Değil ne yazık ki..."
Yukardakiler, çoğaltılabilecek adlardan ve alıntılar-
dan yalnızca birkaçı. Geride daha Halikarnas Balıkçısı
var, Orhan Burlan var, Mina Urgan var, Hasan Ali Yücel
var... Uzayıp giden bir liste. Bir zamanlar ülkemizin ufuk-
larının da 'Aydınlanma'nm en görkemlilerinden birine
kavuşmuş olduğunu kanıtlayan bir liste. Bu listede yer
alanların büyük bölümü bugün artık hayatta değil. Ya-
şarlarken ülke yöneticilerince kendilerine bunca aydın-
lık getirmenin karşılığında edilen 'teşekkürler' de pek
parlak değil; Eyuboğlu, Azra Ertıat ve Vedat Günyol'u
hapse atan 12 Martyönetimi gibi.
Sayısız eserlerine gelince, ontarın kimileri -belki de
çoğunluğu- artık çoktandır basılmıyor. Ortaokul ve lise
öğrencileri çoktandır okullarını, bu değerlerin adları
kendilerine söylenmeden bitiriyorlar. Kimi 'yeni' aydın-
lar da -herhalde kendi yaptıklarını aşırı önemsediklerin-
den ya da bunca bedel ödemeyi göze alamayışlarından
ötürü- bu adların çoğunu anmaya, onlara karşı bir şük-
ran borcunu yerine getirmeye pek gerek duymuyorlar.
Acaba hangisi daha kötü: 'Aydınlanma'ya ulaşamamak
mı, yoksa bir ara ulaşmışken, değerini bilmeyip yitirmek
mi?
IdüBiret'ten
konserler dizisi
Kültür Senisi - İdil Biret.
Mustafa Nevzat İlaç Sanayıi'-
nin kuruluşunun 70. yılı
kutlamalan çerçevesinde.
ekim ayında İç Anadoiu. Ege,
Akdeniz ve Karadeniz bölge-
lerinin 7 ilinde bir dizi konser
verecek.
Halen Brahms'ın 4 senfo-
nisini solo piyanoya uyarla-
makta olan Biret, 3. senfoni-
nin Allegretto bölümünü bu
konserler dizisinde seslendir-
meye hazırlanıyor.
Sanatcının eylül ayında ta-
mamlayacağı Brahms'm tüm
piyano eserleri dizisi, 1994 yılı
sonunda Avrupa, ABD.
Kanada. Güney Amerika,
Uzak Doğu ve Avustralya'da
piyasaya çıkacak. Buçalışma-
da, Brahms'ın 51. Etüdü gibi
daha önce plağa doldurul-
mamış baa eserler de yer alı-
yor. İdil Birefin 1995 yılı pro-
jeleri arasında, tamnmış
Fransız kompozitör ve or-
kestra şefı Pierre Boulez'in 70
yaşını doldurması nedeniyle
hazırlanan, Boulez'in 3 so-
natının plağa alınma çah-
şması bulunuyor.
Sanatçı yeni yılda aynca 8
CD olarak hazırladığı, 'Rach-
maninof un bütün solo pıya-
no eserleri dizisi'nı tamamla-
yacak. Sanatcının bugüne ka-
dar seslendirdiği plaklann
sayısı 35 CD ile birlikte 50'yi
aşıyor. Bunlann arasında,
plak tarihinde ilk kez komple
projeler halinde aynı dönem-
İerde seslendirilen Beethmen/
Uszt senfonilerinin tamamı
(1986), Cbopin'in bütün piya-
no eserleri de yer alıyor.
İdil Biret son olarak Cho-
pin'in 15 CD'de toplanan tüm
piyano escrlerinden Prelüdler
CD'si ile İngiltere'nin Classic
CD dergjsi tarafından verilen
'Yılın En İyi Plaklan' ödülü-
nü kazanmıştı.
3 Ekim'de Antalya'da
başlayacak 'İdil Biret konser-
ler dizisi' 6 Ekim'de Frabzon,
10 Ekim'de İzmir, 12 Ekim'de
Adana, 14 Ekim'de Eskişehir
ve 17 Ekim'de Ankara kon-
serleri ile sürecek. 9 Arahk'ta
yapılacak Bursa konseri ile
son bulacak.