Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
31AĞUSTOS1994 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 13
2O.yüzyılda besteci ne kadar politik olaylan yaşıyor?
Yeni arayışlar ve başkaldırılar
EVİNİLYASOĞLU
Müzik sanatının diğer sanat dallan-
na göre siyaset ile en az ilgilenen dal
olduğu söylenebüir. Bestecilerin (yine
yazarlar kadar olmasa da) toplumun
en çok sesini duyurduklan çağ, belki
de 20. yüzyıl oldu. Bu yûzyıhn savaş-
lan; ikinci yansında kaynaşan sanat
dallan, tiyatro-edebiyat-görsellik ve
müziğin içiçe işlevi ile bir de medya
gücünü hesaba katarsak, ister istemez
besteci de politik ortamın ortağı oldu.
Çağlar boyu besteci, toplumun ge-
reksinimine göre kimi zaman Haydn
gibi bir hizmetli olmuş, kimi zaman
Beethoven gibi tarihsel olaylar etkisin-
de duygulan kamçılamıştır. Beet-
hoven'in ilk ağızdaki Napolyon'a hay-
ranlığt, kahramanca seslenişlerinde
yer alrruş, oysa ona adadığı 3. senfoni-
sinin ilk sayfasını yırtarak Napolyon'-
un diktatörlüğünü protesto etmiştir.
19. yüzyüın Romantik bestecisi ne
denli kendi kabuğuna çekilmeyi, siya-
sal kavgalardan uzak durmayı yeğ tut-
muşsa, 20. yüzyılın ilk yansında iki
dünya savaşı geçiren besteci ister iste-
mez politik kavgalann, toplumsal so-
runlann içine gırmiştir. Onceki çağın
karmaşık tekniği ve yoğun duygularla
yûklü müziği yerine daha kolay an-
laşılabilir, geniş kitlenin, eğitimsiz din-
leyicinin dünyasını daha kolay kavra-
yabilir müzikler bestelenmiştir.
Güncel malzemeden yararlanma
Yararlı Müzik akımı ya da Fransız
AJtüarTnın sunduğu kıvrak, neşeli ez-
giler bu amaç doğrultusundadır. Siya-
sal olayların müzige girmesiyle önce ti-
yatro ile müzik birleşir; görsellik ile
işitsellik yeni ortamlar yaratır. Böyle-
ce konunun güncel oluşu, çağı yansı-
tması kadar, müzik biçiminin de gün-
cel malzemeden yararlandığı görülür.
Enıst Kreoek (1990-1991) Uk kez top-
lumsal olaylan taşlama niteliğindekı
Jocıny Spielt Auf (Jonny de çaldı) adlı
operasını 1927'de ortaya çıkarür. Le-
ipzig'deki temsilinden sonra hemen 18
dile çevrilerek Rusya ve Amerika da-
hil dünyanın pekçok ülkesinde göste-
rime girer. Revü havasında, caz müzi-
ğinden esintili, hızlı değişen sahnele-
riyle, radyo hoparlörü, tren sireni gibi
konunun geçttği çevreyi somut olarak
yansıtan sesleriyle ilgi toplar.
Brecht- Weill işbirliği
Avusturya asıllı olup 1939'da Ame-
rika'ya göçeden Krenek'in operası,
Zeitoper (günün operası) türüne öncü-
lük eder. Içinde yaşadığı güncel or-
tanu, toplum koşullannı dile getir-
mektedir. Zeitoper türünün diğer ör-
nekleri HindemiA in "Dafly News"
operası; Max Brand (1896)'ın Maki-
vast Hopkins adlı operası ve Scbön-
berg'in Von Heute auf Morgen adb
yapıüdır. 1930'da yine Leipzig'de sah-
nelenen bir başka toplumsal içerikli
yapıt da Mahagony'dir. Kurt VVefll
(1900-1950) ile Alman oyun yazan ve
şaır Bertotd Brecht (1898-1956)'in or-
tak çalışması sonucu ortaya çıkan bir-
kaç sahne yapıtından biridir. Masalsı
bir özgürluk kenti olan Mahagony'de
herkes canı istediği gibi yaşamaktadır.
Dünyanın dört bir yanından insanlar
özgür kalabilmek için bu kente göçet-
mektedir. Ancak 1933'den sonraki
Nazi baskısı oyunu derhal yasaklar.
Brecht-Weill işbirliği sonucunda Üç
kuruşluk Opera, Yedi Ölümcül Günah
gıbı toplumsal sorunlan işleyen mü-
ziklı tiyatrolar ortaya çıkar.
Geniş kitlelere seslenen mÛ2İk
ttalya'da Nono. kendini komüniz-
me adanmış bir sanatçı olarak yapı-
tlannda kitlelerin coşkulu sesini du-
yurmak amacıyla korolu bir teknik
geliştirir. Siyasal hükümlülerin hak-
lannı savunan Askıdaki Şarkı "The
Suspended Song" (1956) toplumun di-
namık sesidır. Berio'nun 1964'dekı
görsel oratoryosu Traces ırk çatı-
şmasını konu alır, çeşıtli müzikleri bir-
leştirerek kapitalizme hücum eder.
1970"li yıllarda yeni sol akımmı des-
teklemek üzere müzik bir araç olarak
kullanılmahdır.
Bestecilerin toplumun en çok
sesini duyurduklan çağ, belki
de 20. yüzyü oldu. Bu yüzyılın
savaşlan; ikinci yansında
kaynaşan sanat dallan,
tiyatro-edebiyat-görsellik ve
müziğin iç içe işlevi ile bir de
medya gücünü hesaba
katarsak, ister istemez besteci
de politik ortamın ortağı oldu.
İki dünya savaşı arasmda Rusya'da
sanat adına en çok tartışılan konu da
bu olmuştur. Müzik, geniş kitlelere he-
men seslenen, işcinin, köylünün dinle-
diği anda zevk alabileceği nitelikler
taşımalıdır. Sovyet liderlerini öven
kantatlar, anavatanı betimleyen sen-
foniler, köylü kahramanlığuıı sergi-
leyen operalar kabul görmektedır.
Oysa yeni solun destekçileri için bu
gerçek sosyaüzmin müziği değildir.
Onlar Brecht-Weül işbirliği ile yazılan
örneklere yönelirler. Bu arada Komü-
nist Çin'deki kolektif müzik yapma
tarzı bazı Batüı müzikçilerin ilgisini
ceker. ttalya'da Yaşayan Elektronik
Müzik (Musıca Elettronica Viva) top-
luluğu dinleyicinin de katıldığı yapı-
tlar üretir. Aynı anda İngillere'de Cor-
müus Cardew tarafından kurulan
Scratch Orkestrası doğaçlama yoluyla
kojeküf besteler yapmayı ve amatör
tyelerle çalışmayı yeğ tutar. Henze,
kaçak bir Kübalı tutsağı konu aldığı
1969'daki El Cimarron'da bir vokalist
ve üç yorumcu kullanır. Henze, Ed-
ward Bond ile 1976'da ortak besteledi-
ğı Akarsuya Vannz (We Come to the
River) adlı sahne yapıtının Covent
Garden'daki program notlanna şöyle
yazar: "Günümüzde sanatçı, çalışan
suufın imgesini ve duyarulıgını yansı-
tmaİKİır. Sanatın tek işlevi ve gûnü-
mûzdeki tanıını bu olmalıdır."
Oğul baleleri ile ünlenir. Aynı dönem-
de iki de opera tamamlar: Alevli Me-
lek ve Kumarbaz. 1927'den sonra bir
iki ziyaret gezisi ardından 1936'da eşi
ve iki oğluyla Rusya'ya kesin dönüş
yapar.
Artık müzik dili olgunlaşmış ve
Sovyetler Birliği'nin desteklediği bir
sanatçı olarak geniş halk kitlelerine
seslenmeye hazırdır. Önceleri ekim
devriminin 20. yıldönümüne ya da
açısından utanç verici bularak çalı-
nmasını yasaklarlar. 1959'a dek resmi
makamlarca müziğinin yeniden çab-
nmasına izin verilmez. Son yıllannı
hastalık ve düş kınklığı içinde geçiren
besteci, 5 Mart 1953'te, Joseph Stalin
ile aynı gün, beyin kanamasından
ölür.
Dimirri Şoştakoviç (1908-1975) ise
ne Stravinski gıbı bir daha dönmemek
üzere vatanını terkedenlerden, ne de
Kurt \Vefll ve Bertold Brecht'in (sağda) ortak çalışması sonucu ortaya çıkan bir kaç sahne yapıtından biri de 'Mahagony\
20.yüzyılbaşında
pohtika ile iç içe
yaşamış sanatçılar
deyince hemen akla
Prokofıyet ve
Şostakoviç'in
konumlan gelir. 1917
devrimiyle, Rusya'da
politik açıdan gerekli
olan, bir bestecinin
ulusal kimliğini
duyurmasıdır. Bu
konuda Prokofıyef ve
özellikle Şostakoviç
tarihin en büyük
savaşını vermiş
bestecilerdir.
Şostakoviç
20. yüzyıl başında politika ile iç içe
yaşamış sanatçılar deyince hemen
akla Prokofiyef ve Şostakoviçın ko-
numlan gelir. 1917 devrimiyle, Rus-
ya'da poîtik açıdan gerekli olan, bir
bestecinin ulusal kimliğini duyurması-
dır. Bu konuda Prokofıyef ve özellikle
Şostakoviç tarihin en büyük savaşını
vermiş bestecilerdir.
Sergey Prokofıyef (1891-1953)'in ilk
dönem yapıtlan 1917 devrimine hazı-
rlanan ülkenin koşullannı yansıtı-
rcasına kişillikten uzak, yaldızsız ve
dobradır. Bunlar çevreden sert tepki-
ler abr. Avrupa ve Amerika'da kendi-
ni tanıtan besteci 1918'den sonra ülke-
sini terkeder. 1923'den sonra Paris'e
yerleşir ve verimli bir dönemine girer.
Diyagilef in Rus Baleleri dizisine haa-
rladığı Chout, Çelik Çağı ve Mudze
Stalin'e kaside gibi besteler yapar.
Aynı zamanda Romeo Jüliyet Balesi
ve beşinci senfonisi gibi büyük çapta
yapıtlar üretir. Ancak ortam çok ger-
gindir.
'Komünist besteci' Şostakoviç
Şostakoviç'in Lady Macbeth'i he-
nüz olaylar yaratmış ve kendi Romeo
Jüb'yet'i reddedilmiştir. Peter ve Kurt
gibi öğretici bir yapıtla tiyatro ve fılm
müzikleri besteler. Eisenstein'in fılmle-
rine yazdığı müzikler de bu döneme
Prokofiyef
Prokofıyef gibi gider gitmez gen dön-
me çabası verenlerdendir. Şostakoviç
hiçbir zaman sınırlanndan aynlma-
yan, büyük bir bağlılık ıçinde ülkesıne
hizmet vermeye çalışan bir bestecidir.
Ancak gün olmuş uğruna tüm sa-
natını adadığı Stalin rejımi tarafından
baştaa edilmiş, ülkesinin sanat elçisi
olarak dış dünyada kabul görmüş;
gün olmuş aynı rejim tarafından yeni-
likçi olmakla, işçiye köylüye seslenme-
mekle suçlanmış, aşağılanıp cezalan-
mıştır. Şostakovıç'in 1926"daki ilk
senfonısinin çahnışı çelişik yankılar
rastlar: Aleksandr Nevski ve Korkunç doğurur. Önce büyük beğeni toplayan
tvan gibi. Öte yanda Sindrella balesıni yapıt, politik çevrelerce burjuva zevki-
geniş kıtleleri etkileyecek bir yapıt ola-
rak düşünse de yine gösterime ah-
nmaz. 1948"de Sovyet yetkilileri Pro-
kofıyefin müziğini itici ve ideoloji
ne hizmet etmekle suçlanır. Bir yanda
duygulannı özgürce anlatmak için
yeni çağa venı bir dil arayan Batılı bes-
tecilerin yöntemleri; öte yanda işçı ve
köylülere seslenmesi öngörülen Rus
Emekçi Sınıfı Müzikçiler Birliği'nin
önerdiği yahn yöntemler arasmda iki-
lem yaşamaktadır. 1928'de Sovyet
müziğinin elçisi olarak yan resmi bir
görev ıle onurlandınlır. Dünyayı do-
laşıp Rus müziğini taıutacaktır. Bu
arada yenilikçi yöntemlere özenmesi,
kişisel bir müzik dili yaratmaya başla-
ması ve ince alayla yüklü Bunın adlı
nükteli operası ile yeni saldırüann he-
defı olur. 1931'de New York
Times'ın aralık sayısına verdiği
bir demeçte besteci kendini bir
devrimci-popülist olarak ta-
nımlar ve içinde ideoloji taşı-
mayan müzik düşünemediğini
söyler. Bu demeç nedeniyle Batı
dünyası ona "komünist besteci"
yaftasını takar.
Yapıtlan yasaklandı
1936'da Mtsenskli Lady
Macbeth operası için Pravda
gazetesi: "Müzik değil, kargaşa;
ancak burjuva zevkterine sesİe-
niyor" yargılan içinde Şostako-
viç'e karşı ağır bir hakaret dizisi
yayınlar Birdenbire yapıtlan-
nın seslendinlmesı yasaklanır.
Bir yıl sonra yazdığı Beşinci
Senfoni, yeniden saygınlık ka-
zanmasını sağlar. 31 yaşındaki
besteci bu senfoniyi kendi sa-
natsal kişiliği için geri bir adım
olarak yorumlasa da, sunuş ya-
asında "Bir Sovyet sanatçısının
adil eleştiriye cevabı" notunu
düşer. Böylece "Sovyet senfoni
gekneğinin en büyûk ustası"
olarak onurlandınlır
Rejimin acı kurbanı
Şostakoviç, 1948'de yine
Sovyet yetkililerinı kızdınnca
bundan sonra iki türde yapıt
üretmeye başlar: Kimi rejimin
ülküsüne hoş görünen. güleç ve
yahn nitelikte; kimi kendi iç
dünyasının aalı sesini duyuran
>apıtlardır. Kendi kuşağından
Rostropoviç, Vişnevskaya, Bar-
şay ve Aşkenazy gibi Baü'ya
yerleşen ünlü revızyonist mü-
zikçılere göre Şostakoviç, ko-
münist rejimin acı bir kurbanı
olduğu kadar, perde arkasında-
ki antı-komünıst müziğin ya-
ratıasıdır. Prokofıyef ile birçok
kez aynı kefeye konarak yargı-
lanmış olan Şostakoviç, Proko-
fıyefin ölümünden neredeyse
10 yıl sonra, 1962'de yazdığı 13.
senfonisi ile yine sorgulanır. Bu
senfoni, İkinci Dünya Savaşı"-
nda Babi-Yar'da Yahudiler'in
topluca öldürülmesine bir ağıt
nitehğı taşıdığından yönetici sınıfin
Yahudı düşmanlannı kızdınr. 1960'-
tan sonra Komünist Partiye üyeliği
kabul edilmiş ve 9 Ağustos 1975 tari-
hindeki ölümüne dek önde gelen Sov-
yet bestecisi olarak kabul görmüştür.
Savaşlar, acılar, toplumsal kargaşa-
lar besteciyi bir yerde başkaldıran bir
niteliğe bürüdüğü kadar, bir yerde de
bu yoğun olaylan yansıtabilmek için
yeni teknikler arayan bir kimliğe ka-
vuşturmuştur. Örneğin Leh besteci
Penderecki (1933). Hiroşüna Kurban-
lanna Ağıt gjbi yapıtlannda insan sesi-
nin ve çalgılann yeni tmılannı araştır-
mış, yeni bir ses uzmanlığı geliştirmiş-
tir. Aa çeken insan sesi, metalik tını-
larla, tiz seslerdeki aynnülarla dile ge-
lir. Ve müziğin doğal bir uzantısı ola-
rak tümleşir.
Dünya Kupası fınalinde gerçekleşen 'The Three Tenors 94' konserinin albümü piyasada
Uç tenordan
büyüleyici konser
Kültür Servisi: "Kendimizi mutlu
etmek, iyi müzik y apmak için bu
konseri verdik...ve sonraki fınal
maçının kimin kazanacağını merak
ettik... Dördfimöz de ateşli futbol
taraftarıyız"diyor ünlü tenor
Luciona Pavarotti. Carreras,
Domingo, Pavarotti ve Mehta'nın 16
Temmuz 1994'te Los Angeles'da
Dünya Kupası fınalinde verdikleri
konserinin kayıtlanm içeren "Tlıree
Tenors 94" adlı albüm bu hafta
bütün dünya ile aynı anda
Türkiye'de de piyasaya çıktı.
Dünyaca ünlü üç tenor ve orkestra
şefi Zubin Mehta'nın Amerika
Birleşik Devletleri'nde birlikte
verdikleri ilk konser Los Angeles'in
DodgerStadyumu'ndayapıldı. İlk
albümleri dünya çapında 13 milyon
satan dörtlünün ABD konserini 40
bin biletli seyirci izledi.
Konser toplam ikibuçuk saaat
sürdü. Dünya çapında 50 milyar
liralık tanıtım kampanyası
başlatılan albümün video kasedi de,
albümle aynı tarihte piyasaya
çücıyor.
Repertuar açısından açısından
hiçbir zorlukla karşılaşmadıklannı
belirten şef Zubin Mehta,
"Sanatçıların repertuarlan o kadar
geniş ki, tek bir parçayı bile
tekrariamadan öst üste altı konser
yerebiliriz
M
dedi.
Konserin en büyüleyici yanının
bir araya gelmek ve hangi
yapıtlannasıl ve ne zaman
söyleyeceklerine karar vermeleri
olduğunu söyleyen Jose Carreras,
milyonlarca kişiye müziklerini
ulaştırdıklan için çok mutlu
olduğunu sözlerine ekledi. "Şarkı
söylerken ve sahnede yan yana
dunırken, birbirimiz için soluk
aldığunızı görebilirsiniz, çünkü
tenorluğun ne kadar zor olduğunu
büiriz" diyen Placido Domingo,
birisinin başansımn hepsinin
başansı olduğuna dikkat çekti.
Zubin Mehta'nın Los Angeles
Filarmoni Orkestrası ile Los
Angeles Music Center Opera
Korosu'nu yönettiği konserde üç
tenorun repertuannda opera
aryalan, halk şarkılan ve iki özel
potporiyerahyor.
Potporilerin birinde ünlü
şarkılara yer verilirken, ikincisinde
Hollywood şarkılan yorumlandı.
Potporilerin orkestrasyonu
Dünya Kupası fınal maçı onuruna
özel olarak besteci-aranjör Lalo
Schifrin tarafından yapıldı.
Luciano Pavarotti, bu konserle ilgili
şunlan söylüyor:
"İster bir kisi, isterse de bir milyon
ya da bir milyar kişinin önünde şarkı
söyleyelim, çok büyük bir sorumluluk
üstienmiş olunız.
Doğal olarak bu konseri ilk kez
verecek olsaydık bu de> boyutlar
karşLSinda dehşete kapılırdık, ancak
bu noktaya bir süreç içinde
ulaştık ve rekoriar kitabında yer
aldığuntz için mutluyuz." Luciano Pavarotti. Placido Domingo. Jose Carreras ve Zubin Mehta.
ÜŞÜDÜŞÜNCEYE SAYGI
MEMET FUAT
Mavi Gözlu Dev
Kitaplannın korsan basımlarının yapıldığını, sırtından
haksız kazançlar elde edilmeye çalışıldığını, kalıtçıları-
nın bütünüyle belirlenemediğini öğrense, Nâzım HBc-
met ne yapardı acaba?
Kendi emeğiyle kazandığının dışında, kimseden bir
şey beklemeyen, bu arada ailesine de yalnızca sevgi
bağlarıyla bağlı olan bir insan...
Soyadı Yasası çıktığı zaman son günlere kadar diren-
miş, "soyu sicilli" olmayı bir türlü kabul etmemiş, so-
nunda Piraye gidip hiçbir anlamı olmayan 'Ran' soyadı-
nı alarak öngörülen para cezasından kurtulmalarını
sağlamıştı.
Bu yüzden aralarında yarı şaka yollu tarnşırlar, Nâ-
zım, "Benim soyadım filan yok" der, Pirayede "Tamam,
benim soyadım Ran, sen gerektiğinde benim adımı kul-
lan, ayrılırsak da bana bırakırsın" diyerek işi tatlıya bag-
lardı.
Ama yıllar sonra ayrılırlarken böyle şeyleri düşüne-
cek durumda degillerdi, "fîan" yasalara göre Nâzım'a
kaldı; Piraye de, babasının soyadı yerine, nasıl olduysa,
daha çok sevdiği annesinin soyadım aldı: Altnoğlu.
Işin acı yanı, Polonya uyruğuna geçmesi gerekince
Nâzım'a, gene yasa zoruyla, bir soyadı daha takıldı...
Birtanesini bile istemezken, iki soyadı!..
Kızar mıydı acaba şiirlerini yağmalayan, ticaret konu-
su yapanlara?
Erenköy'de, Mithat Paşa Köşkü'nde oturduğumuz yıl-
larda, 1930'ların ortasında, şöyle bir olay olmuştu:
Genç bir yazar, Nâzım'ın şiirlerini bir araya toplamış,
başa da bir övgü yazısı eklemiş, izin almadan yayımla- e
mıştı.
Nâzım, son derece yumuşak, kitabı yayımlayan genci
tanıdığını, iyi bir insan olduğunu, herhalde parasız kaldı-
ğı için böyle davrandığını söylüyordu.
Arkadaşları ise çok öfkeliydiler: Kitabın satışı engel-
lenmeli, telif ücreti istenmeliydi...
Olacakşeymi!..
Kitaplannın korsan basımlarını yapanların milyonlar,
milyarlar kazandıklarını öğrense, gene anlayışla karşı-
lar mıydı dersiniz?
Kimileri Nâzım'ın ticaretten anladığını, Bursa Ce-
zaevi'ndeyken dokuma tezgâhları olduğunu, mahkûm-
larla ortak dokumacılık yaptığını, iyi para kazandığını
sanıyorlar. Bir ara cezaevindeki ustalarla ortak birtakım
işler yaptığı doğru, dışardaki yakınları da kumaşları sat-
maya yardım ettiler, ama arkası gelmedi...
Aslında Nâzım'ın fazla para kazanması hiç önemli de-
ğildi, çünkü eline ne geçerse arkadaşlarına dağıtırdı.
Kazandığının fazlasını koyacağı bir yeri de yoktu. Dı-
şardayken bütün kazancını getirip Piraye'ye verir, her
sabah işe giderken harçlık alırdı.
Yaşasa kitaplarından gelen milyarları koymak için bir
banka hesabı açtırmayacak mıydı?
Belki de soyadı konusunda olduğu gibi, ona da dire-
nir, sonunda karısı gidip bir hesap açtırırdı...
"Nokta"n\n 14-20 ağustos sayısındaki çerçeveli yazı-
lardan birinde şairin kadınlarından söz edilirken, gene
hangi kaynak kullanıldıysa, "Mavi Gözlü Dev" şiirinin
Nüzhet Berkin için yazıldığı söyleniyor.
Vâlâ NuretMn'in anılarından kaynaklanan bu yanlış
bilgi, araştırılmadan benimsendiği, birçok kitapta yine-
lendiği için sürüp gidiyor.
Bu konuyu "Adam Sanat" dergisinin iki sayısında (şu-
bat- mayıs 1986) ayrıntılarına inerek incelemiştim, ama
doğru bilgi dergi sayfalanndakalırken, yanlış bilgi kitap-
tan kitaba yayılıyor.
Sağlık olsun... Yalnız herkesin şunu iyice anlamasını
istiyorum:
Nâzım Hikmet, kadınlara karşı son derece saygılı bir
insandı. Hele ayrıldığı kadınların arkasından kesinlikle
konuşmazdı. Onlardan söz etmesi gerektiğinde de, en
ters olaylara bile olumlu bir yanından bakardı.
Nüzhet Berkin'den ayrıldıktan yedi sekiz yıl sonra
onun için biryergi şiiri yazması olacak iş değildir.
Bu görüşü savunanların, şairi tanımış da olsalar, hiç
anlayamamış olduklarını düşünüyorum.
Nâzım Hikmet, şiiri genellikle insanları etkilemek için
kullanmıştır, yıllar sonra kötülemek için değil.'
Örnekse, Nüzhet Berkin'i yeren "Gövdemdeki Kurt"
da bir ayrılık sonrası şiiri sanılır, oysa kıskançlık şiiridir,
evlenmelerinden önce yazılmıştır...
İyi mi, kötü mü, bilmiyorum, ama Nâzım'ın herkesi
mutlu etmek isteyen bir yanı vardı. Onunla ilişkisi olan
bütün kadınların kendilerini "en çoksevilen"olarakgör-
melerini ben hiç yadırgamıyorum.
Yakalanmamak için yolunu değiştirdiği, fellik fellik
kaçtığı kimi kadınların bile onun biricik aşkı olduklarını
sanmaları, dışardan bakanlar için, hazin bir görünüm-
dü...
Ama işin ilginç yanı hepsi çok mutluydular...
Chris de Burgh bu
geceYedikule
Zindanlan'nda
Kffltûr Servisi - Chris de-
Burgh 6 ay sürecek Avrupa ve
dünya turnesinin ilk konserini
vermek üzere İstanbul'a geldi.
Bu akşam 21.30'da Yedikule
Zindanlan'nda bir konser
yerecek olan sanatçı ardından
İzmir'e hareket edecek. 1992
yılında Uluslararası İstanbul
Festivali kapsamında Açıkha-
va Tiyatrosu'nda hala hafıza-
lardan silinmeyen bir konser
veren sanatçı, düzenlediği
basın toplantısında ülkemize
yeniden gelmekten büyük
mutluluk duyduğunu belirtti
ve iki yıl önce verdiği konser-
deki coşkuyu unutamadığmı
vurguladı.
En çok satanlar
Sanatçı, konserinde yeni al-
bümü "This Way Up"u yer
alan bırkaç parça dışında
Türk halkırun çok sevdiğjni
bildiği eski parçalannı da söy-
leyeceğim belirtti.
Fiziğiyle değil yorumu, bes-
teleri, yazdığı şarkı sözleri ve
unutulmaz baladlanyla ken-
dini kamtlayan de Burgh ül-
kemizde oldukça tamnıyor ve
albümleri "En Çok Satanlar"
listesinde yer alıyor.
Gençliğinde en çok Ehis
Presley, Pbil CoOins, RoUing
Stones ve Beatles'ten etkılenen
sanatçı, 1948 yılında Arjantin'-
de dünyaya gelmiş, tngiliz bir
baba ve Irlandab bir annenin
oğlu olan de Burgh'ün ilk albü-
mü "Far Beyond Tbese Castie
Walb" 1975 yıhnda çıkü. Al-
bümde çıkan "Turning Aro-
und" adû single onun kariye-
rindeki ilk hıt parça olarak
diskografisine geçti.
1975'ten günümüze çok
sayıda başanlı yapıma im-
zasını atan Chris deBurgh'ün
en önemli albümleri arasında
"Crusader" (1979). "Best Mo-
ves" (1981), "Flying Colours"
(1988)sayılabilir.
Sanatçırun ülkemizde de
çok sevilen parçalan arasında
"Lady In Red", "The Travel-
ler" ve "Seperate Tables"
sayılabilir.
11 parçalık yeni albümü
"This Way Up" ile yeniden
dikkatleri üzerine çeken Chris
deBurgh'ün bu albümde yer
alan "Blonde Hair, Blue Je-
ans", "This Silent VVord",
"Oh My Brave Hearts" gibi
yüksek tempolu parçalannın
yanı sıra "The Son Of The
Faöıer", "You Are Reason"
gibi yumuşak ritmlı başanlı
parçalan yer alıyor.