13 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 31 AĞUSTOS1994ÇARŞAMBA 10 DİZtYAZI Türkiye özgün otomobil modelini hiç üretemedi 1 ürkiye pazan tıkanma noktasına doğru hızla ilerliyor. Türk otomotiv sanayiinin geleceği ister istemez ihracatta. Ama hangi modellerle ? Eloğlunun sonuna kadar pazarlayıp piyasalan doyurduğu modellerle mi ? JLJiyelim pazar bulundu. O zaman da Fiat, Ford, Toyota, Opel patronlan, "Çekin ayağınızı bu pazarlardan bakayım" deyince ne olacak ? Bundan 33 yıl önce 23 inançh mühendisin gerçekleştirdiği Devrim otomobüi Türidye'nin ürettiği tek özgün model oMu. Bej renkli Devrim halen Eskişehir Cer AtöJyesTnin bir hangannda duruyor. Bir otomobil müzesi yapdsa, başköşeye hala koşan şu Devrim konsa, yakışmaz mı ? (Dr. Mete Tan'm özel arşhinden) BağımsızJıkveDevrim...Şimdi kimileri dizinin bu son günü- nün başhğına bakıp suratlannı buruştu- racaklar, "Amaaaan gene o bayat yave- ler" diyecekler. Eğer o "bayat yave- ler*den söz etmek isteseydik buruşan suratlar umurumuzda olmazdı. Ama bu dizide bir siyasal ya da sosyal devrim- den değil, 'Devrim otomobili'nden söz ediyoruz. Başlıkta kullandığımız **ba- ğnnstzhk" kavramını da salt bu çerçe- vede kullanıyoruz. Yani "suratbunışturanlar" bile oku- maya devam edebilirler. Once kimi gazetelerin sayfalanna yansıyan bir haberi aktarahm. Hüniyet gazetesi 28 temmuz günü iç sayfalann- dan birinde şöyle yazdı: "Dizaynı eski oimasına rağmen TO- FAŞ'ın ürettiği otomobiller Çin'de To- yota, Mazda, Ford ve Opel gibi dünya devlerine karsı büyük başan sağladı. TOFAŞ'a Çin pazannın kapüaruıın açumasutda ucuz fı>-atlar büyük rol oy- ttu&L.thracatı zoriamak için cazip fiyat- laria pazara çıkan TOFAŞ'a dünyamn ber ülkesinden ihracat teklifleri gelme- yebaşladı.Ortadağu,KıızeyAfrika,Ro- manya, Mekadonya, Rus Cumhuriyet- leri, Şili ve Arjantin gibi ülketerden oto- mobil saün almak için teklifler yağıyor. Ancak TOFAŞ, lisans anlaşması nede- niyle baglı olduğu Fiat'ın izniyle ihra- cat yapabiliyor. Fiat'ı ihracat için ikna ettiklerini behrten TOFAŞ yetkilileri, ihracatta adun adım ilertediklerini söy- lediler. (Ancak) Şili ve Arjantin'den ge- len teklifi Fiat'a üeten TOFAŞ, Fiat'tan "Buralar bizim pazanmız. Buralarda dolaşmayın' şekfinde bir uyan akü." Acaba Fiat (ya da Ford ya da Opel ya da Renault filan) kime ve hangi koşul- lardatt Buralarda dolaşmayın bakayım" diye buyurabilir ? IKore'de 119» kuşgönhmnıra? Bir üst paragraftaki sorunun yarutını en iyisi Devrim'i yaratanlar versin. tl- kin Saüh Kaya Sağm'a kulak verelım: - Bizim görevimiz teknik bir sorunu çözmekti. Çözdük. Ama daha sonraki yıllarda mühendislikalanmda özgün bir şey getiştirilmedi. Herşey bizim yaptiğ»- mizla kiüdL Bugün Türkiye'nin otomo- tiv sanayünde içine düştüğü kısır dön- günün kilkli de buradadır zaten. Örne- ğin Güney KoreAvrupa'dan aküğı oto- mobflterdeözgün değişiklikleryaparak kendi otomobil"tipi"ni geüştirdi ve şim- di bir çok ülkeye ihracat yapıyor. Dev- rim'den sonra Türk mühendislerinin tasarunoiarakotomobil üretimineetkin bir kattosı olmadı. Sağın'm değerlendirmesi önemli. Bugün "kendi" otomobil sanayii olan Türkiye'nin sokaklannda Güney Kore arabalan, Hyundailer, Kia'lar cirit atı- yor. Peki Güney Kore sokaklannda hiç Serçe, Kartal, Şahin, Doğan türü "kuş- tar"m uçtugunu gören var mı? Acaba Şili ve Arjantin pazanna Kia ya da Hyundai ihraç etmek isteyen Güney Kore fîrmalarına "Buralarda dolaşma- ym bakayım" diyen, daha doğrusu dı- yebilen oldu mu ? Nedir şu anda Türk otomotiv sanayi- inin teknik düzeyi? 1965'te özel sek- törce üretilen ilk ototnobilden (Anadol) bu yana, piyasada "egemen"olarak iki marka var: Fiat ve Renault. Bunlara Ford kaynaklı Taunus'u, yerli üretime hazırlanan Toyoto'yı, aynca Opel'i ka- tın. Hemen hepsi 1960'lann motor tek- nolojisi ile donanmış arabalar. Model- ler Avrupa ve ABD pazarlanna epey önce çıkanlmış, tuttuysa, pazar doyun- caya kadar üretilmişler. Ford'un Ta- /hracatı zoriamak için cazip fiyatlarla pazara çıkan TOFAŞ'a dünyanın her ülkesinden ihracat teklifleri gelmeye başladı. Şili ve Arjantin'den de teklif geldi. TOFAŞ ancak Fiat'ın izniyle ihracat yapabiliyor. Şili ve Arjantin'den gelen teklifi Fiat'a ileten TOFAŞ'a, Fiat'tan "Buralar bizim pazanmız. Buralarda dolaşmayın" uyansı geldi. BİR MEYDAN OYKUSU? AYDIN ENGIN kıJecaattin Sevgen şöyle diyor: Biz çalışan, yürüyen Türk tipi otomobili araştırdık. Ortaya özgün bir ürün koyduk. Bugün Türkiye'de az benzin yakan küçük arabaya ihtiyaç var. Ama karar, ana üretîci fırmalara bırakıldığı için daha fazla kâr getiren büyük arabalar yeğleniyor. JJevnm otomobilini gerçekleştiren mühendislerden Mustafa Seyrek 33 yıl öncesini şöyle değerlendiriyor: Olay, toplu iğnenin bile ithal edildiği bir ülkede, bir meydan okumaydı. Devrim projesi başanya ulaşmış ve kendini kanıtlamıştır. Bunun onuru bize yeter. unus'u, Fiat'ın bizde kuş adlanyla anı- lan 131 modelleri, Toyota'nın Corol- la'sı.Reanault'nun Renault 12 serisi gi- bi. Yok eğer model tutmadıysa fazla di- retilmeyip pazardan çekilmişler. Fiat'ın Tempra'sı, Renault'un Renault 9 ve Re- nault 11 serisi gibi. Peki sonra ne olmuş bu modeller ? Öyle ya üretimleri için onca yatınm yapılmış, kalıplar için mil- yonlar (Dolar tabii) harcanmış, tezgah- larda, presleTde onlara uygun ince ve masrafh düzenlemelere gidilmiş. Son- ra ne olmuş, bu ya piyasa doyduğu için ya da piyasa tutmadığı için üretimden çekilmiş modeller ? Bernard Nahum, Vehbi Koç'la bır- likte Türk otomotiv sanayiinin özel sek- tördeki "babası*> sayılır. Doğrudur da. Işte bu safkan iş adamının anılanndan şu paragrafı birlikte okuyalım: "_3en Ford'un 1982 yıhnda tanalat- tan kakürmayı planladıgı Cortina mar- ka (modeli demek istiyor) otomobilin kahpbrmı ucuz bir fıyata alarak, 1984- 1985ydlannda böyle bir projeyi gerçek- leştirme yolunun ciddiyetk araşürdma- sı gerektiği kanısındaydım. Cortina ile Taunus aynı tür otomobil olduğun- dan_M IModasıgeçen otomoU ucuzdur Anlaşılacağı gibi Taunus ile Cortina aynı otomobil. ABD'de Cortina oiarak satılan araba, pazarlama teknikleri ge- reği olsa gerek, Avrupa pazannda Ta- unusadıyla satışa sunuldu. (Taunus, Al- manya'da, Frankfurt yakınlannda dağ- lık bir bölgenin adıdır). Taunus otomo- bili Türkiye yollannda "En iyi yerli" sloganıyla işte böyle bir "mah" strateji" sonucu koşmaya başladı: Artık ABD ve Avrupa piyasalanndan çekildiği için kahplan ucuza gelecek bir otomobil. Hepsi bu. Böylesi stratejilerin sonucudur ki 5 Nisan 1994'tekı bkonomık Onlemler Paketi'nin ardından da Türk otomotiv sanayii bunalıma girdi. Kepenkleri in- dirdi ve KDV'den pay dilenmeye baş- ladı. Payı aldı. Biraz kendine gelir gibi oldu. Ama mahalle kahvelerinin sade suya tirit sohbetlerinde dahi bu "ken- dine geliş"in geçiciliği konuşuluyor. Türkiye pazan tıkanma noktasına doğ- ru hızla ilerliyor. Türk otomotiv sana- yiinin geleceği ister istemez ihracatta. Ama hangi modellerle ? Eloğlunun ya sonuna kadar pazarlayıp piyasalan do- yurduğu, ya da zaten piyasalarda tutma- dığı için üretimden kaldırdığı modeller- le mi ? Bunlan alacak enayileri, kim nerede bulacak ? Bulunsa bile bu ancak fıyat dampingleri ile olanaklı. O zaman da Torino'daki(Fiat), Detroit'teki (Ford), Osaka'daki (Toyota), Rüssels- heim'dakı (Opel) patronlar, "Çekin aya- ğuıızı bu pazarlardan bakayım" deyin- ce ne olacak ? Otomobil ihraç etmenin tek yolu fi- yatı ucuz, kalitesi yüksek ve... ve tasa- nmı özgün araç üretmektir. Türkiye öz- gün modeller üretemedi ve dünya oto- mobil pazanndan pay kapamadı. Dün- ya piyasası otomotiv devlerinin dağlar gibi yığılmış stoklannt alırken iyiden iyiye şımank davranabiliyor. Fiyat, ka- lite ve özgunlük anyor. Aradığını bula- mayınca kolayca burun kıvınyor. Devrim'in bir başka üreticisi, Şeca- artin Sevgen konuşuyor: - Biz çalışan, yürüyen Türk tipi oto- mobili araştırdık. Ortaya özgün bir ürün koyduk. Ama ondan sonra ne ola- cagı hiç düşünülmemişti. Türkiye o gün bugündür,yani hiç bir zaman, kendi ko- şullanna uygun otomobil geliştiremedL Çünkü bu alanla İlgili insan gücü yetiş- tiremedi. Otomobil deyince bugün her- kes değişiklikanyor. Dünyanın en beğe- nilen arabalanna bakın, hepsi çekik gözlü Çin lozlan gibi oldular. Otomobil imalan budur. Sürekli değişiklik, geliş- tirme ve özgunlük. -•''•'-rtî Türtdye'ye özgö otomobH yaprimadı Ama Türkiye bunuyapacak hakle de- ğiL Fabrikalar daima montaja dayah büyük arabaya gittL "Motoru şuraya ya da buraya koyalım"dan öteye gitrnedi teknik yarabcıhk. Bugün Türkiye'de az benzin yakan küçük arabaya ihtiyaç var. Ama karar, ana üretici firmalara bıra- kıkiığı için daha fazla kar getiren büyük arabalar yeğleniyor. Benzin alanmda büyük kayiplar var. Benim en büyük hüsranım, Türkiye'nin kendi öz kay- naklannı harekete geçirerek kendi ko- şuUanna uygun, bağımsız bir otomobil üretememesidin.. * * * * * Gazeteci daktilosunun başından kalktı. Günlerdir otomobil markalany- la, motor türleriyle, benzin tüketimiyle uğraşmıştı. Mola verdi. Avrupa'da, ABD'de modası çoktan geçmiş ama Is- tanbul sokaklannda hala koşan "yerli" arabalarda kurşunsuz benzin kulanılamadığı için, atık borulanndan (egzoz) fışkıran zehirli gazlarla aşın kirlenen kentin havasını soludu. Gazetenin bahçesinde turlamaya baş- ladı. Kendine iç pazardan başka piyasa bulamadığı için bir ekonomik bunalım- da kepenkleri indiriveren otomobil fab- rikalanrun işten çıkanhp köylerine yol- lanan ( An evet, aynlmadan önce tez- gahlannı temızleyıp öpen) ışçilenni, us- talannı düşündü. Sonra orada, bozkınn göbeğinde, Eskişehir Cer Atelyesi'nin bir hangannda yapayalnız ve terkedil- miş bekleyen, ama sürücüsünü bulunca canlanıveren, marşına basınca gür- leyiveren Devrim'i anımsadı. Devrim orada, Eskişehir'de 33 yıldır direniyor. Devrim'i yaratan 23 delikan- hdan hayatta kalanlar Devrim söz- cüğünü duyar duymaz canlanıveriyor- lar. Kimiyle yüzyüze konuşmuştu. Kimine telefonla ulaşabilmişti. Kimileriyle genç gazeteci arkadaşlan konuşmuştu. Hep birlikte 1994 yılı Tür- kiye'sine Devrim'i anlatmak, anımsat- mak istemişlerdi. Türkiye'ye onur kazandıran bir meydan okumaıun öy- kûsünü anlatmayı denemişlerdi. Gazeteci, Cumhuriyet'in görmüş geçirmiş bahçesinde volta atarcasına dolandı. Dudaklannda nedense bir marş. Çıkök açık ahnla / On yılda her savaştan... diye başlayan, yoksulluk, gerilik çemberini kırmak için silkin- mesini bilmiş bir halkın özgüvenini an- latan bir marş... •Btrrt- MESEN OTEL AKCAKOCA < )rman-Deniz-Pla]-Hm •uz- Se\ \izlib Oda Kahvath 450.000 TL Yaz-kış açığız Tel 10374) 611 44 36-611 36 78 Romanlannız ve Ansiklopedileriniz yerinizden ahnır. Tel: 554 08 04 AYNADA(ANILAR-2) MücapOfluoğlu 50.000 (KDVıçınde) Çağdaş Yaymları Türkocağı Cad. 39-41 Cağaloğlu-İstanbul ödemeli gönderilmez tFSAKYENtDÖNEMFOTOĞRAFSEMİNERLERİ KAY1TLARIBAŞLA O/. 38 YILLIK DENEYİM LIIFSAK'ın 73 DÖNEMTEMELFOTOĞRAFSEMİNERLERİ 13.9 1994 SAL117.9.1994 C.TESİ GÜNLERİBAŞLIYOR Sahgünlensaiitl9 00-21 OOC.tesıgûnlm 11 00-13.00 araiinda yapılacak olan semınerterde FotoğrarTanhı, Foıoğraf Makınesı. Işık Bılgısı. Yardıma Araçlar. Kompoasyon. Karanlık Oüa Derîlen ışlenecektır Semınericrsırastndaçekım geclen ve karanlık oda u\gulamalan >ap\lacakut \vmdb Bügi İçin 2431401 NoiuTetefoodM SMI M.JO'danSonr. BUp Almabair. FakK 2524461 ADANA İKİNCİ SULH HUKUK MAHKEMESİ 1992 350 Esas 1994,483 Karar Davacı Mehmet Kaban vekiü Av. M. Tahir Yeşiltaş tarafından davalılar Sadettin Atavan vs. aleyhine acılan Adana Karalarbucağı Mahallesı, 5 parselde kayıtlı taşınmaz hakkındaki izalei şüyu davası- nın >apılan açık yargılaması sonunda; Adana ili Seyhan ilçesi, Karalarbucağı Mahallesi, 2975 kütük, 6004 ada, 5 parselde kayıtlı taşınmazın aynen taksimi kabil olmadı- ğmdan satılarak ortaklığn giderilmesine, davacı vekili ile bir kısım davah vekili Av. Saim Oztorun'un yüzüne karjı diğer davalılann yokluğunda karar verilmiş olup, davah Raziye Ünal'a karar yerine kaim olmak üzere ilanen tebliğ olunur. 24.8.1994 Basm: 34221 POLTTIKA VE OTESI MEHMED KEMAL Parayla Düdüğû ÇabıHar... Hoca kasabaya gidesi olur, köyün alanmda, "Ben ka- sabaya gidiyorum, bir şey ısmarlayan var mı?" diye bağırır. Çevresine toplanan çocuklardan kimi edik ister, kimi düdük... Açık göz çocuklardan biri de Hocaya bir beşlik uzatır; "Hocam bana bir düdük getir!.." der. Akşam olur, Hoca kasabadan döner, çocuklar Hoca- nın çevresini alırlar. Hoca cebinden bir düdük çıkarır, parayı verene uzatr. ötekiler; "Hani bize, hani bize.." diye çağrışmaya başlarlar. Hoca'nın yanıtı şöyledir: "Parayı veren düdüğü çalar..." Güneyde, Antalya kıyılarında Manavgat Çayı yıllar var akıp durur. Şelalesinden yararlanırlar, ama suyu boşu- na akar durur. Israil'in nicedirbu Manavgat Çayı'ndagözü var. Bura- dan akan suyu borularla ya da tankerlerle akıtmak ister. Bu konuda birçok görüşmeler olmuştur. Son görüşme- lerde bu konuya gene değinilmiştir. öteki Arap ülkeleri el altından karşı çıkıyorlar. Ama her şeye karşın bir Ma- navgat Çayı sorunu ortada var. Kim parayı verirse düdü- ğü çalacaktır. Arap topraklarından çıkan petrolün her türlüsü para ediyor da bizim topraklardan çıkan Manav- gat suyu ne diye boşuna aksın! Hele biz petrol sıkıntısı çekerken suyumuzu ne diye pazara sürmeyelim? Onlaf petrole altın değer biçerken, biz sularımızı alıcısı varken ne diye boşa akıtalım? Demirel, Ürdün'eyaptığı birgünlükçalışmagezisinde bu konuya değindi: "Türkiye 'nin güneyinde denize dökülen bol su var. Biz denize dökülen bu suyu gemilerle göndermek istiyoruz. Bu çalışmalardan önümüzdeki altı ay, bir yıl içinde so- nuç alınabilir. Kim parayı öderse suyu alacak. Boru hat- tıyla su götürmek için 10 milyar dolar gerekiyor." Ortadoğu'da Irak ve Iran için büyük bir petrol bolluğu varsa da büyük bir su sıkıntısı da var. Osmanlı Impara- torluğu'nun çökmesi karşısında adaletli bir petrol dağıtı- mı yapılmamıştır. Sular boşuna akmış, petrol paraları ceplere dolmuştur. Ürdün ve Israil su sıkıntısı çekiyor. Ürdün'ün Amman'- da bir baraj yapımına geçmesi israil'i kısa vadede tedir- gin etmektedir. Yamuk nehri üstündeki baraj, israil için bir baş ağrısıdır. Ürdün'de petrol yok... Su sıkıntısı da var. Belli etmese de Ürdün'ünTürkiye'deki su kaynakla- rı üstünde gözü, sussa bile, bir su düzeninden korkusu var. Ürdün'le israil su bolüşümünde ortaklık da yapabi- lir. Uyuyanlar uyanır. Demirel'in hakkı var, petrolle su, sırası geldiğinde eşdeğerde tutulabilir. Su, petrol, Birleşmiş Milletler ambargosu, Ortadoğu devletleri arasındaki anlaşmazlıklar, Ürdün'ün ticari ge- çişlerde Türkiye'ye muhtaç olması, çözüme kavuşacak sorunlardır. Hani anlatırlar, büyük devletlerden birine (diyelim ki Büyük Britanya Imparatorluğu'na) yeni devlet olmuş bi- risi savaş ilan ediyor, "Seninle savaşmak istiyorum." diyor. ötekinin verdiği yanıt, "Ben savaşı kabul etmiyo- rum"oluyor. Nasıl onur kırıcı, nasıl aşagılayıcı bir yanıt değil mi? Amerika'nın Saddam'a savaş ilan edip Bağdat'a kadar girdikten sonra, "artık savaşmayacağım, savaşı kesiyorum..." demes\ onur kırıcı olmadı mı? Amerikan yardımını (hibe diyenter de var) almayişı- mız karşısında bize gülmüyorlar mı? Sen bu parayı almı- yor musun, ben de bu parayı senin yerine başkalarına veririm, "bir darbeyle deviririm; daha ucuza gelmez mi?" Perde gerisinde bunlar dönüyor. "Parayı verenin düdüğü çalması" nice yıldır biliniyor. Petrol ve su Ortadoğu'nun gündeminde her zaman ola- caktır. BULMACA SOLDAN SAĞA: 1/ Beygir yükünün iki dengi arasına yerleştirilen bohçalanmış eşya. 2/ "'Günbegün artmada dert ile gamım- — verdi yaralar sıralandı gel" (Bayburtlu Zihni)... Pi- yangoda en küçük ikra- miye. 3/ Nazım Hikmet'- in bir tiyatro yapıtı... Bir kişinin ya da toplumun yaşamındaki yüce bir olayı anmak üzere yaa- lan lirik şiir türü. 4/ Bir meyve... Eski boyalann kaanma- sında kullarulan çeUk araç. 5/ Temizlik işlerinde kullarulan bir cins toprak... Kamer. 6/ Fiyaka, gösteriş... Halk arasında negatif fotoğrafa verilen ad. 7/ Karakter... Kazanç, yarar. 8/ Augustus adına kurulan ve Roma sanatının en önemli yapıtlanndan biri olan ba- nş sunağı.9/Büyük ün kazanmış sinema ya da müzik sanatçısı... Küçük balteknesi. \XJKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Padişahla ava giden, av köpekleri ve tazılara bakan asker sı- nıfı. 2/ Bir sayı... Ağn Dağı'na verilen bir başka ad. 3/ Siyah ve iri taneli bir üzüm çeşidi. 4/ Sıcak bölgelerde yetişen yağlı bir ağaç... Olumsuzluk belirten bir önek... Utanma. 5/ Amirler... Bir haber ajansırun simgesi. 6/ PasakJı. kılıksız... Başlıca, temel niteliğinde olan. 7/ Türkiye'nin plaka işareti... Yabanansı. 8/ Gerçekleştirilmesi olanaksız tasan ya da düşünce... Nişan. 9/ Kaz Dağı'nın mitolojik dönemlerdeki adı... Maden ocaklann^ dan çıkanlan kısır taş ve toprak yığını. TEŞEKKÜR Ailemizin değerli büyüğü HÜSEYİN ERCAN'ın hastalığı süresince yakın ilgi ve yardımlannı esirgemeyen Şişli Etfal Hastanesi Dahiliye Kliniği Şefi Dr. HİKMET YURTSEVER ve servis personeline; Okmeydanı SSK Hastanesi Eski Başhekimi Opr. Dr. KAZIM S ARI ve III. Hariciye Servisi doktor ve personeline; evde bakımı sırasmda her an yanında bulunan hemşire SALİHA ATİK'e; Arkadaşı ve Aile Doktoru Prof. Dr. AVNÎ TARTAN'a hastalığı boyunca ve vefatından sonra bizleri yalnız bırakmayan, cenazesine katılan, çelenk gönderen, hayır kuruluşlanna bağışta bulunan, telefon ve telgrafla başsağlığı dileyen tüm akraba, dost ve arkadaşlanmıza içten teşekkürlerimizi sunanz. AİLESt
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle