Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 23 AĞUSTOS1994SALI
HABERLER
'İDİN DEMOK#ASİ DERSLERİ AlpayKabacal,
Ortülüfaşiztnekarşısavaşım™T| e yazık ki, Tûrkiye'de çeyrek
1 \ 7 * 1 yüzyıla yakındır gelen giden ikti-
l\f I darlardan hiçbiri bu basit gerçeği
2 | I kavTamamış,dahadoğrusukavra-
» ^ ^ ^ ^ J mak istememiştir."
Cumunyet başyazannın bu
uyansında ne kadar haklı olduğu, 12 Eylül'den
sonra anayasa ve yasalar, 'aşoi akımlara set
çekme' mantığıyla yeniden düzenlendikten, de-
mokrasi mekanizması işlemez duruma getiril-
dikten sonra daha iyi anlaşılacaktır...
I12Mart:Güdümlü
demokpasi
12 Mart 1971 muhtırasının ardından demok-
rasiye son verildi; işkencelerin, yasadışı uygula-
malann birbirini iziedıği yeni bir dönem açıldı.
Nadir Nadi, kuvvet komutanlanrun 'muhtıra'yı
vermelennden bir hafta sonra, başyaasında,
"Göstermelik demokrasi derken güdümlüye mi
çevireceğiz?" diyordu. 18 Mayıs 1971 günlü
yaasında ise anayasanın değiştinlmek istenme-
sine karşı çıktı:
"... 1924 Anayasası'nın tutucu ellerde nasd he-
definden saptırıidığını bilen Kurucu Meclis, ulu-
sun bir gün aynı fdaketlc karşı karşıya gelmek
tehlikesini önlemek için titiz bir çaba har-
canuştır. Yeni anayasamız yürütme organını
kontrol edecek daha sıkı bir mekanizmaya ola-
nak yaratmış, parlamentonun hukuk dışı yasalar
çıkarmasını önleyecek bir yüksek mahkeme kur-
muş, ama bununla da y etinmeyerek devlete toplu-
mu çağdaş uygarlık düzeyine ulaştıracak bir-
takım sosyal ve ekonomik göre>ler yükiemiştir.
(...)
Ama geride bırakttğımız on yd boyunca ne ol-
muştur? 10 yddan beri gitgide artan bir şiddetle
acısını çektiğimiz bunalımın nedeni bu anayasa
mıdır? (...) Anayasa ilkelerinden hangisi bugüne
değin içtenlikle uygulanmıştır? (...)
Bizce bugün yaşadığımız bunalımın kökeninde
uygulanan bir anayasanın vetersizliği değil, uy-
gidanmayan anayasamızın toplum katlarında
yarattığı çelişkiler yatmaktadır."
Cumhunvet başyazan.çokgeçmedengazete-
sinden aynİmak zorunda kaldı. Ama kalemını
bırakmadı; 12 Mart'ın topluma yılgı salan o ka-
ranlık günlerinde demokrasi savaşımını Yeni
Ortam vb. dergilerde sürdürdü.
22 Kasım 1971 günlü Yeni Ortam dergisinde
basın özgürlüğü sorunu üzerinde duruyordu:
"Evet, bugün Türk basını, tarihimizin hiçbir
döneminde rastlanmadık derecede çıkar çevrele-
rinin baskısı altına girmiştir. Anayasamızın sağ-
lam güvenliğe kavuşturduğu düşün özgürlüğü uy-
gulama alanmda yazarları, çizerleri ne y azık ki
bemen de ktskıvrak bağlamış gibidir. (...)
Bir de sosval sınıfuı öbür sos\ al sınıflar üzerin-
de tahakküme kalkışmasını şiddetle yasak-
lamışız. Tahakküm dediğimiz, her zaman yum-
nıkla nıı olur? Paradan daha güçlü bir tahakküm'
aracı var mtdır?"
IV
Nadir Nadi, 12 Mart döneminde Toplum der-
gisinde de yazdı. 28 Temmuz 1972 günlü Top-
lum'da düşünce özgürlüğü konusunu bir kez
daha ele alıyordu: "Tanzimat'tan bu yana harca-
nan bütün çabalara karşın. biz ne vicdan ne de dü-
şünce özgürlüğünü gereği gibi ieimize sindire-
bUmişizdir. İnancı inancımıza uymayana hala
düşman gözü ile bakar, punduna getiıip onu saf
dışı kılmak için fırsat kolİarız.
IArarejime
karşı savaştık
Hele kurulu düzeni demokratik yöntemlerte
halk yaranna şurasından burasından düzeltmek
gerektiğinden söz açmayagöresiniz. Birçok şim-
şekleri üzerinize çekeceğinizden hiç kuşkunuz ol-
masın. Bir zamanlar size 'gavur' derlerdi. Meş-
rutiyet'ten sonra 'mason' dediler. Şimdi bizde ko-
münizm yasak ya, artık "ben komünist değilim'
diye meydan kahramanı kesilen her politikacı,
kendi gibi düşünmeyen, daha doğrusu kendi çı-
karına dokunacağından ürktüğü kimi göriirse,
onu komünistlikle suçlamayı iş edinir. (...)
Bu kolay suçlamay ı > ıllar v ılı dillerinden düşür-
meyenler, bir de kalkmışlar, 'biz Batılıvız' diye
göğüs kabartıp utanmadan böbürleniyorlar.
Ama Batılılar, onların yüzüne gülüyortnuş...
l murlarında mı?"
• Çok geçmeden gazetesine dönen Nadir Nadi,
4
ara rejim' ya da 'örtülü faşizm' adı verilen bu dö-
nemde de savaşımını sürdürdü. Örneğin, 27
Ekim 1972'de 'Bizim Cephe' başlığı altında şun-
lan yazıyordu:
"Biz Batı demokrasilerindçn yanayız. Avrupa
Konseyi'nde üyeyiz. Avrupa İnsan Hakları Söz-
leşnH-si'nin altında imzamız var. Henüz tam değiş-
tirilmemiş bulunan anayasamızın özü de yurdu-
muzu Batı uygariığı doğrultusunda, demokratik
yöntemlerte düşün özgürlüğünü koruyarak yönet-
meyi öngörmektedir. (...)
Ne var ki Avrupa Konseyi Damşma Meclisi'nin
son oturumlarından birinde söz alan bir ktsım
Batılı konuşmacüar, yaptıklan açıklamalaria
Tûrkiye'de insan haklarını ve düşün özgürlüğünü
yok edici bir vaba harcandığına dair Batı demok-
rasilerinde öteden beri sürdüriildüğünü gördüğü-
müz kuşkuları kamçdamışlardır. (...)
Bağlı bulunduğumuz demokrasi cephesinin eşit
haklı bir üyesi olarak yaşamak istivorsak demok-
rasinin temel kurallarına ters düşmemeyi de görev
bilmeliyiz."
SÜRECEK
12Mart 1971
muhtırasının
ardından
demokrasiye son
verildi;
işkencelerin,
yasadışı
uygulamaîann
birbirini izlediği
yeni bir dönem
açıldı.
Nadir Nadi,
kuvvet
komutanlannın
'muhtıra'yı
vermelerinden
bir hafta sonra,
başyazısında,
"Göstermelik
demokrasi
derken
güdümlüye mi
çevireceğiz?"
diyordu.
Nadir Nadi; eşi Berin Hanım ve Yaşar Kemal ile birlikte.
Ortalığıayağakaldıranyazı...adir Nadi. "basınımıza
hakim olan havayı yu-
muşatmak, harp dışı du-
rumumuzu güçlendirme-
ye çalışmak" amacıyla
başyaalar kaleme ahr.
30 Temmuz 1940 günlü Cumhuri-
yet'te de, "kimseyi hedef tutmayan,
fakat genel olarak uyarıcı bir nitelik
taşıyan" bır yazı yayımlar:
"... 90 milyon insanın Avrupa için
bir tehlike olacağını ileri sürerek Al-
man birliğini parçalamaya uğraşmak,
tarihi tersine yüriitme gayretine ben-
zer. Alman birliğini parçalamak için
milliyet fıkrini öldürmekten başka
çare kalmamtştır. Bu fikir yaşadığı
müddetçe hiçbir milleti. devamlı ola-
rak, parçalamak kabil olmavacaktır.
Avrupa devletleri, realiteyi olduğu
gibi görmeli ve vollarını ona göre tayin
etmelidirier. Realite karşısında nikbin
bulunmak da şarttır. Tarih. cemiyetle-
rin tekamül oluşu ise, tekamül, 'daıma
daha iyiye doğnı gidiş' demektir."
• Yazı yüzünden "kıyametkopar". Başbakan Refık Saydam, YunusNadi'ye
telefon ederek yazının "çok kötü" olduğunu bildirir:"Yazıyı ancak, basıldıktan
biraz sonra Refık Saydarrf dan biraz önce gören babam, hükümet başkanına bu
'hata'yı ertesi günü kendi yazacağı bir yazı ile düzelteceğini vaat etse idi, mesele
herhalde fazla dal budak salmadan çözülecekti. Fakat babam. önceden
görmediği, belki de yüzde yüz paylaşmadığı oğlunun yazısını başbakana karşı
savunuyordu."
IBaşbakan'ııı
tepkisi
Nadir Nadi, sonradan gerçek ama-
anı şöyle açıklayacak:
"Yazı, benim gerçek eğilimlerimi
şüphesiz bir hayli aşıyordu. Ben bir
Atatürk milliyetçisi idim; ırkçı, gerici,
sömürgen ve saldırgan millivetçiliğc
daima karşı idim. Fakat nihayet yaptı-
ğım da. mUletimin emperyalistler ara-
sındaki o korkunç boğuşmada durup
dururken güme gjtmesini önlemeye ça-
hşmaktan ibaretti." (Perde .Arâlığın-
dân, s. 93).
Bu yazı yüzünden "kıyamet ko-
par". Başbakan Refık Saydam, Yu-
nus Nadi'ye telefon ederek yazının
"çok kötü" olduğunu bildirir: "Vazıyı
ancak, basıldıktan biraz sonra Refik
Saydam'dan biraz önce gören babam,
hükümet başkanına bu 'hata'yı ertesi
günü kendi yazacağı bir yazı ile düzel-
teceğini vaat etse idi, mesele herhalde
fazla dal budak salmadan çözülecekti.
Fakat babam, önceden görmediği, bel-
ki de yüzde yüz paylaşmadığı oğlunun
yazısını başbakana karşı savunuyor-
du." (Perde Aralığından, s. 93).
Hemen bütün gazeteler de, tek cep-
he halinde, Cumhuriyet'e saldınya
geççrler: "Almanya, Türkiye'ye saldı-
nnak niyetinde imiş de ben ile "Bırakın
gelsin!' demişim gibi bir dil kullamyor-
lardı. Gerçek maksadımı daha iyi an-
latmak ve ortalığı yatjştırmak isteğiy-
le 31 temmuz günlü Cumhuriyet'te
'Tek Devlet Hegemonyası Bır Hayal-
dır' başlığı altında şu yazıyı yazdım:
'...Milüyet fıkri yıkılmadıkça Al-
manya birüginin yıkılamayacağını,
çünkü bu birlığin tarihi-içtimai bir za-
ruret olduğunu dün gördük. Aynı
tarihi içtimai zaruretler dünyanın tek
devlet tahakkümü altına girmesine de
kat'iyyen mani olacak derecede kuv-
vetlidir. Hakimiyet iddiası, ortaçağın
kapalı cemiyetlerinden mürekkeb de-
rebeylik devrinde bile muvafîak ola-
mamıştı.
Nerede kaldı ki, milliyet şuuruna
ermiş milletlerin meydana getirdiği
bugünkü Avrupa cemiyetinde mu-
vaftakiyet şansı olsun. Birbirini ko-
valayan harbler, bu Avrupa'yı müte-
madıyen daha milli, şuur ve istiklaUe-
ri üstünde daha hassas milletlerden
mürekkeb bir nizama doğru götürü-
yor. Bugünkü harbden hangi taraf
galip çıkarsa çıksın, Avrupa milletle-
riyle, karşıhkb menfaatleri göz önün-
de bulunduran bır anlaşma politikası
takip etmeye mecburdur. Eğer ka-
zandıklan derhal kaybetmek istenıi-
yorsa!"
Fakat dostlar bir kere azmışlardı;
susmak bilmiyorlardı. İş yazı ile de
kabnadı. Fis-kos ve dedikodu makine-
leri dört duvar arasında neler uydur-
muyorlardı. (...)
Dedikodularm, iftiralaruı bir çığ
gibi büyüyerek üstüne yuvarlandığını
gören babam, Ankara'ya giderek Milli
Şef e dunımu anlatmak istedi. Gerçi o
sıralarda İsmet İnönu İstanbul'da bu-
lunuyordu. Fakat etrafın, babamı
Paşa ile temas ettirmemeleri ihtimali
vardı. Babam pek az yaptığı bir şeyi
yapacak, Ankara Gan'nda Milli Şefi
karşılayarak bir göriişmericaedecek-
ti. 6 ağustosta Haydarpaşa'dan beyaz
trene bineıı Milli Şef, 7 ağustos sabâhı,
Ankara Gan'nda mutat' törenle
karşılandı. Sahneyi, görenlerin ağzı-
ndan anlatıyorum: Herkesi selamla-
yan Şef, babamı görünce:
- Sen biraz dur!
diyor ve yanında alıkoyuyor. Karşı-
layıcılar gidip de ortalıkta yalnız ilgili-
ler kalınca da babama dönerek sert bir
sesle:
ICumhupiyeri
kapama tehdidi
- Tıcan maksatlar uğruna siyasi ya-
' zılar yazılmasına müsaade edemem!
diye çıkışıyor. Babam, üzüntülü:
- Yok böyle bir şey!
diyerek Cumhuriyet'i savunmak
istiyorsa da, Şef sinirlidir. Bu sefer
daha yüksek bir sesle tekrarlıyor
- Kat'iyyen müsaade edemem!
Ve babamın elini sıkmadan çıkış ka-
pısına doğnı ilerliyor. Olayı yanm
saat sonra Ankara temsilcimiz haber
verdiği zaman yıldınmla vurulmuşa
döndüm. Bir insan; Cumhurbaşkanı da
olsa, Milli Şef de olsa, anlamadan. din-
lemeden, sırf etrafın doldurması> la
eski bir arkadaşına bu muameleyi nasıl
reva görebilirdi? İ stelik yazı ile ba-
bamın hiçbir ilinnsi de yoktu. Herhan-
gi bir konuda bana 'Şöyle yaz, böyle
yaz' diye ömründe bir defa olsun direk-
tif vermemişti. Bir kusur işlemişsem,
ilkin benim sonımhı rutulmam gerekir-
di. Sorumsuz bir cumhurbaşkanı nasıl
olur da tıpkı Hitler gibi, M ussolını gibi
hakaret edercesine uluorta bir arkada-
şını paylardı?
Fena halde canını sıkıldı. Betim ben-
zim atmıştı. Otunıp, 'Paşa. ıspat et' gi-
bilerden sert bir yazı yazmak istedim.
Biraz sonra telefon çaldı. Ankara'dan
beni arıyorlardı. Karşunda Basın-
Yayuı L'mum Müdürii Selım Sarper,
içine doğmuş gibi:
- Nadir, sabahleyin Ankara Gan'-
nda geçen olayı duymuşsundur. Bak
sana söylüyorum, bu konuda hiçbir
gazetede, bır tek satır yazı çıkmaya-
cak. Eğer beni dinlemez de bir şeyler
yazarsan derhal Cumhuriyet'i ka-
patınz! diyordu.
Fakat ben tüm sinir kesiuniştün. Bo-
şalma ihtiyacı içinde çırpmıyordum.
Yoksa patlayacaktım. Elimde sopa.
odada bir aşağı bir yukan dolaşırken
düşündüm: Oyle bir yazı yazayım ki,
dedim kendi kendime, kimse farkına
v armasın, yalnız İsmet Paşa ne demek
istediğimi anlasın. (... yazıda) ülkücü
gençliğin temiz niyetlerini beUrtirken
kendimden hiç söz açmaksızın, Milli
Şefe:
- Ben de onlardanım Özel çıkarlar
uğruna yazı yazmam! demeye getiri-
yordum. Yüz yıllık tarihimizin istisna-
ları arasına İsmet İnönü'nün adını
koymamakla da, bir gün önce Ankara
Garı'ndaki olaydan ötürii ne kadar kı-
rıldığımı göstermek istiyordum. Tah-
minim doğru çıktı. Paşa'nın etrafını
saran resmi ve özel 'adam çekıştıncı-
lcr'den hiçbiri yazıda alınacak bir yer
görmemişti. Yoksa bunlar boş dur-
mazlar, ne yapar yapar telgrafla. tele-
fonla yazıyı sıcağı sıcağına o gün Pa-
şa'ya yetiştirirler, Bakınız, bu sefer
size sataşmış' derlerdi.
Ertesi günü, Ankara'da gazeteyi gö-
rünce Milli Şef maksadımı anlamtş,
fakat tahminimi çok aşan bir hiddete
kapılmıştı. Ben. babama yaptığı mua-
melenin haksızlığını kavrayarak üzü-
leceğini, pişmanlık duyacağını, hatta
gönül ahnak isteyeceğini sanmtştım. O
ise büsbütün içerliyordu. Yazıyı gör-
dükten sonra birikri ile konuştu mu
bilmiyonım. Yalnız, kapama emrini
vermeden önce bir gün düşündüğü an-
laşılıyor. 10 ağustosta Yozgat'a gide-
ceğini gazeteler haber vermişti. O sa-
bah ilgilileri çağırmış:
- Bu adamlar benimle uğraşmak
istiyorlar. Kapatın şu gazeteyi! demiş.
Basın-Yayın Müdürlüğü kapama
emrini o gün yazının yayımlanmasın-
dan kırk sekiz saat sonra telefonla
matbaaya bildirdi.
| Tehdid gepçekleşiyop
Biz, bir şeyden habersiz, Milli Şerin
gezisini izlemek ü/ere. Ankara tem-
silcimiz Mekki Saıt'le, foto muhabiri-
miz Namık'ıgörevlendirmiştik. Arka-
daşlar, Yozgat Vilayet Konağı'nda,
öteki gazetecilerle birlikte Paşa'nın
bulunduğu salona girince, ikisini de
tanıyan İsmet İnönü. bir ilgiliye işaret
ederek bizimkilerin içeri alınmamasını
söylemiş. Onlar da gazetenin ka-
patıldığını bu şekilde oracıkta öğren-
mişler." (Perde Aralığından, s. 93.
101)
Bu, Cumhunyet'ın ılk kapanışıdır
Gazctc üçay kapalı kaldıktan sonra 9
Kasım 194Ö"ta yeniden yayımlanır
SÜRECEK
11
GUNDUZ GOZUYLE
MELÎH CEVDET ANDAY
Ben Dâhi Değilim"
Menderes'in bakanlarından biri (liseden sınıf arkada-
şımdı) istifa etmişti de gazetecilere verdiği demeçte,
"Evet, istifa ettim, Allah vatanı korusun"demişti. Ben de
o zaman yazdığım bir yazıda, "Senin istifa etmenle yur-
du koruma işi neden Tanrı ya kalıyor?" d\ye sormuştum.
ûyle ya bakanlar değişir, bunların kimi gider, kimi gelir,
Tann'yı ikide bir rahatsız etmenin anlamı var mı? Alçak
gönüllü olunsa daha iyi değil midir?
Milletvekilliği, bakanlık, başbakanlık, cumhurbaşkan-
lığı gibi görev yerlerinin kişilere büyüklük duygusu ver-
mesi, geri kalmışlığın öğretici göstergelerinden biridir.
Neden bunca şaşırır o kişi, neden kendini durup durur-
ken "dâhi" sayıverir, anlayamamışımdır. "De5r»'" olma-
dan da yurda yararlı işler başarılamaz mı?
Şu sorular çıkıyor karşımıza: Bir işçi, bir köylü, esnaf,
memur, yazar, çöpçü, şair... toplumun vazgeçilemez
hizmetkârları değil midirler? llle görevlendirilmek mi
gerekli? llle devletin yukan katlarında bulunmak mı ge-
rekli?
Ve ille "dâhi" olmak mı gerekli?
Geçende Köy Enstitüleri'nin kapatılması konusundaki
tartışmalı sorunlara kendi köşesinde uzun uzun yer ve-
ren dostum Mustafa Ekmekçi'nın yazı dizisini okurları-
mız ilgi ile izlemişlerdir sanırım. Tartışmalar, dönüp
dolaşıp İsmet Paşa'nın bu kapatma oiayına nasıl razı ol-
duğu ve 27 Mayıs'tan sonra yeniden başbakanlığa geli-
şinde enstitüleri neden açtırmadığı konusuna bağlanı-
yordu.
ismet Paşa'nın bu konuda Metln Toker'e söyledikleri
arasında özellikle şu söz ilgımı çekti- "Ben dâhi deği-
lim."
Demek devletin en önemli yerlerine yükselmek için
deha gerekmıyor; bir devlet adamı ancak olanaklar el-
verdiğince düşündüklerini, inandıklarını gerçekleştire-
bilir. Nitekim İsmet İnönü 1946-1950 arasında kendi par-
tisi içinde iktidarı yitirince Köy Enstitüleri'ni koruyamaz
duruma düştü. Unutmayalım ki paşa, geçmişi utkular ve
başarılarla dolu büyük bir devlet adamı idi; ama ister is-
temez olanaklara ve koşullara bağlı kalacaktı. "Ben
dâhi değilim" sozu, bu büyük devlet adamına hayranlı-
ğımı daha da arttırdı; kendini dev aynasında görmemek,
büyüklüğün niteliklerinden biridir.
Bir Fransız düşünürünün, "Kimi geldiği yerden alır
büyüklüğü, kimi ise geldiği yere büyüklük verir" diye bir
sözü vardır.
Bizde milletvekilliğine aday olanların çoğu "memle-
kete hizmet etmek" istediğini söyler ya, sormamız gere-
kir ona' "Sen parlamentodan başka yerde memlekete
hizmet edemez misin?"
Derim ki, herkes kendi işini en iyi biçimde yapmaya
çabalasa ülkemiz çok çabuk ilerleyecektir. Başarıya er-
mek için yüksek görev yerlerinin vereceği olanaklarda
değil, hangi işte olursak olalım, kendi çabamıza güven-
meliyiz.
Müziğin babası büyük Bach'a, yaşlılığında bir hayra-
nı, "Bu başarıya nasıl erdiniz?" diye sormuş da eşsiz
yaratıcı şu yanıtı vermiş: "Benim kadar kim çalışsa ba-
şarırdı."
Deha başka nedir ki!
1992 sonundan bu yana kapalı
Habur, hükümet
karannı bekliyorANKARA (Cumhuriyet
Bfirosu) - Irak-Türkiye
arasındaki Habur kapısının
işlemeye başlaması için
hükümet karan bekleniyor.
1992 yılının sonundan bu
yana, çeşitli nedenlerle
ticaretin yapılamadığı Habur
kapısının yeniden işlemesi için,
hükümetin, Kuzey Irak'tan
Türkiye'y e getirilecek olan
yakıt miktannı belırlemesı
gerekiyor. Habur'dan yapılan
ticaretin durmasının en önemli
nedeni, hükümetin, mal
karşılığı getırilen mazot
miktanru sınırlaması olmuştu.
TPAO'nun zarar etmesi
nedeniyle. Güneydoğu ve
yakın çevresindeki benzin
istasyonlannı kapatmasından
sonra alınan karar sonucu
taşımaalar. önemli bir gelir
kalemini kaybetmiş oldular.
Hükümetin, mıktan kısıtlama
karan yanında. PKK'nın
tehdıtleri veeylemlen de
ticaretin durmasına yol açtı.
Taşımacılann. terörörgütüne
"haraç" ödemek durumunda
kalmalan hükümeti de
rahatsız etti. 1993'tebaşlatılan
operasy onlar sonucu
PKK'nın etkinliğının kınlması
ve bölgede güvenliğin yeniden
büyük ölçüde kurulması,
aynca bölgede yüzbinlerce
kışınin ekonomik apdan
yoksulluğa düşmesi sonucu
hükümet, Habur'da ticaretin
canlandınlması için geçen
nısan ayında çalışmalar
başlattı. Başbakan Yardımcısı
Murat Karayalçın'ın,
Habur'dan yapılan ticaretin
önümüzdeki hafta başlayacağı
yolundaki sözlerinın. Habur
kapısının "açılması" değil.
"yeniden işlemesi" şeklinde
sunulduğuna dikkat çeken
kay naklar. taşmacak olan
mazot miktanna ilişkin bir
karar verilmesi gerektiğine
dikkat çekıyorlar. Hükümetin,
ucuz mazotun bölgeye
girmesinden sonra TPAO'nun
karşılaşacağı zararlara ilişkin
de bır karar vermesı gerekiyor.
'Yonetim değişmeli'
DSP'de 'ret cephesi'
Ecevit'e bayrak açü
• DŞP'de oluşturulan 'ret cephesi' bayrak açtıklan BüJent
Ecevit'i demokratik olmamakla suçladı. 'Ret cephesi'nin
dün yaptığı yazılı açıklamada, yerel seçimlerden sonra, salt
Ecevit'i eleştirdikleri için çok sayıda belediye başkan adayı
ile illerdeki parti yöneticisinin DSP'den ihraç edildiği öne
süriildü.
ANKARA (Cumhuriyet
Bürosu) - DSP de oluşturulan
"ret cephesi", Genel Başkan
Bülent Ecevit'e bayrak açtı. 17
eylülde Ankara'da toplanarak
DSP yönetiminin
değiştirilmesi ve solda birliğin
sağlanması için "harekete
geçeceği" bildınlen ret cephesi,
Ecevu'i demokratik
olmamakla suçladı. DSP 'ret
cephesi'nin dün yaptığı yazıh
açıklamada, yerel seçimlerden
sonra, salt Ecevit'i
eleştirdikleri için çok sayıda
belediye başkan adayı ile
illerdeki parti yöneticisinin
DSP'den ihraç edildiği öne
sürüldü. 1986-1994 yıllan
arasında yaklaşık 200 bin
kişinin DSP üyeliğjnin,
yasadışı yollarla düşürüldüğü
belirtilen açıklamada, "DSP
örgütü içindeki gerçek
demokrat solcular, DSP Genel
Merkezi ve Saym Bülent
Ecevit'in antidemokratik
tavnna karşı mücadele bayrağı
açıyoruz" denıldı. Tüm DSP
örgüt başkanlanna çağn
yaparak 17 eylülde Ankara'da
bir toplantı düzenleneceği
kaydedilen ret cephesi
açıklamasında, toplantıda
solda birlik için harekete
geçme karan almacağı
vurgulandı. Açıklamada,
DSP'nip2ekimdeki
kurultayında Ecevit'e karşı
listeçıkanlacaği belirtilerek bu
girişimin engellenmesi
durumunda, ret cephesini
oluşturan tüm DSP
yöneticilerinin aynı gün
yapacaklan toplantı ile gerekli
karan alacağı dile getirildi. Ret
cephesi, 3 eylülde
duzenlenecek bir basın
toplantısıyla kamuoyuna
anlatılacak, cephe üyeleri de
Ecevit'le görüşme girişiminde
bulunacaklar.