Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 12TEMMUZ1994SALJ
DIZIYAZI
DİN, TİCARETVE SİYASET "•'»•••"'Araştırdı ve yazdı
"W"^ evlet eliyle serpilip
m • geliştirilen "İslami
m M düzeninhangi
- ^ — ^ uygulamalarla"
yaşama sokulduğu sorusuna
hiçyanıt aranmayacaktı. Oysa,
şeriata yeşil ışık yakan
uygulamalar, yurttaşlann
ödedikleri vergilerle fınanse
ediliyor, örgütleniyordu.
-y ^ % Martlann, 12
m J Eylüllerin
ğ y uygulamalanndan
-A. ^ ^ üreyen "dindar"
görünümlü "dinci" eğilimli
"yeni gericiler"; gazete
köşelerine, televizyon
ekranlanna, eğitime, öğretime,
sanayiye, ticarete, orduya ve
polise sızdılar. "fnanç ve ibadet özgürlüğü", "inanca uygun kıyafet" tslamcüann siyasal hedeflerine eksen aldıklan bir propaganda biçimi olarak titizlikJe kullanıldı.
Devleteliyleşeriatadoğru^^^™ oğu bölgelerinde dağıtılan yazılan-
D
nda ise müritlennden kadınlara ya-
naşmalannı özellikle istiyordu.
Çünkü, böylelikle Kürt nüfusun
çoğalması sağlanacaktı. Bu öneri-
ler, "Türk cemiyetlerinde vahim bir
sapıklık Uktinin revaç bulması" bi-
çiminde sonuçlanacaktı. Raportm
~^~ 'bazı ufak çocuklan medrese ve
ayinierine devşirerek *e geceleri hep beraber ge-
çirerek kadmdan uzak kaldıklan müşahade olu-
nan bir haldir' diye sürüyordu. Hatta sıkıyöne-
tim komutanlıklanndan biri tarafından istih-
barat maksadıyla Nurculann arasına gönderi-
len bir görevli, ertesi gün bu hizmeti reddetmiş-
ti! "Görevliye, vazifeyi kabul etmeyişinin sebebi
tsrarla sorulduğunda, bu edep dışı cemivete ta-
hammül olunamayacağını beyan" elmişü.
Aşın sağ akımlann ey lemlerirun, aşın soldan
daha tehlikelı bulunduğu rapora göre, 'sağuı
içiae, aşaı solcuiann sızdığı' belirtilecekti. 'EMe
edUen bazı belgeter ve müşahade edilen birtakım
olaylar' yetkilileri o inanca itmişli ki, 'aşın sol,
sağı fıili hareketlere itme gayreti' içindeydi. Bu
yöntemle büyük düşman Kremlin bir nevi aşın
sağda da kontrolü elde tutmak ıstiyordu.
Komünizm taa Sultan GaHev'den başlayarak
Müslümanlık üzerinde 'çabşma, metotlama ve
cegT taa o zamanlarda biliniyordu.
"Büyük çoğuniukla devlet yönetiminde yöne-
tki kadroda görev alabilmelerini sağlama açısı-
ndan öğrencileri siyasal bilgikr ve hukuk fakül-
teieri gibi kamu yönetimi ile ilgüi konuJarda ög-
retim yapan okullara sokmaya çalışmaktadı-
riar. Bu öğrenciler kendilerine ait yurtlarda ve
evlerde çok az ücretlerle banndırüıiıakta, bazı-
lanna ise karşılıksız burs sağlanmaktadır.
Siyasi platformda, politize edilen gnıplarm
yanı sıra mütedeyyin (dinine bağlı) yapıya sahip
olan kişilerce, sadece otunıp dini yayınlar oku-
yan gnıplar olarak nitelenetı tarikatiann bile
gençliğe verdikleri önem. kurduklan demek >e
vakıfiarda, açtıklan öğrenci pansiyonlarında
gösterilen faali>etlerden açıkça ortaya çıkmak-
tadır. Dini inançlaruı çocuk yaşlarda daha kolav
aşılanabileceği biündiğinden zararlı dini unsur-
lar, gençlikten önce çocuk yaştakilere el atmayı
tercih etmektedirler."
Konferansın en heyecanlı bölümü, kimin ne
yaptığının anlaüldığı, sonuç bölümü oldu.
Nurcular, devlet kuruluşlan ile eğitim öğre-
tim kurumlanndaki kadrolaşmalannı gerçek-
leştirmeyeçalışıyorlardı. Süleymanalar, oy po-
tansiyeli olrna özelliğini kullanarak dernek ve
pansiyonlanru gelişürmek için uğraşıyorlardı.
Humeyni yanblan 'Diyanet Teşkilatı'nı ele ge-
panlamaya'geçmişti Fırtına-1 Tatbikatı(1971) çirmeyi amaçlıvordu. Hızb-üt Tahnr'in İzmir,
arasında evi aranan bir profesörün evrakı Ankara ve Istanbul'daki temsilcilikleri
arasında böyle bir çabşmadan esinlenen bir araalığiyla an gibi çahşıyordu. Müslüman
etüt ele geçirilmişti. Diyarbakır'da 6 Ekim 1971 Kardeşler örgütü, hacca giden vatandaşlar ve
günü yakalanan Sinan Nuri Yıkuz'ın üzerinde Arap ülkelerinde din eğitimi gören öğrencilerle
'Hilafet ve Üm-
metcilik Sorunu'
ile Mao'ya ait Te-
ori ve Pratik' adlı
kitaplar, aynca
Şüleymancıhkla
ilgüi bazınotlarve
laıkliğe karşı cüm-
leleri ihtiva eden
bir not defteri çık-
rnıştı. Bu şahıs
imam-hatip okulu
talebesi olup Bes-
ni Camisi'nde
imamhk yapmak-
taydı.
Komutanlann
bilgisine sunulan
rapora göre imam
Nuri böylece, Sü-
leymancı hatta
Mao'cuydu.
Her ara rejim
dönemınden
önemli deneyim-
lerle çıkan devlet,
süreç içinde 'rapor
Türkiye'de din-devlet ilişkilerine "ulusaJ ve
uluslararası" boyutta seşşizce damgasını vuran
devlet ve siyaset adamı Özgüneş, son darbeden
hemen sonra "Türkiye'de Din Eğitimi ve Din
İstisman" raporunun hazırlanmasında da "her
tûrlü takdirin ûstünde gayretler" gösterecektı.
Mılli Güvenlik Konseyi'ne önerilen raporun
"ana fikri" onun ürünüydü.
Yurdumuzda dınin ve din duygulanrun siya-
set dışı tutulması çabalanndan. çok partili yaşa-
ma geçildikten sonra vazgeçilmişti. Bir kısım po-
litikaalar ülke çıkarlanru bir kenara iterek, gele-
ceklerini din istismannda görmüşlerdi.
"Bu olumsuz gelişmenin durdunılması, dinin
sosyal bir realite olarak, devlet tarafından ciddi
şekilde ele alınması, dini ihtiyaçlann sağhklı yol-
larla devlet tarafından eksiksiz \aptirilmasi, din
istismarına açık kapı bırakılmaması ile sağlana-
bilir."
Raporda laik düzenin korunması adına getiri-
len önlemler "toplumu devlet eliyle şeriatm ku-
cağına atacak" ılk adımlan oluşturuyordu. Or-
taöğretimde zorunlu din dersleriyle, Diyanet'in
denetimindeki Kuran kurslanyla; teokraük
devlet yaniılanna büyük olanaklar sağlana-
caktı.
Bu işleri sessiz sedasız kotaran Özgüneş, 1982
yıbnda ileride büyük toplumsal çalkantılara yol
açacak "tûrban" olayında "devlet adına" ilk so-
mut adımı atıyor. Diyanet İşleri Başkanlığı'nda
çabşanlardan dini öğrenim gören kadınlann
başlannı örtmelerine, erkeklenn sakal bırakma-
lanna olanak tanıyordu.
Radikal tslam'm gûç kaynağı ve itki motoru isiamcı gençlik, imam-hatip okullannda şeriata giden mücadele sürecini daha güçlü kavramaya başladılar.
gibi rapor' hazırla-
mayı da öğrene-
cekti. İrtica konu-
sunda ilk işaret 1985 yıbnda verilecek, YÖK.
üyeleri "Türkiye'de Iran'daki gibi devrim
yapdabüir fikrine kapılan bazı kimselerin ülke
sathında bu yönde propagandaya giriştikleri ve
çok yönlü üjşkiler geliştirdikkri" konulannda
uyanlacaklardı.
Anayasa Mahkemesi'nin türbaru yasakla-
masına ilişkin karanndan sonra, irticai eylem-
lere dönüştürülen gebşmeler konusunda ilk
ciddi uyan' YÖK düzeyinde yapıbyordu.
Bir dizi konferanslarla YÖK üyelerine, üni-
versite öğretim üyeleri ve üstdüzey yöneticileri-
ne verilen bilgiler 'zararü dini unsurlann rejim
için tebdit olma mteliğini sürdürdüğü' uyansını
da içeriyordu.
1994'lerden bakıldığında, çok gerçekçi oldu-
ğu anlaşılan konferans metni, Milli Güvenbk
Kurulu Genel Sekreterbği, Genelkurmay Baş-
kanbğı ve Emniyet Genel Müdürlüğü uzman-
lannca hazırlanmış üniversite camiasına ak-
tanhnasında Başbakanlıkça yarar görülmüştü.'
Biraz tuhafu, ama 'zararlı dini akımlardan'
herkesin şaşkın bakişlan arasında ilk kez 'yıkıcı
unsurlar' diye söz edıliyordu.
Halkın dinine karşı saygıb yapısı, zararb dini
akımlar gibi yıkıa unsurlara ortam oluştura-
cak tabanı kendiliğinden yaraüyordu.
"öteki yüucı unsurlarui elde etmeye çahştı-
klan sempatizan kitie, irticai unsurlar için fazla
caba göstermeden esasen hazır durumdadır. öte
yandan, siyasi amaçlı dini unsurlar, kurulan it-
halat ve ihracat şirketleri, yurtiçindeki ticari iş-
tebnekr vasıtasıyla maddi imkanlarını giderek
arttDrmaktadıriar. Yayın organlanyla, fikri pro-
pagandanın yanı sırafinansmantemin etmekte-
dirler. Yurt sathma yaydıklan öğrenci yurdu ve
pansiyonlarıyla özellikle gençlik kesiminde ta-
raftar sayBmı her geçen gün arttırmaktadırlar."
Planiı bir gelişme süreci izleyen irticai unsur-
lann çabşmalanna siyasi destek ve hoşgörü var
olduğu müddetçe, tehdidin daha da şiddeüene-
bağlantıbydılar.
Ozal hanedanı ile birbkte iktidarda olan
Nakşibendiler konusunda, elbette, fazla
aynntıya giribneyecekti.
Üniversite rektörleri, fakülte dekanlan, bö-
lüm başkanlan ve öğretim üyeleri konferansın
sonunda duyduklanna inanamayacaklardı.
'Zararlı dini unsurlann ülkemiz açısından or-
taya koyduğu tehlikeyi yansıtan' örnekler arası-
nda; Kahramanmaraş, Çorum, Amasya, To-
kat, Sıvas, Erzincan, Elazığ ve Malatya olaylan
vardı.
Bu olaylar için şimdiye dek söylenenlerin,
tam tersi söyleniyordu. Oysa bu hiçbir şeyi de-
ğiştirmiyordu. Örneğin; devletin bu saptama-
lan yaptığı günlerde, Kahramanmaraş'ta bir
sorgu odasında, 'vücuda bağJanan elektrik'
aracıbğıyla, olaylar sol bir örgütün üstüne yı-
kılmaya çabşıbyordu. İrticanın yolu açıbyor,
şeriatm yelkenine rüzgar basüıyordu. Gerçek-
ler; gün geliyor yük, gün geliyor utanç oluyor-
du.
Türkiye toplumunun "siyasal belleği" yoktu
ve devlet ebyle yukandanaşağıya geliştirilen bu
uygulamalara konulan "Özgüneş" soyadı "geri-
cüikte" de "soygunda" da çok çabuİc unutula-
cakü.
| Yeni gericiler..
| Devlet eliyle.
"Bildiğiniz Müstfimanlardan ohnayan bu ölü-
nün, İslamiyetin VVashington'dan Fîlipinler'e ka-
dar yayıhnasmda büyük hizmetkri ohnuştur."
Bayrağa sanlı tabutun başındaki din adamı,
Mehmet Ozgüneş'i son yolculuğuna bu sözlerle
uğurluyordu.
1959'larda Adnan Menderes'in "peygamber"
olduğunu söyledikten bir yıl sonra, MiUi Birbk
Komitesi üyesi olan özgüneş; iki yıl önce pey-
gamber ilan ettigi bir "başbakaıun" asılması
için olumlu oy kullanacak, siyaset tarihindeki
özel yenni alacaktı.
özgüneş, 12 Mart ve 12 Eylül aradönem hü-
kümetlerinin değişrnez bakanlanndan biriydi
ve her seferinde din işleriyle görevli bir koltuga
oturtuluyordu.
Devlet ebyle serpibp geliştirilen "İslami düze-
nin hangj uygulamalarla" yaşama sokulduğu so-
rusuna hiç yanıt aranmayacaktı. Oysa, şeriata
yeşil ışık yakan uygulamalar, yurttaşlann öde-
dikleri vergilerle finanse edıüyor, örgütleniyor-
du. Yönetiminde bir mezhebin, Sünnilerin, bu-
lunduğu Diyanet İşleri Başkanlığı, Alevi yurt-
taşlann ödedikleri vergilen, kendi inanışlanna.
göre diledikleri gibi harcayabıüyorlardı. Ya da
laik yurttaşlann vergilennden toplanarak siyasi
partilere Hazine'den yapılan yardım. şenat
amaçlan için kullanılabiliyordu. Bu uygulama-
lar, mezhepler arası tarihsel bölünme ve çekiş-
meleri güncelleştiriyor; devlet ebyle düşmanlık
üretiliyordu.
Soruna sadece din eğitimi özelinde bakıldığı-
nda bile, sayılan her yıl artan imam-hatip okul-
lan ve neredeyse her üniversitede açılan ilahiyat
fakülteleri, ilahiyat meslek yüksekokullan top-
lumun gerçek gereksiniminden kaynaklanmı-
yordu.
Bu tür eğitimin kurumlaştınlma amacı
sanıldığı gibi "çember sakallı, gerici din adamı"-
yetiştinnek değildi. Tam aksıne "Din ideoloisiyle
donatümtş, okumuş y azmış" vitrini olan "entelek-
tüel görünümlü şeriatçdara" toplum ıçıne çıkma
olanağı yaratılıyordu.
Çünkü, son otuz yıllık uygulamada. çağdaş
bir toplum yaratma arayışı içinde olanlann
karşısına top-tüfekle çıkmanın bir çözüm ol-
madıgını göstermişti. Darbe silahı herdönemde
tutukluk yapıyor, Türkiye'nin çağdaşlaşma
kavgası bitirilemiyordu.
İnsanlık tanhı boyunca baskı dönerrderinin
denenmiş en iyi silahı din idi. Bir "ideoloji ola-
rak" namlulara sürülmeli ve çağdaşlaşmadan
yana olan halkın üstüne, bu silahla yürünmeb'y-
di.
J2 Martlann. 12 Eylüllerin bu uygulaması-
ndan üreyen "dindar" görünümlü "dinci" eği-
limli "yeni gericiler"; gazete köşelerine, televiz-
yon ekranlanna. eğitime. öğretime. sanayiye, ti-
carete. orduya ve polise bu yöntemle sızdılar.
Nicel birikimlerini "tkaret", nitel birikimleri-
ni "sızmtı" ile sağlayacaklar, toplumun tüm ku-
rumlanru sinsice kemireceklerdi. Yeni gericilerin
"80'li yıllarda şeriat ideolojisinin yükselişine" bü-
yük katkılan oldu.
1982 Anayasası ile ilk ve ortaöğretim okullan-
na zorunlu din dersı sokuluyor; ılkokul çağında-
ki küçücük çocuklar "dinin sevgi ve kardeşlik ol-
duğu kalkanıyla" metafızik ve dogmatik bilgiler-
le yeüştirilıyordu. Böylece "ilerici her düşünceye
karşı, içgüdûsel tavır alabilecek bir anlayış" gü-
venceye abnıyordu. Bu anlayışın kökleşmesine
sadece din dersleri değıl. "Nlilli Eğitim Bakan-
lığı'nın Müslüman öğretmenleri" araalığıyla, bi-
yolojı. fen ve sosyal bılgılergibi derslerle de katkı
sağlanıyordu.
Diyanet İşleri Başkanlığı'na bağb denetimli
Kuran kurslan, bunlann olmadığı yerlerde ko-
rumalı özel Kuran kurslanyla genç beyinlere şe-
riat enjekte ediliyordu. Ama en etkili merkez, el-
bette imam-hatip okullanydı.
1938"den sonra tümüyle kapatılan imam-
hatip okullan, 1950değişımiylebirerikişeraçıla-
caktı. 1960
yıbnda 35 okulda
1171 öğrenci
vardı.
1971'de 39,
1973'te ise 71'e
yükselen okul
sayısı 1980'de
249'a ulaşü. Sayı-
lan 1981"de 338,
83'te 341'e yükse-
len imam-hatip
okullan 1989'da
Türkiye'nin 383
noktasında 88 bin
öğrenciye din eği-
tırru verecekti.
Türkiye gazete-
Mnin "Devletin
Hazırladığı Gizli
Raporu Açıklıyo-
ruz" başbğıyla
duyurduğu habe-
re göre "2000
yılına kadar 163
bin 137 imam-
hatip mezununa
gereksininı yar".
Diyanet İşleri
Başkanbğı'nın
imambk. hatiplik ve Kuran kursu öğreticiliği ol-
mak üzere 73 bin 707 kadrosu olmasına karşılık,
imam-hatip okullan kuruluşundan bu yana 152
bin 298 mezun vermiş durumda.
1994 yıb verilenne göre Türkiye'de tam 417
imam-hatip okulunda, 142 bin 326 öğrenci eği-
tim ve öğretim görüyor.
Siyasal Bilgiler Fakültesi öğretim üyelerinden
Prof. Dr. Cemal Mıhçmğlu'nun sürdürdüğu bir
araştırmada, bu okullardan mezun olanlann an-
cak yüzde 3'ünün imam olduğu ortaya çıktı. Bu
okullan bitirip bir üniversite ve yüksekokula gir-
meye hak kazananlann yüzde 30'u eğitim ve fen-
edebiyat, yüzde 25'i ilahiyat, yüzde 24'ü hukuk
ve siyasal, yüzde 2l"i ise tıp fakültelerinı ve tek-
nik üniversiteyı tercıh ediyorlar. Araştırmarun
ilginç sonuçlanndan biri de, siyasal bilgiler fa-
kültesi kamu yönetimi bölümündeki öğrencile-
rin yüzde 40'mın imam-hatip kökenb olması.
Örneğin 8 Hazıran 1990 tarihinde kura çeken 60
kaymakamdan 32'si dinci; bunlardan 17'si ise
imam-hatip çıkışbydı.
Genel olarak Milli Eğitim Bakanhğfna bağb
öğretim kurumlan. özelde imam-hatip okullan
ile Diyanet'e bağb Kuran kurslannın dışında
"dinci örgütienmede" camilerin ayn bir önemi
var. Mahalle ve köylerde sayılan her geçen gün
artan camilerde "devletin birer memuru olan
unamlar" her yaştan insana vaaz, hutbe adı altı-
nda İslam modelini öğretiyor. Her devlet daire-
sinin artık aynbnaz bir parçası olan mescitlerle,
"namazında niyazında olan memuıiaruı" ayn-
cabklı konumlan anlatıbyor.
İsiamcı vakıf, dernek, sendika ve meslek ör-
gütleriyle her gün kazanılan yeni mevzilerle "ile-
tişim ağlanna" gıriliyor; sözde laik devletin de-
netimi altında olan TRT'de bile artan ölçüde
İslamiyet propagandası yapıbyordu.
Y»RIN:DapvlnVeMI...
GONDUZ GOZUYLE
MELİH CEVPET ANDAY
Hangisi?
Yöneticilerimizi gözümüzde çok büyütüyoruz, başarı-
sızlığa düştüklerinde kızmamız bundandır. Oysa onlara
bizlerden biri diye baksak, devietin körtopal gidişini ola-
ğan karşılayacağız. Başka bir deyişle, baştakilerin ba-
şarısız olmalarına sevinmeliyiz, yoksa başımıza bela
olurlar: Dediğim-dedikçi rejimler kurulur, yönetim halk-
tan uzaklaştıkça uzaklaşır, yasalar buyruklara dönüşür,
yakınmalar cezalandırılır, bizden yalnızca alkış bekle-
nir... Böylece başımıza insanlar yerine tanrılar geçmiş
olur ve istencimizin yerine yazgı geçer.
Montaigne, "Baştakiler ve Biz" başlıklı denemesinde
şöyle diyor
"Bizi yöneien, dünyayı ellerinde tutan klmseierin M-
zim kadar akıllı olması, bizlm yapabileceğimiz kadannı
yapması yetmez. Bizden çok üstün değlllerse, bizden
çok aşağı sayılırlar. Çok şeyler vaat etökleri için çok'
şeyler yapmak zorundadıriar."
Büyük düşünürün bu görüşüne kolayca karşı çıkabilir-
dim, ama son tümce beni durduruyor: O kadar çok şey
vaat ettiğine göre, demek sen benden üstün bir insan-
sın, göster bakalım üstünlüğünü.
Gerçekte korkutma var bu sözde! Üstünlük savı ile or-
taya çıkan korkutulmalıdır elbet, yoksa söz değerden
düşer ve yöneticide sorumluluk duygusu kalmaz.
Oyleyse, Montaigne'e göre en iyi yönetici, çok vaat
eden, ama vaat ettiklerini yerine getiren, bizden üstün
bir insandır.
Kuşku düşüyor içime, neden derseniz, bizden üstiin
olan, ya da kendini öyle bilen birinin bize vaatlerde bu-
lunmaya razı olacağını sanmıyorum; başa geçmek için
razı olduysa, bizi aldatır aldatmaz bu vaatlerinden vaz-
geçecektir. Dahası var; üstün insan benim iyiliğimi ben-
den daha iyi bildiği için, beni kandırmaya bile gerekduy-
maz.
Şunu da söylemeden geçmeyelim, üstün insan ola-
rak yönetici çok kolaylıkla sadizme düşebilir, o zaman
biz yönetilenlerde de mazoşist bir ıra belirecektir ve bu
iki oluşum birbirini tümleyecektir Işte bir faşist devlet.
Yönetici olarak üstün insanlara devletimizde yer ver-
meyecek isek, demek yönetıme aday olanlar, bize daha
başlangıçta sıradan insanlar olduklarını, dahası kusur-
lu, başarısız insanlar olduklarını kanıtlayacaklar ve bun-
dan ötürü de bizden oy isteyeceklerdir.
Burada önemli bir soru dikiliyor karşımıza:
O zaman genel seçim bir yeteneksizler savaşımı mı
olacak?
Korkacak ne var bunda, şimdi de öyle olmuyor mu?
Söz bizi gerçekten tuhaf bir yere getirdi- Başarısız, işe
yaramayan kişileri mi başa getireceğiz?
öyle olması gerekiyor.
Ya da ben bu konunun içinden çıkamadım.
Dtt90tıceye lctllıat' kıslfocı
Yargmmkorart: Yazar
yoksa,ceTjasıyaymaya
• Yargıtay 9. Ceza Dairesi'nin. yayıncılan, gazetelerin
sorumlu yazıişleri müdürü gibi değerlendiren karannın
ardmdan, mahkeme tarafından bulunamayan yazann
"terör suçu" sayılan cezasının da yayınaya verilmesi,
düşüncenin yayılmasına yeni kısıtlamalar getirdi.
BÜLENT SARIOĞLU
ANKARA - Terörle Mücadele
Yasası'nın düşünceyi "terör
suçu" sayan hükümlerinin
yanı sıra, mahkemelerin,
yayıncıyı, sorumlu yazıişleri
müdürü ve yazar olarak da de-
ğerlendiribnesi yeni kısıtlama-
lar getirdi. PKK lideri Abdul-
lah Öcalan'ın Yurt Yayınevi
tarafından yayımlanan ki-
tabmı terör suçu sayan Anka-
ra Devlet Güvenbk Mahke-
mesi (DGM), yazannı bula-
mayınca, yayına Ünsal Öz-
türk'ü kitabın sahibi olarak
değerlendirip mahkum etti.
Yargıtay 9. Ceza Dairesi, ya-
zann aynı zamanda yayına da
olabileceğinı kabul etmeyen
Ankara DGM'nin, bir kitabın
matbaa işlemlerini yapan
Karşı Basın-Yayın Turizm
Şirketi Müdürü Buriıan Gü-
nel'e "yayıncı yerine" verdiği
cezayı onayladı.
Öcalan'ın yerine
Yayımladığı pekçok kıtap ne-
deniyle yayına çlarak ceza-
landınlan Unsal Öztürk, PKK
bderi Öcalan'ın "12 Eyhîl Fa-
şjzmi ve PKK Direnişi" aldı ki-
tabını Almanya'da yayımla-
yan kuruluşla sözleşme yapa-
rak basınca, mahkeme tarafı-
ndan bulunamayan Öcalan'ın
yerine, Terörle Mücadele Ya-
sası'nın 8/1. maddesi uyan-
nca, 2 yıl ağır hapis ve 100 mil-
yon lira ağır para cezasına
mahkum edildi. Ankara
DGM, yargılama sırasında 3
kez mütalaa değiştirerek, önce
sadece yayınaya, Terörle Mü-
cadele Yasası'nın (TMY) 8/2.
maddesine göre dava açarak
yazan göz ardı etti. Daha son-
ra, yayınaya verilecek cezayla
ilgib yasanın maddesini değiş-
tiren sava. kitabın TMY'nin
7 2. maddesine göre "örgüt
propagandası yapmaktan" ce-
zalandınlmasını istedi. DGM
savası yeni.den iddiasmı değiş-
tirerek, Öztürk'ün "terör
suçu" işlediği gerekçesıyle
TMY'nin 8 1. maddesinden
mahkum edilmesi karanna
vardı. Yazar gibi sorumlu tu-
tularak yargılanan ye mah-
kum edilen yayına Ünsal öz-
türk ile ilgib karar Yargıtay 9.
Ceza Dairesi'nce onaylanırsa,
yayınalann, yazar yerine ce-
zalandınbnasına olanak tanı-
nacak. Konuya ilişkin Cumhu-
riyet'in sonılannı yanıtlayan
Öztürk. amaçlannın hiçbir
sansür uygulamadan Öcalan'-
ın görüşlerini okura sunmak
olduğunu bebrterek, "Bizinı
yazımızm amacı düşünce öz-
gürlüğüdür. Propaganda yazısı
değildir, silah ile düşünce arası-
ndaki farklılık vurgulanmaya
çalışümıştır. Herkes düşüncesi-
ni özgürce açıklayabümetidir"
dedi.
Türklye'ye dûnmeyecek
Yaşar Kaya Almanya'ya
iltica içinbaşvurdu
ERGÜN AKSOY
ANKARA - Anayasa
Mahkemesi'nce kapatılan eski
Demokrasi Partisi (DEP) Ge-
nel Başkanı ve yayını durduru-
lan Özgür Gündem gazetesi-
nin imtiyaz sahibi Yaşar Ka-
ya'nın, Almanya'dan iltica ta-
lebinden bulunduğu bildirildi.
Kaya, demokrasi yerleşme-
dikçe Türkiye'ye dönmesinin
mümkün olmadığını belirte-
rek, "Hakkımda kesinleşmiş
300 yıl hapis, 16 milyar para
cezası var. Dticanın dışında
başka alternatifım yoktu"
dedı
Hakkında açılan davalan
gerekçe göstererek 4 ay önce
gizb bir şekilde yurtdışına
çıkan eski DEP Genel Başkanı
Yaşar Kaya'nın, Almanya
İçişleri Bakanbğı'ndan iltica
talebinden bulunduğu bildiril-
di. Davalarla ilgüi aynntıb bir
dosyayı Almanya İçişleri Ba-
kanbğı'na ileten Kaya'nın,
"Türkiye'ye dönmem duro-
munda ömrüm boyunca hapiste
yatacağım. Hakkımda açılan
davalar tamamen düşüncele-
rimden ötürüdür. Bu nedenk si-
yasi iltica talebinde bulunuyv-
rum" görüşünü savunduğu
bildirildi.
Yaşar Kaya, iltica talebin-
de bulunduğunu doğrulaya-
rak Cumhuriyet'e şunlan söy-
ledi:
"Kürt halkının demokratik
platformlardaki girişimleri sus-
mayacak. Kürt sorununun si-
lahla askeri yöntemlerie çözü-
lemeyeceği bir gerçektir. Kürt
sorunu demokratik yöntemier-
le çözülür. Başka da alternatif
yoktur."