28 Mart 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 12TEMMUZ1994SALJ DIZIYAZI DİN, TİCARETVE SİYASET "•'»•••"'Araştırdı ve yazdı "W"^ evlet eliyle serpilip m • geliştirilen "İslami m M düzeninhangi - ^ — ^ uygulamalarla" yaşama sokulduğu sorusuna hiçyanıt aranmayacaktı. Oysa, şeriata yeşil ışık yakan uygulamalar, yurttaşlann ödedikleri vergilerle fınanse ediliyor, örgütleniyordu. -y ^ % Martlann, 12 m J Eylüllerin ğ y uygulamalanndan -A. ^ ^ üreyen "dindar" görünümlü "dinci" eğilimli "yeni gericiler"; gazete köşelerine, televizyon ekranlanna, eğitime, öğretime, sanayiye, ticarete, orduya ve polise sızdılar. "fnanç ve ibadet özgürlüğü", "inanca uygun kıyafet" tslamcüann siyasal hedeflerine eksen aldıklan bir propaganda biçimi olarak titizlikJe kullanıldı. Devleteliyleşeriatadoğru^^^™ oğu bölgelerinde dağıtılan yazılan- D nda ise müritlennden kadınlara ya- naşmalannı özellikle istiyordu. Çünkü, böylelikle Kürt nüfusun çoğalması sağlanacaktı. Bu öneri- ler, "Türk cemiyetlerinde vahim bir sapıklık Uktinin revaç bulması" bi- çiminde sonuçlanacaktı. Raportm ~^~ 'bazı ufak çocuklan medrese ve ayinierine devşirerek *e geceleri hep beraber ge- çirerek kadmdan uzak kaldıklan müşahade olu- nan bir haldir' diye sürüyordu. Hatta sıkıyöne- tim komutanlıklanndan biri tarafından istih- barat maksadıyla Nurculann arasına gönderi- len bir görevli, ertesi gün bu hizmeti reddetmiş- ti! "Görevliye, vazifeyi kabul etmeyişinin sebebi tsrarla sorulduğunda, bu edep dışı cemivete ta- hammül olunamayacağını beyan" elmişü. Aşın sağ akımlann ey lemlerirun, aşın soldan daha tehlikelı bulunduğu rapora göre, 'sağuı içiae, aşaı solcuiann sızdığı' belirtilecekti. 'EMe edUen bazı belgeter ve müşahade edilen birtakım olaylar' yetkilileri o inanca itmişli ki, 'aşın sol, sağı fıili hareketlere itme gayreti' içindeydi. Bu yöntemle büyük düşman Kremlin bir nevi aşın sağda da kontrolü elde tutmak ıstiyordu. Komünizm taa Sultan GaHev'den başlayarak Müslümanlık üzerinde 'çabşma, metotlama ve cegT taa o zamanlarda biliniyordu. "Büyük çoğuniukla devlet yönetiminde yöne- tki kadroda görev alabilmelerini sağlama açısı- ndan öğrencileri siyasal bilgikr ve hukuk fakül- teieri gibi kamu yönetimi ile ilgüi konuJarda ög- retim yapan okullara sokmaya çalışmaktadı- riar. Bu öğrenciler kendilerine ait yurtlarda ve evlerde çok az ücretlerle banndırüıiıakta, bazı- lanna ise karşılıksız burs sağlanmaktadır. Siyasi platformda, politize edilen gnıplarm yanı sıra mütedeyyin (dinine bağlı) yapıya sahip olan kişilerce, sadece otunıp dini yayınlar oku- yan gnıplar olarak nitelenetı tarikatiann bile gençliğe verdikleri önem. kurduklan demek >e vakıfiarda, açtıklan öğrenci pansiyonlarında gösterilen faali>etlerden açıkça ortaya çıkmak- tadır. Dini inançlaruı çocuk yaşlarda daha kolav aşılanabileceği biündiğinden zararlı dini unsur- lar, gençlikten önce çocuk yaştakilere el atmayı tercih etmektedirler." Konferansın en heyecanlı bölümü, kimin ne yaptığının anlaüldığı, sonuç bölümü oldu. Nurcular, devlet kuruluşlan ile eğitim öğre- tim kurumlanndaki kadrolaşmalannı gerçek- leştirmeyeçalışıyorlardı. Süleymanalar, oy po- tansiyeli olrna özelliğini kullanarak dernek ve pansiyonlanru gelişürmek için uğraşıyorlardı. Humeyni yanblan 'Diyanet Teşkilatı'nı ele ge- panlamaya'geçmişti Fırtına-1 Tatbikatı(1971) çirmeyi amaçlıvordu. Hızb-üt Tahnr'in İzmir, arasında evi aranan bir profesörün evrakı Ankara ve Istanbul'daki temsilcilikleri arasında böyle bir çabşmadan esinlenen bir araalığiyla an gibi çahşıyordu. Müslüman etüt ele geçirilmişti. Diyarbakır'da 6 Ekim 1971 Kardeşler örgütü, hacca giden vatandaşlar ve günü yakalanan Sinan Nuri Yıkuz'ın üzerinde Arap ülkelerinde din eğitimi gören öğrencilerle 'Hilafet ve Üm- metcilik Sorunu' ile Mao'ya ait Te- ori ve Pratik' adlı kitaplar, aynca Şüleymancıhkla ilgüi bazınotlarve laıkliğe karşı cüm- leleri ihtiva eden bir not defteri çık- rnıştı. Bu şahıs imam-hatip okulu talebesi olup Bes- ni Camisi'nde imamhk yapmak- taydı. Komutanlann bilgisine sunulan rapora göre imam Nuri böylece, Sü- leymancı hatta Mao'cuydu. Her ara rejim dönemınden önemli deneyim- lerle çıkan devlet, süreç içinde 'rapor Türkiye'de din-devlet ilişkilerine "ulusaJ ve uluslararası" boyutta seşşizce damgasını vuran devlet ve siyaset adamı Özgüneş, son darbeden hemen sonra "Türkiye'de Din Eğitimi ve Din İstisman" raporunun hazırlanmasında da "her tûrlü takdirin ûstünde gayretler" gösterecektı. Mılli Güvenlik Konseyi'ne önerilen raporun "ana fikri" onun ürünüydü. Yurdumuzda dınin ve din duygulanrun siya- set dışı tutulması çabalanndan. çok partili yaşa- ma geçildikten sonra vazgeçilmişti. Bir kısım po- litikaalar ülke çıkarlanru bir kenara iterek, gele- ceklerini din istismannda görmüşlerdi. "Bu olumsuz gelişmenin durdunılması, dinin sosyal bir realite olarak, devlet tarafından ciddi şekilde ele alınması, dini ihtiyaçlann sağhklı yol- larla devlet tarafından eksiksiz \aptirilmasi, din istismarına açık kapı bırakılmaması ile sağlana- bilir." Raporda laik düzenin korunması adına getiri- len önlemler "toplumu devlet eliyle şeriatm ku- cağına atacak" ılk adımlan oluşturuyordu. Or- taöğretimde zorunlu din dersleriyle, Diyanet'in denetimindeki Kuran kurslanyla; teokraük devlet yaniılanna büyük olanaklar sağlana- caktı. Bu işleri sessiz sedasız kotaran Özgüneş, 1982 yıbnda ileride büyük toplumsal çalkantılara yol açacak "tûrban" olayında "devlet adına" ilk so- mut adımı atıyor. Diyanet İşleri Başkanlığı'nda çabşanlardan dini öğrenim gören kadınlann başlannı örtmelerine, erkeklenn sakal bırakma- lanna olanak tanıyordu. Radikal tslam'm gûç kaynağı ve itki motoru isiamcı gençlik, imam-hatip okullannda şeriata giden mücadele sürecini daha güçlü kavramaya başladılar. gibi rapor' hazırla- mayı da öğrene- cekti. İrtica konu- sunda ilk işaret 1985 yıbnda verilecek, YÖK. üyeleri "Türkiye'de Iran'daki gibi devrim yapdabüir fikrine kapılan bazı kimselerin ülke sathında bu yönde propagandaya giriştikleri ve çok yönlü üjşkiler geliştirdikkri" konulannda uyanlacaklardı. Anayasa Mahkemesi'nin türbaru yasakla- masına ilişkin karanndan sonra, irticai eylem- lere dönüştürülen gebşmeler konusunda ilk ciddi uyan' YÖK düzeyinde yapıbyordu. Bir dizi konferanslarla YÖK üyelerine, üni- versite öğretim üyeleri ve üstdüzey yöneticileri- ne verilen bilgiler 'zararü dini unsurlann rejim için tebdit olma mteliğini sürdürdüğü' uyansını da içeriyordu. 1994'lerden bakıldığında, çok gerçekçi oldu- ğu anlaşılan konferans metni, Milli Güvenbk Kurulu Genel Sekreterbği, Genelkurmay Baş- kanbğı ve Emniyet Genel Müdürlüğü uzman- lannca hazırlanmış üniversite camiasına ak- tanhnasında Başbakanlıkça yarar görülmüştü.' Biraz tuhafu, ama 'zararlı dini akımlardan' herkesin şaşkın bakişlan arasında ilk kez 'yıkıcı unsurlar' diye söz edıliyordu. Halkın dinine karşı saygıb yapısı, zararb dini akımlar gibi yıkıa unsurlara ortam oluştura- cak tabanı kendiliğinden yaraüyordu. "öteki yüucı unsurlarui elde etmeye çahştı- klan sempatizan kitie, irticai unsurlar için fazla caba göstermeden esasen hazır durumdadır. öte yandan, siyasi amaçlı dini unsurlar, kurulan it- halat ve ihracat şirketleri, yurtiçindeki ticari iş- tebnekr vasıtasıyla maddi imkanlarını giderek arttDrmaktadıriar. Yayın organlanyla, fikri pro- pagandanın yanı sırafinansmantemin etmekte- dirler. Yurt sathma yaydıklan öğrenci yurdu ve pansiyonlarıyla özellikle gençlik kesiminde ta- raftar sayBmı her geçen gün arttırmaktadırlar." Planiı bir gelişme süreci izleyen irticai unsur- lann çabşmalanna siyasi destek ve hoşgörü var olduğu müddetçe, tehdidin daha da şiddeüene- bağlantıbydılar. Ozal hanedanı ile birbkte iktidarda olan Nakşibendiler konusunda, elbette, fazla aynntıya giribneyecekti. Üniversite rektörleri, fakülte dekanlan, bö- lüm başkanlan ve öğretim üyeleri konferansın sonunda duyduklanna inanamayacaklardı. 'Zararlı dini unsurlann ülkemiz açısından or- taya koyduğu tehlikeyi yansıtan' örnekler arası- nda; Kahramanmaraş, Çorum, Amasya, To- kat, Sıvas, Erzincan, Elazığ ve Malatya olaylan vardı. Bu olaylar için şimdiye dek söylenenlerin, tam tersi söyleniyordu. Oysa bu hiçbir şeyi de- ğiştirmiyordu. Örneğin; devletin bu saptama- lan yaptığı günlerde, Kahramanmaraş'ta bir sorgu odasında, 'vücuda bağJanan elektrik' aracıbğıyla, olaylar sol bir örgütün üstüne yı- kılmaya çabşıbyordu. İrticanın yolu açıbyor, şeriatm yelkenine rüzgar basüıyordu. Gerçek- ler; gün geliyor yük, gün geliyor utanç oluyor- du. Türkiye toplumunun "siyasal belleği" yoktu ve devlet ebyle yukandanaşağıya geliştirilen bu uygulamalara konulan "Özgüneş" soyadı "geri- cüikte" de "soygunda" da çok çabuİc unutula- cakü. | Yeni gericiler.. | Devlet eliyle. "Bildiğiniz Müstfimanlardan ohnayan bu ölü- nün, İslamiyetin VVashington'dan Fîlipinler'e ka- dar yayıhnasmda büyük hizmetkri ohnuştur." Bayrağa sanlı tabutun başındaki din adamı, Mehmet Ozgüneş'i son yolculuğuna bu sözlerle uğurluyordu. 1959'larda Adnan Menderes'in "peygamber" olduğunu söyledikten bir yıl sonra, MiUi Birbk Komitesi üyesi olan özgüneş; iki yıl önce pey- gamber ilan ettigi bir "başbakaıun" asılması için olumlu oy kullanacak, siyaset tarihindeki özel yenni alacaktı. özgüneş, 12 Mart ve 12 Eylül aradönem hü- kümetlerinin değişrnez bakanlanndan biriydi ve her seferinde din işleriyle görevli bir koltuga oturtuluyordu. Devlet ebyle serpibp geliştirilen "İslami düze- nin hangj uygulamalarla" yaşama sokulduğu so- rusuna hiç yanıt aranmayacaktı. Oysa, şeriata yeşil ışık yakan uygulamalar, yurttaşlann öde- dikleri vergilerle finanse edıüyor, örgütleniyor- du. Yönetiminde bir mezhebin, Sünnilerin, bu- lunduğu Diyanet İşleri Başkanlığı, Alevi yurt- taşlann ödedikleri vergilen, kendi inanışlanna. göre diledikleri gibi harcayabıüyorlardı. Ya da laik yurttaşlann vergilennden toplanarak siyasi partilere Hazine'den yapılan yardım. şenat amaçlan için kullanılabiliyordu. Bu uygulama- lar, mezhepler arası tarihsel bölünme ve çekiş- meleri güncelleştiriyor; devlet ebyle düşmanlık üretiliyordu. Soruna sadece din eğitimi özelinde bakıldığı- nda bile, sayılan her yıl artan imam-hatip okul- lan ve neredeyse her üniversitede açılan ilahiyat fakülteleri, ilahiyat meslek yüksekokullan top- lumun gerçek gereksiniminden kaynaklanmı- yordu. Bu tür eğitimin kurumlaştınlma amacı sanıldığı gibi "çember sakallı, gerici din adamı"- yetiştinnek değildi. Tam aksıne "Din ideoloisiyle donatümtş, okumuş y azmış" vitrini olan "entelek- tüel görünümlü şeriatçdara" toplum ıçıne çıkma olanağı yaratılıyordu. Çünkü, son otuz yıllık uygulamada. çağdaş bir toplum yaratma arayışı içinde olanlann karşısına top-tüfekle çıkmanın bir çözüm ol- madıgını göstermişti. Darbe silahı herdönemde tutukluk yapıyor, Türkiye'nin çağdaşlaşma kavgası bitirilemiyordu. İnsanlık tanhı boyunca baskı dönerrderinin denenmiş en iyi silahı din idi. Bir "ideoloji ola- rak" namlulara sürülmeli ve çağdaşlaşmadan yana olan halkın üstüne, bu silahla yürünmeb'y- di. J2 Martlann. 12 Eylüllerin bu uygulaması- ndan üreyen "dindar" görünümlü "dinci" eği- limli "yeni gericiler"; gazete köşelerine, televiz- yon ekranlanna. eğitime. öğretime. sanayiye, ti- carete. orduya ve polise bu yöntemle sızdılar. Nicel birikimlerini "tkaret", nitel birikimleri- ni "sızmtı" ile sağlayacaklar, toplumun tüm ku- rumlanru sinsice kemireceklerdi. Yeni gericilerin "80'li yıllarda şeriat ideolojisinin yükselişine" bü- yük katkılan oldu. 1982 Anayasası ile ilk ve ortaöğretim okullan- na zorunlu din dersı sokuluyor; ılkokul çağında- ki küçücük çocuklar "dinin sevgi ve kardeşlik ol- duğu kalkanıyla" metafızik ve dogmatik bilgiler- le yeüştirilıyordu. Böylece "ilerici her düşünceye karşı, içgüdûsel tavır alabilecek bir anlayış" gü- venceye abnıyordu. Bu anlayışın kökleşmesine sadece din dersleri değıl. "Nlilli Eğitim Bakan- lığı'nın Müslüman öğretmenleri" araalığıyla, bi- yolojı. fen ve sosyal bılgılergibi derslerle de katkı sağlanıyordu. Diyanet İşleri Başkanlığı'na bağb denetimli Kuran kurslan, bunlann olmadığı yerlerde ko- rumalı özel Kuran kurslanyla genç beyinlere şe- riat enjekte ediliyordu. Ama en etkili merkez, el- bette imam-hatip okullanydı. 1938"den sonra tümüyle kapatılan imam- hatip okullan, 1950değişımiylebirerikişeraçıla- caktı. 1960 yıbnda 35 okulda 1171 öğrenci vardı. 1971'de 39, 1973'te ise 71'e yükselen okul sayısı 1980'de 249'a ulaşü. Sayı- lan 1981"de 338, 83'te 341'e yükse- len imam-hatip okullan 1989'da Türkiye'nin 383 noktasında 88 bin öğrenciye din eği- tırru verecekti. Türkiye gazete- Mnin "Devletin Hazırladığı Gizli Raporu Açıklıyo- ruz" başbğıyla duyurduğu habe- re göre "2000 yılına kadar 163 bin 137 imam- hatip mezununa gereksininı yar". Diyanet İşleri Başkanbğı'nın imambk. hatiplik ve Kuran kursu öğreticiliği ol- mak üzere 73 bin 707 kadrosu olmasına karşılık, imam-hatip okullan kuruluşundan bu yana 152 bin 298 mezun vermiş durumda. 1994 yıb verilenne göre Türkiye'de tam 417 imam-hatip okulunda, 142 bin 326 öğrenci eği- tim ve öğretim görüyor. Siyasal Bilgiler Fakültesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Cemal Mıhçmğlu'nun sürdürdüğu bir araştırmada, bu okullardan mezun olanlann an- cak yüzde 3'ünün imam olduğu ortaya çıktı. Bu okullan bitirip bir üniversite ve yüksekokula gir- meye hak kazananlann yüzde 30'u eğitim ve fen- edebiyat, yüzde 25'i ilahiyat, yüzde 24'ü hukuk ve siyasal, yüzde 2l"i ise tıp fakültelerinı ve tek- nik üniversiteyı tercıh ediyorlar. Araştırmarun ilginç sonuçlanndan biri de, siyasal bilgiler fa- kültesi kamu yönetimi bölümündeki öğrencile- rin yüzde 40'mın imam-hatip kökenb olması. Örneğin 8 Hazıran 1990 tarihinde kura çeken 60 kaymakamdan 32'si dinci; bunlardan 17'si ise imam-hatip çıkışbydı. Genel olarak Milli Eğitim Bakanhğfna bağb öğretim kurumlan. özelde imam-hatip okullan ile Diyanet'e bağb Kuran kurslannın dışında "dinci örgütienmede" camilerin ayn bir önemi var. Mahalle ve köylerde sayılan her geçen gün artan camilerde "devletin birer memuru olan unamlar" her yaştan insana vaaz, hutbe adı altı- nda İslam modelini öğretiyor. Her devlet daire- sinin artık aynbnaz bir parçası olan mescitlerle, "namazında niyazında olan memuıiaruı" ayn- cabklı konumlan anlatıbyor. İsiamcı vakıf, dernek, sendika ve meslek ör- gütleriyle her gün kazanılan yeni mevzilerle "ile- tişim ağlanna" gıriliyor; sözde laik devletin de- netimi altında olan TRT'de bile artan ölçüde İslamiyet propagandası yapıbyordu. Y»RIN:DapvlnVeMI... GONDUZ GOZUYLE MELİH CEVPET ANDAY Hangisi? Yöneticilerimizi gözümüzde çok büyütüyoruz, başarı- sızlığa düştüklerinde kızmamız bundandır. Oysa onlara bizlerden biri diye baksak, devietin körtopal gidişini ola- ğan karşılayacağız. Başka bir deyişle, baştakilerin ba- şarısız olmalarına sevinmeliyiz, yoksa başımıza bela olurlar: Dediğim-dedikçi rejimler kurulur, yönetim halk- tan uzaklaştıkça uzaklaşır, yasalar buyruklara dönüşür, yakınmalar cezalandırılır, bizden yalnızca alkış bekle- nir... Böylece başımıza insanlar yerine tanrılar geçmiş olur ve istencimizin yerine yazgı geçer. Montaigne, "Baştakiler ve Biz" başlıklı denemesinde şöyle diyor "Bizi yöneien, dünyayı ellerinde tutan klmseierin M- zim kadar akıllı olması, bizlm yapabileceğimiz kadannı yapması yetmez. Bizden çok üstün değlllerse, bizden çok aşağı sayılırlar. Çok şeyler vaat etökleri için çok' şeyler yapmak zorundadıriar." Büyük düşünürün bu görüşüne kolayca karşı çıkabilir- dim, ama son tümce beni durduruyor: O kadar çok şey vaat ettiğine göre, demek sen benden üstün bir insan- sın, göster bakalım üstünlüğünü. Gerçekte korkutma var bu sözde! Üstünlük savı ile or- taya çıkan korkutulmalıdır elbet, yoksa söz değerden düşer ve yöneticide sorumluluk duygusu kalmaz. Oyleyse, Montaigne'e göre en iyi yönetici, çok vaat eden, ama vaat ettiklerini yerine getiren, bizden üstün bir insandır. Kuşku düşüyor içime, neden derseniz, bizden üstiin olan, ya da kendini öyle bilen birinin bize vaatlerde bu- lunmaya razı olacağını sanmıyorum; başa geçmek için razı olduysa, bizi aldatır aldatmaz bu vaatlerinden vaz- geçecektir. Dahası var; üstün insan benim iyiliğimi ben- den daha iyi bildiği için, beni kandırmaya bile gerekduy- maz. Şunu da söylemeden geçmeyelim, üstün insan ola- rak yönetici çok kolaylıkla sadizme düşebilir, o zaman biz yönetilenlerde de mazoşist bir ıra belirecektir ve bu iki oluşum birbirini tümleyecektir Işte bir faşist devlet. Yönetici olarak üstün insanlara devletimizde yer ver- meyecek isek, demek yönetıme aday olanlar, bize daha başlangıçta sıradan insanlar olduklarını, dahası kusur- lu, başarısız insanlar olduklarını kanıtlayacaklar ve bun- dan ötürü de bizden oy isteyeceklerdir. Burada önemli bir soru dikiliyor karşımıza: O zaman genel seçim bir yeteneksizler savaşımı mı olacak? Korkacak ne var bunda, şimdi de öyle olmuyor mu? Söz bizi gerçekten tuhaf bir yere getirdi- Başarısız, işe yaramayan kişileri mi başa getireceğiz? öyle olması gerekiyor. Ya da ben bu konunun içinden çıkamadım. Dtt90tıceye lctllıat' kıslfocı Yargmmkorart: Yazar yoksa,ceTjasıyaymaya • Yargıtay 9. Ceza Dairesi'nin. yayıncılan, gazetelerin sorumlu yazıişleri müdürü gibi değerlendiren karannın ardmdan, mahkeme tarafından bulunamayan yazann "terör suçu" sayılan cezasının da yayınaya verilmesi, düşüncenin yayılmasına yeni kısıtlamalar getirdi. BÜLENT SARIOĞLU ANKARA - Terörle Mücadele Yasası'nın düşünceyi "terör suçu" sayan hükümlerinin yanı sıra, mahkemelerin, yayıncıyı, sorumlu yazıişleri müdürü ve yazar olarak da de- ğerlendiribnesi yeni kısıtlama- lar getirdi. PKK lideri Abdul- lah Öcalan'ın Yurt Yayınevi tarafından yayımlanan ki- tabmı terör suçu sayan Anka- ra Devlet Güvenbk Mahke- mesi (DGM), yazannı bula- mayınca, yayına Ünsal Öz- türk'ü kitabın sahibi olarak değerlendirip mahkum etti. Yargıtay 9. Ceza Dairesi, ya- zann aynı zamanda yayına da olabileceğinı kabul etmeyen Ankara DGM'nin, bir kitabın matbaa işlemlerini yapan Karşı Basın-Yayın Turizm Şirketi Müdürü Buriıan Gü- nel'e "yayıncı yerine" verdiği cezayı onayladı. Öcalan'ın yerine Yayımladığı pekçok kıtap ne- deniyle yayına çlarak ceza- landınlan Unsal Öztürk, PKK bderi Öcalan'ın "12 Eyhîl Fa- şjzmi ve PKK Direnişi" aldı ki- tabını Almanya'da yayımla- yan kuruluşla sözleşme yapa- rak basınca, mahkeme tarafı- ndan bulunamayan Öcalan'ın yerine, Terörle Mücadele Ya- sası'nın 8/1. maddesi uyan- nca, 2 yıl ağır hapis ve 100 mil- yon lira ağır para cezasına mahkum edildi. Ankara DGM, yargılama sırasında 3 kez mütalaa değiştirerek, önce sadece yayınaya, Terörle Mü- cadele Yasası'nın (TMY) 8/2. maddesine göre dava açarak yazan göz ardı etti. Daha son- ra, yayınaya verilecek cezayla ilgib yasanın maddesini değiş- tiren sava. kitabın TMY'nin 7 2. maddesine göre "örgüt propagandası yapmaktan" ce- zalandınlmasını istedi. DGM savası yeni.den iddiasmı değiş- tirerek, Öztürk'ün "terör suçu" işlediği gerekçesıyle TMY'nin 8 1. maddesinden mahkum edilmesi karanna vardı. Yazar gibi sorumlu tu- tularak yargılanan ye mah- kum edilen yayına Ünsal öz- türk ile ilgib karar Yargıtay 9. Ceza Dairesi'nce onaylanırsa, yayınalann, yazar yerine ce- zalandınbnasına olanak tanı- nacak. Konuya ilişkin Cumhu- riyet'in sonılannı yanıtlayan Öztürk. amaçlannın hiçbir sansür uygulamadan Öcalan'- ın görüşlerini okura sunmak olduğunu bebrterek, "Bizinı yazımızm amacı düşünce öz- gürlüğüdür. Propaganda yazısı değildir, silah ile düşünce arası- ndaki farklılık vurgulanmaya çalışümıştır. Herkes düşüncesi- ni özgürce açıklayabümetidir" dedi. Türklye'ye dûnmeyecek Yaşar Kaya Almanya'ya iltica içinbaşvurdu ERGÜN AKSOY ANKARA - Anayasa Mahkemesi'nce kapatılan eski Demokrasi Partisi (DEP) Ge- nel Başkanı ve yayını durduru- lan Özgür Gündem gazetesi- nin imtiyaz sahibi Yaşar Ka- ya'nın, Almanya'dan iltica ta- lebinden bulunduğu bildirildi. Kaya, demokrasi yerleşme- dikçe Türkiye'ye dönmesinin mümkün olmadığını belirte- rek, "Hakkımda kesinleşmiş 300 yıl hapis, 16 milyar para cezası var. Dticanın dışında başka alternatifım yoktu" dedı Hakkında açılan davalan gerekçe göstererek 4 ay önce gizb bir şekilde yurtdışına çıkan eski DEP Genel Başkanı Yaşar Kaya'nın, Almanya İçişleri Bakanbğı'ndan iltica talebinden bulunduğu bildiril- di. Davalarla ilgüi aynntıb bir dosyayı Almanya İçişleri Ba- kanbğı'na ileten Kaya'nın, "Türkiye'ye dönmem duro- munda ömrüm boyunca hapiste yatacağım. Hakkımda açılan davalar tamamen düşüncele- rimden ötürüdür. Bu nedenk si- yasi iltica talebinde bulunuyv- rum" görüşünü savunduğu bildirildi. Yaşar Kaya, iltica talebin- de bulunduğunu doğrulaya- rak Cumhuriyet'e şunlan söy- ledi: "Kürt halkının demokratik platformlardaki girişimleri sus- mayacak. Kürt sorununun si- lahla askeri yöntemlerie çözü- lemeyeceği bir gerçektir. Kürt sorunu demokratik yöntemier- le çözülür. Başka da alternatif yoktur."
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle