Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
11TEMMUZ1994 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 13
'Kendi insanlan' tarafından genç yaşta öldürülen Bedrettin Cömert'in anısına
Kısacıkyaşamında çok verimKydi
BUASAMADA
ŞUKRAN KURDAKUL
SEYFİBAŞKAN
Türk yazın ve sanaünda ilk Bedrettin Cömert
ürününe, 15 Mart 1959 tarihli "Variık" dergisinde
rastlanır. Bu onun ilk yayımlanan yapıtı olan
"Istanbulumsu" adlı şiiridir. Şiir Bedrettin Cö-
mert'in ilk gözağnsı. ilk sanat sevdası olmuştur.
Ozan Hasan Hüseyin Korkmazgil'e yazdığı bir
mektupta; "... şürdeki duyarugımı eleştiriye uygu-
layınca daha verimli, daha yararlı oluyorum" diye-
rek, tamamıyla eleştınde yoğunlaşana kadar bu ça-
basını sürdürmüştür.
1968'den sonra yayımlanmış şiiri yoktur. Belki
yazmaktan değil, ama 1968'den sonra şiir yayımla-
maktan vazgeçmiştir. B. Cömert, bu tarihlerde
daha Roma'dadır. Ve çoğunluk, yazılan yakın
dostu "abiy"i Hasan Hüseyin'in "Forum" dergi-
sinde yayımlanmaktadır. Ozgüvenli, kendi yete-
neklennin farkında, atak ve cesur bir insandır.
Daha oradan gönderdiği yaalan ile kendinden söz
ettirmeye başlar. Hasan Hüseyin'in deyimiyle
1960-1970 yıllan arasındaki bu Roma yıllan, onun
. kuramsal do-
Bedrettın Comert nanımmı, gör-
İtalya'dayken
kuramsal
donanımını ve bilgi yük
birikimini yd
S£ttin CÖ-
sağlarken, hem mc
£ ]9
™k
¥~
°^ . ' , raber yurda do-
sanat tanhı hem de ner. Romada
c i _r> hem sanat tarihi
ieiScie hem felsefe di-
disiplinJerinin ^S^X-
'terbiyesinf aldı ur. Baz oiuş-
muştur. Bundan
sonraki iş, malzemeyı kullanarak. temelın üstüne
çıkmak, bir şeyler inşa etmektir. lşte yurda dönü-
şünden, 1978 temmuzuna kadar olan kısacık sü-
reçte de onlan yapmaya çahşmıştır. Bu dönemin
Bedrettin Cömert'i, çok çalışan, çok yazan, çok
okuyan, çok anlatan, çok tartışan, aldıklannı ve-
ren, öğreten Bedrettin Cömert'tir. Bu yıllar onun
kısacık yaşamındaki en verimli ydlardır. Bir başka
deyişle, meyveye durduğu yıllaıdır.
Çalışma alanlan ve konulan zengindi
B. Cömert, bir sanat tarihçisidir, bir felsefecıdir,
estetıkcidir. dilcidir, eleştırmendir. Ama aslında o
bu özelüklerin tümünü birden kişiliğinden özdeş-
leştırmiş ender insanlardan birisıdir. Onun cahşma
alanlan ve konulan çok zengin bir çeşitlilik ortaya
koyar. Her bırisi uzun uzun inceleme ve araştırma
konusu olabüecek nıteliktedir. O nedenledir ki bu
yazımızı onun eleştirmenlik yanı ile sınırlamak isti-
yoruz. OzelJikle de bu yanını secmemiz amaçhdır.
Çünkü Türk yazın ve sanaünda eleştiri bir tür ola-
rak onun kişiliği ile beraber, onun yazılan ile bera-
ber; çatık kaşb, soğuk, kuru özelh'Öni yitirmiş; sev-
gi, sıcakük ve duyarlılik kazanmışür.
O, eleştirmenliğin, "sığ iztenirocüik" olmadığını
çok iyi bildiğinden çalakalem, feryadı eleştin gele-
neğine her zaman biraz alayla. bıraz da isyanla
bakmıştır. tlk eleştiri yaası, 15 Eylül 1966 tarihlı
"Varlık" dergisinde yayımlanan "Çeviri Üstüne
Düşüncekr" veya yıne "Varlık"ta yayımlanan 15
Ocak 1967 tarihli "Temmuz BUdirisTdir. Bu yazı-
lanndan sonra şiir. çeviri vaalanna daha az zaman
ayırarak hemen hemen tüm çalışmalannı eleştiri
yaalannda yoğunlaştırmıştır.
Bedrettin Cömert, toplumcu-gerçekçi eleştiri
kavgasını yazdığı son yazısma kadar sürdürmüş-
tûr. özellikle nesnel-öznel eleştiri tartışmalannın
yordu; "Böyle bir savı Oeri sûrebilmek için kişinio
düşünce tarihinin geuşimindeo yoksun bulunması ge-
rekir."
Bedrettin Cömert'in bu yanıtı günümüzde çeşitli
seçici kurul üyeliklerinin belirlenmesinde devamlı
karşılaşılan bu tip olaylara karşı çok iyi bir yanıttır.
Aynca onun sanatçı ve eleştirmenlerin olaylara
bakışlan ve değerlendırmelennin farkiılığ üzerine
düşünceleri de ilginçtir. Ona göre eleştirmen; "..
kendi sanat anlayışına kişisel yeğlemelerine karşuı
başka görüşleri ve yeğleınelen de anlayıp kendi
tavrını ona göre düzenleyen kişidir." Oysa sanatçı-
dan ".. kendi görüşünön dışındaki görüşleri geçerii
İlkeleştiriyazısı, 15
Eylül 1966 tarihli
"Varhk" dergisinde
yayımlanan Çeviri
Üstüne Düşünceler"
veya yine "Varlık"ta
yayımlanan 15 Ocak
1967 tarihli
"Temmuz
Bildirisi"dir. Bu
yazılanndan sonra
şiir, çeviri yazılanna
daha az zaman
ayırarak hemen
hemen tüm
çalışmalannı eleştiri
yazılannda
yoğunlaştırmıştır.
yarattığı kısır döngü içindeki taraflardan. toplum-
cu-gerçekçı eleştirirun içıne düştüğü içerikçılık bağ-
nazlığı üzerine uyanlan ilk o yazmıştır. O bu konu-
da; "... sanatın toplum yapısıyla bağlantısını ve bu
yapıya bağlüığını göstermeye çaltşırken sanatın
kendisini gözden kaçumış, tek vönlü, edilgin ve kişi-
tiksiz bir >ansıtma kuramını savunur baie gebniş-
tir.." dıyerek toplumcu-gerçekçi eleştırinin içıne
düştüğü yanılgılan belirlemeye çalışmıştır.
Yine toplumcu-gerçekçi eleşü'rinin "... kitapsal-
kununcı tandarla beBrli kitap göstergelerinde tutsak
kalnuş..." değerlendirmelen üzenne de 'maakseriı
yargılar getırmekten kendmi alamamıştır. Ancak
tum bunlann yanında soluk almasına dahi taham-
mül edemediği "iztenimci eleştiri'' üzerine ise süreli
olarak en çatal dilü, en sert yazılannı yazmıştır.
Bedrettin Cömert, eleştirmen kavramına olduğu
gibi sanatçı kavramına da aynı gerçeklikle bakı-
yordu. Ona göre: "Bir sanatçı ne denii nesnel olursa
oisun, nesnelliği ancak kendi sanat anla>ışının tu-
tarhlığını denetecek gücteydi." Bir kısım sanatçının
savı olan. "Bir sanatçı) ı değerlendiren kişinin de sa-
natçı obnası zonınluiuğu ('.)" konusun da şöyle dı-
saymasını beklemek. en azındansanatçuıın doğasına
ve yarabna siirecinin niteliğine terstir." Bu nedenle
her ikisinın olaylara bakış ve değerlendırmelennin
farkb olması da onca son derece normaldir.
Toplumcu-gerçekçi eleştiri anlayışı
Bedrettin Cömert'in eleştiri anlayışına gelince; o
değışık, yepyenı bir formülle ortaya çıkan bir me-
sıh değildir. Onun eleştiri anlayışı. aslında her za-
man formule edilen. fakat uygulamada farklılaşan
bildığımız toplumcu-gerçekçi eleştındır. Ona göre
toplumcu-gerçekçıeleştın.gerçekanlarrıda"gerçek-
çi" olmalıdır.".. kaba ve kolaycı bir gerçekçilik top-
lumcu eleştirive ancak zarar getirir. Topiumcu eleş-
tiri. hiçbir gıiçlükten kaçmayan, önüne çıkan her so-
runu, her ayrınrıyı ciddi bir sonın kabul edip, onu
çözecek en sağiam ve gelişmiş araştırma \ollarını
arayan, amacına uiaşmak için hiçbir yolu ve aracı
küçümsemeyen eleştiridir."
Bedrettin Comert, Roma'dan döndüğü ilk yı-
Uarda, yani 1970'lerin başlannda bir kısım slogana
yazann 'ılımir yargısını yemışti. Halbuki bu yargı
onun hiç de hak etmediği bir yargıydı. Çünkü o bir
yöntem ve kuram adamıydı. Uluorta, dayanıksız,
doludizgin bir biçem kullanamazdı. Fakat yine de
duymadığı düşünceleri ölçüt almamıştır. Onu
ılımlılıkla suçlayanlar, onun bilimsel ağırlık ve tu-
tarlılığını ılımlıhkla kanştırmışlardır. Bunun yanı-
nda onu eleştirenler arasında ıhmlı bulanlar kadar,
onu fazla sivri, pervasız bulanlar da olmuştur. Kı
bunlar daha çoğunluktadır.
Onu en çok eleştiren yine kendisiydi
Aslında kendisini eleştirenlerin başında hep yine
kendisi geimiştir. Sözgelimi, yazılannda bir türlü
polemikten kaçamadığıru her fırsatta rahatça yine
kendisi belirtmiştir. Onun yazılan değil ılımlı ol-
mak aksine hep tartışmaa kışiliğinin egemen oldu-
ğu bir keskinliğe sahip olmuştur. Bu yaruyla olma-
sa da erken tanhli yazılanna aslında birçok konu-
da eleştiri getirebilir. Sözün gelişi, 1970 ve daha er-
ken tarihli yazılannda oturmamış bir biçem göze
çarpar. Dağınık ifadelerle, el yordamı çözümlerle,
kurgusu henüz oturmamış cümlelerle anlatır dü-
şüncelenni. Fakat bunlann yanında da o, özellikle
de 1975'ten sonraki yazılannda akıa, yumuşak bir
biçemle, an diliyle en kuramsal. en kavramsal an-
latımlan bile okuyucuya, sıkmadan, ipin ucunu
kaçırmadan anlaşılır bir şekilde vermesini bilmış-
tir.
Ince, keskin bir zeka ve olgun, duyarlı bir kavra-
ma, değerlendirme yetisine sahıp olan Bedrettin
Cömert'in tüm vazılannda ortak bir özellik vardı;
heyecan. Coşkulu, atak kışiliğinin sözcüklere yan-
sması belkı bu şekilde oluyordu. Belkı de ya-
şamının kısahğının farkında olan bir gızlı bilincin,
bir an evvel bir şeyler yapabılme ısteğının sonucu
ortaya çıkan bir
duyguydu o he-
yecan. Bu değer- Coşkulu Ve atak
li yazın, sanat ve Viciiimni
bilim adamı, en KlŞlllgUîl
verimG oidugu. sözcüklerle
çağında onu hıç
tammayan, o yazılanna yansıtan
FStf Bedrettin Cömert,
1978in e n verimli çağında,
bir temmuz sa- , » _ „ , . . *^^ '
38 1978 ın bir teınmuz
: sabahında çok genç
^Bedrettin Cö- > » § * Wf SUİkaStol
mert.çok verim- kurban glttl.
li bir bilım ve sa-
nat adamıydı.
Yayımlanmamış daha pek çok eseri vardır. özel-
likle estetık kuramı üzenne çalışmalan genış bir
okuyucu kıtlesi bulacaktır. Bir Armağan Kitabı'
yayımlayan Hacettepe Üniversitesi, üzenne düşeni
yapmış gibi görüiüyor. Sanıyorum gende kalan
yayımlanmamış çalışmalannın, yayımlanabileceği
adres de Kültür Bakanlığı'dır. Cömen'in eskı dos-
tu Sayın Prof. Emre Kongar'a ve Sayın Kültür Ba-
kanı Fikri Sağlar'a anımsatmak ıstenm.
Istonbul
dergisiyayuı
yaşanunı
sürdürüyor
Kfiltür Servisi - Ekonomik
sebepler nedeniyle bir süre önce
kapatılma tehl'ikesı ile karşı
karşıya kalan Istanboj dergisi.
10. sayısıyla yayın hayatına de-
vam ediyor. Dergi yetkilileri,
okurlanndan daha çok ödeme
yapmalannı istemek yerine,
dergjlerinin sayfalannı biraz
daha incelttiklerini, ancak ice-
rik niteliklerinden, tstanbul'a
ilişkin çabalanndan, zengin ya-
zım kadrolanndan hiçbir şey
kaybetmediklerini belirtiyor-
lar.
1994'ün İstanbulu
Derginin son sayısında yer
alan dosya konusu "İstanbuT-
un popfiler kültürö"nü oluştur-
mak için tam altı ay çakşıldı.
Bu çalişmaya, Zeynep Tül Ak-
bal, Ayhan Aktar, Deniz Gök-
çe, Aynur Üyasoğlu, Güisün Ka-
nunustafa, Can Kozanoğiu,
Mûbeccel Kıray, Ayşe Öncfi,
Meral özbek, tuğrul Şavkay,
Latife Tekin, Aydın L'ğur ve
Tomris Uyar yazılan ile katıldı-
lar. 1994 Istanbulu'nun yaşam
haritalan incelenirken oluşan
manzara bir "postmodern çeşit-
lilik'' içeriyor.
Mûbeccel Kıray'ın 'tstanbul'-
un çeviz adetferi", Aynur tlya-
soğlu'nun 'örtülü kadın kimliği',
Deniz Gökçe'nın futbol \e poli-
tizasyon', Ayhan Aktar'ın 'gü-
nübirtik tatil yapma yöntemle-
ri\ Aydın Uğur'un 'dev abşveriş
merkezleri' ya da Can Koza-
noğhı'nun 'köpek cemaati' üze-
rine yazdıklan, bu dosyanın
içeriğini oluşturuyor.
Dergide yer alan diğer konu-
lar da geçmişle bugün arasında
kurulan dıyaloglann ürünü.
Samflı Rifat'ın "Binbir Ayasof-
ya", Tann'ya adanmış bir
yapının öyküsü olarak ve Gök-
han Akçura'nın "Emek Sine-
ması" Beyoğlu'nun Cercle d'-
Orient Adası olarak karşımıza
çıkıyor.
1950'lerin tstanbulu
Afife Batur'un tam yüz yıl
önce yaşanan bir depremin ız-
lenimlerine veya Necdet Saka-
oğlu'nun kıyametin Istanbul'-
da kopacağma daır söylentiler
üzerine yazdığı yazılar, Istan-
bul'un esrarengiz yanına çok
uyuyor.
Dergide aynca yer alan 16
sayfalık bir fotoğraf albümün-
de Ara Güler'in 1950'ü ydlarda
lstanbul'da görüntülediği yok
olan tstanbul'u, siyah-beyaz
çekimlerle ve Attila Uhan'ın şi-
irleri eşliğinde tekrar keşfetmek
raümkün.
Kültür Bakanlığı ve Plastik Sanatlar Derneği arasında bir protokol imzalandı
Plastik SanaÜar Konseyi'ne doğru
Kültür Servisi - 'Plastik SanaÜar Kon-
seyi' kurulması yolunda ilk adım. önce-
ki gün Kültür Bakanlığı ve Plastik Sa-
natlar Derneği arasında imzalanan pro-
tokolle aülmış oldu. Kültür Bakaru Fik-
ri Sağlar ve Plastik Sanatlar Derneği
Başkanı Hüsamettin Koçan'ın imzaladı-
klan protokol gereğjnce konsey, ülke-
mizde plastik sanatlar alanında oluş-
muş birikimlerin bakanbk etkinliklerine
katılımına olanak sağlayacak.
Kültür ve sanat alanında sivil bir
yapılanmayı da gerçekleştirecek olan
Plastik Sanatlar Konseyi, kendi alanıy-
la ilgiü ulusal ve uluslararası ölçekte
kısa ve uzun vadeli projeler hazırlaya-
rak bakanlığa sunacak.
P lastik Sanatlar
Konseyi 'nin devletle
sanatçı arasındaki
kopukluğu ortadan
kaldırması ve sanatı
sivilleştirmesi
bekleniyor.
Kültür Bakanı Fikri Sağlar, bu olu-
şumun kültür alanında devlet ve sivil
örgütlenmeler ile kurumlar ve uzmanlar
arasındaki iletişimsizlikten kaynakla-
nan olumsuzluklan gidenci bir ışlev üst-
leneceğini belirtti. İmzalanan protokol,
aynca bu yıl dördüncüsü yapılacak olan
İstanbul Sanat Fuan'nın bakanlıkça
desteklenmesine ilişkin maddeler de içe-
riyor. Bu maddelere göre. Kültür Ba-
kankğı fuann *bir kültür devleti olan
Türkiye'ye yaraşır bir biçimde gerçek-
kştirUınesi' amacıyla Plastik Sanatlar
Derneği'ne maddi katkıda bulunacak
ve fuarda sergilenen sanat yapıtla-
nndan satın alacak.
Hüsamettin Koçan ise konseyi, kül-
tür alanını sivilleştirecek çok önemli bir
organizasyon olarak gördüğünü ve bu
adımla, devletle sanatçı arasında süre-
gelen kopukluğun ortak bir üretim sü-
recine dönüşeceğini söyledi.
Son günlerde yaşanan siyasal geh'ş-
melerin, geçrnişte devletin üstlendiği
sansürcü rolü baa yerel yönetimlere
kaydırdığıru belirten Koçan, mekan-
lanndan söktüriilen heykeller, çıplaklık
gerekçesiyle sansür edilen sergiler ve
vergi dairesine dönüştürülen sanat gale-
rilcrinin, Türk toplumunda çağdaşhğa
karşı yeni bir sansür anlayışının yerel
yönetimler araahğıyla yaşama geçiril-
diğini ortaya koyduğunu sözlerine ekle-
di.
Hüsamettin Koçan, plastik sanat-
lann ve sanatçılann ülkemizde yaşadığı
sorunlara da değindi:
Kûhür Bakanı Fikri Sağlar ve PSD Başkanı Hüsamettin Koçan konsey için ilk adımı atülar. (Fotoğraf: UĞUR GÜNYÜZ)
"Şu günlerde sanatçı haklanna yöne-
lik saldırılar karşısuıda sanatçıyı konıma
altına alan 'Fikir ve Sanat Eserleri Ya-
sası' Başbakanlık'ın önünde beküyor.
Aynca Türkiye UNESCO'ya üye ve
UNESCO'nun koşullarına göre, sanatın
ve düşüncenin uluslararası dolaşımı ser-
besttir. gerekli kolaylıklar sağlanır. Oy-
sa ki Türkiye, Avrupa ile olan uyumsuz
Kültür Bakanı Fikri Sağlar ise sanat
eserlerini müstehcen bulan kişiler yü-
zünden talihsiz bir dönem yaşandığını
belirterek, 'Atatürk'un kültürünü yok et-
meye çalışan bir avuç azınlığın' olduğu-
nu vurguladı: "Bir kültür de> leti olduğu-
nu iddia ettiğimi/ Türkiyc'de. sanatın di-
ğer uluslara aktanlmasını engelleyen bu
kurallaruı kaldn-ıünasını talep ediyonız.
F ikri Sağlar, Atatürk'ün kültürünü yok
etmeye çalışan bir avuç azınlığa dikkat
çekerek,'Orümcek kafalılar tek tek başlannı
çıkararak ağlannı örmeye çabşmaktadırlar.
Sanatçılann, çağdaşlaşma doğrultusunda
inançh herkesin bunlann yapmakistediği
tahribatı önlemeleri gerekiyor' dedi.
ilişkileri nedeniyle de belli sonınlar yaşı-
yor. Sanatçının önünde vize diye bir so-
nın var, gümrüklerde sanat eserleri ticari
mal gibi değerlendiriliyor. Sanatın ser-
best dolaşımı önündeki bu engeüer
kaldınlmalı.
Vergi yasalarında gerekli düzenleme-
ler yapılrnalı. Örneğin 98. maddede spor
ve eğitinı kurumlanna vergi ayrıcalığı ge-
tirilivor. Bu, kültür ve sanat kurumlan
için de geçerli olmalı."
Biz, sanatçılanmtzı ülkemizin hakiki
temsilcileri olarak görüyonız. -
'Bu belden aşağı sanattır' diyen insan,
Türkiye'yi ve Türk halkının düşünceleri-
ni temsil ermez; ama sanat alanuıdaki bir
başarıyla Türkiye gerçekten temsil edi-
lir. Bu temsilcilerin yaygınlaşması ve ra-
hat hareket edebüecek hale gelmesi ge-
rekmektedir. Çünkü örümcek kafalılar
ülkemizde tek tek başlannı çıkararak
ağlannı örmeye çaltşmaktadırlar. Hele
hele çağdaş bir Türk devleti kurma doğ-
rultusunda iddialı hükümet, buna müsaa-
de etmemelidir.
Laik, demokratik Türkiye Cumhuri-
yeti'nbı kunılmasından 71 yıl sonra,
"Cumhuriyetin temeli kültürdür" diyen
Atatürk'ün kültürünü yok etmeye çalı-
şan, "Çağdaş u>garlık düzeyinın üstüne
çıkmalıyız' diye gösterdiği ilkelere set
koymaya çalışan bir zihniyet, bir avuç
azınlık, insanlan rahatsız edi> or; çağdaş-
laşmayı engelleyecek bir gücü eline geçir-
mede faaliyet gösteriyor. Bu dönemde,
sanatçılann. sanatseverlerin, çağdaşlaş-
ma doğrultusunda inançh herkesin bir
araya gelerek bu bir avuç azınlığın yap-
mak istediği tahribatı önlemeleri gereki-
yor^
'Kültür ve sanatta tasarruf
Sağlar, kültür ve sanatta tasarruf ola-
mayacağını yönetimde bulunan herke-
sin anlaması gerektığirü belirtti:
"Hükümetimizin programında var ol-
masına karşuı, son tasarruf genelgeleriy-
le ve özellikle sanata bakış açılanndaki
gelişkinliğin tam olarak gerçekleşmeme-
sinden kaynaklanan 'kültür ve sanatta
tasarruf yapılması' eğüimi söz konusu.
Bu çok tehlikeli bir harekettir. Kültür ve
sanattan tasarruf ettiğiniz anda. insanlı-
ktan da insandan da tasarruf etmiş olu-
yorsunuz. O zaman yaptığınız ekonomik
faaliyetler, aldığuuz ekonomik önlemler
niye ve kimer'
Metin Altıok'un Şiirini
Düşününce...
Metin Attıok da, 2 Temmuz 1993 günü Sıvas toplukıyı-
mında yakılanlar arasındaydı. 8 temmuza kadar girdiği
ölümcül komada karşıladı ölümü. Bıraktığı şiir mirasın-
da şu dize de var:
' Kan döken kurtulamaz eline bulaşan kandan."
Nerdeyse otuz yıldır şiiri üzerine yargılar verilen bir
şair Metin Altıok. Melih Cevdet Anday'dan Behçet Ne-
catigil'e, Fethl Nad'den Doğan Hızlan'a, özdemir
İnce'den Haydar Ergülen'e kadar kaç kuşağın edebiyat
adamı bir noktada birleşmişler yazılannda.
Metin Altıok kendisinden başka türlü olmaktan çeki-
nen bir şairdir.
Şiirinin özgünlüğünü yaratan birinci kaynak bu bence.
Onun şiirini tanıdıkça belirginleşen bir yargıyı yazmak
istiyorum.
Metin Altıok, yaşamda burun buruna geldiğimiz, ço-
ğun toplumsal çelişkilerden doğan acıları doğrudan
yansıtmıyor şiirine. Bu nedenle de güncel olaylar iç dün-
yasında yarattığı etkilerle gösteriyor kendini. Güncel
olana ideolog gözüyle yaklaşmadığı için kuytu bir köşe-
den ses alıyoruz sanki. Böylece tekil çoğula ulaşıyor.
Yaşamımızda yeri olan öğelerle çalıştığı için de derin-
den etkiliyor bizi.
Bu öğelerden birkaç örnek vererek Metin Altıok şiirine
yaklaşmak istiyorum.
"Soluk ve üzgün bir mendil"
(Savrulan)
"Yanağtnda şark çıbanı gibi
Kararırken bir taşın oyuk yeri"
(Telgraf Direkleri)
"Yanımda bavulum, yılgın ve ihtiyar"
(Evde Yoklar)
"Iple dikilmiş yırtık lastik ayaklarında"
(Soneler, 3)
Görüldüğü gibi yaşamımızda yer alan öğelerle somut
bir durumu duyumsatırken yakalamak istiyor şiiri Metin
Altıok.
Bu yargıyı da örnekleme amacı ile az önce okuduğu-
muz öğelerden birinin geliştirdiği şiiri vermek istiyorum.
"Yanağında şark çıbanı gibi
Kararırken bir taşın oyuk yeri
Kuşlar konar omuzlarına
Süslemek için gömleğini
Kuşlar ki bozkırın apuletleri
Ah... o telgraf direkleri,
Telgraf direkleri."
Toplumsal duyarlığı kişisel duyarlıkla iç içegörüyoruz
Metin Altıok şiirinde. Haykırıya dönüştürülmemiş bir du-
yarlık bu. Üzünç boşlukta sallanmıyor ama. Ya yaşamın
bir parçasından algılıyoruz ya da dışındaki bir oiayın
kendisınde yarattığı etkiden. Genellikle dış etkiler iç ger-
çeğin dizelere yansımasına neden oluyor.
"Bir adam dolaşıp durur kendine konuşarak
Bekler belki de birposta trenini.
Içinde bir deniz kayalara vurarak
Parçalar hışımla kendi kendini.''
(Soneler, 13)
Metin Altıok'un geleneksel yapı biçimlerini severek
kullandığı yazılmıştır Cumhuriyet dönemi şairlerimiz-
den bırçoğu için ileri sürülebilir bir yargıdır bu.
Eski begeniden kopmadan yeni yapıları özgün öğeler-
le zenginleştirmek.
Metin Altıok'un da, çoğu şiirinde gerçekleştirdiği bu
bence.
Geçmişten geleceğe doğru bir sürekliliktir şiir.
Metin Altıokun şiirini bu sürekliliğin dışında görmüyo-
rum.
Monet'nin'akıl
almaz' Katedraller'i
Kültür Servisi - Fransa'da Paris dışındaki 15 büyük müzeden
bin olan Rouen Güzel Sanatlar Müzesi'nde bir süredir devam eden
yenileme çalışmalan sona erdi ve müze Claude Mooet'nin 'Kated-
raller' sensınden 16 tablonun yer aldığı sergiyle yeniden sanatse-
verlere 'merhaba' diyor. Dört yıldan uzun süren yenileme çalışma-
lan için 120 milyon Frank harcandı. Müzede bulunan 64 salondan
31'i 1992 yılında açılmıştı. Bu kez de genye kalan 33 salonun
açılışıyla müzenin tamamı tekrar kdlanıma sunulmuş oldu.
Müzenin açılış sergisinde yer alan ve Rouen Katedrali'ni yılın \ e
günün değişik zamanlannda gösteren 'KatedraDer' serisi asbnda
30 tablodan oluşuyor. Bunlardan 20 tanesi 1895 yılında Durand
Ruel Galerisı'nde ilk kez sergılendiğinde Monet'nin koruyucusu
Georges Clemenceau devlet başkanına çağnda bulunarak bu
tablolann bir bütün olarak değerÛ olduğunu ve Fransa'nın bunla-
ra sahip çıkması gerektiğini belirtmışti.
Ancak zamanın devlet başkanı sanata pek meraklı değildi \e
sonuç olarak tablolar dünyanın dört bir yanına dağıldi. Bugün
altısı Orsay Müzesi'nde, biri Rouen'de olmak üzere yedi tanesi
Fransa'da, kalan 23 tanesi ise başka ülkelerdekı devlete ait ve özel
koleksıyonlarda bulunuyor. Kimisi tngiltere'de, kimisi Japonya'-
da, kimisi Rusya'da...
Sanat tanhınde gelmış gecmiş en sıstematik çalışmamn ürünü
sayılan 'Katedraller' dizisine 1892 yılmın Şubat aymda başlayan
Monet, bu ilk denemesinde istediği sonucu elde edemedi. Ancak
bir sonraki yıl yine aynı zamanlarda tekrar bu işe dört elle sanldı.
Aynı ışığı yakalayabilmek amaayla aynı tarihlerde başladığı çah-
şma ikı yıl kadar devam etti.
1895 yılında özenle hazırladığı tuvallerden 20 tanesini sergiledi.
Kuşkusuz Monet 1891'e kadar başka serilere de başlamıştı. "'Sa-
man Balyalan" ve "Kavaklar"ı denemişti. ancak 'Katedraller1
bambaşka bir yoğunluk taşıyordu.
Üç ayn göriiş açısına sahip üç ayn gecici atölyesi oldu. Bunlar-
dan ilki. katedrali tam karşıdan gören boş bir apartman dairesiydi.
tkinasi. bir mağazanın giyinme odasıydı. Buradan katedrali biraz
daha yandan ve aşağıdan görüyordu. Sonuncusu ise Au Caprice
Mağazası'run üstüne kurulmuş tahtadan bir atölyeydi. Burada
günlerim gecirdi. Katedralin 56 metrehk bir cephesine 50 metre
uzaklığa oturup saatlerce binayı seyrediyordu.
Bu görkemli gotik binamn güzelliğı, taşıdığı tarihsel ve dinsel
anlamdan çok. başdöndürücü yüksekliği etkiliyordu ve meydan
okumaya itiyordu sanatçıyı. Bu inanılmaz görüntüyü Yethedip' bir
metreye seksen santim ölçülerindeki tuvaie aktarmak isteğtydi söz
konusu olan. Katedral onun için ışığın çok çeşitli açılannı gösteren
bir ekrandı. Adeta bir tiyatro perdesiydi ve Monet onu kaldırmak
için iki yılını verdi.
Kendi deyimiyle 'köle gibi' çahşıyordu Monet. "Bugün dokuz hı-
val" yanyordu defterine 1892 mamnda. Ertesi yıl. "Bugün on dört
tane. Daha önce hiç oöyie bir şey başıma gelmemiştf. Şiddet dolu
bir takıntıyla günde on-on iki tuval üzerinde çalışıyordu. 12 şubat
1892'de. "Çok zor bir işe kalkışıyonmı" diye yaznuştı. Bütün
yazdığı mektuplar bu 'sürekli işkencey e' tanıklık edıyordu:" Yaptık-
lanm çok korkunç ve ben korkuyonım. Bu işin içinden çıkama-
yacağun", "İyice dağıldım arhk devam edemiyonım... Bütün gece
kâbuslar gördüm, katedral üstüme yıkıltvordu, rengârenkti, mavi,
pembe, sarı..."
Ancak bu inanılmaz çalışmamn sonunda 1895'in Mayısı'nda
açılan sergi büyük sansasyon yarattı. Kalın boya tabakalannı eleş-
tirenler de oldu. Ama Cezanne, Degas, Pissarro, Renoir gibi sa-
natçılar bu seriye hayranhkla yaklaştılar. Malevitch daha sonra
"Sanat tarihi için büyük bir adım" demişti.
'Katedraller' sensı Monet için, resim içine gerçek bir 'danş' oldu.
Işık oyunlannın zenginleştirdığı bu yapının onda uyandırdığı re-
sim tutkusu sıradaki tamamlanamayan 'Nymphauu*' serisini do-
ğurdu. Ancak gene de ressamın yapıtlan arasında en akıl almaz
olanı 'katedraller' serisi oldu. Bu seriden bir araya getirilebilen 16
tanesi 14 kasım tarihine kadar Rouen Müzesi'nde sanatseverleri
bekleyecek.