Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
26 MAYIS1994 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 13
23 mayısta yaşamını yitiren seramik sanatçısı Attila Galatalıdün toprağa verildi
Seramikbir ustasını dahayitirdi
MEHMETAĞAR
Seramik sanatçısı Attila Galatalı 23 mayıs pa-
zartesi günü öldü. Bayramın üçüncü günüydü.
Dün uğurladık onu. Bize yapıtlan ve anılan
kaldı. Iki gündür Attila'nın seramik serçesini
avuçlanmın içinde tutuyorum. Parmakla kavra-
nabilen bu seramik serçe, Attila'nın tanıştığımız
gün bana annağan ettiği bir
çalışmasıydı.
Dün gjbi haünmda, 1989
yılıydı. Atölyesinde seramik
sanatını tartışıyorduk. Çok
dikkatli eleştiriler getiriyordu.
Daha sonra öğrendim her k o
nuda yaptığı eleştirilere ayn
numara verdiğini.
Seramjk sanaünın tartışıla-
cak nesi var...
Şimdi de seramik sanatım
tartışıyorlar.
Sanat mıdır. zanaat mıdır
diye. Bunlann hepsi boş. bu
konudaki eleştirimi önümüz-
deki günlerde yapacağım.
Evet, Attila Galatalı 1957
yılında başladığı sanat ya-
şamını aralıksız 1994 yılına
kadar sürdürdü. Bu zaman
içerisinde elestırilerini hiç
eksik etmedi. İJçüncü bir göz
vardı onda ıleriyi görebilen, biraz da hakkıydı
eleştirmek. 30 yılı aşkın seramik yaşamı ona bu
hakkı veriyordu.
Üst gözünü çok iyi kullanabilen birsanatçıydı
Attila Galatalı.
Liberal ortamda her şey karşılıklıdır. Ya da
karşılığı olmayan bir işe girmek yararlı değildir.
Attila Galatalı
Çünkü ortamı devindirmez. Oysa ortamın sanat
yükü ile devindirilmesi esas olmalıdır.
Attila bu devingenliğın ülkemızde sağlana-
madığından şikayetciydi. Sanatçı ürettiğınin
karşılığıru hiçbir zaman alamadı ve bunun eleşti-
risi yapılmalıydı.
Attila'nın bu duyarlı yanını yapıtlannda göre-
biliyoruz. Renklerîe, gölgelerle ve boyutlarla oy-
nayan, bir o kadar da yaşama
dokunan bir sanatçıydı.
1957 yılında Bedri Rahmi ve
Eren Eyuboğlu ile birlikte mo-
zaik dalında çalışmalar yapıp
daha sonra seramiğe geçen
Galatalı ilk ödülünü 1962'de
aldı.
1971 yılında Italya Cum-
hurbaşkanlığı altın madalya
ödülünü alan sanatçı bir son-
raki yıl ise kendi olanaklany-
la katıldığı Pablo Picasso baş-
kanlığında Fransa Vallauris
3. Bienali'nde birincilik ödü-
lünü kazandı.
Bu yanşmadaki yapıtıysa
güneş motifı panosuydu. Bu
pano Vallauris Modern Sanat
Müzesi'nde halen sergilen-
mekte. Galatalı daha sonraki
yıllarda da birçok ödüller
aldı. sergiler açtı; her yapıtı-
nda dilin ve düşüncenin söylemi vardı. Bu yılın
başında Etibank Sanal Galerisi'ndeki seramik
sergisi sanatçı kişiliğini en iyi ortaya koyan bir
sergiydi.
Seramik sanatı bir yıldızını daha kaybetti.
Attila'nın yazıp söylediği, bila sayı eleştirileri-
ni dikkate almak için sanata bir üst gözle bak-
mak gerekiyor. Attila Galatalı'nın Kaleseramik bançesinde bulunan 'Aile' adlı heykeü.
Türkiye'de' Mrs. Fenmerf diye tanınan bale öğretmeni Beatrice Appleyard'ın ardından...
Bir tek bale uğruna hırçın olabilen kraliçe
ŞEBNEM AKSAN
Türkiye'de Mrs. Fenmen olarak bili-
nen Beatrice Appleyard 1951'de kuru-
'an Ankara Konservatuv an Bale Bö-
lümü'nün ilk öğretmeniydi. Kendisi
Dame Ninette de Valois ile başlayan
İngiliz kökenli balemizin günümüze
uzayan canlı bir tarihi iken vefatı ile
şimdi bu mirasın bir anıtı oldu. Hika-
yelerin kimler tarafından anlatıldığı.
kimler dinlenerek, hangi verilere göre
yazıldığı tabii lu çok önemlidir. Mrs.
F&anen 1951 yılından bu yana Anka-
ra'da yaşamış olması nedeni ile bale
tarihımizin gelişmesini ıçtenlikle izle-
miş, olgun bir şahidiydi.
Ankara'da Fenmen Stüdyosu
Ölüm bilebildiğimiz mutlak olan
tek gerçek. Seksen yasına erişebilmiş,
hayatıru yaşıyabilmiş herkesi son yol-
culuğuna bir minnet ve coşku duygusu
ile uğurlayabilmek gerek. Bu gibi du-
rumlarda bir tören düzenlenecekse o
kişinin geriye bıraktığı değerlerden ve
anılardan söz etmek doğru olur.
Devlet sanatçısı rahmetli Mithat
Fenmen ile evlendikten sonra zamanın
kanunlanna göre konservatuvardaki
görev lerinden aynlmak zorunda ka-
lan Fenmenler Ankara'da meşhur
Fenmen Stüdyosu'nu açmışlardı.
Fenmen Stüdyosu'ndan önce Anka-
ra'nın bir de Mme. Marga'sı vardı
Kızılay'da. Ablamın derslerini izler-
dim bu okulda, sonra bir süre Fenmen
Stüdyosu'nda arkadaşlanmı izlemek-
le yetindim. Hastalıklı bir çocuk oldu-
ğum ıçin annem baleye yoüamaktan
kaçınmıştı beni. Beatrice Fenmen'in
elleri. ayaklan. her hareketi. kaşını oy-
natması bile benim için büyük bir çe-
kiciliğe. güzelliğe sahipti.
Prensiplerine bağlı öğretmen
11 yaşjmda ilk kez operaya gitmiş-
tim, sinemalar tiyatrolar vardı, ama
hiçbir şey bana haftada iki kez Mrs.
Fenmen'i izlemek kadar büyüleyici
gelmemiştı. Bu güzelliğin gerçek ha-
yatta inanılmaz bir sadeliği ve müte-
vazılığı vardı. Mithat Bey'le bu nokta-
da çok benzeşirlerdi. (Mithat Bey'in
söze "ben" diyerek başladığı dahi du-
yulmamıştır.) Yıllarla aynı kıyafetler
temizlenir giyilir. aynı birkaç takı
takılır. gösterişi. süsü hiç olmayan.
ama hafızalardan hiç sılinemeyen bir
kraliçe!.. Üstelik korkulacak kadar
rurçın ve acımasız olabilen bir kraliçe.
Ama ne uğruna? Sadece bale uğruna...
Mrs. Fenmen uzun bir süre yaşamış
olmasma rağmen değer ölçülerinden
hiç taviz vermemiş, kalite ve dürüstlük
arayışmda prensiplerinden hiç şaş-
mamış bir öğretmendi. Ortama göre.
şartlara göre bu kadar yapabildik gibi
bir açıklama olamazdı onun için -her
ne kadar kendi de ortamı ve şartlan
uygun bulmasa da-. Bazen onu mem-
nun etmenin imkansız olduğunu dü-
şünürdüm oysa meslek hayatımda
beni en çok teşvik eden. fikirlerimi
destekleyen ve saygı gösteren kişiler-
den biri olmuştu. Önu cn son ziyare-
timde çok hastaydı ve oturduğu kol-
tukla onu rahat ettırebilmek için
sırtına yastıklar koyuyorduk. Oğlu
Refik ile birlikte bana birden bire
kendisini bırakmamızı ve yerimize
oturmamızı emretti ve acizliğimize ba-
karak "Beni memmın etmenin çok zor
oMnğunu biliyor musun?" dedi. Bu on-
dan aldığım son dersim oldu. Gerçek-
lerin saptınlmasından hiç hoşlan-
mazdı, ne kadar acı da olsalar onlan
görmek gcreğıni vurgular. sabn varsa
mutlaka alayla kanşık bir bıçimde be-
lirtirdi.
O gün gene uzun uzun balcden ve
son seyahatimdeki izlenimlerinden
konuşmak istedi. Ben de ona heyecan
verecek yeni bir gelişme görmediğimi
söylüyordum. Yanı başında biriken
dans mecmualannı göstererek. "Bale
ölüyor Şebnem, o kadar teknik üzerin-
de duruluyor ki nıh yok oldu. Ruh nedir
tammıyorlar artık " diyecek za-
manımızın çıkmazlannı kendime göre
anlatacak birçok şey vardı. ama onu
yormak istemedim. Doğrusu onun
için bir dönem. bir süreç bitiyordu.
Bugünün dünyası. onun ömür boyu
dayandığı değerleri ve mirası ayaklar
altına almış bencil çıkarlan. anlık
zevkleri uğrunda harcıyordu... O bu
gerçeği belki benden de iyi görüyordu.
Mrs. Fenmen 20. yûzyıl bale tarihi-
nin en parlak dönemlerinden birinde
yaşamış. dönemin yaratıcı dehalan ile
birlikte çalışmış bir sanatçıydı.
İngiltere yıllan
w
11 yaşımda ilk kez operaya gitmiştim, sinemalar tiyatrolar vardı,
ama hiçbir şey bana haftada iki kez Mrs. Fenmen'in derslerini
izlemek kadar büyüleyici gelmemişti...'
İngıltere'de balenin hemen hemen
sıfırdan doğuşu.
Kraliyet Balesi'nin kuruluşu, ola-
naklann son derece kısıtlı. ancak
inançlann ve>apıcılığın dorukta oldu-
ğu birdönem... Savaş içinde. Londra'-
nın bombalandığı bir zamanda zemin
katlarda Anthony Tudor "Leylak Bah-
cesi" adlı meşhur yapıünı üretiyor.
alarm seslerine rağmen temsiller de-
vam ediyor; Ninette de Valois Frederic
Astbon'la repertuvar geliştirmeye çalışı-
yor. turneler organize ediliyor. Marie
Rambert bir yandan. bale kulübü bir
yandan cağın en önemli yapıtlan mey-
dana getiriliyor... Bütün bu çaba yep-
yeni bir sanat dalı için, ayn mekan ve
öncülerin liderliğinde. olanaklann pek
kısıtlı, ama ufuklann açık olduğu bir
dönemde.
Mrs. Fenmen böyle bir dönemde
yetiştiği için ödün veremezdi.
Kolay kolay beğenemezdi yaprlan-
lan, kıyasladığı için değil. yeıerince
emek. sadakat \ e dürüstlük görmediği
için. "Düşündüğümü söyleyememek
bana çok zor gelir " demişti bir gün.
Son ziyaretımde odasına girdiğimde
"Gerçekten telefon mu ettin yoksa rû-
yarada mı gördiim aradığuıı " demişti.
Artık iyi göremiyor. hareket edemi-
yordu. Vücudunu terk etmeye hazırla-
nıyordu. Başka bir dünya başlıyordu
perde perde. Telefonum gerçek miydi.
değil miydi? Ben \ar mıydım. yok
muydum onun için diye düşündüm.
Gerçek neredeydi? Kendimi çok mut-
lu sayıyorum yıllarca hayallerimi bes-
leyen bu kişinin öğrcncisi ve sonra
dostu olabıldığim ıçin.
İ. Ü. Edebiyat Fakültesi Tiyatro Bölümü Dramaturji ve Tiyatro Eleştirmenliği Dalf na öğrenci alınıyor
Tiyatroya gönül verenlere müjde!
DİKMEN GÜRÜN UÇARER
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Ti-
yatro Bölümü Dramaturji ve Tiyatro Eleştir-
menliği Dalı'na öğrenci alırayor. Bölümün öğretim
görevlilerinden Doç. Dr. Zehra Ipşiroğlu ile bu
konuda görüştük:
- İki yıldır yüksek lisans düzeyinde etkinliğini
sürdüren. bu yıl ilk kez lisans düzeyinde öğrenci
alacak olan bu bölüm ne amaçla kuruldu, biraz
bilgi verebilir misin?
Tiyatromuzun çeşitli alanlannda büyük bir
gizilgücün olduğunu. ama düşünsel bir temel ol-
madığından bir türlü yeterince ortaya çıka-
madığını. gelişemediğini düşünüyorum. Sorun
eğitimde düğümleniyor. Belli bir tiyatro biriki-
mini, kültürünü verebilen. çok yönlü ve eleştirel
düşünme yetisini kazandıran, çözümleme, yo-
rumlama, değerlendirme, eleştirme. araştırma
becerilerini geliştirebilen bir tiyatro eğitimiyle
düşünsel bir temel kurulabilirse, pekala ya-
ratıahğın gelişebileceği yapıcı bir ortam oluşabi-
lir. Ama tabii bu eğitimin çağdaş olması gereki-
yor.
- Bu konuyu biraz açabilir misin?
Kural koyucu, sınırlayıcı. ezberci ve otoriter
değil, tersine kurallan sorgulayan, eleştirel
bakışı geliştiren, öğretim üyesi-öğrenci diyalo-
ğuna dayanan, öğrenci odaklı esnek ve yapıcı bir
eğitimden söz ediyorum. Yaratıcılık ve sanat ye-
teneği doğal bir vergi, eğTtimle yeteneksiz biri ti-
yatrocu yapılamaz. ama yetenekli bir gence ken-
dini geliştirebileceğı, kendi olanaklannı keşfede-
bileceği verimli bir ortam yaratılabilir. Tiyatro-
- Önemli bir konu da bu bölümde çalışacak
olanların yabsncı dil bilmeleri.
Evet. çünkü Türkçe çıkan kuramsal yayınlar
nun araştıncı ve kuramsal yönüne ağırlık veren yok denecck kadar az. İster istemcz yabancı dilc.
bu bölümün de amacı büyük eksikliğini duydu-
ğumuz düşünsel temeli kurmaya çahşarak tiyat-
roya gönül verenlere daha çok olanak tanımak.
- Kontenjanın küçük ol-
ması da -sadece on kişi
alınıyor sanırım- avantajlı
bir durum varatıyor?
Tabii her bir öğrenciyle
tek tek ilgılenebilirsiniz.
onlann çalışmalannı
yakından izleyerek. yol
göstererek etİcin katılı-
mlannı sağlayabilirsiniz.
Kalabalık derslerde ço-
ğunlukla öğretim üyesi;
ders veren, anlatan. öğ-
renci: not tutan. ezberle-
yen konumundalar, yani
öğrenci odaklı bir eğitim Doç. Dr. Zehra Ipşiroğlu
gerçekleştirilemiyor
Oysa biz ezbere v e gereksiz bilgi yüklemeye karşı
bir eğitim uygulamayı amaçlıyoruz. Bir konu
üzerine nasıl derinlemesine düşünülebileceğini.
nasıl bilimsel araştırma yapılabileceğini öğret-
mek istiyoruz. Amacımız; hazır bilgi aktarma
değil. çok yönlü düşünme. anlama. yorumlama
ve öğrenme yöntemlerini öğretme.
özellikle de bilimsel iletişimin dili olan İngilizce-
ye ve Almanya. dramaturji alanında çok geliş-
miş olduğu ıçin Almanca'va bağlıyız. Aynca in-
san yabancı bir dili. ya-
bancı bir kültürü tanıdığı
oranda kendi kültürünü.
kendi toplumunu. kendi
sanatım da daha iyi tanı-
yabiliyor. daha iyi değer-
îendirebiliyor. İleridc bu
bölümden mezun olanlar
hem yabancı dilden çeşitli
yapıdan Türkçemize ka-
zandırabihrler hem de
Türk tiyatrosunun dışan-
da da sesinı duyurmasını
sağlayabilirlcr.
- Çalışmalar neden önce
yüksek lisans düzeyinde
başlatıldı?
Kadroyu kurabilmek, bu bölümde bizlerle
birlikte çalışacak olan genç arkadaşlan olabildi-
ğince kısa bir sürede yetiştirebilmek için. Yük-
sek lisansta okuyan öğrenciler farklı branşlar-
dan geliyorlar, ama hemen tümünün de az çok
belli bir tiyatro kültürü var. Bunun üzerine bir
yıllık yoğun bir program sunuluyor, bir sonraki
yıl da ilgılendikleri \L-çahşmak ıstedikleri alanda
lez yazıyorlar. Böylecc yüksek lisans düzeyinde
çalışanlann çoğunluğu bağımsız ve eleştirel dü-
şüncbilcn. belli bir tiyatro. daha doğrusu sanat
birikimi olan ve eli kalem tutan kişilerden oluşu-
yor. Aslında tiyatro bütüncül bir sanat oldu-
ğuna göre bu bölümde çalışanlann sanatın her
alanına. edebiyata, müziğe. resme. filme vb. açık
olmalan gerckiyor. "Ben tiyatrodan iyi anlarmı,
ama edebiyatı pek sevmem" denilemez tabii.
- Peki lisansa başvuracak öğrencilerden bekte-
nilenler nedir?
Yabancı dil sınavının dışında düşünme, üret-
mc ve düşüncclcrini yazılı olarak dilc gctirme ye-
tileri sınanacak. Her şeyden önemlisi de tiyatro-
yu, sanatı gerçekten sevnıeleri ve kendilerini bu
alanda geliştirmek istemeleri: bu bölüme laf ola
ya da rastlantısal olarak girenler olmamalı. Bir
de çok fazla başvuruyu engellemek için ÖSS bi-
rinci basamak sınavlanndan 140 puan alanlar
diye bir kısıtlama yaptık. ancak bunu 130'a de-
ğin düşürebileceğiz.
- Buradan mezun olanların meslek şanslan ne-
dir?
Ödenekli tiyatrolara dramaturg olarak girebi-
lirler, tiyatro eleştirileri yazabihrler, medyada
sanat, tiyatro program yapımcılan olarak
çalışabilir'ler ya da üniversıtede kalıp bilimsel
araştırmalara yönelebilirler. Ancak biz meslek
okulu değiliz, diğer sosyal bilim dallannda oku-
yanlann olanaklan neyse bunun da aşağı yukan
aynı.
ODAK NOKTASI
AHMET CEMAL
BilimdeveSanatta
Tasarruf
Ekonomi bağlamında "tasarruf" sözcüğünün anlamı.
gereksiz harcamaların olabildiğince kısılması. olanak-
ların yerinde değerlendirilmesidir. Buna karşılık "tasar-
ruf" elmayla armudun bir tutulması, gereksiz harcama-
ların yanısıra gereklilerinin de yapılmaması, böylece
olumsuz çabaların felce uğratılması demek değildir.
Ülkemizde 5 nisan günü yürürlüğe giren önlemler açı-
sından ise "tasarruf", çok ilginç bir anlayışı yansıtmak-
tadır. Bu anlayışa göre örneğin makam arabalarının
tahsisine ya da kırtasiye kullanımına getirilen kısıtlama-
ları, aynen üniversitelere alınacak araştırma görevlile-
riyle, devlet tiyatrosunun kadrolarına da uygulanmıştır
Daha açık deyişle, milyarhk makam arabalarını 'iasar-
rufun dışında tutan hükümet, üniversitelere yeni alı-
nacak elemanlarla devlet tiyatrosuna aNnacak genç sa-
natçılara kadro tahsisini, şimdilik "gereksiz" kalemler
arasına sokmuştur.
Üstelik bu "önlem", çok ilginç bir zamana, üniversite-
lerin yeni mezun vermek üzere oldukları ilkbahar döne-
mine rastlatılmıştır. Böylece kendilerini bilim adamlığı-
na ve sanatçılığa aday gören gençlerin hevesleri, bir
çırpıda kursaklarında bırakılıvermiştir.
Bu tutumdan doğal olarak kaynaklanan bazı sorulara
burada yer vermek istiyoruz.
Yeni üniversiteler açma vaadini, örneğin son yerel
seçimler öncesinde Karabük'te yapıldığı gibi. seçim
propagandalarma kadar sokan bir iktidar bu ünıversıte-
lerin eleman gereksinimini nereden karşılamayı düşün-
mektedir?
Odacı alımıyla, bilim adamı ve sanatçı adaylarını al-
mayı aynı önlemler çerçevesindeolanaksızkılan bir ikti-
dar, bundan böyle bilime ve sanata yatırım yaptığını
nasıl söyleyebilecektir?
Devlet tiyatrosuna sanatçı alımını şimdilik bilinmeyen
bir süre için olanaksız kılan önlemlerin altına imzasını
atan bir Kültür Bakanı, hangi kültürün bakanıdır?
Eleman açısından üniversitelerin besin kaynaklarını
kesen önlemleri imzasıyla onaylayan bir eğitim bakanı,
hangi eğitime yatırım yapmaktadır?
Aslında yukardakiler ve benzer sorular, genelde çok
doğal, ama özelde gereksiz sorulardır. Çunku ulkemız-
de yalnız bugünkü iktidar değil, gelmiş geçmiş ıktıdarla-
rın pekçoğu bu soruların yanıtlarıyla ilgilenmemiştir.
Devletin balesi vardır; ama devletın bale sanatçısı için
yeterli bale pabucu tahsısatı yoktur.
Devletin üniversiteleri vardır; ama bu üniversitelerin
yabancı dildeki bilimsel yayınları ızleyebilme olanağı.
yine tahsisat azhğı nedeniyle, neredeyse sıfırdır.
Devletin orkestraları vardır: ama bu orkestralara yurt
dışından nota malzemesı getırtmek ıçin tahsisatı, ço-
ğunlukla yoktur.
Bu manzara karşısında, akla özetleyici bir soru geli-
yor. Bütün bu tutumlar, acaba nasıl bir genel çerçeveye
oturtulabilir?
Yanıt: Hiçbir çerçeveye oturtulamaz. Çünkü ülkemız-
de resmi politikanın bilime ve sanata bakışı, neredeyse
onyıllardır çerçevesizdir, temelsızdir ve günübırlıkler
Türkiye'de resmi politika, genelde ancak binalara yatı-
rım yapar; başka deyişle üniversitelerin ve sanat ku-
rumlarının bınalarının yapılması için para ayırır. Bu bi-
nalara can katacak insanlara en ust duzeyde yatırım
yapılması likri ise yönetimlerimize henuz yabancıdır.
Çünkü, yine yöneticilerimize göre, göze gozüken, kalıcı
olan, hep binalardır; bu binalara insan, "nasılsa" bulu-
nur; kimi zaman bulunamasa bile, bunun sakıncalı bir
yanı yoktur. Yeter ki, "biz yaptık" denebilecek tesisler
kurulsun! Işte bu nedenledir ki Türkiye'de yönetımler,
neredeyse il sayısı kadar ünıversite kurma düşüncesıni
ülkemizin bilimsel ilerlemesiyle eşanlamlı sayarlar:
sanki bilimsel araştırmalar, bilim adanlarınca gerçek-
leştirilmeyecek, fakat kapıların, camların ve çerçevele-
rin üstünde toz gibi kendiliğinden birikecektır!
Böyle bir ortamda bilimden ve sanattan da "tasarruf-
ta" bulunulması, pek doğal, hiç /adırgatıcı olmaması
gereken bir tutumdur; ve öyle sanıyoruz ki, bugun Batı-
da kimi modern bale gösterilerinin çıplak ayakla yapıl-
ması, değerli yöneticilerimiz tarafından rahatlıkla, bu
alanda Batı'nın da "tasarruflu" davrandığı şeklınde yo-
rumlanabilir!
Sabahattin Şen'e Almanlardan övgü
Kültür Senisi - On dört yıldır Almany ada yaşayan Sabahattin
Şen. geçen günlerde Almanya'nınKölnşehrindedüzenlediğı
sergi nedeniyle eleştirmenlerden olumlu eleştiriler aldı.
Almanya'da İngilizce ve Almanca olarak yayımlanan \e
Avrupa y eni sanatıııa ve onun temsilcısı niteİiğindeki
çalışmalara yer veren "Nike" adlı sanat dergisınde. sanatçının
çalışmalanndan övgüyle söz ediliyor. İstanbul Eğitim
Enstitüsü Resim-İş bölümündeokuyan Şen. 198Ö'de
Almanya'ya giderek Köln Yüksek Sanat Okulu'nda
öğrenimini sürdürdü. Sanatçı 1974'ten bu yana Tiirkıye ve
Almany a'nın çeşitli şehirlerinde karma \ e İcişisel sergılere
katıldı
Azerbaycanlı Ressamlar Sergisi
Kültür Senisi -
Azerbaycanlı Ressamlar
Sergisi'nin üçüncüsü
Unkapanı Tckcl Sanat
Galerisi'ndcyann
açılıyor. Sergide. Sınan
Eynullayev Ehdoğlu'nun
tuval üzerine yağlıboy a
yapıtlanyeralıyor. Bakü
doğumlu sanatçı. Ezim
Ezizade Ressamlık
Mektebi'nden sonra
eğitimini Bakü Güzel
Sanatlar Akademisi'nde
tamamladı. Ehdoâlu.
199 l'de Ankara
Uluslararası Sanat
Fcstivali'nc katıldı.
I992'de İstanbul Basın
Müzesi'nde düzenlenen
Azerbaycan Ressamlan
karma sergisine katılan
sanatçının çalışmalan
aynı yıl içinde Üran
'Koy Kızı' 50x70 tuval üzerine yağlı Kültür ve Sanat
boya Galerisi'nde açılan kanna
sergide de yer aldı.
Eşik'in mayıs/haziran sayısı
kültür Servisi - lCayseri'de üçyıldır yayınlanmakta olan kültür.
sanat. edebiyat dergisi Eşik'in mayıs, haziran sayısında çeşitli
konulara değmen^azılanyla yazarlar ve şairler yer alıy or.
Ağırlıklı olarak "Oçüncü Binyılda Edebiyatın Ğeleceği"nin
tartışıldığı bu sayıda İbrahim Berksoy ve Tacim Çiçek'in
"Ücüncü Binyılda Edebiyatın Geleceği" üzerine yazılan. Ali
Dündar'm "Yazınımızdaki Açmaz'" başlıklı yazısı ile Halim
Şafak'ın Aydın Doğania yaptığı söylcşi ve İzzet Kılıç'ın "Deli
Şükrü"adhöyküsüyeralıyor. Dergideaynca Oya Uysal. İlyas
Tunç, Sabahattin Yalkın. Emin Akdamar. Suca Dündar, Asım
Gönen ve Arife Kalender Önel'in şıirleri de okunabilir. (Eşik
dergisi P.K.. 308 ICayseri)