09 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
26 MAYIS1994 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 23 mayısta yaşamını yitiren seramik sanatçısı Attila Galatalıdün toprağa verildi Seramikbir ustasını dahayitirdi MEHMETAĞAR Seramik sanatçısı Attila Galatalı 23 mayıs pa- zartesi günü öldü. Bayramın üçüncü günüydü. Dün uğurladık onu. Bize yapıtlan ve anılan kaldı. Iki gündür Attila'nın seramik serçesini avuçlanmın içinde tutuyorum. Parmakla kavra- nabilen bu seramik serçe, Attila'nın tanıştığımız gün bana annağan ettiği bir çalışmasıydı. Dün gjbi haünmda, 1989 yılıydı. Atölyesinde seramik sanatını tartışıyorduk. Çok dikkatli eleştiriler getiriyordu. Daha sonra öğrendim her k o nuda yaptığı eleştirilere ayn numara verdiğini. Seramjk sanaünın tartışıla- cak nesi var... Şimdi de seramik sanatım tartışıyorlar. Sanat mıdır. zanaat mıdır diye. Bunlann hepsi boş. bu konudaki eleştirimi önümüz- deki günlerde yapacağım. Evet, Attila Galatalı 1957 yılında başladığı sanat ya- şamını aralıksız 1994 yılına kadar sürdürdü. Bu zaman içerisinde elestırilerini hiç eksik etmedi. İJçüncü bir göz vardı onda ıleriyi görebilen, biraz da hakkıydı eleştirmek. 30 yılı aşkın seramik yaşamı ona bu hakkı veriyordu. Üst gözünü çok iyi kullanabilen birsanatçıydı Attila Galatalı. Liberal ortamda her şey karşılıklıdır. Ya da karşılığı olmayan bir işe girmek yararlı değildir. Attila Galatalı Çünkü ortamı devindirmez. Oysa ortamın sanat yükü ile devindirilmesi esas olmalıdır. Attila bu devingenliğın ülkemızde sağlana- madığından şikayetciydi. Sanatçı ürettiğınin karşılığıru hiçbir zaman alamadı ve bunun eleşti- risi yapılmalıydı. Attila'nın bu duyarlı yanını yapıtlannda göre- biliyoruz. Renklerîe, gölgelerle ve boyutlarla oy- nayan, bir o kadar da yaşama dokunan bir sanatçıydı. 1957 yılında Bedri Rahmi ve Eren Eyuboğlu ile birlikte mo- zaik dalında çalışmalar yapıp daha sonra seramiğe geçen Galatalı ilk ödülünü 1962'de aldı. 1971 yılında Italya Cum- hurbaşkanlığı altın madalya ödülünü alan sanatçı bir son- raki yıl ise kendi olanaklany- la katıldığı Pablo Picasso baş- kanlığında Fransa Vallauris 3. Bienali'nde birincilik ödü- lünü kazandı. Bu yanşmadaki yapıtıysa güneş motifı panosuydu. Bu pano Vallauris Modern Sanat Müzesi'nde halen sergilen- mekte. Galatalı daha sonraki yıllarda da birçok ödüller aldı. sergiler açtı; her yapıtı- nda dilin ve düşüncenin söylemi vardı. Bu yılın başında Etibank Sanal Galerisi'ndeki seramik sergisi sanatçı kişiliğini en iyi ortaya koyan bir sergiydi. Seramik sanatı bir yıldızını daha kaybetti. Attila'nın yazıp söylediği, bila sayı eleştirileri- ni dikkate almak için sanata bir üst gözle bak- mak gerekiyor. Attila Galatalı'nın Kaleseramik bançesinde bulunan 'Aile' adlı heykeü. Türkiye'de' Mrs. Fenmerf diye tanınan bale öğretmeni Beatrice Appleyard'ın ardından... Bir tek bale uğruna hırçın olabilen kraliçe ŞEBNEM AKSAN Türkiye'de Mrs. Fenmen olarak bili- nen Beatrice Appleyard 1951'de kuru- 'an Ankara Konservatuv an Bale Bö- lümü'nün ilk öğretmeniydi. Kendisi Dame Ninette de Valois ile başlayan İngiliz kökenli balemizin günümüze uzayan canlı bir tarihi iken vefatı ile şimdi bu mirasın bir anıtı oldu. Hika- yelerin kimler tarafından anlatıldığı. kimler dinlenerek, hangi verilere göre yazıldığı tabii lu çok önemlidir. Mrs. F&anen 1951 yılından bu yana Anka- ra'da yaşamış olması nedeni ile bale tarihımizin gelişmesini ıçtenlikle izle- miş, olgun bir şahidiydi. Ankara'da Fenmen Stüdyosu Ölüm bilebildiğimiz mutlak olan tek gerçek. Seksen yasına erişebilmiş, hayatıru yaşıyabilmiş herkesi son yol- culuğuna bir minnet ve coşku duygusu ile uğurlayabilmek gerek. Bu gibi du- rumlarda bir tören düzenlenecekse o kişinin geriye bıraktığı değerlerden ve anılardan söz etmek doğru olur. Devlet sanatçısı rahmetli Mithat Fenmen ile evlendikten sonra zamanın kanunlanna göre konservatuvardaki görev lerinden aynlmak zorunda ka- lan Fenmenler Ankara'da meşhur Fenmen Stüdyosu'nu açmışlardı. Fenmen Stüdyosu'ndan önce Anka- ra'nın bir de Mme. Marga'sı vardı Kızılay'da. Ablamın derslerini izler- dim bu okulda, sonra bir süre Fenmen Stüdyosu'nda arkadaşlanmı izlemek- le yetindim. Hastalıklı bir çocuk oldu- ğum ıçin annem baleye yoüamaktan kaçınmıştı beni. Beatrice Fenmen'in elleri. ayaklan. her hareketi. kaşını oy- natması bile benim için büyük bir çe- kiciliğe. güzelliğe sahipti. Prensiplerine bağlı öğretmen 11 yaşjmda ilk kez operaya gitmiş- tim, sinemalar tiyatrolar vardı, ama hiçbir şey bana haftada iki kez Mrs. Fenmen'i izlemek kadar büyüleyici gelmemiştı. Bu güzelliğin gerçek ha- yatta inanılmaz bir sadeliği ve müte- vazılığı vardı. Mithat Bey'le bu nokta- da çok benzeşirlerdi. (Mithat Bey'in söze "ben" diyerek başladığı dahi du- yulmamıştır.) Yıllarla aynı kıyafetler temizlenir giyilir. aynı birkaç takı takılır. gösterişi. süsü hiç olmayan. ama hafızalardan hiç sılinemeyen bir kraliçe!.. Üstelik korkulacak kadar rurçın ve acımasız olabilen bir kraliçe. Ama ne uğruna? Sadece bale uğruna... Mrs. Fenmen uzun bir süre yaşamış olmasma rağmen değer ölçülerinden hiç taviz vermemiş, kalite ve dürüstlük arayışmda prensiplerinden hiç şaş- mamış bir öğretmendi. Ortama göre. şartlara göre bu kadar yapabildik gibi bir açıklama olamazdı onun için -her ne kadar kendi de ortamı ve şartlan uygun bulmasa da-. Bazen onu mem- nun etmenin imkansız olduğunu dü- şünürdüm oysa meslek hayatımda beni en çok teşvik eden. fikirlerimi destekleyen ve saygı gösteren kişiler- den biri olmuştu. Önu cn son ziyare- timde çok hastaydı ve oturduğu kol- tukla onu rahat ettırebilmek için sırtına yastıklar koyuyorduk. Oğlu Refik ile birlikte bana birden bire kendisini bırakmamızı ve yerimize oturmamızı emretti ve acizliğimize ba- karak "Beni memmın etmenin çok zor oMnğunu biliyor musun?" dedi. Bu on- dan aldığım son dersim oldu. Gerçek- lerin saptınlmasından hiç hoşlan- mazdı, ne kadar acı da olsalar onlan görmek gcreğıni vurgular. sabn varsa mutlaka alayla kanşık bir bıçimde be- lirtirdi. O gün gene uzun uzun balcden ve son seyahatimdeki izlenimlerinden konuşmak istedi. Ben de ona heyecan verecek yeni bir gelişme görmediğimi söylüyordum. Yanı başında biriken dans mecmualannı göstererek. "Bale ölüyor Şebnem, o kadar teknik üzerin- de duruluyor ki nıh yok oldu. Ruh nedir tammıyorlar artık " diyecek za- manımızın çıkmazlannı kendime göre anlatacak birçok şey vardı. ama onu yormak istemedim. Doğrusu onun için bir dönem. bir süreç bitiyordu. Bugünün dünyası. onun ömür boyu dayandığı değerleri ve mirası ayaklar altına almış bencil çıkarlan. anlık zevkleri uğrunda harcıyordu... O bu gerçeği belki benden de iyi görüyordu. Mrs. Fenmen 20. yûzyıl bale tarihi- nin en parlak dönemlerinden birinde yaşamış. dönemin yaratıcı dehalan ile birlikte çalışmış bir sanatçıydı. İngiltere yıllan w 11 yaşımda ilk kez operaya gitmiştim, sinemalar tiyatrolar vardı, ama hiçbir şey bana haftada iki kez Mrs. Fenmen'in derslerini izlemek kadar büyüleyici gelmemişti...' İngıltere'de balenin hemen hemen sıfırdan doğuşu. Kraliyet Balesi'nin kuruluşu, ola- naklann son derece kısıtlı. ancak inançlann ve>apıcılığın dorukta oldu- ğu birdönem... Savaş içinde. Londra'- nın bombalandığı bir zamanda zemin katlarda Anthony Tudor "Leylak Bah- cesi" adlı meşhur yapıünı üretiyor. alarm seslerine rağmen temsiller de- vam ediyor; Ninette de Valois Frederic Astbon'la repertuvar geliştirmeye çalışı- yor. turneler organize ediliyor. Marie Rambert bir yandan. bale kulübü bir yandan cağın en önemli yapıtlan mey- dana getiriliyor... Bütün bu çaba yep- yeni bir sanat dalı için, ayn mekan ve öncülerin liderliğinde. olanaklann pek kısıtlı, ama ufuklann açık olduğu bir dönemde. Mrs. Fenmen böyle bir dönemde yetiştiği için ödün veremezdi. Kolay kolay beğenemezdi yaprlan- lan, kıyasladığı için değil. yeıerince emek. sadakat \ e dürüstlük görmediği için. "Düşündüğümü söyleyememek bana çok zor gelir " demişti bir gün. Son ziyaretımde odasına girdiğimde "Gerçekten telefon mu ettin yoksa rû- yarada mı gördiim aradığuıı " demişti. Artık iyi göremiyor. hareket edemi- yordu. Vücudunu terk etmeye hazırla- nıyordu. Başka bir dünya başlıyordu perde perde. Telefonum gerçek miydi. değil miydi? Ben \ar mıydım. yok muydum onun için diye düşündüm. Gerçek neredeydi? Kendimi çok mut- lu sayıyorum yıllarca hayallerimi bes- leyen bu kişinin öğrcncisi ve sonra dostu olabıldığim ıçin. İ. Ü. Edebiyat Fakültesi Tiyatro Bölümü Dramaturji ve Tiyatro Eleştirmenliği Dalf na öğrenci alınıyor Tiyatroya gönül verenlere müjde! DİKMEN GÜRÜN UÇARER İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Ti- yatro Bölümü Dramaturji ve Tiyatro Eleştir- menliği Dalı'na öğrenci alırayor. Bölümün öğretim görevlilerinden Doç. Dr. Zehra Ipşiroğlu ile bu konuda görüştük: - İki yıldır yüksek lisans düzeyinde etkinliğini sürdüren. bu yıl ilk kez lisans düzeyinde öğrenci alacak olan bu bölüm ne amaçla kuruldu, biraz bilgi verebilir misin? Tiyatromuzun çeşitli alanlannda büyük bir gizilgücün olduğunu. ama düşünsel bir temel ol- madığından bir türlü yeterince ortaya çıka- madığını. gelişemediğini düşünüyorum. Sorun eğitimde düğümleniyor. Belli bir tiyatro biriki- mini, kültürünü verebilen. çok yönlü ve eleştirel düşünme yetisini kazandıran, çözümleme, yo- rumlama, değerlendirme, eleştirme. araştırma becerilerini geliştirebilen bir tiyatro eğitimiyle düşünsel bir temel kurulabilirse, pekala ya- ratıahğın gelişebileceği yapıcı bir ortam oluşabi- lir. Ama tabii bu eğitimin çağdaş olması gereki- yor. - Bu konuyu biraz açabilir misin? Kural koyucu, sınırlayıcı. ezberci ve otoriter değil, tersine kurallan sorgulayan, eleştirel bakışı geliştiren, öğretim üyesi-öğrenci diyalo- ğuna dayanan, öğrenci odaklı esnek ve yapıcı bir eğitimden söz ediyorum. Yaratıcılık ve sanat ye- teneği doğal bir vergi, eğTtimle yeteneksiz biri ti- yatrocu yapılamaz. ama yetenekli bir gence ken- dini geliştirebileceğı, kendi olanaklannı keşfede- bileceği verimli bir ortam yaratılabilir. Tiyatro- - Önemli bir konu da bu bölümde çalışacak olanların yabsncı dil bilmeleri. Evet. çünkü Türkçe çıkan kuramsal yayınlar nun araştıncı ve kuramsal yönüne ağırlık veren yok denecck kadar az. İster istemcz yabancı dilc. bu bölümün de amacı büyük eksikliğini duydu- ğumuz düşünsel temeli kurmaya çahşarak tiyat- roya gönül verenlere daha çok olanak tanımak. - Kontenjanın küçük ol- ması da -sadece on kişi alınıyor sanırım- avantajlı bir durum varatıyor? Tabii her bir öğrenciyle tek tek ilgılenebilirsiniz. onlann çalışmalannı yakından izleyerek. yol göstererek etİcin katılı- mlannı sağlayabilirsiniz. Kalabalık derslerde ço- ğunlukla öğretim üyesi; ders veren, anlatan. öğ- renci: not tutan. ezberle- yen konumundalar, yani öğrenci odaklı bir eğitim Doç. Dr. Zehra Ipşiroğlu gerçekleştirilemiyor Oysa biz ezbere v e gereksiz bilgi yüklemeye karşı bir eğitim uygulamayı amaçlıyoruz. Bir konu üzerine nasıl derinlemesine düşünülebileceğini. nasıl bilimsel araştırma yapılabileceğini öğret- mek istiyoruz. Amacımız; hazır bilgi aktarma değil. çok yönlü düşünme. anlama. yorumlama ve öğrenme yöntemlerini öğretme. özellikle de bilimsel iletişimin dili olan İngilizce- ye ve Almanya. dramaturji alanında çok geliş- miş olduğu ıçin Almanca'va bağlıyız. Aynca in- san yabancı bir dili. ya- bancı bir kültürü tanıdığı oranda kendi kültürünü. kendi toplumunu. kendi sanatım da daha iyi tanı- yabiliyor. daha iyi değer- îendirebiliyor. İleridc bu bölümden mezun olanlar hem yabancı dilden çeşitli yapıdan Türkçemize ka- zandırabihrler hem de Türk tiyatrosunun dışan- da da sesinı duyurmasını sağlayabilirlcr. - Çalışmalar neden önce yüksek lisans düzeyinde başlatıldı? Kadroyu kurabilmek, bu bölümde bizlerle birlikte çalışacak olan genç arkadaşlan olabildi- ğince kısa bir sürede yetiştirebilmek için. Yük- sek lisansta okuyan öğrenciler farklı branşlar- dan geliyorlar, ama hemen tümünün de az çok belli bir tiyatro kültürü var. Bunun üzerine bir yıllık yoğun bir program sunuluyor, bir sonraki yıl da ilgılendikleri \L-çahşmak ıstedikleri alanda lez yazıyorlar. Böylecc yüksek lisans düzeyinde çalışanlann çoğunluğu bağımsız ve eleştirel dü- şüncbilcn. belli bir tiyatro. daha doğrusu sanat birikimi olan ve eli kalem tutan kişilerden oluşu- yor. Aslında tiyatro bütüncül bir sanat oldu- ğuna göre bu bölümde çalışanlann sanatın her alanına. edebiyata, müziğe. resme. filme vb. açık olmalan gerckiyor. "Ben tiyatrodan iyi anlarmı, ama edebiyatı pek sevmem" denilemez tabii. - Peki lisansa başvuracak öğrencilerden bekte- nilenler nedir? Yabancı dil sınavının dışında düşünme, üret- mc ve düşüncclcrini yazılı olarak dilc gctirme ye- tileri sınanacak. Her şeyden önemlisi de tiyatro- yu, sanatı gerçekten sevnıeleri ve kendilerini bu alanda geliştirmek istemeleri: bu bölüme laf ola ya da rastlantısal olarak girenler olmamalı. Bir de çok fazla başvuruyu engellemek için ÖSS bi- rinci basamak sınavlanndan 140 puan alanlar diye bir kısıtlama yaptık. ancak bunu 130'a de- ğin düşürebileceğiz. - Buradan mezun olanların meslek şanslan ne- dir? Ödenekli tiyatrolara dramaturg olarak girebi- lirler, tiyatro eleştirileri yazabihrler, medyada sanat, tiyatro program yapımcılan olarak çalışabilir'ler ya da üniversıtede kalıp bilimsel araştırmalara yönelebilirler. Ancak biz meslek okulu değiliz, diğer sosyal bilim dallannda oku- yanlann olanaklan neyse bunun da aşağı yukan aynı. ODAK NOKTASI AHMET CEMAL BilimdeveSanatta Tasarruf Ekonomi bağlamında "tasarruf" sözcüğünün anlamı. gereksiz harcamaların olabildiğince kısılması. olanak- ların yerinde değerlendirilmesidir. Buna karşılık "tasar- ruf" elmayla armudun bir tutulması, gereksiz harcama- ların yanısıra gereklilerinin de yapılmaması, böylece olumsuz çabaların felce uğratılması demek değildir. Ülkemizde 5 nisan günü yürürlüğe giren önlemler açı- sından ise "tasarruf", çok ilginç bir anlayışı yansıtmak- tadır. Bu anlayışa göre örneğin makam arabalarının tahsisine ya da kırtasiye kullanımına getirilen kısıtlama- ları, aynen üniversitelere alınacak araştırma görevlile- riyle, devlet tiyatrosunun kadrolarına da uygulanmıştır Daha açık deyişle, milyarhk makam arabalarını 'iasar- rufun dışında tutan hükümet, üniversitelere yeni alı- nacak elemanlarla devlet tiyatrosuna aNnacak genç sa- natçılara kadro tahsisini, şimdilik "gereksiz" kalemler arasına sokmuştur. Üstelik bu "önlem", çok ilginç bir zamana, üniversite- lerin yeni mezun vermek üzere oldukları ilkbahar döne- mine rastlatılmıştır. Böylece kendilerini bilim adamlığı- na ve sanatçılığa aday gören gençlerin hevesleri, bir çırpıda kursaklarında bırakılıvermiştir. Bu tutumdan doğal olarak kaynaklanan bazı sorulara burada yer vermek istiyoruz. Yeni üniversiteler açma vaadini, örneğin son yerel seçimler öncesinde Karabük'te yapıldığı gibi. seçim propagandalarma kadar sokan bir iktidar bu ünıversıte- lerin eleman gereksinimini nereden karşılamayı düşün- mektedir? Odacı alımıyla, bilim adamı ve sanatçı adaylarını al- mayı aynı önlemler çerçevesindeolanaksızkılan bir ikti- dar, bundan böyle bilime ve sanata yatırım yaptığını nasıl söyleyebilecektir? Devlet tiyatrosuna sanatçı alımını şimdilik bilinmeyen bir süre için olanaksız kılan önlemlerin altına imzasını atan bir Kültür Bakanı, hangi kültürün bakanıdır? Eleman açısından üniversitelerin besin kaynaklarını kesen önlemleri imzasıyla onaylayan bir eğitim bakanı, hangi eğitime yatırım yapmaktadır? Aslında yukardakiler ve benzer sorular, genelde çok doğal, ama özelde gereksiz sorulardır. Çunku ulkemız- de yalnız bugünkü iktidar değil, gelmiş geçmiş ıktıdarla- rın pekçoğu bu soruların yanıtlarıyla ilgilenmemiştir. Devletin balesi vardır; ama devletın bale sanatçısı için yeterli bale pabucu tahsısatı yoktur. Devletin üniversiteleri vardır; ama bu üniversitelerin yabancı dildeki bilimsel yayınları ızleyebilme olanağı. yine tahsisat azhğı nedeniyle, neredeyse sıfırdır. Devletin orkestraları vardır: ama bu orkestralara yurt dışından nota malzemesı getırtmek ıçin tahsisatı, ço- ğunlukla yoktur. Bu manzara karşısında, akla özetleyici bir soru geli- yor. Bütün bu tutumlar, acaba nasıl bir genel çerçeveye oturtulabilir? Yanıt: Hiçbir çerçeveye oturtulamaz. Çünkü ülkemız- de resmi politikanın bilime ve sanata bakışı, neredeyse onyıllardır çerçevesizdir, temelsızdir ve günübırlıkler Türkiye'de resmi politika, genelde ancak binalara yatı- rım yapar; başka deyişle üniversitelerin ve sanat ku- rumlarının bınalarının yapılması için para ayırır. Bu bi- nalara can katacak insanlara en ust duzeyde yatırım yapılması likri ise yönetimlerimize henuz yabancıdır. Çünkü, yine yöneticilerimize göre, göze gozüken, kalıcı olan, hep binalardır; bu binalara insan, "nasılsa" bulu- nur; kimi zaman bulunamasa bile, bunun sakıncalı bir yanı yoktur. Yeter ki, "biz yaptık" denebilecek tesisler kurulsun! Işte bu nedenledir ki Türkiye'de yönetımler, neredeyse il sayısı kadar ünıversite kurma düşüncesıni ülkemizin bilimsel ilerlemesiyle eşanlamlı sayarlar: sanki bilimsel araştırmalar, bilim adanlarınca gerçek- leştirilmeyecek, fakat kapıların, camların ve çerçevele- rin üstünde toz gibi kendiliğinden birikecektır! Böyle bir ortamda bilimden ve sanattan da "tasarruf- ta" bulunulması, pek doğal, hiç /adırgatıcı olmaması gereken bir tutumdur; ve öyle sanıyoruz ki, bugun Batı- da kimi modern bale gösterilerinin çıplak ayakla yapıl- ması, değerli yöneticilerimiz tarafından rahatlıkla, bu alanda Batı'nın da "tasarruflu" davrandığı şeklınde yo- rumlanabilir! Sabahattin Şen'e Almanlardan övgü Kültür Senisi - On dört yıldır Almany ada yaşayan Sabahattin Şen. geçen günlerde Almanya'nınKölnşehrindedüzenlediğı sergi nedeniyle eleştirmenlerden olumlu eleştiriler aldı. Almanya'da İngilizce ve Almanca olarak yayımlanan \e Avrupa y eni sanatıııa ve onun temsilcısı niteİiğindeki çalışmalara yer veren "Nike" adlı sanat dergisınde. sanatçının çalışmalanndan övgüyle söz ediliyor. İstanbul Eğitim Enstitüsü Resim-İş bölümündeokuyan Şen. 198Ö'de Almanya'ya giderek Köln Yüksek Sanat Okulu'nda öğrenimini sürdürdü. Sanatçı 1974'ten bu yana Tiirkıye ve Almany a'nın çeşitli şehirlerinde karma \ e İcişisel sergılere katıldı Azerbaycanlı Ressamlar Sergisi Kültür Senisi - Azerbaycanlı Ressamlar Sergisi'nin üçüncüsü Unkapanı Tckcl Sanat Galerisi'ndcyann açılıyor. Sergide. Sınan Eynullayev Ehdoğlu'nun tuval üzerine yağlıboy a yapıtlanyeralıyor. Bakü doğumlu sanatçı. Ezim Ezizade Ressamlık Mektebi'nden sonra eğitimini Bakü Güzel Sanatlar Akademisi'nde tamamladı. Ehdoâlu. 199 l'de Ankara Uluslararası Sanat Fcstivali'nc katıldı. I992'de İstanbul Basın Müzesi'nde düzenlenen Azerbaycan Ressamlan karma sergisine katılan sanatçının çalışmalan aynı yıl içinde Üran 'Koy Kızı' 50x70 tuval üzerine yağlı Kültür ve Sanat boya Galerisi'nde açılan kanna sergide de yer aldı. Eşik'in mayıs/haziran sayısı kültür Servisi - lCayseri'de üçyıldır yayınlanmakta olan kültür. sanat. edebiyat dergisi Eşik'in mayıs, haziran sayısında çeşitli konulara değmen^azılanyla yazarlar ve şairler yer alıy or. Ağırlıklı olarak "Oçüncü Binyılda Edebiyatın Ğeleceği"nin tartışıldığı bu sayıda İbrahim Berksoy ve Tacim Çiçek'in "Ücüncü Binyılda Edebiyatın Geleceği" üzerine yazılan. Ali Dündar'm "Yazınımızdaki Açmaz'" başlıklı yazısı ile Halim Şafak'ın Aydın Doğania yaptığı söylcşi ve İzzet Kılıç'ın "Deli Şükrü"adhöyküsüyeralıyor. Dergideaynca Oya Uysal. İlyas Tunç, Sabahattin Yalkın. Emin Akdamar. Suca Dündar, Asım Gönen ve Arife Kalender Önel'in şıirleri de okunabilir. (Eşik dergisi P.K.. 308 ICayseri)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle