Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 26 MAYIS1994 PERŞEMBE
10 DIZIYAZI
Gazihalifeliğikabıüetmiyorimdi yine Söylev'e dö-
nelim ve gerçekleştiril-
mesi gerekenin ne ol-
duğunu Atatürk'ten
öğrenelim:
"Bay lar, artık yeni Türkiye
devletinin başkentini yasa ile
saptamak gerekiyordu. Bilin-
diğı gibi, başkentin İstanbul
olarak kalacağı ya da Ankara
olacağı üzerinde içeride ve dı-
şarıda kararsızlıklar görülü-
yor. Milletvekillerinden kimi-
leri -Refet Paşa başta olmak
üzere- 'İstanbul'un Payitaht
olması gereklidir ve olacaktır'
diyorlardı.
Dikkat edilirse, bizim 'dev-
let merkezi' tcriminden
çıkardığunız anlam ile 'Payi-
taht" deyimini kullananlann
görüşleri arasında bir ayırım
görmemek olanaksızdır. Bun-
dan dolayı. başkent secimini
resmi olaraJk ve yasa ile sapta-
mak gerekti. Böylece Payitaht
teriminin de yeni Türkiye de>-
letinde yeri kalmadığı belirtil-
miş olacaktı (...)• Dışişleri Ba-
kanı fsmet Paşa, tek maddelik
Vi>sa önerisini Meclis'e sundu.
Oneri, 13 Efcim 1923 gümi pek
btiyük bir çoğunlukla kabul
edildi. Yasa maddesi şudur:
Tiirkiye devletinin başkenti,
Ankara şehridir."
Atatürk'ün işaret ettıği gibi
"Payitaht" ile "devlet merke-
zi" terimlerinin yüklendiği
anlamlar birbirinden
farklıydı. Osmanlı dönemin-
de "başkent" anlamında kul-
lanılan "Payitaht" sözcüğü,
"padişahlık tahtının ayağı, eşi-
ği" anlamını taşırdı. Bu bakı-
mdan çağdaş Türkiye'nin Pa-
yitahtı değil, başkenti ol-
malıydı. öyle de oldu.
Atatürk bundan sonra
Söylev'de cumhuriyetin
ilanını ve cumhurbaşkanı se-
çimini anlatır. Seçime katılan
158 milletvekiii oybırliği ile
Ankara Milletvekiii Gazi
Mustafa Kemal Paşa'vı.
Cumhurbaşkanı seçerler.
Cumhuriyetin ilanından
sonra İstanbul'daki kimi ga-
zeteler, Atatürk'ün deyişi ile
"ulusun genel ve içten gelen se-
vincine katıbnaktan çekinip
kaygıva düşerler".
Bir süre sonra da bu basın
ve onlann doğrultusundaki
kimi kişiler bu kez. halifeye si-
yasal bir rol yaptırmak ısteği-
ne kapılırlar. Şimdi bunlann
kamuoyu yaratmak için neler
yaptıklanru Atatürk'ten din-
leyelim:
Halifelik tartışmaları
"Gazeteler, hah'fenin bütün
Müslümanlarca sevgi gördü-
ğû, Asya'nın en ücra köşeleri-
ne vanncaya dek Müslüman
ülkelerinden binlerce mektup
ve tel ya/ısı aldığı, bütiin Miis-
lümanlar, 'İstemeyiz' deme-
dikçe. halifenin görevinden çe-
kilemeyeceğini belirtiyorlardı.
Böylece bize etki yapması için
Müslümanlık dünyasının dik-
kati çekilmek isteniyordu (...).
11 Kasım 1923 günü, Ta-
nin'in başyazan Hüseyin Ca-
hit de; halifelik bi/den giderse
beş-on milyonluk Türkiye dev-
letinin Müslümanlık dünvası
içinde hiç önemi kalmaya-
cağını ve Avrupa siyasası
karşısında da en küçük ve de-
ğersiz bir hükümet durumuna
düşeccğimizj söylüyordu (...).
Halifelik konusundaki dü-
şüncelerimi bundan önce açı-
kladığım için bu sözleri burada
irdetemeyi gerekli görmüyo-
rum. Yalnız şunu belirtmeli-
yim:
Bu yazıların anlamı ve dü-
şüncelerin amacı, bugün ko-
laylıkla anlaşurnaktadır.
Yann daha açık anlaşıla-
caktır. Gelecek kuşaklann,
Türkive'de cumhuriyetin ilanı
günü ona hiç acımadan saldı-
ranlann başında. 'Cumhu-
riyetçiyim' diyenlerin yer
aldığını gördükleri zaman şa-
şacaklannı hiç sanmayınız!
Tersine, Türkiye'nin aydın ve
cumhuriyetçi çocukiart, böyle
cumhuriyetçi geçinmiş olan-
lann gerçek düsüncelerini ir-
deleyip saptamakta hiç de güç-
lük çekmeyeceklerdir.
Onlar kolay lıkla anlaya-
caklardır ki. başında çürümüş
bir padişah soyunun. halife
sanıyla yerleşip kalmasmı zo-
M E R İ Ç V E L İ D E D E O Ğ I V
fs-r öylev'den: Halifeliği ahkoymakta dinsel ve
siyasal yarar ve zorunluk bulunduğu sanısmda
olan birtakım kişiler, son dakikalarda
halifelik görevini üzerime almamı önerdiler.
Müslümanlann yetkili kurullan bana bu
dileği bildirmek için Rasih Efendi'yi vekil
etmişler.
R
Antalva Millefvekili Rasih
Efendi din bilginiydi.
L
5E55
?Ü
gj
i
* !
ü
i i pfe
^asih Efendi'ye
verdiğim yanıtta dedim
ki: Halifenin devlet
başkanı demek
olduğunu bilirsiniz.
Başlannda krallan
bulunan halkın, bana
ulaştırdığınız dilek ve
önerilerini ben nasıl
kabul edebilirim?
Kabul ettim desem, o
halkın başındaki kişiler
bunü isterler mi?
B.
Tanin gazetesi \e Hüseyin
Cahit Yalçın da halifeliğin
sürmesini istiyordu.
runiu kılan bir devlette, cumhuri-
yet ilan olunsa bile, yaşatıla-
maz."
Anlaşılacağı gibi, ola>lann
tarihsel akışı içinde sıra halifeli-
ğin kaldınlmasına gelmiştir. 1
Mart 1924 günü. Türki>e Bü-
yük Millet Meclisi'nin beşinci
çalışma yılı dolayısıyla Ata-
türk'ün Meclis'te yaptığı açılış
konuşmasından bu konudaki
görüşünün ne olduğunu kendi-
sinden öğrenelim:
"Baylar, 1 mart günlü konuş-
mamın bir yerinde, 'Müslüman-
Iığı, yüzyıllardan beri yapılagel-
' aylar, açık ve
kesin söylemeliyim ki,
Müslüman halkı bir
halife korkuluğu ile
uğraştırmayı ve
kandırmayı sürdürmek
çabasında bulunanlar,
yalnız ve ancak
Müslümanlann ve
özellikle Türkiye'nin
düşmanlandır.
diği üzere, bir siyaset aracı ola-
rak kullanılmaktan kurtar-
manın ve bö>lece Müslümanlığı
yüceltmenin çok gerekli olduğu-
nu saptamıs bulunmonız' de-
dim."
Laikliğe atılan adım
Evet, bu gerçeğjn günümüz-
de ters-yüz edilmesinden, dinin
siyaset için malzeme olarak kul-
lanılmasmdan doğan sonuçlar
ortadadır...
Biz >ine Söylev'e dönersek 3
Mart 1924 günü Meclis Baş-
Halifelik önerisini kabul ermeven Mustafa Kemal Rasih Efendi'ye şöyle diyon Halifenin bu> ruk-
ları yerine getirilir. Beni halife >apmak istevenler bu>ruklarımı yerine getirebilecekler midir? Bu
duruma göre sapacak işi \e anlamı olmayan gölgemsi bir onına oturmak güJünç olraaz mı?
kanlığı'na verilen üç önergeden
birinin halifeliğin kaldınlması
ile ilgili olduğunu görürüz. Ay-
nı gün önergeîer kabul edilip
yasalaştı. Halife görevinden çı-
kanldı ve halifelik kaldınldı.
Böylece. 'dorim'in doruk
noktalanndan biri daha ger-
çekleşmiş. çağdaş uygar devle-
tin temel direklerinden olan "la-
ik"liğe Türk ulusu da adımmı
atmıştı. Ne var ki, çıkarlan için
halife sanından yararlanmayı
çok iyi bilen kimi kaynaklar.
halifeliğin kaldınlmaması için
her yolu denediler. Bu son
çırpınışlan yine Atatürk'ten
dinleyelim:
"Halifeliği ahkoymakta din-
sel te siyasal yarar ve zorunluk
bulunduğu sanısmda olan birta-
kım kişiler, son dakikalarda ha-
lifelik görevini üzerime almamı
önerdiler. Meclis'in halifeliği
kaldırdığı sırada. Antalya Mil-
lehekili, din bilginlerinden Ra-
sih Efendi. Kızılay adına Hindis-
tan'da buiunan bir kuruluşun
başkanlığını yapıyordu. Rasih
Efendi, Mısır'a uğrayarak .\n-
kara'va döndü. Kendisiyle gö-
rüşmemizde bana şunlan anlartı:
DevtimkfgençBğin koruyucuhığımda
Cumhuriyeti ve devrimleri Türk gençliğinin
koruyuculuğuna bırakan A tatürk, onlara şöyle
sesleniyordu:
Ey Türk gençliği! Birinci ödevin Türk
bağımsızhğını, Türk Cumhuriyeti'ni, sonsuza dek
korumak ve savunmakiır.
Varlığmın vegeleceğinin biricik temelibudur. Bu
temel, senin en değerli güven kaynağmdır.
Gelecekte deyurl içindevedışında, senibu
kaynaktan yoksun etmek isteyecek kötüler
bulunacaktır. Bir gün, bağımsızhğını ve
cumhuriyetinisavunmak zorunda kahrsan, ödeve
atılmak için, içinde bulanacağın ortamtn olanak ve
koşullanm düşünmeyeceksin!
Bu olanak ve koşullar çok elverişsiz olabilir.
Bağımsızlığma ve cumhuriyetine kıymak isteyecek
düsmanlar, bütün dünyada benzerigörülmedik bir
galibiyetin temsilcisi olabilirler. Zorlayada
aldatıeı düzenlerle sevgili yurdunun bütün kaleleri
alınmış. bütün gemiyapım yerleri ele geçirilmis,
bütün orduları dağuıhnış veyurdun her köşesine
eylemli olarak girilmis olabilir. Bütün bu
durumlardan daha acı ve da/ıa korkunç olmak
üzere, yurdun içinde yönetim başında bulunanlar,
aymazlık vesapkınlık ve üstelik haymlık içinde
bulunabilirler. Dahası, yönetim başında bulunan
böyleleri, kisisel çıkarlarını, yurduna girip yayılmış
olan düşmanlann siyasal amaçlarıyla
birleştirebilirler. Uİus.yoksulluk ve darlık içinde
ezgin ve bitkin düşmüş olabilir.
Ey Türk gençliğinin genç kuşakları! İşte bu ortam
ve koşullar da bile ödevin, Türk bağımsızhğını ve
cumhuriyetini kurtarmaktır! Gereksindiğin güç,
damarlarındaki so \iu kanda mevcuttur.''
15 Ekitn 1927'd« Söylev'i okumak üzere Meclis'e giden Mustafa Kemal,
cumhuriyeti ve devrimleri Türk gençliğinin koruyuculuğuna bıraktı.
Gezdiği ülkelerdeki Müslüman
halk. benim halife olmamı isti-
yormuş. Müslümanlann yetkili
kurullan bana bu dileği bildir-
mek için Rasih Efendi'yi vekil
etmişler. Rasih Efendi'ye verdi-
ğim yanıtta, İslamların bana
olan güven ve sevgilerine teşek-
kür eftikten sonra dedim ki:
L laşılan sonuç
'Siz din bilginlerindensiniz.
Halifenin devlet başkanı demek
olduğunu bilirsiniz. Başlannda
krallan, imparatorları buiunan
halkın, bana ulaştırdığınız dilek
ve önerilerini ben nasıl kabul
edebilirim? Kabul ettim desem, o
halkın başındaki kişiler bunu is-
terler mi? Halifenin buynıkları
ve yasakları yerine getirilir. Beni
halife y apmak isteyenler buy-
ruklanmı yerine getirebilecekler
midir? Bu duruma göre yapacak
işi ve anlamı olmayan gölgemsi
bir onına oturmak gülünç olmaz
mır
Baylar, açık ve kesin söyleme-
liyim ki, Müslüman halkı bir ha-
life korkuluğu ile uğraştırmayı
ve kandırmayı sürdürmek ça-
basında bulunanlar, yalnız ve an-
cak Müslümanlann ve özellikle
Türkiye'nin düşmanlarıdır."
Dün olduğu gjbi bugün de
geçerliliğini koruyan bu uyan
ile Söylev'in sonlanna yaklaşı-
nz. Noktalamadan önce Ata-
türk, İkinci Meclis'in gerçekleş-
tirdiği devrimleri anlatır ve so-
nunda şöyle der:
"Baylar, bu söylevimle. ulusal
varlığı sona ermiş sayılan büyiik
bir ulusun, bağımsızhğını nasıl
kazandığını; bilim ve tekniğin en
son veriierine dayanan ulusal ve
çağdaş bir devleti nasıl kurduğu-
nu anlatmaya çalıştım.
Bugün ulaştığunız sonuç, yüz-
yıllardan beri çekilen ulusal VH
kımlann y arattığı uyanıklığın ve
bu sevgili yurdun her köşesini su-
lay an kaniann karşılığıdu-.
Bu sonucu, Türk gençliğinin
koruyuculuğuna bırakıyorum."
BİTTİ
ÇALIŞANLARIN SORULARI / SORUNLARI / YILMAZ ŞİPAL
Ağır, yıpratıcı ve zehirleyici işler
Sosyal Sigortalar Yasası'nda değişiklik öngören bir yasa tasa-
nsının hazırlandığı, gazete haberleri arasında yer aldı.
Gazete haberlerine göre, "ağır, yıpratıcı ve zehirleyici" iş or-
tamlannda çalışan sigortalılara, her çalışma yılına verilen 90gün-
lük 'itibari hizmet süresi"nin de bu değişiklikle kaldınlacağı an-
laşılmaktadır.
Fiili çalışma süresinden sayılmayan, ancak sigortalılık süresini
etkileyen bu uygulamaya son verilmesi yerine, kapsamının daha
da genişletilmesi gerektiği görüşündeyiz.
Basım ve gazetecilik işyerlerinde; solunum ve cilt yoluyla geçen
gaz ya da diğer zehirleyici maddelerle iç içe çalışanJarla doğal ışı-
ğın hiç olmadığı ortamlarda çalışanlann \anı sıra. gemi adamla-
n, gemi ateşçileri, kömürcüleri ve dalgıçlan ile azotlu gübre ve şe-
ker sanayiinin; zehirli, boğucu, yakıcı, öldürücü ve patlayıa gaz
ve boya ile çalışmayı gerektiren işlerinde çahşan sigortalılara
tanınan bu küçücük bir hak. tasan yasalaştığında ortadan kalka-
caktır. Küçücük bir hak diyoruz, çünkü gerçekten ağır.yıpratıcı
ve zehirleyici ortamlarda çalışanlara. her çalışma yılı karşılığı ve-
rilen 90 günlük "itibari hizmet günü", fiili hizmete eklenmemekte
ve fiili hizmetten de sayılmamaktadır.
Bu küçücük hak. sadece sigortablık süresini 90 gün geriye gö-
türmektedir.
Oysa ki, aynı işlerde, ancak T.C. Emekli Sandığı kapsamında
çalışanlara bu hak, 40 yılı aşkın bir süredir daha geniş kapsamlı
ve daha ayncalıklı uygulanmaktadır.
Bir sigortalının, kaldınlması öngörülen bu itibari hizmet süre-
sinden yararlanabılmesi için. ağır, yıpratıcı ve zehirleyici işlerde
en az 10 tam yıl çalışması gerekmektedir. 9 yıl 11 ay çalışanlara,
bu hak tanınmamaktadır. Emekli Sandığı iştirakçilerine bu hak-
tan yararlanabilmeleri için. en az 10 tam yıl çalışma koşulu öngö-
rülmemiştir. Ağır. yıpratıcı ve zehirleyici işlerde 1 yıl çalışan
Emekli Sandığı iştirakçilen de bu haktan eksiksiz yararlanır.
Aynca, gemilerdeçalışanlarla azotlu gübre ve şeker sanayiinin
ağır. yıpratıcı ve zehirleyici işyerlerinde çalışan sigortalılara, fiili
hizmetten de sayılmayan bu 3 aylık (90 gün) "itibari hizmet süre-
si". aynı işlerde T.C. Emekli Sandığı iştirakçisi olarak çalışanlara
ise yılda 6 ay (180 gün) olarak ve fiili hizmetlerine de eklenerek
uygulanmaktadır.
Ağır. yıpratıcı ve zehirleyici işlerde 20 tam yıl çalışan sigortalı-
lann. sigortalılık süresi 5 yıl geriye gitmekte. ancak fiili prim öde-
me gün sayısı. yine 20 tam yıl karşılığı 7.200 gün (20 yıl x 360 =
7.200) olarak kabul edilmektedir.
Oysa ki, T.C. Emekjı Sandığı iştirakçisi olarak, aynı işlerde 20
tam yıl çalışanlar ise 25 tam yıl çalışmış kabul edilmekte ve bu 20
çalışma yılı 7.200 gün olarak değil, 25 tam yıl (9.000 gün) olarak
değerlendirilmektedir.
Bizce. tasanda kaldınlması öngörülen bu uygulama, var olan
bu çifte standardın boyutunu çok daha büyütecektir.
ANKARA NOTLARI
MUSTAFA EKMEKÇİ
Günün Konuları...Lüleburgaz'dan, Behçet Tuncerden bir mektup almış-
om. Mektup geleli, nerdeyse bir ayı geçti, ancak güncelliği-
ni koruyor. Şöyle diyordu Behçet Tuncer, özetle:
"Saym Ekmekçi,
Özellikle 27 Mart seçimlerinden sonra, solun birleşmesi
için tabandaki hareket, tavandakilerı etkilemiş gibi göriinü-
yorsa da, bu işin gerçekleşmeyeceğini kesin olarak öğren-
miş bulunuyorum. O nedenle bu işten herkesin vazgeçme-
sini öneriyorum. Nereden mıöğrendim?'Bakın anlatayım...
Bu gece rahmetli İsmet Paşa ile bu konuyu konuştum.
Tabii rüyada... Aramızda şu konuşma geçti:
- Paşam! Şeriat kapıya dayandı, bizim sosyal demokrat-
lar bölük pörçük; bu üç sosyal demokrat partiyi nasıl birleş-
tirebiliriz?
- Şeriat konusunu ben yıllarca anlatmaya çahştım, dirv
sızlikle suçlandım. Bunu seçim malzemesı yapıp yıllarca
beni ve partimi dinsizlikle suçlayan, ülkenin dört bucağına
imam-hatip okulları, Kuran kursları yaptırıp, bunlara her
çeşit hakkı tanıyan, yaptıklan yanlışı 44 yıl sonra anlayabi-
len sağ partılerden alın bunun yanıtını. Sosyal demokrat
partilere gelince: Bunda senin yanhşın var; iki sosyal de-
mokrat parti var, bir de demokrat sol parti... Bunları birbiri-
ne karıştırma!
- özür dilerim Paşam! Ben üçünü de birbirinden ayırma-
mıştım, nasıl oluyor?
- Sosyal demokrat partiler evrensel solun uzantısı, de-
mokrat sol ise, ulusal solun uzantısıdır...
- Birleşme bunun için mi olmaz Paşam?
- Hayır evladım, sen bilimden uzak birisin galiba, bak sa-
na kısa ve öz olarak söylersem belki anlarsın...
- Paşam, bılimle ne ilgısi var? Artık bunu sokaktaki adam
biliyor kı, birleşmekten başka çare yok...
- işte yanılgınız burada. Tavandakilerin, tabandakiler ka-
dar usu yok mu? Senin düşündüğünü onla' düşünmez mi?
Bak yavrum. akraba evliliklerinden sakat çocuk doğar!
Şımdi anladın mı?
Ben isin aslını öğrendim, artık bu konuyu unuttum. Siz de
boşuna yorulmayın. En içten saygılarımla."
Bu koşede, Bülent Ecevit le ılgılı çok şey yazıldı. Oeniz
Baykal ıçın de. Bir açıklama gelmedı. Bülent Bey'in ilk şiır-
lerinin ırkçı dergılerde yayımlandığını belki çok kimse bil-
mez!
Aradan çok süre geçti, ben de ilk kez yazıyorum. Milliyet-
çı geçınenlenn, "Ağabey"dedikleri, taptıkları biri vardı, adı
Bedrettin Alogan'dı. 1977 yılında öldü. Bir gün Cumhuri-
yet'e telefon ettı, şöyle dedi:
- Ben Bedrettin Alogan, sizinle yollarımız ayrıdır, görüş-
lerımiz de uyuşmaz. Ama, ben sizinle konuşmak istiyorum,
aramızda kalması koşuluyla...
- Hay hay' dedim, buluştuk. Bulvar Palas'ın salonunun
üstünde, uzun loca bıçimınde bölümler vardı. Oraya pek
kımse çıkmazdı Orada görüşür, konuşurduk. Alogan şöyle
demıştı:
- Bu mılliyetçi geçinenler varya, hepsi sahtekar. Yüzleri-
ne bakılacak adamlar değil!
Bedrettin Alogan, Milli Eğıtim Bakanlığı'nda Teftiş Kuru-
lu Başkanıydı. Bakanlıktakı gizli toplantılarda ne olup biti-
yorsa anlatırdı. Bakan, AN Naili Erdem'dı! O zaman "milli-
yetçi" geçinenler, yınegeçiniyorlar. Dıncilerdeöyle. Dinle-
rı imanlarıpara!
Bedrettin Alogan yürek durmasından öldüğünde, evini
aradım, eşi çıktı telefona, başsağlığı diledim. Cenazesine
gıtmedım. Belki de tüm milliyetçı geçinenler, Alogan'ın
"Yüzlerine bakılacak adamlar değil" üeûiMen deoraöaydı,
ne bileyim?
Dincilerm maskesi, Kurban Bayramı sırasında iyicedüş-
tü. "Derı de deri'dıye tutturdular. Domuzumu bile karıştır-
dılar işe. Kurban olsun gerıciler domuza! Milyarları besle-
yen domuzun yüreği denli yararları var mı insanlığa?
Tansu Çiller'in çantasının domuz derisinden olduğunu
da mı bilmıyorlar ne?
Mete Akyol. salı günü TRT'de, Türk Hava Kurumu Başka-
nı Atilla Taçoy'la konuştu; izlemenizi isterdim. Kutladım
gönlümden Mete'yi- Din tecimenlerını kınadım...
Pazar günü çıkan "Malatya'dan Gelen Çığlık!" ile salı
günüçıkan "DeveyiHamuduyla Yutanlar" başlıklı "Ankara
Notları" geniş yankı uyandırdı. "Malatya'dan Gelen Çığ-
lık!" için, Süleyman Ege, Halit Çelenfc daha bırçok dost
aradı. "Deveyi Hamuduyla Yutanlar" ise, Talim-Terbiye
Kurulu'nu, eğitım çevrelerını karıştırdı mı? Kılları kıpırda-
mayanlar da var mı? Şöyle mi diyorlardı:
- Ekmekçi ne bilir Talim-Terbiye'yi? Içeriden biri sızdır-
mış olmalı!
f alim-Terbiye'de ne kurcalasahız çorap söküğü gibi ge-
liyor. Eskı Bakan Köfcsal Toptan dört kez, Aziz Nesin'in
okul kıtaplarına alınması için yazı yazmış, yazılar hasıraltı
edilmiş. Atatürk ün Söylev'inde, bir fotoğraf vardı, fotoğraf-
ta Atatürk'ün yakasında "altı ok" var.
- Olmaz, dediler. Atatürk'ün yakasındaki rozetçıksın!
Hacılar, hocalar toplanmış kitap okuma kurullarına, Ta-
lim-Terbiye hiçbır zaman bu düzeysızlikte'olmamış. Türk
parası pek geçmiyor muymuş? Dolar, mark geçerliymiş,
öyle diyorlar. Pek açıklamak ıstemiyorum, bir de "kasap"-
tan söz ediliyor. Adamın bir de kasap dükkanı mı varmış,
neymiş?
- Yazarları resmen arayıp, para toplayan, para dilenen
kasabın teki!
"Deveyi Hamuduyla Yutanlar"\a ilgili açıklamada yanlış-
lık mı yapmışım ne? Lütfrye Aydın telefon etmiş, "hamut"
atların koşumu için kullanılırmış, "havut" ise, "deveseme-
r/"demekmiş. Sözlüğe baktım, doğru! Lütfiye'ye teşekkür-
ler. Benim büyüdüğüm yörelerde, "deveyi hamuduyla
yutmak'sözü kullanılır.
• • •
Yann 27 Mayıs, birdevrimin yıldönümü. Kutlu olsun!
BULMACA
SOLDAN SAĞA:
1/ İpliği çile yapmaya ya-
rayan iki ucu çengeüi tah-
ta araç. 2/ Gece yapılan
sinema ya da tiyatro gös-
terisi... İCişininözbenliği.
3/ Bır kümes hayvanı...
Marangozlukta tahta
üzerine boydan boya açı-
lan kanal. 4/ Akarsu kıyı-
lanndaki çalı ve ağaççık-
lann üzerinde de yaşaya-
bilen bir balık... Lütes-
yum elementinin simgesi.
5/ Açı birimi radyanın
simgesi... İstanbul'un bir ilçesi. 6/
Maden kazımak için kullanılan çe-
lik kalem... Su. 7/ Güzel. hoş, la-
tif... Akıl. 8/ Eksiği olmayan...
"Cennet cennet dedikleri , Birkaç
köşkle birkaç —' jsteyene ver anla-
n • Bana seni gerek seni" (Yunus
Emre). 9/ Karadeniz kıyılannda
inşa edilen bir ticaret yelİcenlisi ti-
P'-
VTJKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Denizcilikte, bir limanın içinin
gemilerle dolu ve manevra sahasının pek az olması dunımu. 2/
Angola'nın başkenti... Uzaklık işareti. 3/ İslam dinini korumak
ve yaymak için yapılan savaş... Avrupa'da bir başkent 4/ Şarkı,
türkü... Karagöz veortaoyununda Rum tiplemesine venlen ad.
5/ XIX. yüzyıl sonlannda Fransa'da ortaya çıkan sembolizrn
akımına öncülük etmiş sanatçılara verilen ad. 6/ Bir peygam-
ber... Ceylan. 7/ Evcil bir geyik... Bir nota... Kale hendeği. 8/
Kuzey ve Orta Anadolu'da orman kenarlannda yetişen ve özü-
tü halk hekimliğinde kullanılan bir ağaççık. 9/ Cteğersiz, kaba,
bayağı... Mezar.