27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 26 MAYIS1994 PERŞEMBE 10 DIZIYAZI Gazihalifeliğikabıüetmiyorimdi yine Söylev'e dö- nelim ve gerçekleştiril- mesi gerekenin ne ol- duğunu Atatürk'ten öğrenelim: "Bay lar, artık yeni Türkiye devletinin başkentini yasa ile saptamak gerekiyordu. Bilin- diğı gibi, başkentin İstanbul olarak kalacağı ya da Ankara olacağı üzerinde içeride ve dı- şarıda kararsızlıklar görülü- yor. Milletvekillerinden kimi- leri -Refet Paşa başta olmak üzere- 'İstanbul'un Payitaht olması gereklidir ve olacaktır' diyorlardı. Dikkat edilirse, bizim 'dev- let merkezi' tcriminden çıkardığunız anlam ile 'Payi- taht" deyimini kullananlann görüşleri arasında bir ayırım görmemek olanaksızdır. Bun- dan dolayı. başkent secimini resmi olaraJk ve yasa ile sapta- mak gerekti. Böylece Payitaht teriminin de yeni Türkiye de>- letinde yeri kalmadığı belirtil- miş olacaktı (...)• Dışişleri Ba- kanı fsmet Paşa, tek maddelik Vi>sa önerisini Meclis'e sundu. Oneri, 13 Efcim 1923 gümi pek btiyük bir çoğunlukla kabul edildi. Yasa maddesi şudur: Tiirkiye devletinin başkenti, Ankara şehridir." Atatürk'ün işaret ettıği gibi "Payitaht" ile "devlet merke- zi" terimlerinin yüklendiği anlamlar birbirinden farklıydı. Osmanlı dönemin- de "başkent" anlamında kul- lanılan "Payitaht" sözcüğü, "padişahlık tahtının ayağı, eşi- ği" anlamını taşırdı. Bu bakı- mdan çağdaş Türkiye'nin Pa- yitahtı değil, başkenti ol- malıydı. öyle de oldu. Atatürk bundan sonra Söylev'de cumhuriyetin ilanını ve cumhurbaşkanı se- çimini anlatır. Seçime katılan 158 milletvekiii oybırliği ile Ankara Milletvekiii Gazi Mustafa Kemal Paşa'vı. Cumhurbaşkanı seçerler. Cumhuriyetin ilanından sonra İstanbul'daki kimi ga- zeteler, Atatürk'ün deyişi ile "ulusun genel ve içten gelen se- vincine katıbnaktan çekinip kaygıva düşerler". Bir süre sonra da bu basın ve onlann doğrultusundaki kimi kişiler bu kez. halifeye si- yasal bir rol yaptırmak ısteği- ne kapılırlar. Şimdi bunlann kamuoyu yaratmak için neler yaptıklanru Atatürk'ten din- leyelim: Halifelik tartışmaları "Gazeteler, hah'fenin bütün Müslümanlarca sevgi gördü- ğû, Asya'nın en ücra köşeleri- ne vanncaya dek Müslüman ülkelerinden binlerce mektup ve tel ya/ısı aldığı, bütiin Miis- lümanlar, 'İstemeyiz' deme- dikçe. halifenin görevinden çe- kilemeyeceğini belirtiyorlardı. Böylece bize etki yapması için Müslümanlık dünyasının dik- kati çekilmek isteniyordu (...). 11 Kasım 1923 günü, Ta- nin'in başyazan Hüseyin Ca- hit de; halifelik bi/den giderse beş-on milyonluk Türkiye dev- letinin Müslümanlık dünvası içinde hiç önemi kalmaya- cağını ve Avrupa siyasası karşısında da en küçük ve de- ğersiz bir hükümet durumuna düşeccğimizj söylüyordu (...). Halifelik konusundaki dü- şüncelerimi bundan önce açı- kladığım için bu sözleri burada irdetemeyi gerekli görmüyo- rum. Yalnız şunu belirtmeli- yim: Bu yazıların anlamı ve dü- şüncelerin amacı, bugün ko- laylıkla anlaşurnaktadır. Yann daha açık anlaşıla- caktır. Gelecek kuşaklann, Türkive'de cumhuriyetin ilanı günü ona hiç acımadan saldı- ranlann başında. 'Cumhu- riyetçiyim' diyenlerin yer aldığını gördükleri zaman şa- şacaklannı hiç sanmayınız! Tersine, Türkiye'nin aydın ve cumhuriyetçi çocukiart, böyle cumhuriyetçi geçinmiş olan- lann gerçek düsüncelerini ir- deleyip saptamakta hiç de güç- lük çekmeyeceklerdir. Onlar kolay lıkla anlaya- caklardır ki. başında çürümüş bir padişah soyunun. halife sanıyla yerleşip kalmasmı zo- M E R İ Ç V E L İ D E D E O Ğ I V fs-r öylev'den: Halifeliği ahkoymakta dinsel ve siyasal yarar ve zorunluk bulunduğu sanısmda olan birtakım kişiler, son dakikalarda halifelik görevini üzerime almamı önerdiler. Müslümanlann yetkili kurullan bana bu dileği bildirmek için Rasih Efendi'yi vekil etmişler. R Antalva Millefvekili Rasih Efendi din bilginiydi. L 5E55 ?Ü gj i * ! ü i i pfe ^asih Efendi'ye verdiğim yanıtta dedim ki: Halifenin devlet başkanı demek olduğunu bilirsiniz. Başlannda krallan bulunan halkın, bana ulaştırdığınız dilek ve önerilerini ben nasıl kabul edebilirim? Kabul ettim desem, o halkın başındaki kişiler bunü isterler mi? B. Tanin gazetesi \e Hüseyin Cahit Yalçın da halifeliğin sürmesini istiyordu. runiu kılan bir devlette, cumhuri- yet ilan olunsa bile, yaşatıla- maz." Anlaşılacağı gibi, ola>lann tarihsel akışı içinde sıra halifeli- ğin kaldınlmasına gelmiştir. 1 Mart 1924 günü. Türki>e Bü- yük Millet Meclisi'nin beşinci çalışma yılı dolayısıyla Ata- türk'ün Meclis'te yaptığı açılış konuşmasından bu konudaki görüşünün ne olduğunu kendi- sinden öğrenelim: "Baylar, 1 mart günlü konuş- mamın bir yerinde, 'Müslüman- Iığı, yüzyıllardan beri yapılagel- ' aylar, açık ve kesin söylemeliyim ki, Müslüman halkı bir halife korkuluğu ile uğraştırmayı ve kandırmayı sürdürmek çabasında bulunanlar, yalnız ve ancak Müslümanlann ve özellikle Türkiye'nin düşmanlandır. diği üzere, bir siyaset aracı ola- rak kullanılmaktan kurtar- manın ve bö>lece Müslümanlığı yüceltmenin çok gerekli olduğu- nu saptamıs bulunmonız' de- dim." Laikliğe atılan adım Evet, bu gerçeğjn günümüz- de ters-yüz edilmesinden, dinin siyaset için malzeme olarak kul- lanılmasmdan doğan sonuçlar ortadadır... Biz >ine Söylev'e dönersek 3 Mart 1924 günü Meclis Baş- Halifelik önerisini kabul ermeven Mustafa Kemal Rasih Efendi'ye şöyle diyon Halifenin bu> ruk- ları yerine getirilir. Beni halife >apmak istevenler bu>ruklarımı yerine getirebilecekler midir? Bu duruma göre sapacak işi \e anlamı olmayan gölgemsi bir onına oturmak güJünç olraaz mı? kanlığı'na verilen üç önergeden birinin halifeliğin kaldınlması ile ilgili olduğunu görürüz. Ay- nı gün önergeîer kabul edilip yasalaştı. Halife görevinden çı- kanldı ve halifelik kaldınldı. Böylece. 'dorim'in doruk noktalanndan biri daha ger- çekleşmiş. çağdaş uygar devle- tin temel direklerinden olan "la- ik"liğe Türk ulusu da adımmı atmıştı. Ne var ki, çıkarlan için halife sanından yararlanmayı çok iyi bilen kimi kaynaklar. halifeliğin kaldınlmaması için her yolu denediler. Bu son çırpınışlan yine Atatürk'ten dinleyelim: "Halifeliği ahkoymakta din- sel te siyasal yarar ve zorunluk bulunduğu sanısmda olan birta- kım kişiler, son dakikalarda ha- lifelik görevini üzerime almamı önerdiler. Meclis'in halifeliği kaldırdığı sırada. Antalya Mil- lehekili, din bilginlerinden Ra- sih Efendi. Kızılay adına Hindis- tan'da buiunan bir kuruluşun başkanlığını yapıyordu. Rasih Efendi, Mısır'a uğrayarak .\n- kara'va döndü. Kendisiyle gö- rüşmemizde bana şunlan anlartı: DevtimkfgençBğin koruyucuhığımda Cumhuriyeti ve devrimleri Türk gençliğinin koruyuculuğuna bırakan A tatürk, onlara şöyle sesleniyordu: Ey Türk gençliği! Birinci ödevin Türk bağımsızhğını, Türk Cumhuriyeti'ni, sonsuza dek korumak ve savunmakiır. Varlığmın vegeleceğinin biricik temelibudur. Bu temel, senin en değerli güven kaynağmdır. Gelecekte deyurl içindevedışında, senibu kaynaktan yoksun etmek isteyecek kötüler bulunacaktır. Bir gün, bağımsızhğını ve cumhuriyetinisavunmak zorunda kahrsan, ödeve atılmak için, içinde bulanacağın ortamtn olanak ve koşullanm düşünmeyeceksin! Bu olanak ve koşullar çok elverişsiz olabilir. Bağımsızlığma ve cumhuriyetine kıymak isteyecek düsmanlar, bütün dünyada benzerigörülmedik bir galibiyetin temsilcisi olabilirler. Zorlayada aldatıeı düzenlerle sevgili yurdunun bütün kaleleri alınmış. bütün gemiyapım yerleri ele geçirilmis, bütün orduları dağuıhnış veyurdun her köşesine eylemli olarak girilmis olabilir. Bütün bu durumlardan daha acı ve da/ıa korkunç olmak üzere, yurdun içinde yönetim başında bulunanlar, aymazlık vesapkınlık ve üstelik haymlık içinde bulunabilirler. Dahası, yönetim başında bulunan böyleleri, kisisel çıkarlarını, yurduna girip yayılmış olan düşmanlann siyasal amaçlarıyla birleştirebilirler. Uİus.yoksulluk ve darlık içinde ezgin ve bitkin düşmüş olabilir. Ey Türk gençliğinin genç kuşakları! İşte bu ortam ve koşullar da bile ödevin, Türk bağımsızhğını ve cumhuriyetini kurtarmaktır! Gereksindiğin güç, damarlarındaki so \iu kanda mevcuttur.'' 15 Ekitn 1927'd« Söylev'i okumak üzere Meclis'e giden Mustafa Kemal, cumhuriyeti ve devrimleri Türk gençliğinin koruyuculuğuna bıraktı. Gezdiği ülkelerdeki Müslüman halk. benim halife olmamı isti- yormuş. Müslümanlann yetkili kurullan bana bu dileği bildir- mek için Rasih Efendi'yi vekil etmişler. Rasih Efendi'ye verdi- ğim yanıtta, İslamların bana olan güven ve sevgilerine teşek- kür eftikten sonra dedim ki: L laşılan sonuç 'Siz din bilginlerindensiniz. Halifenin devlet başkanı demek olduğunu bilirsiniz. Başlannda krallan, imparatorları buiunan halkın, bana ulaştırdığınız dilek ve önerilerini ben nasıl kabul edebilirim? Kabul ettim desem, o halkın başındaki kişiler bunu is- terler mi? Halifenin buynıkları ve yasakları yerine getirilir. Beni halife y apmak isteyenler buy- ruklanmı yerine getirebilecekler midir? Bu duruma göre yapacak işi ve anlamı olmayan gölgemsi bir onına oturmak gülünç olmaz mır Baylar, açık ve kesin söyleme- liyim ki, Müslüman halkı bir ha- life korkuluğu ile uğraştırmayı ve kandırmayı sürdürmek ça- basında bulunanlar, yalnız ve an- cak Müslümanlann ve özellikle Türkiye'nin düşmanlarıdır." Dün olduğu gjbi bugün de geçerliliğini koruyan bu uyan ile Söylev'in sonlanna yaklaşı- nz. Noktalamadan önce Ata- türk, İkinci Meclis'in gerçekleş- tirdiği devrimleri anlatır ve so- nunda şöyle der: "Baylar, bu söylevimle. ulusal varlığı sona ermiş sayılan büyiik bir ulusun, bağımsızhğını nasıl kazandığını; bilim ve tekniğin en son veriierine dayanan ulusal ve çağdaş bir devleti nasıl kurduğu- nu anlatmaya çalıştım. Bugün ulaştığunız sonuç, yüz- yıllardan beri çekilen ulusal VH kımlann y arattığı uyanıklığın ve bu sevgili yurdun her köşesini su- lay an kaniann karşılığıdu-. Bu sonucu, Türk gençliğinin koruyuculuğuna bırakıyorum." BİTTİ ÇALIŞANLARIN SORULARI / SORUNLARI / YILMAZ ŞİPAL Ağır, yıpratıcı ve zehirleyici işler Sosyal Sigortalar Yasası'nda değişiklik öngören bir yasa tasa- nsının hazırlandığı, gazete haberleri arasında yer aldı. Gazete haberlerine göre, "ağır, yıpratıcı ve zehirleyici" iş or- tamlannda çalışan sigortalılara, her çalışma yılına verilen 90gün- lük 'itibari hizmet süresi"nin de bu değişiklikle kaldınlacağı an- laşılmaktadır. Fiili çalışma süresinden sayılmayan, ancak sigortalılık süresini etkileyen bu uygulamaya son verilmesi yerine, kapsamının daha da genişletilmesi gerektiği görüşündeyiz. Basım ve gazetecilik işyerlerinde; solunum ve cilt yoluyla geçen gaz ya da diğer zehirleyici maddelerle iç içe çalışanJarla doğal ışı- ğın hiç olmadığı ortamlarda çalışanlann \anı sıra. gemi adamla- n, gemi ateşçileri, kömürcüleri ve dalgıçlan ile azotlu gübre ve şe- ker sanayiinin; zehirli, boğucu, yakıcı, öldürücü ve patlayıa gaz ve boya ile çalışmayı gerektiren işlerinde çahşan sigortalılara tanınan bu küçücük bir hak. tasan yasalaştığında ortadan kalka- caktır. Küçücük bir hak diyoruz, çünkü gerçekten ağır.yıpratıcı ve zehirleyici ortamlarda çalışanlara. her çalışma yılı karşılığı ve- rilen 90 günlük "itibari hizmet günü", fiili hizmete eklenmemekte ve fiili hizmetten de sayılmamaktadır. Bu küçücük hak. sadece sigortablık süresini 90 gün geriye gö- türmektedir. Oysa ki, aynı işlerde, ancak T.C. Emekli Sandığı kapsamında çalışanlara bu hak, 40 yılı aşkın bir süredir daha geniş kapsamlı ve daha ayncalıklı uygulanmaktadır. Bir sigortalının, kaldınlması öngörülen bu itibari hizmet süre- sinden yararlanabılmesi için. ağır, yıpratıcı ve zehirleyici işlerde en az 10 tam yıl çalışması gerekmektedir. 9 yıl 11 ay çalışanlara, bu hak tanınmamaktadır. Emekli Sandığı iştirakçilerine bu hak- tan yararlanabilmeleri için. en az 10 tam yıl çalışma koşulu öngö- rülmemiştir. Ağır. yıpratıcı ve zehirleyici işlerde 1 yıl çalışan Emekli Sandığı iştirakçilen de bu haktan eksiksiz yararlanır. Aynca, gemilerdeçalışanlarla azotlu gübre ve şeker sanayiinin ağır. yıpratıcı ve zehirleyici işyerlerinde çalışan sigortalılara, fiili hizmetten de sayılmayan bu 3 aylık (90 gün) "itibari hizmet süre- si". aynı işlerde T.C. Emekli Sandığı iştirakçisi olarak çalışanlara ise yılda 6 ay (180 gün) olarak ve fiili hizmetlerine de eklenerek uygulanmaktadır. Ağır. yıpratıcı ve zehirleyici işlerde 20 tam yıl çalışan sigortalı- lann. sigortalılık süresi 5 yıl geriye gitmekte. ancak fiili prim öde- me gün sayısı. yine 20 tam yıl karşılığı 7.200 gün (20 yıl x 360 = 7.200) olarak kabul edilmektedir. Oysa ki, T.C. Emekjı Sandığı iştirakçisi olarak, aynı işlerde 20 tam yıl çalışanlar ise 25 tam yıl çalışmış kabul edilmekte ve bu 20 çalışma yılı 7.200 gün olarak değil, 25 tam yıl (9.000 gün) olarak değerlendirilmektedir. Bizce. tasanda kaldınlması öngörülen bu uygulama, var olan bu çifte standardın boyutunu çok daha büyütecektir. ANKARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKÇİ Günün Konuları...Lüleburgaz'dan, Behçet Tuncerden bir mektup almış- om. Mektup geleli, nerdeyse bir ayı geçti, ancak güncelliği- ni koruyor. Şöyle diyordu Behçet Tuncer, özetle: "Saym Ekmekçi, Özellikle 27 Mart seçimlerinden sonra, solun birleşmesi için tabandaki hareket, tavandakilerı etkilemiş gibi göriinü- yorsa da, bu işin gerçekleşmeyeceğini kesin olarak öğren- miş bulunuyorum. O nedenle bu işten herkesin vazgeçme- sini öneriyorum. Nereden mıöğrendim?'Bakın anlatayım... Bu gece rahmetli İsmet Paşa ile bu konuyu konuştum. Tabii rüyada... Aramızda şu konuşma geçti: - Paşam! Şeriat kapıya dayandı, bizim sosyal demokrat- lar bölük pörçük; bu üç sosyal demokrat partiyi nasıl birleş- tirebiliriz? - Şeriat konusunu ben yıllarca anlatmaya çahştım, dirv sızlikle suçlandım. Bunu seçim malzemesı yapıp yıllarca beni ve partimi dinsizlikle suçlayan, ülkenin dört bucağına imam-hatip okulları, Kuran kursları yaptırıp, bunlara her çeşit hakkı tanıyan, yaptıklan yanlışı 44 yıl sonra anlayabi- len sağ partılerden alın bunun yanıtını. Sosyal demokrat partilere gelince: Bunda senin yanhşın var; iki sosyal de- mokrat parti var, bir de demokrat sol parti... Bunları birbiri- ne karıştırma! - özür dilerim Paşam! Ben üçünü de birbirinden ayırma- mıştım, nasıl oluyor? - Sosyal demokrat partiler evrensel solun uzantısı, de- mokrat sol ise, ulusal solun uzantısıdır... - Birleşme bunun için mi olmaz Paşam? - Hayır evladım, sen bilimden uzak birisin galiba, bak sa- na kısa ve öz olarak söylersem belki anlarsın... - Paşam, bılimle ne ilgısi var? Artık bunu sokaktaki adam biliyor kı, birleşmekten başka çare yok... - işte yanılgınız burada. Tavandakilerin, tabandakiler ka- dar usu yok mu? Senin düşündüğünü onla' düşünmez mi? Bak yavrum. akraba evliliklerinden sakat çocuk doğar! Şımdi anladın mı? Ben isin aslını öğrendim, artık bu konuyu unuttum. Siz de boşuna yorulmayın. En içten saygılarımla." Bu koşede, Bülent Ecevit le ılgılı çok şey yazıldı. Oeniz Baykal ıçın de. Bir açıklama gelmedı. Bülent Bey'in ilk şiır- lerinin ırkçı dergılerde yayımlandığını belki çok kimse bil- mez! Aradan çok süre geçti, ben de ilk kez yazıyorum. Milliyet- çı geçınenlenn, "Ağabey"dedikleri, taptıkları biri vardı, adı Bedrettin Alogan'dı. 1977 yılında öldü. Bir gün Cumhuri- yet'e telefon ettı, şöyle dedi: - Ben Bedrettin Alogan, sizinle yollarımız ayrıdır, görüş- lerımiz de uyuşmaz. Ama, ben sizinle konuşmak istiyorum, aramızda kalması koşuluyla... - Hay hay' dedim, buluştuk. Bulvar Palas'ın salonunun üstünde, uzun loca bıçimınde bölümler vardı. Oraya pek kımse çıkmazdı Orada görüşür, konuşurduk. Alogan şöyle demıştı: - Bu mılliyetçi geçinenler varya, hepsi sahtekar. Yüzleri- ne bakılacak adamlar değil! Bedrettin Alogan, Milli Eğıtim Bakanlığı'nda Teftiş Kuru- lu Başkanıydı. Bakanlıktakı gizli toplantılarda ne olup biti- yorsa anlatırdı. Bakan, AN Naili Erdem'dı! O zaman "milli- yetçi" geçinenler, yınegeçiniyorlar. Dıncilerdeöyle. Dinle- rı imanlarıpara! Bedrettin Alogan yürek durmasından öldüğünde, evini aradım, eşi çıktı telefona, başsağlığı diledim. Cenazesine gıtmedım. Belki de tüm milliyetçı geçinenler, Alogan'ın "Yüzlerine bakılacak adamlar değil" üeûiMen deoraöaydı, ne bileyim? Dincilerm maskesi, Kurban Bayramı sırasında iyicedüş- tü. "Derı de deri'dıye tutturdular. Domuzumu bile karıştır- dılar işe. Kurban olsun gerıciler domuza! Milyarları besle- yen domuzun yüreği denli yararları var mı insanlığa? Tansu Çiller'in çantasının domuz derisinden olduğunu da mı bilmıyorlar ne? Mete Akyol. salı günü TRT'de, Türk Hava Kurumu Başka- nı Atilla Taçoy'la konuştu; izlemenizi isterdim. Kutladım gönlümden Mete'yi- Din tecimenlerını kınadım... Pazar günü çıkan "Malatya'dan Gelen Çığlık!" ile salı günüçıkan "DeveyiHamuduyla Yutanlar" başlıklı "Ankara Notları" geniş yankı uyandırdı. "Malatya'dan Gelen Çığ- lık!" için, Süleyman Ege, Halit Çelenfc daha bırçok dost aradı. "Deveyi Hamuduyla Yutanlar" ise, Talim-Terbiye Kurulu'nu, eğitım çevrelerını karıştırdı mı? Kılları kıpırda- mayanlar da var mı? Şöyle mi diyorlardı: - Ekmekçi ne bilir Talim-Terbiye'yi? Içeriden biri sızdır- mış olmalı! f alim-Terbiye'de ne kurcalasahız çorap söküğü gibi ge- liyor. Eskı Bakan Köfcsal Toptan dört kez, Aziz Nesin'in okul kıtaplarına alınması için yazı yazmış, yazılar hasıraltı edilmiş. Atatürk ün Söylev'inde, bir fotoğraf vardı, fotoğraf- ta Atatürk'ün yakasında "altı ok" var. - Olmaz, dediler. Atatürk'ün yakasındaki rozetçıksın! Hacılar, hocalar toplanmış kitap okuma kurullarına, Ta- lim-Terbiye hiçbır zaman bu düzeysızlikte'olmamış. Türk parası pek geçmiyor muymuş? Dolar, mark geçerliymiş, öyle diyorlar. Pek açıklamak ıstemiyorum, bir de "kasap"- tan söz ediliyor. Adamın bir de kasap dükkanı mı varmış, neymiş? - Yazarları resmen arayıp, para toplayan, para dilenen kasabın teki! "Deveyi Hamuduyla Yutanlar"\a ilgili açıklamada yanlış- lık mı yapmışım ne? Lütfrye Aydın telefon etmiş, "hamut" atların koşumu için kullanılırmış, "havut" ise, "deveseme- r/"demekmiş. Sözlüğe baktım, doğru! Lütfiye'ye teşekkür- ler. Benim büyüdüğüm yörelerde, "deveyi hamuduyla yutmak'sözü kullanılır. • • • Yann 27 Mayıs, birdevrimin yıldönümü. Kutlu olsun! BULMACA SOLDAN SAĞA: 1/ İpliği çile yapmaya ya- rayan iki ucu çengeüi tah- ta araç. 2/ Gece yapılan sinema ya da tiyatro gös- terisi... İCişininözbenliği. 3/ Bır kümes hayvanı... Marangozlukta tahta üzerine boydan boya açı- lan kanal. 4/ Akarsu kıyı- lanndaki çalı ve ağaççık- lann üzerinde de yaşaya- bilen bir balık... Lütes- yum elementinin simgesi. 5/ Açı birimi radyanın simgesi... İstanbul'un bir ilçesi. 6/ Maden kazımak için kullanılan çe- lik kalem... Su. 7/ Güzel. hoş, la- tif... Akıl. 8/ Eksiği olmayan... "Cennet cennet dedikleri , Birkaç köşkle birkaç —' jsteyene ver anla- n • Bana seni gerek seni" (Yunus Emre). 9/ Karadeniz kıyılannda inşa edilen bir ticaret yelİcenlisi ti- P'- VTJKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Denizcilikte, bir limanın içinin gemilerle dolu ve manevra sahasının pek az olması dunımu. 2/ Angola'nın başkenti... Uzaklık işareti. 3/ İslam dinini korumak ve yaymak için yapılan savaş... Avrupa'da bir başkent 4/ Şarkı, türkü... Karagöz veortaoyununda Rum tiplemesine venlen ad. 5/ XIX. yüzyıl sonlannda Fransa'da ortaya çıkan sembolizrn akımına öncülük etmiş sanatçılara verilen ad. 6/ Bir peygam- ber... Ceylan. 7/ Evcil bir geyik... Bir nota... Kale hendeği. 8/ Kuzey ve Orta Anadolu'da orman kenarlannda yetişen ve özü- tü halk hekimliğinde kullanılan bir ağaççık. 9/ Cteğersiz, kaba, bayağı... Mezar.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle